Soru: 10- BEDA NEDİR VE NEDEN BEDAYA İNANIYORSUNUZ?
Cevap: "Beda"nın Arapça'daki kelime anlamı, ortaya çıkmak ve aşikâr olmaktır. Şia âlimlerinin terminolojisinde ise, bir insanın beğenilen iyi davranışları neticesinde kaderinin doğal akışının değişikliği anlamını ifade eder. "Beda" meselesi, Şia mektebinin vahiy mantığından ve aklî incelemeden kaynaklanan yüce öğretilerinden biridir.
Kur'ân-ı Kerim'e göre insan, kendi kaderi karşısında sürekli eli kolu bağlı değildir. Aksine, kendisi için saadet kapısı her zaman açıktır ve hak yola dönüp salih ameller işleyerek kendi hayatının akışını değiştirebilme gücüne sahiptir. Kur'ân-ı Kerim, bu gerçeği kapsamlı ve kalıcı bir ilke olarak şöyle beyan etmektedir:
"Bir millet kendini değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez." [1]
Başka bir yerde ise şöyle buyurmaktadır:
"Eğer kasabaların halkı iman etmiş ve bize karşı gelmekten sakınmış olsalardı, yüzlerine gökten ve yerden bollukların kapılarını açardık." [2]
Hz. Yunus'un (a.s) kaderinin değişmesi hususunda ise şöyle buyurmaktadır:
"Eğer Allah'ı tespih edenlerden olmasaydı, insanların tekrar diriltileceği güne kadar balığın karnında kalacaktı." [3]
Son ayetten anlaşıldığı üzere olayın zahiri, Yunus Peygamber'in (a.s) kıyamete kadar o özel hapiste kalmasını gerektirmekteydi. Fakat onun uygun davranışları (yani tespih etmesi), kaderinin akışını değiştirdi ve onu kurtardı.
Bu gerçek, hadislerde de kabul edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu konuda şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz bir insan günah sebebiyle rızkından mahrum olabilir. Dua etmek dışında da hiçbir şey kaderi değiştiremez. İyilik etmek dışında da hiçbir şey, ömrü uzatamaz." [4]
Bu ve benzeri hadislerden kolayca anlaşıldığı üzere insan, isyan ve günahı sebebiyle rızkından mahrum olabilir. Fakat dua gibi salih bir amel, kaderinin akışını değiştirebilir ve iyilik etmek ömrünü uzatabilir.
[1]- Ra'd, 11
[2]- A'râf, 96
[3]- Sâffat, 143 ve 144
[4]- Müsned-i Ahmed, c.5, s.277; Müstedrek-i Hâkim, c.1, s.493. Bunun bir benzeri de, et-Tac'ul-Camiu Li'l-Usul, c.5, s.111'de yer almıştır.
Sonuç
Kur'ân ayetlerinden ve sünnetten anlaşıldığı üzere, birçok defa doğal sebepler ve işlerinin normal sonuçları açısından insan kendi bildik davranışları çerçevesinde belli bir kadere mahkûm olmakta ve bazen Allah'ın kullarından biri, örneğin bir peygamber veya imam, ona bu davranış tarzını sürdürdüğü takdirde söz konusu akıbete duçar olacağını haber vermektedir. Ama ani bir dönüşle bu insan, farklı bir tutum içine girmekte ve bu yolla kendi kaderini ve akıbetini değiştirmektedir.
Vahiy mantığından, Hz. Peygamber'in sünnetinden ve selim aklın araştırmalarından kaynaklanan bu gerçek, Şia âlimlerî nezdinde "beda" olarak adlandırılmaktadır.
Ayrıca şunu da açıklamak gerekir ki, bu gerçekten "beda" diye söz edilmesi, Şia'ya has bir şey değildir. Ehlisünnet kitaplarında ve Hz. Peygamber'in sözlerinde de bu tabir göze çarpmaktadır. Örneğin, Hz. Peygamber'in (a.s) aşağıdaki hadisinde "beda" tabirinin kullanıldığını görmekteyiz:
"Aziz ve Celil olan Allah, onları imtihan etmeyi uygun buldu." [1]
Bunu hemen hatırlatmalıyız ki, "beda" meselesi, Allah'ın ilminin değişmesi anlamında değildir. Çünkü yüce Allah, işin başından beri hem insanların davranışlarının doğal seyrini ve hem de bedaya (bu seyrin değişmesine) sebep olan etkenlerin süreci değiştiren etkisini bilmektedir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim, bu gerçeği şu şekilde bize bildirmiştir:
"Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır; Ana Kitap (her şeyin kesinlikle belirlenmiş olduğu Levh-i Mahfuz) da O'nun katındadır." [2]
Buna göre, yüce Allah'a beda hâsıl olması, önceden kendi nezdinde malum olan bir şeyi bize aşikâr etmesi demektir. Bu yüzden İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Allah'a ezelî ilminde mevcut olmayan hiçbir şey hakkında beda hâsıl olmamıştır." [3]
[1]- Celâluddin Mübarek b. Muhamed Cezerî, en-Nihaye fi Gari-b'il-Hadis ve'l-Eser, c.1, s.109
[2]- Ra'd, 39
[3]- Usul'ül-Kâfi, c.1, Kitab'ut-Tevhid, Bab'ul-Beda, 9. hadis
Beda İnancının Hikmeti
Şüphesiz eğer insan, kaderini değiştirme hususunda elinin kolunun bağlı olmadığını hissederse, kendisi için daha iyi bir gelecek hazırlamaya, daha üstün bir moral ve daha fazla bir çaba ile hayatını iyileştirmeye çalışır.
Başka bir deyişle: Beda, tıpkı tövbe ve şefaat gibi, insanı ümitsizlikten ve hayatın soğukluğundan kurtarır, insana sevinç ve neşe pompalar, onu aydınlık bir gelecek hususunda ümitlendirir. Çünkü bu bakış açısı ışığında insan, yüce Allah'ın hükmüyle, kaderini değiştirebileceğini ve daha iyi bir geleceğe, daha nurlu bir akıbete doğru adım atabileceğini bilir.
Soru: 11-İSLÂM AÇISINDAN DİN SİYASETTEN AYRI MIDIR?
Cevap: Her şeyden önce siyasetin anlamını açıklamak gerekir ki, bu açıklama ışığında din ile siyaset ilişkisi açıklığı kavuşsun. Burada siyaset kavramı için iki ihtimal söz konusudur:
1- Amaca ulaşmak için hile yapmak, aldatmak ve mümkün olan her türlü araçtan istifade etmek (amaç aracı meşru kılar) anlamında siyaset.
Açıkça bilindiği üzere bu anlamdaki siyaset, kelimenin gerçek anlamıyla siyaset olmadığı gibi, hile ve aldatmacadan başka bir şey değildir ve din asla böyle bir siyasetle uyuşmaz.
2- Bir toplumu çeşitli alanlarda İslâm'ın gerçek ilkeleri doğrultusunda yönetmek ve işlerini düzene koymak anlamında siyaset.
Bu anlamdaki siyaset, Müslümanların işlerini Kur'-ân ve sünnet ışığında idare etmek olup asla dinden ayrı sayılamaz.
Şimdi dinin bu anlamdaki siyasetten ayrı olmadığının ve devlet teşkilinin gerekliliğinin bazı delillerine bakalım:
Dinin siyasetten ayrı olmadığının açık kanıtı, peygamberliğinin inişli çıkışlı döneminde Resul-i Ekrem'in (s.a.a) izlediği metottur. Allah Resulü'nün sözlerini ve davranışlarını incelediğimiz zaman Hz. Peygamber'in, davetinin başlangıcından itibaren Allah'a iman esasına dayalı, İslâm'ın plân ve projelerini hayata geçirebilecek güçlü bir devlet kurmayı amaçladığı gün gibi ortaya çıkmaktadır.
İşte Hz. Peygamber'in (s.a.a) bu yöndeki gayretlerini gösteren bazı karineler:
Dostları ilə paylaş: |