.
Bağımsızlık elde edildikten sonra Azerbaycanla Gürcistan arasında küçük anlaşmazlıklar olsa da, bu anlaşmazlıklar çok çabuk giderilip müttefik oldular. Azerbaycan ve Gürcü temsilciler heyeti Paris sulh konferansında birlikte hareket ettiler. Kafkasın Bolşevikler tarafından işgalinden sonra da Azerbaycan Halkı ile Kuzey Kafkas Halkları arasında anlaşmazlık konusu bulunmamaktaydı ve onları müstemleke karşısında bağımsızlık düşüncesi birleştiriyordu.
1920 yılı Nisan işgalinden sonra Bolşevik maskesi giyen Ermeniler yeniden Azerbaycan’dan toprak talep
etmeye başladılar. Uzun tartışmalar sonucunda Dağlık Karabağ’da yaşayan 140.000 kişi Ermeniye muhtariyet hukuku verildi. Onlar için Muhtar vilayet kuruldu. Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlılar kat kat çok olmalarına rağmen onlara böyle bir hukuk verilmedi.
Sovyet devrinde oluşturulmuş şartlarda Ermeni liderleri Azerbaycan topraklarını sulh yoluyla almaya üstünlük verdiler. 20-30 yıllarında Azerbaycan’ın bazı sınır yerleşim birimleriden münbit topraklar alınıp Ermenilere verildi. Lakin Ermeniler bununla da yetinmediler.
Bu yıllarda Mil ve Mugan topraklarına 50.000 Rus’un ve hayli Yahudi’nin iskanı konusunda zemin hazırlıkları yapılmıştır.15
İkinci Dünya Savaşı sonlarında oluşmuş şartlardan istifade eden Ermeniler Türk dünyası aleyhine değişik metodlarla çalışmaya başladılar. Onlar Türkiye’ye karşı toprak iddiasında bulundular. Bunda başarısız olunca Ermeniler yeniden Azerbaycan’a karşı toprak iddialarına giriştiler. Ermenistan KP MK’nın katibi arutyunov ÜİK (b)P MK’ya mektup yazarak Dağlık Karabağ’ın Ermenistanla birleştirilmesini talep etti. Bu konuda ÜİK (b) PMK katibi Malenkov 28 Kasım 1945’te Azerbaycan KP(b)MK katibi M. C. Bağırov’a mektup yazdı.16 M. C. Bağırov 10 Aralık 1945 tarihli 330 no’lu cevabi mektubunda Ermenilerin iddialarını reddetti.17 Bununla birlikte Şuşa istisna olmak kaydıyla, Dağlık Karabağ’ı Ermenistanla sınırı olmamasına rağmen vermek mümkündü. Bunun mukabilinde DGMV’nin Ermenistan’a verilmesi konusu görüşülürken Ermenistan SSCB’in tamamıyla Azerbaycanlıların yaşadığı ve Azerbaycanla sınır olan Azizbayov, Vedi ve Karabağlar yerleşim birimlerinin Azerbaycan’a verilmesi konusunun gündeme getirilmesi istendi. Bu yerleşim birimlerinin Nahçıvanla Azerbaycan’ın diğer arazilerini, yani, Türkiye ile Azerbaycan’ı ve bütün Türk dünyasını kara yoluyla birleştirebileceğini ifade etmek gerekmektedir.
M. C. Bağırov mektubunda, Gürcülerin de Azerbaycan’dan Balaken, Zagatala ve Gah yerleşim birimlerini talep ettiklerini yazdı. Bu yerleşim birimlerinde yaşayan 79.000 ahalinin yalnız 9.000’i İngiloy idi. O, bu konunun da görüşülmesinin mümkün olabileceğini mektubunda belirtmişti. Aynı zamanda Azerbaycan’la sınırdaş olan ve tamamıyla Azerbaycanlıların yaşadıkları Gürcistan SSR’in Borçalı şehrinin de Azerbaycan’a bağlanması konusunu da teklif etti. Bu toprakların Çarizm vaktinde “tatar distansiyası” olarak düşünüldüğünü belirtmeliyiz bu Türkiye sınırına kadar uzanıyordu.
Nihayet, M. C. Bağırov Azerbaycanla sınırdaş olan ve ahalisi tamamyla Azerbaycanlılardan ibaret olan Rusya terkibine katılmış tarihi Azerbaycan toprakları olan ve zamanda Bakü yönetiminde olmuş Derbend ve Kasımkend şehirlerinin yeniden Azerbaycan’a bağlanması konusunu gündeme getirdi.
İ. V. Stalin konulardan haberdar olunca arşiv belgesine “Bunların başı harab olmuş.” şeklinde derkenar yazarak meseleyi bitirdi. Ancak, Ermeniler üçüncü bir varyanta el attılar. Bu da dışarıda yaşayan Ermenilerin Ermenistan’a dönmesi talebiydi, bu istekle Kremlin’in karşısına çıktılar. Bu konu için 23 Aralık 1947’de SSCB Nazırlar Sovyeti toplanarak “Ermenistan SSR’den kolhozcuların ve başka Azerbaycanlı ahalinin Azerbaycan SSR’in Kür-Aras ovalığına iskanı hakkında” kararı kabul etti. 10 Mart 1948 tarihli bir başka kararla bu işi uygulamak için geçici bir plan hazırlandı. Hariçdeki Ermenilerin dönmesi için 1948-52 yıllarında Ermenistan’da yaşayan 400.000’den fazla Azerbaycanlının 150.000’den çoğu planlı şekilde yurtlarından sökülerek Azerbaycan’ın Mil ve Muğan arazilerinde yerleştirildiler.18 Azerbaycanlıların yurtlarından sürgün edilmesi ile “Türksüz Ermenistan” kurulmasın planının tatbiki mümkündü. Ermenistan’da tarihi Türk isimleri değiştirildi ve Azerbaycanlılar Devlet işlerinden uzaklaştırıldılar.
Ermeniler bundan sonra da kötü niyetlerinden vazgeçmediler. Azerbaycan Devlet Tehlikesizliği bakanı, general Mayor Yemelyanov’un 24 Ağustos 1946 tarihinde DGMV’de Ermeni aydınlarının menfi ahval-ruhiyesi hakkındaki soruşturmasında Stepanakert’ta Ermenilerin Türkiye ve Azerbaycan düşmanı olduğuna dair istihbari bilgiler verilmişti.19
60-70 yıllarında da Ermenilerin Türk düşmanlığı devam etti. 60’lı yıllarda Moskova’daki muayyen güçler Azerbaycan’ı korkutmak için Dağlık Karabağ konusunu yeniden gündeme getirdi. Fakat, Kruşşev, bu konuyu Azerbaycan’ın lehine olacak şekilde halletti.
70’li yıllarda da Ermenilerin Dağlık Karabağ konusunu yeniden gündeme getirme istekleri engellendi.
80’li yılların başlarında Azerbaycan’ın Kazak ve Gedebey şehirlerinde binlerce hektar arazi Ermenista’a verildi. Halkın itirazına rağmen, hakim kuvvetler onları zorla bastırdı. Sov. İKP MK’nın Baş katibi M. S. Gorbaçov’un müşavirlarinden biri olan Ermeni asıllı A. Aganbekyan 1987 yılının Kasım’ında Paris’te “Humanite” gazetesine verdiği demeçte, Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a verilmesi konusunda ülke yöneticilerine karşı fikir beyan etmişti. Bu şartlarda Azerbaycan topraklarında “Büyük Ermenistan” kurma planlarını hayata geçirmek için Ermeni siyasetçileri faaliyete başladılar. Ermeni planlarının ilk kurbanları yine Ermenistan’da yaşayan Azerbaycanlılar oldular. Ermenistan’da devlet seviyesinde yapılandırılan gizli silahlı birlikler Azerbaycanlıları topraklarından vah
şicesine koğup çıkarmaya başladılar. 1988 yılının Ocak ayında Ermenistan terkibindeki Gafan ve Mehri şehirlerinden ilk kaçkınlar Azerbaycan’a gelmek zorunda kaldılar. Dağlık Karabağ’a terörist birlikler gönderilldi. 17 Şubat’ta “Ermenistan’ı Türklerden temizlemeli”, “Ermenistan’da yalnız Ermeniler yaşamalıdır”, “Türksüz Ermenistan” sloganları altında yapılan mitinglerden sonra Dağlık Karabağ Ermenileri de Stepanakert’de mitinglere başladılar. 20 Şubat’ta DGMV Sovyetinin toplantısında Azerbaycan SSR Ali Sovyeti’ne vilayetin statüsünün belirlenmesi hususunda müracaat etti. Aşağı Karabağ ahalisi 24 Şubat’ta Yukarı Karabağ’a yürürken Asgaran bölgesinde Ermeniler 2 Azerbaycanlıyı kurşunladılar, 19 kişiyi ise yaraladılar. Bundan sonra hadiseler daha da kızıştı. Ermeniler yeni yeni fitne fesat çıkarttılar. 28 Şubat’ta Sumgayt’ta bir grup Ermeni katil 32 kişiyi (onlardan 6’sı Azerbaycanlı idi) öldürdü, 200 ev harap edildi, onlarca bina, özel araba ve otobüsleri yaktılar. Bütün bu yaptıklarına rağmen Ermeniler Azerbaycanlılar hakkında kamu oyunda olumsuz fikir uyandırabildiler. Ermeni silahlı birlikleri Gugark ve Garabağ Muhtar Cumhuriyeti’nde 100’e yakın çocuğun bir çoğunu diri-diri ağaca bağlayıp benzin döküp yaktılar, bir kısmını da borulara doldurup ağzını kaynakladılar. 11 Aralık’ta Ermenistan’da deprem mağdurlarına Azerbaycan’dan yardıma giden 78 kişilik İL-76 uçağını Ermeniler roketle düşürdüler. 8 Ağustos 1991’de Ermenistan’da son kalan Azerbaycanlı köyü olan Mehri bölgesindeki Nüvedi köyü boşaltıldı. Böylelikle, 1988’den başlayarak Ermenistan’daki 185 Azerbaycanlı köyünden 230.000 kişi kovuldu, 31.000 ev, 165 kolhoz ve sovhoz emlakı talan edildi, 225 kişi öldürüldü, 1200’e yakın insan yaralandı, yüzlerce insanın azaları kesildi, gözleri çıkarıldı. Bütün bunlar karşısında merkezi Moskova hükümeti bu vahşeti durduramadı. Azerbaycan yönetimi de bazı hadiselerde aciz kaldı.
1988 yılının Haziranı’nda Ermenistan SSR Ali Sovyeti DGMV Halk Deputatları Sovyeti’nin Ermenistanla birleşmek hususundaki kararına onay verdi. Neticede, Azerbaycan’ın arazi bütünlüğü bozuldu. 1989 yılının Ocak ayında SSCB Ali Sovyeti’nin Riyaset Heyeti “Azerbaycan SSR’in DGMV’de özel idari yönetimi hakkında” karar verdi. Ermeniperest A. Volskin’in başkanlığında Moskovaya tabii olan Hususi İdare etme Komitesi oluşturuldu. DGMV aktif olarak Azerbaycan’ın yönetiminden çıkarıldı. Hususi İdare etme Komitesi vilayetindeki Azerbaycanlıları sıkıştırmağa başladı. Ermenistan’dan silah ve mühimmat taşınması zorlaştırıldı. 1989 yılının Haziran’ında Stepanakert’in 14.000 Azerbaycanlı ahalisi şehirden kovuldu.
Azerbaycan’daki Milli Azadlık harekatının talepleri altında SSCB Ali Sovyeti 28 Kasım 1989’da Hüsusi İdare Etme Komitesini lağv etti. Vilayetin idaresi SSCB Ali Sovyeti Hüsusi Komissiyasının denetimi altında Azerbaycan SSR’in Teşkilat Komitesine verildi. Ermenistan SSR Ali Sovyeti ise 1Aralık’ta “Ermenistan SSR ve Dağlık Karabağ’ı birleştirmek hakkındaki kararı” kabul etti. DGMV’nin iktisadi ve siyasi idaresi Ermenistan’a verildi.
15 Ocak 1990’da SSCB Ali Sovyeti DGMV ve çevresinde olağanüstü hal ilan etti. Aynı yılın Mayıs ayında vilayetin idaresi yeniden Azerbaycan’a verildi. Fakat Ermeni terörü bitmedi. Yukarı Karabağda Ermeni silahlı kuvvetlerinin vahşilikleri devam etti. Şehirlerde Ermeni birliklerine karşı Azerbaycanlıların gönüllü birlikleri savaşıyordu. Artık Dağlık Karabağ’da 10.000’lerce Azeri birer kaçkına dönmüştü. Moskova Azerbaycan’ın bağımsızlığına doğru giden yolu gittikçe zora sokmuştu. Nitekim, Eylül’ün başlarında “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” kurulduğu ilan edildi. Yukarı Karabağ’da yerleşen Sovyet ordu birliklerinin yardımı ile Ermeni birlikleri Goranboy şehrinin bir çok köyünü ele geçirerek talan ettiler. 20 Kasım’da Hocavend şehrinin Garakend köyü hava sahasında Azerbaycan’ın Devlet katibi, iç işleri bakanı, baş savcı, birkaç milletvekilinin de uçtuğu helikopter Ermeniler tarafından vurularak düşürüldü.
1992 yılının Ocak ayında Ermeni işgalcileri, Rus ordu birliklerinin yardımı ile Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan Türklerinin yaşadığı köylere hücum ettiler. Karkicakan, Malıbayli ve Guşçular köyleri Ermeni terörist birlikleri tarafından yakıldı. 25 Şubat’ta Ermeni birlikleri, Hankendin’deki Rusya’ya mahsus 366. alay ve ona bağlı birlikler Hocalı şehrine hücum ettiler. Hocalı şehri vahşicesine darmadağın edildi, ahalisi ise topluca katledildi. Hocalıda yapılanın tam adı ise tabii ki bir ‘Soykırım’dı. Bu katliamda Ermeni silahlı birlikleri 613 Azerbaycanlıyı öldürdüler, 487 kişiyi yaraladılar, 1275’i ise esir alındılar, 6 aileyi tamamen mahvettiler. Kaçmaya çalışan yaşlı, çocuk, kadın kısmını karlı bir gecede Ermeniler tarafından katledildiler. Hocalı faciasından sonra Azerbaycan’da durum daha da gerginleşti. Azerbaycan’da hakimiyet el değiştirdi. 9 Mayıs’ta Ermeniler 29.500 nüfusa sahip olan Şuşa’i işgal ettiler. Şehrin savunmasında 155 kişi şehit oldu, 167’si ise yaralandı. Daha sonra Azerbaycan Milli Kuvvetleri Laçin’i terk etmeye başladılar. 18 Mayıs’ta 59.900 nüfusa sahip olan Laçin işgal edildi. 1993 Nisan’ında 57. 500 nüfusa sahip olan Kelbecer şehri işgal edildi.20 Böylelikle Ermeniler Dağlık Karabağ’ın ve çevresinin işgalini gerçekleştirmiş oldular. 1994 yılı Mayıs ayında ateşkes ilan edildi.
Ermeni terörü ve bunun neticesindeki tecavüzünün Azerbaycan oldukça büyük zararları oldu. Bir milyon fazla insan kendi vatanları dışında sürgün hayatı yaşamaya başladı. Karabağ’da yaşayan 52.000 Azeri Türk’ü öz
vatanlarından ayrı düştü. Azerbaycan topraklarının %20’si işgal edilmiş oldu. Karabağ’ın dışında Nahçıvan’ın ve Kazağ’ın bazı yerleşim birimleri Ermeni silahlı birliklerinin işgali altında kaldı.21 Ülkenin gelir kaynakları darmadağın oldu.
İşgal edilen yerlerde Ermeni tetrörist birlikleri 927 kütüphane bulundurulan 4,6 milyon eski elyazması ve baskı kitapları yaktılar,22 20 medeniyet evini dağıttılar.23
Ermeni tecavüzünü durdurmak için Azerbaycan Devleti BMT’ye ve muhtelif uluslararası ve muhtelif teşkilatlara müracaat etti. BMT Tehlikesizlik Şurası şimdiye kadar Dağlık Karabağ’la bağlı dört kanun ve sedrin bir dizi beyanatını kabul etmiştir.
Problemin halli için oluşturulmuş Minsk grubunun saiları ve iki ülke liderlerinin görüşleri de hala hiç bir fayda vermiyor. Ermenistan Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesini, veya bağımsız olmasını talep etmektedir.24
***
Böylelikle, XIX. asrın birinci yarısından XXI. asrın başlarına kadar olan devri gösteriyor, Azerbaycan halkı onun aleyhine yöneltilen bütün faaliyetlere rağmen daima bağımsızlık uğrunda muhtelif şekiller ve metodlarla görüşmeler yapmıştır.
Azerbaycan Halkı XX. asırda iki defa devlet bağımsızlığını yeniden kurmuştur. Birinci defa kazanılan devlet bağımsızlığının ikinci kez Devlet bağımsımlığı sağlaması gösterdi ki, Azerbaycan halkı bağımsız devleti kurmaya, inkişaf ettirmeye ve güçlendirmeye kadirdir.
1 Azarbaycan Respublikası Devlet Arşivi (ARDA), f. 970, siy. 1, iş 1, v. 49-50.
2 A.g.e. v. 1-2.
3 ARDA, f. 970, siy. 1, iş 4, v. 1-4.
4 Adres-kalendar Azerbaydjanskoy Respubliki.-Baku, 1920, 48, 50. s.
5 Azarbaycan Respublikası Siyasi Partiyalar va İctimai Herakatlar Devlet Arşivi (ARSPİHDA), f. 64, siy. 2, iş 1, v. 118-122.
6 Bah: Çernıy Yanvar. Bakü-1990. Dokumentı i materialı.-Baku, Azerneşr, 1990; Balayev A., Rasim M. 20 Ocak hadiselari. Senadlar, mövgelar, şarhlar (1990-2000).-Bakü, Çaşıoğlu, 2000.
7 Azarbaycan Respublikası Ali Sovetinin Malumatı, 1992, No:11(864), s. 6; No:12(865), s. 26; No:16(869), 19-26. s.
8 Bah.: Azarbaycan Respublikasının Konstitusiyası (asas ganunu).-Bakü, Azarnaşr, 1995.
9 V. Gurko-Krjazhin. Armenien Question (en article from the Big Soviet Ensyclopedia, 1926).-Baku, 1992, p. 6.
10 Şavrov N. N. Novaa ugroza Russkomu delu v Zakavkazğe.-Baku, 1990, 64. s.
11 ARDA, f. 1, siy. 1, iş 1496, v. 50.
12 Azarbaycan Demokratik Respublikası (tarih, ictimai-siyasi va madeni hayat).-Bakü, 1992, 173. s.
13 ARDA, f. 28, siy. 1, iş 185, v. 1-8; Gaz. “Azerbaydjan”, 25 Sentabra 1918, No: 4.
14 ARDA, f. 970, siy. 1, iş 3, v. 51-52, iş 123, v. 3-4.
15 Azarbaycan Respublikası Milli Tahlükasizlik Nazirliyinin Arşivi. arh. No: PS 7525. 3-cü cyıld. M. H. Hacınskinin işi, v. 202.
16 ARSPİHDA, f. 1, siy. 169, iş 249, v. 7.
17 A.g.e., v. 19-20.
18 Didarginlar.-Bakü, Genclik, 1990, 45. s.
19 ARSPİHDA, f. 1, siy. 169, iş 249, v. 24-26.
20 Azarbaycan Respublikası Devlet Statistika Komitasi. Yuharı Garabağın, Laçın va Kalbacar rayonlarının Azarbaycan hakimiyyat organları tarafinden nazarat edilen va Ermeni herbi birlaşmalari tarafinden işğal edilmiş yaşayış mentagalari barada 28 İyul 1993-cü yıl vaziyyatina ekspress-malumat (Müdafia Nazirliyinin malumatları asasında).-Bakü, İyul 1993, 1-11. s.
21 A.g.e.
22 A.g.e.
23 Bah: İnformaüia po dokladu “Zahita kulğturnogo nasledia v stranah-çlenah PAÇGS” (Azerbaydjanskaa Respublika).-Dokumentı PAÇGS. 1996 god.
24 Bah: İnformaüionnıy bölletenğ o posledstviah agressii respubliki armenii protiv azerbaydjanskoy Respubliki. Dekabrğ 1993.-Baku, Ministerstvo İnostrannıh Del azerbaydjanskiy Respubliki, 1993, 10. s.
Azerbaycan Halk Cumhuriyeti
(1918-1920)
Dr. Mehman A. Damİrlİ
Baku DevletÜniversitesi Hukuk Bölümü /Azerbaycan
918-1920 yılları, Azerbaycan Türklerinin tarihine önemli bir aşama olarak girmişti. İşte bu dönemde, Azerbaycan’ın devlet yapısının ve Azerbaycan devletçiliğinin tarihin en derin dönemlerine kadar uzanan geleneklerinin canlandırılması gibi önemli olaylar yer almış. Türk Dünyası dahil Müslüman âleminde ilk kez Cumhuriyet yönetim formuna dayanan devlet, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC) kurulmuş ve faaliyet göstermişti. Hiç kuşkusuz, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin kurulması, Azerbaycan Türklerinin devletçilik tarihinde olumlu dönüm noktası idi.
23 ay yaşamasına ve dış baskı ile içteki ağır durumun yarattığı ortamda faaliyet göstermesine rağmen, AHC, en çağdaş devlet yönetim formunu uygulamış, demokratik cumhuriyet kurmuştu. Genç milli devlet topraklarının tam hukuklu sahibi olarak, devletin arazi bütünlüğünün korunması, ekonomik ve askeri yönden kuvvetlenmesi için önemli tedbirleri yerine getirmiş, milli servetleri, milletin çıkarlarına uygun bir şekilde kullanmıştı. Özgür Azerbaycan Devleti, bağımsız devlete özgü olan tüm yönetim unsurlarına (parlamento, yürütme makamları, ordu, mahkeme ve maliye sistemi) sahipti. Burada devlet kurma işleri, hukuki esaslara dayanılarak yapılmış, hukuk devleti için gerekli olan tüm makamlar kurulmuştu. Milli Azerbaycan Devleti’nin devlet yapısının bu mahiyetini değerlendirerek, H. Baykara şöyle yazıyordu: “Milli bağımsız Azerbaycan devletinin en önemli özelliklerinden birisi, onun tam anlamıyla hukuk devleti olması idi”.1
Oysa tarihimizin bu şanlı sayfasının Sovyet tarih ilminde incelenmemesinin yanı sıra sahteleştirilmesi ile uğraşılmıştır. Yıllar boyunca bu dönemin araştırmacıları, AHC’nin faaliyetlerinin olumlu yönleri konusunda sessiz kalmışlar ve onu Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti’nin alternatifi kabul ederek, hiçbir temele dayanmadan eleştirmişlerdi. Bu gibi bir durum, Azerbaycan tarihi-hukuk ilminde de vardı.
80’li yılların sonlarında Azerbaycan’da bağımsızlık uğruna başlayan mücadele ve demokratikleşme sürecinin genişlemesi sonucu, 1918-1920 yılları milli devlet kurma tecrübesine büyük ilgi oluştu. Kısa zaman içinde milli devletçilik geleneklerinin yeniden ihyasına girişildi. AHC’nin devlet yönetim unsurlarının ve sembollerinin ihyası ile ilgili kararlar kabul edildi. Azerbaycan Türklerinin milli kimlik bilincinin ve devletçiliğinin geliştirilmesideki büyük önemi göz önünde bulundurularak, 21 Mayıs 1990 tarihinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın fermanı ile Azerbaycan’ın bağımsız demokratik devlet olarak kuruldu. 28 Mayıs günü, Azerbaycan Devleti’nin kuruluşunun yıldönümü olarak ilan edildi. 18 Ekim 1991 tarihinde Azerbaycan Parlamentosu’nun kabul ettiği “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin devlet bağımsızlığı hakkında Anayasa kararnamesi”nin 2. maddesinde ise, Azerbaycan Cumhuriyeti, 28 Mayıs 1918 tarihinden 28 Nisan 1920 tarihine kadar faaliyet göstermiş Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin varisi olduğu kararlaştırılmıştı.2 Bu karardan sonra Azerbaycan Halk Cumhuriyeti tarihinin, o sıradan hukuk tarihinin eski ideolojik engellerden kurtarılarak serbest bir biçimde araştırılması için imkan oluştu.3
Demokratik, Hukuk Devletine Götüren Yolun Başlangıcı
İstiklal Beyannamesi
Şubat 1917 tarihinde Rusya İmparatorluğu’nu “milletlerin hapishane”sine dönüştüren çarlık rejiminin devrilmesi ile Azerbaycan’da milli, mücadele ve siyasi süreçlerin gelişimi, özellik açısından yeni bir sürece girdi. Şubat devrimi, Rusya’da milli mücadele için gerekli olan koşullar yarattı. Yüzyıllık sömürge altında bu
lunan Azerbaycan Türkleri, Şubat devrimini diğer mazlum milletler ve Rusya İmparatorluğu’nun tüm demokratik güçleri ile beraber büyük ümitle karşılaşmışlardı. Bu dönemde Azerbaycan’da milli bağımsız devlet kurma uğruna yapılan mücadele çok yaygınlaşmaya başlar.
Şubat devriminden sonra “Musavat” partisi, faaliyetlerini açık olarak yürütmeye başladı ve Haziran ayında Türk Federalistler Partisi ile birleşti. Kısa bir zaman içinde bu partinin faaliyeti tüm Azerbaycan’ı kapsadı. Bu dönemde yeni siyasi partiler (ilk önce Gence’de Federalistler Partisi, Erivan’da “İrşad” Milli Partisi, sonralar ise Bakû’de Azerbaycan Eserler Grubu, Eylül’de ise “Ittihad” Partisi (“Rusya’da Müslümancılık”) kuruldu.
Çeşitli siyasi partilerin kurulmasına rağmen, 1917 yılı yaz aylarının sonlarında, Azerbaycan’ın siyasi hayatında “Musavat” Partisi, söz sahibi bir partiye dönüşmüştü. Bunu, 22 Ekim 1917 tarihinde Bakû Sovyetinde yapılmış seçimler de ortaya koydu. Bu seçimde “Musavat” Partisi, 25 bin oyun 10 binini yani seçime katılanların %40’ının oyunu kazanmıştı. Oysa, kendileri için uygun ortamın olmasına rağmen, bu seçimde Bolşevikler sadece 4 bin kişinin oyunu kazanabilmişlerdi. Bu başarısına rağmen, “Musavat” Partisi Bakû Sovyeti’ne katılmayı reddetti.
26 Ekim 1917 tarihinde, birleşik “Musavat” Partisi’nin I. Kongresi yapıldı. Kongre, gelecek siyasi mücadelede partinin taktiği ve stratejisini belirlemiş ve partinin yeni progamını kabul etmişti.4 Kongre sırasında Petrograd’da silahla isyanın zaferle sonuçlanması ve geçici hükûmetin devrilmesi hakkında kararlar alındı. Aynı gün Bakû’de çeşitli siyasi partilerin, sendikaların, askeri birliklerin katılımı ile acil toplantı yapılarak, hakimiyet konusu ele alındı. Bolşeviklerin aktif direnişine rağmen, Menşevik ve Eserler, Bakû’de, yüksek devlet hakimiyeti makamı olarak Sosyal Güvenlik Komitesi’ni kurmayı başardılar. Bu kararı reddeden Bolşevikler, hakimiyet konusunun tekrar görüşülmesini kararlaştırdılar. 2 Kasım’da Bakû Sovyeti’nin genişletilmiş toplantısında Bolşevikler, Bakû Sovyeti’ni Bakû şehrinde yüksek hakimiyet makamı olarak ilan ettiler ve onun Yürütme Komitesi’nde esas görevlerini ele geçirdiler.
11 Kasım’da Transkafkasya’da faaliyet gösteren siyasi örgütlerin Tiflis’te yapılan toplantısında, Temsilciler Meclisi tarafından egemenlik konusu çözülene kadar bölgeyi yönetmek için Özel Komite yerine, Transkafkasya Komiserliği’nin kurulmasına karar verildi. Transkafkasya’nın üç milleti ve onların siyasi partileri, bu komiserlikte temsil olunmalarından dolayı, onlar kendi fraksiyonlarını kurdular. Transkafkasya’da devletçiliğin gelişimi açısından komiserlik ileriye atılmış bir adım idi. Fakat buna rağmen, bölgede istikrarı temin etmek açısından Komiserliğin yürütme organları henüz zayıf idiler.
26-28 Kasım’da bütün Transkafkasya’da Rusya Temsilciler Meclisi için seçimler yapıldı. Temsilciler Meclisi’nde, Gürcü Menşevikleri 11, “Musavat” 10, Taşnaklar 9, Müslüman Sosyalist Bloku 2, Bolşevikler, Eserler ve İttihatçılar birer yer kazandılar. Genellikle, seçimlerde “Musavat” Partisi Transkafkasya Müslümanlarının %63’ünün oyunu kazanmıştı. Seçimlerin esas sonucu, Azerbaycan vatandaşlarının “Musavat” programında yer almış arazi otonomisi konusuna bütünüyle olmasa bile, büyük çoğunlukla oy vermeleri olmuştu. Aynı zamanda bu, Rusya’ya bağımlılıktan kurtulma isteğini Gürcü ve Ermenilere kıyasla, Azerbaycan Türklerinde daha kuvvetli olmasıyla ilgili olmuştu.5
5 Ocak 1918 tarihinde Rusya Temsilciler Meclisi’nin dağıtılması ve Rusya’da Demokratik Parlamento’nun mevcudiyeti perspektifine son verilmesinden sonra Transkafkasya’dan olan Meclis üyeleri, bölgenin devletin yüksek idare organını kurmak amacıyle Tiflis’te toplandılar. 10 (23) Şubat 1918 tarihinde Tiflis’te Transkafkasya Seymi çalışmalarına başlıyor. Seym, Rusya Temsilciler Meclisi’ne seçilmiş Transkafkaya’nın üç esas temsilcisinden ve ek olarak Temsilciler Meclisi’nde milli örgütlerin kazandıkları milletvekili sandalye sayısını üç misli artırmak kooptasyon -yani listelerin genişletilmesi- yoluyla üyelik kazanmış temsilcilerden oluşuyordu. Görüldüğü gibi, Seym, Temsilciler Meclisi seçimlerine katılmış partilerin temsilcilerinden oluştuğundan burada on siyasi parti temsil edilmişti. Seym’de çoğunluk, Müslüman partileri bloku üyelerinden oluşuyordu. Seym’de Azerbaycan grubunun 44 milletvelkili bulunmakta ve liderleri M. E. Resulzade idi. 9 (22) Nisan 1918 tarihinde Seym toplantısında Transkafkasya’nın bağımsızlığı konusu görüşülmüş ve Müslüman grubunun ısrarı ile Transkafkaya Demokratik Federal Cumhuriyet ilan olunmuştu.
Fakat Seym, Transkafkasya milletlerinin hiçbir sorununu çözemedi. O, milletlerin ve siyasi partilerin çıkarlarını bütün bölgenin genel çıkarlarından aşağıda tutmamakla, beceriksizliğini ve yeteneksizliğini sergiledi. Mart olaylarından sonra bu hükûmetin tutumu tahammül edilmez oldu. Bu dönemde Azerbaycan’da meydana gelen silahlı saldırılar ve Bakû Halk Komiserlerinin tutuklanması isteği üzerine Bolşeviklere karşı toplu şekilde gösteriler başladı.6 Aynı zamanda Ermeni Taşnak çetelerinin saldırıları sonucu, Erivan bölgesinden 80 binden fazla Azerbaycan Türkü, oturdukları yurtları bırakmak zorunda kalmışlardı.7
Bunlarla ilgili olarak Müslüman Fraksiyonu Seym’e gensoru verdiyse de, bundan hiçbir sonuç alınamadı.
Traskafkasya Seymi’nde dış politikada da milli fraksiyonlar arasında birliğe varılamadı. Türkiye cephesindeki savaş durumu Seym’in dağılma sürecini hızlandırdı. Böyle bir durumda Gürcü milletvekilleri, Transkafkasya Federasyonu’ndan çıkarak, Gürcistan’ın bağımsızlığını ilan etme kararını verdiler.
28 Mayıs 1918 tarihinde Gürcistan’ın Federasyon’dan çıkması hakkında verdiği bildirisinden sonra, Seym kendisinin dağıldığını ilan etti. “Bir aylık birliğin matem sesleri, buradaki milletlere, değişimin onları bağımsız cumhuriyete götürdüğünü bildiriyordu”.8 Transkafkasya Federasyonu’nun dağılması bölgede bağımsız milli devletlerin kurulmusının gerekli olduğunu ispat etti.
27 Mayıs’ta, dağılmış olan Seym’in Müslüman Fraksiyonu üyelerinin olağanüstü toplantısı yapıldı. Toplantıya katılanlar oy birliği ile Azerbaycan’ın yönetilmesi sorumluğunu üstlendi. Azerbaycan Milli Şurası’nın başkanlığına “Musavat” Partisi lideri M. E. Resulzade, başkan yardımcılığı görevine M. Agayev ve M. Seyidov seçildiler. F. Hoyski yürütme organı başkanı, “Musavat” Partisi’nden M. C. Hacinski, N. Yusifbeyli, H. Hasmemmedov ve M. Y. Caferov, Müslüman sosyalist blokundan H. Melikaslanov ve C. Hacinski, “Hummet” Partisi’nden A. A. Seyhülislamzade, “Ittihad” partisinden H. P. Sultanov yürütme organı üyeliğine seçildiler.9 Görüldüğü gibi, Milli Şura’da bütün partiler temsil olunmuştu. Başka türlü söylersek, bu organ çok partili, koalisyon tabanında şekillenmişti.
28 Mayıs’ta Milli Şura’nın ilk toplantısında geniş ve uzun görüşmelerden sonra Azerbaycan’ın devlet bağımsızlığı ilan edildi. İki kişinin (S. M Geniyev ve C. Ahundov) çekimserliği hariç, 24 oy ile Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin tarih sahnesine çıktığını bildiren “İstiklal Beyannamesi”10 kabul edildi.
“I. Bugünden başlayarak Azerbaycan halkı özgürlük haklarının sahibidir ve Güney-Doğu Transkafkasya’dan oluşan Azerbaycan tüm haklara sahip, bağımsız devlettir.
II. Bağımsız Azerbaycan’ın siyasi yapısı Halk Cumhuriyeti olarak belirlenir.
III. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti uluslararası birliğin bütün üyeleri, özellikle sınırı bulunduğu millet ve devletlerle iyi komşuluk ilişkileri kurmaya çaba gösterir.
IV. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, sınırları içinde milliyeti ve dinine bakmaksızın, bütün vatandaşlara vatandaşlık ve siyasi haklarını temin eder.
V. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, onun topraklarında oturan bütün milletlere serbest gelişme için geniş olanaklar sağlar.
VI. Temsilciler Meclisi toplanıncaya kadar bütün Azerbaycan’ın yönetimi başında, halkın oyu ile seçilmiş Milli Şura ve Milli Şura karşısında sorumlu olan geçici Hükümet bulunur.”11
“İstiklal Beyannamesi”nin ilan edilmesi ile yeni bir özgür devlet -Azerbaycan Halk Cumhuriyeti- dünyanın siyasi haritasında yer aldı ve “bu zamana kadar coğrafi terim olmuş Azerbaycan kelimesi şimdi devletin adına dönüştü”.12 Bu, Azerbaycan Milli Şurası’nın Azerbaycan Türklerine yaptığı karşısında büyük hizmet idi. “28 Mayıs 1918 tarihinde Beyanname’yi kabul etmekle Azerbaycan Milli Şurası, bir Azerbaycan halkın varlığını siyasi anlamda belirlemişti. Çünkü, Azerbaycan kelimesi sıradan, bir coğrafi, etnografik ve lingüistik bir kelime olmaktan çıkarak, siyasi bir anlam kazanmıştı”.13
“İstiklal Beyannamesi”nde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti, özgür ve tüm haklara sahip, bağımsız bir devlet olmanın yasal ifadesini buldu. Aynı zamanda onun siyasi önemi, Azerbaycan devletinin ihyasıyla Azerbaycan Türklerinin kendi mukadderatını kendisinin belirlemeye hakkı olduğunu tüm dünyaya göstermiş olmasıdır. “Bu belge ile Azerbaycan Türkleri demokratik milletler ailesine ilk Müslüman Türk Cumhuriyeti’ni katmış oldular”.14
“İstiklal Beyannamesi”, Azerbaycan Devleti’nin yeniden ihyasını hukuki açıdan belirlemesinin yanı sıra, milli Azerbaycan Devleti’nin siyasi sisteminin esaslarını (demokratik rejimli cumhuriyet yönetim formu, yüksek devlet idari organlarının sistemi, yaşama organı karşısında hükûmetin sorumluluğu ve parlamenter rejimin belirlenmesi), iç ve dış siyasetin esaslarını (tüm milletler, özellikle komşu millet ve devletlerle iyi komşuluk ilişkileri, devletin sınırları içinde bulunan bütün halkların serbest yaşaması imkanlarının sağlanması), vatandaşların yasal statüsünün esaslarını (milliyeti, dini, sosyal durumu ve cinsine bakmaksızın bütün vatandaşlarını sivil ve siyasi haklarının temin edilmesi) belirlemişti.
Devlet hayatının esas prensip ve görüşlerini, anayasa karakterli sosyal-siyasi konuların kurallarına göre düzenleyen “İstiklal Beyannamesi”ni, Anayasa düzeyinde önemli olan bir kararlar bütünü olarak kabul edebiliriz. O, aynı zamanda Azerbaycan devlet tarihinde ilk Anayasa mevzuatı idi. “İstiklal Beyannamesi” bu açıdan AHC mevzuatının hukuki esasını oluşturuyordu. Sonraki dönemlerde AHC’nin yüksek devlet organlarının kabul ettikleri kararnameler ile devlet hayatının ve sosyal hayatın demokratikleştirilmesine yönelik diğer bütün tedbirler, “İstiklal Beyannamesi”nde belirlenmiş demokratik prensip ve görüşlerin gerçekleştirilmesine yöneltilmişti.
Böylelikle XIX. yüzyılın başlarında Azerbaycan’da küçük mahalli devletçikler bulunmuş, hanlıklar kaldırıldıktan sonra, aşağı yukarı yüz yıllık bir dönemde devletinden yoksun olmuş Azerbaycan Türkleri, devletlerini yeniden kurarak, onu prensip açısından büsbütün yeni ve aynı zamanda milli bir bünye üzerinde kurmaya başladılar. Yeni kurulmuş cumhuriyetin yüksek değerlerinden M. E. Resulzade, “Azerbaycan, Müslüman âleminde ilk cumhuriyet, Türk dünyasında ilk devlettir. Türk asıllı bütün devletler, genellikle dini bünye üzerinde kurulmuş oldukları halde, Azerbaycan Cumhuriyeti çağdaş milli, medeni bağımsızlık anlayışı, Türk milli-demokratik devlet yapısına dayalıdır ve bu açıdan bizim cumhuriyetimiz ilk Türk devletidir”, diye yazıyordu.15 Gerçekten de, AHC, tarih boyunca Azerbaycan topraklarında kurulmuş bütün devletlerden özelliği açısından esaslı bir biçimde farklıydı. Önceki kurulan devletler monarşik devletler idilerse, AHC, parlamenter cumhuriyetçi, çağdaş, milli-medeni bağımsızlık anlayışına dayanan milli devlet idi. AHC, aynı zamanda Müslüman âleminde ilk cumhuriyet idi. Gerçekten de, AHC kurulduğu dönemde Türkiye’de Sultanlık, İran’da Şahlık, Afganistan’da Padişahlık, Hive ve Buhara’da ise hanlık yönetimleri bulunmaktaydı.
M. E. Resulzade: “Hukuk
Devletinin Esası Yasama,
Yürütme ve Yargı
Egemenliğinin Taksimidir”
AHC’de yüksek yasama egemenliği Parlamento’nun idi.16 Azerbaycan’da bulunan bütün halkların ve partilerin yer aldığı Parlamento’nun, yasama organı olarak kurulduğu günden itibaren, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin siyasi sisteminde önemli ve aynı zamanda bu sistemin kurumlaşmasında etkili bir yeri olmuştur.
AHC Parlamentosu, genç devletin hukuk sisteminin kurumlaştırılması yükünü üzerine almanın yanı sıra, faaliyetini büsbütün yasal esaslara dayanak yapmıştı.
AHC yüksek yürütme egemenliği, parlamenter rejime uygun olarak, parlamento tarafından şekillendirilen ve onun karşısında sorumlu olan Hükûmet (Nazirler Şurası) idi. Milli Azerbaycan Devleti’nde hükûmet kabineleri koalisyonlu olmuş ve genellikle, hükûmet başkanına ve programına güven oyu verilerek göreve başlamıştı.
Azerbaycan hükûmetinin faaliyeti aşırı derecede karmaşık, çok yönlü olmuş ve gerginlik içinde geçmişti. Azerbaycan hükûmetinin gerçekleştirdiği ve listesi tam olmayan çok yönlü fonksiyonları şunlar olmuştu: Devletin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesi için uygun olan iç ve dış ortamı yaratmak, o sıradan komşu devletlerle iyi komşuluk ilişkileri kurmak, ülkede yer almış anarşi ve yasa dışı eylemlere son vermek ve yasaların uygunlanması için istikrarlı ortamı oluşturma, ülkenin ekonomik hayatını düzenlemek, devletin toprak bütünlüğünü ve dokunulmazlığını temin etmek, demokratik prensiplere dayanan kudretli egemenlik geliştirmek, milli silahlı kuvvetleri kurmak vb.
Azerbaycan hükûmeti toplam, 23 aylık gibi kısa bir zaman içindeki faaliyeti döneminde milli devlet kurmada önemli başarılar kazanmış, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü uğruna devamlı mücadele etmiş, milli ordunun kurulmusı ve milli kültürün geliştirilmesinde ciddi tedbirler almıştı. Milli Azerbaycan Hükûmeti’nin faaliyetinin en önemli öğretici yönü, Fethali Han Hoyski’nin şu sözlerinde kapsamlı bir biçimde yer almıştır: “Hükûmetin faaliyetinde ne kadar kusur ve eksikler olmuşsa da, yol gösteren ışıklı yıldızı bu olmuştu: Milletin hakkı, istiklali ve faydası!”17
AHC’de yöneticiliğin muhtelif alanları üzerine normal devlet faaliyetini temin etmek için gerekli olan merkezi devlet yürütme organları kurulmuştu. Onun için gerekli olan bağımsız dış politika, maliye, gümrük, sınır muhafazası, askeri idare, eğitim, sağlık, bayındırlık gibi kuruluşlar tesis edilmişti.
AHC, egemenliğini kısa zamanda Transkafkasya’nın güneydoğu kısmındaki eski Azerbaycan topraklarında kurmuştu. Azerbaycan hükûmeti önceki rejimden kalmış yerel egemenlik organları kaldırılmasa da, yerleşim birimlerinde ayrı ayrı yürütme alanları ile ilgili organların yaşatılmasının yanı sıra devlet hayatının diğer alanlarında olduğu gibi, yerel yöneticilikte de dayanıklı reformlar yapmayı hedefliyordu.
Azerbaycan Cumhuriyeti, yerel yöneticiliğin reformunu yapmış, köy yürütme organlarının seçimle yönetime gelmesi tekrar temin etmiş, çağdaş devletlerde kabul edilmiş demokratik esaslar ile “Azerbaycan Cumhuriyeti’nde şehir meclisleri üyelerinin seçimlerinin yapılması hususunda kurallar” projesini hazırlamış ve bunlar Azerbaycan Parlamento’sunun 7 Ağustos 1919 tarihli toplantısında kabul edilmişti. Şunu da belirtelim ki, Azerbaycan’ın şehir meclisleri, sözünü ettiğimiz kurallara göre ve kısa zamanda şekillenerek faaliyete başlamıştı.
Çok hassas iç ve dış siyasi koşullarda faaliyet göstermesine rağmen, “AHC Parlamentosu, hukuk devleti için önemli olan ‘egemenliğin taksimi’ prensibini uygulamıştı. Fakat, bu genç devletin bu demokratik özelliğe sahip olmasına giden yol henüz çok açık değildi. Milli Şura ve hükûmet Gence’ye nakledildikten sonra, bağımsız Azerbaycan’ın mevcudiyeti tehlike ile karşı karşıya kaldığında, Azerbaycan Milli Şurası bütün yasama ve yürütme yetkilerinin Hükûmete verilmesi üzerine karar
almak zorunda kalmıştı. Bu durum 1918 yılı Kasım ayı ortalarına kadar devam etmişti. Yüksek yasama organı çalışmalarına başladıktan sonra ise, egemenliklerin taksimi prensibinin uygulanması için imkanlar çoğalmıştı. Azerbaycan Parlamentosu işte bu prensibe dayanarak, 25 Ocak 1919 tarihli 9. toplantısında milletvekili görevleri ile devlet hizmetinin aynı zamanda uygulanamayacağı hususundaki kanunu kabul etti.18 Kanuna göre, bakanlar hariç, parlamento üyeleri yürütme organlarında devlet memuru fonksiyonunu yerine getiremezdi. Sadece Parlamento’nun bulunduğu yerdeki eğitim kurumlarının idari fonksiyonu olmayan akademik üyeleri ve devlet kurumlarında özel bilgi gerektiren konular üzerine bilirkişi olarak hizmette bulunan kişiler bu kanunun hükmü dışında tutuluyorlardı. Devlet hizmetlerinde bulunan kişi, Parlamento üyesi seçilmişse, onun bu yeni görevi kabul veya reddetmek hakkı vardı. Eğer devlet hizmetinde bulunan Parlamento üyeleri kanunla belirlenmiş zaman içinde (Bakû şehrinde oturan üyeler için 3 gün, Bakû şehri dışında oturanlar için ise 10 gün) devlet hizmetinden çekilmeleri hususunda Parlamento’nun yönetimine bilgi vermezlerse, onlar devlet hizmetini tercih etmiş ve Parlamento üyeliğinden çekilmiş kabul edilirlerdi.
Bahsi geçen kanun, ciddi şekilde uygulanmıştı. Örneğin, kanuna uygun olarak, Parlamento üyesi S. M. Ganiyev, Eğitim Bakanlığı’ndaki görevinden çekilmiş ve Parlamento üyeliğinde kalmış,19 Denetleme komisyonu üyesi B. Rızayev ise Parlamento üyesi olmasından dolayı, görevinden alınmıştı.20
M. E. Rasulzade kanunun mahiyet ve amacını şöyle açıklamıştı: “Bu kanunun amacı, yaşama egemenliğinin yürütme egemenliğinden ayrılmasıdır. Hukuk devletinin despotik devletten farkı, egemenliğin bir kişiden birkaç kişiye geçmesinde değil, egemenliklerin taksimi sistemi olmayınca, egemenlik çok sayıda kişinin elinde çok daha despotik olmasıdır. Hukuk devletinin özü, yasama, yürütme ve mahkeme egemenliğinin taksimidir”.21
Milli Azerbaycan Devleti’nin ayrı bir mahkeme sistemi vardı. Burada 1864 yılında yapılmış mahkeme reformu ile kurulmuş ve daha sonra bazı yerlerde anarşi sebebiyle faaliyetini durdurmuş, Bakû ve civarında ise, Bolşevikler tarafından kaldırılmış önceki dönem mahkeme organlarının (bölge ve barış mahkemeleri) kısa zamanda hayata geçirilmesinin yanı sıra sistemin yeni halkaları (Azerbaycan Mahkeme Odası, Azerbaycan Harbi Mahkeme, Alay Mahkemeleri) kurulmuş, mahkeme egemenliğinin yürütme egemenliğinden büsbütün ayrılması ve serbestliği yönünde şekillendirilmesi için çaba sarf edilmişti. Sonuncu husus, genel mahkemelere kıyasla bir prensip olarak devamlı uygulandıysa da, askeri mahkemelere gelince, o dönemin, koşulları buna imkan vermemişti.
Batı Avrupa hukuk fikrinin son başarılarına dayanan genç devlette serbest, peşin hükümsüz, insanlara yakın mahkeme organlarının kurulması, ceza mahkemelerinin tesis edilmesi ile adalet sorgulamasının gerçekleştirilmesine ilişkin geniş insan tabakalarının katılımının temin edilmesi, insanlara yakın yerel mahkemelerde seçim kurallarının belirlenmesini öngören mahkeme reformunun gerçekleştirilmesi planlanmış ve buna uygun olan kanun teklifleri hazırlanmıştı. Böylelikle, şunu belirtmemiz gerekir ki, AHC’de egemenliklerin taksimi prensibi o dönemin şartlarının elverdiği ölçüde gerçekleştirilmiştir.
Hukuk Sisteminde Yapılmış
Temel Reformlar
1918-1920 yıllarında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin devlet yapısının demokratik karakteri, ilk önce toplumun demokratikleştirilmesine yönelik önemli tedbirlerle ön plana çıkmıştı. Çok ilginç olan ise, kadınlara, Müslüman âleminde ilk kez seçim hakkının tanınmasıydı. O, dönemin dünya devletlerinin tecrübesi ile kıyaslayınca, tüm sorumluluğu üstlenerek Batı Avrupa’nın bazı devletleri de milli devletimize imreniyorlardı, diyebiliriz. Örneğin İngiltere de halk temsilciliği hususundaki 1918 tarihli kararnamesine göre, seçim hakkı, erkekler olgunluk yaşına, kadınlar ise 30 yaşına ulaşınca, kazanırlardı.22 Oysa AHC’de kadınlara erkeklerle beraber seçim hakkı verilmişti.
Azerbaycan’da söz ve basın serbestliğinin hukuki teminatları belirlenmiş, Azerbaycan’ın mevcudiyetinin gerekli şartı olarak bağımsızlık konusu hariç, tüm alanlarda fikir serbestliğine ve muhalefetin faaliyetine geniş olanaklar sağlanmış, gerekli ortam temin olunmuştu. N. Yusufbeyli’nin Parlamento’da söylediği şu fikirleri çok öğreticidir: “Başlıca özgürlükler -söz özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplantı, birlik ve grev yapmak özgürlüğü-her çağdaş demokratik devletin özünü oluşturur. Bu kutsal özgürlükleri savunmayı hükûmet kendisinin görevi olarak kabul eder. Her bir Azerbaycan vatandaşı istediğini yazabilir, istediğini söyleyebilir, istediği yerde toplanabilir. Fakat bunun bir şartı vardır-bunların hiçbirisi Azerbaycan milletinin en kutsal hakkına onun bağımsızlığına karşı yönelik olmamalıdır.”23 Genç milli devletin vatandaşlarının hukuk ve serbestlikleri alanında eski rejimden miras olarak kalmış sınırlamaları kaldırmak için de önemli tedbirleri gerçekleştirmişti.
Azerbaycan Cumhuriyeti’nin demokratik ve hukuk özelliği hukuk sisteminin tüm alanlarında gerçekleştirilmiş tedbirlerde bütün parlaklığı ile yer almıştı. Burada hukukun başlıca alanlarında gerçekleştirilmiş reformların en önemli yönlerini ele alacağız.
Mülkiyet İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hususu
İlk önce şunu belirtmemiz gerekir ki, AHC’nin bağımsız ekonomi politikası, mülkiyet ilişkileri, maliye-döviz siyaseti, dış ticaret ve ekonomik ilişkiler, ekonomik yönetim sistemini oluşturdu. Burada sosyal adalet, üretim araçları üzerinde mülkiyet formları aracılığıyla uygulanmıştı. AHC’nin ekonomi politikasının temelinde mülkiyet çoğulculuğu yerleştirilmiş ve devlet, belediye, girişimci, özel vb. mülkiyet formlarının gelişmesi için geniş ve ortak imkanlar sağlamıştı.
AHC ve onun liderleri, Bolşevik tutumunun tam aksi olarak, toprak, fabrika, işletmecilik ve diğer başlıca üretim araçları üzerinde özel mülkiyetten vazgeçmiyor, mülkiyet ile özel girişim arasında doğrudan ilişkiler kuruyordu. Bununla ilgili olarak M.E. Resulzade şunları yazıyordu: “… mülkiyeti büsbütün kaldırmak, şu anki durumda zor kullanmak özel girişimcileri kaldırabilir.”24 Aynı zamanda AHC’de özel mülkiyetin sınırı belirleniyor, mülkiyetin aşırı yönlerinin kaldırılması, sosyal reformun özü olarak değerlendiriliyordu. Fakat AHC’de mülkiyetin, örneğin, çok büyük emlak ve üretim araçlarından oluşmuş fabrika ve küçük işletmelerin ayrıştırılmasını imkansız kabul ederdi.
AHC’de devlet mülkiyetine ve bazen de belediye mülkiyetine “devletin servet ve gelir kaynağını oluşturan yer altı madenleri”; “demiryolu, elektrik, su, telefon, telgraf vb. bunun gibi genel işlere hizmet eden kurumlar” dahil edilirdi.
Ekonomide AHC’nin tedbirleri, her şeyden önce Bolşeviklerin uyguladığı millileştirmeyi kaldırmaya yönelikti. Ekim 1918 tarihinde hükûmet, “Petrol sanayinin özelleştirilmesi ve bu alanla ilgili kuruluşların eski sahiplerine iade edilmesi hakkında” kararı kabul etti. Karara göre, petrol sanayisi ve yardımcı kuruluşlar, aynı zamanda ticaret odası, bu cümleden olarak Bakû Halk Komiserleri Sovyeti’nin bu kuruluşların yönetilmesi ve kuralları ile ilgili olarak verdiği direktifler feshediliyordu.25 Millisizleştirmede (çağdaş anlamda özelleştirme), petrol sanayiinin yanı sıra diğer yardımcı alanlara da ait olan hazır ürün ve rezervler, hükümetin ermine verilmiş; kuruluşların eski sahiplerine iade edilmesi konusunda bu rezervler ve hazır ürünler ile ilgili olarak bazı bağlantılar kurulmuştu.
Mülkiyetin çeşitli formlarının gelişmesine imkan vermek, AHC’nin bu alandaki faaliyetinin başlıca amacı olmuştu. Genellikle, AHC’nin ekonomideki faaliyetinin esası, demokratik görüşlerden oluşuyordu. Bu bakımdan onun ekonomik faaliyetini kapitalizm ve sosyalizm ölçüleri ile değerlendirmek, gerçeklikten uzak olurdu. Kanuna dayanarak titizlikle düzenlenen gelir vergisi, toplama mekanizması aracılığıyla özel sermaye ile devlet arasındaki ilişkiler düzenleniyordu. İşte bu usul ile özel sermayenin gelirlerinin belirli kısmı devlet hazinesine geçiriliyor ve orada tekrar paylaşım kurullarına uygun olarak sosyal-ekonomik gayelerin gerçekleştirilmesine yönlendiriliyordu.
Azerbaycan hükûmeti, devletin ekonomik hayatını yoluna koymak amacı ile geçici tedbir olarak, bazı emlak çeşitlerinde mülkiyet hakkı kazanılmasının özel kurallarını belirlemişti. Hükûmetin 31 Ekim 1918 tarihli kararına göre, petrol madenlerine, petrollü topraklara, petrol üretim fabrikalarına, petrol kuyularının podrat usulü ile kazılmasıyla uğraşan kuruluşlara ve mekanik fabrikalara, aynı zamanda Hazar Denizi’nde yüzen gemilere mülkiyet veya kullanma hakkının verilmesi için her defa ticaret ve sanayi bakanının özel bir izni ile mümkündü. Bu hakların kazanılması noterce onaylanmalı idi. Söz konusu kuralların bozulması sonucu imzalanmış bütün anlaşmalar geçersiz kılınıyordu.26 Toprak mülkiyetinin hukuki rejiminin belirlenmesinde AHC’nin siyaseti çok ilginçtir. Bu konu üzerine partiler arasında, o cümleden “Musavat” Partisi içinde de fikir ayrılığı olmasına rağmen, genellikle AHC’de ilerici içeriği olan siyaset uygulanmıştı.
Musavat Partisi Parlamento’nun ikinci toplantısında toprak hakkında bir bildiri sunarak, gerek mülk sahiplerine, gerekse eski Rus devlet hazinesine bağlılığına rağmen, bütün toprakların köylüler arasında karşılık olmaksızın paylaşılması fikrini savunmuştu.27
AHC’de Şubat-Mart 1920 tarihinde toprak reformu ile ilgili olarak iki kanun teklifi hazırlanmıştı. Gerek “Musavat” Partisi’nin kanun teklifi28 gerekse Toprak Bakanlığı’nın hazırladığı kanun teklifi29 belirli farklara rağmen, amacı topraksız ve az topraklı insanlara toprak temin etmekti. Fakat, bilinen nedenlerden dolayı bu işler tamamlanamadı ve ihtiyaç olan kanunlar kabul edilmedi.30
İş Hukukunun Temini ile İlgili
Olarak Mevzuat Tedbirleri
Vatandaşların iş hukuku ve çıkarlarının temini, AHC’nin sosyal gelişme alanındaki milli programının ayrılmaz parçası olmuş, onun mevzuat ile düzenlenmesine büyük önem verilmişti. “Burada çalışan işçilerin hak
ları özel bir biçimde hazırlanan iş kanunlarının kabul edilmesi ile temin edilmişti”.31
İşçi ve memurlar ile işadamları arasındaki ilişkilerin düzenlenmesiyle ilgili ilk tedbir, Emek bakanının 26 Ocak 1919 tarihli deklarasyonu ile 2 Ekim 1917 tarihinde kabul edilmiş kolektif anlaşmanın işçi ve memurların ekonomik durumu ile ilgili kısımda32 canlandırılması olmuştu. Aslında kolektif anlaşmanın hukuk normları ise, işe alma ve işten çıkarma hukuku ile ilgili madde hariç değiştirilmeden bırakılmıştı.
Söz konusu kolektif anlaşma, iş gününün kısaltılması, işçilerin bazı kategorileri için kısaltılmış iş gününün belirlenmesi (örneğin, şehirdeki devlet makamlarının personeli ve madende çalışanlar için 6 saatlik iş günü), işadamının veya müdürün emri ve bilgisi dahilinde çalışılan iş saatinden fazla çalışmalara olağanüstü hallerde izin verilmesi ve bu tür işlere göre maaş verilmesinden oluşuyordu. Emek bakanının 26 Ocak 1919 tarihli deklarasyonu ile işçi ve memurların işe alınması ve işten çıkarılması hakkı, kuruluş sahibinin olağanüstü hakkı olarak tanınırdı. Fakat bu hakkın bazı sınırlamaları da bulunmaktaydı:
a) Diğer şartlar eşit olduğu takdirde işe alma, sendika üyelerinin tercihi doğrultusunda yapılır.
b) Fabrika ve işletme komitelerinin üyeleri, çalışma yerinin işçilerinin temsilcileri tarafından seçilmiş kişiler, sadece Emek Bakanlığı’na bağlı olarak kurulmuş tarafların aynı sayıda temsilcilerinin bulunduğu özel organın kararı ile işten çıkartılabilir.
c) Toplu şekilde işten çıkartma ve personel sayısının azaltılması (on kişiden fazla kimsenin aynı zamanda işten çıkarılması), Emek Bakanlığı’nın adı geçen organının kararı ile gerçekleştirilebilirdi.
d) Toplu şekilde işten çıkarma ve personel sayısının azaltılması (on kişiden fazla insanın aynı zamanda ve grup halinde işten çıkarılması) Emek Bakanlığı’nın adı geçen organının kararı ile gerçekleştirilebilirdi.
İktidar tarafından tanınmış herhangi bir siyasi partinin veya örgütün üyesi olma işten çıkarılma sebebi olamazdı.
Deklerasyonda aynı zamanda yeni ortak bir anlaşma imzalanana kadar hükümetin bu deklarasyonda belirtilen sebeplerle işçilerin hukuk ve çıkarlarını kesinlikle savunacağı da yazılıydı. 26 Ocak 1919 tarihli deklarasyonun olumlu yönlerine rağmen sonraki dönemlerdeki uygulamalarda onun normları sıkça bozuluyordu. İşçiler, on kişiden fazla sayıda olan grup halinde aynı zamanda değil ama çok kısa zaman içinde işten çıkarılıyordu.33 Deklarasyon görüntü olarak yerine getirilmekle birlikte aslında işçilerin toplu halde işten çıkartılması, emeğin muhafazası organlarının izni ve haberi olmaksızın gerçekleştiriliyordu. Bu ise işçilerin haklı olarak tepkisine neden oluyordu.
Bütün bunların neticesinde işçi ve memurların işten çıkarılmasının yeni kuralları belirlendi.34 Bu kurallara göre iş anlaşması gerek modern teşebbüsü gerekse işçi ve memurların kendi teşebbüsü ile bozulabilirdi.
1. Kuruluşlar feshedildiğinde,
2. Üretim veya ticaretin kısıtlanması halinde,
3. Ayrı ayrı görev ve işlerin kaldırılması halinde,
4. Bir aydan fazla süre için işlerin durması halinde,
5. Eğer iş geçici ise işin tamamlanmasının sonuncu gününde,
6. İşe uyumsuzluk veya açık ve bilerek soğuk davranıldığında,
7. Sürekli olarak görevlerini yerine getirmedikleri hallerde,
8. Malzemelerin, araç gereçlerin ve emlakin bilerek tahrip edilmesi zarar verilmesi halinde,
9. Suç işlediği hallerde,
10. İş adamlarının veya kuruluş yöneticilerinin hareket veya sözle aşağılanması halinde.
İşçi veya memurlar kuruluş yöneticileri ile sendikalar arasındaki anlaşmalar doğrultusunda işten çıkartılabilirdi. Mutabık olunmadığı hallerde konu, Emeğin Muhafazası Organları tarafından çözülmeliydi. Kuruluş sahibi, işçi veya memurları işten çıkarma durumunda gerekli şartları haiz bir dilekçe ile sendikaya başvurmalı, sendika ise müracaattan itibaren iki gün ile iki hafta içerisinde verilen karara katılıp katılmadıkları hakkındaki görüşlerini bildirmeliydi. Belirtilen süre zarfında görüş bildirilmediği hallerde işten çıkartma kararı hakkındaki sendika görüşünün olumlu olduğu farz edilir.
Üretim alanının feshi, kısıtlanması veya işlerin durdurulması sonucu toplu halde işten çıkarmada, yasa dışı hareketleri önlemek amacıyla işçi ve memurların hakları, emeğin muhafazası organı tarafından belirlenmeli idi.
Bu dönemde ücretlerin belirlenmesi hususunda da adaletli taksim prensibi uygulanmaktaydı.
Ücret milli ve dini bağ, cins ve yaş farklarına bakılmaksızın uygulanıyordu. İşçilerin ücretleri sendika ve işveren tarafından ortaklaşa tespit ediliyordu. Hükümet ücretlerin devamlılığının sağlanmasını üstleniyordu.35
Ceza Hukuku
Milli Azerbaycan Devleti’ne önceki rejimden dağıtılmış ve harabeye dönmüş bir ülke miras kalmıştı. Cumhuriyetin yeni kurulduğu dönemde anarşi ve suç
oranı artmıştı. Bu şartlarda devletin organlarının tesisi de oldukça güç olmaktaydı. Bu sebeple Azerbaycan hükûmeti, ilk önce ülkede istikrarı temin etmek için ceza mevzuatını düzenlemekteydi.
AHC’de diğer hukuk ilişkileri gibi ceza hukuku ilişkileri de hükümetin 23 Haziran 1918 tarihli kararına göre Rusya’nın önceki kanunları ile düzenlenmekteydi. Milli devletin mevcudiyeti döneminde bu alanda mecelleleştirilmiş büyük hacimli mevzuat kararnameleri kabul edilmişti. Fakat ülkede anarşinin önlenmesi, yasal düzenin sağlanması ve kuvvetlendirilmesi milli ve sınıf düşmanlığının kaldırılması, devlet hayatının ve siyasi yapının esaslarının detaylı şekilde değiştirilmesi, küçük hacimli olsa bile, yeni ceza mevzuatı kararnamelerinin kabul edilmesi ve geçici eski mevzuat kararnameleri için gerekli değişim ve ekler yapmayı talep ediyordu. Azerbaycan’da ceza mevzuatının gelişmesinin başlıca yönleri, o dönemin şartlarıyla belirlenmişti.
Ceza hukuku ile ilgili mevzuat kararnameleri, genellikle, anarşi unsurlarına ve milli zemindeki düşmanlığın her türlü belirtilerine (27 Ocak 1919 tarihli hükûmet kararı) ve görevli kişilerin yetkilerini kendi çıkarı için kullanma hallerine karşı mücadeleye (rüşvete göre cezanın sertleştirilmesi hususunda 29 Eylül 1919 tarihli kanun), vatandaşların siyasi hak ve özgürlüklerinin, şahsının ve emlakinin güvencesinin teminine yönelmişti. Buna göre de, suç-hukuk kararnameleri, genellikle, ceza hukukunun özel kısmına ait konulara-eski kanunlar ile öngörülmüş suçlara göre sorumluluk belirleyen normların değiştirilmiş siyasi yapının ve o dönemin talepleriyle, dönemin Azerbaycan’ın gerçekliğine adapte edilmesi veya yeni suç eylemlerini belirleyen normların belirlenmesi ile ilgili idi.
Milli mücadele sonucu kazanılmış başarıların (bağımsız demokratik devlet yapısının esaslarının, o cümleden mahkeme egemenliğinin serbestliği) muhafazası ile ilgili mevzuat kararnameleri de kabul edilmişti.
“Ayaklanma halinde sorumluluğun belirlenmesi hususunda, bu gibi karışıklığı ve adalet sorgulamasını etkilemek hakkında bazı kararların degiştirilmesi üzerine” 13 Ekim 1919 tarihli Kanun ile Cinayet Kanunnamesi’nin üçüncü bölümünde değişiklik yapılmıştı. Kanun, ayaklanma ve ona hazırlık yapmaya, Parlamento’nun faaliyetine engel olmaya ve diğer suçlara göre sorumluluğu artırıyordu.
Siyasi hak ve özgürlüklerin suç-hukuk aracılığıyla sağlanması hususunda da uygun kararnameler kabul edilmişti. Azerbaycan Parlamentosu tarafından 21 Temmuz 1919 tarihinde kabul edilmiş olan “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Temsilciler Meclisi’ne seçimler hakkında Tüzük” ile vatandaşların siyasi haklarından birisi olan seçim hakkının ceza-hukuk açısından muhafazasına yönelik ölçüler belirlenmişti.
Basın özgürlüğünün gerçek teminini hukuki açıdan belirleyen ve 30 Ekim 1919 tarihinde Azerbaycan Parlamentosu tarafından kabul edilen “Basın hakkında Tüzük”, onun ceza hukuku muhafazasını da belirlemişti. Örneğin, adı geçen tüzükte genellikle, basın hiçbir egemenlik makamının yasa dışı eylemlerinin kurbanı olamazdı ve sadece geçerli olan ceza mevzuatı ile öngörülmüş suçlar işlendiği halde, mahkeme yolu ile sorumlu tutulabilirdi (2. madde). Tüzüğün II. kısmı Cinayet Kanunnamesi’ni belirleyen yeni ölçüleri de içeriyordu.
Aslında sadece devlete yönelik ve devletin esas kanunlarına karşı basın aracılığıyla eylem yapan kişilerin suç işlemiş olduğu teklif ediliyordu. Bununla ilgili olarak M. E Resulzade, “Milletin her partisinin kendisine uygun örgüt ve gazetesi var. Bu gazeteler, çoğunlukla hükûmeti eleştirme ile uğraştıkları halde, onlara karşı büyük sabır gösterildi”, diye yazıyordu.36 AHC Parlamentosu tarafından kabul edilen af hakkındaki kanunlar, ceza mevzuatında humanizm prensibinin göstergesi olmuştur.
1 Huseyn Baykara. Azerbaycan İstiglal Mubarizesi Tarihi, Azernesr, Baki. 1992. s. 249-250.
2 Halg Gezeti, 7 Kasım 1991. No: 219.
3 Konu ile ilgili araştırmalardan tarafımızdan yazılan şu kitaplara bknz: Demirli M., Azerbaycan Halk Cumhuriyetinin Ali Devlet Hakimiyyeti Organlari: Teskili ve Faaliyetinin Hugugi Esaslari, Bakû 1996; Damirli M., Organizatsiya gosudarstvennoy vlasti v Azerbaydjane (1918-1920 gg), Odessa 1998.
4 Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi (ACDA), fon 894, kasa 1, dosya 56, varak 5.
5 Svyatocovski T., “Rus Azerbaycani 1905-1920: Müselman Cemiyyeti İçerisinde Millet Yaranisi”, Azerbaycan Dergisi, 1989, No: 11, s. 199.
6 Agamaliyeva, N. Hudiyev R., Azerbaydjanskaya Respublika. Stranitsi politiceskoy istorii. 1918-1920 gg. Bakû 1994, s. 12.
7 Balayev A. Azerbaydjanskoye natsionalno-osvoboditelnoye dvijeniye 1917-1920 gg. Bakû. 1990, s. 25.
8 Svyatocovski T,. a.g.y., s. 129.
9 ACDA, fon 970, kasa 1, dosya 1, varak 46-47.
10 “İstiklal Beyannamesi”, o dönemin belgelerinde “Azerbaycan İstiklalini Mubeyyin Akdname”, muhaceret edebiyatında “Milli And”, “Misak-i milli” adı ile geçmektedir.
11 Sobraniye uzakoneniyi i rasporyajeniy Azerbaydjanskoy Respubliki, No: 1, Bakû ot 15 noyabrya 1919 goda, S. 1.
12 Svyatocovski T., a.g.y., s. 130.
13 İstiklal Gazetesi, 28 Mayıs 1933 yılı.
14 Azerbaydjan Gazetesi, 28 Mayıs 1919 yılı, No: 110.
15 Azerbaydjan Gazetesi, 28 Mayis 1919 yılı, No: 110.
16 O dönemin belgelerinde Parlamento “Parlaman”, “Meclis-i Mebusan” olarak da geçer.
17 Azerbaydjan Gazetesi, 9 Aralık 1919 yılı, No: 60.
18 ACDA, fon 895s, kasa 1, dosya 13, varak 48, 56-57, 66.
19 Azerbaydjan Gazetesi, 30 Ocak 1919 yılı, No: 21.
20 Aynı Gazete, 25 Haziran 1919 yılı, No: 130.
21 Azerbaydjan Gazetesi, 26 Ocak 1919 yılı, No: 19.
22 Hrestomatiya po istorii gosudarstva i prava zarubejnih stran. Pod red. Cernilovskogo. Moskva. 1994. s. 345.
23 Azerbaydjan Gazetesi, 16 Nisan 1919 yılı.
24 Resulzade M. E. Esrimizin Siyavusu, Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı. Çağdaş Azerbaycan Tarihi. Bakû, Gençlik. 1990. s. 41.
25 Azerbaydjan Gazetesi. 7 Ekim 1918 yılı, No: 5.
26 ACDA, fon 24, kasa 1, dosya 6, varak 34.
27 Azerbaydjan Gazetesi, 13 Aralik 1918 yılı.
28 ACDA, fon 895, kasa 3, dosya 306, varak 2-6.
29 ACDA, fon 895, kasa, dosya 312, varak 2-5.
30 Bununla ilgili olarak bknz: Demirli M. Azerbaycan Halg Cumhuriyetinde mülkiyet münasebetlerinin hususi tenzinlenmesi//Hugugi devlet ve ganun, 1991, No: 9 s. 50-52.
31 Resulzade M. E., a.g.e., s 42.
32 ACDC, fon 2814, kasa 1, dosya 28, varak 42-43.
33 ACDA, fon 51, kasa 2, dosya 196, varak 44.
34 ACDA, fon 51, kasa 2, dosya 196, varak 45.
35 Bunun üzerine bknz: Demirli M., Emek Hugugunun temini sahesinde AHC’nin ganunvericilik tedbirleri, Hugugi Dovlet ve Ganun, 2000, No: 3, s. 32-34.
36 Resulzade M. E., a.g.e., s. 41
Yayımlanmamış Kaynaklar
Dostları ilə paylaş: |