Sovyet Sonrası Orta Asya


Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi



Yüklə 15,63 Mb.
səhifə6/111
tarix03.01.2019
ölçüsü15,63 Mb.
#89386
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111
Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 7-32.

2 Turan, Şerafettin; (1990), Türk Kültür Tarihi, Bilgi Yayınevi, Ankara, s. 27.

3 Cannat, Rene-Jan, Michel; (1992), İmparatorluklar Beşiği, (Çevirenler, Erden Akbulut, T. Ahmet Şevsılay) Alan Yayıncılık, İstanbul, s. 153.

4 Hudayberdiyev, Cura; (1998), Özbekçede Ses Uyumunun Yok Edilişi, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 5. Ankara, s. 433-442.

5 Avcı, Yusuf; (1997), Özbek Türkçesinde Ünlü Uyumlarına Dair, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 4, s. 56-162, Ankara, s. 166-172.

6 Ercilasun, Ahmet Bican; (1993), Türk Dünyası Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 70.

7 Tacemen, Ahmet. (1994), Rus Egemenliğindeki Türklerin Değiştirilmesi, 1769-1940. Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri, s. 60.

8 Bacık, Gökhan; (1999) Türk Cumhuriyetlerinde Kimlik Sorunu, Geçiş sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Editör Mim Kemal Öke, Alfa Yayınları, İstanbul, s. 98-99.

9 Özdoğan, Günay Göksu, (1994) Sovyetler Birliği’nden Bağımsız Cumhuriyetlere “Uluslaşmanın dinamikleri”,Bağımsızlığın İlk Yılları, derleyen: Büşra Ersanlı Behar, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 25-103 Ankara, s. 29.

10 Gokdağ. Bilgehan, (1999) Alfabe ve Siyaset, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyasına Yansımaları Sempozyumu, KTÜ, Trabzon, 27 Ekim 1998, (basılı tebliğ) s. 21-38.

11 Özdoğan 194, a.g.e., s. 32.

12 Yalçınkaya, Alâeddin, (1999) Yetmiş Yıllık Kriz, Sovyetler Birliği’nde Moskova-Türkler İlişkileri, İstanbul, s. 151.

13 Aksamaz, Ali İhsan; (2000) Sovyetler Birliği’nin Milliyetler Politikası ve Kafkasya, Tarih ve Toplum Sayı199, İstanbul, s. 4-11.

14 Aksamaz 2000, a.g.m.

Roy, Oliver; (2000), Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, (Çeviren Mehmet Moralı), Metis Yayınları, İstanbul, s. 105.

15 Ilgar, İhsan (1988), Rusya’da Birinci Müslüman Kongresi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

Hablemitoğlu, Necip, (1997) Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri (1905-1917) Ankara.

16 Roy, Oliver; (2000), Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, (Çeviren Mehmet Moralı), Metis Yayınları, İstanbul, s. 116-117.

17 Dencausse, Carrere, Helene. (1984), Parçalanan İmparatorluk, Sovyetler Birliğinde Halkların İsyanı, Çeviren Nezih Uzel, İstanbul, s. 251-284.

18 ROY 2000, a.g.e., s., 229-230.

19 17-Fierman, William; (1989), “Glasnost in pratice”, Central Asiyan Survey, V. N, Fatma, (1997), Kazan Tatarları, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1446-1451, Ankara, s. 1451.

23 Cihangir, Erol; (1997), İdil-Ural bölge Türklüğü ve Tataristan, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16, Ankara, s. 1466-1468.

24 Zekiyev, Mirfatih, (2000), Tataristan’da Dil ve Alfabe ile İlgili Gelişmeler, VIII. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayında Yapılan Konuşma 24-26 Mart 2000, Samsun.

25 Yüksel, İsmet (1997), Kırımın Etnik Yapısı ve Kırım Tatarlarının problemleri, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1516-1527, Ankara, s. 1523-1524.

26 Kalafat, Yaşar, (1999), Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Ankara, s. 40-44.

27 Kalafat, Yaşar, 1999, a.g.e., s. 162-163.

28 Çınar, Günden Peker; (1997), Gagoğuzlar, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara, s. 1603-1615.

29 Yılmaz, Metin (1997) Çuvaşistan, Çuvaşlar, Çuvaşça, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara, s. 1537-1547.

30 Kirişçioğlu, Fatih (1997) Sahalar (Yakutlar), Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., s. 1558-1560.

31 Arıkoğlu, Ekrem; (1997) Tuva Cumhuriyeti, Tuva Türkleri, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara. s. 1561, 1569.

32 Deliömeroğlu, Yakup; (1997), Hakaslar, Hakasya, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara, s. 1570-1587.

33 Yılmaz, Salih (1997) Karakalpak Türkleri ve Bugünkü Karakalpakistan, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara, s. 1320-1329.

34 Aslan, Yasin; (1990), Bugün Azerbaycan’da Pantürkizm ve İslam, Baysan Yayınları, İstanbul, s. 57-65.

35 Swietochowskı, Tadeusa; (1988) Müslüman Cemaatten, Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905-1920, (Türkçesi Nuray Mert) Bağlanan Yayınları, İstanbul, s. 52.

36 Ülkelerin Anayasaları (1999), TİKA, Ankara, s. 7-15.

37 Aslan, Yasin; (1990), Bugün Azerbaycan’da Pantürkizm ve İslam, Baysan Yayınları, İstanbul, s. 53-68.

38 Roy 2000, a.g.e., s. 231.

39 Ersanlı, Büşra Behar; (1994) Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’da Eğitim ve Kültür Politikaları Bağımsızlığın İlk Yılları, (Derleyen Büşra Ersanlı Behar) Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 143-219.

40 Özdoğan 1994, a.g.e., s. 67-69.

41 Konbolat, Hasan, (1997) Bağımsızlık Sürecinde Türkmenistan Cumhuriyeti, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16., Ankara, s. 1330-1346.

42 Ersanlı, Büşra Behar 1994, a.g.e., s. 197.

43 Türkmenistan Ülke Rraporu (1996) TİKA, Ankara, s. 60.

44 Sarıyev, Berdi, (1999) Türkmenistan’da Alfabe ve Bugünkü Gelişmeler, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, KTÜ. Trabzon 27 Ekim 1998 (basılı tebliğ) s. 117-120.

45 Şaabdurahmanov, Ş.; Askerova, M.; Hacıev, A. Resulov, İ. J Danyarov. H.; (1982), Hazırgi Özbek Edebî Dili, Taşkent.

46 Avcı, Yusuf; (1997), Özbek Türkçesinde Ünlü Uyumlarına Dair, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 4, Ankara, s. 156-162. Cırtautas, Ilse Laude; (1976), Son Elli Yılda Edebî Özbekçenin Gelişmesi Üzerine, Türk Kültürü Araştırmaları, xu/1-2, Ankara, s. 77-92.

47 Hudayberdiyev, Cura; (1998), Özbekçede ses uyumunun yok edilişi, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 5, Ankara, s. 433-443.

48 Togan, Zeki Velidi (1976), Türklüğün Mukadderatı Üzerine, İstanbul, s. 57-58.

49 Kuçkartayev, İristay (1999), Latin Esaslı Özbek Alfabesi, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, KTÜ. Trabzon, 27 Ekim 1998, (basılı tebliğ) s. 121-126.

50 Salih, Muhammed (1997), Türkistan Şuuru, (Hazırlayan Dr. Şuayb Karakaş) Ötüken Yayınevi, İstanbul, s. 12-13.

51 Ülkelerin Anayasaları, 1999: 230.

52 Abdurahmanov, Gani; (1999) Özbek Türkçesine “Devlet Dili”statüsünün verilmesi VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi’ne Sunulan Basılmamış Tebliğ, İstanbul.

53 Abdurahmanov, 1999, a.g.e.

54 Yaman, Ertuğrul, (1998), Türkistan Notları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, s. 95.

55 Ülkelerin Anayasaları, 1999, s. 175; 192.

56 Özdoğan 1994, a.g.e., s. 63.

57 Özdoğan 1994, a.g.e., s. 42.

58 Fierman, William, (1998), Language and the defining of ıdentity in Kazakistan: The Mixed Blessings of Independence. Indiana Universty. USA. 1998. Unpublished paper.

59 Ülkelerin Anayasaları 1999, 121, 125, 133.

60 Khusaınov, Kobey, (1999), Defining of idetity and language policy in Kazakistan, VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi’ne Sunulan Basılmamış Tebliğ, İstanbul.

61 Ersanlı, Büşra, Behar; (1997) Bağımzızlık Kimliği; Yeni Türk Cumhuriyetlerinde Kültürel Siyasal Dönüşüm, Türkiye Günlüğü, No 31, Ankara.

62 Aroy 2000, a.g.e.

63 Killi, Gülsüm, (1999), Güneydoğu Sibirya Türklerinin Dil durumu, Araştırmalar, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt I, Sayı: 2, Ankara, s. 161-174.

64 İlişen, İldus; (1996), Problemi Yazıkayov, Politiki: Teoriya: Praktika, Jurnal Vatandaş, No. 2. Ufa, s. 60.

65 Kocaoğlu, Timur; (1997), Türk Diline Sosyopolitik Bir Bakış, Türk Dili, Sayı 548, s. 113-121

ABDURAHMANOV, Gani; (1999) Özbek Türkçesine “Devlet Dili” statüsünün verilmesi VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresine Sunulan Basılmamış Tebliğ, İstanbul.

Aksamaz, Ali İhsan; (2000) Sovyetler Birliği’nin Milliyetler Politikası ve Kafkasya, Tarih ve Toplum Sayı199, s. 4-11 İstanbul.

ARIKOĞLU, Ekrem; (1997) Tuva Cumhuriyeti, Tuva Türkleri, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. s. 1561, 1569, Ankara.

ASLAN, Yasin; (1990) Bugün Azerbaycan’da Pantürkizm ve İslam, Baysan Yayınları, İstanbul.

Avcı, Yusuf; (1997), Özbek Türkçesinde ünlü uyumlarına dair, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 4, s. 156-162, Ankara.

BACIK, Gökhan; (1999) Türk Cumhuriyetlerinde Kimlik Sorunu, Geçiş sürecinde Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Editör Mim Kemal Öke, Alfa Yayınları, İstanbul.

BARUTÇU-ÖZÖNDER, F. Sema; (1999), Yeni Bir Sosyal-Siyasi Çevrenin Çizimde Dil ve Alfabenin Yeri, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, KTÜ, TRABZON, 27 Ekim 1998 (basılı tebliğ), s. 1-7.

CANNAT, Rene-JAN, Michel; (1992) İmparatorluklar Beşiği, (Çevirenler, Erden Akbulut, T. Ahmet Şevsılay) Alan Yayıncılık, İstanbul.

CIRTAUTAS, Ilse Laude; (1976), Son Elli Yılda Edebî Özbekçenin Gelişmesi Üzerine, Türk Kültürü Araştırmaları, xu/1-2 s. 77-92, Ankara.

CİHANGİR, Erol; (1997) İdil-Ural Bölge Türklüğü ve Tataristan, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. s. 1436-1468-Ankara.

ÇINAR, Günden Peker; (1997), Gagoğuzlar, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1603-1615-Ankara.

DELİÖMEROĞLU, Yakup; (1997), Hakaslar, Hakasya, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. s. 1570-1587, Ankara.

DENCAUSSE, Carrere, Helene. (1984), Parçalanan İmparatorluk, Sovyetler Birliğinde Halkların İsyanı, Çeviren Nezih Uzel, İstanbul.

ERCİLASUN, Ahmet Bican; (1993) Türk Dünyası Üzerine İncelemeler, Akçağ Yayınları, Ankara.

ERSANLI, Büşra Behar; (1994) Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan’da Eğitim ve Kültür Politikaları Bağımsızlığın İlk Yılları, (Derleyen Büşra Ersanlı Behar) Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 143-219, Ankara.

ERSANLI, Büşra, Behar; (1997) Bağımzızlık kimliği; Yeni Türk Cumhuriyetlerinde Kültürel Siyasal Dönüşüm, Türkiye Günlüğü, No 31, Ankara.

FİERMAN, William; (1989), “Glasnost in pratice”, Central Asiyan Survey, V. VIII. No. 2.

FİERMAN, William, (1998), Language and the defining of ıdentity in Kazakistan: The Mixed Blessings of Independence. Indiana Universty. USA. 1998. Unpublished paper.

GOKDAĞ. Bilgehan, (1999) Alfabe ve Siyaset, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyasına Yansımaları Sempozyumu, KTÜ, TRABZON, 27 Ekim 1998, (basılı tebliğ) s. 21-38.

HABLEMİTOĞLU, Necip, (1997) Çarlık Rusyası’nda Türk Kongreleri (1905-1917) Ankara.

HUDAYBERDİYEV, Cura; (1998), Özbekçede ses uyumunun yok edilişi, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, Sayı 5. s. 433-443, Ankara.

ILGAR, İhsan (1988), Rusya’da Birinci Müslüman Kongresi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

İLİŞEN, İldus; (1996), Problemi Yazıkayov, Politiki: Teoriya: Praktika, Jurnal Vatandaş, No. 2. Ufa.

İMER, Kâmile (1998) Türkiye’de Dil Planlaması: Türk Dil Devrimi, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

KALAFAT, Yaşar, (1999) Kırım-Kuzey Kafkasya Sosyal Antropoloji Araştırmaları, Ankara.

KONBOLAT, Hasan, (1997) Bağımsızlık Sürecinde Türkmenistan Cumhuriyeti, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1330-1346, Ankara.

KHUSAINOV, Kobey, (1999), Defining of İdetity and Language Policy in Kazakistan, VII. Milletler Arası Türkoloji Kongresine Sunulan Basılmamış Tebliğ, İstanbul.

KİLLİ, Gülsüm, (1999), Güneydoğu Sibirya Türklerinin Dil Durumu, Araştırmalar, Kök Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt I, Sayı: 2, s. 161-174. Ankara.

KİRİŞÇİOĞLU, Fatih (1997) Sahalar (Yakutlar), Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1558-1560.

KOCAOĞLU, Timur; (1997), Türk Diline Sosyopolitik Bir Bakış, Türk Dili, Sayı 548, s. 113-121.

KUÇKARTAYEV, İristay (1999) Latin Esaslı Özbek Alfabesi, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, KTÜ. TRABZON, 27 Ekim 1998, (basılı tebliğ) s. 121-126.

ÖZDOĞAN, Günay Göksu, (1994) Sovyetler Birliği’nden Bağımsız Cumhuriyetlere “Uluslaşmanın dinamikleri”, Bağımsızlığın İlk Yılları, derleyen: Büşra Ersanlı Behar, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 25-103 Ankara.

ÖZKAN, Fatma, (1997) Kazan Tatarları, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1446-1451, Ankara.

ROY, Oliver; (2000), Yeni Orta Asya ya da Ulusların İmal Edilişi, (Çeviren Mehmet Moralı), Metis Yayınları, İstanbul.

SALİH, Muhammed (1997), Türkistan Şuuru, (Hazırlayan Dr. Şuayb Karakaş) Ötüken Yayınevi, İstanbul.

SARIYEV, Berdi, (1999), Türkmenistan’da Alfabe ve Bugünkü Gelişmeler, Atatürk’ün Harf Devrimi ve Türk Dünyası Yansımaları Sempozyumu, KTÜ. TRABZON 27 Ekim 1998 (basılı tebliğ) s. 117-120.

SWİETOCHOWSKI, Tadeusa; (1988), Müslüman Cemaatten, Ulusal Kimliğe Rus Azerbaycan’ı 1905-1920, (Türkçesi Nuray Mert) Bağlanan Yayınları, İstanbul.

ŞAABDURAHMANOV, Ş.; ASKEROVA, M.; HACIEV, A. RESULOV, İ. J DANYAROV. H.; (1982) Hazırgi Özbek Edebî Dili, Taşkent.

TACEMEN, Ahmet. (1994), Rus Egemenliğindeki Türklerin Alfabelerin Değiştirilmesi, 1769-1940. Erciyes Üniversitesi Yayınları, Kayseri.

TOGAN, Zeki Velidi (1976), Türklüğün Mukadderatı Üzerine, İstanbul.

TURAN, Şerafettin; (1990), Türk Kültür Tarihi, Bilgi Yayınevi, Ankara.

Türkmenistan Ülke Raporu (1996), TİKA, Ankara.

Ülkelerin Anayasaları (1999), TİKA, Ankara.

YALÇINKAYA, Alâeddin, (1999) Yetmiş Yıllık Kriz, Sovyetler Birliği’nde Moskova-Türkler İlişkileri, İstanbul.

YAMAN, Ertuğrul, (1998) Türkistan Notları, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.

YILMAZ, Metin (1997) Çuvaşistan, Çuvaşlar, Çuvaşça, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. S. 1537-1547, Ankara.

YILMAZ, Salih (1997) Karakalpak Türkleri ve bugünkü Karakalpakistan, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. s. 1320-1329, Ankara.

YÜKSEL, İsmet (1997) Kırımın Etnik Yapısı ve Kırım Tatarlarının Problemleri, Yeni Türkiye, Yıl 3. Sayı 16. s. 1516-1527, Ankara.

ZEKİYEV, Mirfatih, (2000) Tataristan’da Dil ve Alfabe ile İlgili Gelişmeler, VIII. Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayında.

Semantik ve Pragmatik Benzerlikleri ve Özellikleri ile Türkçe Deyimler


Doç. Dr. Raushan A. AVAKOVA

Millî Üniversitesi Al-Farabi Genel Dil Bölümü /Kazakistan

eyimler, halkın manevî yaratıcılığının ürünü olduğundan onun kültürünü, töresini, âdetini, inancını, tarihini, medenî geçmişinin özelliklerini ve millî düşüncesini ifade ederler.

Deyimler, millî varlıktır. Onların başlıca millî niteliği emsalsiz olmalarıdır. Bu yüzden onlar farklıdır ve başka milletlerin deyimlerinden farklılık gösterir. Dilin en önemli parçalarından sayılan deyimler, binlerce yıl içerisinde kalıplaşmış ve sağlamlaşmıştır.

Başka halklarda olduğu gibi, millî hikmet ve millî özelliğin timsali olan Türkçe deyimler canlılığıyla, hassaslığıyla vasıflanır ve konuşma ve yazı dilinde çeşitli amaçlarla çok bol kullanılırlar. Türk halklarının kelime hazinesi de kendi gelişme süresince deyimlerle zenginleşmiştir.

Türk halkları var oldukları yüzyıllar zarfında dilin yapısıyla sıkıca bağlı ve dikkate değer özellikler taşıyan sayısız deyimler oluşturmuşlardır. Y.A. Rubinçik’in belirttiği gibi “… deyimler, dilin yapısına o kadar derin girmiş ve dilin bütün parçalarıyla o kadar bağlıdır ki, onların çeşitli konular ele alınırken incelenmemesi dilin diğer sahalarının, özellikle kelime hazinesi, morfoloji ve sentaks yapısının tetkik edilmesinde olumsuz tesirini gösterir”.1 Dilin bu çok önemli kısmı incelenmeden millî maneviyât ve özelliğin belirlenmesi mümkün değildir.

Deyimler meselesi, gramerden ayrı olarak daha 1920-1940 yıllarında E.D. Polivanov, S.İ. Abakumov ve L.İ. Bulahovski’nin çalışmalarında ele alınarak söz konusu edilmiştir. Deyimler teorisinin temeli A.A. Potebni, İ.İ. Sereznevskyi, A.A. Şahmatov ve F.F. Fortunatov’un eserleriyle atılmıştır. Bu konusunun gelişmesinde Ş. Balli’nin fikirleri çok etkili olmuştur. Ancak Türkçe deyimler üzerine yapılmış incelemelerin yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bazı dillerin deyimleri üzerinde birçok çalışmalar yapılmış ve doktora tezleri hazırlanmıştır. Yayımlanan ilmî makalelerin de sayısı az değildir.

Deyimleri sadece bir tek açıdan; dizi halinde veya kelimeleri ayrı ayrı ele alıp inceleyerek başarılı neticeye varılamaz. Onlar farklı nitelikte oldukları için özel bir tetkik istemektedir. Çağdaş Türk halklarında deyimlerin sayısı oldukça çoktur. Bunlar yapısı, kuruluşu bakımından türlü türlü olmakla beraber anlamları ve parçalarının mana münasebeti açısından da çeşitlenmiştir.

Deyimler, dilin özel bir unsuru olarak ancak 1930 yıllarından itibaren incelenmeye başlandı. E.D. Polivanov, o tarihlerde deyimlerin dilbiliminin ayrı bir kolu halinde ele alınması gerektiği fikrini ileri sürmüştü.

Günümüz dil biliminde, hâlâ deyimleri adlandıracak tek anlamlı bir kelime yoktur. Bugün bu kavram “mecazlar”, “tâbirler”, “mecazî deyimler” gibi terimlerle adlandırıldığı için, deyimlerin kapsamı hakkındaki fikirlerin ayrı ayrı olmasına yol açmaktadır. Deyimleri tanımlamadaki fikir ayrılığı nelere bağlıdır? Bu, ilk önce deyimlerin konusunu belirleme prensibiyle ilgilidir. Bundan şöyle sıralayabiliriz:

1. Deyim, dilbiliminin ayrı bir kolu olarak kelimelerin sabit terkibidir. Yani kelimelerin manasını değiştirip, diğer kelimelerle ve onların vazifesiyle ilgili olarak yeni bir şekle girmesidir (N.N. Amosova, V.P. Jukov, A.M. Babkin ve başkaları).

2. Deyimler, sözcüklerin mana değiştirerek diğer bir kelimeyle ve cümleyle ilgili yenilenmiş zincirlemesidir (A.V. Kunin, N.D. Rayhşteyn vs.).

3. Manası ve yapısı bakımından kelimelerin anlamlarının değişerek yeniden oluşturdukları sağlam terkiplere

deyimler diyoruz (V.L. Arhangelskyi, N.M. Şanskyi vb.).

4. “Kelimelerin birleşimine” deyimler denir (M.M. Kopilenko, Z.N. Popova).

Türkçe deyimlerle ilgili de birçok eser yazılmıştır. Ama Türkçe deyimlerin incelenmesi bununla bitmiyor. Deyimler konusunda 1940-1950 yıllarında yayımlanan eserler, deyimler meselesinin oluşmasında ve gelişmesinde büyük etkide bulunmuştur. Mesela, S.K. Keneşbayev’in fikrine göre deyimler konusu çok geniştir. Bunlar; her türlü atasözleri, mecazî tabirler ve bileşik kelimelerin tümüdür. Deyimlerin her çeşidini bir araya getirecek umumi niteliğî, onların sabitliği ve kelimelerin mana değiştirmesidir.2 S.N. Muratov bütün birleşik kelimeleri, her çeşit söz birleşmesini, terkipleri ve deyimleri kelimelerin sabit terkiplerinden sayar.3 “Türk halklarının dillerinde bütün tabirler sağlam terkiplerdir, ama bütün sağlam terkipler deyim sayılmaz”.4 1960 yıllarında deyim olarak sabit terkiplerin tek bir kısmının manasının değişmiş olması şartının aranmasına yönelik fikirler ileri sürüldü. Böyle terkipleri bazı araştırmacılar “deyimler” olarak adlandırdıysa da, diğerleri “mecazlar” demeyi tercih ettiler.

O günlerde deyimlerin kapsamının daralması, araştırmacıların asıl manasından uzaklaşmış kelimelerden yeniden oluşturulan terkiplere ilgi göstermelerine neden oldu. Bu nedenle meseleye bu açıdan yaklaşmak, bazı araştırmacıların deyimi dar manada yorumlamanın doğru olacağına inanmasına yol açtı. Söz gelimi, Ş.U. Rahmatullayev şöyle demektedir: “Deyimleri etraflı ve genişçe inceledikten sonra onları dar manasında kavramanın daha doğru olduğu açıkça anlaşılıyor”.5 Ona göre deyimler, daima hazır bulunan ve bu halinde kullanılan bir dil birimidir. Fakat bunu deyimlerin başlıca niteliği saymak ve buna göre dar manada yorumlamak mümkün değildir. Çünkü hazır bulunma niteliği V.V. Vinogradov’un söylediği gibi, yapısı bakımından sabit olan bütün atasözlerinde de bulunmaktadır. Ş.U. Rahmatullayev ise atasözlerini deyimlerden saymamaktadır.6 Deyim meselesini dar manada yorumlama fikrini, Azerbaycan Türkçesi üzerinde çalışan G.A. Bayramov daha da geliştiriyor. Onun dediğine göre kelime terkipleri gerçek anlamlı da olabilir. G.A. Bayramov “isimden olan parçaları kendi manasını koruyarak mecazi anlamdaki fiille birleşen kelime terkiplerini” de deyim olarak tanımlar.7 Bu dilcilerin görüşlerini Z.G. Uraksin de paylaşıyor. Uraksin, “Başkurtça Deyimler” adlı eserinde şöyle diyor: “… deyimleri dar manada kavrayış tarzından yana olanlar onun kapsamını kısıtlıyorlar”.8 Bununla birlikte o: “… geniş manada ele alanlar ise, tam tersine deyim olarak bileşik terimleri, tekrarları, özlü sözleri, gazete klişelerini, darb-ı meselleri vb. zincirli tamlamaları da sayıyorlar. Tabii kapsamı, böyle azamî ölçüde genişletmek de doğru değildir”9 demektedir. Birçok araştırmacı, birleşik terimlerle kelimeleri ve atasözlerini deyimlerden saymaz. Uraksin ise atasözlerinin çoğunun deyim niteliğini taşıdığını söylemektedir.

G.H. Ahunzyanov’a göre, Çağdaş Tatarca’da deyimler konusu, atasözleri, atasözüyle müşabih mecazî tabirleri, sonunda -gan eki bulunan terkipleri, morfemleri mana bakımından klişeleşmiş tamlamaları, iki eylemden oluşan terkipleri, vecîzeleri, mecazî terimleri vb. kapsamaktadır.10 O, bu konunun genişliğinden dolayı “deyim” teriminin doğru olmadığını dile getirerek bunun yerine “mecazlar” veya “mecazî terkipler” terimini kullanmayı teklif ediyor. M.F. Çernov ise doktora tezinde deyimlerin başka tabirlerden fark gösteren niteliklerini ve yapısını, manasını ve fonksiyonel açıdan özelliklerini göstermeye çalışmıştır.

Araştırmacı şöyle demektedir: “Dil kurallarına uymaksızın birleşmiş herhangi bir manadaki kelimelerin terkiplerine, yani sabit terkiplere deyimler diyoruz”.11 Onun fikrine göre deyimleri başka terkip, tamlamalardan ayırt eden özelliği şudur: “Konuşurken hazır halde bulunması, terkibi oluşturan kelimelerin manasının, türünün ve şeklinin değişmesidir”. R.R. Yusupova, deyimlerin başlıca yapısal özelliği, onların sözdizimsel ilişkisi bakımından “kapalı” olmalarındadır demektedir.12 Türkçe deyimlere dair yazılan dikkate değer birçok eser sayılabilir.

İşaret ettiğimiz gibi Türk dil bilimcileri arasında deyim meselesinde, onu tanımlama konusunda hâlâ fikir birliği yoktur. Türkçe deyimlerin bünyesi bazen azamî derecede genişletiliyor, bazen de daraltılıyor. Genişçe ele alındığında sabit terkiplerin, yani bileşik kelime ölçütüne tamamen uygun olanların tümü deyimlerden sayılır. Bunlar: atasözleri, tâbirler, tamlama ya da bileşik kelime şeklinde olmayan, yani en az iki fonetik parçadan oluşmuş ve gramer açısından tam sınıflandırılması mümkün olmayan deyişlerdir. “Deyimleri dar manasında tanımlamadan yana olanlar, bunların sayısını, her hangi bir manayı canlı, renkli ve geniş bir şekilde belirten sağlam terkiplerle sınırlıyorlar. Bunları, dilde canlılık ve renklilik vermeyen esas kullanışta faydalanılmakta olan başka kelimeler değiştirebiliyor. Bu takdirde atasözleri, özlü sözler, vecîzeler ve tamlamalar çıkarılarak inceleme konusu açıkça belirleniyor”. Deyim terimini biz dar manasında anlıyoruz ve bu yüzden bundan sonra daha geniş anlamdaki “sabit mecazlar” terimini kullanmayacağız.

Bizce deyim olarak mecazî tabir halindeki kaynaşmış birleşik kelimeleri sayma fikri doğrudur. Fakat ilk iki grubu ayırmanın temelinin sağlam olmadığını kabul etmeliyiz. Deyimlere has istiare, canlılık, terkibi oluşturmakta olan parçaların eş anlamlı başka kelimelerle değiştirilememesi ve kelimeye mukabil olma gibi nite

likler, mecazî kaynaşmaya da tabîi olan niteliklerdendir. Bu yüzden mecazî kaynaşma ile birliği mecazlar olarak bir tek grupta toplayabiliriz.

Deyim meselesine dair görüşlerin çeşitli olması, bu konunun çetinliğinden ve Türkçe deyimlerin incelenmesine daha çok yeni başlanmasından ileri gelmektedir. Türk lehçelerindeki semantik sınıflandırılmalar dikkatlice incelendiğinde ve tetkik edilen dillerdeki deyimler çözümlendiğinde, parçaların anlamca kaynaşması bakımından deyimleri mecazlar ve tabirler şeklinde iki büyük gruba ayırabiliriz. Böylece biz mecazları ve tabirleri, yani “kurala tabi olmadan, aykırı bir biçimde”13 ortaya çıkan, konuşmada her defasında yeniden tertip edilemeyen, hazır bulunan bütün sabit terkipleri “deyim” diye adlandırıyoruz. Atasözlerini, özlü sözleri, darb-ı meselleri, birleşik kelimelerle tekrarları vs. deyimlere dahil etmedik. Logan Smit: “Mecazlar, bizim ömrümüzün ve sözümüzün küçük kıvılcımlarıdır. Onlar bizim yiyeceklerimizi yararlı ve besleyici yapan vitaminler gibidir. Eğer dil mecazî tabirlerden yoksun bırakılırsa renksiz, tatsız ve sıkıcı bir hâle gelirdi” demektedir. Mecazî deyimlerin belirgin vasfı, onların tam manasının, kelimelerin mecaz anlamda basit birleşmesinde değil, nitelikli yeni oluşum teşkil etmesindedir:

Ülken basın kişireytu (Kaz.)//yogan beşini kiçik kılmak (Uygur.) (büyük başını küçültmek) “kendini aşağı koymak”; auzı kulagına jetu (Kaz.)//agzi kuligiga yetmek (Uygur.) “ağzı kulaklarına varmak, çok sevinmek”; ayagına jıgılu (Kaz.)//putiga baş koymak (Uygur.) “ayağına düşmek, yalvarmak”; murnın köteru (Kaz.)//murnini kötermek (Uygur.) “burnun şişirmek, kibirlenmek; tumağan sıyırdın uızınan dametu (Kaz.)//asmandiku gazının şovisiga nan çilap yemek (Uygur.) (ayıyı vurmadan postunu satmak) “henüz ele geçmemiş bir şey üzerinde hesap yapmak” vb.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türk halklarının deyimleri bütün lehçelerde aynı derecede incelenmemiştir ve deyimler olarak nelerin belirtilmesi gerektiği, kapsamının ne olduğunu tayin eden belli bir ilmî görüş hâlâ yoktur. 20. asrın 50-60’lı yıllarından itibaren incelenmeye başlanmış olan Türk halklarının deyimleri, ilk önce Rusya’da ele alınmıştır. Bunu anlamak mümkündür. Bu yüzden deyimleri inceleme yönleri ve usulleri Rusya’lı âlimlerin fikriyle hemen hemen aynıdır. Bununla birlikte birçok ülkedeki siyasî ve iktisadî durumdan dolayı bazı Türk halklarının deyimleriyle ilgili araştırmalar Rusça yazılmaktadır. Aşağıda gösterilen bibliyografik kaynaklar da buna bir delil olabilir. Sovyet devrinde Türk halkları aynı siyasî birlik içinde yaşadıkları için yapılan çalışmalara daha kolay ulaşılabiliyordu. Şimdi ise böyle değildir. 1990’lı yıllarından sonra yazılan eser ve araştırmalar bizim elimize geçmiyor. Bundan dolayı burada sadece o yıllara değin yazılan eser ve araştırmalar söz konusu edilmiştir.

Son yıllarda elimize geçen eserlere baktığımızda, Türk halklarındaki deyim incelemelerinin halkın tarihi, etnografyası, kültürü ve gelenekleriyle ilişkili olarak yapılmakta olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sebebi, ilk önce günümüz dil biliminde, dilin bahis konusu olan sahalarla ilgili incelemelerinin yapılmasıdır. İkinci olarak ise, Türk halklarının egemenliklerine kavuştuktan sonra kendi tarih ve geleneklerine daha bir gururla sarılmalarından olmalı diye düşünüyoruz.

Frazeoloji (deyim bilimi), yapısı ve bünyesi sabit, konuşma sırasında yapılmaksızın hazır halde kullanılan ve anlam bütünlüğü olan kelimelerden oluşan sağlam terkiplerin şimdiki ve tarihî şeklini inceleyen dil biliminin bir koludur. Bu nedenle, çağdaş ve tarihî deyim bilimi olarak sınıflandırılmaktadır. Deyimlerin, dil bilimin başka kollarından ayrıcalığı vardır. Bu özelliği onun “tarihî bakımdan dil hakkındaki ilmin ikinci defa yapılışındandır” ve deyim biliminin inceleme konusu, “kelimeler ile cümlelerin mana açısından bağlı terkipleri” olan deyimlerdir.

Deyimlerin esas niteliği, onların parçalanmayacak kadar bütünlüğü ve mecazî anlam bakımından sabit olmalarıdır. Deyimlerin gelişerek kalıplaşmalarının incelenme amacı, deyimlerin konusunu belirlemek ve kelime ile tamlamaların özelliklerini göstermektir. Deyimleri dilin bir parçası olarak yapısal ve anlamsal açıdan özel niteliği olan dil birliği halinde tanımlayan Rus dilcileri 20. asrın 60’lı yıllarında bile dünya dilcileri arasında ön sıraya geçmişti.

20. asrın 70-80’li yıllarında deyimleri inceleyen âlimler onun anlamsal ve görevsel taraflarını araştırmaya çaba gösterdiler. Bu yıllarda, deyimler “objektif anlamdaki” renklilik ve canlılık belirtileri ile üslûp renklerinin anlamsal özellikleri iyice araştırıldı.

Bundan sonraki zamanlarda, yani 20. yüzyılın sonlarında iç şekil yapmanın üslûpları araştırıldı, bunun esasında incelemenin senkronik-karşılaştırmalı cepheleri ortaya çıktı (Kaydarov, Uraksin). Bu bakımdan incelemenin başlıca amacı, yapısı açısından çeşitli dillerin deyimlerinin toplamından onların tasvirlilik bünyesindeki eşitlik veya benzerlik taraflarını diyakronik (dilin belli bir zamandaki değişme hali, gelişmesi) açıdan incelemektir (Sızdıkova, Uraksin, Çernov vb.).

Günümüzde deyim bilimi kendi bünyesine yeni konularda yön aramaktadır. Burada deyim simge olarak ele alınıp dil simgesi niteliğine has biçimde, insanların anlaşmalarına katkıda bulunan, dil ve konuşmada kendi görevi olan, millî ve kültürel özelliğe sahip dil birliği halinde ele alınarak incelenmektedir.

20. yüzyılın ortalarında Kazakistan’da İ. Keneşbayev ve onun öğrencileri zamanında oluşan deyim meselesi bugün, konusu, kullanış sahası ve görevi bakımından çeşitli yönlerden araştırılmaktadır. Kazakistan’da deyim bilimi, dilin deyimler yapısı, onların dildeki toplamı ve belli bir edibin bu deyimleri kullanış tarzı (üslûbu) ve yerel ağızlardaki deyimler olarak ele alınıyor. Bu araştırmalar esas alınarak deyim bilimi dil biliminin bir kolu halinde, orta ve yüksek okullarda okutulup dilin deyimler yapısına, manasına ve görevsel üslûbuna göre sınıflandırmalar yapılmıştır. Bununla beraber deyimlerin etimolojisine dikkat çekilerek onların ortaya çıkışları tetkik edildi. Deyimlerin etimolojisini araştıran özel eserler hazırlanmadı ama, A.T. Kaydarov’un “Struktura odnoslojnih korney” (Tek heceli köklerin yapısı), R. Sızdıkova’nın “Sözder söyleydi” (Kelimeler söylüyor) ve A. Nurmaganbetov’un “Bes jüz bes söz” (Beş yüz beş kelime) gibi eserlerinde, bazı deyimlerin çıkışı incelenmiştir. Deyimlerin etimolojisi ve onların oluştuğu devirlerle ilişkili halk psikolojisi ve kültürü, son on yıldan beri büyük âlim A.T. Kaydarov’la onun öğrencileri tarafından incelenmektedir.

Genel olarak Kazakistan dil biliminde deyimlerin yeri çok büyüktür. Son yıllarda bu konuda yayımlanan incelemelerin ve ilmi tezlerin sayısının çoğalması bunun ispatıdır. Dikkate değer araştırmalar yalnız Kazakça deyimlerle sınırlanmıyor. Kazakistan’da yaşamakta olan halkların (Uygur, Kore, Ahıska Türkleri, Alman) dilleri üzerinde yapılan incelemeler bunun sayısını artırmaktadır. Kazak Türkçesini başka Türk lehçeleriyle karşılaştırarak yazılan eserler de özel bir yer tutar. Bu araştırmalar arasında Alman, Rus ve Kazak dillerini kıyaslayarak inceleyen eserler de vardır.

Deyimlerin karşılaştırmalı bakımdan incelenmesi, son iki üç sene zarfında El-Farabi Devlet Üniversitesi Dil bilimi bölümünde çalışan âlimlerin yönetiminde yapılıyor. Örneğin, M.A. Sısdıkova’nın “Sopostovitelno-tipologiçeskyi analiz frazeologiçeskih edinits glagolov reçi”, Ş.K. Kurmanbayeva’nın “Türk jane Kazak tilindegi etistikti frazeologizmderge salgastırmalı taldau” başlıklı eserleriyle birlikte, Kazakça üzerinde yazılan K.B. Sarbasova’nın “Kazak tilindegi etistikti frazeologizmderdin leksika-sementikalık sipatı” ve Uygurca üzerine yapılan R. A. Avakova’nın “Semantiko-morfologiçeskaya harakteristika glagolnih frazeologizmov sovremennogo uygurskogo yazıka” başlıklı doktora tezleri Prof. A.S. Amanjolov’un yönetiminde yapıldı, Prof. E.D. Süleymenova’nın yönetiminde yapılan, M.R. Esimjanova “Mejyazıkovye frazeologiçeskye sootvetstvya” başlıklı doktora tezinde Kazakça, Rusça ve İngilizce deyimler incelemiştir. Doç.Dr. N.J. Şaymerdenova’nın yönetiminde J.K. Ömüraliyeva’nın “Natsiyonalno-kulturnaya spetsifika konventsiyonalnih frazeologizmov s somatizmami” konulu doktora tezi ve R.A. Avakova’nın danışmanlığında F.N. Dauletova “Kıtay jane kazak tilderi frazeologizmderine leksikografiyalık taldau” başlıklı tezlerini hazırladılar.

Bununla birlikte, bu bölümde deyimler konusunda sözlükler de yayımlandı. Prof. A.S. Amanjolov ile Ş.K. Kurmanbayeva’nın “Türikşe-kazakşa frazeologyalık sözdik” (1999), R.A. Avakova ile F.N. Dauletova’nın “Kıskaşa kıtayşa-kazakşa frazeologyalık sözdik” (1998), M.R. Esimjanova’nın “Kratkiy anglo-russko-kazahskyi frazeologiçeskyi slovar” (1997) ve S.K. Sansızbayeva’nın “Kazahsko-ruskyi slovar zoomorfnih harakteristik çeloveka” (2000) sözlükleri kayda değer eserlerdir.

Deyimlerin başlıca meseleleri; onların oluşunu, yapısını ve bünyesini belirlemek; mana yapısının düzenini ve sınıflandırılmasını incelemektir.

Deyim olarak tanımlanmakta olan birliklerin bünyesindeki kelimeler, manaları bakımından birbirleriyle hiç ilişkisi bulunmayan, mecazî anlamdaki terkiplerdir. Mesela, it arkası kıyanda “çok uzak”, murnınan şanşılu “çok yorulmak”, auzınan ak it kirip, kök it şığu “çok kızarak kötü sözler söylemek” gibi deyimleri oluşturmakta olan kelimelerin manalarında hiç bağlantı yoktur.

Deyimler, sıradan birer tamlama değildirler. Bu yüzden deyim bilimi dil biliminin bir kolu olarak deyimi oluşturan kelimelerin (sözcüksel, anlamsal ve morfoloji, sözdizimsel) bağlantısının kuruluşunu ve o kelimelerin mana bütünlüğünü oluşturmadaki rolünü inceler.

Deyimlerin kendilerine has özellik ve nitelikleri, onları dilin başka birlikleriyle (kelime, tamlama, cümle) karşılaştırdığımızda ortaya çıkmaktadır. Böyle karşılaştırmanın ayrı sebepleri vardır: Deyimleri oluşturan parçalar, kelimeler deyimler konuşmada kelime yerine kullanılır; yapısı bakımından tamlama ve cümlelere benzerler. Örnekler vererek karşılaştıralım: Onsız da kan jüregi kak jarılıp jür goy. Abay Toğjandı jubata almay, et jüregi eljirep kaytkan (M.Auezov); Bir jeninğa min jen koşulsun, sizga söz selip til sozğan duşmanlarnin zavali bolğay!-daptu jigit (Masal). Bütün deyimlerin bünyesindeki onları oluşturmakta olan parçalar, cümlede bütün halinde ayrı kelimeler görevinde kullanılmış. Yapısı bakımından ele alırsak, birinci örnek cümledeki deyim tamlamaya, ikinci cümledeki deyim cümleye benziyor.

Deyimlerle kelimelerin ilişkisi meselesinde iki görüş ortaya çıkmıştır. Birincisi, deyimlerle kelimelerin ilişkisi teorisi, ikincisi deyimlerin kelimelerle eş anlamlılık meselesidir. Deyimler ancak kelimelerle eş anlamlı

olabildikleri takdirde deyim sayılır. Demek ki, deyimler de aynı kelimeler gibi konuşurken hazır bulunmuş bir şekilde kullanılır. Yani kelimeler gibi sözcüksel manaya ve gramer kategorisine sahip olabilir. Örneğin: kan jutu-kan yutmak “hasret çekmek, kederlenmek”, kara kıldı kak jarğan-kara kılı eşit yaran “dürüst”, auız bastırık-ağız bastırmak “rüşvet, karşılık”, at üstü-üstürtün “aceleyle, önem vermeksizin” vs. Deyim ile kelimenin manaları eşit olduğu takdirde onlar gramer kategorisi bakımından da aynı olur, yani deyimler de bütün başka kelime çeşitleri gibi çekimlenebilir. Ama deyimler daima kelimeyle eş anlamlı olabilir mi, onun anlamını kelimenin verdiği manayla değiştirebilir miyiz, bunlar mümkün olduğu halde deyimin manasını kelime eksiksiz bir şekilde iletebilir mi gibi soruların ortaya çıkması tabiidir. Tabiîdir ki, bir kelime deyimin manasını eksiksiz ve tam manasıyla veremez. Bunu kabul etmeliyiz. Kelime ile değiştirilen deyimin manasının bir kısmı dışta kalır. Mesela Kazakça’daki it pen mısıktay bolu (köpek ile kedi gibi olmak) deyimini kavga etmek kelimesiyle değiştirebiliriz, fakat bu deyimin tam manasını veremiyor. Çünkü bu deyimin manası sıradan bir kavga etmek değil, barışmaları mümkün olmayan bir şekilde kavga etmek, yani ne zaman, nerede, hangi durumda olursa olsun birbirlerine nefret duymaktır. Bununla birlikte deyim ile kelimenin arasında kelime çeşidi bakımından da daima eş anlamlılık olmuyor. Örneğin son parçası (kelimesi) isim olan deyimlerin tümü isim kategorisine uygun değildir: at üstü “aceleyle”, köz uşında “ırakta”, ak kar, kök muzda “soğuk havada” gibi deyimlerin esas parçaları isim olmalarına rağmen bunlar bütün halinde zarf görevinde kullanılır. Görüyoruz ki bu bakımdan karşılaştırdığımızda aralarında fark bulunur, ama bu fark onların benzer yönlerini, ortak niteliklerini yok edemez. Çünkü:

1. Deyimleri oluşturmakta olan “malzemeler” kelime olsa bile deyimin bünyesindeki kelimelerin manası onların birleşerek oluşturduğu bütün mana ile kıyaslanamaz. Sabit terkiplerin her parçası kendi asıl manalarını kaybederek anlamları bakımından yeniden oluşmuş, başka bir mana kazanmıştır: Eki közi dört bolu-iki gözü dört olmak “dört gözle beklemek”, ürüp auızğa salğanday-ağıza konulacak kadar (temiz) “güzel, sevimli” vb.;

2. Deyimin mana genişliğini kelime tek başına ifade edemez.

3. Kelimenin sözcüksel manası ile deyimin mecazî manalarının aralarında bir uygunluk, bir benzerlik vardır ama, onlar çeşitli yapılarıyla kendilerine has özellik kazanırlar. Kelime yapısı dilin en küçük birliği olan morfemlerden oluşuyorken deyimlerin temeli kelimedir. Bundan ötürü, kelime, yalın şekildeki bir bütün, deyimler ise ayrı bütünlerden oluşan birleşik şekle sahiptir.

Söyleyiş, sesleniş sırasındaki tonu bakımından kelime tek vurgulu, deyimler ise iki yada daha çok vurgulu olarak birbirlerinden ayrılır.

Deyimin kelimelerin serbest sırasından oluşan tamlamalardan ayrılan özelliğini ve ikisinin benzerliklerini tayin etmek çok önemlidir. Bu ikisinin benzer yönleri, deyimlerin esası tamlamadır, yani ikisi de tam manalı kelimelerden oluşmuştur. Özellikleri ise, deyimlerin hazır bulunmuş halde kullanılmaları, tamlamaların konuşma sırasında yapılmasıdır. Birisinin sabitliği öbürünün serbestliği ve deyimlerin manasının bütünlüğü, tamlamaların manasının dağınık olması, yani bünyesindeki kelimelerin ayrı anlamda kullanılmasıdır. Mesela, kol alısu “el sıkışmak” deyim olarak “anlaşmak, görüş birliğine varmak” manasını veriyorken, tamlama olarak kelimelerin ayrı ayrı manalarında kullanılır. Kısaca, eş sesli, söylenişi aynı olan deyim ile tamlamanın arasındaki başlıca değişiklilik mana bütünlüğünde ve hazır biçimde kullanılmasındadır.

Deyimlerin mana bütünlüğü demek, deyimin basit olmayan birleşik bir olayı ve durumu, hal ve biçimi, iş veya kılışı bütün bir dizi halinde canlandırarak anlatabilmesidir. Deyimlerin bütün bir haldeki birleşik manaları onları oluşturmakta olan kelimelerin manalarından daha geniştir. Örneğin: Töbesi (bası) kökke bir-ak eli jetpedi (Kaz.)//beşi kökka yetmek (Uygur.)-başı göğe ermek veya değmek “çok sevinmek, dünyaya sığmayacak kadar sevinç”. Deyimlerin, yapılışı ve bünyesi bakımından başka serbest terkiplerden hiç farkı yoktur. Fakat, deyimi teşkil eden kelimeler anlamları açısından parçalanmayacak kadar bir bütün halindedir. Yapısı sağlam olmayan terkiplerin manası (anlam genişliği) ve onları teşkil edici kelimeler arasındaki direk bağ açıktır. Yapımı bakımından farklı olan deyimlerle tamlamalar, nesne ve olayları temsil etme yönlerinden değil, mana genişliği ve anlatım açısından fark edilir.

Deyimler, hazır bulundukları için konuşmada çok sık kullanılır. Ama dilimizde hazır halinde kullanılan dil birliklerinin yalnız deyimler olmadığını söylemek gerekir. Mesela, birleşik isimler (it büldürgen-bir yemiş çeşidi, ayak kiyim-ayak giyim (kabı) ve atasözleri (aydağanı jeti eşki, ıskırığı jer jaradı-sürdüğü yedi keçi ıslağı yer yaracak gibi) konuşma sırasında yapılmıyor, dilde bulunduğu gibi, hazır bir halde kullanılmaktadır.

Bununla birlikte deyimler dil kurallarına uygun bir şekilde, yani morfolojik ve sözdizimsel kuralların çevresinde birleşir. Örneğin, akılğa jendiru-akla yendirmek “sabır eylemek”, könilge konımdı-gönüle uıygun “Akla yatık, uygun”, baska şığu-başa çıkmak “çok şımararak veya kendisini benşmseterek istediğini yapmak” gibi deyimlerin yapılışı yönelme hâli eki ile yapılan fiil grubuyla (mektepke baru-

okula gitmek, balağa karau-çocuğa bakmak), bastı katıru-başı katılaştırmak “aklını karıştırmak”, közdi jumu-gözü kapamak “önem vermemek”, jelkeni kasu-enseyi kaşımak “cevap verememek, ne yapacağını bilmemek” deyimleri ise, belirtme hâliyle yapılan fiil grubuyla (üydi jiynau-evi toplamak; balanı juındıru-çocuğu yıkamak) aynıdır.

Deyimlerin diğer bir niteliği sabitliğidir. Birçok âlim, deyimlerin hazır halinde kullanılma özelliği ile sabitliğini eş manalı, yani birinin yerine ötekisi geçebilecek bir nitelik olarak değerlendirirler. Evet, bu ikisi birbirleriyle sıkı sıkıya bağlı bir durumdadır ama, biz bunları ayırt ediyoruz. Çünkü deyimlerin sabitliği kuralı hiç değişmez, daima aynı şekilde bulunan bir niteliktedir. Nitekim deyimlerin bünyesindeki bir veya daha çok kelimeler eş anlamlı başka bir kelimeyle değişebilir: bası kökke jetu-töbesi aspanğa jetu (başı göğe yetmek-tepesi fezaya yetmek).

Kısaca deyimler, dildeki kendisine benzer başka birliklerden şu nitelikleri ile ayırt edilir: Canlılık ve renkliliği, mana bütünlüğü, hazır halde bulunuşu ve kullanılışı ve kendine has sabitliği. Bu niteliklerin deyimler için önemi, genelde onların mana ve yapısal özellikleriyle açıklanır.

Bazen, her hangi bir dil birliğine birden fazla görev yüklenir. Deyimler de öyledir. Onların bünyesinde ve anlamsal yapısında yüzyıllar boyunca halkla beraber yaşana gelen toplumsal tecrübenin, millî ruhun ve kültürün izleri vardır. Bu yüzden dildeki sabit terkiplere dikkat ederek onların bünyesindeki millî hayatın belirtilerini yalnız dilciler değil etnografyacılar da fark ediyorlar.

Deyimlerin millî vasfını anlayıp belirlemek, onların nasıl bir durumda veya neye bağlı olarak meydana çıktığını tayin etmekte bize yardımcı olur. Halkın yaşamı, kültürü ve manevî zenginliği, ekonomisi ve siyaseti aksetmiş deyimlerde belli bir olayın, durumun yansıması açıkça görülür. Bunlar deyimlere özel bir canlılık verdiği için, mecazîleşmeye “eğilimli” olur. Tabîdir ki deyimleşme bununla bitmiyor. Deyimlerin iç şekilleri ile ilişkisi, onların oluşma sebebini açıklamada belirleyicidir. Bununla ilgili çok yönlü ilmî sınıflandırma yapan âlimler şunlardır: A.T. Kaydarov, Z.G. Uraksin, Ş. Rahmatullayev, G.N. Smagulova vs. Onların yaptıkları araştırmalara dikkat ettiğimizde deyimlerin yapılış yolları şunlardır:

- İnsan organları ve hareketleri: bas katıru (Kaz)-baş katurmak (Uygur.) “kafa yormak, çok düşünmek”, betine salık kılu (Kaz.)-yüzüğa bamak (Uygur.) yüzüne leke etmek “hata ve benzeri şeyleri eksiklik veya kusuru olarak söylemek, belirtmek”, ayzı auzına jukpau (Kaz.)-ağzi ağziga tiymeu (Uygur.) ağzı ağzına değmemek (burada dudak manasında) “çok konuşmak, çok çabuk konuşmak”, ayak astı bolu (Kaz.)-tapan asti bolmak (Uygur.) ayak altı olmak “önem verilmeyerek değerini kaybetmek”, kol uşın beru (Kaz.)-kol uçini barmak (Uygur.) el ucunu vermek “yardım etmek”, jüregi auzına tığılu (Kaz.)-jürigi ağziğa tikilmak (Uygur.) yüreği ağzına tıkılmak “çok korkmak”, basın şaykau (Kaz.) başını sallamak “ne yapacağını bilmemek”, közin adıraytu (Kaz.) gözünü büyük açmak “çok şaşırmak” vb. Bunun gibi kelimeleri “deyimlerin asıl kaynakları” olarak belirtiyorlar.

- Genel olarak deyimlerin ilk kelimeleri terkibi oluşturacak esas parça olur, fakat bu değişmez bir kaide değildir. Bu durumda sadece halk düşüncesiyle, diliyle beraber çok uzun vakit yaşayagelen kelimeler kullanılır.

Bütün Türk halklarında olduğu gibi Kazakça’da da organ isimleriyle yapılmış deyimler pek çoktur. Bu tür deyimlere Eski Türkçe’de de çok rastlanır. Her hangi bir dilin kelime hazinesindeki organ isimlerine dikkatle incelenirse, o kelimelerin ne kadar eski olduğu ortaya çıkar. Eski Türkçe yazıtlardaki organ isimleri incelediğimizde, bunların çağdaş Türk halklarında ortak olduğunu görebiliriz. Mesela,


Yüklə 15,63 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin