, BDT’nin çok taraflı askerî entegrasyonunu en sıkı biçimde eleştiren üyelerden birine dönüşmüştür. Bu gelişmeye uygun olarak 1995 yılının başında, Özbekistan’da bulunan BDT Barış Gücünün son parçasını teşkil eden MİG-25’lerden oluşan hava filosu Tacikistan’a taşınmıştır.47
Aralık 1996’da dönemin Rusya Savunma Bakanı İgor Rodionov, NATO’nun doğuya genişlemesine karşın BDT ülkelerinin askerî teknik işbirliğini güçlendirme ve kendi aralarında özel anlaşmalar imzalamasını önerdiğinde48 Kerimov hemen hemen aynı gün içinde bu öneriyi kesinlikle reddettiğini açıklamıştır.49 Özbekistan Nisan 1999’da BDT Ortak Güvenlik Anlaşmasının yenilemeyeceğini belirtmiş ve Özbekistan Dışişleri Bakanlığı da bu kararın Rusya ile işbirliğini etkilemeyeceğini ilan etmiştir.50
Özbekistan’ın Rusya ile güvenlik alanında ikili işbirliği de BDT’dekine benzer bir süreç izlemekteydi. Özbekistan 1995’den itibaren sınırların korunması ve hava savunması alanında Rusya ile işbirliğini azaltmaya başladı. Her iki ülke arasında sınır güvenliğinin sağlanması alanında işbirliği olmasına rağmen, Afganistan sınırında Rus sınır kuvvetleri bulunmamaktaydı, ayrıca 27 Mart 1997’de imzalanan ikili anlaşmada tarafların hava savunması alanındaki işbirliğinin bilgi alış verişi boyutu ile sınırlı kalması sınır güvenliği ve hava savunması alanında işbirliğinin giderek azaldığını göstermekteydi.51 Özbekistan’ın ülkesinde Rus askerî ve askerî üssü bulundurmaması ve Rusya vatandaşlarının anlaşmalı olarak Ulusal Ordu’da askerî görevler yürütmesine izin veren anlaşmayı imzalamayan tek Orta Asya ülkesi olması52 da bu ülkenin Rusya ile güvenlik alanındaki işbirliğinin sınırlığını anlatma noktasında önemli unsurlar olarak öne çıkmaktadır.
Fakat 1999-2000 döneminde Orta Asya’daki askerî-politik olaylar bölgesel güvenlik dengelerinde ciddî değişimleri beraberinde getirdi ve bu gelişmeler Rus-Özbek güvenlik ilişkilerini de yeni bir mecraya soktu. Aslında bölgesel güvenlik gelişmelerinin iki ana boyutu vardı.
Bunlardan birincisi, Afganistan’da Taliban faktörünün bölgesel güvenliği ve doğrudan Özbekistan’ın güvenliğinin tehdit edebilecek kadar güç kazanmasıydı.
1994’te Afganistan siyasî sahnesine giren Taliban 1995’te Herat’ı, Ekim 1996’da Kabili alarak Afganistan’ın esas egemenine dönüştü.53 Kabil’in alınmasın hemen ardından 4 Ekim 1996’da Almaatı’da Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan Devlet Başkanları ve Rusya Başbakanı Çernomirdin bir görüşme yaparak durum değerlendirmesi yaptılar.54 Toplantıda alınan kararda bu durumun ciddî güvenlik tehdidi yarattığı üzerinde duruldu. Almaatı’da ayrıca Orta Asya liderleri ortak deklarasyon yayınlayarak Afganistan-BDT sınırında istikrarı bozacak her bir hareketin kabul edilemez olduğunu ve tehdit olarak değerlendirilip BDT Ortak Güvenlik Anlaşması uyarınca cevap verileceği belirtildi.55
Yalnız Özbekistan, diğer bölge devletlerinden farklı olarak bölgede daha bağımsız bir politika yürütmekteydi ve Afganistan’daki durumu doğrudan etkileyecek bir aktörle, yani Afgan Özbeklerinin lideri Raşit Dostum’la sıkı işbirliği içindeydi56 ve kendi bölgesel güvenliğini sağlamada Dostum’un Kuzey Afganistan’ın kontrolü altında tutmasının kendisi için tampon bölge nitelik taşıdığını farkındaydı. Öte yandan nüfusun çoğunluğunu Özbeklerin oluşturduğu önemli bir bölge olarak değerlendirilmekteydi.57 Fakat, 1998 Sonbahar’da Dostum’un Taliban tarafından yenilgiye uğratılması ve Taliban güçlerinin Özbekistan-Afganistan sınırındaki Termez’i kontrol altına almaları Özbekistan için bu tehdit unsurunu güncel hale getirdi.
Özbekistan için ikinci güvenlik tehdidi 1999 yazında yaşandı. 22 Ağustos 1999’da Cuma Namangani liderliğinde bir grup Özbekistan İslami Harekatı (ÖİH) örgütü militanı, Tacikistan’dan Özbekistan’ın Fergana vadisi ile sınırında yerleşen Kırgızistan’ın Batken bölgesine saldırarak dört Japon jeoloğu rehin aldı ve uluslararası bir krize neden oldu.58 Saldıranlar Fergana vadisinin Özbekistan kısmına geçerek Kerimov’a karşı isyan başlatma peşindeydiler.59 Namangani’nin başlattığı saldırıya karşı Kırgız ordusu saldırı başlattı, Özbekistan kamplarını bombaladı ve bölgenin üç devletinin ordusu ve Tacikistan’daki Rus askerî gücü ona karşı harekete geçti.60 25 Ekim’e kadar süren silahlı çatışmalar rehineler için Japonya ve Kırgızistan’dan gizlice 2 milyon dolar fidye aldıktan sonra sona erdi ve Birleşik Tacik Muhalefetinin desteğini de alan Namangani’nin grubu Afganistan’a geçti.61 Ağustos 2000’de tekrar Afganistan’dan Tacikistan’a dönen doğudan Kırgızistan’dan, güney ve güneybatıda Özbekistan ve Tacikistan’dan olmak üzere üç taraftan Fergana vadisine saldırı başlattı.62
Taliban ve ÖİH’nin çifte kıskacı altında kalan Özbekistan 90’lı yıların hemen başındaki gibi ciddî güvenlik tehditleri ile karşı karşıyaydı. Bu tehditleri bertaraf etmek için yeni güvenlik politikası şarttı. Bu noktada Özbekistan bir yandan Taliban tehdidinî bertaraf etme noktasında Pakistan üzerinden diyalog geliştirme çabası gösterdi. Öte yandan, özellikle ÖİH tehdidinden kurtulması için desteğe ihtiyaç vardı. Özbekistan Nisan 1999’da BDT Ortak Güvenlik Anlaşması’nı uzatmadığı için bu güvenlik çerçevesini kullanma olanağına sahip değildi. Mayıs 1999’da üye olduğu kendisinin Batı’yla ciddî yakınlaşmanın bir işareti olarak görülen GUUAM ise kendisine bölgesel güvenlik garantisi sağlamaktan uzaktı. Bölgede kendisine destek olabilecek tek ülke olarak Rusya öne çıkmaktaydı. Rusya hem bölgeye müdahale gücü itibariyle halen asıl ciddî aktör konumundaydı ve ayrıca 1998’de Taşkent’te yapılan BDT İçişleri Bakanları toplantısında çerçevesinde İslamî köktendinciliğin yayılmasına karşın BDT çerçevesinde işbirliği önermişti.63
Özbekistan’ın Rusya’ya ihtiyacı bu ülke tarafından da ikili stratejik ilişkileri geliştirmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirilmiştir. 10-12 Aralık 1999’da Rusya Başbakanı görevinde bulunan Putin Özbekistan’ı ziyaret ederek “stratejik ortaklık” biçiminde formüle edilen anlaşmayı imzalamıştır.64 Özbekistan’daki Kerimov-Putin görüşmesinde Özbekistan’a yönelik saldırıların geniş biçimde konuşulmuş ve Özbek askerî kadrolarının Rusya’da eğitimini de içeren askerî-teknik işbirliği anlaşması imzalanmıştır.65 Ayrıca, Kerimov Rusya’nın Özbekistan’daki çıkarlarını tanıdığını açıkça ifade etmiştir.66 İki ülke arasında bölgesel güvenlik konusu ve İslami radikalizm Mayıs 2000’de Taşkent’teki Putin-Kerimov görüşmesinin de ana temasını oluşturmuştur.67 Özbekistan 21 Haziran 2000’de kurulan BDT Antiterör Merkezî oluşturulması kararını da imzalamıştır.
Rusya-Özbekistan ilişkilerinin özellikle güvenlik boyutunda hız kazanması Kerimov’un, genelde terör faaliyetlerinin hız kazandığı ve bölgesel güvenliği tehdit etmeye başladığı yaz öncesi dönemde, 3-5 Mayıs 2001’de Moskova ziyaretinde imzaladığı anlaşmayla da ortaya konmuştur. Taraflar arasında Kerimov’un Moskova ziyareti sırasında yapılan anlaşmada bölgesel güvenlik konusuna ayrıntılı biçimde yer verilmiş, Rusya Özbekistan’ın bölgesel güvenlik için önemini vurgulamış, Özbekistan, Rusya’nın stratejik çıkarlarını tanıdığını belirtmiş ve bu ülkenin bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlam teminatı olarak gördüğünün altını çizmiştir.68 Ayrıca tarafların yaptığı ortak açıklamada “Orta Asya için özellikle Afganistan kaynaklı uluslararası ve dinî terörizmin getirdiği tehditten ciddî endişe duyduklarını, bu konuda ikili ve çok taraflı işbirliğini geliştirme arzusunda” oldukları belirtilmiştir.69 Rusya ile güvenlik alanında iş
birliği sadece BDT Antiterör Merkezî çerçevesinde faaliyetler ve ikili anlaşmalarla sınırlı kalmamış, Özbekistan 15 Haziran 2000’de Şanghay İşbirliği Örgütü’ne üye olmuştur.70
Görüldüğü üzere, bölgedeki dinî radikalizm söylemli örgütlenmelerin ister Taliban isterse ÖİH örneğinde olduğu gibi, özellikle 90’ların sonundan itibaren güç kazanması daha önce mesafeli nitelik taşıyan Rusya-Özbekistan güvenlik işbirliğinin daha da derinleşmesine neden olmuştur. Gerçekten de bu örgütlemelerin gücünün ve aktivitesinin artması Özbekistan’ı Rusya ile güvenlik alanında çok sıkı işbirliğine gitme zorunda bırakmıştır. Bir Rus askerî yetkilisi Taliban faktörünü değerlendirirken onun Rusya ve Orta Asya arasında yakınlaşmanın ve Şanghay Beşlisi işbirliğinin esas motiflerinden biri olduğunun altını çizmektedir.71
Bazı analizciler, Rusya’nın da bölgesel güvenlik tehditlerini bölge ülkelerinin kendisine yakınlaşması için bir baskı unsuru olarak gördüğü ve hatta kullandığına işaret etmekteler.72 1998’de Rus sınır kuvvetlerinin Kırgızistan’ı terk ettiklerini ve Özbekistan’ın da 1999 sonbaharında BDT Ortak Savunma Anlaşması’ndan çıktığını dile getiren bir analizci Rusya’nın bu iki ülkenin politikalarını değiştirmemesi durumunda Orta Asya’da kalmasının çok zor olacağı değerlendirmesini yapmaktadır.73 Bu değerlendirmeden yola çıkan yazar Ağustos 2000’de Özbekistan’ın Surhandarin bölgesine saldırının fiilen Tacikistan tarafından desteklenen ÖİH’nın gerçekleştiğini ve Tacikistan’ın politik hayatında Rusya’nın rolünün de değinerek saldırı ile Özbekistan’ı Rusya’ya yakınlaştırma arasında bağ kurmaya çalışmaktadır.74
1990’ların sonlarına kadar Rusya ile güvenlik alanında işbirliğine mesafeli yaklaşan Özbekistan’ın 1999’dan itibaren sıkı bir işbirliğine zorlanması süreci ise 11 Eylül’deki saldırının ardından yeni siyasî gelişmelerle farklı bir mecraya girmiştir.
11 Eylül ve Rusya-Özbekistan
İlişkilerine Etkisi
11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezî’ne ve Pentagon’a yapılan terörist saldırının ardından dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı, uluslararası sistem için yeni bir miladın başlayacağı ve dünyanın yeni siyasî gerçekleri ışığında tekrar şekilleneceği yönünde yorum ve düşünceler geniş bir yelpazede ve her kesimden insan tarafından sık sık vurgulanmaya başladı. İster siyasîler, diplomatlar, devlet adamları isterse, sosyal bilim uzmanları, özellikle uluslararası ilişkiler disiplini ile uğraşan bilim adamları uluslararası gelişmelerle ilgili söyledikleri ve yazdıkları neredeyse her şeyin başına 11 Eylül sonrası kavramını koymağa, bu olayın gelişmelerin seyrini nasıl etkilediği üzerinde fikir beyan etmeye başladılar. 11 Eylül saldırısı ve devamındaki siyasî gelişmeler uluslararası sistemi, bir Berlin Duvarı’nın yıkılması ve SSCB’nin çöküşü kadar olmasa bile, ciddî biçimde değişikliklere uğrattı.
Bu değişiklikler Rusya-Özbekistan ilişkilerini de ciddî biçimde etkiledi. Bu etkilenişin esas nedeni ise Afganistan’ın Orta Asya’nın hemen sınırında olmasıydı. Bu durum Orta Asya’yı gelişmelerden etkilenen en önemli bölge olma konumuna yerleştirmekte, bölgenin geleceğini, Rusya’nın Orta Asya’daki konumunu ve Rus-Özbek ilişkilerinin gelecek seyrini doğrudan etkilemekteydi.
11 Eylül saldırısı Orta Asya’yı küresel bir krizin esas merkezîne dönüştürdü. ABD saldırılardan Üsame Bin Ladin’in El Kaide Örgütü’nü ve Afganistan’da ona yerleşme hakkı veren Taliban rejimini sorumlu tutarak, savaş ilan etti. Birden bire ABD’nin ve tüm dünyanın dikkati Afganistan’a yöneldi. ABD’nin Afganistan savaşında bölge devletlerinin kullanması sorunu Afganistan’a komşu devletleri bir anda hayatî stratejik öneme haiz devletlere dönüştürdü. Bu bağlamda, Orta Asya devletleri Afganistan’la savaşın vazgeçilme ülkeleri olarak, ABD’nin kullanması gereken kilit devletler konumuna yükseldi. Bu durum ABD’nin Rusya’nın “yakın çevre ve öncelikli çıkar alanı” olarak tanımladığı Orta Asya’da aktivitesini artırmaya ve bölgenin ana aktörlerinden Rusya’nın tutumunu, diğer Orta Asya bölge devletlerini gelişmeler karşısındaki politikalarını köklü biçimde etkiledi.
Bu konjonktürde Orta Asya’da göreceli olarak halen esas aktör olan Rusya’nın tutumu ister ABD, isterse de Orta Asya devletleri için çok önemliydi. Saldırıdan hemen sonrasında Kremlin Amerika’nın Orta Asya’yı Afganistan’daki teröristlere saldırma sahnesi olarak kullanmasına karşıydı.75 Bu konuda ilk açıklama saldırıdan üç gün sonra 14 Eylül 2001’de Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov’dan geldi. İvanov, “Orta Asya ülkelerinin topraklarının NATO’nun askerî operasyonları için kullanılması hususunun teorik açıdan bile tartışılması zemininin bulunmadığını” ve “Orta Asya’nın BDT Ortak Savunma Anlaşması’nın yetki bölgesi olduğunu” belirtmiştir.76 Fakat Rusya’nın bu tutumuna rağmen, Orta Asya devletlerinden Özbekistan ve Kazakistan ABD’ye destek konusunda aktif davrandılar. Rusya ise gelişmelerin kendisinin bölgedeki etkinliğini zayıflatmasını önlemek için aktif girişimlere başladı. Putin, 17 Eylül’de Orta Asya devlet başkanlarını telefonla arayarak uluslararası güvenlik, Afganistan, terörizm ve “İstişare ve kararlar için BDT çerçevesini kullanma” konularını görüştü.77 18 Eylül’de Putin, Ulusal Güvenlik Konseyi Sekre
teri Vladimir Ruşaylo’yu bölge devlet başkanlarının Kremlin yanında yer almasını sağlama misyonuyla bölgenin beş başkentine bir haftalık ziyarete gönderdi.78 Rusya bu girişimleri ile Orta Asya devletlerine baskı yapmaya çalışırken, o sırada ABD’de bulunan Rusya Dışişleri Bakanı İgor İvanov ise diplomatik bir jargon kullanarak bu devletlerinin bağımsız karar alma durumunda olduğunu ifade etmekteydi. Rusya’nın bölge ülkelerini kendi güdümünde hareket etmesini sağlamak için ilk on gün içindeki çabaları kendisine ciddî bir avantaj getirmedi. Bu arada 24 Eylül’de Rusya, Afganistan sorununda ABD’ye desteğinin çerçevesini beş maddelik bir planla ilan etti.79
11 Eylül saldırısı, Orta Asya devletlerinden Özbekistan tarafından bir fırsat olarak değerlendirildi. Her şeyden önce ABD’nin bölgeye aktif biçimde nüfuz etmesi durumda Özbekistan, Rusya’ya güvenlik bağımlılığından kurtulacaktı. Böylece Özbekistan, ABD’nin uluslararası terörizmle mücadelesinin Taliban ve onun yoğun desteğini alarak Özbekistan’da etkin olmağa çalışan ÖİH’nin oluşturduğu tehdidi ortadan kaldırmaya yarayacağını düşünmekteydi. Ayrıca Kerimov, krizi Batıyla yakınlaşma olarak değerlendirmekteydi.80 Bu bağlamda, Özbekistan Rusya’nın baskısına rağmen ABD’ye tam destek verdiğini açıkladı. Devlet Başkanı Kerimov, ABD Başkanı George W. Bush’un 13 Eylül’de yolladığı mektuba “terörizmle savaşta çabalarımızın birleştirme”si biçiminde karşılık verdi.81 Saldırıdan beş gün sonra The Washington Post gazetesinde yayınlanan mülakatında Özbekistan Dışişleri Bakanı Abdulaziz Kamilov “Biz bu konuda her türlü işbirliğine hazırız” açıklamasını yaptı.82 Kamilov’a İvanov’un 14 Eylül’deki demeci hatırlatıldığında, Özbekistan’ın dış politikasını hiç kimseyle koordine etmek zorunda olmadığını ve ülkesinin esas önceliğinin teröristlerin imhası olduğunu vurgulamıştır. Bu arada 22 Eylül’de basında çıkan “Özbekistan’a iki Amerikan askerî uçağının indiği” haberi ise Özbek yetkililer tarafından onaylanmasa da yalanlanması için de fazla gayret gösterilmedi. Kerimov “Bugün açıkça belirtmek gerekir ki, biz ABD yönetimiyle uluslararası terörizmle mücadelede işbirliği konusunda görüşmeler yapıyoruz. Bu görüşmeler sürdürülmektedir ve kimse bunu inkar etmiyor.” biçimindeki açıklamayla ABD ile işbirliği yaptığını açıkça beyan etmiştir.83 7 Ekim’de ABD ve Özbekistan arasında terörizm alanında ikili işbirliği anlaşması imzalanmıştır.84 Ardından 12 Ekim’de ABD ve Özbekistan arasındaki ortak açıklama iki ülke arasındaki yeni stratejik işbirliği evresinin başladığını ve ABD’nin İslam Kerimov yönetimine güvenlik garantileri verdiğini belirmekteydi.85 Ayrıca, Özbekistan Afganistan operasyonu için kendi askerî olanaklarının ABD tarafından kullanılmasına izin vermekteydi.86
ABD’nin bölgeye ilgisini en üst düzeye çıkarmasını ve Rusya’ya güvenlik bağımlılığından kurtulmak fırsatı olarak değerlendiren Özbekistan’ın 7 ve 12 Ekim’deki anlaşma ve ortak açıklama konusunda hevesli olması 5 Ekim’de Taliban’ın kendisine savaş ilanının hemen ardından yapılması bakımından çok anlamlıdır. Bu gelişmeler ABD’yi Özbekistan için güvenlik alanında esas aktör yaparken, Orta Asya’nın güvenlik dengelerinde bu ülkenin söz sahibi olmasının meşru gerekçesini oluşturmaktadır. Özbekistan bir yandan ABD’yle askerî işbirliğine daha çok hevesli gözükürken, öte yandan Rusya’nın Özbekistan’ın güney sınırlarına kendi sınır kuvvetlerini gönderme önerisini soğuk karşılamıştır.87
Öte yandan, Rusya’nın Özbekistan’daki mevzi kayıplarını kabul etmediği Kerimov tarafından sık sık gündeme getirilen bir husustur. Kerimov, Moskova’nın Özbekistan’a karşı enformasyon savaşı yaptığını açıkladı.88 Kerimov bu savaşın amacını “Bize kıskançlıkla yanaşan güçler, bağımsız politikamızı içlerine sindirememekte, bize eski alışkanlıklarla yanaşmaktalar ve Özbekistan’ın uluslararası arenadaki nüfuzunun her geçen gün artması onları rahatsız etmektedir” açıklaması ile ifade etmek ve böylece Rusya’yı “emperyal girişimlerde” suçlamaktadır.89 Kerimov, Rusya’yı Özbekistan içerisinde istikrarsızlık yaratmakta, bölgede durumu kızıştırmakta ve Orta Asya cumhuriyetleri arasındaki karşılıklı güveni ortadan kaldırma ve bu ülkeleri bir birine karşı kullanma girişimlerinde olduğu gerekçesiyle suçlamaktadır.90
Rus resmî devlet yetkilileri, 24 Eylül’deki Rusya’nın ABD’ye vereceğini açıkladığı 5 maddelik destek planının ardından, Afganistan’daki operasyonlar sürecinde Özbekistan’ın ve bütünlükte Orta Asya’nın giderek daha fazla oranda ABD etki alanına açık hale geldiğine ilişkin endişelerini net biçimde ifade etmeseler de, Rus basını bu konuda ciddî endişelerin hakim olduğu yazılara geniş yer vermektedir. Aslında doğrudan dile getirilmese de Moskova stratejistleri, basının “yeni askerî işbirliği” biçimde tanımladığı Washington ve Taşkent arasındaki ilişkilerden rahatsızlık duymaktadır.91 Gerçekte de Özbekistan’ın kendi hava sahasını ABD askerî uçaklarına açması, ABD’yi Orta Asya güvenlik dengesine girişini sağlayan 12 Eylül’deki ABD-Özbekistan ortak açıklaması ve Amerikan askerî yetkililerin giderek daha sık aralarla bu ülkeyi ziyaret etmesi Rusya’nı endişeye sevk eden gelişmelerdir. Ayrıca 30 Ekim’de ABD Merkez Komutanlığı Komutanı General Tommy Franks’ın başkanlık ettiği askerî heyetin Özbekistan ziyareti ile Amerikan askerî varlığının Afganistan operas
yonları bağlamında bu ülkeye yerleşmesi konusunda uzlaşmaya varılmıştır.92 Yaklaşık 1000 kadar Amerikan askerî kuvvetinin Afgan sınırına 90 mil yakınlıkta yerleşen eski Sovyet askerî havaalanı Hanabad’a yerleşmesi de bu rahatsızlığın en önemli unsurunu oluşturmaktadır.93
Putin’in Batı yanlısı bir dış politika söylemi çerçevesinde Rus resmî yetkilileri, buna askerler de dahil, ABD askerî kuvvetini bölgeye yerleşmesine açıkça hayır diyemedikleri ve Özbekistan’ın bu ülkeyle işbirliğine karşı çıkamadıkları noktada Rus basını devreye girerek durumla ilgili alarm zilleri çalmaktadır. Nezavisimaya Gazeta’ Kerimov’un Rusya ile ilişkilerini bozmadan ABD ile sıkı işbirliğine gittiği” değerlendirmesini yapmaktadır. Rus haber siteleri Afganistan krizinin Rusya, Çin Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikstan’ı bir araya getiren Şanghay İşbirliği Örgütü’nün üyelerinden Özbekistan ve Tacikistan’ın ABD’ye yönelmesi ile fiilen ortadan kalktığı değerlendirilmesine yer verilmektedir.94 Moskova’da yayınlanan aşırı millîyetçi Zavtra gazetesi, ABD-Özbekistan stratejik ilişkisine ilişkin tavrını Özbekistan’ı “ABD’nin Asya Eyaleti” gibi haksız bir nitelendirmesi ile ortaya koymuştur.95 Moskova’da yayınlanan haftalık Obşaya Gazeta, Taşkent’te görev yapan bir Rus diplomatının Amerikalıların hiçbir zaman bölgeyi terk etmeyecekleri endişesine yer vermektedir.96 Gazete, Rus diplomatın Amerikalıların Özbekistan ekonomisine yatırım yapacaklarını, İslamcıların kitlesel hapsine, medyadaki sansüre ve ülkenin komşu BDT ülkeleri ile sınırlarına mayın döşenmesine göz yumacağına ilişkin görüşlerini yer vermektedir.97 Ayrıca, Rus diplomat Amerikalıların GUUAM’ı önemli Rus bağlantı hatları üzerinde yerleşen ülkeler hesabına güçlendirmek isteyeceklerini belirtmiştir.
Bütün bunlar ışığında, 11 Eylül saldırısının ardından Özbekistan Rusya’ya güvenlik bağımlılığını ABD’nin yanında yer alarak aşmaya çalışmış ve Rusya ile artık daha fazla güvenlik işbirliği içinde olmak istemediğini göstermiştir. 11 Eylül’ün ardından Rus-Özbek ilişkileri özellikle güvenlik alanında ciddî biçimde Rusya aleyhine gelişen bir sürece girmiş ve dünyanın tek süper gücü ABD gerçek anlamda bölgeye girmiştir. Rusya kendisi için Orta Asya’nın kaybedilmesinin başlangıcı anlamını taşıyabilecek bir süreci en az zararla atlama yönünde çabalar içine girişmiştir.
11 Eylül’den 24 Eylül’e kadarki süre içerisinde Orta Asya cumhuriyetlerini yanına alarak ABD’nin uluslararası terörizmle savaşında daha kuvvetli kozlarla pazarlık yapma olanağına kavuşmak ve bölgenin Amerikan etkisine açılmasını önlemek istemiştir. ABD’nin Afganistan’a düzenleyeceği operasyonun Taliban’ı ve dini radikalizm tehdidini ortadan kaldırmasının en aza indirmesinin Moskova’nın Türkistan’daki hakimiyetini sona erdireceğini düşünen Putin, Washington’un Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden askerî üs talebi üzerine bu cumhuriyetlere ağır baskı yaparak ABD ordusunun Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da konuşlanmasını engellemeye çalışmıştır.98
Orta Asya devletlerinden özellikle Özbekistan ve Kazakistan’ın aktif bir biçimde ABD ile işbirliğine hazır olduklarını ilan etmeleri ile Rusya’nın bu çabaları boşa çıkmıştır. Washington da, Moskova’ya gerekir ise Rus itirazına rağmen bölgeye gireceğini bildirmesi üzerine, Rusya geri adım atmak zorunda kalmıştır.99
24 Eylül’de Rusya’nın ABD’ye Afganistan’da destek vermesi, hatta Putin’in Amerika’yla genel bir stratejik işbirliğini öne çıkaran dış politika çizgisi benimsemesi Orta Asya’da büyük güçler için yeni bir dönemi başlatmış gözükmektedir. Bu yeni dönemin esas özelliği Rusya’nın Orta Asya’daki etkinliğini ABD ile rekabet değil işbirliği yapma temeline dayandırmak istemesidir. Rusya Devlet Başkanı Putin 10 Kasım 2001’de ABD ziyareti öncesi Amerikan gazetecilerine verdiği mülakatında Orta Asya’da Rusya-ABD rekabetini işbirliğine dönüşmesi gerektiğini belirtmektedir.100 Öte yandan, ABD yönetiminin de Rusya’yla stratejik işbirliği ve yeni ilişkiler geliştirme isteği son dönemde ikili ilişkilerde sık-sık gündeme gelen ve en son Kasım ortasında Washington ve Texas’da yapılan Bush-Putin görüşmelerinde sürekli dile getirilen bir konudur. ABD’nin Moskova büyükelçisi Alexander R. Vershbow da yazdığı bir yazıda 11 Eylül saldırısının ardından Putin’in Amerika’ya destek verme yönünde stratejik tercih yapmasının Rusya ve ABD’nin bir çok ortak amacı olan dost ülkeler olduğunu ortaya koyduğu değerlendirmesini yapmıştır.101 Aynı büyükelçi yaptığı basın toplantısında ABD’nin Rusya’ya, Afganistan’daki harekat nedeniyle Orta Asya’da konuşlanan askerî varlığının kalıcı olmayacağı yolunda güvence verdiğini belirtmiştir.
Bu açıklama ve değerlendirmelerden ABD’nin Orta Asya’daki etkinliğini gerçekten Rusya ile stratejik işbirliği temelinde yürütmeyi stratejik bir tercih olarak mı benimsediğini, yoksa Afganistan’da Rusya’nın desteğini almak için taktik bir hamle mi olduğunu şimdilik kestirmek çok zordur. Aslında bu sorunun cevabı aynı zamanda 11 Eylül’ün dünya siyasî tarihi ve uluslararası ilişkiler sistematiğindeki öneminin ortaya konması noktasında ciddî bir ölçüt olacaktır. Çünkü tarihsel gelenek ve 11 Eylül’e kadarki egemen uluslararası ilişkiler sistematiği Orta Asya’da iki büyük gücün çıkarlarını uzlaştıramadığını ve bu bölgenin genelde tek bir gücün nüfuz
alanında olageldiğini göstermektedir. Hele bu iki gücün son elli yılın en keskin rekabetini yapan ABD ve Rusya olduğu düşünülürse, iki devlet arasında ister genel, isterse de Orta Asya anlamında stratejik işbirliğine gidilmesi 11 Eylül’ün bir milad olup olmadığı konusunu daha net biçimde ortaya koyacaktır.
1 Milan Hauner, What is Asia to Us? Russia’s Asian Cenrtland Yesterday and Today, Londra ve New York, Routledge, 1992, s. 44-45’den aktaran Lena Jonson,
Dostları ilə paylaş: |