46- Uzun zamandır kayıp olan "ölüm defterleri" Moskova'da bulununca, Auschwitz Toplama Kampı'nda ölen yahudilerin gerçek sayısının 1,1 milyon olmadığı, sadece 150.000 olduğu ve bu 150.000 yahudinin tekinin dahi gaz odalarında yaşamlarını kaybetmediği ortaya çıkmamış mıdır?
47- Savaşın sona ermesiyle Amerikan askerlerince toplama kamplarından kurtarılan yahudilerin fotoğraflarına bakınca bu insanların hiç de zayıf olmadıkları göze çarpmaktadır. Öte yandan toplama kamplarında yaşamlarını yitirmiş yahudilerin fotoğraflarına bakıldığında ise istisnasız hepsinin son derece zayıf olduğu gözlemlenmekte. Bu aşırı zayıflık, o dönemde toplama kamplarını kasıp kavuran tifüs hastalığının en belirgin özelliğidir. Dolayısıyla ölen yahudilerin yalnızca tifüsten öldükleri ortaya çıkmıyor mu?
48- Alman Topraklarında kurulmuş olan toplama kamplarının hiçbirinde tek bir gaz odasının dahi hiçbir zaman kurulmadığını bugün soykırımcı akademisyen tarihçiler bile kabul ettiğine göre, Münich'in hemen kuzeyindeki Dachau toplama kampındaki "gaz odaları" masalları kimler tarafından ne amaçla üretilmiştir?
49- Amerikan Savaş Bakanlığı'nın dava vekili olarak, savaşın sona ermesinden sonra Dachau Toplama Kampı'nda 17 ay süresince inceleme ve gözlemlerde bulunan Stephen F. Pinter, "Dachau'ya gelen ziyaretçilere gösterilen yakma ocaklarının hatalı olarak 'gaz odası' olarak tanıtıldığını, oysa yaptığı gözlemlerde bu kampta tek bir gaz odasının dahi bulunmadığına şahit olduğunu" açıklamamış mıdır?
50- Savaşın sona ermediği bir dönemde başlatılan soykırım dedikodularının doğruluğunu araştırmak için harekete geçen Kızıl Haç Örgütü, 1944 Eylül'ünde Auschwitz Toplama Kampı'nda gaz odası bulunmadığını gözlemleyerek rapor etmemiş midir? Tarafsız bir kurum olarak Kızıl Haç Örgütü'nün, 1944 tarihli, "Auschwitz'de gaz odaları yoktur" sonuçlu raporu, gaz odaları iddialarına tek başına son verecek denli kuvvetli bir delildir, ne dersiniz?
51- Nazi Devleti'nin resmi politikasının yahudileri ortadan kaldırmak olduğu ve bu politikanın da sistemli, planlı ve koordine bir şekilde uygulandığı iddia edilmektedir. Bu denli koordine bir devlet politikasının doğru olması durumunda, son derece fazla sayıda bürokratik bir ast-üst yazışmanın yapılmış olması gerekir. Oysa, böyle bir yahudi soykırımını ele veren, Hitler'in veya başka herhangi bir Nazi görevlisinin altında imzasının bulunduğu, tek bir resmi tutanağın, tek bir belgenin dahi bulunmamasına rağmen, kısacası ortada yazılı bir belge olmamasına rağmen, böylesine büyük bir iddiada bulunabilmek adli olarak nasıl mümkün olabilir?
52- Soykırımcılar, Wannsee Tutanakları adı verilen daktilo ile yazılmış bir takım kağıtlara dayanarak, Yahudilerin imha edilmesine karar verildiğini iddia etmekteler. Oysa, her resmi belgede olması gereken; resmi bir damga, bir seri numarası, bir dosya numarası, bir tarih, bir imza ve bir ajans isminin bu tutanaklarda bulunmaması, bu kağıt parçalarının delil olamayacağının göstergesi değil midir? Üstelik, Wannsee Tutanakları'nda bazı paragrafların eklenmiş, bazılarının ise çıkarılmış veya değiştirilmiş olduğu da göz önünde bulundurulursa, doküman süsü verilmiş bu kağıt parçalarının son derece şaibeli oldukları yeterince açık değil midir?
53- Savaş Mültecileri Kürsüsü Raporu ya da kısaca WRB Raporu adı verilen rapor, ne Nuremberg Uluslararası Askeri Mahkemesi duruşmalarında, ne de herhangi bir savaş sonrası duruşmada, birçok şaibeli ve çelişkili özelliğinden ötürü, delil olarak kabul edilmese de, daha sonraları yürütülen soykırımcı propagandayla, "WRP Raporu'nun gaz odalarını kanıtladığı ve bunun da mahkemelerce tescillendiği" şeklinde, kamuoyunun aldatılması büyük bir sahtekarlık değil midir?
54- Aslı olmayan iddialarda bulunurken soykırımcıların kullandıkları bir taktik de, hayatta olmayan bir takım kişilere izafeten yükledikleri bir takım ifadeleri kanıt olarak kullanmalarıdır. Bu denli pervasız ve daha da önemlisi hukuka aykırı bir yaklaşım, adli olarak kabul edilebilir mi?
55- Savaş sonrasında "gaz odaları" olduğuna dair tanıklık yapan birçok kişinin, ilerleyen yıllarda ifade değiştirerek, aslında gaz odalarına hiçbir zaman tanık olmadıklarını itiraf etmeleri, bu konuda yapılan yalancı şahitliklerin son derece yaygın olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymuyor mu?
56- Soykırımcı tarihçilerin vazgeçilmez bir kaynak olarak gösterdikleri bir numaralı "Holokost tanığı" SS Subayı Kurt Gerstein'in Nuremberg Mahkemeleri'nde yaptığı "itiraflarından" biri olan "toplama kampında şahit olduğu yahudilere ait olan 35-40 metrelik ayakkabı yığınlarını" gözümüzde canlandırdığımızda, tam tamına 10-12 katlık bir apartman yüksekliğinde bir ayakkabı kulesi olduğunu anlıyoruz. Böylesine sağduyuya aykırı bir iddiayı bilinci açık bir insanın kabul edebilmesi mümkün müdür?
57- Nuremberg Mahkemelerinin, böylesine mantık dışı ve de komik iddiaları birer adli delil olarak kabul etmesi, bu mahkemelerin gerçeklerin ortaya çıkmasına çaba gösteren tarafsız mahkemeler olmadığını, aksine yazılmış tarihin belki de en büyük masalı olan "soykırım" ve "gaz odaları" yalanını, peşinen adli olarak ispatlamak uğruna kurulmuş, politik amaçlı mahkemeler olduğunu gözler önüne sermiyor mu? Bu mahkemeler sırasında Nazi tutuklularına sorgu sırasında işkence yapılmış olmasının başka ne gibi bir açıklaması olabilir?
58- Propaganda amaçlı kaleme alınan soykırımcı kitaplardan biri olan Dr. Rudolf Vrba'in I Cannot Forgive isimli kitabında en basit tarihlerde, yer isimlerinde bile birçok hataların yapılması bu kitabın ne derece güvenilir olduğunu ortaya koymuyor mu? Örneğin, bu kitapta Birkenau Kampı'nın bir diğer isminin Raisko olduğunu iddia edilmesi, oysa Raisko'nun Birkenau'ya 5 kilometre uzaklıkta ayrı bir kamp olması, bu kitabın inanılır olamayacağını göstermiyor mu?
59- Yine aynı kitapta, Himmler'in Birkenau Kampı'nı 1943 Ocak'ında ziyaret ettiği iddia edilse de, gerçekte Himler'in bu kampa hayatında iki defa geldiği ve bu ziyaretlerin birincisinin 1 Mart 1941'de, ikincisinin ise 17 Temmuz 1942 tarihinde yapıldığı bilindiğine göre, sözkonusu kitabın yazarı bir kere daha yalan söylerken suçüstü yakalanmış olmuyor mu?
60- Yine aynı kitapta, 1943 Ocak'ında Birkenau Kampı'nda 3000 Polonya yahudisinin fırınlarda yakıldığı iddia edilmekte. Oysa, 1943 Ocak'ında Birkenau'da tek bir fırının dahi olmadığı, sipariş edilen fırının imalatının 1943 Nisan'ının başında dahi tamamlanamadığı belgelerle ortada olduğuna göre, bu soykırım kitabının yazarının yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmiş biri olduğu, bir kere daha açığa çıkmış olmuyor mu?
61- Yine aynı kitapta, Höss'ün 1944 yılında Auschwitz Kampı'nın komutanı olduğu iddia edilmekte. Oysa, Höss'ün 1943 Kasımı'ında Auschwitz'i terkederek Berlin'e transfer olduğu bilindiğine göre, yazarın bu kadar basit noktalarda dahi doğru bilgilere sahip olmaması kitabın konumunu iyice belli etmiyor mu?
62- Kendisini soykırıma şahit olan biri olarak tanıtan Avusturyalı sosyalist Benedikt Kautsky yazdığı kitabında, "duş başlıklarından verilen karbonmonoksit gazının yahudileri birkaç dakika içinde boğduğunu ve cesetlerin çeşitli yerlerinde kanamaların olduğunu" iddia etti. Oysa, karbonmonoksit gazının havadan hafif olmasından ötürü iddia edildiği gibi birkaç dakika içinde ölümün gelemeyeceği, üstelik karbonmonoksit zehirlenmesinin kanamalara neden olamayacağı gerçeği karşısında, bu Siyonist liderin de su katılmamış yalanlarla Holokost çığırtkanlığı yaptığı ortaya çıkmış olmuyor mu?
63- Hayal gücü yüksek bir başka soykırımcı yazar Eugen Kogon yazdığı Der SS-Staat isimli kitabında "Birkenau'daki gaz odalarında, duş başlıkları vasıtasıyla yukarıdan yahudilere hidrosiyanür asit verildiği ve bu gazın ciğerleri yırttığını" iddia etti. Oysa, hidrosiyanür gazının havadan hafif olmasından ötürü yukarıdan aşağıya doğru akamayacağı, hatta basınçla dahi aşağıdaki yahudilere bu gazın ulaşmasının mümkün olamayacağı, üstelik bu gazın ciğerlerde yırtma etkisi yaratmasının teknik olarak söz konusu olamayacağı anlaşılınca, Eugen Kogon'un kaleme aldığı bu kitabın da yalanlarla bezenmiş bir Holokost kitabı olduğu gün gibi ortaya çıkmış olmuyor mu?
64- Yahudi asıllı bir revizyonist araştırmacı olan David Cole'un Auschwitz Devlet Müzesi Müdürü Dr. Franciszek Piper ile yaptığı röportajda, gaz odaları olarak gösterilen mekanlarda aslında savaş sonrasında bir takım mimari tahrifatlar yapıldığını, buralarda bazı ilaveler yapıldığı, bazı bölümlerin ise iptal edildiğini, ancak gelen turistlere bu mimari değişiklerden özellikle bahsedilmediğini itiraf etmesi göz önünde bulundurulursa, insanın aklına bu "gaz odalarının" aslında birer fabrikasyon olduğu, yani kasıtlı olarak savaş sonrasında birer gaz odası havası verecek tarzda değişiklikler yapıldığı gelmez mi?
65- Her anlatana inanan, her gösterilene de güvenen saf çoğunluk dışında kalan ve "düşünen" insanlar, Auschwitz Kampı'nda yapılan bu karanlık tahrifatlar karşısında, "acaba bu odalarda bizlerden saklananlar nelerdi de bunları görünce bizler bazı şüpheler besleyebiliriz diye bazı yerleri iptal ettiler, yine acaba bizim bu odaları izledikten sonra hangi hislere, hangi kanaatlere sahip olmamız bizlerden bekleniyor da bu odalara bazı ilaveler yapılmış" diye sormakta haksız mıdırlar?
66- Eldeki Alman resmi dosyalarında "karbüratör odası" olarak geçen "Vergasungskeller" kelimesinin İngilizce kaleme alınan soykırımcı kitaplara, birdenbire "gaz odası" olarak geçirilmesi, yazarların İngilizcelerinin yetersizliğinden kaynaklanan talihsiz bir tercüme hatası mı, yoksa kasıtlı bir tercüme tahrifatı mıdır?
67- Anna Frank'ın orjinal günlükleri olarak gösterilen metinler incelendiğinde, bu yazılarda iki farklı kaligrafik özelliğin farkedilmesi, bu günlüklerin orjinal mi, yoksa iki farklı kişinin elinden çıkmış yazılar olduklarını mı ortaya koymakta?
68- Toplama kamplarına getirilen yahudilere yönelik ilk uygulama, sıhhi nedenlerden ötürü saçlarının kesilmesiydi. Bugün politik amaçla kurulmuş olan Holokost müzelerinde "işte soykırıma uğramış 6 milyon yahudiden geriye kalanlar" sızlanışıyla bu saç yığınları insanlara gösterilmektedir. Oysa saç yığınları, yahudilerin soykırıma uğramadıklarının ispatı değil midir? Çünkü eğer kampa getirilen yahudilerin saçları kesilmişse, bu, onların yaşatılmak, hem de temiz bir biçimde yaşatılmak istendiklerinin göstergesidir. Buna karşı gaz odasına yollanacak insanların saçlarının kesilmesinin ne anlamı olabilir ki? Naziler 6 milyon insanı "gaz odaları"nda imha etmeden önce, neden oturup hepsinin tek tek saçlarını kessinler?
69- Wannsee Tutanakları'nın üçüncü bölümünün birinci paragrafında dile getirilen ve ünlü Nihai Çözüm politikasını tarif eden "yahudilerin hepsinin doğuya transfer edilmesi" üzerine dayalı stratejinin, Alman Hükümeti'nin "Madagaskar Planı" adı verdikleri ve Madagaskar'da bir Yahudi Devleti kurmayı hedefl
Dostları ilə paylaş: |