«Sizi sayarım, ilk olarak görüşmemize rağmen, cesaret edip söyliyeyim, severim sizi. Sekiz bin frank yıllıkla, ya da bunun iki katı paraya, yazıcım olmak ister misiniz? Ben bu parayı gene çıkarırım, iki gözüm önüme aksın; artık anlaş-mıyacağımız gün gelirse, size şu güzelim yerinizi saklamak boynumun borcudur.»
Rahip istemedi; fakat konuşmanın sonuna doğru, markide gördüğü gerçek sıkıntı aklına bir düşünce getirdi.
— Papaz okulunda yoksul bir genç bıraktım, dedi, galiba orada anasından emdiği burnundan gelecek. Sırf bir papaz olsaydı, şimdiden rahat ederdi.
«Şimdilik bir lâtince İncil biliyor; ama günün birinde gerek vaizlik, gerekse dini bütünlere yol göstermek için büyük istidatlar göstermesi imkânsız değildir. Ne yapacağını bilmem; ama içinde kutsal ateştir yanıyor, ilerleyebilir. İnsanları ve işleri biraz da sizin gözünüzle gören bir piskoposumuz olsa, onu piskoposumuzun yanma verirdim.
Marki:
— Sizin genç kimin nesi? diye sordu.
— Dağlarımızdan bir kerestecinin oğluymuş, diyorlar. ama ben onu daha çok bir zengm adamın piçi sanıyorum. İçinde beş yüz franklık bir poliçe bulunan imzasız, daha açıkçası sahte imzalı bir mektup aldığını gördüm.
225
Marki:
— Ha! Julien Sorel bu, dedi. Şaşıran rahip:
— Nereden biliyorsunuz adını onun? diye sordu; sorduğu için de kıpkırmızı kesildi.
Marki:
— Size söylemem orasını, diye karşılık verdi. Rahip:
— Peki! dedi, onu yazıcınız olarak deneyebilirsiniz, gayretlidir, ileri akıllıdır; uzun sözün kısası, denenecek bir insandır.
Marki:
— Neden olmasın? diye karşılık verdi; yalnız evimde hafiyeliğe kalkmak için polis müdürlüğünden ya da bir başkasından para sızdırmağa kalkacak bir adam olmasın sakın? Benim bütün itirazım bu işte.
Rahip Pirard'm huyu - suyu iyidir gibilerden verdiği güvenli sözler üzerine marki, cebinden bir frank para çıkardı:
— Şu yol parasını Julien Sorel'e gönderin; getirin bana. Rahip Pirard:
— Paris'te yaşadığınız gün gibi belli, dedi. Biz zavallı taşralıları, hele cizvitlerle dost olmayan rahipleri ezen zulmü bilmezsiniz. Julien Sorel'in yola çıkmasına izin vermezler, bin dereden su getirirler, bana hastadır, mektup postada yok olmuştur, diye, türlü yalanlar kıvırarak, karşılık verirler.
Marki:
— Bu günlerde bakandan piskoposa bir mektup yazdırırım, dedi.
Rahip:
— Bir noktayı unutuyordum, dedi: Bu hiç te kişizade olmayan delikanlının gönlü büyüktür, gururu kırıldı mı artık hiçbir iş gelmez elinden; aptaldır sanırsınız.
Marki:
— Böylesi hoşuma gider, diye konuştu, oğluma arkadaş ederim, yeter mi?
Birkaç gün sonra Julien, bilmediği bir elden çıkma yazılı ve Châlon damgalı bir mektup aldı ki, bunda, Besançon'lu
F: 15
226
bir tüccara bir para gönderildiği, hemen yola çıkıp Paris'e gitmesi söyleniyordu. Mektup uydurma bir imza ile imzalanmıştı, ama açınca Julien titremişti; on üçüncü kelimenin altında bir mürekkep lekesi vardı; bu leke rahip Pirard'la aralarında anlaştığı işaretti.
Aradan bir saat geçmeden, Julien piskoposluğa çağrıldı ve orada pek candan bir sevgi ile karşılandığını gördü. Mon-seigneur, durmadan Horace'tan parçalar okuyarak, kendisini Paris'te bekleyen yüksek mevkiler için, pek ince bir teşekkür olarak ta, işin aslını astarını anlatması beklenen zarif sözler söyledi. Zaten hiçbir şey bilmediği için, Julien gık diyemedi, Monseigneur onun hakkında daha da umut besledi. Piskoposluktaki küçük papazlardan biri belediye başkanına bir mektup yazdı ki, başkan hemen kendi eliyle getirdi.
Julien o gece, daha saat on iki olmadan Fouque dostunu bekler gibi görünen gelecekten sevineceği yerde hayrete düştü.
Bu liberal seçmen:
— Bütün bunlar, senin için, dedi, seni gazetelerde hakarete uğratacak bir işe sürükleyecek bir devlet mevkiine getirmekle son bulacak. Adına seni küçük düşürecek işlerde rastlıyacağım. Şunu hatırla ki, insanın kendi malı sayılan, iyi bir odun işinden yüz altın kazanması, isterse Süleyman Peygamber hükümeti olsun, bu hükümetten kırk bin frank para kazanmasından, sırf para bakımından, kat kat iyidir.
Julien bütün bu sözlerde yalnız bir köy burjuvasının dar kafalılığını gördü. Artık büyük işler peşine düşecekti. Büyük umutlar besliyordu ama pek umurunda değildi öyle. Bu yürekte artık en ufak açlıktan ölme korkusu yoktu. Pek dala-veracı, pek sinsi, ama Besançon piskoposu ve Agde piskoposu kadar kibar kişilerle dolu olarak hayal ettiği Paris'e gitme mutluluğunu, gözünde herşeyi yok ediyordu. Dostuna, kendisini, rahip Pirard'ın mektubunu aldığında artık tek başına karar vermekten yoksun bir insan gibi gösterdi.
Ertesi gün öğleye doğru, insanların en mutlusu olarak Verrieres'e vardı; Bn.de Renalı tekrar, görebilirim sanıyordu. Önce o ilk koruyucusu, o temiz yürekli papaz Chelan'a uğradı. Asık yüzlü bir karşılama gördü.
C&i
— Bana bir borcunuz mu var sanıyorsunuz? dedi. Birlikte yemek yeriz, bu sırada size gidip bir başka at bulurlar, sonra Verrieres'den çıkıp gidersiniz, hiç kimseye görünmeden gidersiniz.
Julien bir papaz okulu ağzı ile:
— İşitmek boyun eğmektir, diye karşılık verdi; bundan sonra din bilgisinden ve lâtin edebiyatından başka şey konuşulmadı.
Ata bindi, bir fersah yol aldı, derken bir koru görerek, kendisini farkedecek kimse olmadığını kestirerek, koruya daldı. Güneş batarken atını bir bağcı ile geri gönderdi. Daha sonra, bir köylü evine girdi, köylüyü bir merdiven satmağa ve Verrieres'e, DOĞRULAR GEZİSİ'ne hâkim olan küçük koruya kadar birlikte gelmeğe razı etti.
Köylü ondan ayrılırken içinden: «Bir asker kaçağı mı... yoksa ben bir kaçakçıya mı uydum ne, dedi, ama vız gelir bana! merdivenim iyi para etti; hayatımda ben de sanki ne vartalar atlatmadım ne vartalar.»
Gece karanlıktı. Sabahın saat birine doğru, Julien, sırtında merdiven, Verrieres'e girdi. Bn.de Renal'm o güzelim bahçelerinden geçip altı ayak derinliğinde ve iki duvar arasında akan sel yatağına elinden geldiği kadar çabuk indi. Merdivene kolayca tırmandı. «Bekçi köpekleri acep beni nasıl karşılar?» diye düşünüyordu. Bütün mesele burada idi. Köpekler havladı ve koşarak saldırdı üzerine; ama bizimki hafifçe ıslık çaldı, gelip kendisine sürtündüler.
Bütün parmaklıklar kapalı olduğu halde, artık taraça-dan taraçaya çıkarak, Bn.de Renal'm, bahçe tarafından, yerden sekiz on ayak yüksekliğindeki yatak odasının penceresi altına kadar geldi kolayca.
Pencerenin tahta kanatlarında Julien'in iyi hatırladığı, yürek biçimi açılmış bir delikçik vardı. Büyük bir üzüntüye kapıldı, bu delikçik bir kandil ışığı ile aydınlanmış değildi.
«Ey Tanrı'm! dedi; bu gece, Bn.de Renal bu odada yatmıyor mu! kandil mi sönmüş yoksa? Ya nerede yatıyor? Köpekleri gördüğüme göre, aile Verrieres'de; fakat bu odada, kandil olmayınca, ya B.de Renal'm kendisine ya da bir yabancıya tesadüf ettim mi, ne kepazelik olur artık!»
228
En ihtiyatlı hareket, çekip gitmekti; ama böyle şey Juli-en'e iğrenç geldi. «Bir yabancı varsa, merdiveni bıraktığım gibi, tabana kuvvet kaçarım; ama o varsa, beni acaba nasıl karşılayış bekliyor? Vicdan azabına ve sofuluğa düşmüş, bundan şüphe edemem; ama nihayet, bana mektup gönderdiğine bakılırsa, beni düşündürüyor bir parça gene.» Bu karar aklını başına getirdi.
Yüreği pır pır, ama ya ölümü göze almağa, ya da onu görmeğe kararlı, pencere kanadına küçük küçük çakıltaşları attı; hiçbir karşılık almadı. Merdivenini pencerenin yanma dayadı, ilkin yavaştan, sonra hızlı hızlı, pencere kanadına vurdu. Julıen içinden: «Ortalık karanlık ama, bir kurşun boşaltabilirler üzerime,» diye düşündü. Bu düşünce çılgın teşebbüsünü bir yiğitlik meselesi ediverdi.
«Bu odada bu gece ya kimse yok, diye düşündü, ya da yatan kim olursa olsun, uyanmıştır artık. Demek ki, ondan çekinilecek hiçbir şey yok; sadece öbür odalarda yatanlar tarafından işitilmemeğe bakmalı.»
İndi, merdivenini tahta kanatlardan birine dayadı, gene çıktı, yürek biçimi açılmış delikten elini sokarak, kanadı kapayan çengele bağlı teli oldukça çabuk bulduğundan memnun oldu. Bu teli çekti; bu, kanadın artık boş kaldığını ve uğraşmasına boyun eğdiğini görünce anlatılmaz bir sevinç duydu. «Bunu usul usul açmalı, sesimi tanıtmalı.» Kanadı başı girecek kadar açtı, bir yandan da alçak sesle şöyle diyordu: «Bir dost.»
Şimdi, kulak kesilerek, odadaki derin sessizliği hiçbir şeyin bozmadığına emin oldu. Ama şüphesiz, şöminede, yarı sönmüş te olsa kandil denen şey yoktu; bu pek kötü bir işaretti.
«Kurşuna dikkat!» Biraz düşündü; sonra, parmağı ile, camı tıklatmağı göze aldı; karşılık yok; daha hızlı vurdu. Sessizlik çepçevre yayılmıştı ve önemli idi. Buradan bir çeyrek saat ötede bir baykuş ötüyordu, bu gecenin güzelliği Ju-lien'i coşturdu ve yiğitliğini biraz elinden aldı. «Onu kollarımda sıkmak ne mutluluk olacaktır!» Fakat, kendi kendine alay ederek, acı acı: «Kimi? baykuşu mu?» diye söylendi. «Galiba kırmak zorunda kalacağım, işi böylece bitirmeli.» Çok hızlı vurduğu sıra, dipsiz karanlığın ortasında, odayı
229
aşıp geçen, beyaz bir gölge görür gibi oldu. En sonunda, artık şüphesi kalmadı, pek ağırdan ilerler gibi olan bir gölge gördü. Gözünün dayandığı camın öte tarafında beliren bir yüz gördü.
Titredi, azıcık geriledi. Fakat gece o kadar karanlıktı ki, bu yakınlıkta bile, bu Bn.de Renal mi, yoksa değil mi seçemedi. Bir imdat çığlığından korkuyordu; bir süredir köpeklerin merdiveninin dibinde dönüp durduklarını ve homur-dandıklarmı duyuyordu. Oldukça yüksek sesle: «Benim, deyip duruyordu, bir dost.» Karşılık yok; beyaz gölge yok olmuştu. «Açın kuzum, sizinle konuşmalıyım, çok bedbahtım!» ve camı kırarcasma vuruyordu.
Bir çıtırdı duyuldu; pencerenin demir sürgüsü açılıyordu; delikanlı camı itti ve hafifçe odaya süzülüverdi.
Beyaz gölge uzaklaşıyordu; onu kollarından tuttu; bir kadındı bu. Bütün yiğitlik düşünceleri uçup gitti. «Ya o ise, ne der acaba?» Hafif bir çığlıktan bunun Bn.de Renal olduğunu anlayınca, ne duruma düştü?
Onu kollarında sıktı; titriyordu, delikanlıyı itmeğe gücü yoktu.
— Deli mi oldunuz siz, ne yapıyorsunuz?
Titreyen sesi bu sözleri pek güçlükle söylüyordu. Julien onda en gerçek kızgınlığı gördü.
— On dört aylık öldüresiye bir ayrılıktan sonra sizi görmeğe geliyorum.
— Çıkın, bırakıp gidin hemen beni. Ah! B. Ch61an, neden mektup yazmama izin vermediniz sanki bana? bu felâketi çoktan anlardım.
Doğrusu umulmadık bir güçle delikanlıyı itti. Kesik bir sesle:
— Ettiğime pişmanım; Tanrı lütfedip gözümü açtı, deyip duruyordu. Gidin! gidin!
— On dört aylık acıdan sonra, sizinle konuşmadan şüphesiz bırakıp gidemem sizi. Bütün yaptığınızı bilmek istiyorum. Ah! bu itimadı esirgemezsiniz diye sizi çok sevdim... herşeyi öğrenmek istiyorum.
Bn.de Renal'm karşı koymasına rağmen, bu emredici ses ciğerine işlemişti.
230
Onu ihtirasla kucaklayan ve kurtulmak için yaptığı çır-pınışlarma karşı koyan Julien, onu kollarında sıkmağı gevşetti. Bu davranış Bn.de Renal'in yüreğine biraz su serpti.
Julien:
— Gürültü üzerine uyanan uşaklardan biri, dedi, bir rezalet çıkarırsa, bizi ele vermesin diye, gidip merdiveni çekeyim.
Gerçek bir hiddete kapılarak ona:
— Ah! çıkın, çıkın bilâkis, diye karşılık verdi. İnsanlardan kime ne? Yarattığınız ve beni cezalandıracak olan bu iğrenç sahneyi Tanrı görüyor. Size karşı beslediğim, ama şu an duymadığım duyguları alçakça sömürüyorsunuz. İşitiyor musunuz, B. Julien?
Gürültü olmasın diye merdiveni pek usul usul çekiyordu. Kafa tutmak için değil, sadece eski alışkanlıkla kadına:
— Kocan şehirde mi? dedi.
— Allah aşkına, benimle böyle konuşmayın, yoksa çağırırım kocamı. Ne de olsa, sizi kovmadığım için zaten pek suç
işledim.
Pek düşkün olduğunu bildiği gururunu yaralamağa çalışarak, delikanlıya:
— Acıyorum size, dedi.
Bu hoyratça kafa tutuş, delikanlının hâlâ kullandığı, bu kadar senli benli bir konuşmağı birden bozma, Julien'in aşk coşkunluğunu sayıklama durumuna getirdi.
Yürekten gelen, soğukkanlılıkla dinlenmesi, çok güç bir
sesle:
— Ya! artık beni mümkün mü sevmiyesiniz! dedi. Kadın karşılık vermedi; delikanlı ise, acı acı ağlıyordu. Doğrusu, artık konuşmağa dili varmıyordu.
— Demek beni seven tek insan tarafından bile unutulmuşum düpedüz! Bundan böyle yaşamak neye yarar?
Artık bir erkeğe rastlamak tehlikesi kalmayalı beri bütün cesareti sönmüştü; aşktan başka, kalbinden herşey silinmişti.
Uzun zaman sessiz sessiz ağladı. Kadın, hıçkırıklarının sesini dinliyordu. Kadının elini tuttu, o çekmek istedi; bu- ; nunla beraber, hemen hemen çırpmışlı birkaç davranıştan i
231
sonra, elini Julien'in elinde bıraktı. Karanlık dipsizdi; ikisi de Bn.de Renal'in yatağına oturmuş bulunuyorlardı.
Julien: «On dört ay önce olanla dağlar kadar fark var arada!» diye düşündü; gözyaşları bir kat daha arttı. «Demek ayrılık insanın bütün duygularını doğrusu mahvediyor-muş!»
En sonu kendi sessizliğinden sıkılan Julien, gözyaşları ile kesilmiş bir sesle:
— Lütfen bana başınıza geleni söyleyin, dedi.
Bn.de Renal, edasında kuru ve Julien'in başına kakar gibi birşey bulunan, sert bir sesle:
— Evet, diye karşılık verdi, siz buradan ayrılır ayrılmaz, saçmalıklarım şehirde dillere destan olmuştu. Yaptıklarınızda o kadar ihtiyatsızlık vardı ki! Birkaç gün sonra, umutsuzluk içinde bulunduğum sıra, saygıdeğer B. Chelan beni görmeğe geldi. Uzun zaman, ağzımdan boşuna bir lâf almağa çalıştı, durdu. Bir gün beni, ilk günahımı çıkarttığım şu Dijon kilisesine götürmeği akıl etti. Orada, ilk olarak konuşmağı göze aldı...
Bn.de Renal gözyaşları aktığı için durmuştu.
— Öyle andı ki, yer yarılmış ta yerin dibine geçmiştim! Herşeyi anlattım. Bu pek temiz yürekli adam hiç kızgınlığa kapılmadı; benimle birlik olup kederlendi. O sıralar, size her gün mektuplar yazıyordum ama göndermeğe bir türlü cesaret edemiyordum; onları kıyı köşe saklıyor, pek gamlı olduğum zaman, odama kapanıp mektuplarımı tekrar tekrar okuyordum.
«En sonunda, B. Chelan mektupları kendisine vermenin yolunu buldu... Böylece, biraz daha ihtiyatsızca yazılmış birkaçı size gönderilmiş oldu; siz ise hiç karşılık vermiyordunuz.»
— Yemin ederim sana, papaz okulunda senden, hiçbir mektup almadım dünyada.
— Aman Allah, ya kim aldı onları?
— Çektiğim acıyı düşün, seni katedralde gördüğüm günden önce, hâlâ yaşayıp yaşamadığımı bilmiyordum.
Bn.de Renal:
— Tanrı bana acıdı da ona karşı, çocuklarıma karşı, kocama karşı ne kadar günah işlediğimi anladım, diye konuş-
232
tu. Kocam beni, sizin bir zamanlar beni sevdiğinizi sandığım kadar sevmedi hiç...
Julien kollarına atıldı, doğrusu hiç tasarısı yoktu ve kendinden geçmişti. Fakat Bn.de Renal onu itti ve oldukça cesaretle konuşmasına devam etti:
— Saygıdeğer dostum B. Chelan bana, B.de Renal'a varmakla, olanca sevgi duygularımı, hattâ tanımadığım,. uğursuz bir karşılaşmadan önce tatmadığım aşk duygularımı kocama bağlamağı üzerime almış olduğumu anlattı... Bana pek pahalıya patlıyan bu mektupları elden çıkardıktan sonra, hayatım öyle mutluluk içinde değilse de, gene oldukça sükûn içinde geçti. Bu sükûnu hiç bozmayın; bir dost olun benim için... dostlarımın en iyisi.
Julien onun ellerini öpücüklere boğdu; kadıncağız delikanlının hâlâ ağladığını seziyordu.
— Ağlamayın artık, yüreğimi parçalıyorsunuz... Siz söyleyin şimdi ne yaptığınızı?
Julien konuşamıyordu. Kadın:
— Papaz okulunda geçirdiğiniz hayatı öğrenmek istiyorum, dedi, sonra kalkıp gidersiniz.
Julien, ne anlattığını düşünmeden, ilkin karşılaştığı entrikalardan, sayısız kıskançlıklardan, artık müzakereciliğe geçtikten sonraki daha sahih hayatından söz açtı.
— İşte, dedi, böyle uzun boylu bir susuş bana, bugün gördüğümü, beni artık sevmediğinizi ve sizce yabancı olduğumu anlatmak içinmiş meğer...
Bn.de Renal:
— Ben asla para göndermedim, dedi.
— Her türlü şüpheyi yok etmek için, Paris damgalı ve Paul Sorel imzalı bir mektuptu bu.
Bu mektubun aslı astarı hakkında hafif yollu bir tartışma oldu. Duygusal durum değişti. Bn.de Renal ile Julien, hiç sezmeden o resmî tavrı bırakmışlardı; yeniden o sıcak dostluk havası içine girmişlerdi. Karanlık dipsiz olduğundan, birbirlerini hiç görmüyorlardı ama, sesin sesi herşeyi dile getiriyordu. Julien kolunu sevdiceğinin beline dayadı; bu gibi davranışın pek tehlikesi vardı. Kadın, Julien'in kolunu itmeğe kalktı, ama Julien, oldukça ustalıkla, kendi hayat hikâ-
233
yesinin ilgiye değer bir bölümünü anlatarak bu anda kadının dikkatini çekti. Bu hal sanki unutulmuş olsa da olduğu yerde kaldı öylece.
Beş yüz franklık mektubun kimden geldiği üzerine bir yığın tahmin yürütüldükten sonra, Julien yeniden hikâyesine başlamıştı; şu an başına gelenle karşılaştırıldı mı, az ilgisini çeken, geçmiş hayatından söz ederken gene de kendi kendinin efendisi oluyordu. Dikkati, ziyaretinin nasıl sona ereceği üzerine toplandı iyice. Zaman zaman, kesip atar gibi bir sesle, kendisine boyuna: «Kalkıp gidin» deniliyordu.
Julien içinden: «Kovulup gidersem yerin dibine geçmek olur benim için! Bütün hayatımı zehirleyecek bir azap olur^ diyordu, bana dünyada mektup filân yazmaz o. Tanrı bilir bir daha ne zaman bu memlekete döneceğim!» Bu andan itibaren, Julien'in içinde bulunan herşey, kalbinden yok olup gitti hemen. Taptığı bir kadının yanma oturmuş, bir zamanlar alabildiğine mutlu olduğu bu odada, derin bir karanlık içinde, onu âdeta kollarında sıkarken, kadının bir süredir gözyaşı döktüğüne dikkat ederken, göğsünün inip kalkmasından, hıçkırıklara boğulduğunu anlarken, hemen hemen, papaz okulunun bahçesinde, kendinden daha zorlu arkadaşlarından biri tarafından gelen kötü bir şaka ile savaştığı andaki kadar hesaplı ve sakin, kalkmış, soğuk bir siyaset yapmak zavallılığında bulunmuştu. Julien hikâyesini uzatıyor da uzatıyor ve Verrieres'den ayrılalı beri geçirmiş olduğu acı hayattan konuşuyordu. Bn.de Renal içinden: «İşte, diyordu, bir yıllık ayrılıktan sonra, doğrusu hâtıra eserinden yoksun kalarak, yalnız Vergy'de geçirdiği güzel günleri düşünmüş, ben ise unutuyordum onu.» Hıçkırıklar bir kat daha arttı. Julien hikâyesinin başarısını gördü. Son kozu oynamanın gerektiğini anladı: birden sözü Paris'ten aldığı mektuba getirdi.
— Monseigneur piskopostan izin aldım.
Ne, Besançon'a dönmüyor musunuz! bizi büsbütün bırakıp gidiyor musunuz?
Julien kararlı bir sesle:
— Evet, diye karşılık verdi; evet, hayatımda en çok sevdiğim tarafından bile unutulmuş olduğum bir memleketten
234
çıkıp gidiyorum, hem bir daha dönmemek üzere gidiyorum. Paris'e gidiyorum...
Bn.de Renal oldukça yüksek sesle:
— Demek Paris'e gidiyorsun! diye bağırdı.
Sesi, gözyaşlarmdan âdeta boğuk boğuktu ve kararsızlığının olanca durumunu meydana çıkarıyordu. Julien'in böyle bir tevike ihtiyacı vardı herşeyi kendine çevirebilen bir işe girişecekti; bu ünlemden önce, karanlık yüzünden hiçbir şey görmediği için, yapacağı şeyin nasıl karşılanacağını doğrusu bilmiyordu. Artık tereddüt etmedi; pişmanlık korkusu ona kendi kendini yenebilme gücü veriyordu ayağa kalkarken soğuk soğuk şunu ekledi
— Evet, bayan, bir daha görüşmemek üzere ayrılıyorum sizden, sevinin; Allah'a ısmarladık.
Pencereye doğru birkaç adım attı; camı açtı, açacaktı. Bn.de Renal üzerine koştu ve kollarına atıldı.
Böylece, üç saatlik konuşmadan sonra, ilk iki saat içinde pek gönülce istemiş olduğunu elde etti. Bn.de Renal'deki yumuşak duygulara dönüş, vicdan acılarının unutuluşu bir an önce kendini göstermiş olsaydı, kutsal bir sevinç yaratmış oluyordu; istediğini ustalıkla elde ettikten sonra, sadece bir zevk duydu. Sevgilisinin direnişlerine rağmen, Julien, ille de kandili yakmak istedi.
Kadına
— Seni görmüş olmanın bende hiçbir hâtırası kalmasın mı istiyorsun, yoksa, dedi? O güzelim gözlerde düpedüz yanan aşk benim için yok mu olacak? Bu güzel elin aklığı görünmez mi olacak bence? Düşün ki, seni bir daha belki çok sonra görmek üzere bırakıp gidiyorum!
Bn.de Renal'in kendisini gözyaşlarına boğan bu düşünceye karşı çıkacak hiçbir gücü yoktu. Fakat gün ışığı Verrieres'-in doğu kesimindeki dağdaki çamlarnn çizgilerini büsbütün belirtmeğe başlıyordu. Şehvetle kendinden geçmiş Julien, kalkıp gidecek yerde Bn.de Renal'e bütün günü odasında gizlenip geçireceğini ve ancak ertesi gece yola çıkacağını söyledi.
Bn.de Renal
— Neden olmasın? diye karşılık verdi. Bu uğursuz düşüş benim için her değeri ortadan kaldırıyor, ölüp gidene dek sürecek acımı tazeliyor.
235
Delikanlıyı bağrına bastı.
— Kocam artık eskisi gibi değil, kuşkulanıyor; onu bütün bu işe benim sürüklediğimi sanıyor, müthiş kızıyor bana. En ufak gürültü işitti mi, yandım demektir, benim gibi bir zavallıyı kolumdan tuttuğu gibi kapı dışarı eder.
Julien
— Ah! işte B. Chelan gibi konuşuyorsun, dedi; kalkıp papaz okuluna gitmenin o acı ayrılığından önce sen benimle böyle konuşmazdın; o zamanlar severdin beni!
Julien bu söze karşı göstermiş olduğu soğukkanlılığın karşılığını aldı; aşkından Julien'in şüphe etmesini görmenin verdiği çok daha büyük olan tehlikeyi düşünmek için sevdi-ceğinin, kocasının evde olmasının başına açacağı tehlikeyi tezce unutup gittiğini gördü. Gün hızla yükseliyor ve odayı ışıl ışıl aydınlatıyordu; bu güzel kadını, ömründe sevdiği ve daha az önce, korkunç bir Tanrı'mn korkusuna ve görevlerinin aşkına olduğu gibi bağlanan biricik kadını, yeniden kollarında ve hemen hemen ayakları dibinde görünce, Julien gurur denen şeyin bütün nazlarını tattı. Bir yıllık sabırdan kuvvet almış kararlar, delikanlının yiğitliği önünde dayanamadı.
Evde az sonra gürültü işitildi; düşünmediği bir nokta Bn.de Renal'ı telâşa saldı.
Dostuna:
— Şu yezit Elisa nerede ise odaya gelir, b ukoca merdiveni ne yapmalı? diye sordu; nereye saklamalı?
Sonra birden, sanki güle ede:
— Onu tavanarasına götürürüm, dedi. Şaşıran Julien:
— Ama uşağın odasından geçmek gerek, dedi.
— Merdiveni koridorda bırakır, uşağı çağırıp bir iş veririm ona.
— Uşak koridorda, merdiven önünden geçerken, ya merdiveni göreceğine göre bir yalan uydurmağa çalış.
Bn.de Renal, delikanlıya bir öpücük kondurarak:
— Olur, meleğim, dedi. Sen de, benim yokluğum sırasında, Elisa içeri girerse, hemen, yatağın altına saklanmağa bak.
Julien bu birden beliren sevinç karşısında şaşırıp kaldı.
236
İçinden: «Demek ki, diye geçirdi, maddî bir tehlikenin baş göstermesi, onu heyecanlandırmak şöyle dursun, vicdan azaplarını unuttuğundan, sevince boğuyor! Doğrusu üstün kadın! ah! işte içinde saltanat sürmenin şerefli şey olduğu bir kalp!» Julien kendinden geçmişti.
Bn.de Renal merdiveni aldı; kendisine göre merdiven doğrusu çok ağırdı. Julien yardımına koşacaktı; bu narin ve kuvvetli olduğunu hiç te belli etmeyen vücudu hayran hayran gözlerken, kadıncağız birden, hiç yardım filân istemeden, merdiveni yakaladı ve bir iskemleyi kaldırır gibi kaldırdı. Hemen üçüncü katın koridoruna götürüp burada boylu boyunca duvara dayadı. Uşağı çağırdı, giyinip etmesine zaman bırakmak için de kendi, güvercinliğe çıktı. Beş dakika sonra, gene koridora döndüğünde, merdiveni artık yerinde bulamadı. Ne olmuştu acaba? Julien evden çıkıp gitmiş olsaydı, bu tehlike hiç dokunmazdı ona. Fakat, şu anda, ya kocası bu merdiveni görürse! bu olay korkunç olabilirdi. Bn.de Renal dört bir yana koşup duruyordu. En sonunda bu merdiveni uşağın alıp götürdüğü ve hattâ sakladığı tavanarasmda buldu. Bu iş garipti, eskiden olsa tutuşurdu etekleri.
«Yirmi dört saat sonra, Julien çıkıp gittikten sonra, diye düşündü, ne olursa olsun bana ne? Benim için artık herşey iğrenç ve vicdan azapları ile dolu olmayacak mı?»
îçinde hayata son vermek gerektiğini bildiren bir bulanık duygu vardı, ama umurunda değildi! Ölene dek sürecek olduğunu sandığı bir ayrılıktan sonra, o gene geri gelmişti, şimdi gene karşısında buluyordu onu, hele kendisini görmek için atlattığı tehlike ne büyük aşkı gösteriyordu!
Dostları ilə paylaş: |