Oldukça sıkılmış bir durumda:
— Girelim içeri, Bay, dedi.
Bn.de Renal'ı bütün ömründe sâfçasma hoş bir duyuş hiç bu kadar heyecanlandırmamış, böyle güzel bir görünüş hiçbir zaman çok heyecanlı korkuları bastırmamıştı. Bu özene bezene yet'ştirdiği şirin çocuklar, pis ve dırdırcı bir papazın düşmiyecekti demek ellerine. Sofaya daha yeni ayak basmıştı ki, arkasından çekine çekine gelen Julien'e döndü. Delikanlının, böyle güzel bir evin görünüşü karşısındaki şaşkın durumu, Bn.de Renal'm gözlerinde gene bir hoşluk yarattı. Gözlerine inanamıyor, mürebbi dediğin sırtına s:yah bir urba giymek zorundadır gibisine geliyordu üstelik.
Gene durarak, inancı kendisini bu kadar mutlu kılmakla beraber, yanılmış olmaktan ölesiye korkarak delikanlıya:
40
— Ama, doğru mu, Bay, lâtince biliyor musunuz? diye
sordu.
Bu sözler Julien'in bamteline dokundu ve bir çeyrek saattir içinde yaşadığı büyüyü bozdu.
Soğuk bir durum almağa çalışarak:
— Evet, Bayan diye karşılık verdi; bay papaz kadar biliyorum lâtince, hattâ benim kendisinden iyi bildiğimi söylemek lûtfunda bile bulunur kimi an.
Bn.de Renal, Julien'in pek yaman tavır takındığını, kendisinden iki adım ilerde durduğunu gördü. Yaklaştı da fısıldar gibi bir sesle:
— İlk günler, derslerini bilroeseler bile, dayak atmazsınız yavrularıma, değil mi? diye sordu.
Bu kadar güzel bir kadının bu kadar tatlı ve hemen hemen yalvarır duruşu Julien'e lâtinve bilir ününe verdiği önemi birden unutturdu. Bn.de Renal'ın yüzü onunkinin tâ yanında idi, bir kadının yaz giysilerinden taşan kokuyu, bir köylü parçasına pek şaşılacak gibi gelen kokuyu duydu. Ju-lien pancar gibi kızardı da içini çeke çeke ve baygın bir sesle:
— Hiç korkmayın, Bayan, herşeyde boyun eğerim ben size, diye karşılık verdi.
Çocuklarından yana duyduğu tasası iyice dağıldığında, işte bu anda Bn.de Renal, Julien'in o aşırı güzelliğine vuruldu. Yüz çizgilerinin sanki kadın gibi biçimi ve sıkılganlık hali kendisi de alabildiğine çekingen olan bir kadına gülünç gelmedi hiç. Br erkek güzelliğinde herkes tarafından pek gerekli görülen erkekçe davranış korkutabilirdi kadını.
Julien'e:
— Kaç yaşmdasmız, Bay? diye sordu.
— On dokuzumu bitiriyorum yakında. Yüreğine iyice su serpilen Bn.de Renal:
— Büyük oğlum on birinde, dedi, size haydi haydi arkadaş olur, akıl verirsiniz ona. Bir kez babası dövmeğe kalkmıştı, bütün bir hafta hasta yattı, oysa pek hafif bir dayaktı yediği.
Julien içinden: «Benimle onun arasında dağlar kadar fark var, diye düşündü. Daha dün, dün ısladı babam beni. Ne de nane molla bu zengin adamlar!»
Bn.de Renal mürebbinin içinden geçenin en küçük de-
41
ğişikliklerini hanidir başlamıştı sezmeğe; bu üzgün durumu sıkılganlıktır sandı, delikanlıya cesaret vermek istedi.
Julien'in ne olup bittiğini anlayamadan olanca büyüsünü duyduğu bir ses ve bir duruşla ona:
— Adınız, Bay? diye sordu.
— Julien Sorel derler adıma, Bayan; hayatımda ilk olarak yabancı bir eve girdiğim için titremekteyim, himayenize ve ilk günlerdeki birçok kusurumu bana bağışlamanıza muhtacım. Hiç okul yüzü görmedim, çok yoksuldum; Legion d' honneur üyesi, yeğenim cerrah başından, bir de papaz B. Chelan'dan başka bir insanlar konuşmadım hiç. Hakkımda size iyi tanıklık eder. Kardeşlerim beni her zaman dövdüler, inanmayın kötü konuşurlarsa hakkımda onlara, kusurlarımı bağışlayın, Bayan, hiç kötü niyet beslemem.
Julien bu uzun konuşmada rahatlıyor, Bn.de Renal'ı inceliyordu. İnsanda doğuştan olunca, hele bu inceliğin doldurduğu kimse de kibarlık taslamağı düşünmeyince, katıksız kibarlığın böyledir etkisi, kadın güzelliğinden pek iyi anlayan Julien, o an, karşısındakinin pek pek yirmisinde olduğuna and içebilirdi. Aklına hemen elini öpmek gibi cüretli düşünce geldi. Düşüncesinden korktu o saat; bir an sonra içinden şunları geçirdi: «Bana yararlı gelebilen, hattâ bu güzel kadının her halde bıçkı başından daha yeni ayrılmış bir işçi parçasına duyduğu hor görüşü azaltabilen bir davranışı yerine getirmemek yüreksizliktir bence.» Julien altı aydır kimi genç kızların pazar günleri söylediklerini duyduğu şu güzel çocuk sözünden cesaret almıştı biraz da belki. Bu iç savaşları anında, Bn.de Renal ona çocuklarla uğraşma biçimi üzerinde iki üç uyarmada bulunuyordu. Julien'in duyduğu zorlama sapsarı etti gene kendisini; sıkılmış bir durumla, dedi ki:
— Bayan, ben, çocuklarınızı dövmem hiç bir zaman; Tanrı önünde and içerim.
Bu sözleri söylerken de, Bn.de Renal'ın elini tutup dudaklarına götürmek cüretinde bulundu. Kadın bu davranışa şaşırıp kaldı, düşününce de kızdı. Hava çok sıcak olduğu için, kolu şalının altında çırılçıplaktı. Julien'in elini dudaklarına götürürken yaptığı davranış, kolu, büsbütün açmıştı.
42
Birkaç dakika sonra, kadın içinden veriştirdi kendine, hemen kızmamış olduğunu anladı.
Dışarıda, bir konuşma olduğunu işiten B.de Renal, odasından çıktı; belediye konağında evlendirmeler yaparken takındığı gene o yüksekten ve babacan duruşla, Julien'e dedi
ki:
— Çocuklar sizi görmeden konuşmalıyım sizinle. Julien'e bir odaya aldı ve kendilerini yalnız bırakmak
isteyen karısını da alıkoydu. Kapıyı kapattıktan sonra, B.de Renal ağır ağır yerleşti koltuğa.
— Papaz iyi bir insan olduğunuzu söyledi bana, burada da herkes iyi davranacaktır size, ben de memnun kalırsam, günün birinde küçük bir işe girmenize yardım ederim. Bundan böyle ne ana - babanızı ne de arkadaşlarınızı görmemenizi isterim, davranışları yaramaz çocuklarıma. İşte ilk aylığınız için otuz altı frank size; yalnız bu paradan babanıza bir metelik bile koklatmayacağınız söz vermenizi istiyorum.
B.de Renal, hani bu işte, kendisinden daha açıkgöz davranmış olan ihtiyara, kızgındı iyice.
— Artık, Bay, buyruklarıma göre burada size herkes Bay diyecektir çünkü, rabıtalı insanlarla dolu bir eve yerleşmenin anlarsınız siz de faydasını; şimdi, Bay, çocukların sizi bu ceketle görmeleri yakışık almaz.
B.de Renal karısına:
— Uşaklar gördü mü? diye sordu. Kadın büsbütün düşünceli bir duruşla:
— Hayır, dostum, diye karşılık verdi.
Belediye başkanı kendi redingotundan birini, bu işe şaşıran Julien'e uzatırken:
— Foki. Alın sunu, dedi. Haydi, manifaturacı B. Du-rand'a gidelim şimdi.
Bir saatten fazla zaman sonra, B.de Renal tepeden tırnağa karalar giymiş yeni mürebbi ile eve döndüğünde karısını, gene aynı yerde oturuyor buldu. Kadın Julien'in karşısında kendini rahatlamış buldu, delikanlıyı incelerken korktuğunu unutuyordu. Julien ise hiç düşünmüyordu onu. ahnvazısma ve insanlara karşı beslediği bütün güvensizliğe rağmen, ruhu bu anda bir çocuk ruhundan başka birşey değildi, daha üç saat önce, kiliseden titreye titreye çıktığından
43
bu yana ona sanki yıllar yaşamış gibi geliyordu. B.de Renal' in bu gibi duruşuna baktı, elini öpmeğe kalkıştığı için kızmış olduğunu anladı. Fakat giymeğe alışık olduğu giysilerden büsbütün başka giysilere kavuşmanın kendisine verdiği gurur duygusu onu, kendinden öyle geçirtiyor, sevincini göstermekten o kadar çekiniyordu ki, her davranışında bir kalabalık ve delilik vardı. Bn.de Renal şaşkın gözlerle süzüyordu onu.
B.de Renal delikanlıya:
— Eğer, dedi, çocuklarımla adamlarımın saygısını kazanmış olmak isterseniz, ağırbaşlı olun.
Julien:
— Bay, diye karşılık verdi, sıkıldım bu yeni elbise içinde; ben, ben zavallı köylü, kısa ceketlerden başka şey giymedim hiç bir zaman; eğer, izin buyurursanız, gidip odama çekileyim.
B.de Renal karısına:
— Bu yeni parçayı nasıl buluyorsun bakalım? diye sordu.
Bn.de Renal, hemen hemen içten gelme, hem kendisinin bile açıktan açığa sezemediği bir davranışla gerçeği kocasından sakladı.
— Ben bu köylü parçasını sizin kadar hiç de ahım şahım bulmuyorum öyle, iltifatlarınız öyle bir saygısızlığa varacak ki bir aya basmadan kapı dışarı etmek zorunda kalacaksınız onu.
— Olsun! kovarız, bu da en çok yüz franga patlar bana, ama Verrieres de B.de Renal'm çocuklarının yanmda bir mürebbi görmeğe alışmış olur. Julien'i bir işçi kılığı ile bı-raksaydım hiç yakışık almazdı bu iş. Kovarken, kumaşçıdan az önce kestirdiğim siyah takım elbisesini, geri alırım, doğrusu. Terzide hazır bulduğum, sırtına giydirdiğim de kalır kendine.
Julien'in odasında geçirdiği bir saat Bn.de Renal'a bir an gibi geldi. Kendilerine, yeni mürebbinin geldiği söylenen çocuklar, soru soru üstüne soruyorlardı annelerine. En sonunda Julien göründü. Bir başka insandı. Ağırbaşlı olduğunu söylemek yarım konuşmak demektir; ağırbaşlılığın tâ kendi-
44
siydi. Çocuklara tanıştırıldı, o da onlarla B.de Renal'a parmak ısırtan bir dille konuştu. Söylevini bitirirken:
— Ben buraya sizlere, lâtince öğretmeğe geldim, Baylar, dedi. Bir dersi ezbere okumanın bilirsiniz ne demek olduğunu.
Kara kaplı, küçük boy bir kitabı çocuklara göstere gös7 tere:
— îşte Kutsal Kitap, dedi. Daha çok Hazreti İsa Efendimizin hayatıdır, Ahdi-Cedit denen bölümdür. Sizlere sık sık dersler ezberleteceğim, siz de bana dersimi okutturun bakalım.
Adolphe, çocukların en kabacası, kitabı aldı eline. Julien:
— Kitabı, gelişi güzel açın, dedi, bir satırbaşmdan ilk kelimeyi okuyun. Bizlere ne biçimde yaşamamız gerektiğini açıklayan kutsal kitabı, ben, siz beni durduruna kadar, ezbere okuyacağım.
Adolphe kitabı açtı, bir kelime okudu, Julien de bütün sahifeyi Fransızca konuşuyormuşçasına kolaylıkla su gibi okudu ezbere, B.de Renal göğsü kabara kabara karısına bakıyordu. Ana - babalarının şaşkınlığını gören çocuklar, gözlerini, iri iri açıyorlardı. Salonun kapısına bir uşak damladı. Julien lâtince okumasına devam etti. Uşak ilkin kalakaldı, sonra çekip gitti. Arası pek soğumadan Bayan'm oda hizmetçisi ile aşçı kadın kapının yanında bittiler; Adolphe o zamana kadar kitabı sekiz yerinden açmıştı, Julien de gene aynı kolaylıkla ezbere okuyordu.
Dini bütün, ama bön bir kadın olan aşçı bangır bangır:
— Ey, kurban olduğum Tanrım! Ne hoş papazcık, dedi. B.de Renal'm özverliği altüst olmuştu; papazı sınava
çekmeğe kalkışmak şöyle dursun, kafasında lâtince birkjıç söz aramakla uğraşıyordu iyice; en sonu, Horace'dan bir beyit söyleyebildi. Julien lâtince olarak yalnız İncil'ini bilirdi. Kaşlarını çata çata karşılık verdi:
— Tuttuğum kutsal yol bana dinsiz bir ozanı okumamı menetti.
B.de Renal Horace'm beyitleri diye bir yığın ipe sapa gelmez şey okudu yeniden. Çocuklarına Horace'm kim oldu-
45
ğunu anlattı; ama çocuklar, hayranlık içinde kalmışlar, babalarının konuştuğuna hiç kulak asmıyorlardı. Julien'e bakıyorlardı.
Uşaklar hâlâ kapıda durdukları için, Julien sınavı d#ha uzatmak zorunda olduğunu düşündü.
Çocukların en küçüğüne:
— B. Stanislas - Xavier, dedi, bana kutsal kitaptan bir yer daha gösteriniz.
Stanislas'cık, koltukları kabara kabara, bir satırbaşmm ilk kelimesini yarım yamalak okudu, Julien'in şakıdığı sıra içeri, güzel Normandia atları sahibi, B. Velinod ile, ilçebay, B. Charcot de Maugiron girdiler. Bu sahne Julien'e Bay unvanını kazandırdı; uşaklar bile bunu çok görmediler ona.
Akşam, bütün Verrieres harikayı görmek için B.de Renal'm evine akın etti. Julien havayı bozmayan çatık kaşla karşılık veriyordu millete. Ünü ilde öylesine tez yayıldı ki, birkaç gün sonra B.de Renal, onu ayartmalarından korkarak, iki yıllık bir anlaşma imzalamağı teklif etti.
Julien soğuk soğuk:
— Hayır Bay, dedi, beni kovmak isterseniz çıkıp gitmek zorunda kalırım. Sizi hiçbir borç altına sokmadan beni sağlayan anlaşma doğru değildir, hiç istemem bunu.
Julien kendini o kadar iyi kullandı ki, eve gelişinin üzerinden henüz bir ay bile geçmeden, B.de Renal da saygı gösteriyordu ona. B.de Valenod ile dargın olduğu için, Julien'in Napoleon'a karşı bir zamanlar beslediği sevgiyi kimse ele veremedi, o da Napoleon'dan pek pek dehşetle söz açıyordu.
BÖLÜM VII
SEÇKİN YAKINLIKLAR (3)
Yalnız üze üze kaîbe dokunmasını biliyorlar.
BİR ÇAĞDAŞ
Çocuklar ona bayılyordu, o ise hiç sevmiyordu onları; aklı başka yerde idi. Bu şeytan çekici çocukların yapabildikleri herşey onu şu kadarcık olsun sinirlendirmiyordu. Soğuk, mert, duygusuz davranıyordu ama gene de, gelişi ev-
4o
den iç sıkıntısını kaldırdığı için, seviliyordu, iyi mürebbi olup çıkmıştı. Kabul görmüş olduğu kibar topluma karşı içinden, ancak kin ve nefret duyuyordu, kin ve nefreti ortaya çıkaran durum, belki de düpedüze sofranın alt başına alınması idi. Öyle yeri göğü saran şölenler verildi ki, o burada çevresini kuşatan herkese karşı kinini göstermemekte dişini tırnağına takmıştı sanki. Günlerden bir Ermiş - Lou-, is yortusu günü, B. Velenod, B.de Renal'ın evinde yüksekten atıp tutuyordu ki Julien nerede ise patlıyacaktı; çocukları görme oyunu ile, dar attı kendini bahçeye. «Doğruluğu amma da göklere çıkarıyorlar! diye bağırdı; tek erdem buymuş sanki; iyi ama yoksulların malını yöneteli beri, kendi servetini açıktan açığa iki üç katma çıkaran bir adama karşı bu ne itibar, bu ne saygı canım! Bulunmuş çocuklara, sefaleti başkalarmınkinden kat kat yürekler acısı olan bu zavallı yavrulara ayrılmış paralardan bile bahse girerim çöp-lendiğine! Ah! canavarlar! canavarlar! Bir bakıma, ben de bulunmuş bir çocuğum babam olsun, kardeşlerim olsun, nefret ediyor bütün ailem benden,»
Ermiş - Louis yortusundan birkaç gün önce, Cihannü-ma denen, Doğrular Gezisi'nin üst başındaki küçük bir koruda, yalnız yalnız dolaşır ve günlük duasını okurken. Julien, uzaktan, sapa bir keçi yolundan geldiklerini gördüğü iki kardeşinden, kardeşlernin son derece temiz durumundan, onlara karşı duyduğu o içten nefretten bu kaba saba işçilerin kıskançlığı öylesine kabarmıştı ki delikanlıyı, bayıltınca-ya ve ağzından burnundan kan getirinceye kadar bir iyice dövmüşlerdi. B. Velenod ve ilçebay ile dolaşmağa çıkan Bn. de Renal, tesadüfen, küçük koruya uğradı; Julien'i yere bov-lu boyunca uzanıp yatmış gördü de ölmüş sandı. Şaşkınlığı öylesine oldu ki, B. Velenod'nun kıskançlık düştü içine.
Şimdiden etekleri tutuşuyordu. Julien Bn.de Renal'ı çok güzel buluyor, güzelliğinden dolayı da kin besliyordu ona: hayat yolunda başarıya ulaşmasına set vuran ilk kaya parçası idi bu. İlk gün, onun elini öpmeğe kendisini sürüklemiş bulunan coşkunluğu unutturayım diye, elinden geldiği kadar az konuşuyordu onunla.
Elisa. Bn.de Renal'ın oda hizmetçisi, genç mürebbhvn sevgilisi olmakta gecikmemişti; bayanına sık sık delikanlı-
47
dan söz açıyordu. Bn. Elisa'nm aşkı Julien'e uşaklardan birlinin kinini kazandırmıştı. Bu adamın bir gün, Elisa'ya şunu dediğini işitti: «Bu pasaklı mürebbi eve geldi geleli benimle konuşmak istemiyorsunuz artık.» Julien bu hakarete lâyık değildi; fakat, güzel çocuk içgüdüsü ile ,üstüne başına iki kat önem gösterdi. B. Valenod'nun kini de dağları tuttu. Kalkıp milletin ortasında bu kadar çeki düzen vermenin bir genç papaza yakışmadığını söyledi. Rahip cübbesi diye Julien, yalnız elbise giyiyordu.
Bn.de Renal, delikanlının Bn. Elisa ile her zamankinden daha sık konuştuğuna dikkat etti; bu konuşmaların Julien'-in giyecek bakımından pek yoksul olmasından ileri geldiğini anladı. O kadar az çamaşır vardı ki bunları, çoklayın ev dışında yıkattırmak zorunda idi, Elisa'nm bu ufak tefek işlerde ona yardımı oluyordu işte. Aklının ucundan bile geçirmediği bu alabildiğine yoksulluk, Bn.de Renal'ın yüreğine işledi, andaçlar vermek istedi ama, göze alamadı; bu direniş Julien'in basma açtığı ilk acı duygu oldu. O güne kadar Ju-lien'in adı ile duru ve bütün bütüne zihinsel bir sevinç duygusu onun için birbirine eşit şeylerdi. Julien'in yoksulluğunu düşündükçe içi içini yiyen Bn.de Renal, kocasına, delikanlıya, bir çamaşır andaç etmesini söyledi.
B.de Renal:
— Ne aptallık! diye karşılık verdi. Vay canına! Kendisinden pek memnun olduğumuz, hem de pek işimize yarayan bir adama neymiş öyle hediyeler filân vermek sanki? İşinde kusur ettiği zaman gayretini çoğaltmak için olurdu bu.
Bn.de Renal bu görüş şeklinden yerin dibine geçti; Julien gelmeden önce kocasının böyle bir adam olduğuna djk-kat etmemişti. Genç rahibin, pek sade olmakla beraber, kıyafetinin son derece derli toplu oluşuna, içinden: «Zavallı çocuk, nasıl becerebiliyor?» demeksizin, hiç bakamıyordu.
Julien'in herşeyden yoksun oluşu, yavaş yavaş fenasına gidecek yerde, merhametini kamçıladı.
Bn.de Renal, kendilerini gördüğümüz ilk on beş gün içinde haydi budala diyebileceğim' z o taşra kadınlarından biri idi. Hayat üzerine denemesi yoktu hiç, konuşmağı filân da istemezdi. İnce mağrur ruh taşıyan, her insanoğlunda
48
bulunan şu doğöuştan gelme mutluluk içgüdüsü sayesinde, çoğu, tesadüfün içine düşürmüş olduğu çam yarması gibi adamların davranışlarına hiç önem vermezdi.
îyi kötü okumuş olsaydı, sadelikle ve zihin açıklığı ile ilgisini çekmiş olurdu herkesin. Fakat mirasa oturma illetinden ötürü, gönülden Sacre-Coeur de Jesus (4) tarikatına bağlı, üstelik cizvitlerin düşmanı Fransızlara karşı içleri büyük bir kinle dolup taşan rahibelerin yanma yerleşmişti. Bn. de Renal manastırda öğrenmiş olduğu herşeyi, saçmadır diye hemen unutup gitmede, epey akıllılık etmişti; ama bunların yerine hiçbir şey koyamadı, en sonunda hiçbir şey bilmez olup çıktı. Büyük bir servetin mirasçısı olma özelliğinden dolayı nedeni olduğu yersiz dalkavukluklar, bir de ham sofuluğa karşı inanlı bir eğilim duyması ona, kendi kabuğuna çekilip yaşama şekli vermişti temelli. O en kusursuz razı oluş durumu, Verrieres'li kocaların karılarına örnek diye gösterdikleri, B.de Renal'ın da koltuklarını kabartan o gönüllüce herşeyden elini eteğin çekişle dolu ruhunun o her zamanki durumu, pek mağrur yaratılışın sonucu idi gerçekte. Gururlu diye, adı yedi dile destan bir herhangi ece bile, asilzadelerin çevresinde yarattığına, bu pek hoş, görünüşte pek kibar kadının, kocasının söylediği ya da yaptığı herşeye göstermediğinden daha da çok ilgi gösterirdi. Açıkçası o, Ju-lien'in gelişine kadar yalnız çocuklarına ilgi duymuştu. Ufak tefes hastalıkları, acıları, küçük sevinçleri, Besançon'daki Sacre - Coeur manastırında iken, hayatı boyunca, Tanrı'dan başka birşeye tapmayan bu kadının, tüm duygululuğunu dolduruyordu.
Kimseye derdini açmağa kalkmadan, oğullarından birinin bir ateş nöbeti geçirmesi onu çocuk ölmüş gibi üzüntüye düşürürdü hemen hemen. Evliliklerinin ilk yıllarında, dert yanma ihtiyacının onu kocasına açmağa sürüklemiş olduğu bu gibi kederlerin anlatılışları, hep, kaba bir kahkaha, kadınların delilikleri üzerine yavan bir özdeyişin ardından da, bir omuz silkisi görmüştü. Bu yol şakalar, hele çocukların hastalıkları üzerine yapılınca, Bn.de Renal'ın sanki kalbine evire çevire hançer saplıyordu. İşte gençliğini geçirdiği cizvit manastırmdaki coşkun ve tatlı dalkavukluk yerine bulduğu şey. Olgunlaşması acı oldu. Bu biçim acıları dostu Bn. Der-
49
ville'e bile açmaktan yana burnu pek büyük olduğundan, bütün erkeklerin, kocası gibi, B. Valenod ve ilçebayı Charcot de Maugiron gibi olduklarını düşündü. Kaba saba olma, para, teşrifat ya da nişan dışındaki herşeye karşı alabildiğine hayvanca duygusuzluk; işlerine gelmeyen her akla yakın konuya karşı körcesine kin duyuş ona, bu erkek milletinde, çizme ve fötr şapka giyme gibilerden doğal şeylermiş gibi geldi.
Aradan uzun yıllar geçtiği halde, Bn.de Renal aralarında yaşanması gereken bu para canlısı insanlara bir türlü ısı-namamıştı.
İşte küçük köylü Julien'in başarısı buradan geliyordu. Bn.de Renal bu soylu ve gururlu ruhun içtenliğinde tatlı sevinçler, üstelik yenilik büyüsünün tüm parıltılarını buldu. Bn.de Renal onun ayrı bir güzellik sayılan görgüsüzlüğünü, davranışlarmdaki sertliği hoş gördü ve bu sertliği yok etmeği de başardı. En uluorta konulardan konuşulduğunda, hattâ hızlı hızlı giden bir köpekten söz açıldığında, onu dinleme zahmetine değdiğine inandı. Julien'in kara ve keman gibi güzel kaşlarının çatıldığmı gördüğü halde, bu yürekler acısı durum kocasını kaba kaba güldürüyordu. Ona yiğitlik, ruh yüceliği, insanlık denen şey yavaş yavaş yalnız bu genç rahipte varmış gibi geldi. İçinde yalnız ona karşı bu gibi erdemlerin doğuştan soylu ruhlarda uyandırdığı tüm içtenliği ve hattâ hayranlığı duydu.
Paris'te olsa, Julien'in Bn.de Renal'a karşı durumu hemen kolaylaşmış olurdu; çünkü Paris'te aşk, romanların çocuğudur. Genç mürebbi ile çekingen bayanı üç dört romanda, belki de Gymnase operetlerinde, durumlarının çözümünü bulmuş olurlardı. Romanlar oynayacak rolü çizmiş olur, taklit edilecek örneği göstermiş bulunurdu onlara; gurur, Julien'i, eninde sonunda, hem hiçbir beğeni duymadığı halde, belki yüzünü asa asa bu örneğe uymağa zorlamış olurdu.
Aveyron ya da Pyrenees'nin küçük bir ilinde en önemsiz bir olay, iklimin sıcaklığı yüzünden o saat karara bağlanmış olurdu. Bizim alabildiğine kapalı gökler altında, yoksul, ama yalnız gönlünün inceliği kendisine paranın sağladığı
F.: 4.-
5Ü
kimi beğenilere karşı bir gereksime duyurttuğundan açgözlü sayılan bir delikanlı, otuzunda, gerçekten namuslu, çocukları ile yuvarlanıp giden, romanlardan hiç de yaşama örnekleri almayan bir kadın her gün görür. Taşra illerinde her şey ağırdan olur, herşey yavaş yürür, daha bir olağanlık vardır buralarda.
Bn.de Renal, genç mürebbinin yoksulluğunu düşünürken, ağlamalı olurdu çoğu kez. Bir gün, Julien onu, hüngür hüngür ağlarken bastırdı.
— Hayrola! Bayan, bir belâ mı geldi başınızaV Bn.de Renal:
— Yok, dostum, diye karşılık verdi; çağırın çocukları, dolaşmağa gidelim.
Koluna girdi ve Julien'e garip gelen bir biçimde yaslandı. İlk olarak ona dostum demişti işte.
.Dolaşmanın sonuna doğru, Julien, kadının pancar gibi kızardığını sezdi. Bayan yürümesini ağırlaştırdı.
Julien'e bakmaksızın:
— Besançon'da oturan çok zengin bir teyzenin tek mirasçısı olduğumu, size anlatmış olmalılar, dedi. Bana hediyeler gönderir... Oğullarım ilerledi... çok ilerledi hem de... sizden minnattarlığımm nişanesi olarak küçük bir hediyemi kabul buyurmanızı rica edeceğim. Kendinize çamaşır diktirmeniz için birkaç lira topu topu.
Bn.de Renal daha da kızararak:
— Yalnız... dedi, konuşmasını kestî. Julien:
— Ne var, Bayan? diye sordu. Bn.de Renal başını öne eğerek:
— Bundan, dedi, kocama söz etmeğe lüzum yok. Julien öfkeli parlak gözlerle durmuş, tepeden tırnağa irkilerek:
— Yoksul bir insanım ama ,alçak değilim ben, Bayan, diye konuştu. Nedense düşünmemişsiniz bunu. Param hakkında her hangi birşeyi B.de Renal'dan saklıyacak olursam, bir uşaktan da aşağı olurum sonra.
Bn.de Renal yerin dibine geçmişti. Julien:
51
— Belediye başkanı bana, diye devam etti, evine geldiğimden beri beş kez otuz altı frank para verdi, masraf defterimi B.de Renal'a veya herhangi bir kişiye, hattâ benden nefret eden B. Valenod'ya bile hazırım göstermeğe.
Bu diklenişten sonra Bn.de Renal, sapsarı olmuş ve titremeğe başlamıştı ve ikisi de söyleyişi tazelemek için bir kulp bulamadan gezinti sona erdi. Julien'in mağrur kalbinde Bn.de Renal'a karşı sevgi duyması artık suya düştü.
Bn.de Renal ise, delikanlıya saygı duydu ,hayran oldu; delikanlının tarafından azarlanmıştı. İstemiyerek neden olduğu alçalışı onarmak bahanesi ile, en candan bir yığın özen gösterdi. Bu davranışların yeniliği Bn.de Renal'm sekiz, gün mutluluğunu sağladı. Bu davranışların etkisi Julien'in oîKesini az buçuk yatıştırdı; bu davranışlarda kendisine karşı bir eğilim sezmekten uzaktı.
İçinden: «İşte, diyordu, bu zengin insanların ne mal oldukları, ilkin yerin dibine batırıp çıkarıyorlar insanı, sonra da birkaç maymunca soytarılıkla herşeyi onarabiliriz sanıyorlar!»
Bn.de Renal'm. kalbi o kadar dolgun, ama henüz o kadar masumdu ki, bu konudaki kararlanna rağmen, Julien'e vermeğe kalkmış olduğu andacı, red karşısında kalış biçimini kocasına açmaktan, alamadı kendisini.
İyice kızan B.de Renal:
— Ne, dedi, bir uşak parçasının reddini nasıl hoş karşılayabilirsiniz?
Ve Bn.de Renal bu «uşak» sözüne karşı durunca da:
— Ben, Bayan, merhum B.le prince de Conde gibi konuşuyorum, o mabeyincilerine yeni karısına takdim ederken: «Bütün bu adamlar, demiş, uşaklarumızdrr bizim.» Be-senvaFm Anıları'nda, teşrifata esas olan o parçayı okumuştum size. Evinizde yaşayıp aylık alan her soylu olmayan kişi, sizin uşağmızdır. Gidip şu B. Julien'e bir çift söz söyliye-yim, yüz frank da para vereyim.
Dostları ilə paylaş: |