Bn.de Renal titreyerek:
— Aman! dostum, dedi, uşakların önünde olmasın bari, Kocası uzaklaşırken ve aylığın kesintisini düşünerek:
— Evet, kıskanabilirler ve haklıdırlar, diye karşılık verdL
Bn.de Renal, üzüntüden hemen hemen bayılmış gibi bir sandalyeye yığıldı. «Gidip Julien'in kalbini kıracak, hem de benim yüzümden!» Kocasına karşı nefret duydu, elleri ile yüzünü kapadı. Bir daha sır açmamağa gönülden and içti.
Julien'i tekrar gördüğünde, tir tir titriyordu, yüreği öylesine daralmıştı ki bir tek söz bile söyleyemedi. Telâşından ellerini tutup sıktı.
En sonunda ona:
— Ah! dostum, dedi, kocamdan memnun musunuz? Juüen acı bir gülümseyişle:
— Nasıl memnun olmam ki? diye karşılık verdi; yüz frank verdi bana.
Bn.de Renal ona kararsızca baktı.
Derken Julien'in kenidsinde hiç görmediği yiğit bir sesle:
— Verin kolunuzu bana, dedi.
Özgür düşünüşüyle nam salmış kötü ününe rağmen, Verrieres kitapçısına kadar gitmeği göze aldı. Burada, on liralık kitap seçip bunları oğullarına verdi. Ama bu kitaplar Julien'in pek istediğini bildiği eserlerdi. Burada, kitapçı dükkânında, çocuklardan herbirinin paylarına düşen kitaplara adını yazmasını istedi. Bn.de Renal Julien'in gönlünü alabilme cesareti ile sevinirken, delikanlı da kitapçıda gördüğü boy boy kitaplar karşısında şaşıp kalmıştı. Bu kadar dinsiz bir yere ayak basmağı ömründe göze alamamıştı; yüreği çarpıyordu. Bn.de Renal'm kalbinden geçeni anlamağa çalışmak şöyle dursun, din bilgisi öğrenen bir genç için, bu kitaplardan birkaçını ele geçirme yolunda ne yapmak gerektiğini düşünüyordu enine boyuna. En sonunda aklına taşrada doğmuş ünlü soylu kişilerin tarihi üzerine çocuklarına ders konusu verme gerektiğini B.de Renal'a inandırmanın kolay mümkün olabileceği düşüncesi geldi. Bir aylık uğraşma sonunda, bu düşüncenin başarıya ulaştığını gördü, öyle ki, az süre sonra, B.de Renal'le konuşurken, soylu belediye başkanı için çok daha güç bir işin sözünü etmeği de göze aldı; kitabevine bir abone yazdırarak, bir liberalin servetinin çoğalmasına yardım etmekti söz konusu B.de Renal en büyük oğluna, Savaş Okulu'na girdiğinde konuşma sırasında adlarını duyacağı bir yığın kitabı kendi gözü ile görme düşüncesini vermenin doğru olduğunu haydi haydi kabul
33
ediyordu; fakat Julien belediye başkanının daha ileri gitmemekte İsrar ettiğini görüyordu. Gizli bir koşuldan huylanıyor, ama bunu sezemiyordu. Bir gün ona:
— Bence, Bayım, dedi, Renal gibi gerçek bir asilzadenin adının bir kitapçının pis defterinde bulunmasında düpedüz bir saçmalık var.
B.de Renal'm yüzü güldü. Julien, daha da alttan ala ala:
— Günün birinde adının kiralık kitap veren bir kitapçının defterine geçmiş olduğu görülürse, din bilgisine çalışan bir zavallı için bu, pek kötü not olur, dedi. Liberaller beni en alçak kitapları okumuşum diye suçlayabilirler; kim bilir adamın arkasından bu hayasız kitapların başlıklarını yazmağa kadar da da götürürler işi.
Fakat Julien izden uzaklaşıyordu. Belediye başkanının yüzünün kararsızlık ve huysuzluk durumu aldığını görüyordu. Julien sustu. İçinden: «Adamımı avucumun içine alıyorum», dedi.
Birkaç gün sonra, çocukların en büyüğü, B.de Renal'm yanında Julien'den La Quotidienne'de (5) ilân edilmiş bir kitap hakkında bilgi istedi.
Genç mürebbi:
— Jakoben partisinin ekmeğine yağ sürmemek, ama gene de bana B. Adolphe'a karşılıkta bulunma imkânlarını vermek için, adamlarınızın en bayağısı adına kitapçıya abone olunabilir, dedi.
Düpedüz sevinen B.de Renal:
— A hiç de fena düşünce değil, dedi.
Julien, nicedir istedikleri şeylerin başarısını gördüklerinde, birtakım kimselere pek yakışan o ağırbaşlı ve âdeta bahtsız davranışla:
— Yalnız şunu şart koşmalı ki, dedi, şunu şart koşmalı ki uşak hiçbir roman alamaz. Bu gibi tehlikeli kitaplar, bir yol eve girdi mi, Bayan'm hizmetçilerinin aklını çelebi-lri, hattâ uşağın bile.
B.de Renal yüksekten bir sesîe:
— Siyasî yergileri unutuyorsunuz, diye ekledi.
54
Çocuklarının mürebbisi tarafından bulunmuş kurnaz çözüm yolunun kendisine verdiği hayranlığı gizlemek istiyordu.
Julien'in hayatı böyle ufak tefek pazarlıklarla geçiyordu; bu işlerin altından kalkma onu kendisine karşı Bn. de Renal'm kalbinde okuyacağı o açık ilgi duygusundan daha çok sarıyordu.
Bütün ömrünce içinde yaşamış olduğu manevî hava Ber-rieres belediye başkanının evinde yeniden tazeleniyordu. Babasının bıçkısında olduğu gibi, burada da, birlikte yaşadığı kişilerden temelli tiksiniyordu, onlar da kendisine kin duyuyorlardı. Gerek ilçebay, gerek V. Valenod, gerekse evin öteki dostları tarafından, gözlerinin önünde olup bitenler hakkında anlatılmış hikâyelerde, düşüncelerinin gerçeğe ne kadar az uygun olduklarını görüyordu her gün. Delikanlıya göre hayranlığa değer bir davranış, besbelli çevresini saran insanların nefretini uyandıran davranıştı. İçinden hep şu karşılığı veriyordu: «Ne canavarlar ya da ne ahmaklar!» İşin gribi, bu kadar büyük burunlu olduğu halde, sözü edilen konu hakkında çoklaym gerçekten hiçbir şey anlamaması idi.
Hayatında olup olacağı ihtiyar alay cerrahbaşı ile içten konuşmuştu; edindiği azıcık bilgi de Bonaparte'm İtalya savaşları, ya da cerrahlık üzerine idi. En güç ameliyatların olanca açıklaması ile anlatılışında o engin cesaretten beğeni duyardı; içinden derdi ki: «Gözlerimi bile kırpmazdım.»
Bn.de Renal onunla çocukların eğitim dışında bir konuşma yapmayı denediği ilk kez, ameliyat masallarını anlatmağa kalktı; kadıncağız sarardı da bunu kesmesini rica etti ona.
Julien, bundan öte hiçbir şey bilmezdi. Böyle, hayatını Bn.de Renal'le birlikte geçirirken, yalnız kaldıklarında aralarında pek garipsi sessizlik olurdu. Konuk odasında, duruşu ne kadar alçak gönüllü olursa olsun. Bn.de Renal onun gözlerinde, bilgi yönünden evine gelenlerin hepsinden de üstün bir hal okuyordu. Onunla bir an başbaşa kaldı mı, delikanlının düpedüz sıkıldığını görüyordu. Kadınlıktan gelme içgüdünün kendisine bu sıkılganlığın hiç de duygusal olmadığını anlatmasından ötürü, bundan kaygulanıyordu.
55
İhtiyar alay cerrahbaşmm görüşüne göre, kibar toplum hakkındaki bazı hikâyeden doğma bilmem ne gibi düşünceye dayanarak, bir kadınla birlikte bulunduğu bir yerde susulur susulmaz. Julien, bu sessizlik kendi suçu imiş gibi alçal-mış buluyordu kendini. Hele bir kadınla başbaşa kaldı mı bu duygu yüz kat çoğalıyordu. Bir kadınla yalnız kalınca, bir erkeğin söylemesi gereken şey üzerinde, en çetrefil, en yiğit kavramlarla dolu hayali ona, heyecan anında olmayacak düşünceler verirdi yalnız. Ruhu bulutlarda uçar, ama gücüne giden sessizlikten gene de yakasını kurtaramazdı. Bn.de Renal ve çocuklarla birlikte yaptığı uzun dolaşmalarda, ağırbaşlı duruşu, artık en öldürücü acılarla çoğalmış olurdu. Kendisini korkunçcasma hor görüyordu. Eğer tesadüfen kendini konuşmağa zorlarsa, en gülünç şeyler söylemek gelirdi başına. Acılı acılı, anlamsızlığı görür ve büyütürdü; görmediği şey, kendi gözlerinin ifadesi idi, o kadar güzeldi ve o kadar coşkun bir ruhu yankılıyordu ki bu gözler, usta oyuncularda olduğu gibi, bazan en olmadık şeye bile, cana yakın bir anlam verirdi. Bn.de Renal, onunla başbaşa kalınca, zihni ancak beklenmedik bir olaya takıldığından, iltifat etmeği pek düşünmediği zamanlarda, iyi birşey söylediğini sezdi. Evin dostları yeni ve parlak düşünceler ileri sürerek kadıncağızı bozmadıklarından, Julien'in zekâ kıvılcımlarına kendinden geçe geçe hayran oluyordu.
Kadınlara güzel sözler söyleme yolunda her biçim gösteriş, Napoleon'un düşüşünden beri taşra geleneklerinden şiddetle kaldırılmıştı. Milletin işinden atılmış olmaktan ödü koptu. Dolandırıcılar ruhanîler kurulundan bir medet ummada; liberal sınıflarda bile ikiyüzlülük alıp yürümüştür. İç sıkıntısı artmadadır. Okumaktan ve toprakla uğraşmaktan başka eğlence kalmıyor geriye.
Sofu bir teyzenin zengin mirasçısı olan, on altısında da iyi bir asîlkişi ile evlendirilen Bn.de Renal, biraz olsun aşka benzer şeyi ne duymuş, ne de görmüştü ömründe. Tam B. Valenod peşine düştüğü sıralarda ona, aşktan yalnız itirafçısı, temiz yürekli papaz Chelan söz açmış, aşkın öyle mide bulandırıcı bir tanımını yapmıştı ki, bu kelime kadına yalnız en aşağı çapkınlık düşüncesi veriyor. Eline tesadüfen geçirip okuduğu birkaç romanda gördüğü gibi aşka, bir başka şey,
56
hattâ doğanın dışında birşey diye bakıyordu. Artık, bu bilgisizliği sayesinde, pek mutlu olan, aklı durmadan Julien'e takılan Bn.de Renal, en küçük yakınlığı bile anlamaktan uzaktı.
BÖLÜM VIII
KÜÇÜK OLAYLAR
İç çekişler vardır, gizlendiği için derin mi derin Ve gizli bakışlar vardır, kaçamak olduğu için pek tatlı, Ve al yanaklar vardır, ama değildir günâh işlemek için.
Don Juan, Ş. I, kt. 74
Bn.de Renal'm mayasında ve son günlerdeki mutluluğunda saçtığı o melek tatlılığı yalnız oda hizmetçisi Elisa'yı düşününce bozulmuştu bir parça. Bu kız bir mirasa kondu, papaz Chelan'a gidip günah çıkarttı ve adamcağıza Julien'le evlenme tasarısını açtı. Papaz dostunun mutluluğundan gerçek bir sevinç duydu; ama Julien kendisine Bn. Elisa'nın teklifinin ona uygun olamıyacağını kesin bir dille söyleyince, şaşkınlığı dağları tuttu.
Papaz kaşlarını çata çata:
— Oğlum, gönlünüzden geçene dikkat edin, dedi; sırf bu yüzden yeter dereceden de aşırı bir serveti ayaklar altına alıyorsanız, rahiplik aşkınızı kutlarım sizin elli altı yıldır Verrieres'de bulunmakdayım, ama gene de, açıkça görülüyor, işimden çıkarılmış olacağım. İçimi sızlatıyor bu, sızlatıyor ama benim gene beş yüz lira gelirim var. Bu önemsiz şeyleri rahiplik yolunda sizi bekleyen şey üzerinde hayaller kur-mayasmız diye söylüyorum. İktidardaki adamlara kavuk sallamayı düşünüyorsanız, sonsuz kaybınız olur. Servete kavuşabilirsiniz ama, yoksullara zarar vermek, ilçebayma, belediye başkanına, el üstünde gezdirilen adama dalkavukluk etmek, tutkulara köle olmak da gerekecektir; dünyada işini tıkırına koyma denen bu yaşayış şekli, dinle ilgisi olmayan bir insan için, kurtuluşa varmağa bütün bütüne ket vurmaz; fakat, bizim durumda, seçmek gerekir; önemli olan ya
57
bu yeryüzünde ya da öbür dünyada servete konmaktır, yoktur ikisini nortası. Haydi, canım dostum, gidip düşünün, üç gün sonra gelip bana kesin bir karşılık verebilirsiniz. Sizin içinizde ben, bir rahip için gerekli itidal ve dünya nimetlerini düpedüz ayakları altına alışı bana göstermeyen bir ateş görüyorum, inadına; zekânızdan yana pek güvenim var; fakat, müsaade edin de söyliyeyim.
Temiz yürekli papaz, gözleri dolu dolu, ekledi:
— Rahiplik yolunda, kurtuluşunuz için titriyorum.
Julien heyecanından utanmıştı; kendini, ilk olarak sevilmiş görüyordu ömründe; zevkten ağlıyordu, gözyaşlarını göstermemek için Verrieres'nin üst başındaki büyük korulara gidip saklandı.
İçinden: «Bu içine düştüğüm durum nereden gelmede? dedi; bu temiz yürekli papaz uğruna ben yüz kez canımı verirdim, ama Chelan şimdi düpedüz bir aptal olduğumu gösterdi bana. Hele onu aldatmak önemli bence, o anlıyor beni. Sözünü ettiği o gizli ateş, benim zenginliğe erişme dileğim bu. Papaz olmağa lâyık değilmişim sanıyor beni, hem de bunu tam elli liralık gelirin feda edilmesi kendisine dinimdeki ve rahiplik kabiliyetimdeki en üstün düşünceyi ortaya dökeceğini sandığım anda söylüyor.»
Julien gene konuştu: «Bundan sonra, huyumdaki gerçekten denemiş olduğum yönlerle iş göreceğim yalnız. Gözyaşları dökmekten zevk alacağımı kim derdi! Kim derdi ki ben ancak bir aptal olduğumu yüzüme vuran kişiyi seveceğim !»
Üç gün sonra Julien, daha ilk gün düşünmüş olması gereken bahaneyi bulmuştu; bu bahane bir iftira idi, ama ne çıkar sanki? Bir hayli kararsızlıkla papaza, bir üçüncüsüne zarar dokunacağından ötürü, söyliyemiyeceği bir nedenin, ileri sürülmüş evlenmeden onu, herşeyden önce soğutmuş olduğunu açıkladı. Elisa'nın hayatını suçlamak demekti bu. B. Chelan delikanlının davranışlarında düpedüz kibarlar toplumuna yakışan, genç bir rahip adayını heyecana getirmesi gerekenden çok başka bir ateş gördü.
Yeniden ona:
— A dostum, dedi, içinde Tanrı sevgisi bulunmayan bir
58
rahip olmaktansa, temiz yürekli, saygıdeğer ve bilgili bir köy ağası olamaz mısınız?
Julien bu kusurların gene böyle yüzüne vurulmasına, gerçekten, yerli yerinde karşılıklar verdi; gözüpek bir genç papaz adayının kullanmış olacağı ağızları kullanıyordu; ama bu sözleri söylerkenki ses tonu, gözlerinde yanan o gizli uğursuz ateş B. Chelan'ı telâşlandırıyordu.
Julien hakkında pek kötü düşünmemeli öyle; kurnaz ve ihtiyatlı bir sinsilikle sözler uyduruyordu düpedüz. Yaşına bakılırsa fena değildi bu hani. Konuşma biçimine ve el-kol davranışlarına gelince, köylüler arasında yuvarlanıp gidiyordu işte; olgun örnekler göstermekten yoksun bırakılmıştı. Gitgide, sözleri gibi el - kol davranışları ile de hayran bıraktığı bu baylara yaklaşmak güç geldi ona.
Bn.de Renal oda hizmetçisinin yeni mirasının bu kızı pek mutlu kılmadığına iyice şaştı; onun fırt fırt papaza gittiğin', iki gözü iki çeşme geri döndüğünü görüyordu; Elisa en sonu bayanına evlenmesinden söz açtı.
Bn.de Renal hasta sandı kendini; bir biçim ateş uyku uyumasına engel oluyordu; yanında oda hizmetçisi ya da Julien olunca toparlanıyordu yalnız. Hep onları ve birlikte yaşadılar mı erişecekleri mutluluğu düşünebiliyordu. İçinde yıllık elli lira gelirle yaşanabilen o evciğin yoksulluğu, onun gözlerinde, allı pullu renklere bürünüyordu Julien. Verrieres' den iki fersah ötedeki ilçe merkezi Bray'da haydi haydi avukat olabilirdi; böylece kendisi de arasıra onu görebilirdi.
Bn.de Renal gerçekten aklını oynatacağını sandı; bunu kocasına açtı, hasta düştü en sonunda. Daha o akşam, oda hizmetçisi kendisine iş görürken, bu kızın ağladığını gördü. Bu an Elisa'dan nefret ediyordu, az önce onu haşlamıştı; bunun için özür diledi. Elisa'nm alabildiğine aktı gözyaşları; bayanı izin verirseymiş, bütün bahtsızlığını bir bir anlatacağını söyledi.
Bn.de Renal:
— Anlatın, dedi.
— Ah, Bayancığım, almıyor beni; şom ağızlılar beni kötülemiş olmalılar ki, inanıyor o da onlara.
Bn.de Renal güçlükle soluk alarak:
59
— Kim istemiyor sizi? diye sordu. Oda hizmetçisi hıçkırarak:
— Kim olacak, Bayancığım, B. Julien'den başka kim? diye karşılık verdi. Bay papaz yenememiş onun inadını; zira Bay papaz oda hizmetçiliği etmiş bahanesiyle, namuslu bir kızı geri çevirmenin gerekmediğini sanıyor. Hem, B. Julien'-babası da keresteciden başka birşey değil; kendisi bile Bayan'm evine gelmezden önce sanki nasıl kazanıyordu hayatını?
Bn. de Renal dinlemiyordu artık; mutluluk havası aklını başından almıştı sanki. Julien'in düpedüz, hem de artık daha yerli yerinde bir karara varmıyacak kadar reddettiğini birkaç kez tekrarlattı.
Oda hizmetçisine:
— Ben de son bir gayret göstermek isterim, dedi, konuşurum B. Julien'le.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra, Bn. de Renal ortağının işini savunmaktan, bu arada da bütün bir saat Elisa'nm elinin de ve parasının da geri çevrilmiş olduğunu görmekten alab'ldiğine zevk duydu.
Julien artık ustaca karşılıklardan sıyrıldı, en sonu Bn. de Renal'm akıllıca öğütlerine nükte ile karşılık verdi. Kadıncağız bunca umutsuzluk gününden sonra ruhunu coşturan mutluluk seline dayanamadı. Bayıldı gerçekten. Odasında ayılıp da aklını başına toplayınca, herkesi dışarı çıkarttı. Çok şaşırmıştı.
En sonunda içinden: «Yoksa ben Julien'e tutuldum mu?)' dedi.
Başka her anda, kendisini pişmanlıklara ve derin bir heyecana salabilen bu sezgi, onun için sırf garip, ama kendisiyle ilişiği olmayan bir görünüm oldu. Her çektiği çileden bitkinleşmiş ruhunun, tutkulardan yana, artık duyarlığı kalmamıştı.
Bn.de Renal çalışmak istedi, ama derin bir uykuya daldı; uyanınca, sandığı kadar korkmadı. Öylesine mutlu idi ki herhangi bir kötülük göremezdi bu işte. Bu sâf ve masum, taşralı temiz yürekli kadın, yeni bir duygu, ya da felâket değişikliğinden bir parça duygusallık koparabilmek için
(İÜ
hiçbir zaman ruhunu sıkıntıya sokmamıştı. Artık, Julien'in gelişinden önce, Paris'ten uzakta yaşayan, aklı başında bir aile annesinin piyangosu sayılan şu iş yığınına dört elle sarılmış Bn.de Renal, tutkuları, bizim piyangoyu düşündüğümüz gibi düşünüyordu: Gelişi güzel oyun ve aptallarca aranılan mutluluk.
Yemek çanı çaldı; Bn.de Renal çocukları getiren Julien'in sesini işitince, pancar gibi kızardı. Sevdi seveli bir parça kurnazlaştığmdan, kızarmasını açıklamak için, müthiş bir başağrısmdan dert yandı.
B.de Renal, kaba b;r gülüşle:
— İşte her kadın böyle, dedi. Şu makinelerde oldum bittim birşey vardır onarılacak!
Bu gibi nükteye alışık olmakla beraber, bu ses tonu Bn. de Renal'ı çileden çıkardı. Kendisini avutmak üzere, Julien* in yüzüne baktı; delikanlı çirkin mi çirkin erkek te olsa, ona şimdi dünya güzeli gelebilirdi.
Saray adamlarının alışkanlıklarını taklit etmeğe pek özenen B. de Renal, ilkyazın daha ilk güzel günleri gelir gelmez, Vergy'ye taşınır; Gabrielle'in yürek yakıcı macerası ile ün salmış köydür burası (6). Eski gotik kilisenin bakılmasına doyum olmaz yıkıntılarından birkaç yüz adım ilerde, B. de Renal'ın dört kuleli, Tuilleries sarayındaki gibi düzenli şimşir ağaçları ile kuşatılmış ve yılda iki kez budanan kes-tanelerden yolları olan bir bahçeli eski bir şatosu vardır. Bitişik tarla, elma ağaçları ekili bir tarla, gezi işini görürdü. Yemiş bahçesinin tâ ucunda sekiz on tane ulu ceviz ağacı vardı; bunların engin dalları seksen ayak yüksekliğe çıkardı belki.
Karısı bunları pek beğendi mi B.de Renal:
— Uğursuz cevizlerin herbiri bana, yarım dönümlük b'r toprağın verimine mal olmada, derdi, buğday yetişemez ki gölgelerinde.
Sayfiyenin görünümü Bn.de Renal'a yeni gibi gelirdi sanki; hayranlığı kabına sığmayacak duruma varırdı. Gönlünde yarattığı duygu ona zekâ ve işbirliği verirdi. Vergy'ye gelişin daha ertesi günü, belediye işleri için B.de Renaf gene il'e döndüğünde Bn.de Renal kendi işlerine el uzatacak işçiler tuttu. Julien ona, yemiş bahçesinde ve ulu cevizler al-
61
tında kıvrım kıvrım dolanan, ayakkabıları çiğle ıslanmaksı-zm, sabahlan gezip tozmak için çocuklara imkân veren kumlu bir yolculuk yaptırma düşüncesini vermişti. Bu düşünce akla geleli daha yirmi dört saat olmadan gerçekleştirilmeğe başlandı. Bn.de Renal bütün günü Julien'le birlikte işçileri sevinçli sevinçli yönetmekle geçirdi.
Verrieeres belediye başkanı şehirden dönünce, yolu bitmiş bulduğuna hepten şaşırıp kaldı. Gelişi Bn.de Renal'ı da şaşırttı; kocasının unutmuştu varlığını. Adam, kendine danışılıp etmeden böyle önemli bir onarım yaptıklarına cesaret etmelerini tam iki ay, kıza köpüre dilinden düşürmedi, fakat Bn.de Renal bunu kendi parası ile yaptırmıştı, bu da belediye başkanının bir parça su serpti yüreğine.
Bn.de Renal çocukları ile birlikte yemiş bahçesinde koşmak, bir de kelebek avcılığına çıkmakla geçiriyordu günlerini. Açık gaz bezinden koca koca torbalar yapılmış, bunlarla zavallı lepidoptere'leri avlıyorlardı. Julien'in Bn.de Renal'a öğrettiği yabansıl adı idi bu. Çünkü Bn.de Renal Besançon' dan B. Godart'm güzel huylarını anlatıyordu.
Kelebekleri merhametsizce gene Julien tarafından yapılmış camlı kutuya iğneleyip iğneleyip dolduruyorlardı.
Bn.de Renal ile Julien arasında artık bir konuşma konusu vardı, sessizlik anlarının kendisine verdiği o müthiş işkence gelm'ş olmadı artık.
Durmadan, ama derin bir ilgi ile, hep pek temiz konular üzerinde konuşuyorlardı. Bu canlı, dolu ve gülsen hayat, işten canı çıkmış bulunan Bn. Elisa'dan başka, herkesin hoşuna gidiyordu. Kızcağız: «Bayan, diyordu, karnavalda. Ver-rieres'de balo verildiğinde bile, tuvaletine böyle önem vermemişti, ama şimdi iki üç kez elbise değiştiriyor günde.»
Niyetimiz hiç kimseye dalkavukluk etmemek olduğundan, güzel bir teni olan Bn.de Renal'm, kolları ve göğsü pek açıkta bırakan giysiler yaptırmaktan geri kalmadığını, hiç inkâr etmiyoruz. Boyu poşu pek yerinde idi, bu biçim giyiniş adamakıllı yakışıyordu ona.
Vergy'ye yemeğe gelen Verrieres'li dostları kendisine:
—* Şimdiye kadar siz hiç böyle genç olmadınız, Bayan, diyorlardı. (Memleketin bir konuşma biçimidir bu.)
fi?
İçimizden pek azının inanacağı garip birşey varsa, o da, Bn.de Renal'm kendisine bu denli çeki - düzen vermesinde, açıkça bir niyet olmadığıdır. O zevk duyuyordu bundan; hem başka şey düşünmeden, çocuklarla ve Julien'le birlikte kelebek avına çıkmadığı zamanlar, Elisa ile başbaşa verip giysiler dikmekle uğraşıyordu. Bir yol Verrieres'e gitmesi Mul-itouse'dan getirilmiş olan yeni yazlık giysiler satın almak için olmuştu.
Vergy'ye akrabalarından genç bir kadını getirdi. En. de Renal, bir zamanlar Sacre-Coeur manastırında arkadaşı olan Bn. Derville ile evlendi evleneli sezmeden içli - dışlı olmuştu.
Bn. Derville, kuzininin çılgınca düşünceler adını verdiği şeye alabildiğine gülerdi: «Yalnız olsam, derdi, hiç düşünmezdim bunu.» Bn.de Renal, Paris'te dilden dile dolaşan bu beklenmedik düşüncelerden, kocasının yanında iken bir budalalık etmiş gibi utanırdı; fakat Bn. Derville'in varlığı cesaret veriyordu ona. Düşüncelerini önceleri korka çekine açıyordu ona; bu kadınlar, tek başına kalınca, Bn.de Renal'm kafası çalışır, sessiz o uzun sabah saatleri sanki bir an gibi gelir de iki dostu alabildiğine mutlu kılardı. Bu gelişte aklı başı yerinde olan Bn. Derville kuzinini çok daha az sevinçli ama çok daha fazla mutlu buldu.
Julien'e gelince, o da, sayfiyeye ayak bastı basalı çocuk, hem de kelebeklerin peşinden koşarken öğrencileri kadar gönlü pır pır eden çocuk olup çıkmıştı. Bunca kendini zorlayıştan ve bunca ustaca siyasetten sonra, yalnız insanların gözlerinden uzak, hattâ, içgüdü ile, Bn.de Renal'den hiç korkup etmeden kendini, daha o yaşta, bu kadar canlı yaşama sevincine ve dünyanın en güzel dağları ortasına bırakıyordu.
Bn. Derville gelir gelmez, Julien'e sanki onunla dost-muş gibi geldi; ulu cevizlerin altındaki yeni yolun tâ en sonunda beliren görünümü ona göstermeğe kalktı hemen; doğrusu bu görünüm, İsviçre'nin ve İtalya göllerinin insanları büyüleyişlerinden kat kat üstün değilse bile, onlardan gene de aşağı kalmaz. İnsan buradan birkaç adım ilerde başlayan dik yamacı tırmanırsa, aşağı yukarı ırmağa kadar uzayıp giden, meşe ormanları ile dolu derin uçurumlara varır o saat. Mutlu, özgür, hattâ özellikle, evin sultanı, Julien, işte iki bayanı, bu dik, sarp kayaların tepelerine götürüyor,
63
onların bu göksel görünümler karşısındaki hayranlıklarından da zevk duyuyordu.
Bn. Derville:
— Bu bence Mozart'ın müziği sanki, diyordu.
Kardeşlerinin kıskanç olması, zalim ve huysuz bir babanın varlığı Juiien'in gözlerinde sıfıra indirmişti. Verrieres dolaylarındaki kırları. Vergy'de, bu acı anıları hiç düşünmüyordu; ömründe ilk olarak, düşman görmüyordu hiç. Sık sık olduğu gibi, B.de Renal şehre gitti mi gitti, okumağa kalkıyordu; arası pek geçmeden, geceleri, yan yatırılmış çiçek saksısının dibine ışığını gizlemeğe çalışarak okuyacak yerde bol bol uyku çekiyordu: gündüzleri, çocukların ders saatleri arasında, hayatının tek yol göstereni ve heyecanlarının temeli sayılan kitabı yanma alıp geliyordu kayalara. Üzüntü anlarında kitapta hem mutluluk buluyordu, hem kendinden geçme ve hem de avunç.
Napoleon'un, kadınlar üzerine söylediği kimi sözler, saltanatı döneminde elden ele dolaşan romanların değeri hakkındaki ağız dolusu tartışmalar o zaman delikanlıya, ilk olarak, her başka akranı delikanlının çoktan öğrenmiş olacağı k'mi düşünceleri öğretti.
Bunaltıcı sıcaklar geldi. Akşamları evden birkaç adım ötedeki bir ulu ıhlamur ağacı altında geçirme alışkanlığına tutuldular. Burada karanlık korkunçtu. Bir akşam Julien, heyecanlı heyecanlı konuşuyor, güzel söz söylemenin ve genç kadınların yanında bulunmanın doyasıya tadını çıkarıyordu; elini kolunu sallarken, bahçelerde bulunan o boyama tahta iskemlelerden birinin arkalığına dayanan eline dokundu Bn.de Renal'm.
Bu el hemen çekildi; ama Julien dokunuldu mu bu elin çekilmemesini sağlamanın kendi işi olduğunu düşündü. Yerine getirilecek bir görev düşüncesi, başarıhnca gülünç düşme ya da çok daha aşağılık duygusu, hemen gönlünün bütün keyfini kaçırdı.
Dostları ilə paylaş: |