47
Stephen King
Bradley, Georgia Giants'larına rağmen arada birkaç kez kayarak ama her seferinde tutunacak bir yer bulup düşmeden, dikkatli bir şekilde suyun kıyısına indi. Siyah şapkalı adamdan görünürde hiçbir iz yoktu ama Brad, iki yüz metre kadar ileride, bir dala takılmış bir şeyin suyun üzerinde dalgalandığını gördü. Suya hafifçe batıp çıkıyordu. Siyahtı. Bay Buick Roadmaster'ın trençkotu olabilirdi.
"Ah, kahretsin," dedi ve yerel polis merkezinden en az üç kilometre daha yakın olan Ekip D'yi aramak için ofise döndü.
Ve bu şekilde...
48
Buick 8
Şimdi: Sandy
"îşe kanştık," dedim. "Shirley'den önceki iletişim memuru Matt Babicki adında bir adamdı. Telefonu alınca Ennis Rafferty'ye bildirdi..."
"Neden Ennis, Ned?" diye sordu Shirley. "Mümkün olduğunca çabuk cevap ver."
"EYB," dedi Ned hemen. "En yakın birim." Ama aklı başka yerdeydi ve cevap verirken Shirley'ye bakmadı. Gözleri benim üzerimdeydi.
"Ennis, elli beş yaşındaydı ve hiçbir zaman tadını çıkaramayacağı emekliliğini dört gözle bekliyordu."
"Babam da onun yanındaydı, değil mi? İkisi ortaktı."
"Evet," dedim.
Daha anlatılacak çok şey vardı ama öncelikle bu ilk bölümü duymalıydı. Bir süre sessiz kalıp babasıyla Roach'un, onu öldüren adamın, bir zamanlar karşılıklı durup normal insanlar gibi konuştukları fikrine alışmasını bekledim. Curtis oradaydı; Bradley Roach'un anlattıklarını dinliyor, küçük not defterini açıp olaylann olu-
49
F:4
Stephen King
şum sırasını not alıyordu. Ned, bizimle olduğu süre zarfında yeni olay lan ele alma yöntemlerimizi öğrenmişti.
Ona başka ne anlatırsam anlatayım, hikâye dallanıp budaklan-sa ve inanılmaz boyutlara gelse de çocuğun bu bir tek noktaya saplanıp kalacağı fikrine kapıldım: katil ve kurbanının, yaşamlannın yirmi iki yıl sonra, bu kez ölümcül bir darbeyle kesişeceği noktadan dört dakikalık yürüyüş mesafesinde yüz yüze durur haldeki görüntüleri.
"Kaç yaşındaydı?" diye sordu Ned zorlukla duyulan bir sesle. "Babam bu bahsettiğin günde kaç yaşındaydı?"
Cevabı kendisi de bulabilirdi ama sanınm bunu yapamayacak kadar şaşkındı. "Yirmi dört," dedim. Kolaydı. Kısa hayatların hesabını yapmak basitti. "Yaklaşık bir yıldır ekipteydi. O zamanlar da şimdi olduğu gibi devriye aracında sadece on birden yediye kadar iki polis olurdu, çaylaklar bu kuralın tek istisnasıydı. Ve baban hâlâ bir çaylaktı. Bu yüzden, gündüzleri devriyeye Ennis ile birlikte çıkıyordu."
"İyi misin, Ned?" diye sordu Shirley. Sormasına şaşmadım. Çocuğun yüzünde hiç renk kalmamıştı.
"Evet, efendim," dedi Ned. Ona, sonra Arky'ye ve en son da Phil Candleton'a baktı. Hepsine aynı şekilde, biraz şaşkın, biraz suçlayıcı bir ifadeyle baktı. "Siz bunun ne kadannı biliyorsunuz?"
"Hepsini," dedi Arky. Bana Lawrence Welk'i hatırlatan ve son günlerde iyice belirginleşen bir aksanı vardı. "Bir sır değildi. Babanla Brad Roach o zaman tanışıyordu ve aralan kötü sayılmazdı. Hatta daha sonra da. Curtis, seksenli yıllarda onu üç dört kez tu-tuklamıştı..."
"Hatta beş altı kez," diye homurdandı Phil. "Neredeyse hep ona denk geliyordu. En az beş altı kere tutuklandı. Hatta bir kere-
50
Buick 8
sinde Curt o aptalı bir alkolikler toplantısına götürmüş ve kalmaya zorlamıştı ama bir yaran olmamıştı."
"Babanın işi, polislikti," dedi Arky. "Brad ise özellikle seksenli yıllarda içmeyi meslek edinmişti. Sabahtan akşama kadar içiyordu. Araba kullanırken de içtiği için sürekli arka yollan tercih ediyordu. Bunu yapmaya bayılırdı. Çoğu bayılır zaten." Arky iç geçirdi. "Meslekleri göz önüne alınırsa bazen karşı karşıya gelmeleri kaçınılmazdı."
"Bazen," diye tekrarladı Ned büyülenmiş gibi. Sanki zaman kavramı gözünde birdenbire farklı bir boyut kazanmıştı.
"Ama hepsi tamamen profesyonel çerçeve içindeydi. Belki Buick hariç. Sonraki yıllar boyunca aralannda durdu." Başıyla B Barakası'nı işaret etti. "O Buick daima aralannda oldu. Kimse Bu-ick'i bir sır olarak da tutmadı -özellikle değil, isteyerek değil- ama yine de sonunda bir sır haline geldi."
Shirley başını sallayarak onayladı. Uzanıp Ned'in elini tuttu, o da tutmasına izin verdi.
"İnsanlar çoğunlukla onu görmezden gelir," dedi. "Anlam veremedikleri şeyleri yok saydıklan gibi... ve bunu ellerinden geldiğince sürdürürler."
"Bazen de görmezden gelmemiz imkânsız hale gelir," dedi Phil. "Bunu ilk fark ettiğimiz an... neyse, Sandy anlatsın." Ned tekrar bana döndü. Hepsi bana bakıyordu. En parlak gözler, Ned'inki-lerdi.
Bir sigara yaktım ve anlatmaya devam ettim.
51
Buick 8
O zaman
Ennis Rafferty, balık avlama sezonu boyunca bindiği her arabaya taşıdığı takım çantasından dürbününü çıkardı. Curt Wilcox ile ikisi, neler görebileceklerine bakmak için Redfem Deresi'nin kıyısına indiler.
"Benim ne yapmamı istiyorsunuz?" diye sordu Brad, iki adam onun yanından uzaklaşırken.
"Arabanın yanında bekle ve hikâyen üzerine düşün," dedi Ennis.
"Hikâye mi? Neden bir hikâyeye ihtiyaç duyayım?" diye huzursuzca sordu Bradley Roach. Ne Ennis cevap verdi, ne de Curt.
Diğeri kayacak olursa tutmak için hazır halde yan yana dik yamaçtan aşağı inerlerken Ennis, "O arabada bir gariplik var," dedi. "Pek zeki sayılmayacak Bradley Roach bile bunun farkında."
Curt, yaşlı adam daha lafını bitirmeden onaylarcasına başını sallamaya başlamıştı. "Küçükken çocuk dergilerinde görüp çözmeye çalıştığımız bulmacalara benziyor. RESİMDEKİ ON YANLIŞI BULUN."
53
Stephen King
"Evet, tam olarak öyle!" Ennis, bu tanımlamayı çok tutmuştu. Ortağı olan bu genç adamdan hoşlanıyor ve biraz piştikten sonra çok iyi bir polis olacağına inanıyordu.
O arada dere boyuna varmışlardı. Ennis, boynunda asılı duran dürbünü göz hizasına kaldırdı. "Taşıt pulu yok. Lanet olası plakalar yok. Ve direksiyonu! Curtis, o şeyin ne kadar büyük olduğunu fark ettin mi?"
Curt başını salladı.
"Radyo için anten yok," diye devam etti Ennis. "Arabanın gövdesinde hiç çamur yok. Üzeri çamurlanmadan 32. Karayolu'ndan nasıl geçmiş olabilir? Gelirken etrafa su sıçratıp durduk, su birikintileri hâlâ kurumamış. Ön camımızda çöp bile var."
"Bilmiyorum. Peki ya havalandırma deliklerini gördün mü?"
"Ha? Elbette, ama tüm eski Buick'lerde havalandırma delikleri vardır."
"Evet ama bunlarda bir yanlışlık var. Yolcu tarafında dört, şoför tarafında üç tane var. Sence Buick, iki yanında farklı sayılarda havalandırma deliği olan bir model üretmiş midir? Ben hiç duymadım."
Ennis, ortağına nasıl bir tepki vereceğini bilemezmiş gibi baktı, sonra dürbününü kaldırdı ve derenin ilerisini görmeye çalıştı. Brad'in aceleyle telefona koşmasına neden olan siyah nesneyi buldu ve dikkatini odakladı.
"Neymiş? Bir palto mu?" Curt eliyle, Bradley Roach'unkiler-den çok daha keskin olan gözlerini gölgeledi. "Değil, değil mi?"
"Hayır," dedi Ennis, dürbünü hâlâ siyah nesnenin üzerinde tutarak. "Bir... çöp torbasına benziyor. Tru-Value'da satılan büyük, plastik, siyah çöp torbalanndan. Ya da tamamen yanılıyorum. Al. Sen de bir bak."
54
Buick 8
Dürbünü Curt'e uzattı. Hayır, yanılmıyordu. Siyah nesne gerçekten de bir çöp torbasıydı. Muhtemelen önceki gece yağan şiddetli yağmur onu kayalıklann üst tarafındaki karavan parkından aşağı sürüklemişti. Siyah bir trençkot değildi ve siyah trençkot asla bulunmadı. Siyah şapka ve beyaz suratlı, tuhaf kulaklı, siyah saçlı adam da öyle. Ekipteki polisler, adamın gerçekte var olup olmadığından şüphelenebilirlerdi -Ennis Rafferty, ifadesini almak için Bradley Roach'la ofise geçtiğinde masanın üzerindeki inside View gözünden kaçmamıştı- ama Buick'in varlığı inkâr edilemezdi. Garip Buick oradaydı işte. Lanet olası manzaranın bir parçası olarak benzin pompalannın önünde duruyordu. Ama çekici onu götürmek için geldiğinde ne Ennis Rafferty ne de, Curtis Wilcox onun bir Buick olduğuna inanıyordu.
O sırada, ne olduğunu bilmiyorlardı.
Eski polislerin önsezilerinin daha güçlü olduğu söylenirdi. Ortağıyla birlikte Brad Roach'un yanına dönerken Ennis'in kafasında bir düşünce belirmişti. Brad, bir tarafında üç, diğerinde dört krom havalandırma deliği olan Roadmaster'ın yanında duruyordu. Ennis'in içindeki ses, o ana kadar karşılaştıklan tuhaflıklann buzdağının görünen ucu olduğunu söylüyordu. Eğer bu doğruysa, Bay Roach ne kadar azmi görürse daha sonra o kadar azını anlatabilirdi. Bu yüzden terk edilmiş arabayı incelemek için büyük bir istek duymasına rağmen bu işi Curt'e bıraktı ve Bradley'yi, ifadesini almak için ofise çağırdı. İçeri girince telefon edip arabayı Ekip D'ye götürmesi için çekiciyi çağırdı. Buick'i bir süre arkadaki otoparkta tutabilirlerdi. Ayrıca Brad'i hafızasındakiler henüz tazeyken sorguya çekmek istiyordu. Ennis, garip arabayı daha sonra iyice incelemeye kararlıydı.
55
Stephen King
"Biri üzerinde değişiklikler yapmıştır, başka bir şey olduğunu sanmıyorum," demişti Curt'e Bradley'nin yanına dönmeden önce. Curt bundan şüpheliydi. Değişiklik yapmak bir yere kadar olurdu, bu tamamen çılgıncaydı. Havalandırma deliklerinden birini kapatıp boyayı hiçbir şey belli olmayacak şekilde düzeltmek? Buick direksiyonunu bir dümene benzer koca bir şeyle değiştirmek? Bunlar yapılması normal değişiklikler değildi.
"Tamam, ben işimi yaparken sen de bir göz at," dedi Ennis. "Motora bakabilir miyim?"
"İstediğin yere bak ama ellerini direksiyondan uzak tut, parmak izi araştırması yapmamız gerekebilir. Ve akıllı ol, hiçbir yerde izini bırakma."
Tekrdr pompalann yanına varmışlardı. Brad Roach hevesle iki polise baktı. Karşısındaki polislerden birini yirmi birinci yüzyılda öldürecekti. Diğer polis ise o akşam ardında hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolacaktı.
"Ne düşünüyorsunuz?" diye sordu Brad. "Dereye düşüp ölmüş mü? Boğulmuş, değil mi? Değil mi?"
"Ağaç dalına takılmış bir çöp torbasının içine girmediyse hayır," dedi Ennis.
Brad'in yüzü asıldı. "Tüh be. Sadece bir çöp torbası mıymış?" "Korkanm öyle. Ve yetişkin bir adamın o torbanın içine sığması pek kolay değil. Memur Wilcox? Bu genç adama soracağın bir şey var mı?"
Curt, hâlâ öğrenme aşamasında, Ennis de hâlâ öğretiyor pozisyonunda olduğu için birkaç soru sordu. Sorulannın çoğu, Bradley'nin alkollü olmadığını ve zihninin açık olduğunu görebilmek içindi. Sonra Bradley'nin omzuna eski dostlarmış gibi vuran En-nis'e doğru başını salladı.
56
Buick 8
"Benimle içeri gel bakalım," dedi Ennis. "Bana bir fincan çamur kahvesi doldur ve şu konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışalım." Ve Brad ile birlikte uzaklaştılar. Ennis, kolunu Bradley Roach'un omzuna dostça atmış, ofise doğru belli belirsiz sürüklüyor, bir yandan da sürekli konuşuyordu.
Memur Wilcox, tepesinde turuncu ışığı yanan çekici gelmeden önce arabayı yaklaşık kırk beş dakika inceleme fırsatı buldu. Kırk beş dakika fazla uzun bir süre olmamasına rağmen Curtis'in hayat boyu bir Roadmaster uzmanı olmasına yetmişti. Gerçek aşkın bir çırpıda ortaya çıktığı söylenirdi.
Çekici kamyon ve burnu havada, arkası neredeyse yere sürtecek şekilde asılı duran Buick'i takip ederek merkeze döndükleri sırada arabayı Ennis kullanıyordu. Curt, duyduğu heyecanla tuvalete gitmesi gereken küçük bir çocuk gibi yerinde kıvranıyordu. Arala-nnda duran Motorola polis telsizinden kim bilir kaç doz kahve ve kola içmiş ama hâlâ tam kapasiteyle görev başında olan Matt Babic-ki ve diğer Ekip D memurlannın 23. kanaldaki olağan konuşmalan duyuluyordu. Konuşmalar sürüyordu ama kendi numaralan söylenmedikçe ne Curt ne de Ennis onlan duyuyordu.
"İlk konu motor," dedi Curt. "Hayır, ilki kaportayı açan kol. Sürücü tarafının çok üst kısmında ve çekmek yerine itiyorsun..."
"Daha önce böylesini hiç duymamıştım," diye homurdandı Ennis.
"Bekle, bekle," dedi genç ortağı. "Bir şekilde mekanizmayı çözdüm ve kaportayı açtım. Motor... Tannm o motor..."
Ennis ona aklına inkâr edilemeyecek kadar korkunç derecede makul bir fikir gelmiş bir adamın ifadesiyle baktı. Çekicinin tepesinde yanıp sönen turuncu ışık, yüzünde yansıyor, benzini doğal ol-
57
Stephen King
mayacak bir şekilde sarartıyordu. "Sakın bana bir motoru olmadığını söyleme," dedi. "Sakın bana içinde sadece radyoaktif bir kristal ya da lanet olası uçan dairelerdeki gibi bir şey olduğunu söyleyeyim deme."
Curtis güldü. Kahkahası hem neşeli, hem vahşiydi. "Hayır, hayır, bir motoru var ama kesinlikle olması gerektiği gibi değil. Motor blokunun her iki tarafında da yapan her kimse kahrolası şeyin ne olduğunu unutmaktan korkuyormuş gibi büyük harflerle BUICK 8 yazıyor. Sekiz buji var, her iki tarafta dörder tane, bu gerçek -sekiz silindir, sekiz buji- ama ne distribütör kapağı, ne de distribütör var, en azından ben göremedim. Jeneratör veya alternator de yok."
"Daha neler!"
"Ennis, yemin ederim doğru söylüyorum."
"Buji kablolan nereye gidiyor?"
"Görebildiğim kadanyla bir halka oluşturup tekrar motor blo-kuna dönüyorlar."
"Olamaz!"
"Evet! Ama dinle, Ennis, daha bitmedi!" Bir diğer deyişle sözümü kesme de devam edeyim. Curtis Wilcox yerinde duramıyor ama gözlerini bir an için bile olsa önlerindeki Buick'ten çekmiyordu.
"Tamam, Curt. Seni dinliyorum."
"Bir radyatörü var ama gördüğüm kadanyla içinde hiçbir şey yok. Ne su, ne antifriz. Bir fan kayışı yok ama bu pek şaşırtıcı değil çünkü fan da yok."
"Peki ya yağ?"
"Yağ karteri ve çubuğu var ama çubuğun üzerinde hiçbir işaret yok. Bir aküsü var, Delco marka ama Ennis, şunu bir dinle, akü hiçbir yere bağlı değil. Akü kablosu yok."
58
Buick 8
"Kendi kendine bir santim bile ilerleyemeyecek bir arabanın tarifini yapıyorsun," dedi Ennis kesin bir sesle.
"Buna hiç şüphe yok. Anahtan kontaktan çıkardım. Sıradan bir zinciri var, ucunda bir anahtarlık yok."
"Ya diğer anahtarlar?"
"Başka anahtar yok. Ve kontak anahtan da gerçek bir anahtar değil. Şu uzunlukta, düz bir metal parçası." Curt, başparmağı ve işaret parmağını bir anahtar boyu açtı.
"Ucu küt bir anahtar mı yani?"
"Hayır. Bir anahtar bile değil. Sadece çelik bir çubuk."
"Sokup denedin mi?"
Coşkuyla, durmamacasına konuşan Curt, ilk önce soruyu cevaplamadı.
"Devam et," dedi Ennis. "Tann aşkına, ben ortağınım. Seni ısıracak falan değilim."
"Tamam, pekâlâ, denedim. O çılgın motorun çalışıp çalışmayacağını görmek istiyordum."
"Elbette çalışıyor. Biri onu oraya kadar sürdü, değil mi?"
"Roach'un söylediklerine bakılırsa öyle ama motora baktığımda kendimi, ya yalan söylüyor veya hipnotize edilmiş diye düşünmekten alamadım. Her neyse, bence bu hâlâ cevabı belli olmayan bir soru. Anahtara benzeyen şey dönmedi. Kilitlenmiş gibiydi." "Anahtar şimdi nerede?" "Tekrar kontağa taktım."
Ennis başını salladı. "Güzel. Kapıyı açtığında iç ışık yandı mı? Yoksa içeride ışığı yok mu?"
Curt hatırlamaya çalışarak duraksadı. "Vardı. Tavandaydı ve kapıyı açınca yandı. Bunu belirtmeliydim. Ama nasıl yanabildi? Akü bağlı değilken bu nasıl olabilir?"
59
Stephen King
"Tavandaki lamba birkaç pil ile çalışıyor olabilir." Ama söylediklerine kendisinin de inanmadığı sesinden belliydi. "Başka ne var?"
"En iyisini en sona sakladım," dedi Curtis. "İçerde birkaç yere dokundum ama merak etme, bir mendil kullandım."
Ennis bir şey söylemedi ama Curt'e, gerektiği takdirde lafını sakınmayacağını belirten bir bakış fırlattı.
"Arabanın ön panelindeki kontrol düğmelerinin hepsi sahte, sadece göz boyamak için konmuşlar. Radyonun düğmeleri dönmüyor, kaloriferinkiler de öyle. Buzlanmayı önlemek için yana itilen kol yerinden oynamıyor. Hepsi betondan yapılmış gibi kaskatı."
Ennis, çekicinin ardından Ekip D merkezinin arkasındaki otoparka girdi. "Başka bir şey var mı? Herhangi bir şey?"
"Arabanın her şeyi acayip. Bu boktan durumun hiçbir kahrolası normal tarafı yok." Bunu duymak Ennis'i etkilemişti, çünkü Curt genelde ağzı bozuk biri değildi. "O büyük direksiyonu gördün, değil mi? Bana kalırsa o da büyük ihtimalle sahte. Oynatmaya çalıştım -kriz geçirmene gerek yok, ellerimin yan taraflarını kullandım- ve azıcık da olsa döndüğünü gördüm ama sadece çok az. Belki kontak gibi o da kilitlenmiştir ama..."
"Sen öyle olduğuna inanmıyorsun."
"Evet."
Çekici, B Barakası'nın önüne park etti. Buick'in önü, hidrolik bir tıslama eşliğinde yere indi. Beyaz yanaklı lastiklerinin dördü de yerdeydi. Çekicinin o günlerdeki şoförü Johnny Parker, dudakları arasından sarkan Pall Mall'dan derin bir nefes çekerek kancayı çıkarmak için arka tarafa geçti. Ennis ve Curt bu sırada birbirlerine bakarak devriye arabası D-19'un içinde oturuyorlardı.
60
Buick 8
"Bu ne biçim bir şeydir böyle?" diye sordu Ennis sonunda. "Yol alması mümkün olmayan, direksiyonu dönmeyen bir araba 32. Karayolu'ndaki Jenny İstasyonu'na girip benzin pompalannın önünde duruyor. Ne plakası var, ne de üzerinde herhangi bir çıkartma..." Aniden aklına bir fikir geldi. "Ya ruhsat? Ruhsatı olup olmadığına baktın mı?"
"Hiçbir yerde göremedim," dedi Curt inmek için sabırsızlanarak kapısını açmadan önce. Sabırsızlık, gençliğin doğasında vardır. "Gölgeliğin arkasında yoktu. Torpido gözünde de. Çünkü zaten torpido gözü yok. Görünürde bir tutamağı ve açma düğmesi var ama düğmeye basılamıyor ve tutamak çekilemiyor, kapak da açılmıyor. Hepsi tıpkı paneldeki diğer her şey gibi sahte. Panelin kendisi de bir göz boyamadan ibaret. Ellilerde arabaların ahşap panelleri olmazdı. En azından Amerikan arabalannın."
Devriye aracından indiler ve Buick'in arkasına baktılar. "Ya bagaj?" diye sordu Ennis. "O açılıyor mu?"
"Evet. Kilitli değil. Düğmesine basılınca her arabada olduğu gibi açılıyor. Ama içi berbat kokuyor."
"Nasıl berbat?"
"Bataklık gibi."
"İçinde ceset var mı?"
"Yok. Hiçbir şey yok."
"Bir stepne? Kriko bile yok mu?"
Curtis başını iki yana salladı. Johnny Parker, iş eldivenlerini çıkararak yanlarına geldi. "Başka bir şey var mı?"
Ennis ve Curt başlarını iki yana salladılar.
Johnny çekiciye doğru yürümeye başladı ama birkaç adım sonra durdu. "Bu nedir böyle? Biri bir şaka yapmaya mı çalışıyor?"
"Henüz biz de bilmiyoruz," dedi Ennis.
61
Stephen King
Johnny başını salladı. "Öğrenirseniz bana da söyleyin. Bilirsiniz, merak kediyi öldürmüş, tatmin diriltmiş."
"Kesinlikle," dedi Curtis. Merak ve kediyle ilgili bu deyim, Ekip D'nin memurlan arasında sıkça söylenirdi. Bir şaka gibi söylenmekten çıkmış, neredeyse günlük hayatın bir parçası olmuştu.
Ennis ve Curt yaşlı adamın uzaklaşmasını izledi. "Çavuş Scho-ondist'le konuşmamızdan önce söyleyeceğin bir şey var mı?" diye sordu Ennis.
"Evet," dedi Curtis. "Arabanın içi deprem bölgesi."
"Deprem bölgesi mi? Bu da ne demek oluyor?"
Curtis, Ennis'e önceki hafta Pittsburgh PBS kanalında izlediği programı anlattı. O arada arabanın etrafında küçük bir kalabalık toplanmıştı. Aralannda Phil Candleton, Arky Arkanian, Sandy Dearborn ve Çavuş Schoondist vardı.
Program, depremleri tahmin etmek üzerineydi. Curtis, bilim adamlarının kesin bir tahmin yapmaktan henüz çok uzak olduğunu, ama çoğunun bunun mümkün olduğuna inandığını anlattı. İnanıyorlardı, çünkü önceden birtakım uyanlara rastlanıyordu. Felaket habercileri. Hayvanlar ve sık sık da insanlar bunlan hissedebiliyordu. Köpekler huzursuzlanıyor ve dışanya çıkanlmak için havlıyorlardı. Sığırlar bölmelerinde huzursuzca kıpırdanıyorlar, çitleri deviriyorlardı. Kümeslerdeki tavuklar bazen öyle panik içinde kanat çırpıyordu ki kanatlan kınlıyordu. Bazı insanlar, büyük bir depremin on beş, yirmi dakika öncesinde topraktan bir uğultu yükseldiğini duy-duklannı iddia ediyordu (ve eğer bazı insanlar bunu duyuyorsa hay-vanlann çok daha belirgin bir şekilde duyuyor olacağı açıktı). Ay-nca hava soğuyordu. Büyük depremler öncesi ortaya çıkan bu soğuk hava ceplerini herkes hissetmiyordu ama pek çok insan hisset-
62
Buick 8
tiğini söylemişti. Bireysel bildirimleri destekleyen meteorolojik veriler de vardı.
"Bizimle kafa mı buluyorsun?" diye sordu Tony Schoondist.
"Hayır," dedi Curtis. 1906 San Francisco depreminden iki saat önce hava sıcaklığı on dört derece birden düşmüştü ve bu, kaydedilmiş bir gerçekti. Bununla birlikte diğer hava koşullannda hiçbir değişim görülmemişti.
"İnanılmaz," dedi Ennis. "Ama bunlann Buick'le ne ilgisi var?"
O sırada etraflannda küçük bir dinleyici grubu toplanmıştı. Curtis, kendisine sonraki altı ay boyunca Deprem Delisi ya da buna benzer bir lakapla hitap edileceğini bilerek onlara baktı ama umursamayacak kadar heyecanlıydı. Ennis, ofiste Bradley Roach'un ifadesini alırken, hiçbir yere dokunmamaya özen göstererek o tuhaf, fazla büyük direksiyonun arkasında oturduğunu anlattı. Orada otururken, güçlü bir mınltı duymaya başlamıştı. Etrafındakilere bu mı-nltıyı aynı zamanda hissettiğini söyledi.
"Bu yüksek, monoton mırıltının nereden geldiği belli değildi. Yarattığı titreşimi vücudumda hissedebiliyordum. Daha şiddetli olsaydı cebimdeki bozukluklan şıngırdatabilirdi. Bunu anlatmak için bir terim var, sanınm fizik dersinde öğrenmiştik ama şimdi hatırlayamıyorum."
"Armonik," dedi Tony Schoondist. "İki şeyin birlikte titreşmeye başlaması, şarap kadehleri gibi."
Curtis başını sallıyordu. "Evet, o. Nedeninin ne olduğunu bilmiyorum ama çok güçlüydü. Başımın tam ortasından yayılıyor gibiydi. Kayalıklann üzerindeki yüksek gerilim hattının altında dururken hissettiğiniz gibi. Bu size çılgınca gelebilir ama bir dakika kadar sonra mınltı, neredeyse konuşma halini aldı."
63
Stephen King
"Bir keresinde o kayalıklann üzerinde bir kızla yatmıştım," dedi Arky duygulanmış bir ifadeyle. Konuşması, Lawrence Welk'e her zamankinden çok benziyordu. "O gece oldukça fazla titreşim olduğunu söyleyebilirim."
"Anılannı biyografine sakla, ahbap," dedi Tony. "Devam et, Curtis."
"Önce radyo olduğunu sandım," dedi Curt. "Çünkü antika bir radyonun yaptığı uğultulu, kötü yayına benziyordu. Bunun üzerine mendilimi aldım ve radyonun kapama düğmesine uzandım. Gördüm ki hiçbir düğmeyi oynatmak mümkün değil. Phil Candleton ne kadar gerçek bir polis memuruysa o da o kadar gerçek bir radyoydu."
"Aman ne komik," dedi Phil. "Espri anlayışına hayranım..." "Kesin dalgayı, bunu dinlemek istiyorum," dedi Tony. "Devam et, Curtis ve espriyi bir kenara bırak."
"Tamam, efendim. Radyo düğmelerini kontrol ederken içersinin soğuk olduğunu fark ettim. Sıcak bir gündü ve araba güneşin altında duruyordu ama içersi soğuktu. Biraz da rutubetli gibiydi. O zaman aklıma izlediğim program geldi." Curt başını yavaşça salladı. "Arabadan hemen çıkmam gerektiğine dair bir hisse kapıldım. Mırıltı hafiflemeye yüz tutmuştu ama içersi iyice soğumuştu. Bir buz kutusu gibiydi."
Bunun üzerine, Ekip D'nin Sorumlu Çavuş'u Tony Schoon-dist, Buick'e doğru yürüdü. Dokunmadı, sadece camına doğru eğildi. Yaklaşık bir dakika boyunca koyu mavi arabanın önünde, öne eğilmiş ama sırtı dimdik, ellerini arkasında birleştirmiş bir halde kıpırdamadan durdu. Ennis onun arkasındaydı. Diğer memurlar Cur-tis'in etrafında toplanmış, Tony'nin yaptığı her neyse onu bitirmesini bekliyordu. Çoğunun gözünde Tony Schoondist, Pennsylvania
64
Buick 8
grilerini giydikleri süre içinde gördükleri en iyi çavuştu. Çetin ceviz, cesur, adil ve gerektiği anlarda son derece becerikliydi. Bir memur, Sorumlu Çavuş rütbesine eriştiğinde politika devreye girerdi. Aylık toplantılar. Scranton'dan gelen telefonlar. Sorumlu Çavuş'luk, merdivenin en üst basamağının epey altındaydı ama bürokrasinin dişlileri arasına girecek kadar yüksek bir rütbeydi. Schoondist, oyunu koltuğunu elinde tutabilecek kadar iyi oynuyordu, ama daha fazla yükselemeyeceğini ve zaten bunu istemediğini hem o, hem de adamlan çok iyi biliyordu. Çünkü Tony için adamlan her zaman ilk sırada gelmişti... ve Shirley, Matt Babicki'nin yerini alınca adamlarının arasına bir de kadın eklenmişti. Bir başka deyişle, onun için en önemlisi ekibiydi. Ekip D. O hiçbir şey söylemese de diğerleri bunun böyle olduğunu biliyordu, hissediyordu.
Dostları ilə paylaş: |