Tony sonunda bekleyen adamlarının yanına döndü. Şapkasını çıkardı, parmaklannı kısa kesilmiş saçlarının arasından geçirdi ve şapkasını tekrar taktı, ipi, yaz kurallanna uygun olarak gerideydi. Kışın, ipi çenelerinin altına geçirmeleri gerekiyordu. Bu bir gelenekti ve bütün köklü kuruluşlarda olduğu gibi Pennsylvania Eyalet Polisi'nde de pek çok gelenek vardı. Örneğin 1962 yılına dek memurlar evlenmek için Sorumlu Çavuş'un iznini almak zorundaydı (ve çavuşlar da bu gücü, görev için yeterli olmadığını düşündükleri çaylakları elimine etmek için kullanırdı).
"Mınltı yok," dedi Tony. "Aynca içerdeki ısının da gayet normal olduğunu söyleyebilirim. Belki dışardaki havadan birazcık daha serin ama..." Omuz silkti.
Curtis'in yüzü kıpkırmızı oldu. "Çavuş, yemin ederim ki..." "Söylediklerinden şüphe etmiyorum," dedi Tony. "Mınldan-dığını söylüyorsan öyledir. Peki sence bu mınltı nereden geliyordu? Motordan olabilir mi?"
65
F:5
Stephen King
Curtis başını iki yana salladı.
"Bagaj bölümünden?"
Yine olumsuz.
"Altından?"
Curtis yine başını salladı ve yüzünün rengi iyice koyulaşıp neredeyse bordoya döndü.
"O halde nereden?"
"Boşluktan," dedi Curt isteksizce. "Kulağa çılgınca geldiğini biliyorum ama öyle. Sesin bir kaynağı yoktu." Gülmelerini bekler-cesine diğerlerine baktı. Hiçbiri gülmüyordu.
Tam o sırada Orville Garrett gruba katıldı. Bir gece önce birkaç ağır iş makinesinin tahrip edildiği bir inşaat alanından geliyordu. Ekip D'nin maskotu, Mister Dillon hemen arkasından sallana sallana yürüyordu. Araya belki biraz collie kanı kanşmış bir Alman kurduydu. Orville ve Huddie Royer onu bir yavruyken, Sawmill Yolu üzerinde terk edilmiş bir çiftliğin sığ kuyusunda bulmuşlardı. Yavru köpek oraya kazara düşmüş de olabilirdi ama muhtemelen düşmemişti.
Mister D, özel bir K-9 köpeği değildi ama bunun yegane sebebi, o şekilde eğitilmemiş oluşuydu. Çok zeki ve koruma güdüsü çok gelişmiş bir köpekti. Eğer bir kötü adam Mister Dillon civardayken herhangi bir Ekip D memuruna karşı sesini yükseltecek ya da parmağını sallayacak olsa burnunu karıştırmak için ömrünün sonuna kadar bir kurşun kalem arkası kullanması gerekebilirdi.
"Ne yapıyorsunuz, millet?" diye sordu Orville ama kimse cevap veremeden Mister Dillon ulumaya başladı. Köpeğin hemen yanında duran Sandy Dearborn, daha önce hiç böyle bir uluma duymamıştı. Mister D geriledi ve Buick'e dönerek olduğu yerde büzüldü. Başı yukarıda, kalça kısmı aşağıdaydı. Tüyleri hariç, pisleyen
66
Buick 8
bir köpek gibi görünüyordu. Kuyruğunun ucuna dek bütün tüyleri kabarmıştı. Sandy'nin teni birden buz kesti.
"Ulu Tanrım, nesi var böyle?" diye sordu Phil alçak, şaşkın bir sesle ve tam o sırada Mister D tekrar uzun uzun uludu. Duruşunu bozmayarak Buick'e doğru çekingen üç dört adım attı. Bu süre içinde burnu sürekli havadaydı. Seyretmek için fazlasıyla korkunç bir görüntüydü. O tuhaf hareketleri birkaç kez daha tekrarladı ve inleyerek yere düştü. Soluk soluğa kalmıştı ve sürekli inliyordu. "Neler oluyor?" dedi Orv. "Tasmasını tak," dedi Tony. "Onu içeri götür." Orv, Tony'nin söylediğini yaptı. Koşarak Mister Dillon'ın tasmasını almaya gitti. Köpeğe her zaman fazlasıyla düşkün olan Phil Candleton da tasması takılınca Mister D ile beraber gitti. Hemen yanında yürüyor, arada sırada onu okşuyor ve sakinleştirmek istercesine birkaç kelime söylüyordu. Daha sonra diğerlerine köpeğin baştan ayağa titrediğini söyleyecekti.
Kimse bir şey söylemedi. Buna gerek yoktu. Hepsi aynı şeyi düşünüyordu; Mister Dillon, Curt'ün anlattıklannı doğrulamıştı. Yer sarsılmıyordu ve Tony başını Buick'in camına uzattığında hiçbir şey duymamıştı ama arabada bir gariplik olduğu muhakkaktı. Dümdüz kontak anahtanndan ya da fazlasıyla büyük direksiyonundan daha büyük gariplikler. Ve daha korkunç.
Pennsylvania Eyalet Polisi adli dedektifleri yetmişlerde ve seksenlerde sabit bir yere bağlı değillerdi. İhtiyaç duyulduklarında, Bölge Müdürlüğü tarafından belirtilen ekibin merkezine giderlerdi. Ekip D'nin bağlı olduğu bölgenin merkezi, Butler'dı. Adli dedektiflerin özel donanımlı minibüsleri yoktu; büyük şehirlere özgü bu lüksler, Pennsylvania'nın kırsal bölgelerine ancak yüzyıl sonuna
67
Stephen King
doğru gelebilmişti. Adli dedektifler, armasız polis arabaları kullanıyor, ekipmanlannı bagajda ve arka koltuklarda taşıyor, suç mahalline taşırken de yan taraflarında PEP**' logosu bulunan çadır bezinden çantalar kullanıyorlardı. Adli ekipler çoğunlukla üç kişiden oluşurdu: şef ve iki teknisyen. Bazen yanlannda bir de stajyer bulunurdu. Bu stajyerlerin çoğu, içki alabilecek yaşa gelmemiş gibi görünürdü.
O gün öğleden sonra bu ekiplerden biri Ekip D'ye geldi. Tony Schoondist'in şahsi ricası üzerine Shippenville'den oraya geçmişlerdi. Komik bir gayri resmi ziyaretti, görev dışı bir araç muayenesi. Ekibin şefi, eskilerden biri, Bibi Roth'du (insanlar Bibi'nin mesleği Sherlock Holmes ve Dr. Watson'in dizlerinin dibinde öğrendiğini söyleyerek dalga geçerdi). Tony Schoondist ve Bibi Roth'un arası iyiydi ve Bibi, Ekip D için bir iyilik yapmaktan kaçınmazdı. Elbette bir sır olarak tutulduğu sürece.
(*) Pennsylvania Eyalet Polisi.
68
Buick 8
Şimdi: Sandy
Ned bu noktada sözümü kesip Buick'in muayenesinin niçin böyle gizli kapaklı bir şekilde yapıldığını sordu. Elbette ona tuhaf görünmüştü.
"Çünkü," dedim. "Düşünebildiğimiz tek suç, hizmet bedelinin ödenmemesiydi; yedi dolar. Bu adli dedektiflerin zamanını almaya değmeyecek bir vakaydı."
"Shippenville'den gelirken yakacaklan benzin de aşağı yuka-n o kadar tutacaktı; yedi dolar," dedi Arky.
"Harcanacak mesai saatleri de cabası," diye ekledi Phil.
"Tony olayın kayıtlara geçmesini istemiyordu," dedim. "Unutma, o sırada kâğıt üstünde hiçbir şey yoktu. Elimizde sadece bir araba vardı. Plakalan, ruhsatı ve -Bibi Roth da bunu doğruladı-araç kayıt numarası olmayan, çok acayip bir araba."
"Ama Roach'un elinde arabanın sahibinin istasyonun arkasındaki derede boğulduğuna inanmasına yetecek sebep vardı!"
"Pöh!" dedi Shirley. "Sürücünün paltosu sandığı şey bir çöp torbası çıktı. Bradley Roach'un teorisi o noktada çürüdü."
69
Stephen King
"Üstelik," diye araya girdi Phil. "Ennis ve baban istasyonun arkasından dereye inen yamaçta daha önce oradan geçildiğine dair hiçbir iz göremediler ve otlar da hâlâ ıslaktı. Adam oradan geçmiş olsaydı ardında mutlaka bir iz bırakırdı."
"En büyük sebep, Tony'nin bu olayın merkezin dışına sızmasını istememesiydi," dedi Shirley. "Sen de öyle düşünmüyor musun, Sandy?"
"Evet. Buick'te bir tuhaflık olduğu aşikârdı ama karşımıza çıkan sıra dışı bir durumda ne yapıyorsak o zaman da aynı şeyi yaptık. Bir memurun ölümü -geçen yıl babanın ölümü gibi- veya silahını kullanması ya da George Morgan'ın çocukları kaçıran kaçığı arabasıyla kovalarken yaptığı kaza gibi olağanüstü durumlar."
Bir süre boyunca hiçbirimiz konuşmadık. Polisler kâbus görür, her polis kansı bunu doğrulayabilir. George Morgan, en korkunç kâbusların abonesiydi. Kaza olduğu sırada saatte yüz kırk kilometre hızla çocuk kaçınp, kaçırdığı çocuklan döven kaçık orospu evladını kovalıyor, arayı gittikçe kapatıyordu.
George tarn adamı yakalamak üzereydi ki önüne yetmiş yaşında, gözleri görmeyen, hız konusunda kaplumbağayla yanşacak bir vatandaş çıktı. Karşıdan karşıya geçmeye birkaç saniye önce başlasa, kadına çarpan kaçık piç olacaktı ama başlamamıştı işte. Aşağılık herif tam önünden rüzgâr gibi geçti, o kadar yakınından geçmişti ki yolcu tarafındaki dikiz aynası neredeyse kadının burnunu koparacaktı. Ama George kadına çarpmaktan kurtulamadı. Eyalet Polis Teşkilatı'nda olduğu on iki tertemiz yılda iki cesaret madalyası, sayısız topluma hizmet ödülü almıştı. Çocuklan için iyi bir baba, kansı için harika bir eşti ama bunlann hepsi, Lassburg Cut'tan yaşlı bir kadın caddeyi yanlış anda geçmeye kalkıp George'un kullandığı PEP aracının altında kaldığında sona erdi. George temize çıktı ve merkezde bir masa başı görevine başladı. Masa başı görevini kendisi
70
Buick 8
talep etmişti. İstese önceki görevine dönebilirdi ama bir sorun vardı: George Morgan artık araba kullanamıyordu. Ev için alışveriş yapmaya markete bile gidemiyordu. Direksiyonun arkasına her geçişinde baştan ayağa titremeye başlıyordu. Gözleri sulanmaya başlıyor, bir tür histerik körlük yaşıyordu. O yaz boyunca geceleri iletişim bölümünde çalıştı. Öğle sonralan Ekip D'nin sponsor olduğu Küçükler Ligi takımına antrenörlük yaptı ve eyalet turnuvasına soktu. Turnuva bittiğinde çocuklara kupalannı ve ödüllerini verdi, onlara onlarla ne kadar gurur duyduğunu söyledi sonra eve gitti (çocuklardan birinin annesi onu bıraktı), iki bira içti ve garajda kafasına bir kurşun sıktı. Geride bir not bırakmadı; polislerin bir not bıraktığı çok nadirdir. Bu olayın ardından bir basın bildirisi yazdım. Okuyanlar, o bildiriyi gözyaşlan içinde yazdığımı asla tahmin edemezdi. Ve birden, Curtis Wilcox'in oğluna bir açıklama yapma zorunluluğu hissettim. "Biz bir aileyiz," dedim. "Bunun kulağa bayat bir söylem gibi geldiğini biliyorum ama öyleyiz. Mister Dillon bile bunun farkında ve sen de biliyorsun. Değil mi?"
Çocuk başını salladı. Elbette biliyordu. Babasının ölümünü takip eden yılda dayandığı ve teselli bulduğu, hayatına devam etmesine yardım eden aile bizdik. Annesi ve kardeşleri onu seviyordu, o da onlan seviyordu ama onlar Ned'in en azından o an için yapmayı başaramadığı bir şekilde hayatlanna devam ediyordu. Bunun bir sebebi, erkek oluşu, bir başka sebebiyse on sekiz yaşında olmasıydı. En önemli sebeplerden biri de yakasını bir türlü bırakmayan neden sorusuydu.
"Ailelerin evlerinin kapalı kapılan ardında ve dışarda, gözler önünde nasıl davrandıkları, neler söyledikleri arasında büyük farklar olabilir. Buick'te bir gariplik olduğunu Ennis de biliyordu, baban da, Tony de, ben de. Mister D ise kesinlikle biliyordu. O köpeğin uluması..."
71
Stephen King
Bir dakikalığına sustum. O ulumayı rüyalanmda defalarca duymuştum. Sonra devam ettim.
"Ama yasal olarak, Buick hiçbir suçlama yöneltilmemiş bir araçtan ibaretti. Yedi dolarlık hizmet bedeli için bir Buick'i tutamazdık, değil mi? Benzini alan adam da ortadan kaybolmuştu ve bulunamıyordu. Yapabileceğimizin en iyisi onu hizmet bedeli olarak tutmaktı."
Ned'in yüzünde, duyduklannı tam olarak anlayamamış birinin ifadesi belirdi. Bunu anlayabiliyordum. İstediğim kadar açık anlatamamıştım. Ya da belki o eski oyunu oynuyordum: Bizim Suçumuz Yoktu.
"Dinle," dedi Shirley. "Farz et ki bir kadın, istasyonun tuvaletini kullanmak için durdu, elmas yüzüğünü lavabonun yanında bıraktı ve Bradley Roach da yüzüğü buldu. Tamam mı?" "Tamam," dedi Ned. Kaşlan hâlâ çatıktı. "Ve diyelim ki Roach, yüzüğü cebine atıp satmak için Butler'da bir rehinci dükkânına götürmek yerine bize getirdi. Bir rapor yazar, Roach yeterli bilgiyi verebilirse bölgedeki polislere kadının arabasının tarifini iletirdik... ama yüzüğü alamazdık. Değil mi, Sandy?"
"Hayır," dedim. "Roach'a gazeteye bir ilan vermesini önerirdik: Bir bayan yüzüğü bulunmuştur, size ait olduğunu düşünüyorsanız şu numarayı arayın ve tarif edin. Bu noktada Roach, gazeteye ilan verme masrafından şikâyet ederek sızlanırdı; yaklaşık üç papel tutardı." "Bunun üzerine biz de ona değerli eşya bulanlann genellikle eşya sahibi tarafından ödüllendirildiğini hatırlatırdık," dedi Phil. "Ve o da üç dolannı bir şekilde kurtarabileceğini düşünürdü."
"Ama kadın hiç aramaz ya da geri dönmezse," dedim. "Yüzük, Roach'un malı olurdu. Bu tarihteki en eski kuraldır: para bulanındır."
72
Buick 8
"Yani Ennis ve babam Buick'i aldı."
"Hayır," dedim. "Buick'i Ekip D aldı."
"Ya ödenmemiş hizmet bedeli? O hiç kayıtlara geçti mi?"
"Ah, şey," dedim huzursuz bir gülümsemeyle. "Yedi dolar için onca zahmete değmezdi. Değil mi, Phil?"
"Öyle," dedi Phil. "Ama Hugh Bossey'nin masrafını karşıladık."
Ned'in yüzünde, anladığına dair bir ifade belirdi. "Benzinin ücretini merkezin bütçesinden karşıladınız."
Phil hem şaşırmış, hem eğlenmiş göründü. "Asla, evlat! Merkezin parası vergi ödeyenlerin cebinden çıkıyor."
"Şapkayı aramızda dolaştırdık," dedim. "Orada olan herkes biraz verdi. Çok kolay oldu."
"Roach bir yüzük bulsa ve kimse kendisinin olduğunu iddia etmese yüzük onun olurdu," dedi Ned. "Bu durumda Buick de ona ait olmuyor muydu?"
"Belki onda kalsa olurdu," dedim. "Ama bize verdi, değil mi? Ve onun gözünde olay orada sona erdi."
Arky alnına hafifçe vurdu ve bilmişçe Ned'e baktı. "Kafasının iyi çalıştığı pek söylenemezdi."
Bir an için Ned'in yaşlanınca babasını öldürecek olan genç adamı düşünmeye dalacağını sandım ama Ned pek üzerinde durmadı. Bunu neredeyse görebiliyordum.
"Devam et," dedi bana. "Sonra ne oldu?"
Tannm. Buna kim direnebilirdi?
73
Buick 8
O zaman
Bibi Roth ve çocuklarının (onlara böyle diyordu) Buick'i dip bucak muayene etmeleri kırk beş dakika sürdü. Genç yardımcılar parmak izleri almak için tozlama ve süpürme işlerini yapıp fotoğraflar çekiyorlar, Bibi arabanın çevresinde sessizce dolaşıyor, bazen elindeki tükenmez kalemin ucuyla bir yeri işaret ediyordu.
Çalışmaya başlamalarının üzerinden yirmi dakika kadar geçmişti ki Orv Garrett, yanında Mister Dillon olduğu halde yanlarına geldi. Köpeğin tasması takılıydı ve bu, merkez binası civarında nadiren karşılaşılan bir durumdu. Sandy onlara doğru yürüdü. Köpek ulumuyor, titremiyor, kuyruğu ayaklarını örter şekilde derli toplu bir pozisyonda oturuyordu ama hiç kırpmadığı koyu kahverengi gözleri dosdoğru Buick'e dikilmişti. Göğsünün derinliklerinden, güçlü bir arabanın motoru gibi belli belirsiz ama kesintisiz bir hırıltı yükseliyordu.
"Tanrı aşkına, Orvie, onu buradan götür," dedi Sandy Dearborn.
"Tamam. Sadece şimdiye kadar etkisini üzerinden atmış olabileceğini düşündüm." Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Ta-
75
Stephen King
zılann bir ceset bulduklannda bazen o şekilde hareket ettiklerini duymuştum. İçinde bir ceset olmadığını biliyorum ama arabada biri ölmüş olabilir mi?"
"Bildiğimiz kadanyla hayır." Sandy, barakaya yan kapıdan girip yavaş yavaş Bibi Roth'a doğru yürüyen Tony Schoondist'e bakıyordu. Tony'nin yanında Ennis de vardı. Curt Wilcox, hiç istemese de tekrar devriyeye çıkmıştı. Sandy, o öğle sonrasında güzel kız-lann bile Curt'ü cezadan vazgeçilip sadece bir uyan vermeye ikna edebileceklerinden şüpheliydi. Curt, yollarda değil merkezde olmak, Bibi Roth ve ekibini çalışırken izlemek istiyordu; olamıyorsa bunun cezasını batı Pennsylvania'da suç işlemiş ve görüş alanına girmiş olan herkes çekecekti.
Mister Dillon ağzını açtı ve bir şey canını yakmış gibi uzun, alçak bir inilti koyuverdi. Sandy, bir şeyin gerçekten de köpeğin canını yakmış olduğunu düşündü. Orville, Mister Dillon'ı oradan uzaklaştırdı. Beş dakika sonraysa Sandy, Steve Devoe ile iki arabanın çarpıştığı 6. Karayolu'na doğru süratle ilerliyordu.
Bibi Roth, elemanlan B Barakası'nın gölgesindeki piknik masasının etrafına oturmuş, Matt Babicki'nin getirdiği sandviçleri yer, buzlu çayları içerken Tony ve Ennis'e rapor verdi.
"Buna zaman ayırdığın için teşekkür ederim," dedi Tony.
"Rica ederim," dedi Bibi. "Ve umanm bu iş burada son bulur. Bunun üzerine herhangi bir rapor yazmak istemiyorum, Tony. Duyarlarsa bana bir daha asla güvenmezler." Ekibine baktı ve Ding-Dong School'daki Bayan Frances gibi el çırptı. "Bu olay üzerine bir rapor yazmak istiyor muyuz, çocuklar?" O çocuklardan biri, 1993'te Pennsylvania Adli Tıp Başmüfettiş'liğine atandı.
76
Buick 8
İki genç adam ve olağanüstü güzellikte bir genç kadından oluşan ekibi ona baktı. Sandviçleri havada, kaşlan kalkıktı. Hiçbiri ne cevap vereceğini bilmiyordu.
"Hayır, Bibi!" diyerek onlara yol gösterdi şefleri.
"Hayır, Bibi!" diye tekrarladılar itaatkâr bir şekilde.
"Hayır, ne?" diye sordu Bibi.
"Rapor yok," dedi genç adamlardan biri.
"Belge nüshası yok," dedi öteki.
"Tek bir nüsha bile, hatta belgenin aslı bile yok," dedi olağanüstü güzellikteki genç kadın.
"Güzel!" dedi şefleri. "Ve bu konudan kimlere bahsedeceksiniz, Kinder ?'"''
Bu kez yol göstermeye gerek kalmadı. "Hiç kimseye, Bibi!"
"Aferin," dedi Bibi. "Sizinle gurur duyuyorum."
"Zaten biri bir şaka yapmış olmalı," dedi genç adamlardan biri. "Biri sizinle dalga geçiyor, çavuş."
"O ihtimali göz önünde bulunduruyorum," dedi Tony, Mister Dillon'ı ulurken ve sakat bir yaratık gibi hareket ederken görmüş olsalar neler düşüneceklerini merak ederek. Mister D, kimseyle dalga geçmiyordu.
Gençler tekrar yiyip içmeye ve kendi aralarında sohbete döndüler. Bu arada Bibi, yüzünde çarpık bir gülümsemeyle Tony ve Ennis Rafferty'ye bakıyordu.
"Baktıklan şeyi o gençlere özgü muhteşem algıyla görüyorlar, ama aynı zamanda aslını göremiyorlar," dedi. "Şu gençler ne muhteşem birer aptal olabiliyorlar. O şey neyin nesi, Tony? Bir fikrin
(*) Almanca, çocuklar.
77
Stephen King
var mı? Görgü tanıklannın ifadeleri doğrultusunda herhangi bir sonuca ulaşabildiniz mi?"
"Hayır."
Bibi, dikkatini muhtemelen ona Buick'in hikâyesinin bildiği kadannı anlatmayı aklından geçirmiş ama sonradan vazgeçmiş olan Ennis'e yöneltti. Bibi iyi bir adamdı... ama gri üniformayı giymiyordu.
"Bildiğimiz anlamda bir araba olmadığı muhakkak," dedi Bibi. "Ama bir şaka? Hayır, bence o da değil."
"Kan izine rastladınız mı?" diye sordu Tony. Olmasını isteyip istemediğinden pek emin değildi.
"Ancak aldığımız örnekleri mikroskop altında inceledikten sonra kesin bir şey söyleyebilirim ama kan olduğunu sanmıyorum. Varsa da gözle görülemeyecek miktarda olmalı."
"Neler gördünüz?"
"Tek kelimeyle hiçbir şey. Lastik yüzeylerinden örnek alamadık çünkü üzerlerinde ne çamur, ne taş, ne ot, ne bir cam parçası ne de başka bir şeye rastladık. Gözümle görmemiş olsaydım böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söylerdim. Henry..." dedi başıyla genç adamlardan birini işaret ederek, "...lastiğin oluklan arasına küçük bir çakıl taşı sıkıştırmaya çalıştı ama taş hiçbir şekilde oluğun içinde durmadı. Bu nedir şimdi? Ve nedendir? Böyle bir şeyin formülünün patentini alabilirsen emekliliğini erkenden ilan edebilirsin demektir, Tony."
Tony, kafası kanşmış birinin dalgın hareketleriyle yanağını ovuşturuyordu.
"Şunu bir dinle," dedi Bibi. "Arabanın zeminindeki paspaslar var ya. Üzerlerinde çok fazla pislik birikir. Her biri başlı başına bir
78
Buick 8
araştırma alanıdır. Genellikle öyledir. Ama buradakiler için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Üzerlerinde tüm bulabildiğimiz birazcık toprak ve bir karahindiba sapı." Ennis'e baktı. "Sanırım onlar da ortağının ayakkabısının tabanından bulaştı. Sürücü koltuğuna oturduğunu söylemiştin."
"Evet."
"Bulduklanmız da o taraftaydı," dedi Bibi doğru sonuca ulaştığını düşünen birinin güveniyle.
"Parmak izi var mı?" diye sordu Tony.
"Üç set. Kıyaslama yapmak için iki memurunuzdan ve istasyondaki pompa görevlisinden parmak izleri alacağım. Benzin deposunun kapağının üzerinden aldığımız izler muhtemelen görevliye ait. Ya sizce?"
"Büyük ihtimalle öyle," dedi Tony. "İzleri şahsen kontrol edeceksin, değil mi?"
"Kesinlikle. Elyaf örneklerini de öyle. Bana Pittsburgh'daki benzin kromatografını sorup canımı sıkma, iyi bir adamdır. Bu işi elimin altındaki malzemeler elverdiği ölçüde takip edeceğim. Ve imkânlanm hiç de az sayılmaz."
"İyi birisin, Bibi."
"Ve en iyi adamlar, onu yemeğe davet eden dostlarını asla geri çevirmezler."
"Merak etme, yakında bir davet alacaksın. Bu arada söyleyeceğin başka bir şey var mı?"
"Camlar gerçekten cam. Ahşap da gerçekten ahşap... ama o yıllarda üretilmiş bir arabada ahşap panel olması kesinlikle normal değil. Ağabeyimin ellili yıllardan bir Buick'i vardı; bir Limited. Araba kullanmayı onunla öğrenmiştim ve o arabayı çok iyi hatırlıyorum. Onu ne zaman hatırlasam içim korku ve sevgiyle dolar. Paneli, sün-
79
Stephen King
gerli vinildi. Bunun döşemelerinin de vinil olduğunu söyleyebilirim ki bu model ve yapım yılı göz önüne alındığında gayet normal; yine de emin olmak için General Motors'dan onay alacağım. Kilometre sayacı... çok ilginç. Aranızda ona dikkat eden oldu mu?"
Ennis başını iki yana salladı. Hipnotize olmuş gibi görünüyordu.
"Göstergedeki tüm rakamlar sıfır. Sanınm duruma çok uygun. O araba -sözde araba- bir santim bile yol alamaz." Bakışlan En-nis'ten Tony'ye yöneldi, sonra tekrar Ennis'e döndü. "Onu çalışırken görmediğini söyle. Kendi gücüyle ilerlerken görmediğini söyle."
"Aslında görmedim," dedi Ennis ve bu doğruydu. Bradley Ro-ach'un arabanın ilerlediğini gördüğünü söylediğini ve pek çok kişinin ifadesini almış tecrübeli bir polis memuru olarak kendisinin de ona inandığını söylemeye gerek görmemişti.
"Güzel." Bibi rahatlamış görünüyordu. Tekrar Bayan Frances gibi el çırptı. "Gitme vakti, çocuklar! Teşekkür edin bakalım!"
"Teşekkürler, çavuş," dediler hep bir ağızdan. Olağanüstü güzellikteki genç kadın buzlu çayını bitirip, geğirdi ve beyaz önlüklü arkadaşlarını takip ederek geldikleri arabaya doğru yürüdü. Tony, üç gençten birinin bile dönüp Buick'e bakmadığını şaşkınlıkla fark etti. Onlar için bu, artık kapanmış bir dosyaydı ve önlerinde yepyeni başka dosyalar uzanıyordu. Onların gözünde Buick, yaz güneşinin altında geçirdiği her dakika daha da yaşlanan eski bir arabadan ibaretti. Lastiklerinin oluklanna sıkıştınlan çakıl taşlan, yerçekiminin etkilemediği üst kısımlarda bile yerinde durmayıp düşüyorsa ne olmuştu yani? Bir tarafında dört yerine üç havalandırma deliği olmasında ne gariplik vardı?
Görüyorlar ama aynı zamanda aslını göremiyorlar, demişti Bibi. Şu gençler ne muhteşem birer aptal olabiliyorlar.
80
Buick 8
Bibi muhteşem aptallannın ardından geldikleri arabaya doğru yürüdü, sonra durdu. "Ahşabın ahşap, vinilin vinil, camınsa cam olduğunu söylemiştim. Duydunuz, değil mi?"
Tony ve Ennis başlarını salladılar.
"Anladığım kadarıyla bu sözde arabanın egzoz sistemi de camdan yapılmış. Elbette sadece aşağıdan, tek taraftan bakıyordum ama bir el fenerim vardı. Oldukça güçlü bir el feneri." B Barakası'nın önüne park edilmiş olan Buick'e birkaç dakika boyunca elleri ceplerinde, topuklan üzerinde yaylanarak dalgınca baktı. "Daha önce hiç egzoz sistemi camdan yapılmış bir Buick duymamıştım," dedi ve sonunda geldikleri arabaya yürüdü. Bir dakika sonra, ço-cuklanyla birlikte oradan uzaklaşmıştı.
Buick'in bulunduğu yer, Tony'nin pek içine sinmemişti. Fırtına ihtimali bir yana, arka taraftaki otoparka doğru yürüyen herkesin görebileceği bir yerdeydi. Aklından geçen olası ziyaretçiler sivil halk, yani onların deyişiyle Bay ve Bayan John Q idi. Eyalet polisi, Bay John Q ve ailesine hizmet eder, bazen bu yolda canını bile verirdi. Bununla birlikte onlara tam anlamıyla güvenmezdi. John Q'nun ailesi, Ekip D'nin ailesi değildi. Dedikodunun yayılması ihtimali bile Çavuş Schoondist'in tüylerini ürpertiyordu.
Saat üçe çeyrek kala yürüyerek Johnny Parker'ın küçük ofisine gitti (o günlerde County Motor Pool ile dip dibe sayılırlardı) ve onu, B Barakası'nın içindeki pulluklardan birini çıkanp yerine Bu-ick'i çekmeye tatlı dille ikna etti. Anlaşmaları bir kadeh viski sözüyle mühürlendi ve Buick, o andan sonra yuvası haline gelen yağ kokulu karanlığın içine çekildi. B Barakası'nın her iki ucunda da garaj kapıları vardı ve Johnny, Buick'i içeri arka kapıdan sokmuştu. Bu yüzden Buick, orada kaldığı onca yıl Ekip D merkez binası-
81
F:6
Stephen King
na doğru baktı. Zaman geçtikçe çoğu polisin fark ettiği bir şey vardı. Organize bir düşünce değil, zihinlerinin gerisinde, tam olarak şekil bulmamış ama hiçbir zaman yok olmayan bir şey: arabaya benzeyen o şeyin krom sıntışının baskısı.
1979'da, Ekip D bünyesinde on sekiz polis vardı ve mesailerini, her zamanki saat dilimlerinde yapıyorlardı: yediden üçe, üçten on bire ve devriye arabasına ikişer kişilik ekipler halinde bindikleri mezarlık devriyesi. Cuma ve cumartesi günleri, on bir-yedi devriyesine herkes Kusmuk Devriyesi derdi.
Dostları ilə paylaş: |