Louis arabadan çıktı, yanlışlıkla olmuş gibi lastik yığınına çarptı, üstteki iki tane düşüp sıçanı örttü. Church'ün dirilmeden önceki yaşamında yalnızca bir tek fare öldürdüğünü görmüştü. Kimi zaman fareleri köşeye sıkıştırır ve onlarla sonu kötü bitecek Dir oyuna girişirdi, ama her seferinde ya kendisi ya da Rachel yetişip fareyi kedinin pençelerinden kurtarmışlardı. Kedilerin kısırlaştırıldıktan sonra, hele karınlan iyi besleniyorsa, farelere dönüp bakmadıklarını da bilirlerdi.
-Orada durup hayal mi kuracaksın, yoltsa şu çocuğu taşımama yardım mı edeceksin?» diye sordu Rachel. -Mongo Uydusundan dön artık, Dr. Creed. Dünya insanlarının sana ihtiyacı var.»
-Kusura bakma.» Louis şimdi alev alev yanan oğlanı kucakladı.
O akşam Louis'in ünlü pizzasmı yalnız üçü yediler. Gage oturma odasındaki divanda ılık tavuksuyu çorbası dolu bir şişeyi eline alıp hasta hasta televizyon seyretti.
Yemekten sonra Ellie garaj kapısına gidip Church'e seslen-
— 147 —
di. Rachel yukarda bavulları açarken bulaşıktan yıkayan Louis kedinin ortaya çıkmayacağını umdu. Ama kedi o yeni ağır yürüyüşüyle hemen beliriverdi. Sanki çagınlmayı bekliyormuş gibi. Sinsice, insanın aklına ilk gelen sözcük buydu.
«Church!» diye bağırdı Ellie. «Merhaba. Church!» Kız kediyi kucakladı. Louis gözucuyla seyrediyordu; bulaşık leğeninin içinde eliyle kalmış çatal bıçak var mı diye artyordu bir yandan. Ellie'nin mutlu yüzünde bir şaşkınlık başlangıcı gördü. Kedi k-, zın kucağında hiç kıpırdamadan, gözlerini gözlerine dikmiş olarak yatıyordu.
Uzun bir dakika sonra -Louis'e çok uzun geldi bu dakika -kız kediyi indirdi. Church arkasına bakmadan yemek odasına yürüdü. Küçük sıçanların cellatı, diye düşündü Louis. Tanrını, biz ne yaptık o gece?
Gerçekten ne yaptıklarım anımsamaya çalıştı, ama bu o ko-dar geride kalmış, öylesine pusluydu ki. Victor Pascow'un dispanserdeki kanlı ölümü gibi. Gökyüzünde rüzgârdan arabaları ve ormana giden arka çayırlıktaki beyaz kar parıltısını hatırlıyordu, hepsi o kadar.
«Baba?- Ellie alçak sesle konuşuyordu.
«Ne var, kızım?»
«Church çok garip kokuyor.» ' «öyle mi?» . i.elao
••Evet! Çok kötü hem de! Eskiden böyle kokmazd;. Şey.. kaka kokuyor!»
«Belki de pistik bulaşmıştır üstüne, yavrum. Her neyse geçer yakında.»
«Dilerim geçer.» dedi Ellie o komik büyümüş de küçülmüş sesiyle. Yürüdü gitti sonra.
Louis sonuncu çatalı bulup yıkadı, suyu boşalttı. Dışardan çılgın gibi esen rüzgarın sesi geliyordu. Rüzgâr kışı getiriyordu. Birden korktuğunu farketti, saçma, nedensiz bir korku, insanın bulutlar birden güneşi örttüğünde ya da nedenini bilmediği bir takırtı duyduğunda korktuğu gibi.
-Kırk mı?» diye sordu Rachel. «Lou, emin misin?» «Virüs,» dedi Louis. Rachel'in suçlar gibi ses tonundan et-küenmemeye çalışıyordu. Yorgundu kansı. Uzun bir gün geçir-
— 148 —
mis. çocuklarıyla koca kıtanın yansını aşmıştı. Saat gecenin on biriydi ve hâlâ günü sona ermemişti. Ellie odasında mışıl mışıl uyuyordu. Gage baygın denebilecek bir halde onların yatağında yatıyordu. Louis bir saat önce aspirine başlamıştı. «Aspirin sabaha kadar ateşini düşürür, sevgilim,» dedi.
«Ampisilin falan vermeyecek misin?»
«Grip ya da başka bir enfeksiyon olsa verirdim. Ama yalnızca bir virüs bu. Penisilin türü ilaçların virüs üzerinde fazla bir etkisi yoktur. Aksine ishal yapar ve vücut suyunu azaltır.»
-Virüs olduğundan emin misin?»
«İkinci bir fikir istiyorsan serbestsin!»
«Bana bağırmana gerek, yok!» diye bağırdı Rachel.
«Bağırmıyordum!» diye bağırdı Louis.
«Bağınyordun! Bağınyordun işte...» Birden ağzı titremeye başladı, elini yüzüne götürdü. Louis karısının gözleri altında koyu renkli torbacıklar oluştuğunu gördü, kendisinden utandı.
«Özür dilerim,» diyerek oturdu karısının yanma. «Ne olduğunu bilmiyorum böyle. Özür dilerim, Rachel.»
«Ne şikâyet et, ne özür dile,» diyen Rachel hafifçe gülümsedi. «Bir kere bana böyle demiştin. Yolculuk berbattı. Gage'in dolabına bakınca tepenin atacağından korkuyordum sonra. Şu anda bana acırken söylesem iyi olacak sanırım.»
«Tepemi attıracak ne oldu?»
«Annemle babam on takım elbise aldılar oğlana. Bugün de üstünde onlardan biri vardı.»
«Yeni bir şey giydiğini farketmiştim.»
«Farkettiğini farkettim ben de.» Rachel yüzünü buruşturunca Louis'in içinden hiç gülmek gelmediği halde güldü. «Ellie'ye-de altı elbise.»
«Altı mı!» Bağırmamak için güç • tutuyordu kendini Louis. Birden öfkelenmişti, nedenini bilemeden, açıklayamadan. «Ne-den ama, Rachelt Neden bunu yapmalanna razı geldin? ihtiyacımız yok bizim,., biz alabiliriz...»
Sustu sonra. Öfkesinden boğuk çıkıyordu sesi, aradığı sözcükleri bulamıyordu. Ormanda Ellie'nin kedisini taşıması geldi gözlerinin önüne, ağır torbayı bir elinden diğerine aktanşı... ve bu sırada Lake Forest'li o orospu çocuğu lrwin Goldman kızının sevgisini o dünyaca ünlü çek defteri ve dünyaca ünlü dolmaka-
— 146 —
lemiyle satın almaya çalışıyordu...
Az daha şöyle bağıracaktı: O kıza altı elbise aldı, ben de
•ölü kedisini dirilttim, hangimiz daha çok seviyoruz kızı?
Ama kapattı ağzım. Böyle bir şeyi asla söylemeyecekti. Asla.
Rachel kocasının boynuna dokundu. «Louis, lütfen anlamaya çalıştı. Lütfen. Çocukları seviyorlar, çok da az görüyorlar torunlarını. Ve ikisi de yaslanıyorlar artık, Louis. Babamı görsen tanımazsın şimdi.»
«Tanırım,» diye mırıldandı Louis.
«Lütfen anlamaya çalış, sevgilim. Anlayışlı olmak bir zarar vermez sana.»
Louis uzun bir süre baktı kansına. «Zarar veriyor,» dedi «Vermemesi gerek belki ama veriyor işte.»
Rachel tam ağzını açmıştı ki, Ellie'nin sesi duyuldu. «Baba! Anne!»
Rachel doğrulurken Louis kalktı. «Sen Gage'in yanında ka! ben bakarım.» Kızın ne istediğini tahmin ediyordu. Kediyi dışarı çıkarmıştı; Ellie yattıktan sonra hayvanı yemek tabağını koklarken görmüş, dışan atmıştı. Kedinin kızıyla birlikte yatmasını istemiyordu. Bundan sonra olmazdı. Cari Amcanın cenaze eviyle ilgili anılarıyla hastalık düşünceleri birleşmişti kafasında Church'ün Ellie'nin yatağında yattığı aklına gelince.
Her şeyin eskisi gibi olmadığını, işin içinde bir şeyler olduğunu anlayacak kız.
Kızı yatırırken kediyi dışarı atmıştı, ama şimdi Ellie'nin odasına girdiğinde kız yan uyanık bir halde yatağının içinde oturuyordu. Church ise yarasa gibi pencere pervazına kurulmuştu Gözleri açıktı ve koridordan gelen ışıkta panldıyordu.
«Baba, şunu dışan çıkar, öyle pis kokuyor ki,- diye mırıldandı Ellie.
«Şişş! Haydi sen uyu, Ellie.» Louis sesinin sakinliğine kendisi de şaşmıştı. Pasccrvv'un öldüğünün ertesi günü, uykuda gezmesinden sonraki sabahı hatırladı. Dispansere gittiğinde yüzünün berbat olduğunu düşünerek doğruca banyoya girip aynada kendisine bakmıştı. Çevredeki insanların içlerinde ne korkunç sırlar gizli olduğu halde dolaştıklarım düşünmekten kendini
•alamıyordu.
Ama bu sır değil. Tanrı cezasını versin! Kedi bu!
— 150-
Ellie haklıydı. Berbat bir koku yayılıyordu hayvandan.
Kediyi abp aşağı indirirken ağzından soluk almaya çalıştı. f)aha kötü kokularda vardı; açık konuşmak gerekirse bok kokusu daha beterdi. Bir ay kadar önce fosseptik çukuruyla bir sıkıntıları olmuştu, Puffer ve Oğullarının vidanjörü çukuru boşaltmaya geldiğinde Jud. «Eh, pek Chanel No. 5 kokusu değil, ha!» demişti. Kangren olmuş bir yaranın kokusu da korkunçtu.
Ama bu koku da kötüydü işte. Kediye nereden bulaşmıştı k:? Akşamüstü ailesi yükardayken süpürgeyle kovarak dışarı atmıştı hayvanı. Kedi hemen hemen döneli bir hafta olmuştu, işte şimdi ilk kez kucağına alıyordu. Sımsıcaktı kollan arasında. Bir hastalık gibi, diye düşündü. Hangi delikten girdin içeri, seni lanet olasıca hayvan!
Birden o gece gördüğü rüyayı anımsadı, Pascovv'un kapalı mutfak kapısından sanki acıkmış gibi geçişini.
Belki de delik falan yoktu. Belki de kedi hayalet gibi geçmişti kapalı kapının içinden.
Louis birden kedinin kolları arasında kıpırdayacağını, kendisim tırmalayacağını düşündü. Ama Church hiç kımıldamadan duruyor, o münasebetsiz sıcaklığı ve pis kokuyu yayıyor, Louis m gözleri ardındaki düşünceleri okuyormuş gibi yüzüne bakıyordu.
- Kapıyı açıp kediyi, biraz da sert olarak garaja fırlattı. «Haydi git, bir sıçan öldür, ne yaparsan yap!»
Church beceriksizce düştü yere. bir an yuvarlanır gibi oldu. Louis'e yeşil, nefret dolu bakışlarla baktı. Sonra sarhoş gibi iki yana sallanarak yürüdü gitti.
Ah Jud, diye düşündü Louis. Ağzım açmamış olmam isterdim.
Mutfak musluğunda ellerini ve kollarını iyice, ameliyata ha-zırlarmış gibi yıkadı. Alıştığın için yaparsın... nedenler uydurursun... iyi nedenler gibi gelir bunlar sana... ama gerçekte o-raya bir kez gitmiş olduğun için, orası senin yerin olduğu için., oraya ait olduğun için yaparsın., en tatlı nedenleri uydurursun.»
Hayır. Jud'u suçlayamazdı. Kendi özgür iradesiyle gitmişti.
Suyu kapatıp ellerini kollarını kurulamaya çalıştı. Birden havluyu bırakıp gözlerini küçük pencerenin dışındaki geceye-dikti.
— 151 —
Yani bu, orasının şimdi benim yerim olduğu mu demek? Benim de mi orası?
Hayır. Böyle olmasını istemiyorsam, değildir.
Havluyu yerine asıp yukarı çıktı.
Ftachel yatmış, örtüyü çenesine kadar çekmişti, Gage de yanı başındaydı. Rachel özür ditercesine baktı kocasına. «Bu ak şamlık, sevgilim, sence bir sakıncası yoksa. Onu yanımda görür sem içim rahat edecekti, öyle çok ateşi var ki.»
«Önemi yok,» dedi Louis. «Den aşağıdaki kanepe yatakta yatarım.»
«Kızmadın ya?»
-Hayır. Böyle olmasının hem Cage'e zaran yok, hem de senin için rahat eder.» Louis gülümsedi. «Yalnız virüsü sen de alacaksın. Hiç kuşkun olmasın. Ama bu seni vazgeçilmez, değil mi?»
Karısı gülümseyip başını salladı. -Ellie ne istiyordu?»
«Church'ü yanından almamı.»
-EUie, Church'ün alınmasını mı istedi? Olamaz.»
-Öyle işte. Hayvanın kötü koktuğunu söyledi. Birazda haklıydı sanırım. Birinin gübre yığını içinde yuvarlanmış olmalı.»
-Bu kötü işte.» Rachel yattığı yerde döndü. «Ellie'nin senin kadar Church'ü de özlediğinden eminim.»
«Eh,» dedi Louis. Eğilip karısını dudaklarından öptü. «Uyu artık, Rachel.»
«Seni seviyorum, Lou. Evime döndüğüme memnunum. Aşağıda yatacağın için de üzgünüm.»
-Önemi yok,» diyen Louis ışığı söndürdü.
Louis aşağıda yatağı hazırlarken ince şiltenin altındaki demir çubuğun bütün gece sırtını acıtacağını düşünüyordu. Yatağın çarşafı üstündeydi neyse, bir de onu yaymak zahmetine katlanmayacaktı. Koridordaki dolaptan iki battaniye aldı, onları da yaydı, soyunmaya başladı.
Church yine eve girdi mi acaba? Şöyle ortalığı, bir kolaçan «t bakalım. İyi de olur. Kapıların kilitli olup olmadıklarını kontrol etmek bir zarar vermez üstelik.
Bütün alt katı dolaşıp kapılan ve pencereleri tek tek kont-
— 162 —
rol etti. Birinci seferinde iyi bir iş yapmıştı zaten, hepsi kilitliydi, Church de görünürlerde yoktu.
«Eh. şimdi içeri gir de görelim, aptal kedi,» diye söylendi. Ardından da Church'ün dısarda donmasını diledi.
Işıklan söndürüp yattı sonra. Demir çubuk sırtına batmaya başlamıştı. Louis uyuyakaldığında sabaha kadar uyuyamayaca-ğım düşünüyordu. Uydurma yatağında rahatsız bir şekilde yanma dönmüş uyuyordu, ama uyandığında...
...Hayvan Mezarlığının ötesindeki mezarlıktaydı. Yalnızdı bu kez. Church'ü öldürmüştü ve sonra 'her nedense ikinci kez diriltme gereğini duymuştu. Tann bilirdi nedenini, kendisi bilmiyordu. Hayvanı bu defa epey derine gömmüştü ve Church dı-şan çıkaramıyordu. Louis kedinin toprağın altında ağlayan bir çocuk gibi sesler çıkardığını işitiyordu. Ses toprağın arasından geliyordu, taşların arasından. Ses ve o berbat tatlımsı çürüme kokusu. Kokuyu solumak bile göğsünü agırlaştınyordu, sanki üstünde bir yük varmış gibi.
...ağlama devam ediyordu...
...ağırlık hâlâ göğsü üzerindeydi...
«Louis!* Rachel'di bu. Korku doluydu sesi. «Louis, yukarı gel!»
Korkudan başka bir şeydi bu... umutsuzca bir ağlama. . Gage.
Louis gözlerini açınca Church'ün yeşilimsi sarı bakışlarıyla karşılaştı. Yüzünden on santim ötede. Kedi kıvrılmış, göğsünde oturuyordu. Koku ağır dalgalar halinde çarpıyordu yüzüne. Hayvan mırıldanıyordu.
Louis bir şaşkınlık ve korku çığlığı attı. ilkel bir kovalama hareketiyle ellerini kaldırdı. Church yere atladı, yan tarafı üstüne düştü, doğrulup o sallanan yürüyüşüyle uzaklaştı.
Tanrım! Üzerimdeydi, Tanrım! Tam üstümde oturuyordu!
Uyanıp da ağzında bir örümcek bulsaydı bu kadar tiksin-mezdi. Bir an kusacağını sandı.
«Louis!»
Louis yerinden fırladı. Gage yan yatmıştı, ağzından Rachel' in serdiği havluya kusmuş geliyordu. Kusuyordu ama yeterli değildi. Boğulacak gibi kızarmıştı yüzü.
Louis çocuğu koltukaltlanndan tutarken ateşimin ne kadar
— 153 —
yüksek olduğunu farketti. Gazını çıkarmak istercesine omzuna kaldırdı. Sonra birden geri attı kendini. Gage'in boynu kopacak gibi savruldu. Geğirmeye benzeyen bir ses çıktı içinden, ağzın dan oluk gibi fışkırdı kusmuğu, yere ve konsola aktı. Gage ye niden ağlamaya başladı. Ama şimdi sesi müzik gibi geliyordu Louis'in kulağına. Böylesine ağlayabilmek yeteri kadar oksijen aldığını gösterirdi.
Rachel'in dizlerinin bağı çözülmüştü, yığılır gibi oturdu \% tağa, başını avuçları arasına aldı. Omuzlan sarsılıyordu. • daha ölüyordu, değil mi, Louis? Az daha...»
Louis oğlu kucağında olduğu halde odada yürümeye baş lamıştı. Oğlanın hıçkırıkları azalıyordu, neredeyse uyuyacaktı
«Kendi kendine de temizlerdi boğazını, Rachel, ama ben bi raz yardım ettim, hepsi bu.»
«Çok kötüydü ama.» Kadın inanmayan, şaşkın gözlerini çe-•virdi kocasına. «Louis, az daha ölüyordu.»
Louis birden Rachel'in güneşli mutfakta bağıra bağıra söylediklerini anımsadı, ölmeyecek Church... hiç kimse ölmeyecek burada...
-Sevgilim, hepimiz ölüme yakınız,» dedi. «Hem de her an. Yeniden kusmaya neden olan şey akşam verdikleri süt ol* ımuştu. Gage gece yansı uyanmıştı, Rachel'in dediğine göre. Louis'in yatmasından bir iki saat sonra; «karnı açmış» gibi ağla yınca Rachel şişeyle sütünü vermiş, oğlan sütü emerken kendisi .de uyuyakalmıştı. Bir saat sonra da o boğulmayı başlatan ok .sürükleri duyarak uyanmıştı.
«Artık süt vermek yok,- dedi Louis. «Evet, artık süt yok.-diye yineledi Rachel de.
Louis saat ikiyi çeyrek geçe aşağı inip on beş dakika kadar kediyi aradı. Araması sırasında mutfakla bodrum arasındaki kapının aralık olduğunu gördü. Zaten bundan kuşkulanıyordu. Annesinin kedilerin eski biçim kilitleri açmakta usta kesildiklerini söylediğini hatırlıyordu. Bodrumlanndaki de öyleydi. An nesinin dediğine göre, kedi kapının kenarına tırmanır ve kapı açılana kadar kolu çekerdi. Louis, Church'ûn bu numarayı yapmasına izin vermeyecekti. Bodrum kapısında bir de sürgü vardı. Church'ü kazanın altında uyuklarken bulup fazla düşünmeden kapı dısan etti. Dönerken de bodrum kapısını sıkıca kapa-Jhp kalın sürgüyü çekti.
' -154-
29
Sabah Gage'in ateşi normale inmişti. Yanakları kızarmıştı ama gözleri canlıydı. Bir iki hafta içinde anlamsız sesleri de sözcüklere dönüşmüş gibiydi. Artık söylenen her şeyi tekrarlıyordu. Ellie kardeşinin «bok» demesini istiyordu.
«Haydi bok de, Gage.»
«Bok de Gage,» diye yineledi oğlan. Louis oğlanın şekerli olduğu takdirde yulaf ezmesi yemesine izin vermişti. Gage de her zaman olduğu gibi yemeği yiyeceğine üstüne başına dökmekteydi.
Ellie kıkır kıkır güldü.
«Osuruk de, Gage.»
«Osuruk de Gage,» diye yüzünden alcan yulaflar arasından tekrarladı Gage. «Osuruk bok.»
Ellie'yle Louis güldüler. Gülmemek olanaksızdı.
Rachel bundan hoşlanmamıştı. «Bir gün için bu kadar terbiyesizlik yeter,» dedi.
• «Osuruk bok osuruk bok osuruk bok,» diye neşeyle söylendi Gage. Ellie ellerinin ardında kahkahayı bastı. Rachel'in dudakları hafifçe kıvrıldı. Louis onun pek dinlenmemiş olmasına karşın çok iyi göründüğünü düşündü. Gage iyileşmiş, kendisi de evine dönmüştü.
«Cici.» dedi Gage bir değişiklik olarak ve yediği bütün yulafı tabağına kustu.
«Eyvah!» diye bağıran Ellie masadan kaçtı.
Louis'ondan sonra kendini tutamadı. Elinde değildi. Göklerinden yaşlar gelene kadar güldü. Rachel'le Gage sanki aküm kaçırmış gibi bakıyorlardı yüzüne.
Hayır, diyebilirdi onlara Louis. Dell değilim. Aklımı kaçırmıştım ama şimdi iyileşeceğim artık. İyileşeceğimden eminim.
Çılgınlığın geçip geçmediğini bilmiyordu, ama geçmiş gibi hissediyordu kendini. Belki de yeterliydi bu.
Bir süre için gerçekten de yeterliydi.
— 155 —
30
Gage'in virüsü bir hafta devam edip sonra geçti. Ondan bir hafta sonrada bronşite tutuldu. Ellie ve arkasından Racheldt Noel'den önceki hafta üçü de yaşlı ve öksürüklü köpekler gibi dolaştılar evin içinde. Louis'in bronşite yakalanmaması Rachel'i kızdırmış gibiydi.
Üniversitede sömestrin son haftası Louis, Steve, Surrend-ra ve Charlton için pek yoğun geçti. Şimdilik grip salgını yoktu, ama pek çok bronşit ve zatürree vardı. Noel'den iki gün önce altı sarhoş öğrenci getirildi dispansere. Pascow olayını hatırlatan benzerlikler vardı. Altı sersem küçük bir kızağa binmişlerdi (Louis'in anlayabildiği kadanyla altıncısı en sondakinin omuzlarında oturuyordu), sonra tepe aşağı kaymışlardı. Çok eğlenceliydi. Yalnızca bir aksama olmuş, kızak epey hız kazandıktan sonra yoldan çıkmış ve İç Savaştan kalma toplardan birine çarpmıştı. Sonuç iki kırık kol, bir kınk bilek, toplam yedi kınk kaburga, bir beyin sarsıntısı ve sayılmayacak kadar çok yara bereydi. Yalnızca en arkada oturan çocuğun sırtına binmiş olan hiçbir yara almamıştı. Kızak topa çarptığında bu talihli kişi topun üstünden fırlayıp başüstü bir kar yığınına dalmıştı. Bu insan enkazını toparlamak pek eğlenceli olmamıştı, Louis ellerini olduğu kadar dilini de kullanmıştı öğrencilere. Ama sonra olayı Rachel'e anlatırken gözlerinden yaş gelene kadar gülmüştü. Rachel bunda komik ne olduğunu anlamayarak garip garip bakmıştı kocasının yüzüne. Louis ona bunun aptalca bir kaza olduğunu, insanların yaralandıklarını ama yine de ölümcül bir yara almadan kurtulmuş olduklarını anlatamazdı. Gülmesi hem içinin rahatlamasındandır hem de zafer duygusundan; bugün bir zafer kazandın işte, Louis.
EUie'nin 10 Aralıkta başlayacak olan tatilinden birkaç gün önce Louis'in ailesindeki bronşit atlatılmıştı artık. Dört kişilik aile eski usul bir Noel kutlamaya hazırlandılar. Kuzey Ludlow'
— 158 —
da'ki evleri (o ilk geldiklerinde garip, hatta düşman görünen evleri) şimdi tam bir yuva olmuştu artık.
Noel gecesi çocuklar uyuduktan sonra Louis'le Bachel elleri kollan renkli kâğıtlara sarılmış paketlerle dolu olarak hırsızlar gibi ayaklarının ucuna basarak indiler tavanarasmdan. Gage'e birkaç tane minyatür araba, Ellie'ye Ken ve Barbie bebekleri, bebek giysileri, içinde lambası yanan oyuncak bir fınn falan.
Kan koca Noel ağacının ışıkları altında yan yana oturup armağanları yerleştirdiler. Rachel'in üzerinde ipekli bir pijama, Louis'in üzerinde de robdöşambrı vardı. Louis böyle huzurlu bir gece geçirdiklerini hiç anımsamıyordu. Şöminede yanan ateşe arada bir kütük atıyorlardı.
Winston Churchill bir keresinde Louis'e sürtünerek yanından geçti, Louis hayvanı hoşnutsuzlukla iteledi. Kokusuna dayanamıyordu. Kedi az sonra Rachel'in dizi dibine oturmaya kalkıştı ama kadın da «pist» diye itti hayvanı. Louis karısının az sonra elini üstüne sürdüğünü gördü, pis ya' da mikroplu bir şeye dokunduğu zaman insanın bilinçsiz olarak yaptığı gibi. Rachel' in bu hareketi bilinçli olarak yaptığını sanmıyordu.
Church şöminenin önüne gitti ve hantal bir şekilde çöktü ateşin yanına. Kedinin bütün inceliği kaybolup gitmişti artık. Louis'in hatırlamak bile istemediği o geceden sonra. Hayvan bir şeyini daha kaybetmişti. Louis bunun farkındaydı ama ne olduğunu tam olarak anlaması için hemen hemen bir ay geçmişti. Kedi artık hiç mırıldanmıyordu. Oysa eskiden, hele uyuduğu zamanlar, hiç durmadan mınldanırdı. Öyle ki, çoğu gece Louis uyuyabilmek için kalkıp Ellie'nin kapısını kapatırdı.
Kedi şimdi kütük gibi uyuyordu, ölü gibi.
Hayır, bir istisna olmuştu, diye düşündü. Church'ün üzerinde pis kokan bir battaniye gibi yattığı gece... O gece mınldanı-yordu kedi. Ya da ona benzer bir ses çıkarıyordu işte.
Ama Jud Crandall'ın bildiği ya da tahmin ettiği gibi hayvan hiç de köıüleşmemişti. Louis kazanın ardında kırık bir cam bulmuştu bodrumda, camcıyı çağırtıp camı taktırınca boş yere mazot yakmaktan da kurtulmuşlardı. Haftalarca farkedemeyeceği bu kınk camı bulmasına yardım ettiği için kediye teşekkür bile borçlu sayılırdı.
— 157 —
Elhe artık Churcn un yanında yatmasını istemiyordu, ancak zaman zaman televizyon seyrederken kucağına çıkıp uyumasına pek ses çıkarmıyordu. Yine de sık sık, «Haydi git artık, Chuvch. çok pis kokuyorsun,» demekten kendini alamıyordu. Hayvana yemeğini yine seve seve veriyordu, Gage bile ara sıra hayvan."* kuyruğunu çekiyordu yine... kötülükten çok bir dostluk belirtisi olarak. Bu durumlarda Church oğlanın kendisine gi biı- radyatör, altı bulup oraya sığınırdı.
Bir köpek olsaydı değişiklikleri daha kolay farkederdik. diye düşündü Louis. Ama kediler oldum olası bağımsız hayvanlardır. Bağımsız ve garip. Mısırlı firavunların ve kraliçelerin öteki dünyada ruhlarına yol göstersin diye kedilerini de kendileriyle mumyalatmalarına şaşmamak gerekirdi. Garip yaratıklardı kediler.
•Haydi yatalım,» dedi Rachel. «Senin armağanını erkenden
vereyim bu Noel.»
Louis doğruldu. «Kadın, o benim hakkım zaten.»
Rachel ellerini yüzüne kapaüp güldü. O anda tıpkı Elhe ye
ya da Gage'e benzemişti.
«Bir dakika,» dedi Louis. «Son bir işim daha kaldı.» Ayakkabı dolabından çizmelerinden birini getirdi. Sönmek
üzere olan şöminenin önündeki koruyucu perdeyi kaldırdı. , -Louis, ne yapıyorsun?»
-Görürsün.»
Şöminenin bir yanında ateş sönmüş, küllerden bir tabaka birikmişti. Louis çizmeyi küllere bastırarak bir iz bıraktı, sonra altı küllü çizmeyi bir mühür gibi taşların üstüne bastırdı.
«Tamam işte oldu,» dedi. «Beğendin mi?»
Rachel yine kıkır kıkır gülüyordu. «Louis, Ellie çaldıracak bunu görünce.»
Okulda son bir iki haftadır Ellie keyif kaçıncı bir söylenti duymuştu: Noel Baba gerçekten insanın ana babasıydı. Kızın Deering Dondurmacısında birkaç gün önce gördüğü epey sıska bir Noel Baba da bu görüşü güçlendirmişti. Noel Baba bir tabureye oturmuş, elindeki sandviçi rahat rahat yiyebilmek için sakalını çenesinin bir köşesine itmişti. Ellie'nin epey keyfi kaçmıştı (üstelik takma sakaldan çok sandviçin peynirli olmasına kızmıştı). Rachel mağazalardaki Noel Babaların gerçekte asıl
— 158-
Noel Babanın gönderdiği «yardımcılar» olduğunu, kendisminse son dakikaya kadar çocuklardan gelen istek mektuplarını okuduğu için böyle reklam işleriyle uğraşacak zamanı olmadığını söyleyerek kızı biraz yatıştırabilmişti.
Louis şöminenin önüne dikkatle yerleştirdi koruyucu perdeyi. Şimdi bir küllerin üstünde, diğeri yerde iki ayakizi vardı. Noel Baba bacadan inmiş de iki adımda ağacın altına gidip Creed ailesinin armağanlarını bırakmış gibiydi. Her ikisinin de sol ayakizi olduğunu anlamadığın takdirde yaratılan tablo gerçekten güzeldi... Louis, Ellie'nin o kadar ince eleyip sıkı dokuyan bir çocuk olduğunu sanmıyordu.
«Louis Creed, seni seviyorum,» diyen Rachel kocasını öptü
«Esaslı bir erkekle evlendin, sevgilim. Bana dayanırsan seni yıldız yaparım bir gün.»
Merdivenleri çıkmaya başladılar. Louis televizyonun önündeki sehpayı gösterdi. Sehpanın üzerinde bir iki çörekle iki şişe bira vardı. SENiN ÎÇtN NOEL BABA diye yazıyordu. Ellie'nin iri harfi kartında.
«İsterim.» Rachel çöreğin yansını yedi. Louis de birayı açtı.
«Bu saatte bira içmek midemi berbat edecek.»
«Saçma. Haydi yürü. doktor.»
Louis bira şişesini bırakıp sanki birden hatırlannış gibi elini cebine soktu. Oysa o küçük paketin ağırlığını saatlerdir hissediyordu.
-Bu da senin, sevgilim. Şimdi açabilirsin. Mutlu Noel'ler, sevgilim.»
Dostları ilə paylaş: |