Işıklan söndürerek, «Haydi yatalım.» dedi. Birlikte çıktılar
— 183 —
yukarı. Louis karısıyla sevişti... ama 'kadının içindeyken bile buz tutmuş camların ardını, Church'ü, bir zamanlar kızının ama şimdi kendisinin olan kediyi düşünüyor, onun nerede ne avladığını ya da öldürdüğünü merak ediyordu. İnsanın kalbinin toprağı daha taşlıdır, diye düşündü. Rüzgâr o acı ve kara şarkısını söylüyordu. Pek uzak olmayan bir yerde bir zamanlar kızına ve oğluna eş başlıklar örmüş olan Norma Crandall Mount Hope'un bodrumunda çelik grisi American Eternal tabutu içinde yatıyordu; yanaklannı dolgun göstermek için cenaze evinde ağzına doldurulan beyaz pamuk kararmaya başlamış olmalıydı.
34
Ellie altı yaşına basmıştı. Doğum gününde yuvadan evine başında kâğıttan bir şapkayla döndü, elinde arkadaşlarının çizdiği resimleri vardı. Grip salgını geçmişti. İki öğrenciyi Bangor' daki hastaneye göndermişlerdi, Surrendra Hardu da dispanse-ra geldikten az sonra vücudunda kasılmalar başlayan Peter Humberton adındaki çok hasta bir gencin hayatını kurtarmıştı. Şubat soğuklan sona ermiş, mart soğuklan, yağmurlar ve donlar başlamıştı. Jud Crandall'ın yası da sona ermişti; psikologlar sevilen bir insanın acısının ölümden üç gün sonra başlayıp dörtle altı hafta sürdüğünü söylerlerdi. Ama zaman geçerdi, insanın bir duygusu bir başka duyguyla yer değiştirirdi. Güçlü bir acı daha yumuşak bir acıya dönüşür, bu daha yumuşak acı yerini yasa bırakır, yas da sonunda bir hatırlama olurdu. Bu da altı ayla üç yıl sürer, ama yine de normal sayılırdı. Gage'in saçı ilk defa kesilince Louis bundan şakayla söz etti ve kendi yasını tuttu, ama yalnız kendi içinde.
Bahar geldi ve bir süre devam etti.
35
Louis Creed daha sonraları hayatının en son mutlu gününün 24 Mart 1084 olduğunu düşünecekti. Başlarına gelecek olan
— 184 —
«eyler daha yedi hafta uzaktaydı, ama sonradan o yedi haftayı düşününce bu sürede önemli bir şey olduğunu hatırlamaya-cakü. O korkunç şeylerin hiçbiri olmasaydı, yine de o günü sonsuza dek anımsayacaktı. Baştan sona kadar iyi geçen günler zaten azdır. Belki de bir inmmm yaşamındaki gerçekten iyi gün-leriı^ toplamı bir ay bile değldir. Louis'e göre Tann acı dağıtmaya gelince daha eliaçık davranıyordu.
O gün bir cumartesiydi, Louis de, Rachel'le Ellie alışverişe gittiklerinden o öğleden sonra evde Gage'e bakıyordu. Jud'ia birlikte, yaşlı adamın 59 model kamyonetiyle gitmişlerdi. Racht, kocasına Gage'le kalıp kalamayacağını sormuş, Louis de seve seve kalacağını söylemişti. Karısının dışarı çıkacağına seviniyordu. Maine'de, hele Ludlovv'da, bir kış geçirdikten sonra Bachel'in her fırsatta dışan çıkmasının gerekli olduğuna inanıyordu. Kadın evde kapalı kalmaktan sızlanıyor değildi, ama Louis'e göre de artık sabrının sonuna gelmişti.
Gage öğle uykusundan saat ikide uyandığında epey huzursuzdu. Louis oğlanı eğlendirmek için ne yaptıysa boşunaydı. Bir de ishal olmuştu. Louis oğlanın dışkısı içinde mavi bir bilya görünce kafası iyice bozuldu. EUie'nin bilyalanndan biriydi bu. Oğlan bozulabilirdi. Gage eline geçirdiği her şeyi ağzına atardı. Bilyalar atılacaktı, ama doğru olan bu karar oğlanı annesi gelene kadar meşgul edecek bir şey değildi kuşkusuz.
Louis evin çevresinde uğuldayan bahar rüzgarına kulak verdi bir süre. Sonra birden beş alta hafta önce eve gelirken aldığı uçurtmayı hatırladı. Sicim de almış mıydı? Almışta tabii!
«Gage!» Gage koltuğun altında yeşil bir boya bulmuş, Ellie' nin kitaplarından birini karalamakla meşguldü. Çocuklar arası rekabet ateşini besleyecek bir şey daha, diye düşündü Louis. Ellie kitabının pislendiği için söylenecek olursa, Louis de Gage' in bezleri arasından çıkan o hazineyi gösterirdi.
«Nel» diye bağırdı Gage. Artık bayağı konuşmaya başlamıştı. Louis oğlanın zekasının üstün olduğuna bile inanacakta neredeyse.
«Dışan çıkmak ister misin?»
«Dışan çıkmak!» diye heyecanla bağırdı Gage. «Dışan çıkmak. Buçlanm nerede, baba?»
Pabuçlarını soruyordu Gage. Louis, Gage'in konuşmasına
— 185 —
şaşıyordu. Yalnızca hoş olduğundan değil ama-, küçük çocuklar yabancı bir dili karmakarışık bir biçimde öğrenen göçmenleri andırırlardı. Bebeklerin insanın ses kutusunun 'çıkarabildiği bütün sesleri çıkardıklarını bilirdi... okulda ilk kez Fransızca okuyan bir öğrencinin beceremediği o akıcı titreşimi, Avustralyalıların o boğazdan gelen kaba seslerini, Almanların o kesik ve boğuk sessiz harflerini gibi. Ama sonra anadilini öğrendikleri zaman bu yeteneklerini kaybederlerdi. Louis her zaman düşünürdü çocukluğun öğrenmeden çok unutma dönemi olup olmadığını.
Gage'in ayakkabıları bulundu sonunda... onlar da koltuğun altındaydı. Louls'in inançlarından biride şuydu: Küçük çocuklu ailelerde oturma odasının koltuklarının altlan zamanla güçlü ve esrarengiz bir elektromanyetik güce sahip olurlardı. Süt şişelerinden cengelli iğnelere, yeşil boya kalemlerine) ve çocuk dergilerine kadar her şey bir yolunu bulur, oraya girerdi.
Gage'in ceketi koltuğun altında değildi ama, merdivenin ba-samaklanndaydı. Gage'in öldürsen onsuz dışan çıkmayacağı beyzbolcu şapkasını bulmaksa çok zor oldu. Çünkü şapka olması gerektiği yerde, dolaptaydı; oraya da en son bakmışlardı.
«Komşu Bayan Vinton'un arsasına gidiyoruz, uçurtma uçuracağız.»
«Uçumpa mı?» diye Gage kuşkuyla sordu.
«Bekle hele, çocuk, seveceksin bak.»
Garaja girmişlerdi. Louis anahtarını buldu, küçük dolabı açıp ışığı yaktı. Dolaptan hâlâ paketi içinde olan uçurtmayı çıkardı. Şubat ayının ortalarında, ruhu hâlâ bir umut peşindeyken almıştı bunu.
«O ne? O ne?» diye sordu Gage.
«Uçurtma.» Louis uçurtmayı çıkardı. Kanatlan bir buçuk metre kadar açılan kartalı görünce Gage'in ilgisi uyanmıştı. Kartalın ince boynunun üstündeki küçük kafasında fırlak ve kanlı gözleri vardı. ,
«Kuş!» diye bağırdı Gage. «Kuş, baba! Kuş!»
•Kuş,» dedi Louis çıtaları uçurtmanın arkasına takıp o gün aldığı iki yüz metrelik sicim yumağını ararken. «Bunu seveceksin, koca adam.»
— 188 —
Gage uçurtmayı sevmişti.
Bayan Vinton'un arsasında uçurdular kartalı. Louis belki de on iki yasından beri ilk kez uçurtma uçuruyordu. On dokuz yıldan beri ilk defa. Zaman nasıl da geçiyordu.
Bayan Vinton, Jud'un yaşlarında ama çok daha ince yapılı bir kadındı. Arsanın ucundaki tuğla evde oturur, dışan pek az çıkardı. Evin arkasında da orman başlıyordu, önce Hayvan Mezarlığına, sonra da daha öteki Micmac mezarlığına giden orman.
«Uçumpa uçuyor, baba!»
«Hem de nasıl!» Louis heyecanla, kahkahalarla sesleniyordu oğluna. Yumağı öylesine çabuk bırakıyordu ki, elinden hızla akıp geçen ip avucunun içini yakmıştı. «Şu kartala bak, Gage!-
Gage sevincinden zıplayıp hopluyordu. Güneş kocaman bir gri bulutun ardından göründüğünde hava birden beş derece ısınmış gibi oldu. Parlak ve güvenilmez mart havasında. Bayan Vinton'un arsasında solgun otlar arasında duruyorlar, tepelerinde kartal mavilere doğru yükseliyordu. Naylon kanatlan iyice gerilmişti rüzgarda. Louis tıpkı çocukluğunda olduğu gibi kendini onunla birlikte yükseliyor, onunla bir oluyor hissetti, dünyayı tepeden görüyordu sanki. Haritacıların herhalde düşlerinde gördükleri gibi. Kartal hepsini görüyordu kanlı gözleriyle. Üzerinde buz parçalan yüzen nehir soğuk gri bir çelik bant olmalıydı, öteki tarafta Hampden'i, Newburgh'u, rıhtımında bir tekne olan VVinterport'u, hatta St. Regis fabrikasını, belki de okyanusun çıplak kayaları dövdüğü kıyılan bile görüyordu.
«Şuna bak, Gage!» diye gülerek bağırdı Louis.
Gage uçurtmayı görebilmek için başını öylesine geri atmıştı ki her an sırtüstü yuvarlanabilin!!. Keyiften ağzı kulaklann-daydı. Uçurtmaya el sallıyordu.
Louis ipi biraz gevşetip Gage'e elini uzatmasını söyledi. Gage başını çevirmeden uzattı elini. Gözlerini rüzgârda dans eden, yerdeki gölgesiyle yanşan uçurtmadan alamıyordu.
«Ne?» dedi.
«Sen uçurtuyorsun işte. İp senin elinde, oğlum. Senin uçurtman artık.»
«Gage uçuruyor?» Gage babasına değil de, kendi kendine soruyor gibiydi, ipi hafifçe çekti, uçurtma rüzgârda başın) salladı. Gage biraz daha kuvvetli çekti ipi, uçurtma yere doğru
— 187 —
savruldu. Louis'le oğlu birlikte güldüler. Gage serbest elini babasına uzattı. £1 ele durup baktılar uçurtmaya.
Louis oğluyla bu anı hiç unutmayacaktı. Çocukluğunda yükselip nasıl uçurtmanın içine girmişse, şimdi de oğlunun içine girdiğini hissediyordu. Gage'in küçücük vücudu içine sığa-çak kadar küçülmüş, evinin pencereleri olan gözlerinden dışarı bakıyordu şimdi. Bayan Vinton'un arsası çöl kadar büyüktü, dünya panl parıl ve kocamandı, uçurtma millerce yüksekte uçuyor, avucunun içindeki ip canlıymış gibi titriyordu.
«Uçumpa uçtu!» diye bağırdı Gage. Louis oğlunun omuzlarına attı kolunu, eğilip yanağından öptü. Rüzgâr yabani bir gül yerleştirmişti yanağına.
•Seni seviyorum, Gage.»
Ancak iki aylık ömrü olan Gage de neşeyle güldü. «Uçumpa uçtu! Uçumpa uçtu. baba!»
Rachel'le Ellie eve döndüklerinde onlar hâlâ uçurtma uçu-ruyorlardı. Öylesine havalanmıştı ki, uçurtma, kartalın yüzü bile görünmüyordu. Gökyüzünde küçücük kapkara bir leylekdi şimdi.
Louis karısıyla kızını görünce sevindi. Hele Gage ipi elinden düşürüp de otlar arasında ardından koşarken kahkahalarla güldü. Ama onların gelişi az önceki havayı dağıttığı için yirmi dakika sonra Rachel oğlanın üşüteceğini söyleyip içeri girmek isteyince hiç üzülmedi.
Uçurtmayı bütün karşı koymasına rağmen indirdiler. Louis iple, kara kanatlarıyla, fırlak gözleriyle hepsini koltuğunun altına toplayıp dolaba yerleştirdi yine. Gage o gece bir tabak dolusu fasulyeyle sucuk yedi. Rachel oğlanı giydirirken, Louis de Ellie'yi bir kenara çekip bilyalannı ortalarda bırakmamasını söyledi. Başka zaman olsaydı, Ellie herhangi bur şeyle suçlanınca hemen aksileştiği için kıza bağırabilirdi. Ama uçurtmayla geçen günden sonra keyfini kaçırmak istemiyordu, Ellie de bir kere için mantıklı davranmıştı. Bir daha dikkatli olacağını söyleyerek her cumartesi olduğu gibi sekiz buçuğa kadar televizyon seyretmek için aşağı indi. Eh. bu da bitti, belki iyi bile oldu, diye düşündü Louis. Asıl sorunun bilyalar olmadığını, üşütmek olmadığını, asıl sorunun bir Orinco tankeri olacağını, asıl so-
l
— 188-
Gage uçurtmayı sevmişti.
Bayan Vinton'un arsasında uçurdular kartalı. Louis belki de on iki yasından beri ilk kez uçurtma uçuruyordu. On dokuz yıldan beri ilk defa. Zaman nasıl da geçiyordu.
Bayan Vinton. Jud'un yaşlarında ama çok daha ince yapılı bir kadındı. Arsanın ucundaki tuğla evde oturur, dışarı pek az çıkardı. Evin arkasında da orman başlıyordu, önce Hayvan Mezarlığına, sonra da daha öteki Micmac mezarlığına giden orman.
«Uçumpa uçuyor, baba!»
«Hem de nasıl!» Louis heyecanla, kahkahalarla sesleniyordu oğluna. Yumağı öylesine çabuk bırakıyordu ki, elinden hızla akıp geçen ip avucunun içini yakmıştı. «Şu kartala bak, Gage!-
Gage sevincinden zıplayıp hopluyordu. Güneş kocaman bir gri bulutun ardından göründüğünde hava birden beş derece ısınmış gibi oldu. Parlak ve güvenilmez mart havasında. Bayan Vinton'un arsasında solgun otlar arasında duruyorlar, tepelerinde kartal mavilere doğru yükseliyordu. Naylon kanatlan iyice gerilmişti rüzgarda. Louis tıpkı çocukluğunda olduğu gibi kendini onunla birlikte yükseliyor, onunla bir oluyor hissetti, dünyayı tepeden görüyordu sanki. Haritacıların herhalde düşlerinde gördükleri gibi. Kartal hepsini görüyordu kanlı gözleriyle. Üzerinde buz parçalan yüzen nehir soğuk gri bir çelik bant olmalıydı, öteki tarafta Hampden'i, Nevvburgh'u. rıhtımında bir tekne olan VVinterport'u, hatta St. Regis fabrikasını, belki de okyanusun çıplak kayalan dövdüğü kıyılan bile görüyordu.
«Şuna bak, Gagel» diye gülerek bağırdı Louis.
Gage uçurtmayı görebilmek için başını öylesine geri atmıştı ki her an sırtüstü yuvarlanabilin!!. Keyiften ağzı kulaklarındaydı. Uçurtmaya el sallıyordu.
Louis ipi biraz gevşetip Gage'e elin! uzatmasını söyledi. Gage başını çevirmeden uzattı elini. Gözlerini rüzgârda dans eden, yerdeki gölgesiyle yanşan uçurtmadan alamıyordu.
«Ne?, dedi.
«Sen uçurtuyorsun işte. İp senin elinde, oğlum. Senin uçurtman artık.»
«Gage uçuruyor?» Gage babasına değil de, kendi kendine soruyor gibiydi, tpl hafifçe çekti, uçurtma rüzgarda başın) salladı. Gage biraz daha kuvvetli çekti ipi, uçurtma yere doğru
— 187 —
savruldu. Louis'le oğlu birlikte güldüler. Gage serbest elini babasına uzattı. £1 ele durup baktılar uçurtmaya.
Louis oğluyla bu anı hiç unutmayacaktı. Çocukluğunda yükselip nasıl uçurtmanın içine girmişse, şimdi de oğlunun içine girdiğini hissediyordu. Gage'in küçücük vücudu içine sığacak kadar küçülmüş, evinin pencereleri olan gözlerinden dışarı bakıyordu şimdi. Bayan Vinton'un arsası çöl kadar büyüktü, dünya parıl parıl ve kocamandı, uçurtma millerce yüksekte uçuyor, avucunun içindeki ip canlıymış gibi titriyordu.
«Uçumpa uçtu!» diye bağırdı Gage. Louis oğlunun omuzlarına attı kolunu, eğilip yanağından öptü. Rüzgâr yabani bir gül yerleştirmişti yanağına.
«Seni seviyorum, Gage.»
Ancak iki aylık ömrü olan Gage de neşeyle güldü. «Uçumpa uçtu! Uçumpa uçtu, baba!»
Rachel'le Ellie eve döndüklerinde onlar hâlâ uçurtma uçu-nıyorlardı. Öylesine havalanmıştı ki, uçurtma, kartalın yüzü bile görünmüyordu. Gökyüzünde küçücük kapkara bir leylekdi şimdi.
Louis karısıyla kızını görünce sevindi. Hele Gage ipi elinden düşürüp de otlar arasında ardından koşarken kahkahalarla güldü. Ama onların gelişi az önceki havayı dağıttığı için yirmi dakika sonra Rachel oğlanın üşüteceğini söyleyip içeri girmek isteyince hiç üzülmedi.
Uçurtmayı bütün karşı koymasına rağmen indirdiler. Louis iple, kara kanatlarıyla, fırlak gözleriyle hepsim koltuğunun altına toplayıp dolaba yerleştirdi yine. Gage o gece bir tabak dolusu fasulyeyle sucuk yedi. Rachel oğlanı giydirirken, Louis de Ellie'yi bir kenara çekip bilyalanm ortalarda bırakmamasını söyledi. Başka zaman olsaydı, Ellie herhangi bfr şeyle suçlanınca hemen aksileştiği için kıza bağırabilirdi. Ama uçurtmayla g°.-çen günden sonra keyfini kaçırmak istemiyordu, Ellie de bir kere için mantıklı davranmıştı. Bir daha dikkatli olacağını söyleyerek her cumartesi olduğu gibi sekiz bucuğa kadar televizyon seyretmek için aşağı indi. Eh. bu da bitti, belki iyi bile oldu. diye düşündü Louis. Asıl sorunun bilyalar olmadığını, üşütmek olmadığını, asıl sorunun bir Orinco tankeri olacağını, asıl so-
— 188 —
Gage uçurtmayı sevmişti.
Bayan Vinton'un arsasında uçurdular kartalı. Louis belki de on iki yağından beri ilk kez uçurtma uçuruyordu. On dokuz yıldan beri ilk defa. Zaman nasıl da geçiyordu.
Bayan Vinton. Jud'un yaşlarında ama çok daha ince yapılı bir kadındı. Arsanın ucundaki tuğla evde oturur, dışan pek az çıkardı. Evin arkasında da orman başlıyordu, önce Hayvan Mezarlığına, sonra da daha öteki Micmac mezarlığına giden orman.
«Uçumpa uçuyor, baba!»
«Hem de nasıl!» Louis heyecanla, kahkahalarla sesleniyordu oğluna. Yumağı öylesine çabuk bırakıyordu ki, elinden hızla akıp geçen ip avucunun içini yakmıştı. «Şu kartala bak, Gage!-
Gage sevincinden zıplayıp hopluyordu. Güneş kocaman bir gri bulutun ardından göründüğünde hava birden beş derece ısınmış gibi oldu. Parlak ve güvenilmez mart havasında. Bayan Vinton'un arsasında solgun otlar arasında duruyorlar, tepelerinde kartal mavilere doğru yükseliyordu. Naylon kanatlan iyice gerilmişti rüzgarda. Louis tıpkı çocukluğunda olduğu gibi kendini onunla birlikte yükseliyor, onunla bir oluyor hissetti, dünyayı tepeden görüyordu sanki. Haritacıların herhalde düşlerinde gördükleri gibi. Kartal hepsini görüyordu kanlı gözleriyle. Üzerinde buz parçalan yüzen nehir soğuk gri bir çelik bant olmalıydı, öteki tarafta Hampden'i, Nevvburgh'u. rıhtımında bir tekne olan VVinterport'u, hatta St. Regis fabrikasını, belki de okyanusun çıplak kayaları dövdüğü kıyılan bile görüyordu.
«Şuna bak, Gagel» diye gülerek bağırdı Louis.
Gage uçurtmayı görebilmek için başını öylesine geri atmıştı ki her an sırtüstü yuvarlanabilin!!. Keyiften ağzı kulaklarındaydı. Uçurtmaya el sallıyordu.
Louis ipi biraz gevşetip Gage'e elini uzatmasını söyledi. Gage başını çevirmeden uzattı elini. Gözlerini rüzgarda dans eden, yerdeki gölgesiyle yanşan uçurtmadan alamıyordu.
«Ne?» dedi.
«Sen uçurtuyorsun işte. tp senin elinde, oğlum. Senin uçurtman artık.»
«Gage uçuruyor?» Gage babasına değil de, kendi kendine soruyor gibiydi, ipi hafifçe çekti, uçurtma rüzgarda başını salladı. Gage biraz daha kuvvetli çekti ipi, uçurtma yere doğru
— 187 —
savruldu. Louis'le oğlu birlikte güldüler. Gage serbest elini babasına uzattı. £1 ele durup baktılar uçurtmaya.
Louis oğluyla bu anı hiç unutmayacaktı. Çocukluğunda yükselip nasıl uçurtmanın içine girmişse, şimdi de oğlunun içine girdiğini hissediyordu. Gage'in küçücük vücudu içine sığacak kadar küçülmüş, evinin pencereleri olan gözlerinden dışarı bakıyordu şimdi. Bayan Vinton'un arsası çöl kadar büyüktü, dünya panl parıl ve kocamandı, uçurtma millerce yüksekte uçuyor, avucunun içindeki ip canlıymış gibi titriyordu.
«Ucumpa uçtu!» diye bağırdı Gage. Louis oğlunun omuzlarına attı kolunu, eğilip yanağından öptü. Rüzgâr yabani bir gül yerleştirmişti yanağına.
«Seni seviyorum, Gage.»
Ancak iki aylık ömrü olan Gage de neşeyle güldü. «Ucumpa uçtu! Ucumpa uçtu, baba!»
Rachel'le Ellie eve döndüklerinde onlar hâla uçurtma uçu-ruyorlardı. Öylesine havalanmıştı ki, uçurtma, kartalın yüzü bile görünmüyordu. Gökyüzünde küçücük kapkara bir leylekdi şimdi.
Louis karısıyla kızını görünce sevindi. Hele Gage ipi elinden düşürüp de otlar arasında ardından koşarken kahkahalarla güldü. Ama onların gelişi az önceki havayı dağıttığı için yirmi dakika sonra Rachel oğlanın üşüteceğini söyleyip içeri girmek isteyince hiç üzülmedi.
Uçurtmayı bütün karşı koymasına rağmen indirdiler. Louis iple, kara kanatlarıyla, fırlak gözleriyle hepsini koltuğunun altına toplayıp dolaba yerleştirdi yine. Gage o gece bir tabak dolusu fasulyeyle sucuk yedi. Rachel oğlanı giydirirken, Louis de Ellie'yi bir kenara çekip bilyalannı ortalarda bırakmamasını söyledi. Başka zaman olsaydı, Ellie herhangi bfr şeyle suçlanınca hemen aksileştiği için kıza bağırabilirdi. Ama uçurtmayla gecen günden sonra keyfini kaçırmak istemiyordu, Ellie de bir kere için mantıklı davranmıştı. Bir daha dikkatli olacağını söyleyerek her cumartesi olduğu gibi sekiz bucuğa kadar televizyon seyretmek için aşağı indi. Eh, bu da bitti, belki iyi bile oldu. diye düşündü Louis. Asıl sorunun bilyalar olmadığını, üşütmek olmadığını, asıl sorunun bir Orinco tankeri olacağını, asıl so-
— 188 —
runun yol olacağım bilmiyordu... Jud CrandalTın ağustosun o ilk günü söylediği gibi...
Gage yattıktan on beş dakika sonra yukarı çıktığında oğlan yatıyordu ama uyumamıştı. Elindeki süt şişesini emerken tavanı seyrediyordu.
Louis.- Gage'in ayaklanndan birini tutup kaldırdı, öptü. yerine bıraktı.
«iyi geceler. Gage.»
«Uçumpa uçtu. baba.»
«Hem nasıl da uçtu. değil mi?» Louis nedeni olmadan gözlerinin yaşardığını hissetti. «Göklere kadar hem de, küçük adam.»
«Uçumpa uçtu,» dedi Gage. «Gök kadar.»
Sonra yan döndü, gözlerini kapattı ve uyudu. Bir anda.
Louis dışan çıkarken arkasına bakınca Gage'in dolabıma aralık kapısı arasından kendisine bakan sarımsı yeşil gözleri gördü. Kalbi birden ağzına gelmiş gibi oldu, yüzü buruştu.
Dolabın kapısını açarken, Zelda, dolaptaki Zelda, kara dili 'dudakları/ arasından fırlamış, diye düşündü.
Ama Church'tü dolaptaki, kedi dolaba girmişti, Louis'i görünce sırtı kamburlaştı birden. Yan aralık ağzından keskin dişleri görünüyordu.
«Çık ordan dışan.»
Church yine tıslar ctibi bir ses çıkardı. Yerinden kıpırdamadı.
«Çık dışan dedim sana!» Gage eline gelen ilk şeyi kaldırdı kediye doğru. Elindeki Gage'in parlak plastik lokomotifiydi, loş ışıkta kurumuş kan renginde. Kedi yine hırladı ama kıpırdamadı.
Louis hiç düşünmeden öfkeyle fırlattı oyuncağı hayvana. Kızmıştı kediye, korkuyordu da, karanlık dolabın içinden çıkmak istememesine kızıyordu, sanki orada olmaya hakkı varmış gibi.
Oyuncak lokomotif kedinin kafasına çarptı. Church miyav-layarak kaçtı. Koşarken yine kapıya çarpmış, az daha devriliyordu.
Gage yattığı yerde döndü, bir şeyler mınldandı. Louis'in al nında boncuk boncuk terler vardı şimdi.
— 189 —
«Louis?» Rachel aşağıdan sesleniyordu. «Gage yatağından nü düştü?»
•Hayır. Church oyuncaklarını devirdi.»
«Haa!»
Louis oğluna bakmış da üzerinde bir yılan görmüş ya da Gage'in başucundaki rafta bir fare görmüş gibi saçmasapan bir d ay güya kapılmıştı. Saçmasapandı elbette. Ama dolabın içinden öyle ısbk çalar gibi...
Zelda'yı mı düşündün, Müthiş Oz'u mu?
Oyuncakları ayağıyla iterek dolabı kapattı. Kilidin tık sesi niı duydu, bir an daha duraksadıktan sonra dolap kapağının sürgüsünü sürdü.
Gage'in yanına döndü sonra. Oğlan dönerken battaniyeleri açılmıştı. Louis çocuğu düzeltti, battaniyeleri sıkıca örttü üstüne, sonra uzun bir süre durup oğlunu seyretti.
— 190—
İKİNCİ BÖLÜM
MICMAC MEZARLIĞI
Hazreti İsa BHanya'ya geldiğinde Laza-rus dört gündür mezanndaydı. Martha. isa'nın geldiğini duyunca karşılayıcı çıktı.
•Efendim.» dedi. «Eter burada olsaydın kardeşim ölmeyecekti. Ama şimdi buradasın ve Tanrının da istediğin hiçbir şeyi senden esirgemeyeceğini biliyorum.»
•Kardeşin yeniden kalkacak ayağa.» dedi İs*.
YOHANNA İNCİLİ
36
İnsan aklının alabileceği dehşetin sının olacağına inanmak yanlış bir düşünce olmalıdır. Tersine insanı saran karanlık arttıkça harekete geçen bir mekanizma da bu sının sonsuza dek genişletir, insanın deneylerinin kendisine verdiği kanı şudur: Karabasanlar giderek karardıkça dehşet üstüne dehşet yağar, bir kötülük bir başkasını doğurur, sonunda karanlık her yeri, her şeyi kaplar. İnsana en dehşet veren sorun da zihninin bunların ne kadannı alacağı ve yine de acımasız, uyanık bir akh-başındalığa sahip olacağıdır. Bu tür olayların kendilerine özgü bir saçmalığa sahip olacakları kuşkusuzdur. Hatta bir noktada durum birden gülünçleşir de. işte o noktada akıl ya kendini korumaya başlar ya da baskıya dayanamayıp ezilir.
Louis Creed oğlu Gage William Creed'in 17 Mayıstaki cenazesinde böyle şeyler düşünebilirdi eğer aklı başında olsaydı. Ama cenaze evine girince her türlü sağduyulu' düşünceyi bir yana bırakmıştı bir kez. Ondan sonra da orada kayınpederiyle yumruklaşması Rachel'üı zaten pek zayıf olan kendine hakimiyetini kökünden yıkmıştı. Brookings Smith Cenaze Evinin Gage' m kapalı tabutunda yattığı salonundan çığlıklar ata ata çıkarılmıştı dışarı, Surrendra Hardu kendisine sakinleştirici bir iğne yapmıştı.
işin komik yanı o son olayı hiç gönneyebilirdi: Dr. Creed' le Bay lrwin Goldman öğleden sonraki ziyaret saatlerinde değil de sabah ziyaret saatleri içinde yumruklaşmış olabilirlerdi Rac-hel sabah gelememişti cenaze evine, bu gücü kendisinde bulamamıştı. Evde Jud Crandall ve Steve Masterton'la oturmuştu.
—193 — Hayvan Mezarhfiı — F : 13
Louis bu son kırk sekiz saati Jud ya da Steve olmasaydı nasıl geçireceğini bilemiyordu.
Louis için de, ailenin geri kalan üç üyesi için de, Steve'in hemen gelmesi çok iyi olmuştu. Louis bir süre için karar verme yeteneğini kaybetmişti; öyle ki, karısının çığlıklarını bastırmak için bur iğne bile yapmayı akıl edememişti. Louis, Rachel'in sabah ziyaretine üzerinde yanlış iliklenmiş sabahlığıyla gitmeye kalkıştığını da farkedememişti. Karısının saçları taranmamış, yıkanmamıştı, darmadağınıktı. Gözleri, çökmüş gözçukurlanndan öyle bir fırlamışlardı ki. canlı bir kafatasına benziyordu yüzü. Yüzünün etleri sarkıyordu. O sabah kahvaltı sofrasında kuru ekmek yemiş, anlamsız, bağlantısız şeyler söylemişti. Bir keresinde, «Satın almak istediğin o Winnebago, Lou...» demişti. O>-sa Louis bir VVinnebagp olmak istediğinden en son I98l'de söz etmişti.
Louis babını sallayıp kahvaltısını yemeyi sürdürmüştü. O sabah Gage'in en sevdiği şey olan yulaf ezmesi yemek istemişti. Tadını hiç sevmezdi oysa, ama yine de istiyordu. Üzerinde en iyi elbisesi vardı, siyah değil de kömür grisi, siyah elbisesi yoktu. Traş olmuş, duşunu yapmış, saçlarım taramıştı. Uğradığı şok yüzünden kendinde değilse de, iyi görünüyordu.
Dostları ilə paylaş: |