Stephen King Kara Kule Cilt5 Calla'nın Kurtları



Yüklə 2,69 Mb.
səhifə18/54
tarix30.05.2018
ölçüsü2,69 Mb.
#52130
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   54

"Yardım edebilirsek edeceğiz," diye devam etti sözlerine. Sesi ifadesizdi. "Ama bu işi yalnız yapmayacağız, ahali. Dinleyin, yalvarırım. Beni iyi dinleyin. İstediğiniz şey için mücadele etmeye hazır olun. Sahip olduklarınızı korumak için savaşmaya hazırlanın." Sözleri bitince bir ayağını ileri uzatıp eğilerek kalabalığı selamladı. Ortalığa neredeyse elle tutulabilecek bir sessizlik çökmüştü. Sonra Tian Jaffords alkışlamaya başladı. Za-lia, ona katıldı. Benny de alkışlıyordu. Babası, ona hafifçe dirsek attı ama çocuk ona aldırmadı. Baba Slightman da bir süre sonra alkışlayanlara katıldı.

Eddie, Roland'a alev gibi yanan gözlerle baktı. Roland'ın yüzü hâlâ ifadesizdi. Susannah pantolonunun paçasını çekiştirince ona doğru eğildi.

"Çok iyiydin, hayatım."

"Ona teşekkür etmeyeceğim kesin." Eddie, başını Roland'a doğru salladı. Ama kendisini çok iyi hissetmeye başlamıştı. Ve konuşmak gerçekten de Roland'ın alanı değildi, bunu biliyordu. Zorda kalırsa yapardı sadece.

Eh, artık ne olduğunu biliyorsun, dedi kendi kendine. Gilead'lı Roland'ın sesi.

Bu o kadar kötü bir şey miydi peki? Cuthbert Allgood ondan çok önce bu görevi üstlenmemiş miydi?

Callahan öne çıktı. "Belki onları daha iyi karşılayabiliriz, dostlarım. Onlara Calla Bryn Sturgis'e yakışır şekilde hoş geldiniz diyelim."

Alkışlamaya başladı. Toplanmış ahali bu kez alkışa tereddütsüzce katıldı. Uzun ve coşkulu bir alkıştı. Tezahüratlar ve ıslıklar alkışlara eşlik ediyordu. Ayaklar yere vuruldu ama zemin ahşap olmadığı için dilenen etki oluşmadı. Küçük orkestra hareketli bir parçaya başladı. Susannah, Eddie'nin bir elini, Jake ise diğerini tuttu. Dördü birden, konser sonunda seyircileri selamlayan grup üyeleri gibi eğildi ve alkışların şiddeti arttı.

Sonunda Callahan ellerini kaldırarak alkışa bir son verdi. "Önümüzde ciddi bir iş var, dostlar. Ama şimdi, ziyafet başlasın. Sonra da danslar ve şarkılarla gecemizi şenlendirelim!" Alkışlar tekrar başladı ve Callahan onları susturdu. "Yeter!" dedi gülerek. "Ve arkadaki Manniler! Sadece kendi yemeklerinizden yediğinizi biliyorum ama bu, yiyeceklerinizi getirip bize katılmanıza engel değil. Haydi bize katılın! Ve size yarasın!"

Hepimize yarasın, diye düşündü Eddie. O uğursuz his hâlâ kaybolmamıştı. Meşalelerin aydınlattığı bölgenin hemen dışında durup onları gözetleyen bir yabancı gibiydi. Ya da bir ses gibi. Tabutun kapağına indirilen yumruğun sesi.


7

Banklar ve uzun sehpalar olmasına rağmen sadece yaşlılar yemeklerini oturarak yedi. Çoğu çok leziz, iki yüz çeşit yemekten oluşan muhteşem bir ziyafetti. Yemek, Calla için kadeh kaldırmakla başladı. Teklif eden, bir elinde tüyü, diğerinde ağzına dek dolu bir kadeh tutan Vaughn Eisenhart'tı. Eddie bunun Milli Mars'ın Hilal versiyonu olabileceğini düşündü.

"Her zaman ona yarasın!" diye bağırdı çiftçi ve graf mı bir dikişte içip bitirdi. Eddie, adamı takdir ediyordu doğrusu. Zira Calla Bryn Sturgis'in grafı öylesine sertti ki sırf koklamak bile insanın gözlerini yaşartıyordu.

"YARASIN.1" diye karşılık verdi ahali ve içkiler, tezahüratlar eşliğinde içildi.

O sırada, büyük çadırı aydınlatan meşalelerin ışığı, batan güneşin ışınları gibi kıpkırmızı oldu. Kalabalık, hayret ve hayranlık nidalarıyla alkışladı. Işıklar, teknolojik açıdan çok etkileyici sayılmazdı (Mono Blaine ve Lud'u idare eden iki kutuplu bilgisayarlarla karşılaştırılamazdı elbette) ama kalabalığı gayet iyi aydınlatıyordu ve zehirli gibi de görünmüyordu. Diğerleriyle birlikte alkışladı. Susannah da öyle. Andy tekerlekli sandalyesini getirip açmıştı (bu arada pek yakında tanışacağı yakışıklı yabancıdan bahsetmeyi de teklif etmişti). Şimdiyse kucağında bir yemek tabağı taşıyan Susannah küçük insan grupları arasında geziyor, orada burada durup insanlarla sohbet ediyor, sonra bir diğer gruba yöneliyordu. Eddie, Susannah'nın özgüvenini biraz kıskanarak bundan fazla farklı olmayan kokteyl partilerden nasibini ona kıyasla daha fazla almış olduğunu düşündü.

Bir süre sonra kalabalığın içinde tek tük çocuklar belirdiğini gördü. Görünüşe bakılırsa ahali, ateşli-demirlerini çekip bir katliam yapacakları fikrini kafalarından atmıştı. Yaşı en büyük çocukların tek başlarına ortalıkta dolaşmasına izin veriliyordu. Eddie'nin kendi çocukluğundan hatırladığı gibi gruplar halinde geziyorlar, masalardan yemek çalıyorlardı (ama yiyecekler, iştahlı gençlerin saldırılarının bile azaltamayacağı kadar boldu). Yabancıları meraklı gözlerle inceliyorlar ama yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı.

En küçük çocuklarsa anne babalarının dibinden ayrılmıyordu. Diğer çocuklar büyük çadırın hemen yan tarafındaki salıncaklara biniyor, kaydırakta kayıyor, tırmanma kulesinden sarkıyordu. Aralarından bazıları, iri-leşmiş gözlerle yabancıları izliyordu. Onları gören Eddie'nin yüreği sızladı. İkizlerin sayısı şaşırtıcıydı (ve ürkütücü). Kurtlar'ın bu kafası karışık çocukların yarısını götüreceğini düşündü... eğer her zaman yaptıklarını yapmalarına izin verilirse elbette. Etrafta deforme olanları göremiyordu. Toplantıda herhangi bir sorun çıkma ihtimali göz önüne alınarak özellikle ayrı tutulduklarını tahmin etti ve onlara da ayrı bir parti verildiğini umdu (Sonradan gerçekten de bir parti verildiğini öğrendi... Callahan'ın kilisesinin arkasında kurabiye ve dondurma yemişlerdi.).

Jake, Calla'dan olsa aradaki grupta kalan çocuklara mükemmel bir şekilde dahil olabilirdi ama değildi. Kendine, yaş olarak büyük ama tecrübe olarak toy, kusursuz bir arkadaş bulmuştu. Birlikte masadan masaya dolaşıyorlar, gözlerine kestirdikleri tabaklardan yiyecek alıyorlardı. Oy başı iki yana sallanarak Jake'in ayaklarının dibinde halinden memnun bir şekilde ilerliyordu. Ama Eddie New York'lu Jake'e (veya yeni arkadaşı, Calla'lı Benny'ye) saldırmaya kalkanın birkaç parmağından olacağını biliyordu. Eddie, bir ara iki çocuğun hiç konuşmadan birbirine baktığını, sonra aynı anda kahkahalarla gülmeye başladığını gördü. Çocukluk anıları bu görüntü üzerine öyle canlı bir şekilde zihninde belirdi ki neredeyse fiziksel bir acı duydu.

Ama Eddie'nin iç gözlem için vakti yoktu. Roland'ın anlattığı hikâyelerden (ve birkaç kez rastladığı hareketlerinden) Gilead'lı silahşorların barış koruyucularından fazlası olduğunu öğrenmişti. Aynı zamanda haberci, muhasebeci, bazen casus ve hatta, nadiren de olsa cellat rolü üstlenebiliyorlardı. Ama hepsinden çok, diplomatlardı. Ağabeyinin ve arkadaşlarının neden bana kız kardeşinin yaptığı gibi muamele yapmıyorsun; Ananı becerdim, çok da iyiydi; Ne çenemi kaparım ne susarım, seni görünce üzerin; kusarım gibi bilgece sözlerini dinleyerek büyüyen Eddie, bir diplomat olduğunu düşünemezdi, ama genel olarak çok iyi idare ettiğini sanıyordu. Sadece Telford zorlamıştı ama orkestra sesini kapamıştı, teşekkürler derim.

Tanrı biliyordu ya, ya batacaklardı ya da çıkacaklardı; Calla halkı Kurtlar'dan korkuyor olabilirdi, ama Eddie ve ka-tet'inin diğer üyelerine onlarla nasıl başa çıkacaklarını sorarken hiç de çekingen davranmıyorlar-dı. Eddie, Roland'ın onu kalabalığın önünde konuşmaya zorlamakla çok büyük bir iyilik yapmış olduğunu anladı. Böylece sonraki sorgulama için biraz olsun ısınmış, kendini hazırlamıştı.

Hepsine aynı şeyleri, defalarca söyledi. Kasabayı doğru düzgün incelemeden bir strateji belirlemek mümkün değildi. Calla'dan kaç kişinin onlara gerekeceğini söyleyebilmek imkânsızdı. Bunu zaman gösterecekti. Tanrı isterse su olacaktı. Ve aklına gelen tüm diğer klişe deyişler. Küçük bir çiftliğin sahibi olan Jorge Estrada, Kurtlar kasabayı ateşe verecek olurlarsa ne yapacaklarını sordu. Bir başka çiftçi, Garrett Strong, Kurtlar geldiğinde çocukların nereye saklanacağını bilmek istedi. "Siz de çok iyi biliyosunuz ki onları kasabada bırakamayız," dedi. Eddie, graf ından bir yudum aldı ve bağlayıcı bir yorum yapmamaya dikkat etti. Neil Faraday adında bir adam (Eddie, onun önemsiz bir çiftçi mi, yoksa bir işçi mi olduğunu anlayamamıştı.) yanına gelip her şeyin fazla ileri gittiğini söyledi. "Hiçbir zaman bütün çocukları almıyolar," dedi. Eddie, adama biri, "Şey, karıma sadece iki tanesi tecavüz etti," dese ne düşüneceğini sormak istedi ama sonra vazgeçti. Louis Haycox adında koyu tenli, bıyıklı bir adam Ed-die'nin yanma gelerek kendini tanıttı ve Tian Jaffords'a hak verdiğini söyledi. Toplantıdan sonra bu konuyu düşünerek pek çok uykusuz gece geçirmiş ve sonunda, Kurtlar'la savaşmaya karar vermişti. Yani onun desteği istenecek olursa. Adamın samimiyeti ve gözlerindeki dehşet Ed-die'nin içini sızlatmıştı. Karşısındaki ne yaptığını bilmeyen küçük bir çocuk değil, her şeyin bilincinde olan bir yetişkindi.

Gelip sorular soruyor, gerçek bir cevap almamalarına rağmen tatmin olmuş görünerek uzaklaşıyorlardı. Eddie ağzı kupkuru olana dek konuştu. Sonra, sarhoş olmamak için graf içmeyi bırakıp buzlu çayla devam etti. Daha fazla yiyesi de yoktu, midesi doluydu. Ama hâlâ geliyorlardı. Cash ve Estrada. Strong ve Echeverria. Winkler ve Spalter (söylediklerine göre Overholser'ın kuzeniydiler). Freddy Rosario ve Farren Posella... yoksa Freddy Posella ve Farren Rosario muydu?

Meşaleler, her on, on beş dakikada bir renk değiştiriyordu. Kırmızıdan yeşile, yeşilden turuncuya, turuncudan maviye. Graf sürahileri elden ele dolaşıyordu. Konuşma sesleri yükselmiş, gülüşmeler artmıştı. Eddie arkasından kahkahaların patlatıldığı aynen öyle! nidalarını daha sık duyar olmuştu.

Roland'ın mavi pelerinli yaşlı bir adamla konuştuğunu gördü. Yaşlı adam, Eddie'nin gördüğü en gür, en uzun ve en beyaz sakala sahipti. Roland'ın teni açık havayla sertleşmiş yüzüne bakarak dürüstçe konuşuyordu. Bir keresinde Silahşor'un kolunu tutarak hafifçe çekti. Roland dinledi, başını salladı ama hiçbir şey söylemedi... en azından Eddie'nin izlediği anlarda. Ama ilgilenmiş, diye düşündü Eddie. Ah, evet, bizim yaşlı çirkin ilgisini çeken bir şeyi dinliyor.

Eddie'nin yanına bir başkası gelirken küçük orkestra da sahnedeki yerini alıyordu. Ona Büyükbaba Cartwright'i hatırlatan adamdı.

"George Telford," dedi. "Umarım iyisin, New York'lu Eddie." Yumruk yaptığı elinin yan tarafını alnına dayadıktan sonra elini ona uzattı. Hayvan çiftliği sahiplerinin yaptığı gibi kovboy şapkası takıyordu (diğer çiftçilerin sombrerolan vardı) ama elleri şaşılacak kadar yumuşaktı. Sadece parmak diplerinde nasırlar vardı. Dizginleri tuttuğu yerler, diye düşündü Eddie. Başkaca bir iş yaptığını sanmam.

Eddie hafifçe eğilerek adamı selamladı. "Uzun günler ve hoş geceler, sai Telford. Bir an için ona Adam, Hoss ve Küçük Joe'nun Ponderosa'da olup olmadığını sormayı düşünse de vazgeçti.

"İki katını senin için dilerim, evlat, iki katını." Eddie'nin kalçasındaki eski tabancaya, ardından yüzüne baktı. Gözlerinde kurnaz ve pek de dostça sayılmayacak bir ifade vardı. "Galiba dinh'iniz bunun diğer eşini taşıyo."

Eddie gülümsedi ama hiçbir şey söylemedi.

"Overholser ka-tefinizdeki bebeğin geçen gün bir başka tabancayla esaslı bir gösteri yaptığını söyledi. Galiba o silahı bu gece karın taşıyo?"

"Sanırım öyle," dedi Eddie, bebek lafı üzerinde durmayarak. Ru-ger'ın Susannah'da olduğunu çok iyi biliyordu elbette. Roland, Jake'in Eisenhart'ın çiftliği Rocking B'ye silahsız gitmesinin daha iyi olacağına karar vermişti.

"Kırk kişiye karşı dört kişinin savaşabileceğini düşünmek biraz hayalcilik olmuyo mu?" diye sordu Telford. "Doğudan gelenler altmış kişi de olabilir, tam sayıyı kimse hatırlayamıyo. Neden hatırlayacaklar ki zaten? Yirmi üç yıl, barış için uzun bir zaman. Tanrı'ya ve İsa Adam'a teşekkürler derim."

Eddie gülümsedi ve Telford'un bir başka konuya geçmesini umarak sessiz kaldı. Aslında çekip gitmesini tercih ederdi.

Ama şansı yoktu. Baş belaları daima yakınlarda olurdu, bu neredeyse doğanın bir kanunuydu. "Elbette kırk... veya altmış kişiye karşı dört silahlı adam, üç silahlı adam ve bir amigodan iyidir. Özellikle de keskin nişancı dört adam, beni dinlersen."

"Dinliyorum," dedi Eddie. Zalia Jaffords halka tanıtıldıkları platformun önünde Susannah'ya bir şeyler söylüyordu. Eddie, Suze'un da ilgilenmiş göründüğünü fark etti. O çiftçinin karısını, Roland da kahrolası Yüzüklerin Efendisi'ni alıyor. Peki ya ben? Büyükbaba Cartwright gibi görünen ve Perry Mason gibi sorguya çeken bir adam.

"Başka silahınız var mı?" diye sordu Telford. "Kurtlar'la savaşmayı düşünüyosanız daha fazlasına sahip olmanız gerekir zaten. Bana sorarsan bu çılgınlıktan başka bir şey değil, zaten fikrimi hiç saklamadım. Wayne Overholser da aynı şekilde düşü..."

"Overholser da öyle düşünüyordu ama fikrini değiştirdi," dedi Eddie sıradan bir ses tonuyla. Çayından bir yudum alırken fincanın üzerinden kaşlarını çatmasını beklediği adama baktı. Ya da bezgin bir ifade görmeyi bekledi. İkisini de göremedi.

"Fırıldak Wayne," diyerek gevrek gevrek güldü Telford. "Bir o yöne bir bu yöne döner. Ona fazla güvenmeseniz iyi olur, genç sai."

Eddie bunun bir seçim olduğunu sanıyorsan bir daha düşün, demek istedi ama vazgeçti. Ağız kapalı, göz açık, az laf.

"Makineli tüfekleriniz vardır belki?" dedi Telford. "Eh, olabilir," dedi Eddie. "Daha önce hiç kadın silahşor duymamıştım." "Öyle mi?"

"Ya da çocuk bir silahşor. Hatta bir çırak bile. İddia ettiğiniz kişiler olduğunuzu nereden bileceğiz? Söyleyin, yalvarırım."

"Şey, buna cevap vermek zor," dedi Eddie. Tehlike altında çocuklara sahip olmak için fazla yaşlı görünen Telford'dan hiç hoşlanmamıştı.

"Yine de insanlar bilmek isteyecektir," dedi Telford. "Fırtınadan önce emin olmak isteyecekler."

Eddie, Roland'ın bir kez karar verdikten sonra kimse bizi aksine zorlayamaz, dediğini hatırladı. Belli ki bu insanlar henüz bu noktayı kavrayamamıştı. Telford'un anlamadığı muhakkaktı. Elbette cevaplanması gereken sorular vardı; Callahan bundan bahsetmiş ve Roland da onaylamıştı. Üç soru. İlki, yardım ve kurtarıcıyla ilgili bir şeydi. Eddie bu soruların sorulduğunu sanmıyordu ama zamanı geldiğinde Toplantı Salonu'nda sorulacağını biliyordu. Cevaplar, ne söylediğini bile bilmeyen Posella ve Ro-sario gibi önemsiz insanlar tarafından verilecekti. Çocukları tehlike altında olan insanlar.

"Siz gerçekte kimsiniz?" diye sordu Telford. "Söyle, yalvarırım."

"New York'lu Eddie Dean. Umarım dürüstlüğümü sorgulamıyorsu-nıızdur. İsa adına umuyorum ki öyle değildir."

Telford birden çekinmiş görünerek geriledi. Eddie bundan acımasızca bir memnuniyet duydu. Korku, saygıdan iyi değildi ama hiçbir şeyden daha iyiydi. "Hayır, hiç de değil, dostum! Lütfen! Ama söyle, taşıdığın tabancayı hiç kullandın mı? Söyle, yalvarırım."

Eddie, Telford'un korksa da korkmasa da buna inanmadığını gördü. Belki de görünüşünde ve tavırlarında geçmişte kalan New York'lu Ed-die'den bu adamın aksine inanması için hâlâ çok büyük bir parça vardı, ama Eddie sebebin bu olduğunu sanmıyordu. En azından esası bu değildi. Karşısında sinip Gök Gürültüsü'nden gelen yaratıkların gelip komşularının çocuklarını almasını seyretme fikrini benimsemiş, bu yüzden de bir silahın vereceği basit cevaplara inanamayan bir adam vardı. Bununla birlikte Eddie o cevaplan biliyordu. Ve onları seviyordu. Lud'da yaşadıkları o korkunç günü, davul tamtamları arasında gri gökyüzü altında Su-sannah'nın sandalyesini var gücüyle itişini hatırladı. Frank'i, Luster'ı ve Denizci Topsy'yi hatırladı; Maud adındaki kadının dizleri üzerine çöküp Eddie'nin vurup öldürdüğü çılgınlardan birini öpmesini düşündü. Ne demişti? Winston'i vurmamalıydınız, bugün doğum günüydü. Ya da bunun gibi bir şey.

"Bunu, bunun eşini ve Ruger'ı kullandım," dedi. "Ve benimle sakın bir daha o şekilde, bir çeşit şakanın parçalarıymışız gibi konuşma, dostum."

"Seni bir şekilde gücendirdiysem affet, silahşor, yalvarırım."

Eddie bir nebze rahatladı, silahşor. Ak saçlı ahmak hiç olmazsa inanmasa bile bu kelimeyi kullanacak kadar akıllı davranmıştı.

Orkestra bir başka parçaya geçti. Solist gitarının askısını başından geçirerek seslendi. "Haydi, hep beraber! Bu kadar yemek yeter! Dans etme vakti geldi!"

Tezahüratlar ve coşkulu haykırışlar duyuldu. Eddie patlamalar duyunca Roland'ın yaptığını defalarca gördüğü gibi tabancasına uzandı.

"Sakin ol, dostum," dedi Telford. "Çocuklar Hasat çatapatlarını patlatıyor."

"Öyleymiş," dedi Eddie. "Bağışlayın, yalvarırım."

"Af dilemeye gerek yok," diyerek gülümsedi Telford. Büyükbaba Cartwright'i hatırlatan bir gülümsemeydi ve Eddie o an bir şeyden emin oldu: bu adam asla onların tarafına geçmeyecekti. En azından Kurtlar'm her birinin cesedi bu çadırda yan yana yatmadıkça. Böyle bir şey olduğu takdirde ise en başından beri onların tarafında olduğunu iddia edecekti.


8

Dans, ay yükselene dek devam etti ve ay, o gece çok parlaktı. Eddie kasabanın hanımlarından birkaçıyla art arda dans etti. İki kez, Susan-nah'yı kucağına aldı ve vals yaptılar. Toplu dans sırasında ise Susannah tekerlekli sandalyesinde bir o yana, bir bu yana uyumla hareket etti. Nemli yüzü, rengi sürekli değişen meşalelerin aydınlığında neşeyle parlıyordu. Roland da dans etti. Ama Eddie, Silahşor'un zarifçe dans etmekle birlikte fazla zevk alıyormuş gibi görünmediğini düşündü. Dansında, gecenin finaline dair hiçbir ipucu olmadığı muhakkaktı. Jake ve Benny Slightman kendi başlarına uzaklaşmışlardı, ama Eddie bir ara onları bir ağacın dibinde oyun oynarken görmüştü.

Dans faslı sona erdiğinde şarkılar söylenmeye başladı. Küçük orkestra önce kederli bir aşk şarkısı çaldı. Ardından, hareketli bir şarkı geldi, ama söylendiği lehçe öylesine ağırdı ki, Eddie şarkının sözlerini anlayamadı. Ama sözlerin biraz açık saçık olduğunu bilmek için anlamasına gerek yoktu. Erkekler neşeyle bağırıp gülüyor, kadınlar keyifle eşlik ediyor, bazı yaşlılarsa elleriyle kulaklarını tıkıyordu.

Bu iki şarkıdan sonra Calla'dan altı yedi kişi platforma tırmanıp şarkı söyledi. Eddie hiçbirinin bir yetenek yarışmasında ilk üçe giremeyeceğini düşündü, ama yine de kalabalık tarafından sıcak bir şekilde, coşkuyla, alkışlarla karşılandılar (genç bir kadının coşkusu, neredeyse şehvete varıyordu). Dokuz yaşlarında, tek yumurta ikizi oldukları açıkça görülen iki kız, 'Campara Caddeleri' adında yavaş bir parçayı muhteşem bir uyumla söyledi. Sözlere eşlik eden tek enstrüman, kızlardan birinin çaldığı gitardı. Eddie şarkıyı dinleyen halkın sessizliğinden etkilenmişti. Erkeklerin neredeyse tamamı bir hayli sarhoştu, ama hiçbiri, sessizliği bozacak bir şey yapmamıştı. Hiç çatapat sesi olmadı. Pek çok insan (adının Haycox olduğunu söyleyen adam da aralarındaydı) şarkıyı yanaklarından yaşlar süzülerek dinledi. Eddie daha önce sorulmuş olsaydı, elbette kasaba halkının omuzlarındaki duygusal yükü anladığını söyleyecekti. Ama anlamamıştı. O ana dek.

Kaçırılan kadın ve ölen kovboyu anlatan şarkı sona erdiğinde bir süreliğine mutlak sessizlik oldu; gece kuşları bile susmuştu. Sonra çılgınca bir alkış başladı. Kurtlar'a karşı ne yapılması gerektiği şimdi oylamaya sunudaydı Büyükbaba Cartwright bile savaşmak lehine oy vermek zorunda kalırdı, diye düşündü Eddie.

Sahnedeki kızlar reverans yaptıktan sonra çimlere atladı. Eddie gecenin sona erdiğini düşünmeye başlamıştı ki Callahan platforma çıkarak onu şaşırttı.

"İşte size annemin bana öğrettiği, daha da kederli bir şarkı," dedi ve "Bana Bir İçki Daha Ismarla Aşağılık Herif adında neşeli bir İrlanda şarkısı söylemeye başladı. Sözleri, en az orkestranın daha önce çaldığı şarkı kadar kabaydı, ama Eddie bu kez çoğunu anlayabilmişti. Kasaba halkıyla birlikte her kıtanın son mısrasını tekrarlamaya başladı: İşimi görmeden önce bana bir içki daha ısmarla, aşağılık herif!

Susannah sandalyesini orkestranın bulunduğu küçük sahneye doğru sürdü, İhtiyar'ın şarkısının ardından patlayan alkışlar sırasında yardım alarak yukarı çıktı. Üç gitaristle konuştu ve bir enstrüman üzerinde bir şey gösterdi. Müzisyenler başlarını salladılar. Eddie, adamların şarkıyı ya da bir başka versiyonunu bildiğini tahmin etti.

Kalabalık da kocası gibi beklenti dolu bir sessizliğe bürünmüştü. "Sürekli Üzüntülerin Hanımı" şarkısına başladığında yüreği coşkuyla doldu, ama pek şaşırmadı zira Susannah yolculukları sırasında bazen bu şarkıyı mırıldanırdı. Bir Joan Baez değildi, ama sesi kuvvetli ve duygu yüklüydü. Neden olmayacaktı ki? Şarkı, evinden ayrılıp çok uzaklara giden for kadını anlatıyordu. Şarkı bittiğinde, daha önceki gibi bir sessizlik ol-madı. Herkes aynı anda coşkuyla alkışlamaya başladı. Yaşa! Bir daha! İsteriz! sesleri duyuldu, ama Susannah reverans yaparak sahneden indi. Eddie avuçları acıyana dek alkışladıktan sonra iki parmağını ağzına söküp ıslık çaldı.

Ve sonra -görünüşe bakılırsa o gece sürprizler bitmek bilmiyordu-Susannah dikkatle çimlerin üzerine indirilirken Roland sahneye çıktı.

Jake ve yeni arkadaşı, Eddie'nin yanındaydı. Benny Slightman, Oy'u taşıyordu. Eddie o geceye kadar Jake'in ka-tet'inden olmayan birinin bunu yaptığı takdirde ısırılacağına yemin edebilirdi.

"Şarkı söyleyebilir mi?" diye sordu Jake.

"Yapabiliyorsa benim için yeni bir haber olur, evlat," dedi Eddie. "Görelim bakalım." Ne göreceğine dair en ufak fikri bile yoktu ve kalbi, şaşırtıcı bir şiddetle çarpıyordu.
9

Roland tabancasıyla fişekliğini çıkardı ve aşağıda bekleyen Susan-nah'ya uzattı. Susannah fişekliği beline doladı. Bunu yaptığı sırada gömleği aşağı çekildi ve Eddie, Susannah'nın göğüslerinin irileşmiş olduğu fikrine kapıldı. Sonra bunun bir ışık oyunu olduğunu düşündü ve üzerinde durmadı.

Meşaleler turuncuya dönmüştü. Roland, onların aydınlığında platformda duruyordu. Silahsız kalçaları bir çocuğunki gibi dardı. Bir süre için sadece beklentiyle onu izleyen kalabalığa baktı. Eddie, Jake'in soğuk elinin kendininkine uzandığını hissetti ve sıkıca tuttu. Çocuğa aklından geçenleri sormasına gerek yoktu, çünkü kendisi de aynı şeyleri düşünüyordu. Ömründe hiç bu kadar yalnız, insan sıcaklığından ve dostluğundan böylesine uzak biri görmemişti. Onu orada, bu şölenin ortasında görmek (arkasında yatan sebep ne kadar uğursuz olursa olsun bu yine de bir şölendi) sadece gerçeğin altını biraz daha çiziyordu: o, sonuncuydu. Bir başkası yoktu. Eddie, Susannah, Jake ve Oy, onun soyundansa çok uzak bir bağları olmalıydı. Sanki sonradan akla gelmişler gibi. Oysa Roland-Roland...

Şşşt, dedi Eddie kendi kendine. Böyle şeyler düşünme. Bu gece olmaz-

Roland kollarını yavaşça göğsünde çaprazladı. Sol ayasını sağ yanağı, sağ ayasını sol yanağı üzerine koymuştu. Bu hareketin Eddie için hiçbir anlamı yoktu, ama Calla'nın yüzlerce sakini hemen tepki verdi ve alkıştan da öteye geçen zafer dolu bir kükreyiş yükseldi. Eddie gittiği bir Rolling Stones konserini hatırladı. Oradaki kalabalık, Stones'un davulcusu Charlie Watts çıngırağa, sadece "Honky Tonk Woman"ı çalacakları anlamına gelecek şekilde vurmaya başladığında böylesine bir tepki göstermişti.

Roland sessizlik çökene dek kolları göğsünde çaprazlanmış, avuç içleri yanaklarında bekledi. "Calla'da çok iyi karşılandık," dedi. "Beni dinleyin, yalvarırım."

"Teşekkürler deriz?' diye kükrediler. "Seni dinliyoruz?'

Roland başını salladı ve gülümsedi. "Ama dostlarımla ben uzaktaydık, görüp yapmamız gereken pek çok şey var. Size açılırsak siz de bize açılır mısınız?"

Eddie bir ürperti hissetti. Jake'in eli, elini sıktı. İlk soru, diye düşündü.

Daha düşüncesi tamamlanmadan ahali karşılık verdi. "Evet! Ve teşekkürler deriz!"

"Bizi olduğumuz gibi görüp yaptığımız şeyi kabul ediyor musunuz?"

İşte ikincisi de geldi, diye düşündü Eddie. Şimdi Jake'in elini sıkan oydu. Telford ve Diego Adams denen adamın birbirlerine umutsuzca baktığını gördü. Karşı çıktıkları olay gerçekleşiyordu ve yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Çok geç, çocuklar, diye düşündü Eddie.

"Silahşorlar!" diye haykırdı biri. "Gerçek silahşorlar, teşekkürler derim! Tanrı adına teşekkürler derim!"

Onaylayan bir kükreyiş oldu. Alkışlar gök gürültüsü gibi çınladı. Teşekkürler deriz! Aynen öyle! Evet! sesleri duyuldu.

Eddie sessizlik çökünce Roland'ın son ve en önemli soruyu sormasını bekledi: Yardım ve kurtarıcı arıyor musunuz?

Ama Roland bu soruyu sormadı. "Bizim için gece sona eriyor, zira Çok yorgunuz. Ama gitmeden önce size, çok iyi bildiğinizi sandığım bir Şarkı söyleyip dansından bir bölüm sunacağım."

Yine coşkulu bir tezahürat ve alkışlar duyuldu.

"Ben şahsen bu şarkıyı çok severim," dedi Gilead'lı Roland. "Bu şarkıyı çok eskiden beri bilirim ve 'Pirinç Şarkısı'nı bir daha söyleyeceğimi hiç sanmıyordum. Artık yaşlandım, eskisi gibi kıvrak değilim. Adımlarda hata yaparsam affınızı dili..."


Yüklə 2,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin