Stephen King Kara Kule Cilt5 Calla'nın Kurtları



Yüklə 2,69 Mb.
səhifə37/54
tarix30.05.2018
ölçüsü2,69 Mb.
#52130
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   54

"Yemin etmeni istiyorum, Roland."

"Etmezsen kasabayı aleyhimize döndüreceksin."

"Evet."

"Ya Susannah kürtaja kendi karar verirse? Kadınların bunu yaptığı görülmemiş şey değil. Susannah'nın aptal olduğu da söylenemez. Riskleri biliyor."



"Mia (bebeğin annesi) ona engel olacaktır."

"O kadar emin olma. Susannah Dean'in kendini koruma güdüsü çok güçlüdür. Amacımıza bağlılığının ise ondan da güçlü olduğuna inanıyorum."

Callahan tereddüt etti. Bakışlarını başka yöne çevirdi ve dudakları ince bir çizgi halini aldı. Sonra tekrar Roland'a döndü. "Onu sen önleyeceksin. Dinh'i olarak."

Şato oyununda mat oldum, diye düşündü Roland.

"Pekâlâ," dedi. "Konuşmamızdan ona bahseder ve bizi içine soktuğun durumu iyice anlamasını sağlarım. Ve Eddie'ye bahsetmemesini tembih ederim."

"O neden?"

"Çünkü seni öldürür, peder. Bu şekilde müdahale ettiğin için seni öldürür."

Callahan'ın gözlerinin irileşmesi Roland'ın hafif bir memnuniyet duymasına sebep oldu. Sonra kendi kendine, sadece olduğu kişi olan bu adama kızmaması gerektiğini hatırlattı. Onlara gittiği her yere götürdüğü tuzaktan bahsetmemiş miydi?

"Şimdi seni dinlediğim gibi sen de beni dinle çünkü artık hepimize karşı sorumlusun. Özellikle de 'kadın'a karşı."

Callahan tokat yemiş gibi yüzünü hafifçe buruşturdu ama başını salladı. "Söyle."

"Öncelikle, onu her müsait anında gözlemeni istiyorum. Bir şahin gibi! Özellikle de parmaklarının şu bölgeye gidip gitmediğine dikkat edeceksin." Roland elini sol kaşının üzerine götürdü. "Veya buraya." Bu kez sol şakağını gösteriyordu. "Konuşma tarzına dikkat et. Hızlanıp hızlanmadığına bak. Ani hareketler yapıp yapmadığına dikkat et." Roland elini ani bir hareketle başına götürdü, kaşıdı ve yine sertçe indirdi. Başını aniden sağa çevirdi, sonra tekrar Callahan'a döndü. "Anladın mı?"

"Evet. Bunlar Mia'nın geleceğine dair işaretler mi?"

Roland başını salladı. "Mia olduğu zamanlarda tek başına kalmasını istemiyorum. Elimden geldiği sürece."

"Anlıyorum," dedi Callahan. "Ama Roland, babası ne veya kim olursa olsun yeni doğmuş bir bebeğin o dediğini yapacağına aklım..."

"Sus," dedi Roland. "Sus, yalvarırım." Callahan sessizliğe bürününce devam etti. "Ne düşündüğün veya neye inandığın beni hiç ilgilendirmiyor. Elbette kendine göre fikirlerin var ve sana iyilikler dilerim. Ama Mia veya Mia'nın doğuracağı şey Rosalita'ya zarar verirse, olanlardan seni sorumlu tutacağım, peder. Hesabını bana vereceksin. Anladın mı?"

"Evet, Roland." Callahan hem mahcup, hem sakin görünüyordu. Tuhaf bir karışımdı.

"Pekâlâ. Şimdi diğer konuya gelelim. Kurtlar'ın geleceği gün tam anlamıyla güvenebileceğim altı kişiye ihtiyacım olacak. Üç kadın, üç erkek olmalarını tercih ederim."

"Çocukları tehlikede olan ailelerden seçebilir miyim?"

"Olur. Ama hepsi öyle olmasın. Tabak fırlatacak kadınları da sayma, yani Sarey, Zalia, Margaret Eisenhart ve Rosalita. Onlar başka bir yerde olacak."

"Bu altı kişi ne için gerekiyor?"

Roland cevap vermedi.

Callahan, ona bir süre daha baktıktan sonra içini çekti. "Reuben Ca-verra," dedi. "Reuben kız kardeşini çok severdi ve onu hiçbir zaman unutmadı. Karısı Diane Caverra da var... yoksa karıkoca istemiyor musun?"

Hayır, karıkoca olmasının bir mahsuru yoktu. Roland parmaklarını çevirerek devam etmesini işaret etti.

"Mannilerden Cantab var," dedi Callahan. "Çocuklar, onu Fareli Köyün Kavalcısı'ymış gibi takip eder."

"Anlamadım."

"Boş ver. Önemli olan onun peşinden gitmeleri. Bucky Javier ve karısı... sizin Jake'e ne dersin? Kasabanın çocukları şimdiden onu kahramanları gibi görüyor. Hatta birkaç kızın ona âşık olduğundan şüpheleniyorum."

"Olmaz, ona ihtiyacım var."

Yoksa gözünün önünden ayrılmasına tahammül edemiyor musun, diye düşündü Callahan... ama aklından geçenleri dile getirmedi. Roland'ı hiç olmazsa o gün için sağduyunun elverdiği ölçüde sıkıştırmış, hatta çizgiyi biraz aşmıştı.

"O halde Andy'ye ne dersin? Çocuklar, ona da bayılır. Andy de onları korumak için elinden geleni yapar."

"Sahi mi? Kurtlar'dan mı?"

Callahan'ın aklı karışmıştı. Aslında dağ kedilerini düşünüyordu. Onları ve dört ayaklı olan kurtları. Gök Gürültüsü'nden gelenler ise...

"Hayır," dedi Roland. "Andy olmaz."

"Neden olmasın? Nasılsa bu altı kişiyi Kurtlar'la savaşmaları için istemiyorsun, değil mi?"

"Andy olmaz," diye tekrarladı Roland. Sadece bir histi ama hisleri, onun dokunuşuydu. "Daha düşünecek zamanımız var, peder... ve düşüneceğiz."

"Kasabaya gideceksin."

"Evet. Bugün ve önümüzdeki birkaç gün."

Callahan sırıttı. "Arkadaşlarınla buna 'içeri sızmak' derdik. Burada ise commala diyorlar. Zaten burada neredeyse her şeye commala diyorlar." Callahan, Silahşor'un saygısını tekrar kazanmayı ne denli istediğini fark edince şaşırdı. Aynı zamanda kendinden biraz iğrendi. "Her neyse, dilerim sana yarar."

Roland başını salladı. Callahan, ondan ayrılıp atları arabaya koşmuş, sabırsızca onu bekleyen Rosalita'nm yanına gitmek üzere konutuna doğru yürüdü. Yokuşun yarısına varmıştı ki durup Silahşor'a döndü.

"İnançlarım yüzünden özür dileyecek değilim," dedi. "Ama Cal-la'daki işinizi zorlaştırdıysam bağışla."

"İş kadınlara geldiğinde senin İsa Adam bana biraz geçimsiz görünüyor," dedi Roland. "Hiç evlenmiş mi?"

Callahan kendini tutamayarak hafifçe gülümsedi. "Hayır," dedi. "Ama sevgilisi bir fahişeymiş."

"Eh," dedi Roland. "Bu da bir başlangıç."


4

Roland çite dayanarak durmaya devam etti. Gün, onu harekete geçmeye çağırıyordu ama Callahan'ın uzaklaşması için biraz daha beklemeye karar verdi. Bunu neden yaptığını, Andy'yi neden istemediğini bilmediği gibi bilmiyor, sadece içindeki hisse uyuyordu.

Eddie bir elinde çizmeleri, gömleği arkasında uçuşarak tepeden aşağı indiği sırada Roland hâlâ aynı yerdeydi ve kendine ikinci bir sigara sarıyordu.

"Selam, Eddie," dedi Roland.

"Selam, patron. Callahan ile konuştuğunu gördüm. Roland bir türlü fırsat bulup sana büyükbabanın hikâyesini anlatamadım. Çok önemli." "Susannah uyandı mı?"

"Evet, elini yüzünü yıkıyordu. Jake ise on iki yumurtadan yapılmışa benzeyen bir omlet yiyor."

Roland başını salladı. "Atlara yem verdim. Sen bana yaşlı adamın hi-kâyesini anlatırken eyerleriz."

"Fazla uzun süreceğini sanma," dedi Eddie. Nitekim sürmedi. Ahıra varmalarından hemen önce en önemli kısmı (yaşlı adamın kulağına fısıldadıklarını) söyledi. Atları tamamen unutan Roland, ona döndü. Gözleri parlıyordu. Elleri (parmakları eksik olan sağ eli de) Eddie'nin omuzlarını sıkıca kavradı.

"Tekrar söyle!"

Eddie hiç alınmadan tekrarladı. "Bana yaklaşmamı söyledi. Dediğini yaptım. Bana bunu oğlundan başka kimseye anlatmadığını söyledi, ki bence yalan değildi. Zalia ve Tian orada olduğunu biliyor ama maskeyi yaratığın suratından çekince ne gördüğü hakkında hiçbir fikirleri yok. Kurt'u öldürenin Kızıl Molly olduğunu bildiklerini bile sanmıyorum. Sonra kulağıma fısıldadı..." Eddie, Roland'a büyükbabanın gördüğünü iddia ettiği şeyi tekrar söyledi.

Roland'ın zafer dolu gözleri öylesine parlıyordu ki ürkütücü bir hale bürünmüştü. "Gri atlar!" dedi. "Hepsi de aynı tonda olan gri atlar! Artık anlıyor musun, Eddie? Anlıyor musun?"

"Evet," dedi Eddie. Sırıtınca dişleri ortaya çıktı. Sırıtışı pek rahatlatıcı değildi. "Korodaki kızın işadamına dediği gibi, buraya daha önce gelmiştik."


5

Standart Amerikan İngilizcesinde en.fazla anlamı olan ve pek çok değişik şekilde kullanılan kelime muhtemelen koşmaktır. The Random House Unabridged Sözlüğü, "bacakları yürümekten daha seri bir şekilde hareket ettirerek hızla ilerlemek" ile başlayan ve "erimiş veya sıvı haline gelmiş" ile biten yüz sekiz ayrı anlam sunar. Orta-Dünya ve Gök Gürültüsü arasında kalan sınır topraklardaki Hilal Bölgesi Calla'larında en çok anlama gelen kelime ödülü ise commala'ya gider. Kelime Random House Unabridged Sözlüğü'nde yer alsaydı, ilk anlamı "Tüm-Dünya'nın do-a ucunda yetiştirilen bir tür pirinç" olurdu. Bununla birlikte ikinci anlamının Commala geldin mi? cümlesindeki gibi, "orgazm" olduğu belirtilir-jj (Ve umut edilen karşılık da, "Evet, teşekkürler derim, commala hem de cok çok," olurdu.) Commala'yı ıslatmak, kurak mevsimde pirinçleri sulamak anlamına geldiği gibi, mastürbasyon yapmak anlamında da kullanılırdı. Commala, büyük ve neşe dolu bir yemeğin (örneğin bir aile yemeği) başlangıcı anlamına da gelirdi; yemeğin kendisi değil, tam başlangıç anı. Saçları dökülen bir adamın (Garrett Strong gibi) commala olduğu söylenirdi. Damızlık hayvanlar, ıslak commala, hadım edilmiş olanlar ise kuru commala'ydı ama kimse sebebini bilmiyordu. Bakirelere yeşil commala, âdet gören kadınlara kırmızı commala, kadınları memnun edecek günleri geride kalmış yaşlı adamlara yumuşak commala deniyordu. Commala durmak, göğüs göğse durmaktı ve "sırları paylaşmak" anlamındaydı. Kelimenin cinsel çağrışımları gayet açıktı, ama kasabanın kuzeyindeki kayalık kuru vadilere niçin commala çizgileri deniyordu? Neden bazen çatallara commala deniyordu da kaşıklarla bıçaklar için asla kullanılmıyordu? Kelimenin yüz sekiz anlamı yoktu belki ama en az yetmiş anlamı olduğu muhakkaktı. Bunlardan biri, (ilk ona kesinlikle girerdi) Peder Calla-han'ın kullandığı "içeri sızmak" deyimiydi. "Gel Sturgis commala" veya "gel Bryn-a commala" olarak söylenirdi. Anlamıysa halkla bir bütün olarak göğüs göğse durmaktı.

Roland ve ka-tet'i, Took'un Dükkânı'nda başlattıkları bu işe sonraki beş gün boyunca devam etti. İlk başlarda bir hayli zorlandılar ("Nemli odunlarla ateş yakmaya çalışmak gibi," demişti Susannah ilk akşamdan sonra aksice) ama ahali, yavaş yavaş da olsa onları anlamaya başladı. Ya da en azından onlara ısındı. Roland ve Deanler, her gece pederin evine dönüyordu. Jake ise her öğle sonrası veya akşamüstü Rocking B Çiftli-gı'ne dönüyordu. Andy, onu her gün çiftliğe giden yolun Doğu Yolu'ndan ayrıldığı yerde karşılıyor ve çiftliğe kadar ona eşlik ediyordu. Onu gördüğü her seferde saygıyla eğiliyor ve, "İyi akşamlar, soh," diyordu. "Günlük 'alınızı dinlemek ister misiniz? Yılın bu zamanı Charyou Hasadı olarak bilinir! Eski bir dostu göreceksiniz! Genç bir hanım heyecanla sizi düşü-nüyor!" Ve böylece devam ediyordu.

Jake, Benny Slightman ile niçin bu kadar çok zaman geçirdiğini R0. land'a tekrar sordu.

"Bir şikâyetin mi var?" diye soruyla karşılık verdi Roland. "Artık ondan hoşlanmıyor musun?"

"Hoşlanıyorum Roland ama saman yığınına atlamak, Oy'a takla atmayı öğretmek ve nehirde taş sektirmekten başka yapmam gereken bir şey varsa bana söylemelisin."

"Başka bir şey yok," dedi Roland. Ardından, sonradan aklına gelmiş gibi ekledi. "Uykunu iyi almaya bak. Büyüme çağındakilerin uykuya çok ihtiyacı vardır."

"Neden oradayım?"

"Çünkü orada olman bana doğru gibi görünüyor," dedi Roland. "Tek istediğim gözlerini dört açman ve anlamadığın veya hoşlanmadığın bir şey görürsen bana haber vermen."

"Zaten bugünlerde bizi fazla görmüyor musun, ufaklık?" dedi Eddie.

Gerçekten de beş gün boyunca birlikteydiler ve günler uzundu. Sai Overholser'ın atlarına binme hevesi kısa sürede yok olmuş, ağrıyan kaslar ve sızlayan kalçalarla ilgili yakınmalar da bir süre sonra azalmıştı. Roland atları üzerinde, Andy'nin beklediği yere doğru ilerlerlerken Susannah'ya sorununun çözümü olarak kürtajı düşünüp düşünmediğini açıkça sordu.

"Şey," dedi Susannah atı üzerinden ona ilgiyle bakarak. "Aklımdan geçmedi değil."

"Kürtaj fikrini kafandan at," dedi Roland. "Öyle bir seçenek söz konusu değil."

"Sebebini sorabilir miyim?"

"Ka."

"Kaka," dedi Eddie hemen. Eskimiş bir espriydi ama üçü de güldü. Roland, onlarla birlikte gülmekten büyük zevk alıyordu. Konu böylece kapandı. Roland buna inanamıyordu ama memnun olmuştu. Susan-nah'nın Mia ve karnındaki yaratık hakkında konuşmak için duyduğu is-sizliğe minnettar olduğu bile söylenebilirdi. Genç kadının bazı şeyleri bilmemeyi tercih ettiğini görebiliyordu.



Bununla birlikte Susannah'nın cesareti asla sorgulanamazdı. Roland, soruların er ya da geç geleceğini biliyordu ama dört kişi (daima Jake'le olan Oy da sayılırsa beş) kasabayı taradıkları beş günün ardından onu öğle vaktinde tabak fırlatmayı denemesi için Jaffordsların çiftliğine gönderdi.

Susannah, Callahan'm evinin arkasındaki verandada yaptıkları uzun görüşmeden (sabahın dördünde sona eren konuşma) sekiz gün sonra gösterdiği ilerlemeyi göstermek için onları Jaffordslara çağırdı. "Zalia'nın fikriydi," dedi dostlarına. "Sanırım sınavı geçip geçmediğimi görmek istiyor."

Roland bunu öğrenmek için tek yapması gerekenin Susannah'ya sormak olduğunu biliyordu ama merak etmişti. Çiftliğe vardıklarında tüm ailenin ve Tian'ın birkaç komşusunun arka sundurmada toplanmış olduğunu gördüler. Jorge Estrada ve karısı, Diego Adams (üzerinde tulumuy-la) ve Javiers de oradaydı. Deforme ikizler Zalman ve Tia bir kenarda durmuş, irileşmiş gözlerle diğerlerine bakıyordu. Andy de oradaydı, uyumakta olan bebek Aaron'ı kucağında tutuyordu.

"Roland bunu bir sır olarak saklamaya mı niyetliydin? Bil bakalım ne oldu?" dedi Eddie.

Roland, sai Eisenhart'ın tabağı fırlattığını gören yamaklara savurduğu tehdidin hiçbir işe yaramadığını görebiliyordu. Kasabalıların dillerine kilit vurmak mümkün değildi. İster sınır bölgelerinde, ister baronluklarda olsun, kasabalarda dedikodu en büyük alışkanlıktı. O ahmaklar hiç olmazsa Roland'ın sert bir adam, kuvvetli commala olduğu ve uğraşılmaya gelmeyeceği gerçeğini de yaymıştır, diye düşündü Roland.
"O kadar da önemli değil," dedi Eddie'ye. "Calla halkı, Oriza'nın Kar-deşleri'nin tabak fırlattığını yıllardır biliyor zaten. Susannah'nın da fırlattığını (ve bu işte iyi olduğunu) bilirlerse belki yararımıza olur."

"Umarım rezil olmaz," dedi Jake.

İzleyiciler, sundurmaya gelen Jake, Eddie ve Roland'ı saygıyla se-■amladı. Andy, Jake'e genç bir hanımın onu düşündüğünü söyledi. Jake kızardı ve bir sakıncası yoksa böyle şeyleri bilmesi gerekmediğini söyledi.

"Nasıl isterseniz, soh." Jake, Andy'nin göğsünde bir dövme gibi

"Kes sesini seni paslı teneke parçası!" dedi büyükbaba huysuzca. Andy her zamanki aldırmaz, ilgisiz ses tonuyla yaşlı adamdan özür dile-dikten sonra sustu. Haberci, Başka Birçok Özellik, diye düşündü Jake. Diğer özelliklerinden biri insanlarla alay etmek mi yoksa bana mı öyle geliyor, Andy?

Susannah, Zalia ile birlikte eve girmişti. Dışarı çıktıklarında Susan-nah'nın üzerinde bir değil, iki kese olduğunu gördüler. Örülmüş iki iple kalçasına bağlanmışlardı.

"Bu oldukça iyi bir düzen, teşekkürler derim," dedi Diego Adams.

"Susannah'nın fikriydi," dedi Zalia, Susannah tekerlekli sandalyesine tırmanırken.

Eddie yüzünde takdir dolu bir gülümsemenin belirdiğini hissetti ve aynısını Roland'm yüzünde de gördü. Jake'in de. Oy bile sırıtıyormuş gibiydi.

"İşe yarayacak mı, ben onu merak ediyom," dedi Bucky Javier. Eddie böyle bir sorunun sorulmasının bile Calla ahalisiyle silahşorlar arasındaki farkı gözler önüne serdiğini düşündü. Eddie ve arkadaşları askı sisteminin ne olduğunu ve işe yarayacağını görür görmez anlamıştı. Bununla birlikte sadece basit bir çiftçi olan Javier'in dünyaya bakışı onlardan çok farklıydı.

Bize ihtiyacınız var, dedi Eddie içinden, kirli beyaz pantolonlar ve gübreye bulanmış çizmeler giymiş çiftçilere. Adams'ın tulumu da lekeler içindeydi. Ah, hem de nasıl var.

Susannah tekerlekli sandalyesini sundurmanın önüne doğru sürdü ve bacaklarını altına aldı. Bu şekilde neredeyse sandalyesinde ayakta duruyor gibi görünüyordu. Eddie bu pozisyonun Susannah'nın canını fazlasıyla yaktığını biliyordu, ama kadının yüzünde hiçbir rahatsızlık belirtisi yoktu. Bu arada Roland, Susannah'nın kalçasının iki yanından sarkan keelere bakıyordu. Her birinde boyasız, dörder sade tabak vardı. Bunlar, alıştırma tabaklarıydı.

Zalia ahıra doğru yürüdü. Roland ve Eddie asılı battaniyeyi oraya varır varmaz fark etmişti ama diğerleri, ancak Zalia çekip indirince gördü. Ahırın ahşap duvarı üzerine tebeşirle insana benzer bir şekil çizilmişti. Şeklin yüzünde donuk bir sırıtış, arkasında uçuşuyormuş gibi görünen bir pelerin vardı. Çizim kalitesi Tavery ikizlerinin haritasının eline su dökemezdi ama görenler, şeklin bir Kurt olduğunu hemen anlamıştı. Yaşları büyükçe olan çocuklar ahlayıp ohladılar. Estradalar ve Javierler alkışladı ama ıslık çalarlarsa Şeytan'ı çağıracaklarını sanan insanlar gibi huzursuz görünüyorlardı. Andy çizenin iyi iş çıkardığını söyledi ("Her kimse," diye eklemişti sonunda) ve büyükbaba yine sesini kesmesini istedi. Sonra sesini yükselterek gördüğü Kurtlar'ın daha iri olduğunu söyledi. Sesi heyecanla tizleşmişti.

"Eh, insan boyutunda çizdim," dedi Zalia (daha doğrusu koca boyutunda çizmişti). "Gerçek hedef daha büyük olursa ne âlâ. İzleyin, yalvarırım." Son cümle kararsızca, neredeyse sorarcasına dile getirilmişti. Roland başını salladı. "Teşekkürler deriz."

Zalia, ona minnetle baktıktan sonra ahırın önünden uzaklaştı. Sonra Susannah'ya döndü. "Hazır olduğunda," dedi.

Susannah bir dakika için olduğu yerde kıpırdamadan durdu. Ahırın altmış metre uzağmdaydı. Elleri göğüslerinin arasındaydı. Sağ el, solun üzerindeydi. Başını öne eğmişti. Ka ...yoldaşları kafasının içinden neler geçtiğini çok iyi biliyordu: Gözümle nişan alırım, elimle ateş ederim, yüreğimle öldürürüm. Destekleri, cesaret dilekleri, heyecanları belki Jake'in dokunuş gücü, belki de Eddie'nin aşkıyla ona ulaştı. Roland pür dikkat izliyordu. Tabak fırlatmada usta, fazladan bir kişi durumu lehlerine çevirecek miydi? Belki hayır. Ama o, olduğu kişiydi. Susannah da öyleydi ve Roland tüm kalbiyle hedefi vurmasını diliyordu.

Susannah başını kaldırdı. Ahırın duvarına tebeşirle çizilmiş şekle baktı. Elleri hâlâ göğüslerinin arasındaydı. Sonra Margaret Eisenhart'ın locking B'nin avlusunda yaptığı gibi tiz bir çığlık attı ve Roland kalp atışlarının hızlandığını hissetti. O an şahini David zihninde belirgin bir şekilde canlandı. Gökyüzünde kanatlarını gövdesine yapıştırmış, avına doğru bir taş gibi dalıyordu.

'"Riza!"


Elleri indi ve hızları yüzünden hareketleri tam seçilemez oldu. Sağ elinin solundaki keseden, sol elinin ise sağındakinden birer tabak çıkardığını sadece Roland, Eddie ve Jake görmüştü. Sai Eisenhart kuvvet ve kesinlik için zamandan feragat ederek tabağı omuzdan fırlatmıştı. Susan-nah'nm kollarıysa kaburgalarının hemen altında, tekerlekli sandalyesinin kolçaklarının az üzerinde çaprazlanmıştı. Tabaklar, neredeyse kürek kemikleri hizasına yükselmişti. Sonra havada biri diğerinin üzerinden geçerek uçtular ve göz açıp kapama süresinde ahırın duvarına saplandılar.

Susannah'nın kolları ileri uzanmış halde kalmıştı. Sonra yine çaprazlamasına daldılar ve Susannah ikinci tabakları kavrayarak fırlattı. Hemen ardından üçüncü çifti diğerlerinin yanına gönderdi. Son çift duvara çarptığı sırada ilk tabaklar hâlâ saplandığı yerde sallanıyordu.

Jaffordsların avlusunda bir an için mutlak sessizlik oldu. Kuşlar bile susmuştu. Sekiz tabak, duvardaki şeklin boğazından karnının üst kısmına kadar son derece muntazam bir şekilde dizilmişti. Her birinin diğeriyle arasında altı yedi santimlik bir mesafe vardı. Bir gömleğin düğmeleri gibi aşağı iniyorlardı. Ve sekiz tabak, üç saniye içinde fırlatılmıştı.

"Tabakları Kurtlar'a karşı mı kullanmayı düşünüyosunuz?" diye sordu Bucky Javier nefes almakta zorlanıyormuş gibi. "Niyetiniz bu mu?"

"Henüz hiçbir şeye karar verilmiş değil," dedi Roland kayıtsızca.

Deelie Estrada heyecan ve şok yüzünden zorlukla duyulabilen bir fısıltıya dönmüş sesiyle, "Ama o bir adam olsaydı parçalara ayrılmış olurdu," dedi.

Son sözü söyleyen büyükbaba oldu ve belki de her zaman öyle olmalıydı: "Aynen öyleF
6

Susannah, ana yola dönerlerken (Andy, katlanmış tekerlekli sandalyeyi yüklenmiş halde biraz ötelerinden yürüyor, bir yandan da gövdesinden gayda sesleri yayıyordu) "Tabancayı tamamen bırakabilir ve sadece tabak üzerinde yoğunlaşabilirim, Roland," dedi düşünceli bir ifadeyle. "O çığlığı atıp tabağı fırlatmak insana inanılmaz bir tatmin hissi veriyor."

"Bana şahinimi hatırlattın," dedi Roland.

Susannah sırıtınca beyaz dişleri ortaya çıktı. "Kendimi bir şahin gibi hissettim. Riza\ 0-Riza\ Bu sözü söylemek bile içimde fırlatma isteği uyandırıyor."

Jake'in aklına ise Bıçakçı'nın bulanık bir görüntüsünü getirdi ("Eski dostun, Bıçakçı," derdi orada olsaydı) ve ürperdi.

"Tabancadan gerçekten vazgeçer misin?" diye sordu Roland. Şaşırmakla dehşete düşmek arasında kalmıştı.

"Hayır, pek sayılmaz," dedi Susannah. "Ama tabak harika bir silah. Geldiklerinde iki düzinesini fırlatmayı umuyorum."

"Yeteri kadar tabak var mı?" diye sordu Eddie.

"Evet," dedi Susannah. "Sai Eisenhart'ın fırlattığı gibi süslü tabaklardan çok fazla yok ama yüzlerce alıştırma tabağı var. Rosalita ve Sarey Adams hepsini elden geçiriyor ve işe yaramayacağını düşündüklerini ayıklıyor." Sesini kararsızca alçalttı. "Hepsi buradaydı, Roland. Ve Sarey bir aslan gibi cesur, bir fırtınaya karşı tek başına durabilir ancak..."

"Yeteneği yok, öyle mi?" diye sordu Eddie anlayışlı bir ifadeyle.

"Öyle," diye onayladı Susannah. "İyi sayılır ama diğerleri kadar değil. Onların yırtıcılığına sahip değil."

"Ona başka bir görev verebilirim," dedi Roland.

"Ne görevi olacak o, tatlım?"

"Belki refakatçilik. Yarından sonraki gün nasıl fırlattıklarını görelim. Biraz rekabet daima renk katar. Saat beşte. Hepsinin haberi var, değil mi Susannah?"

"Evet. İzin versen Calla'nın çoğu orada olur."

Bu cesaret kırıcıydı doğrusu... ama tahmin etmesi gerekirdi. İnsanların dünyasından fazla uzak kalmışım. Evet, öyle, diye düşündü.i

"Sadece hanımlar ve biz olacağız," dedi kararlı bir ifadeyle.

"Kadınların bu işte ne kadar iyi olduğunu görürlerse Calla ahalisinin arkamızdaki desteği artabilir."

Roland başını iki yana salladı. Kadınların tabağı ne kadar iyi fırlattığını bilmelerini istemiyordu, bu çok önemliydi. Ama kasabalılar fırlattıklarını halihazırda biliyorken... bu o kadar da kötü bir şey olmayabilirdi. "Ne kadar iyiler, Susannah? Söyle bana."

Susannah bir süre düşündükten sonra gülümsedi. "Ölümcül isabet," dedi. "Her biri."

"O çapraz atışı onlara öğretebilir misin?"

Susannah bu soruyu düşündü. Yeterli zaman verildiği takdirde herkese her şey öğretilebilirdi ama zamanları kısıtlıydı. Sadece on üç gün kalmıştı. Oriza'nın Kardeşleri (en yeni üyeleri Susannah da dahil olmak üzere) Peder Callahan'ın evinin arkasındaki avluda kendilerini göstermek üzere toplandığı gün geriye sadece bir buçuk hafta kalmış olacaktı. Çapraz atış, ateş etmede olduğu gibi ona son derece doğal bir hareket gibi gelmişti. Ama diğerleri...

"Rosalita öğrenir," dedi sonunda. "Margaret Eisenhart öğrenebilir ama yanlış zamanda telaşa kapılabilir. Zalia? Hayır. Her seferinde tek tabak fırlatması en iyisi. Ve sağ eliyle. Hızı diğerlerine göre nispeten yavaş olabilir ama her atışının kan dökeceğini garanti ederim."

"Evet," dedi Eddie. "Bir sneetch onu bulup bedenini minik parçalara ayırmazsa tabi."

Susannah bunu duymamış gibi yaptı. "Onlara zarar verebiliriz, Roland. Yapabileceğimizi biliyorsun."

Roland başını salladı. Gördükleri cesaretini büyük ölçüde arttırmıştı. Özellikle de Eddie'nin söyledikleri göz önüne alınınca. Büyükbabanın sırrını artık Susannah ve Jake de biliyordu. Ve Jake'den bahsetmişken...

"Bugün çok sessizsin," dedi Roland, çocuğa. "Her şey yolunda mı?"

"Evet, sorun yok," dedi Jake. Andy'yi izliyordu. Andy'nin bebeği ku-aizında nasıl salladığını düşünüyordu. Tian, Zalia ve diğer çocuklar ölse bebeğe Andy bakmak durumunda kalsa Aaron'ın altı aya kalmadan öleceğini düşünüyordu. Ya ölürdü ya da evrendeki en acayip çocuk olup akardı. Andy bebeğin altını değiştirir, onu doğru yiyeceklerle besler, ge-rektiğinde gazını çıkarmasına yardım eder ve envai çeşit ninni söylerdi. Her biri kusursuzca söylenir, hiçbiri içinde anne sevgisi barındırmazdı. Veya baba sevgisi. Andy sadece Haberci Robot Andy'ydi (ve başka birçok özellik). Bebek Aaron'ın şeyler tarafından büyütülmesi onun için daha hayırlı olurdu... şey, kurtlar.


Yüklə 2,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin