Stephen King Kara Kule Cilt5 Calla'nın Kurtları



Yüklə 2,69 Mb.
səhifə45/54
tarix30.05.2018
ölçüsü2,69 Mb.
#52130
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   54

Eddie, Andy'ye sırıtarak baktı. "Ne haber seni boklu metal yığını?" diye sordu dişlerinin arasından. Sesi alçak ve vahşiydi. Başparmaklarını Andy'ye doğru kaldırdı. "Nasılsın, psikopat robot? İyi misin? Kıçımı öper misin?"

Jake kahkahalarla gülmeye başladı. Hepsi gülümseyerek el sallamayı sürdürdü. Çocuklar da gülümseyerek karşılık verdi. Andy de el sallıyordu. Neşeli grubu anayoldan aşağı doğru ilerletti. Bir yandan şarkı söylemeye devam ediyorlardı.

"Onu seviyorlar," dedi Callahan. Yüzünde tiksinti dolu bir ifade vardı. "Çocuklar Andy'yi nesiller boyunca sevdi."

"Bu yakında değişecek," diye mırıldandı Roland.


4

"Sorusu olan var mı?" diye sordu Roland, Andy ve çocuklar gidince. "Varsa şimdi sorsun. Bu konuşmak için son fırsatımız olabilir."

"Ya Tian Jaffords?" diye sordu Callahan. "Her şeyi başlatan o. Finalde de bir yeri olmalı."

Roland başını salladı. "Ona verilecek bir görev var. O ve Eddie birlikte yapacaklar. Peder, Rosalita'nm kulübesinin arkasında sağlam bir tuvalet var. Yüksek, dayanıklı."

Callahan kaşlarını kaldırdı. "Evet, teşekkürler derim. Tian ve komşusu Hugh Anselm inşa etmişti."

"Önümüzdeki birkaç gün içinde kapısına bir sürgü koydurabilir misin?"

"Evet ama..."

"Her şey yolunda giderse sürgüye gerek kalmayacak ama ne olur ne olmaz."

"Doğru," dedi Callahan. "Söylediğini yapacağım." "Planın nedir, tatlım?" diye sordu Susannah. Sesi alçak, garip bir şekilde nazikti.

"Bazen basit değişiklikler büyük sonuçlara yol açabilir. Size söyleyebileceğim en önemli şey, buradan ayrılıp ahalinin arasına karıştıktan sonra hiçbir şeye inanmamanız gerektiği. Özellikle elimde tüyle toplantıda konuştuğum sırada söylediklerime kesinlikle inanmayın. Çoğu yalanlardan ibaret olacak." Onlara gülümsedi, ama soluk mavi gözleri kayalar gibi sertti. "Babamla Cuthbert'ün babasının bir kuralı vardı: önce gülümsemeler gelir, ardından yalanlar. En son ise silahlar."

"O aşamaya neredeyse geldik, değil mi?" diye sordu Susannah. "Ateş etme aşamasına."

Roland başını salladı. "Ve ateş etme faslı öyle çabuk olacak ve öyle-sıne kısa sürecek ki onca plan ve görüşmenin ne için olduğunu merak edeceksiniz. Her şey beş dakika içinde olup bitecek. Beş dakikalık kan, acı ve aptallık." Bir an duraksadı. "Sonrasında kendimi hep hasta gibi hissederim. Bert ile asılan adamı görmeye gittiğimizde olduğu gibi."

"Benim bir sorum var," dedi Jake.

"Sor."


"Kazanacak mıyız?"

Roland o kadar uzun süre sessiz kaldı ki Susannah korkmaya başladı. "Sandıklarından daha fazlasını biliyoruz," dedi Roland sonunda. "Çok daha fazlasını. Kendilerine fazla güveniyorlar. Andy ve Slightman'dan başka sıçan yoksa ve Kurtlar'ın sayısı çok fazla olmazsa (cephanemiz bitmezse) evet, Elmer'ın oğlu Jake. Kazanacağız."

"Çok fazla dediğin kaç tane?"

Roland soluk mavi gözlerini doğuya dikerek düşündü. "İnanabileceğin-den fazlası," dedi sonunda. "Onlar için de aynısının olmasını umuyorum."


5

Donald Callahan o öğleden sonra bulunmamış kapının önünde durmuş, zihnini 1977 yılındaki İkinci Cadde'ye odaklamaya çalışıyordu. Chew Chew Mama's'ı, George ve Lupe Delgado ile orada öğle yemeği yediklerini düşünüyordu.

"Her gittiğimde biftek yerdim," dedi Callahan annesinin mağaranın derinliklerinden gelen tiz sesine kulak tıkamaya çalışarak. Roland ile mağaraya girdiğinde gözleri hemen Calvin Tower'm gönderdiği kitaplara yönelmişti. Ne çok kitap vardı! Onları görünce Callahan'ın çoğunlukla cömert olan yüreği açgözlülükle doldu. Bununla birlikte ilgisi uzun sürmedi; sadece uzanıp içlerinden birini aldı ve Owen Wister'in The Vırginian'ı olduğunu gördü. Ölü arkadaşlar; ve sevdikleri çığlık çığlığa bağırıp onu çeşitli isimlerle çağırırken kitaplara göz gezdirmek pek kolay değildi.

Annesi sürekli bir vampirin, iğrenç bir kan emicinin ona hediye ettiği haçı kırmasına nasıl izin verdiğini soruyordu. "İmanın hep zayıftı zaten," dedi kederli bir sesle. "İmanın zayıftı ama içkiye duyduğun istek güçlüydü. Bahse girerim şimdi de bir içki istiyorsundur, değil mi?"

Ah hem de nasıl istiyordu. Viski. Callahan alnının terlediğini hissetti Kalp atışlarının hızı iki kat artmıştı. Hayır, üç kat.

"Biftek," diye mırıldandı. "Üzerine hardal sürülmüş." Hardalın plastik şişesini bile görebiliyordu. Markası Plochman's idi.

"Ne?" diye sordu Roland arkasından.

"Hazırım dedim," dedi Callahan. "Yapacaksan, Tanrı aşkına şimdi yap."

Roland kutuyu açtı. Çınlamalar hemen Callahan'ın kulaklannı istila etti ve ona büyük arabaları içindeki sığ adamları hatırlattı. Midesi bir anda büzüştü ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

Kapı hafif bir sesle aralandı ve mağaranın içine parlak gün ışığı doldu.

Callahan derin bir soluk aldı ve Meryem Ana, günahsız gebe kalan, sana dönenler için dua et, diye düşünerek 77 yazına adım attı.
6

Öğle vaktiydi elbette. Yemek zamanı. Ve elbette Chew Chew Ma-ma's'ın önünde duruyordu. Gelişini kimse fark etmemiş gibiydi. Restoranın kapısının hemen önündeki tahtaya tebeşirle şunlar yazılmıştı:

HEY SEN, CHEW CHEW'A HOŞ GELDİN!

24 HAZİRAN İÇİN SPESİYALİTELER

BEEF STROGANOFF

BİFTEK (LAHANALI)

RANCHO GRANDE TACO

TAVUK ÇORBASI

HOLLANDA USULÜ ELMALI TURTAMIZI DENEYİN!

Pekâlâ, bir sorunun cevabı alınmıştı. Eddie'nin geldiği günün ertemdi. Diğer soruya gelince...

Callahan Kırk Altıncı Sokak'ı o an için arkasında bırakarak İkinci Cadde'ye doğru yürüdü. Omzu üzerinden geriye bakınca mağaraya açılan kapının onu, Hantal Billy'nin Jake'i izlediği gibi sadakatle takip ettiğini gördü. Roland'ın mağara zemininde oturduğunu görebiliyordu. Çınlamaları engellemesi için kulaklarına bir şeyler yerleştiriyordu.

İki blok boyunca yürüdükten sonra durdu, gözleri şokla irileşti ve ağzı bir karış açıldı. Roland da, Eddie de böyle bir şeye hazırlıklı olması gerektiğini söylemiş ama o inanmamıştı. Calla'da bıraktığı güz havasından çok farklı olan bu muhteşem yaz gününde Manhattan Zihin Lokan-tası'nı sapasağlam ayakta göreceğini sanmıştı. Belki kapısına AĞUSTOSA KADAR KAPALIYIZ yazısı asılacaktı ama dükkân orada olacaktı. Ah, evet.

Ama yoktu. En azından büyük bir bölümü yoktu. Yanıp kül olan dükkândan geri kalanlar, üstünde POLİS SORUŞTURMASİ yazan sarı bantlarla çevrelenmişti. Biraz daha yaklaşınca yanık tahta ve kâğıt kokulan burnuna çarptı. Bir de çok hafif bir benzin kokusu vardı.

Genç bir boyacı, o yakınlardaki Station Ayakkabı & Çizme mağazasının önünü mesken tutmuştu. "Çok yazık, değil mi?" dedi Callahan'a. "Tanrı'ya şükür dükkânda kimse yokmuş."

"Haklısın, teşekkürler derim. Ne zaman olmuş?"

"Ne zaman olacak, gece yarısı tabi. Serserilerin molotof kokteyllerini gün ortasında atmasını beklemiyordun herhalde? Dâhi sayılmazlar ama o kadar da aptal değiller."

"Bir elektrik kontağı yüzünden olamaz mı? Ya da kendiliğinden alev alma?"

Boyacı genç Callahan'a alaycı bir ifadeyle baktı. Yapma, diyordu bakışları. Ayakkabı boyasına bulaşmış başparmağıyla dumanı tüten kalıntıları işaret etti. "Şu sarı bantları görüyor musun? Dediğin gibi olsa polis dükkânı bu bantlarla çevirip soruşturma başlatır mıydı? Hayır, dostum. Hiç sanmıyorum. Cal Tower'in başı kötü adamlarla dertteydi. Boğazına kadar belaya gömülmüştü. Mahalledeki herkes bunu biliyordu. Çok yazık oldu. Orada çok değerli kitaplar vardı. Çok değerli."

Callahan boyacı gence teşekkür ettikten sonra dönüp İkinci Cad-de'den aşağı yürümeye devam etti. Kendini yaşadıklarının ve gördüklerinin gerçek olduğuna inandırmak için sürekli orasına burasına dokunuyordu. Derin nefesler alarak şehir havasını içine çekiyor, otobüslerin homurtusundan (bazılarının üzerinde Charlie'nin Melekleri'nin reklamları vardı) delgi aletlerinin sesine ve kornalara dek bütün gürültülerin tadını çıkarıyordu. Tower of Power Plakçılık'a yaklaşınca kapının üzerindeki hoparlörlerden yayılan müzik sesini büyülenmişçesine dinleyerek bir süre olduğu yerde kaldı. Çok uzun zamandır duymadığı, Lowell'daki günlerinde popüler olan eski bir parçaydı. Fareli Köyün Kavalcısı'nı takip etmekle ilgili bir şarkı.

"Crispin St. Peters," diye mırıldandı. "Adı buydu. Ulu Tanrım, yüce İsa Adam, gerçekten buradayım. Gerçekten New York'tayım!"

Bir kadın bunu doğrulamak istercesine telaşlı bir sesle, "Bütün gün aylak aylak dikilmek isteyebilirsiniz ama bari yürüyenlere engel olmayın," dedi. "Zahmet olmazsa biraz kenara çekilebilir misiniz?"

Callahan duyulduğundan (veya takdir edildiğinden) pek emin olmadığı bir özür cümlesi mırıldandı ve kenara çekildi. Bir rüyadaymış (son derece canlı bir rüya) hissi Kırk Altıncı Sokak'a yaklaşana dek devam etti. Sonra gülü duymaya başladı ve hayatındaki her şey değişti.


7

Önce sadece hafif bir mırıltıdan ibaretti, ama yaklaştıkça meleklere aitmiş gibi gelen pek çok sesin şarkı söylemekte olduğunu duydu. Tanrı'ya güvenli, neşe dolu ilahilerini gönderiyorlardı. Callahan daha önce hiç bu kadar güzel bir şey duymamıştı. Koşmaya başladı. Arsaya varınca avuçlarını tahta çite bastırdı. Kendini tutamayarak ağlamaya başladı. İnsanlar muhtemelen ona bakıyordu ama umurunda değildi. Roland ve dostları hakkında pek çok şeyi aniden anladı ve kendini ilk kez onlardan "iri gibi hissetti. Hayatta kalıp yollarına devam etmek için canla başla çakmalarına şaşmamalıydı! Tehlikede olan bu olunca onlara hak vermemek elde değildi! Üst üste yapıştırılmış afişlerle kaplı bu tahta perdenin gerisinde bir şey vardı... harikulade bir şey...

Saçlarını atkuyruğu yaparak lastik bir tokayla bağlamış, başındaki kovboy şapkasını hafifçe geriye itmiş bir genç adam yanında durarak Cal-lahan'ın omzunu kavradı. "Burası çok güzel, değil mi?" dedi hippi kovboy. "Nedenini bilmiyorum ama öyle. Buraya her gün bir kez gelirim. Sana bir şey söyleyeyim mi?"

Callahan gözyaşlarını silerek genç adama döndü. "Evet."

Genç adam elini önce kaşına, sonra yanağına götürdü. "Suratım korkunç sivilcelerle kaplıydı. Harita surat lafı az kalırdı, o derece korkunçtu. Sonra, mart sonu veya nisan başlarında buraya gelmeye başladım ve... hepsi yok oldu." Genç adam güldü. "Babamın beni gönderdiği dermatolog çinko oksit diyor ama bence sebep burası. Burasıyla ilgili bir şey. Duyuyor musun?"

Callahan kulakları Notre Dame katedralinde korolarla sarılmış gibi tatlı seslerle çınladığı halde başını iki yana salladı. Bunu yapmasının tek sebebi içgüdüleriydi.

"Hayır," dedi kovboy şapkalı hippi. "Ben de duymuyorum. Ama bazen duyuyormuşum gibi geliyor." Sağ elini kaldırıp Callahan'a barış işareti yaptı. "Barış, dostum."

"Barış," dedi Callahan aynı işareti yaparak.

Hippi kovboy gidince ellerini çitin kıymıklı tahtalarının ve parçalanmış bir Zombilerin Savaşı afişinin üzerinde gezdirdi. Çitin diğer tarafına geçip gülü görmeyi her şeyden çok istiyordu... önünde diz çöküp tapmak için. Ama kaldırımlar çok kalabalıktı ve şimdiden meraklı bakışları üzerine çekmeye başlamıştı. Bakışların sahiplerinden bazıları buranın gücünü şüphesiz kovboy hippi gibi bir şekilde hissediyordu. Çitin gerisindeki şarkı söyleyen muhteşem güce (bir gül müydü? sadece bir gülden ibaret olabilir miydi) en iyi hizmetin onu korumak olacağını düşündü. Bunun yolu da, Calvin Tower'i dükkânını yakanlardan korumaktan geçiyordu.

Ellerini kıymıklı tahtalar üzerinden çekmeden Kırk Altıncı Sokak'a döndü. Sokağın ucunda, yeşil bir cam yığını gibi görünen BM Plaza Hotel, gökyüzüne doğru yükseliyordu. Calla, Callahan, diye düşündü. Calla, Qallahan, Calvin. Calla'ya dördü geldi, gülle her şey güzeldi, Calla ve Callahan'a, Calvin de eklendi.

Çitin ucuna vardı. Önce hiçbir şey göremedi ve yüreği sıkıştı. Sonra aşağı baktı ve diz hizasındaki beş siyah rakamı gördü. Her zaman yanında taşıdığı kurşunkalemi almak üzere elini cebine attı. Sonra Zindan Oyuncusu, Bir Revü adlı Broadway oyununun afişinin köşesinden bir parça kopardı. Beş rakamı üzerine yazdı.

Ayrılmak istemiyor ama mecbur olduğunu biliyordu; güle o kadar yakınken doğru düzgün düşünebilmek imkânsızdı.

Geri döneceğim, dedi ona ve kafasında beliren sesi şaşkınca dinledi. Olur, sevgili rahip, her zaman beklerim. Gel-commala.

İkinci Cadde'yle Kırk Altıncı Sokak'ın köşesinde durup arkasına baktı. Kapı ve mağara hâlâ arkasındaydı. Kapının altı, kaldırımın on santim kadar üzerindeydi. Ellerindeki rehber kitaplara bakılırsa turist olan bir orta yaşlı çift otelin bulunduğu taraftan yürüyerek geldi. Sohbet ederken kapıya yaklaştılar ve hiç farkında olmadan çevresinden dolaştılar. Görmüyorlar ama hissediyorlar, diye düşündü Callahan. Ya kaldırım çok kalabalık olsaydı ve kapının etrafından dolaşmak mümkün olmasaydı? Muhtemelen kapının içinden geçip gidecekler, belki bir anlık serinlik veya baş dönmesi hissedeceklerdi. Belki çınlamaları bir anlığına duyacaklar veya yanık soğana ya da çürük ete benzer bir koku alacaklardı. Ve belki o gece rüyalarında, Eğlence ' Şehri'nden çok daha acayip yerler göreceklerdi.

Geri dönebilirdi, dönmesi gerekiyordu; istediğini almıştı. Ama kısa bir yürüyüşle New York Halk Kütüphanesi'ne varabilirdi. Orada, aslan heykellerinin arkasında meteliksiz bir adam bile biraz bilgi edinebilirdi. Örneğin bir posta kodunun ait olduğu yeri. Ayrıca (gerçeği söylemek gerekirse) o dünyadan ayrılmayı henüz istemiyordu.

Kollarını, Silahşor'un dikkatini çekene dek salladı. Gelip geçenlerin bakışlarına aldırmadan parmaklarını bir, iki, üç kez ona gösterdi. Silah-§°r'un mesajını anlayıp anlamayacağından emin değildi. Ama Roland anlamış görünüyordu. Abartılı bir hareketle başını salladı ve her şeyin yolunda olduğunu belirtmek için başparmağını kaldırdı.

Callahan koşar adım yürümeye başladı. New York'ta olmak çok keyifli olsa da oyalanmaması gerektiğini biliyordu. Roland'ın içinde bulunduğu şartlar hiç hoş olmasa gerekti. Eddie'ye göre ise çok tehlikeliydi.
8

Silahşor, Callahan'ın mesajını anlamakta zorluk çekmedi. Otuz parmak, yani otuz dakika. Peder diğer tarafta yarım saat daha kalmak istiyordu. Roland çitin üzerindeki yerin tam olarak neresi olduğunu öğrenmeye çalışacağını tahmin etti. Callahan bunu yapabili.se iyi olacaktı. Bilgi, güç verirdi. Bazen de, zaman darsa hız aynı işlevi görürdü.

Kulaklarındaki kurşunlar, haykıran sesleri tamamen engelliyordu. Çınlamaları hâlâ duyabiliyordu ama şiddetleri, tahammül edilebilecek kadar azalmıştı. Bu iyiydi zira çınlamalar, incecik'in vızıltısından çok daha kötüydü. Bu sesi birkaç gün boyunca duymak zorunda kalsa aklını kaçıracağından hiç şüphesi yoktu, ama yarım saat daha dayanabilirdi. Durumu iyice kötüleşirse kapıdan bir şey fırlatarak pederin dikkatini çekebilir ve daha çabuk dönmesini sağlayabilirdi.

Roland kısa bir süre için Callahan'ın ilerlediği caddeyi seyretti. Kumsaldaki kapılarda diğer tarafı, üçünün (Eddie, Odetta ve Jack Mort) gözünden bakıyormuş gibi görüyordu. Bu biraz daha farklıydı. Callahan'ın sırtını veya arkasına döndüğünde (ki sıkça dönüyordu) yüzünü görebiliyordu.

Roland oturduğu yerden kalktı ve zaman geçirmek niyetiyle Calvin Tower'in işbirliği yapmak için güvenliklerini sağlamalarım şart koştuğu değerli kitaplarının yanına gitti. Çekip aldığı ilk kitabın kapağında, bir adamın başının silueti vardı. Adam pipo içiyor ve bir tür avlak bekçisi şapkası takıyordu. Cort'un da buna benzer bir şapkası vardı ve Roland çocukken o şapkanın babasının ter lekeleriyle dolu, aşınmış ipli eski kasketinden daha şık olduğunu düşünürdü. Kitabın üzerindeki kelimeler

jsfew York dünyasına aitti. Roland o tarafta olsaydı kelimeleri kolayca okuyabileceğinden emindi ama o dünyada fazlasıyla güçtü. Oradayken de az çok okuyabiliyordu ama elde ettiği sonuçlar en az çınlamalar kadar sinir bozucuydu.

"Sir-lock Hones," diye okudu yüksek sesle. "Hayır, Holmes. Odet-ta'nın soy ismi gibi. Dört... kısa... noman. Noman mı?" Hayır, bu bir R idi. "Sirlock Holmes'dan dört kısa roman." Kitabı açıp elini başlık sayfası üzerinde gezdirdi ve kokladı: eski kâğıdın hafif baharatlı, tatlımsı kokuşuydu. Dört kısa romandan birinin adını çıkarabildi: Dördün İşareti. Av Köpeği ve İş hariç diğer başlıkların kelimeleri onun için hiçbir anlam ifade etmiyordu.

"İşaret, sigul demek," dedi. Başlıktaki harfleri saymaya başlayınca kendi kendine güldü. Sadece on üç taneydiler zaten. Kitabı bırakıp bir başkasını aldı, bunun kapağında bir asker vardı. Başlığın bir kelimesini seçebildi: Ölü. Bir başka kitaba baktı. Kapakta bir kadın ve bir erkek öpüşüyordu. Evet, hikâyelerde kadınlarla erkekler hep öpüşürdü; okuyucular bunu severdi. Kitabı bırakıp Callahan'ın ne yapmakta olduğuna baktı. Pederin kitaplar ve Eddie'nin der-ki dediği şeylerle dolu (kimin ne dediğini ve niye o kadar çok şey söylediğini bilmiyordu) kocaman bir odaya girdiğini görünce gözleri irileşti.

Sonra dönüp bir başka kitap aldı ve kapak resmini görünce gülümsedi. Arkasında güneşin battığı bir kilise resmi vardı. Kilise biraz Huzurun Hanımı'na benziyordu. Kitabı açıp göz gezdirmeye başladı. Her üç kelimeden birini anlayabiliyordu. Hiç resim yoktu. Kitabı tam bırakacaktı ki gözüne bir şey ilişti. Sayfadan adeta fırladı demek daha doğruydu. Roland'ın nefesi bir anlığına kesildi.

Bir adım geriledi. Geçiş çınlamalarını artık duymuyordu. Callahan'ın girdiği kitaplarla dolu oda umurunda değildi. Kapağında kilise resmi olan kitabı okumaya başladı. Ya da okumaya çalıştı. Kelimeler çıldırtıcı bir şekilde gözlerinin önünde uçuşuyor, okuduklarından emin olamıyordu. Tam olarak değil. Ama tanrılar! Düşündüğü şeyi görüyorsa...

Önsezileri ona bunun bir anahtar olduğunu söylüyordu. Ama hangi kapının anahtarı?

Bilmiyordu, kelimeleri bilebilecek kadar anlayamıyordu. Ama elindeki kitap titreşiyor gibiydi. Roland kitabın gül gibi olabileceğini düşündü...

... ama kara güller de vardı.
9

"Roland, buldum! Orta Maine'de Stoneham adında küçük bir kasaba. Portland'm altmış kilometre kadar kuzeyinde ve..." Silahşor'a dikkatle bakıp sustu. "Sorun ne?"

"Çınlamalar," dedi Roland çabucak. "Kulaklarım tıkalı olmasına rağmen duyuyorum." Kapı kapalıydı ve çınlamalar yok olmuştu, ama sesleri hâlâ duyuyordu. Callahan'ın babası, Donnie'nin yatağının altında bulduğu dergilerin bir Hıristiyan'a yakışıp yakışmadığını ve öğrenecek olsa annesinin neler düşüneceğini soruyordu. Callahan, Roland mağaradan çıkmalarını teklif ettiğinde hiç itiraz etmedi. O gün babasıyla yatağın ayakucunda birlikte dua etmişler ve üç Playboy dergisi, arka taraftaki çöp yakma fırınını boylamıştı.

Roland oymalı kutuyu pembe çantaya geri koydu ve Tower'in değerli kitaplarının durduğu sandığın gerisine dikkatle yerleştirdi. Üzerinde kilise resmi olan kitabı daha önce yerine koymuştu. Gerektiğinde kolayca bulabilmek için yüzüstü bırakmıştı.

Dışarı çıkınca temiz havayı derin derin içlerine çekerek yan yana durdular. "Sadece çınlamalar olduğundan emin misin?" diye sordu Callahan. "Hayalet görmüş gibiydin."

"Çınlamalar hayaletlerden beter," dedi Roland. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyordu ama cevabı Callahan'ı tatmin etmiş görünüyordu. Roland patikadan inerlerken diğerlerine, en önemlisi kendine verdiği sözü hatırladı: tet içinde sır olmayacaktı. Sözünden ne de çabuk dönmüştü! Ama yaptığının doğru olduğunu hissediyordu. O kitaptaki isimlerin en azından bir kısmını biliyordu. Diğerleri de bilecekti. Kitap düşündüğü kadar önemliyse hepsi öğrenecekti. Ama o an, dikkatlerinin dağılmaması gerekiyordu. Kurtlar'ın gelişine çok az bir süre kalmıştı. Savaşı kazanırlarsa, ondan sonra belki...

"Roland iyi olduğundan emin misin?"

"Evet." Callahan'ın omzunu tuttu. Diğerleri kitabı okumakta zorluk çekmeyecek, bu şekilde anlamını öğrenebilecekti. Belki kitaptaki hikâye sadece bir hikâyeydi... ama nasıl olabilirdi...

"Peder?"

"Evet, Roland."

"Bir roman, hikâyedir, değil mi? Uydurma bir hikâye?"

"Evet, uzun bir hikâye."

"Ama uydurma."

"Evet, kurgunun anlamı odur. Uydurma."

Roland bunu biraz düşündü. Çuf-Çuf Charlie de uydurmaydı ama pek çok hayati açıdan da değildi. Ve yazarının ismi değişmişti. Kule'nin bir arada tuttuğu pek çok dünya vardı. Belki...

Hayır, şimdi olmaz. Bunları o an düşünmemeliydi.

"Bana Tower ve arkadaşının gittiği kasabadan bahset," dedi Roland.

"Yapamam. Maine'in telefon rehberlerinden birinden öğrendim. Bir de yerini gösteren basitleştirilmiş bir posta kodu haritasından."

"Güzel. Çok iyi."

"Roland, iyi olduğundan gerçekten emin misin?"

Calla, diye düşündü Roland. Callahan. Gülümsemek için kendini zorladı. Callahan'ın omzunu yine tuttu.

BEŞİNCİ BÖLÜM AHALİYLE TOPLANTI


1

Tian Jaffords hayatında hiç, büyük çadırın sahnesinde Calla Bryn Sturgis sakinlerinin önünde dikilirken olduğu kadar korkmamıştı. Önünde beş yüz (en fazla altı yüz) kişi olduğunu biliyordu, ama sayıları çok daha fazlaymış gibi geliyordu ve ortalığa hâkim olan sessizlik son derece sinir bozucuydu. Biraz olsun rahatlayabilmek için karısına baktı ama işe yaramadı. Zalia'nın solgun yüzü, hâlâ çocuk doğurabilecek yaşta genç bir kadından ziyade, ihtiyar bir kocakarının yüzüne benziyordu.

Öğle sonrasının bu geç saatlerinde havanın durumu da pek rahatlatıcı değildi. Gökyüzü berrak ve bulutsuzdu ama hava, saat beş için fazla karanlıktı. Güneybatıda büyük bulut kümeleri vardı ve güneş, tam o sahneye tırmandığı sırada onların ardına geçmişti. Büyükbabası buna, tuhaf-laşan hava derdi; alametimsi, teşekkürler derim. Gök Gürültüsü'nün sürekli karanlığında şimşekler çakıyordu.

Bu noktaya geleceğini bilseydim asla ön ayak olmazdım, diye düşündü dehşetle. Ve bu kez zavallı küllerimi ateşin içinden çıkaracak Peder Callahan da olmayacak. Ama Callahan oradaydı, Roland ve dostlarının yanında duruyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuştu. İsa Adam haçı siyah, sade gömleğinin üzerinde parlıyordu.

Kendi kendine aptallık etmemesini, Callahan'ın yardım edeceğini söyledi. Yabancılar da ederdi. Orada bulunuş sebepleri buydu. Bağlı oldukları kurallar, sonunda canlarından olsalar ve uğruna yola çıktıkları hedefe varamasalar bile yardım etmelerini emrediyordu. Kendi kendine, tek yapması gerekenin Roland'ı takdim etmek olduğunu söyledi. O takdim edecek, Roland da gelecekti. Silahşor bir keresinde o sahnede pirinç dansını yapmış ve herkesin gönlünü fethetmişti. Tian, Roland'ın gönülleri bir kez daha fethedeceğinden şüphe mi duyuyordu? Aslında hayır, hiç şüphesi yoktu. Bu kez korktuğu, Silahşor'un hayat dansı değil, ölüm dansı yapmasıydı. Çünkü bu adam ve dostlarının işi ölümdü; ekmekleri ve şaraplarıydı ölüm. Yemeğin ardından damaklarını temizlemek için içtikleri şerbetti. Tian ilk toplantıda (bir aydan kısa bir süre önce olduğuna inana-mıyordu) öfke ve umutsuzluğun verdiği güçle konuşmuştu ama bir ay, maliyeti hesaplamak için yeterince uzun bir süreydi. Ya bir hata yapıyorlarsa? Ya Kurtlar, Calla'yı ışıklı çubuklarıyla yakıp çocukları alarak geri kalan genç yaşlı herkesi vızıldayan ölüm toplarıyla öldürürse?

Calla'nın büyük çadırda toplanmış halkı, Tian'm başlamasını sessizce bekliyordu. Eisenhartlar, Overholserlar, Javierler ve Tooklar bir arada duruyordu (Kurtlar'ın istediği yaşta ikizleri olmayan Tooklar çok şanslıydı elbette). George Telford erkeklerin; sert hatlı, tombul karısı ise kadınların yanında duruyordu. Strong, Rossiter, Slightman, Hand, Rosario ve Posella-lar da aynı yere toplanmıştı. Manniler yine dip dibe duruyor, mürekkep lekesi gibi görünüyordu. Patrikleri Henchick, bütün çocukların çok sevdiği genç Cantab ile yan yana duruyordu. Çocukların bir başka sevgilisi olan Andy, ince metal kolları belinde, gözleri mavi ışıltılar saçarak bir kenarda tek başına dikiliyordu. Oriza'nın Kardeşleri, telin üzerine tünemiş kuşlar gibi yan yana sıralanmıştı (Tian'm karısı da aralarındaydı). Kovboylar gündelikçiler ve hatta kasabanın ayyaşı yaşlı Bernardo bile oradaydı.

Tian'ın sağında duran, tüyü taşıyanlar huzursuzca kıpırdandı. Nor-mal şartlar altında opopanaks tüyünü dolaştırmak için bir çift ikiz yeter de artardı; insanlar çoğunlukla tüyün ne için dolaştırıldığını bilir, tüyü taşımak bir formaliteden ibaret olurdu. Ama bu kez (Margaret Eisen-hart'ın fikriydi) üç çift ikiz, tüyü en büyük çiftlikten en küçük '-ılübeye kadar dolaştırmış, Cantab'ın barakasına bile uğramıştı. En büyükleri, yirmi üç yaşında olan Haggengood ikizleriydi; Kurtlar'ın son akınının gerçekleştiği yıl doğmuşlardı (ve çoğu insana göre günah kadar çirkinlerdi ama bir o kadar da çalışkanlardı, teşekkürler derim). İkinci çift, Tavery ikizleri, haritayı çizen yetenekli, güzel çocuklardı. Son çift ise en gençleri olan (Tian'ın en büyük çocukları) Heddon ve Hedda'ydı. Tian'ın devam etmesini sağlayan da Hedda oldu. Tian, ona bakınca babasının korkusunu hissetmiş olan kızının ağlamak üzere olduğunu gördü.


Yüklə 2,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin