Stephen King Kara Kule Cilt5 Calla'nın Kurtları



Yüklə 2,69 Mb.
səhifə51/54
tarix30.05.2018
ölçüsü2,69 Mb.
#52130
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54

Arkasına döndüğünde Tavery ikizlerinin dönüş yoluna koyulmuş olduğunu gördü. Benny, onu bekliyordu. Yüzü solgun, gözleri parlaktı. Jake başını salladı ve kendini zorlayarak çocuğun gülümsemesine karşılık verdi. "Haydi gidelim," dedi sonra.

Tam o sırada Roland'ın ıslığını duydular ve ikizler, taş yığınlarına ve yola düşmüş kaya parçalarına rağmen koşmaya başladı. Hâlâ el ele tutuşuyorlar, üzerinden atlayamayacakları kadar iri kayaların etrafından dolaşıyorlardı.

"Hey, koşmayın!" dedi Jake. "Koşmamamızı söylemişti. Ve bastığımız yere..."

Tam o sırada Frank Tavery'nin ayağı bir çukura girdi. Jake, çocuğun bileğinin kırılırken çıkardığı sesi duydu. Benny'nin yüzündeki dehşet dolu ifadeye bakılırsa o da duymuştu. Frank boğuk bir çığlık atarak yalpaladı. Francine, onu tutmaya çalıştı ama çocuk taşıyamayacağı kadar ağırdı. Francine'in çabalarına rağmen yere yıkıldı. Başını bir kaya çıkıntısına çarptığında çıkan ses, bileği kırıldığında duydukları çıtırtıdan daha beterdi. Başından akmaya başlayan kan, sabah güneşinin aydınlığında kıpkırmızı parlıyordu.

Bela, diye düşündü Jake. Ve yolumuzun üzerinde.

Benny yutkunmaya çalışıyordu. Yüzünün rengi kirli beyaza dönmüştü. Francine vücudu, hâlâ deliğin içinde olan ayağıyla çirkin bir açıda duran kardeşinin yanı başında diz çökmüştü. Nefesi kesilircesine ağlıyordu. Sonra ağlaması aniden kesildi, gözlerinin akları ortaya çıktı ve bayılarak kardeşinin üzerine yığıldı.

"Gel," dedi Jake, Benny'ye ama çocuk hâlâ olduğu yerde duruyor, ırileşmiş gözlerle bakıyordu. Jake, arkadaşının omzuna bir yumruk attı. "Babanın hatırına!"

Benny bunun üzerine harekete geçti.


7

Jake her şeyi bir Silahşor'un soğukkanlılığıyla net bir biçimde görüyordu. Yol üzerinde minik bir kan gölcüğü oluşmuştu. Frank Tavery'nin ayağı hâlâ çukurun içindeydi. Dudakları tükürüğüyle ıslanmıştı. Üzerinde baygın yatan kız kardeşinin yeni yeni irileşen göğüsleri, kardeşinin gövdesine dayanıyordu. Kurtlar geliyordu. Bunu Roland'ın ıslığı sayesinde değil, dokunuşuyla biliyordu. Eddie, diye düşündü. Eddie buraya gelmek istiyor.

Jake daha önce dokunuşu, düşüncelerini göndermek için kullanmayı denememişti ama şimdi deneyecekti. Olduğun yerde kal! Oraya vaktinde gelemezsek onlar geçip gidene kadar saklanırız! SAKIN GELME! HER ŞEYİ MAHVEDEBİLİRSİN!

Mesajın yerine ulaşıp ulaşmadığını bilmiyordu, ama vakti sadece bu kadarına izin veriyordu. Bu arada Benny... ne yapıyordu? Bunu hangi kelime tam olarak ifade edebilirdi? Piper'daki Bayan Avery, bu konuda çok titizdi. Benny hiç soluk almadan, hızla konuşuyordu. Sayıklıyor gibiydi.

"Şimdi ne yapacağız Jake? İsa Adam, ikisi birden! Az önce turp gibiydiler! Koşuyorlardı, sonra... ya Kurtlar gelirse? Ya gelip bizi burada bulurlarsa? Onları bıraksak mı, ne dersin?"

"Kimseyi bırakmıyoruz," dedi Jake. Eğilip Francine Tavery'nin omuzlarını kavradı. Frank'in nefes alabilmesi için kızı çekerek oturur pozisyona getirdi. Francine'in başı, kontrolsüzce önüne düştü. Saçları siyah ipek gibi ışıldıyordu. Gözkapakları titreşti ve gözlerinin akları göründü. Jake hiç düşünmeden kızı tokatladı. Oldukça sert vurmuştu.

"Ay! Ay!" Şok içindeki masmavi, muhteşem gözleri aniden açıldı.

"Ayağa kalk!" dedi Jake. "Kardeşinin üzerinden kalk!"

Ne kadar zaman geçmişti? Çocukların yolun diğer tarafına geçmesiyle ortalık sessizleşmişti. Sanki zaman donmuştu. Kuşlar susmuştu. Ekinkargaları bile sessizdi. Roland'ın tekrar ıslık çalmasını bekledi ama beklediği gerçekleşmedi. Zaten niye çalacaktı ki? Artık tek başlamaydılar.

Francine, kardeşinin üzerinden çekilip sendeleyerek ayağa kalktı. "Ona yardım edin... lütfen sal Yalvarırım..."

"Benny. Ayağını delikten çıkarmalıyız," dedi Jake. Benny ayağıyla tuhaf bir açı oluşturarak yatan çocuğun diğer tarafında diz çöktü. Yüzü hâlâ solgundu ama dudakları, Jake'i umutlandıran bir kararlılıkla sımsıkı kapanmıştı. "Omzunu tut."

Benny, Frank Tavery'nin sağ omzunu kavradı. Jake de sol omzunu. Baygın çocuğun vücudu üzerinden göz göze geldiler. Jake başını salladı.

"Şimdi."

Birlikte çektiler. Frank Tavery nin gözleri aniden açıldı (kardeşinin-kiler gibi masmaviydi) ve öyle şiddetli bir çığlık attı ki sesi çıkmadı. Ama ayağı hâlâ deliğin içindeydi.

Derine saplanmıştı.
8

Gri-yeşil bir şekil, şimdi toz bulutunun içinde belirginleşiyor, sert toprak üzerinde ilerleyen atların nal sesleri duyuluyordu. Calla'lı üç kadın çukura gizlenmişti. Roland, Eddie ve Susannah hendekte duruyordu. Erkekler ayakta, kesik bacaklarını aralayan Susannah da dizlerinin üzerindeydi. Gözlerini madenlere giden yola dikmişlerdi. Yol hâlâ boştu.

"Bir şey duydum," dedi Susannah. "Galiba biri yaralı."

"Kahretsin, Roland, oraya gidiyorum," dedi Eddie.

"Bu Jake'in isteği mi, yoksa senin mi?" diye sordu Roland.

Eddie'nin yüzü kıpkırmızı oldu. Jake'in sesini kafasının içinde duymuştu (kelimesi kelimesine duymamış ama ana fikri kavramıştı). Roland da duymuşa benziyordu.

"Aşağıda yüz, vadi yolunda ise sadece dört çocuk var," dedi Roland. "Sipere gir, Eddie. Sen de Susannah."

"Ya sen?" diye sordu Eddie.

Roland derin bir soluk alıp verdi. "Yapabilirsem yardım edeceğim."

"Peşinden gitmeyeceksin, değil mi?" Eddie, Roland'a giderek artan bir inanmazlıkla bakıyordu. "Gitmeyeceksin."

Roland doğudan yaklaşan toz bulutuna ve altında belirginleşmeye başlayan gri-yeşil yığına baktı. Gri atlar ve binicilerini seçmek, bir dakikadan az bir süre sonra mümkün olacaktı. Yüzlerinde hırlayan kurtların suratlarına benzer maskelerle, yeşil pelerinli biniciler. Hızla nehre yaklaşıyorlardı.

"Hayır," dedi Roland. "Yapamam. Sipere girin."

Eddie eli tabancasının kabzasında, olduğu yerde bir süre daha kaldı. Solgun yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Sonra tek kelime etmeden dönüp Susannah'nın kolunu tuttu, yanında diz çöktü ve kazdıkları çukura girdi. Geride sadece boş vadi yoluna bakan Roland kalmıştı. Büyük altıpatları, sol kalçası üzerindeydi.
9

Benny Slightman yapılı bir çocuktu, ama Frank Tavery'nin ayağını çıkarmalarını engelleyen iri kayayı yerinden oynatamıyordu. Jake bunu ilk denemelerinde görmüştü. Serinkanlılıkla yaralı çocuğun ve onu kurtarmalarını engelleyen kayanın ağırlıklarını kestirmeye çalıştı. Kayanın ağırlığı muhtemelen daha fazlaydı.

"Francine."

Kız, ona yaşlı ve şok yüzünden hafifçe körleşmiş gözlerle baktı.

"Onu seviyor musun?" diye sordu Jake.

"Evet, tüm kalbimle!"

Kalbin o, diye düşündü Jake. Güzel. "O halde bize yardım et. Ben söylediğimde onu var gücünle çek. Çığlıklarına kulak asma."
Francine anlamış gibi başını salladı. Jake anladığını umuyordu.

"Onu bu sefer de kurtaramazsak burada bırakmak zorunda kalacağız."

"Asla bırakmam!" diye haykırdı kız.

Tartışacak zaman yoktu. Jake düz, beyaz kayanın yanında duran Benny'ye doğru yürüdü. Frank'in kanlı ayağı, kayanın tırtıklı çıkıntısının altındaki kara delikte kayboluyordu. Çocuk kendine gelmiş, acı ve dehşetle yutkunuyordu. Sol gözü korkuyla bir o tarafa bir bu tarafa dönüyordu. Sağ gözü bir kan perdesinin gerisine gizlenmişti. Başının derisinden kalkan bir parça, kulağına doğru düşmüştü.

"Kayayı kaldırdığımızda kardeşinin ayağını delikten dışarı çekeceksin," dedi Jake, Francine'e. "Üçe kadar sayacağız. Hazır mısın?"

Kız başını salladı ve saçları ipek bir perde gibi yüzüne düştü. Saçını çekmeye çalışmadan eğildi ve kardeşini koltukaltlarından tuttu.

"Canımı yakma, Francie," diye inledi çocuk.

"Kapa çeneni," dedi kız.

"Bir," dedi Jake. "Benny, gözlerin yerinden fırlasa da bu lanet kayayı kaldıracaksın. Duydun mu beni?"

"Duydum, sen say."

"İki. Üç."

Zorlanma yüzünden boğukça haykırarak kaldırdılar. Kaya kıpırdadı. Francine, kardeşini var gücüyle çekti. O da haykırmıştı.

Ama ayağı serbest kalan Frank Tavery'nin çığlığı, hepsininkini bastırmıştı.
10

Roland zorlamadan kaynaklanan haykırışlar ve şiddetli bir acıyla atılmış bir çığlık duydu. Orada bir şeyler olmuş ve Jake müdahale etmişti. Esas soru, Jake'in çabalarının sorunu halletmeye yetip yetmediğiydi.

Kurtlar, Whye'i geçerken su damlacıkları havada uçuştu. Gri atları üzerinde dörtnala ilerliyorlardı. Roland artık onları açık seçik görebiliyordu. Beşerli altışarlı sıralar halinde ilerliyorlardı. Sayılarının altmış civarı olduğunu tahmin etti. Nehrin bu tarafında, otlarla kaplı bir yamacın gerisinde gözden kaybolacaklar, bir kilometre kadar ileride tekrar görüneceklerdi. Son tepenin ardında bir kez daha görüş alanından çıkacaklar (gruplara ayrılmayıp bütün halinde kalırlarsa elbette) ve bu, Jake'in geri dönmek için son şansı olacaktı.

Çocukların (Jake'in) görünmesini umarak yola baktı ama hâlâ boştu.

Kurtlar şimdi nehrin batı kıyısından yukarı tırmanıyor, atları sabah güneşinin aydınlığında altın gibi parlayan su damlacıkları saçıyordu. Toprak parçaları ve kum taneleri havada uçuşuyordu. Nal sesleri artık gök gürültüsüne benziyordu.
11

Jake, çocuğun bir omzunun, Benny de diğer omzunun altına girdi. Frank Tavery'yi Doğu Yolu'na doğru hızla taşımaya başladılar. Francine de hemen arkalarından koşuyordu.

Jake son dönemeci geçtiklerinde yolun karşısında, bir eli tabancasının kabzasında, kovboy şapkası hafifçe geri itilmiş halde beklemekte olan Roland'ı gördü ve içi sevinçle doldu.

"Kardeşim!" diye bağırdı Francine, Silahşor'a. "Düştü! Ayağı bir çukura girdi!"

Roland aniden gözden kayboldu.

Francine korkudan ziyade şaşkınlık dolu bir ifadeyle etrafına baktı. "Ne?..."

"Bekle," dedi Jake çünkü aklına söyleyecek başka bir şey gelmiyordu. Neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Bu, Silahşor için de geçerliyse muhtemelen orada öleceklerdi.

"Bileğim... yanıyor," dedi Frank Tavery.

"Sus," dedi Jake.

Benny güldü. Hem şok, hem neşe dolu bir kahkahaydı. Jake ağlayan Frank'in gerisinden ona baktı ve göz kırptı. Benny de ona göz kırptı. Ve böylece tekrar arkadaş oluverdiler.


12

Susannah çukurun karanlığında, yaprak kokuları içinde, Eddie'nin sağında yatarken karnına ani bir sancı saplandı. Sancının hemen ardından beyninin sol tarafında dev bir çivi sokulmuşçasına korkunç bir acı hissetti. Yüzünün ve boynunun sol tarafı uyuşmuş gibiydi. Aynı anda zihninde kocaman bir ziyafet salonu belirdi: fırından yeni çıkmış etler, doldurulmuş balıklar, nar gibi kızarmış tavuklar, şişelerce şampanya, sos kapları, kırmızı şarapla dolu kadehler vardı. Bir piyano sesi ve şarkı söyleyen birini duydu. Ses son derece kederliydi. "Biri bu gece, biri bu gece, biri bu gece hayatımı kurtardı," diyordu.

Yoo, diye haykırdı Susannah benliğini ele geçirmeye çalışan güce. Bu gücün bir adı var mıydı? Elbette vardı. İsmi Anne'ydi. Beşiği sallayan el onundu. Ve o el...

Hayır! Bu işi bitirmeme izin vermelisin! Ondan sonra istersen sana yardım ederim! Ederim! Ama şimdi beni zorla ele geçirmeye çalışırsan seninle dişimle tırnağımla savaşırım! Mecbur kalırsam kendimi ve değerli bebeni öldürmekten çekinmem! Beni duyuyor musun, kaltak?

Bir an için sadece karanlığı, Eddie'nin bacağının baskısını, yüzünün sol tarafındaki uyuşukluğu, yaklaşan atların gök gürültüsüne benzer sesini, yaprakların buruk kokusunu ve savaşa hazırlanan Kardeşler'in nefeslerini hissetti. Sonra Mia, onunla ilk kez konuştu. Söylediği kelimeler, Susannah'nm sol gözünün gerisinde bir yerde açıkça şekilleniyordu.

Savaşını bitir, kadın. Elimden gelirse yardım bile edeceğim. Ama sen de sözünü tutacaksın.

"Susannah?" diye mırıldandı Eddie. "İyi misin?"

"Evet," dedi Susannah. İyiydi gerçekten. Beynine saplanan çivi yok olmuştu. Ses de öyle. O korkunç uyuşukluk gitmişti. Ama Mia çok yakınında bekliyordu.


13

Roland çukurda yüzüstü yatıyor, yaklaşan Kurtlar'ı hayal gücünün ve önsezilerinin gözleriyle izliyordu. Kurtlar yamaç ve tepenin arasındaydı. Pelerinleri arkalarında uçuşuyor, gri atları dörtnala ilerliyordu. Tepenin ardında yaklaşık yedi saniye kadar gözden kaybolacaklardı. Eğer tümü bir arada kalmış, liderleri daha önden ilerlemeye başlamamışsa. Eğer hızlarını doğru hesapladıysa. Eğer haklıysa Jake ve diğerlerine harekete geçmelerini işaret etmesi için beş saniyesi vardı. Ya da yedi. Eğer haklıysa, çocuklar o beş saniye içinde yolun karşısına geçmek zorundaydı. Ya-nılıyorsa (ya da diğerleri yavaşsa) Kurtlf.r ya hendekteki adamı ya yoldaki çocukları ya da hepsini birden görecekti. Aralarındaki mesafe muhtemelen silahlarını kullanamayacakları kadar fazla olacaktı, ama pek fark etmeyecekti zira dikkatle planladıkları pusuları artık bir işe yaramayacaktı. En akıllıca hareket, olduğu yerde yatmaya devam edip çocukları kaderleriyle baş başa bırakmaktı. Vadilere giden yolda dört çocuk gören Kurtlar, diğerlerinin madenlerde gizlendiğine iyice ikna olacaktı.

Bu kadar düşünmek yeter, dedi Cort kafasının içinden. Harekete geçe-ceksen bu son şansın, solucan.

Roland ayağa fırladı. Jake ve Benny Slightman tam karşısındaydı, yaralı çocuğu aralarına almışlardı. Vadilere giden yolun Doğu Yolu ile birleştiği yeri işaret eden kaya yığınının koruması altında kıpırdamadan duruyorlardı. Frank Tavery'nin hem başı, hem bacağı kanlar içindeydi; başına ne geldiğini tanrılar bilirdi. Kız kardeşi çocuğun omzunun gerisinden bakıyordu. O an, bedenleri birleşik Siyam ikizleri gibi görünüyorlardı.

Roland iki elini de kaldırarak başının üzerindeki havayı geriye itmeye çalışıyormuş gibi bir hareket yaptı: Gelin! Buraya gelin! Bir yandan da doğuya bakıyordu. Kurtlar'dan bir iz yoktu. Güzel. Tepe, görüşlerini gerçekten de kısa bir süre için engellemişti.

Jake ve Benny, yaralı çocuğu taşıyarak hızla yolun karşısına geçti. Frank Tavery'nin yerde sürüklenen çizmeleri, toprak üzerinde iki sığ oluk bırakıyordu. Roland, Kurtlar'ın bu izleri önemsemeyeceğini umdu.

Kız bir geyik gibi zarif ve çevik adımlarla peşlerinden koştu. "Yatın!" dedi Roland dişlerinin arasından. Kızı omuzlarından yakaladı ve yere itti. "Yatın, yatın, hemen!" Kendisi de kızın yanına uzandı. Jake kendini üzerlerine attı. Roland, çocuğun çılgınca atan kalbini kürek kemiklerinin arasında hissedebiliyordu. Bir an için bu hissin tadını çıkardı.

Gri atların nal sesleri artık iyice yükselmişti. Her geçen an daha da şiddetleniyordu. Öndeki atlılar çocukları görmüş müydü? O an için bunu bilmeleri imkânsızdı. Ama çok yakında öğrenecekler muhakkaktı. O zamana dek tek yapabilecekleri, planlarına uygun hareket etmekti. Fazladan üç kişinin olması, çukurda hareket edecek yer bırakmamıştı ve Kurtlar, Jake ve diğer üçünü yolun karşısına geçerken gördüyse hiç şüphesiz tek el ateş edemeyip tek tabak fırlatamadan hep birlikte kızaracaklardı, ama şimdi bunlar için endişelenmeye vakitleri yoktu. Roland en fazla bir dakikaları olduğunu tahmin etti ya da belki kırk saniye. Ve bu süre hızla azalıyordu.

"Üstümden in ve sipere gir," dedi Jake'e. "Hemen."

Üzerindeki ağırlık yok oldu. Jake sipere girdi.

"Sıra sende, Frank Tavery," dedi Roland. "Sakın ses çıkarma. İki dakika sonra istediğin kadar bağırabilirsin ama şimdi sessiz olmak zorundasın. Bu hepiniz için geçerli."

"Sessiz olacağım," dedi çocuk boğuk sesle. Benny ve Frank'in kardeşi başlarını salladı.

"Bir noktada ayağa kalkıp ateş etmeye başlayacağız," dedi Roland. 'Siz üçünüz (Frank, Francine ve Benny) yere yatın ve başınızı bile kaldırayım demeyin." Duraksadı. "Canınızdan olmak istemiyorsanız, siperde kalın."
14

Roland yaprak ve toprak kokan karanlıkta, sol tarafındaki çocukların sık nefeslerini dinleyerek yatıyordu. Yaklaşan nal sesleri, kısa süre sonra diğer tüm sesleri bastırdı. Hayal gücünün ve önsezilerinin gözü tekrar açıldı. Otuz saniyeden kısa bir süre sonra (belki sadece on beş saniye) savaşın harareti, zihnindeki gözleri kapatacak, yüzündeki gözler görevi devralacaktı ama o an her şeyi görebildi. Gördükleri tam istediği gibiydi. Neden olmayacaktı? Zihninde planlarının ters gittiğini görmek kimin işine yarardı ki?

Calla'nın ikizlerinin pirinçlerin en sık, en ıslak olduğu yerlerde birer ceset gibi kıpırtısızca yattığını gördü. Çamurlu sular, gömleklerini ve pantolonlarını sırılsıklam etmişti. Onların gerisinde, nehir yatağının yakınında yetişkinler vardı. Ellerinde tabaklarıyla Sarey Adams'ı ve Manniler-den Cantab'ın karısı Ara'yı gördü (Ara da tabak fırlatıyordu ama bir Manni olduğu için asla Kardeşler'in bir parçası olamazdı). Arbaletlerini göğüslerine bastırmış erkekleri (Overholser, Anselm, Estrada) gördü. Vaughn Eisenhart'ın elinde, Roland'ın temizlediği tüfeklerden biri vardı. Saflar halinde ilerleyen gri atlar ve yeşil pelerinli binicileri, Doğu Yolu üzerinden yaklaşıyordu. Şimdi biraz yavaşlamışlardı. Güneş sonunda yükselmiş, metal kurt maskeleri üzerinde parlıyordu. İşin komiği, maskelerin arkasında da metal vardı. Roland hayal gücünün gözünün görüş açısını genişletti ve savunmasız kasabaya güneyden giren atlılar olup olmadığına baktı. Yoktu. Bütün Kurtlar (en azından onun zihninde) buradaydı. Roland ve Doksan ve Dokuz ka-tet'imn özenle hazırladığı tuzağa düştülerse, hepsi orada olmalıydı zaten. Yolun kasabaya yakın tarafında sıralanmış olan at arabalarını gördü ve hayvanları serbest bırakmak için yeterli vakitlerinin olmayışına üzüldü. Ama arabalara koşulu kalmaları da bir avantajdı elbette. Bu şekilde paniğe kapılmış, acele ediyormuş izlenimi veriyorlardı. Vadilere, madenlere ve mağaralara giden yolu gördü. En öndeki Kurtlar yol ayrımında gri atlarını dizginlerini çekerek durdurdular. Atların dudakları gerildi. Roland, Kurtlar'ın gözlerinden bakınca insanların sıcak bakışından kaynaklanan görüntüler değil, der-kilerdeki gibi soğuk resimler gördü. Francine Tavery'nin yere bıraktığı çocuk şapkası oradaydı. Zihninin gözü olduğu gibi burnu da vardı ve çocukların kokusunu alabiliyordu. Yoğun ve yağlı bir kokuydu... Kurtlar'ın kaçırdıkları çocuklardan çıkarıp aldığı maddenin kokusu. Zihninin kulakları da vardı ve Andy'nin çıkardıklarına benzer tıkırtıları ve çıtırtıları (hafifçe de olsa) duyabiliyordu. Devrelerin, servomotorların, hidrolik pompaların ve tanrılar bilir daha nelerin sesleri. Zihin gözü, Kurtlar'ın yol üzerindeki karmaşık izleri (karmaşık olduklarını umuyordu) incelediğini, sonra madenlere giden yola baktığını gördü. Çünkü diğer tarafa baktıklarını ve siperde saklanan on kişiyi tavadaki tavuklar gibi kızartacaklarını düşünmenin ona bir faydası olmazdı. Hay

Yola girin, dedi Roland içinden. Aklından geçeni duyan Jake'in, yanında hafifçe kıpırdandığını hissetti. Neredeyse yakarıyordu. Yola girin. Peşlerinden gidin. İstediğinizi alın.

Kurtlar'dan birinden yüksek bir çat! sesi çıktı. Ardından kısacık bir siren sesi duyuldu. Hemen sonra, Jake'in Dogan'da duyduğu o kulak tırmalayan ıslık sesi duyuldu ve atlar tekrar harekete geçti. Önce nallarının Doğu Yolu'nun yumuşak toprağı üzerinde çıkardığı boğuk sesleri duydular. Sonra sesler değişip keskinleşti ve madenlere giden yolun çakıllı zemini üzerinde ilerlediklerini anladılar. Başka hiçbir ses yoktu. Bu atlar, arabalara koşulanların yaptığı gibi huzursuzca kişnemiyordu. Roland için bu kadarı yeterliydi. Yemi yutmuşlardı. Tabancasını kılıfından çıkardı. Jake yanında kıpırdanınca onun da silahını çektiğini anladı.

Roland yerlerinden fırlayarak siperden çıktıklarında karşılarında bulabilecekleri görüntüyü onlara daha önce anlatmıştı: Kurtlar'ın dörtte bi-n yolun bir tarafında, nehre doğru bakıyor, dörtte birlik bir başka bölücü de Calla Bryn Sturgis'e doğru dönmüş olacaktı. Belki kasabaya dönük duranların sayısı tahmininden biraz daha fazla olabilirdi. Kurtlar (veya Kurtlar'ı programlayanlar) olası bir sorunla sadece kasabada karşılaşabileceklerini düşünüyor olmalıydı. Ya geri kalanı? Otuz kadar Kurt? Madenlere giden yola girmiş olacaklardı.

Roland yirmiye kadar saymaya başladı, ama on dokuza gelince yeterince süre geçtiğini düşünerek bacaklarını altında topladı (eklem ecelinden en ufak bir iz yoktu) ve babasının tabancasını kaldırarak ayağa fırladı.

"Gilead ve Calla için!" diye kükredi. "Şimdi, silahşorlar! Şimdi, Ori-za 'run Kardeşleri! Şimdi, şimdi! Öldürün! Merhamet yok! Hepsini öldürün!"


15

Hepsi birden ayağa fırladı ve bir ejderin dişleri gibi toprağın üzerinde belirdiler. Üzerlerini örten hafif tahtalar, kuru yapraklar ve dal parçalarıyla beraber sağa sola uçuştu. Roland ve Eddie'nin elinde, sandal ağacından kabzaları olan büyük tabancalar vardı. Jake, babasının Ruger'ını tutuyordu. Margaret, Rosa ve Zalia'nın elinde birer Riza vardı. Kollarını üşüyormuşçasına göğsünde kavuşturmuş olan Susannah, iki Riza tutuyordu.

Kurtlar, tam Roland'ın hayal gücünün soğukkanlı bir katile ait gözleriyle gördüğü gibi dağılmıştı. Tüm önemsiz fikirler ve duygular kızıl perdenin ardına çekilmeden önce bir anlık zafer hissetti. Ölümle dalaşmaya hazırlanırken olduğu her seferde hissettiği gibi hayatta olduğu için son derece mutluydu. Beş dakikalık kan ve aptallık, demişti onlara ve o beş dakika gelip çatmıştı işte. Onlara, sonrasında kendini hep hasta gibi hissettiğini de söylemişti ve bu da doğruydu ama başlangıç anında kendini hiçbir zaman olmadığı kadar iyi hisseder, kim olduğunu tüm hücrelerinde duyumsardı. Düşmanlarının robot olmasının bir önemi yoktu; tanrılar, hayır! Önemli olan, nesillerdir masum çaresizlere musallat olmalarıydı ve bu kez tam anlamıyla gafil avlanmışlardı.

"Başlıkların üstü!" diye haykırdı Eddie sağ elindeki büyük tabanca gürleyip ateş saçmaya başladığı sırada. Arabalara koşulmuş olan atlar ve katırlar korkuyla şaha kalktı; birkaçı şaşkınca kişnedi. "Başlıkların üstü! Düşünce şapkalarına nişan alın!"

Yolun sağındaki üç binicinin yeşil başlığı, söylediğini göstermek istercesine, görünmez ellerce çekilmiş gibi aniden geriye kaydı. Vurulan üç Kurt da oyuncak bebekler gibi atlarının üzerinden düştü. Büyükbabanın anlattığı hikâyede, Molly Doolin'in düşürdüğü Kurt, yere düşmesinin ardından epeyce bir kıpırdanmış, kolları seğirmişti ama bunlar, yerde taş gibi kıpırtısızca yatıyordu. Molly gizli düşünce şapkasına tam olarak isabet ettirememiş olabilirdi ama Eddie tam olarak nereye ateş edeceğini çok iyi biliyordu.

Roland da ateş etmeye başlamıştı. Kalçasında tuttuğu tabancayla öylesine ateş ediyormuş gibi görünüyor, ama her kurşunu hedefini buluyordu. Maden yolundakileri hedef almıştı, mümkün olursa yere düşen robotlardan bir barikat oluşturmak niyetindeydi.

"Riza hedefini bulur!" diye haykırdı Rosalita Munoz. Fırlattığı tabak, Doğu Yolu'nun karşısına doğru ıslık çalarak uçtu ve atını çaresizce döndürmeye uğraşan, maden yolu üzerindeki bir binicinin başlığının tepesini uçurdu. Robot anında atından tepetaklak düştü.

"Riza!' Bu, Margaret Eisenhart'tı.

"Kardeşim için?' diye haykırdı Zalia.

"Leydi Oriza kıçınızı tekmeleyecek, piç kuruları!" diye bağırdı Susannah ve çaprazladığı kollarını açarak iki tabağı birden fırlattı. Tabaklar ıslık sesleri çıkararak havada inanılmaz bir hızla uçtu ve hedeflerini hiç şaşmadan buldu. Yeşil başlıklardan kopan parçalar, tabakların isabet ettiği Kurtlar'la beraber yere düştü.

Yolun iki tarafındaki itişip kakışan, şaşkın biniciler enerji silahlarını çekti ve sabahın cılız aydınlığı, alevlerin parlak ışığıyla canlandı. Jake silahını çeken ilk Kurt'u vurdu ve robot, vızıldayan kılıcının üzerine düştü. Yeşil pelerini bir anda alev aldı. Atı, yan tarafa doğru kaçtı ve diğer binicinin hızla indirdiği ışıklı çubuğa hedef oldu. Kafası kopunca kıvılcımlar saçan kopuk teller ve kablolar ortaya çıktı. Sirenler artık birbiri ardına ötüyordu.

Roland kasaba tarafındaki Kurtlar'ın diğerlerini bırakıp Calla'ya doğru kaçabileceğini düşünmüştü. Ama kalan dokuzu, (Eddie ilk altı atı-şıyla altısını vurmuştu) at arabalarının yanından geçerek doğruca üzerlerine gelmeye başladı. İki ya da üç tanesi, onlara doğru vızıldayan gümüş rengi toplar fırlattı.

"Eddie! Jake! Sneetch'lerl Sağınızda!"

Keselerinden çıkardıkları tabakları mümkün olduğunca çabuk bir şekilde fırlatan kadınları bırakarak derhal o tarafa döndüler. Jake, Ru-ger'ı sağ elinde tutmuş, bacaklarını aralayarak duruyor, sol eliyle de sağ bileğini destekliyordu. Saçları, kaşından geriye doğru uçuş iyordu. Gözleri irileşmişti, çok yakışıklı görünüyor ve gülümsüyordu. Sabahın artık durgun olmayan havasında kırbaç gibi saklayan üç hızlı atış yaptı. Ormanda, havaya fırlatılmış tabaklara ateş ettiği günü hatırlar gibi oldu. Şimdi çok daha tehlikeli hedefleri vuruyordu ve buna çok memnundu. Mutluydu. Uçan gümüş rengi toplardan üçü parlak ışıklar saçarak havada parçalandı. Dördüncüsü yana kaçtıktan sonra doğruca üzerine uçtu. Jake eğildi ve topun üzerinden öfkeli bir fırın gibi tıslayarak geçtiğini duydu. Dönüp geri geleceğini biliyordu.


Yüklə 2,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   54




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin