Neyse. Topuğunda aynı doğum lekesi olan oğlu şimdi karşısındaydı "Walter lekeyi görebiliyordu- ve her şey dengelenmişti. Dikkatli olması gerekiyordu elbette. Sandalyedeki yaratık çaresiz görünüyor, belki çaresiz olduğunu düşünüyordu ama bir bebek gibi görünüyor diye hafife alınmamalıydı.
Walter tabancayı cebine koydu (o an için, kısa bir süreliğine) ve bos ellerini uzattı. Sonra birini yumruk haline getirip alnına götürdü. Gözle-rini Mordred'den hiç ayırmadan yavaşça, değişimine karşı tetikte durarak (Walter o değişimi ve küçük canavarın annesinin başına gelenleri gör. müştü) tek dizi üzerine çöktü.
"Selam olsun eskiden var olan Gilead'ın Roland'mın ve ismi bir za-manlar Uç-Dünya'dan Dış-Dünya'ya dek zikredilen Kızıl Kral'ın oğlu Mordred Deschain; selam olsun her ikisi de Prim'in geri çekilmesinden sonra yükselen ilk kral olan, Kara Kule'nin Muhafızı Arthur Eld'in soyundan gelme iki babanın oğlu."
Bir süre için hiçbir şey olmadı. Kontrol Merkezi'nde sadece sessizlik ve Nigel'ın yanık devrelerinin kokusu vardı.
Sonra bebek tombul yumruklarını kaldırdı, parmaklarını açtı ve ellerini kaldırdı: Kalk, köle ve yanıma gel.
2
'"Güçlü düşünmemen' daha iyi," dedi yeni gelen ona yaklaşarak. "Burda olduğunu biliyorlardı ve Roland'ın zekâsı zehir gibidir; trig-delah. Biliyorsun bir keresinde beni yakaladı, işimi neredeyse bitiriyordu. Bir an gerçekten işimin bittiğini düşünmüştüm." Kendine bazen Flagg diyen adam (Kule'nin bir başka seviyesinde bu isimle koca bir dünyanın yıkımına sebep olmuştu) çıkınından fıstık ezmesi ve kraker çıkardı. Yeni dinh'inden izin istedi ve bebek (kendisi de çok aç olmasına rağmen) krala yakışacak şekilde başını salladı. Walter yere bağdaş kurarak oturdu ve hızla yemeye başladı. Düşünce-kepi'yle kendini güvende hissediyor, zihninin altını üstüne getiren bir mütecaviz olduğunu bilmiyordu. Bu işle1" sona erene dek güvendeydi ama sonra...
Mordred tombul bebek elini havaya kaldırdı ve zarif hareketlerle soru işareti çizdi.
"Nasıl mı kurtuldum?" diye sordu Walter. "Her gerçek düzenbazın o t ullar aitmda yapacağını yaptım... ona doğruyu söyledim! Ona Kule'yi, hic olmazsa birkaç katını gösterdim. Elbette bekleneceği gibi onu afallat-ve o böyle savunmasızken onun numaralarından birine başvurup onu hipnotize ettim. Bazen Kule'den dönerek çıkan zaman fistüllerinden bi-rindeydik ve biz o kemikli yerde konuşurken etrafımızdaki dünya ilerledi, evet! Kemikler getirdim -insan kemikleri- ve o uyurken kemikleri kendi giysilerimden geri kalanlar arasına yerleştirdim. Onu o zaman öldürebilirdim ama öldürseydim Kule ne olacaktı, hıı? Sen nasıl olacaktın? Hiçbir zaman doğmayacaktın. Roland'ın yaşamasına ve üçünü çekmesine izin vermekle sen daha rahme düşmeden hayatını kurtardığımı söylemek yanlış olmaz, Mordred. Deniz kıyısına gittim, biraz tatil yapsam iyi olur dedim hihih! Roland oraya vardığında bir yöne, kapılara doğru gitti. Ben de aksi yöne, Mordred hayatım ve işte hurdayım!"
Ağzı kraker dolu olduğu halde bir kahkaha attı ve çenesiyle göğsüne kırıntılar döküldü. Mordred gülümsedi ama isyan etmemek için kendini zor tutuyordu. Bununla birlikte mi iş yapacaktı, bununla? Geçmişiyle o anki tehlikenin, savunmasız olduğunun farkına varamayacak kadar övünen, kraker kemirip kırıntı saçan bu ahmakla? Tanrılar adına, adam ölmeyi hak ediyordu! Ama ondan önce iki şeye ihtiyacı vardı. Biri, Roland ve dostlarının nereye gittiğini öğrenmekti. İkincisiyse beslenmekti. Bu ahmak her ikisini de sağlayacaktı. Ve bunu kolaylaştıran neydi? Wal-ter'ın yaşlanmış -yaşlı ve kendinden ölümcül derecede emin- ve bunu fark etmeyecek kadar kendini beğenmiş olmasıydı elbette.
"Neden babanın işlerinin başında olmayıp buraya geldiğimi merak ediyor olabilirsin," dedi Walter. "Ediyor musun /
Mordred merak etmiyordu ama yine de başını salladı. Midesi guruldadı.
Aslında şu an onun işini yapıyorum," dedi Walter en çekici gülümsemesıyle (ama dişindeki fıstık ezmesi varsayılan etkiyi yok etmişti). Aslın- kelimesiyle başlayan hemen hemen tüm cümlelerin yalan olduğunu bir zamanlar biliyordu muhtemelen. Ama artık unutmuştu. Fazla yaşlıya Fazla kendini beğenmişti. Fazla aptaldı. Ama yine de temkinliydi. Çocu. ğun gücünü hissedebiliyordu. Kafasının içinde mi? Kafasının içindekileri incelerken mi? Elbette hayır. Bebek bedenine hapsolmuş yaratık güçlüy. dü ama o kadar da değil.
Walter dizlerini tutarak ciddi bir ifadeyle öne eğildi. "Kızıl Baban... rahatsız. Kule'ye çok uzun süre boyunca o kadar ya-kın yaşamasının ve sürekli onu düşünmesinin sonucu olduğundan eminim. Onun başladığını bitirmek sana kalıyor. Sana bu konuda yardım etmeye geldim."
Mordred hoşuna gitmiş gibi başını salladı. Gitmişti de. Ama ah, ne kadar da açtı!
"Sözde güvenli olan bu odaya nasıl girebildiğimi merak etmiş olmalısın," dedi Walter. "Aslında Roland'ın çok önce dediği zamanda bu binanın yapımına yardım etmiştim."
Yine o kelime. O kadar belirgindi ki gözden kaçırmak imkânsızdı. Tabancayı parkasının sol cebine koymuştu. Sağ cebinden sigara paketi büyüklüğünde, antenli, gümüş rengi bir alet çıkardı ve bir düğmeye bastı. Gri döşemenin bir bölümü yavaşça kayıp açılarak basamakları gözler önüne serdi. Mordred başını salladı. Walter -veya o sırada kullandığı isim buysa Randall Flagg- gerçekten de yerden bitmişti. Hoş bir numaraydı ama ne de olsa bir zamanlar Roland'ın babası Gilead'lı Steven'm sihirbazı değil miydi? O zamanlar ismi Marten'di. Walter o'Dim pek çok yüzü ve pek çok numarası olan bir adamdı, ama hiçbir zaman sandığı kadar zeki olmamıştı. Sandığının yarısı kadar bile. Mordred artık aradığı bilgiye ulaşmış, Roland ve dostlarının oradan nasıl çıktığını öğrenmişti. Walter'in zihninde gizlenmiş yerden bulup çıkarmasına gerek olmamıştı-Tek yapması gereken ahmağın izlerini aksi yöne doğru takip etmekti. Ama önce...
Walter'in gülümsemesi hafifçe soldu. "Bir şey mi dedin, efendim- Bir an için zihnimin gerisinde sesini duyar gibi oldum da.”
Bebek başını iki yana salladı. Kim bir bebekten daha inandırıcı ola-h'lir ki? Yüzleri masumiyet ve dürüstlüğün tanımı değil midir?
"Gelirsen seni de alıp peşlerinden gideceğim," dedi Walter. "Ne ta-u m oluruz ama! Kırıcılar'ı serbest bırakmak için Gök Gürültüsü'ndeki Devar-toi'ye gittiler. Babana -Beyaz babana- ve ka-tet'ine devam etmeye . Carlarsa karşılarına çıkacağımı söylemiştim ve sözümü tutmaya niyetliyim Çünkü Silahşor Roland Deschain her dönemeçte karşıma çıktı, Mordred ve buna daha fazla katlanmayacağım. Artık yeter! Duyuyor musun?" Sesi öfkeyle yükseliyordu.
Mordred başını masumca salladı ve o güzel bebek gözleri korku, saygı veya her ikisi olarak algılanabilecek bir ifadeyle irileşti. Walter o'Dim ahmaklık derecesinde kendini beğenmişti ve şimdi asıl soru, onu hemen mi yoksa sonra mı yiyeceğiydi. Mordred çok açtı ama bir süre daha dayanabileceğini düşünüyordu. Karşısındaki salağın kaderinin son santimlerini ciddi bir ifadeyle dikmesini izlemenin kendine has, tuhaf bir çekiciliği vardı. Mordred havaya bir kez daha soru işareti çizdi. Walter'in yüzündeki gülümseme tamamen silindi. "Asıl istediğim ne mi? Bunu mu soruyorsun?" Mordred başını salladı.
"Doğruyu söylemek gerekirse Kara Kule değil; benim zihnimi ve yüreğimi rahatsız eden, Roland. Ölmesini istiyorum." Walter hiç gülümsemeden, büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla konuşuyordu. "Peşimi bırakmadığı o tozlu ve uzun fersahlar için; başıma ördüğü çoraplar için; Kızıl Kral'a, gerçek krala yarattığı sorunlar için; yoluna ne kadar taş koyarsam koyayım amacından vazgeçmediği için; en çok da bir zamanlar âşık olduğum kadını, annesini öldürdüğü için." Alçak sesle ekledi. "En azından göz diktiğim. Her neyse, annesini o öldürdü. Benim veya Cöos'lu Rhea'nın o baydaki payı önemli değil, sonuçta o kahrolası tetiği çeken oydu. Kafası yavaş çalışıyor ama elleri hızlı.
Evrenin sonuna gelince... nasıl olursa olsun umurumda değil. İster z> 'ster ateş, ister karanlık. Evren benim için ne yaptı ki onu korumaya uğraşayım? Tek bildiğim Gilead'lı Roland'ın gereğinden fazla yaşadığı ve o orospu çocuğunun gebermesini istediğim. Çektiklerinin de."
Mordred üçüncü ve son kez havaya soru işareti çizdi.
"Burdan Devar-toi'ye giden tek bir kapı var, genç efendi. Kurtlar'm kullandığı... yani şimdiye kadar kullandığı kapı; sanırım son seferlerini yaptılar. Roland ve dostları o kapıdan geçti ama önemli değil, çıkacakları yerde onları meşgul edecek çok şey var, karşılamayı fazla sıcak bulabilirler! Belki onlar Kırıcılar, Roderick'in Evlatları'nın geri kalanı ve muhafızlarla uğraşırken işlerini bitirebiliriz, ne dersin? Hoşuna gider mi?"
Bebek başını tereddütsüzce salladı. Sonra parmaklarını ağzına götürüp çiğner gibi yaptı.
"Evet," dedi Walter sırıtarak. "Açsındır elbette. Ama akşam yemeği için sıçanlar ve yavru Hantal Billy'lerden iyisini yapabiliriz eminim. Ya sence?"
Mordred başını salladı. Onun da hiçbir şüphesi yoktu.
"İyi baba rolü oynayıp seni kucağımda taşıyayım mı?" diye sordu Walter. "O şekilde örümcek bedenine dönmek zorunda kalmazsın. Iyk! Sevilecek bir görünüm olmadığını söylemem gerek."
Mordred kollarını ona uzattı.
"Üzerime işemezsin, değil mi?" diye sordu Walter yarı yolda durak-sayarak. Eli cebine gitti ve Mordred sinsi herifin ondan bir şey sakladığını anlayarak gerildi: Walter "düşünce-kepi"nin işe yaramadığını biliyordu. Tabancayı kullanmaya niyetliydi.
3
Aslında Mordred, Walter o'Dim'i gözünde fazla büyütmüştü, ama bu her çocukta görülebilecek, belki de hayat kurtaran bir özellik değil miydi? İri gözlü bebek için dünyanın en beceriksiz düzenbazının numara-lan bile birer mucize gibi görünebilirdi. Walter neler olduğunu çok gef olana dek kavrayamadı, ama o da hayatta kalmasını bilenlerdendi ve kav rayınca her şeyi birden anladı.
Oturma odasındaki fil diye bir deyim vardır. Bir uyuşturucu bağ.mlı-SI, alkolik veya tacizciyle birlikte yaşamanın nasıl olduğunu tarif etmek için kullanılır. Bu ıhşkilere dışarıdan bakan insanlar bazen sorar- "Bunca ydcbr devam etmesine nasıl izin verdin? Oturma odasmdaki fili görmedin mi?" Ve normal bir yaşamı olan insanların aldıkları cevabı anlayabilmesi neredeyse olanaksızdır, "üzgünüm ama ben taşındığımda zaten ordaydı Bh fil olduğunu düşünmedim, mobilyaların bir parças, sandım" Bazıla' nnda jeton düşer -şanslı olanlarda- ve birdenbire farkı görürler Ve Wal ter'm jetonu o an düştü. Ama fazlasıyla geç olmuştu
iterime işemezsin, değil mi diye sormuştu ama üzenme ve yemezsin sözcükleri arasında aniden evinde bir yabancı olduğunu hissetmişti hnda bastan ben oradayd, Bir bebek de değildi; sırık gibi uzun boylu'cildi izlerle kaplı, yamuk kafalı, merak dolu donuk bakışlar, olan bir ergendi
Belki de Mordred Descham'in o anki varlığının en iyi canlandırması muhtemelen bir temizlik malzemesiyle kafayı bulmuş, genç bir haneye tecavuzcu.
Ve en başından beri oradaydı! Nasıl olur da anlamazdı? Hırsız saklanmaya bile çalışmamıştı! Ağzı açık halde ortalık yerde ayakta duruyor, her gördüğünü özümsüyordu.
Mordred'i kendisiyle götürme planı -Roland'ın hayatına son vermek için onu kullanma (Devar-toi'deki muhafızlar ondan önce davranmazsa elbette) sonra küçük piçi öldürüp değerli sol ayağını kesip alma- bir anda suya düştü. Hemen bir sonraki anda ise kafasında yeni bir plan belirdi, basitliğin tanımı gibiydi. Bildiğimi görmesine izin vermemeliyim. Bir atışı riske atabilirim, o da mecbur olduğum için. Sonra kaçarım. Ölürse, tamam. Tabi açlıktan ölmezse...
Sonra Walter elinin kıpırdamadığını hissetti. Dört parmağı, parkası-nın cebindeki silahın kabzasını kavrıyordu ama donup kalmışlardı. Bir tanesi tetiğe çok yakındı ama onu da kıpırdatamıyordu. Eli betona gömül-mü§ gibiydi. Ve Walter parlak teli ilk kez net bir şekilde gördü. Sandalye-e oturmakta olan bebeğin dişsiz, pembe ağzından çıktı, ışıklar altında pırıldayarak odayı geçti ve göğsüne dolanarak kollarını iki yanına haps^. ti. Telin gerçekte orada olmadığını biliyordu... ama aynı zamanda oraday. di işte.
Hareket edemiyordu.
4
. Mordred parlak teli görmüyordu, belki bunun sebebi Watershm Down'u hiç okumamış olmasıydı. Bununla birlikte Susannah'nın zihnini keşfetme fırsatı bulmuştu ve o an gördükleri, Susannah'nın Dogan'ına fazlasıyla benziyordu. Tek fark, BEBE ve DUYGUSAL HARARET gibi düğmeler yerine Walter'in hareket (bunu çabucak kapatmıştı), düşünme ve motivasyon fonksiyonlarını kontrol eden düğmeler vardı. Yavru Hantal Billy'nin beynindeki merkezden daha karmaşıktı elbette -orada sadece yamru yumru birkaç basit çıkıntı vardı- ama yine de idare edilmesi zor değildi.
Tek sorun, bir bebek olmasıydı.
Bir sandalyeye yapışıp kalmış lanet olası bir bebek.
Karşısındaki avı lezzetli bir yemeğe çevirmek istiyorsa hızlı hareket etmeliydi.
5
Walter o'Dim enayi olamayacak kadar yaşlı olmadığını o an anlamıştı -ne olduğunu unutmuş, küçük canavarı görüntüsü yüzünden hafife almıştı-ama en azından gençliğe özgü panik kapanına düşmeyecek yaştaydı.
Sandalyede oturup bana bakmayı sürdürmekten başka bir niyeti varsa değişmek zorunda kalacak. O sırada kontrolü zayıflayabilir. Tek şansım bu-Fazla değil, ama bununla yetinmek zorundayım.
Tam o sırada parlak, kırmızı bir ışığın bebeğin başından ayaklarına doğru indiğini gördü. Hemen ardından tombul, pembe bah-bo'nun be*' ni kararıp şişmeye başladı ve her iki yanında örümcek bacakları belirdi-
Bebeğin ağzından çıkan parlak tel kayboldu ve Walter nefesini kesen gö-nmez halkadan kurtulduğunu hissetti. Tek bir atış bile denemeye vaktin yok. Kaç. Ondan... o şeyden kaç. Tek anabileceğin bu. Buraya hiç gelmemeliydin. Silahşor'a duyduğun nefretin çözlerini kör etmesine izin verdin ama hâlâ çok geç olmayabi...
Bu düşünce aklından hızla geçerken yerdeki gizli kapıya döndü; parlak tel tekrar belirip bu kez bir idam halkası gibi boğazını sardığında adımını ilk basamağa atmak üzereydi.
Gözleri yuvalarından fırlayan Walter öğürüp öksürerek, etrafa tükürük saçarak, sarsılarak döndü. Boğazındaki ilmek hafifçe gevşedi. O sırada görünmez bir elin başına uzanıp kapüşonu geriye attığını hissetti. Yapabildiğinde hep bu tarz giyinirdi; Garlan'ın güneyindeki bazı bölgelerde Walter Hodjhi olarak bilinirdi. Hodjhi, hem belirsiz, hem kukuleta anlamındaydı. Ama bu kez taktığı kep (French Landing, Wisconsin'de, terk edilmiş malum bir evden ödünç alınmıştı) pek işine yaramamıştı, değil mi?
Yolun sonuna varmış olabilirim, diye düşündü örümceğin yedi bacağı üzerinde kendisine yaklaşmasını izlerken. Kıllı sırtında insan kafasını andıran korkunç bir çıkıntının olduğu, şiş, hareketli (evet, bebekten daha hareketli ve dört bin kat daha çirkindi) bir yaratıktı. Walter, bebeğin to-puğundaki kırmızı lekenin şimdi örümceğin karnında olduğunu görebiliyordu. Dişi bir karadul örümceğinin lekesi gibi kum saati şeklini almıştı. Walter ihtiyaç duyduğu anahtarın o olduğunu anladı. Bebeği öldürüp bacağını kesmek hiç işine yaramayacaktı. Görünüşe bakılırsa en başından beri yanılmıştı.
Örümcek dört arka ayağı üzerinde yükseldi. Öndeki üçü, Walter'in kot pantolonunu tırmaladı ve alçak, iğrenç bir ses çıkardı. Yaratığın göz-len, daha önce büyük bir başarıyla tasavvur ettiği gibi donuk bir merakla °na bakıyordu.
Ah evet, korkarım yolun sonuna geldin. Ses beynine bomba gibi ü§müştü. Megafondan yayılıyor gibiydi. Ama sen de benim için aynı &yi Planlıyordun, değil mi?
Hayır! En azından hemen değil...
Ama niyetin oydu! Susannah burada olsa 'tereciye tere sat. ma' derdi. Şimdi Beyaz Babam dediğin adama küçük bir iyn^ yapacağım. Belki en büyük düşmanı değildin, Walter Padick (çok uzun zaman önce yola çıktığında adın buydu) ama kabuı etmek gerekir ki en eskisisin. Ve şimdi onun yoluna çıkmana izin vermeyeceğim.
Walter korkunç yaratık dört arka ayağı üzerinde yükselmiş, salyaları akarak boş gözlerle kendisine bakıyor olmasına rağmen Delain'de bir çiftlikte doğan çocuğun seslenildiğinde karşılık verdiği ismi, Walter Pa-dick'i bin yıldan sonra ilk kez duyana dek içinde minik de olsa bir umut kırıntısı barındırdığını fark etti. Eastar'd Baronluğu'ndan Değirmenci Sam'in oğlu Walter. On üç yaşında evden kaçmış, bir yıl sonra bir başka gezginin tecavüzüne uğramış ama yine de sürünerek eve dönme isteğine bir şekilde karşı koymuştu. Kös kös eve dönmek yerine kaderine doğru yürümüştü.
Walter Padick.
Kendine bazen Marten, bazen Richard Fannin, Rudin Filaro veya Randall Flagg (diğer pek çoğu arasından) diyen adam bu ses üzerine hayatta kalmayı ummaktan vazgeçti. Artık tek umudu iyi ölmekti.
Ben aç. Mordred aç, diye konuştu Walter'in kafasının içindeki, küçük kralın iradesinin parlak telinden geçerek gelen aman vermez ses. Önce aperatifle başlayayım. Sanırım gözlerinle başlayacağım. Ver onları bana.
Walter tüm gücüyle mücadele etti ama bir dakika bile direnemedi. Tel çok kuvvetliydi. Ellerinin yüzüne yükseldiğini gördü. Parmakları birer kanca halini aldı. Gözkapaklarını pencere panjurları gibi yukarı kaldırdı ve göz kürelerini yuvalarından çıkardı. Gözlerinin dönmesini sağla-yan tendonların ve muhteşem mesajlarını ileten göz sinirlerinin koparken çıkardığı sesi duydu. Görüşüne son noktayı koyan ses alçak ve ıslaktı Parlak kırmızı ışıklar beynini sardı, sonra karanlık sonsuza dek kalma"'Çerı' u§u§tu- Walter için sonsuzluk fazla uzun olmayacaktı ama ser zaman öznelse (ve çoğumuz öyle olduğunu biliriz) fazlasıyla uzundu. Onları bana ver diyorum! Daha fazla oyalanmak yok! Açım! Walter o'Dim -artık Karanlık Walter'di- ellerini açtı ve gözlerini bıraktı. Tendon ve sinir parçacıkları minik kurbağa yavruları gibi görünmelerine yol açmıştı. Örümcek birini daha havadayken yakaladı. Diğeri yere düştü ve bir bacağın ucundaki, şaşırtıcı derecede çevik pençe gözü alıp yaratığın ağzına götürdü. Mordred gözü bir üzüm gibi patlattı ama yutmadı; onun yerine lezzetli, sümüksü sıvının boğazından aşağı akışının keyfini çıkardı. Harikaydı. Dil lütfen.
Walter itaat etti ve dilini kavrayarak çekti ama tamamen koparmayı başaramadı. Fazla kaygandı. Kan dolu göz boşlukları gözyaşı üretebilsey-di acı ve öfkeyle ağlardı.
Diline tekrar uzandı ama örümcek bekleyemeyecek kadar açgözlüydü. Eğil! Dilini sevgilinin bal kutusuna uzatırmış gibi uzat! Babanın hatırı için çabuk oil Mordred çok aç!
Başına gelenlerin tamamıyla farkında olan Walter bu yeni buyruğa, öncekine yaptığı gibi direnmeye çalıştı ama yine başarısız oldu. Ellerini dizlerine dayayarak eğildi ve kanayan dili aşağı sarktı. Boğazının gerisindeki zedelenmiş kasların tutmaya çalıştığı dili bezgince sallanıyordu. Örümceğin ön bacaklarının çıkardığı tırmalama sesini bir kez daha duydu. Mordred'in tüylü ağzı, Walter'in dili üzerine kapandı, bir iki muhteşem saniye boyunca bir lolipop gibi emdikten sonra tek bir hareketle yırtıp kopardı. Walter -artık ne görebiliyor, ne de konuşabiliyordu- acıyla boğuk bir çığlık attı ve yüzüstü yere kapaklandı. Ellerini çarpılmış suratına götürerek yerde acıyla kıvranmaya başladı.
Mordred ağzındaki dili ısırdı. Tüm düşünceleri bir anlığına silip yok eden müthiş kan tadı ağzına doldu. Walter yan tarafına uzanmış, el yordarnıyla yerdeki kapıyı bulmaya çalışıyordu. İçinden, umudu kesmeyip kaçmaya çalışmasını, onu diri diri yiyen canavardan uzaklaşmasını söyleyen bir çığlık yükseliyordu.
Kanın tadını alan Mordred'in içindeki oyun oynama isteği yok olmuştu. Geride sadece ilkel bir açlık hissi kalmıştı. Bir zamanlar Walter Padick olan Walter o'Dim'in, Randall Flagg'in üzerine çullandı. Başka çığlıklar duyuldu ama fazla değildi. Ve sonra Roland'ın eski düşmanı tarih oldu.
6
Adam güya, ölümsüzdü (en az 'en nadir' kadar aptalca bir deyim) ve muhteşem bir öğün teşkil etmişti. Karnını doyuran Mordred'in ilk dürtüsü -güçlüydü ama üstesinden gelinemeyecek kadar değil- kusmak oldu. Daha güçlü olan ikinci dürtüsünü olduğu gibi onu da kontrol etti; tekrar bebek bedenine dönüp uyumak.
Walter'in bahsettiği kapıyı bulmak istiyorsa harekete geçmenin tam zamanıydı. Örümcek bedeniyle süratle ilerleyebilirdi. Kurutulmuş cesede bir kez olsun bakmaya tenezzül etmeden yerdeki gizli kapıdan girip basamakları inerek bir koridora vardı. Geçitte güçlü bir alkali kokusu vardı ve çölün kayalık zeminine oyulmuş gibiydi.
Walter'in sahip olduğu bütün bilgiler -en az bin beş yüz yıllık bilgi-zihninde haykırıyordu.
Karanlık adamın aldığı yolun aksi yönünü takip ederek bir asansöre vardı. Kıllı pençesiyle YUKARI düğmesine bastığında tepeden bir yerden gelen yorgun bir mırıltıdan başka sonuç alamayınca asansörün içine girdi, tavandaki servis kapağını açtı ve yukarı tırmandı. Delikten zar zor geçebilmesi onu pek şaşırtmamıştı; artık daha iriydi. Asansör kablosundan yukarı tırmandı (minik örümcek su hortumundan yukarı çıktı) ve Walter'in son kez kullanacağı asansöre bindiği yere varınca durdu. Yirmi dakika sonra (hâlâ o şahane kanın sarhoşluğunu yaşıyordu, sanki litrelerce içmişti) Walter'in yolunun ayrıldığı yere vardı. Hâlâ küçük bir çocuk olduğu için kafası karışabilirdi ama tam o noktada diğerlerinin kokusu ve hissi devreye girdi ve Mordred, büyücünün geldiği yolu değil de Roland ve ka-tet'imn ilerlediği yolu takip etmeye başladı. Walter bir Süre onları takip etmiş, sonra Mordred'i bulmak için dönmüş olmalıydı. Kaderini bulmak için.
Yirmi dakika sonra üzerinde hiçbir yazı olmayan ama net bir şekilde anlayabildiği bir sigul'un bulunduğu bir kapıya ulaştı:
Asıl soru, hemen açması mı yoksa beklemesi mi gerektiğiydi. Çocuksu hevesi ile sabırsızlığı onu hemen açmaya, giderek artan ihtiyat ve olgunlu-ğuysa beklemeye yöneltiyordu. Çok iyi beslenmişti. O sırada daha fazla besine ihtiyacı yoktu. Bebek formuna döndüğü takdirde bu öğün onu uzun süre idare edebilirdi. Ayrıca Roland ve dostları hâlâ kapının diğer tarafında olabilirdi. Ya oradaysalar ve onu görünce silahlarını çekerlerse? Hızları olağanüstüydü. Mordred kurşunlarla ölebileceğim biliyordu.
Bekleyebilirdi; ilerlemesi için her şeyi şimdi isteyen o çocuksu heves dışında bir sebep yoktu. Walter'in nefretinin gözü kör eden yoğunluğu onda yoktu. Onun duyguları daha karmaşıktı; hüzün, yalnızlık ve (evet, bunu daha fazla inkâr etmese iyi olacaktı) sevgiyle karışmıştı. Mordred bir süre bu melankoliyi yaşamak istediğine karar verdi. Bu kapının ardında bol miktarda yemek olacaktı, bundan emindi. Yiyecekti. Yiyecek, büyüyecek ve izleyecekti. Babasını, abla -annesini ve ka- kardeşleri Jake ve Eddie'yi izleyecekti. Geceleri kamp yapmalarını, ateş yakmalarını, etrafında daire şeklinde oturmalarını gözleyecekti. Onları dışarıdan seyredecekti. Belki varlığını hissedecekler, karanlığın içinde ne olduğunu merak ederek huzursuzca etraflarına bakınacaklardı.
Kapıya yaklaştı, arka ayakları üzerinde yükselip ön pençeleriyle sorarcasına dokundu. Bir gözetleme deliğinin olmaması ne kötüydü. Aslında o an geçmek muhtemelen güvenli olacaktı. Walter ne demişti? Roland ve ka-tefinin şu Kırıcı denen şeyleri serbest bırakmak istediğini söylemiş, ti (Kırıcı'nın ne olduğu Walter'in zihninde vardı ama Mordred tenezzül edip bakmamıştı).
Çıktıkları yerde onları meşgul edecek çok şey olmalı... epey sıcak bir karşılama olabilir!
Roland ve çocukları diğer tarafta öldürülmüş olabilir miydi? Belki pusuya düşürülmüşlerdi? Mordred ölmüş olsalardı hissedeceğini düşündü. Bir Işın Depremi gibi beyninde hissederdi.
Üzerinde bulut ve şimşek sigul'u olan kapıdan geçmeden önce bir süre bekleyebilirdi. Peki ya geçtikten sonra? Onları bulacaktı elbette. Ve konuşmalarına kulak misafiri olacaktı. Uyanık ve uykuda oldukları anlarda onları izleyecekti. Gözü en çok, Walter'in Beyaz Baban dediği adamın üzerinde olacaktı. Walter'in Kızıl Kral'ın aklını kaçırdığına dair söyledikleri doğruysa tek gerçek babasıydı.
Peki şimdi ne yapacaktı?
Şimdi bir süreliğine uyuyabilirim.
Örümcek, tavandan sarkan büyük nesnelerin bulunduğu odanın duvarına tırmanıp bir ağ ördü. Sonrasında ağın üzerinde, yaklaşabilecek yırtıcıların ulaşamayacağı yükseklikte uyumaya niyetlenen, artık bir yaşında, çok sağlıklı görünen bebeğe dönüştü.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM GÖK GÜRÜLTÜSÜ'NE AÇILAN KAPI
1
Dört gezgin uykudan uyandığında (ilk uyanan Roland olmuştu ve tam altı saat uyumuştu) üzeri bir örtüyle kaplı tepsiye dizilmiş bol miktarda sandviç ve içecekler buldu. Ancak hizmetkâr robot ortalıkta görünmüyordu.
"Pekâlâ, bu kadar yeter," dedi Roland Nigel'ı üçüncü kez çağırdıktan sonra. "Son demlerinde olduğunu söylemişti zaten. Galiba biz uyurken servis dışı kaldı."
Dostları ilə paylaş: |