Stephen King Kara Kule Cilt7 Kule



Yüklə 2,92 Mb.
səhifə36/62
tarix03.12.2017
ölçüsü2,92 Mb.
#33720
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   62


Bunu anlayacak mıydı? Nasıl tanıştıklarını hatırladığı takdirde anlayacağını düşündü. Santa Monica AHZKKD'de,n arka taraftaki kulübe sıralarının arasında tanışmışlardı: köpekler havlarken aşkları tomurcuk-lanmıştı. Kulağa James Joyce'danmış gibi geliyordu, Tanrı aşkına. David yarım düzine arkadaşıyla kaldığı apartman dairesinin yanındaki sokakta bulduğu sahipsiz köpeği derneğe getirmişti. Pek arkadaşı olmayan irene ise renksiz hayatını canlandırması için bir kedi yavrusu almak niyetiyle oraya gitmişti. O zamanlar David'in saçları dökülmemişti. Ona gelince, kadınların saçlarını boyaması fikri ona çok uzak geliyordu. Zaman bir hırsızdı ve ilk çaldığı şey de espri anlayışıydı.

Bir tereddütten sonra ekledi

Seni seviyorum, Ree

Bu hâlâ doğru muydu? Neyse, değilse bile olduğu gibi bırakacaktı, kazılanın üzerini karalamak daima çok çirkin görünürdü. Notu buzdolabına yine aynı mıknatısla tutturdu.

Amerika Hayvanları Zulme Karşı Koruma Derneği.

Mercedes'in anahtarlarını kapının yanındaki sepetin içinden al^ sonra hâlâ dükkânın arkasındaki iskeleye bağlı olan sandalı hatırla^ Orada kalmasında bir sorun yoktu. Ama sonra aklına başka bir şey geldj çocuğun ona söylediği bir şey. O para kavramını bilmez.

Elliliklerden oluşan ince bir tomar sakladıkları (taşrada Master-Card'ın ne olduğunu ömrü boyunca duymamış insanlar vardı) kilere girdj ve üç ellilik aldı. Kapıya doğru birkaç adım attıktan sonra durdu, omuz silkti, geri döndü ve üç tane daha aldı. Neden olmasın? O günü tehlike içinde yaşıyordu.

Dışarı çıkmadan önce bir kez daha duraksayıp bıraktığı nota baktı. Sonra kesinlikle bilmediği bir sebeple Pozitronik mıknatısını alıp yerine portakal dilimi şeklinde bir mıknatıs koydu. Sonra evden ayrıldı.

Geleceği boş ver. Şimdiki zamanda yeterince meşguliyeti vardı zaten.
9

Acil durum arabası gitmişti. Roland, yazarı en yakın hastaneye veya kliniğe götürmekte olduğunu tahmin etti. Barış memurları tam o ayrılırken gelmiş ve Bryan Smith ile yarım saatlik bir görüşme yapmıştı. Silahşor yapılan görüşmeyi bulunduğu yerden duyabiliyordu. Memurun soruları sakin ve net, Smith'in cevapları neredeyse birer gevelemeden ibaretti. Roland çalışmayı bırakmak için bir sebep göremedi. Memurlar geri dönüp onu bulacak olursa onlarla başa çıkabilirdi. Hepsini zarar veremeyecek duruma getirmekle yetinecekti; tanrılar biliyordu ya bir gün için yeterince ölüm olmuştu. Ama kendi ölüsünü gömecekti, öyle ya da böyle.

Ölüsünü gömecekti.

Açıklıktaki muhteşem altın rengi, yeşil ışıltı koyulaşmıştı. Sivrisinekler varlığını keşfedip teninin açıkta kalan bölümlerine saldırdı ama Roland onları kovalamaya tenezzül etmedi. İçecekleri kadar kan içip uzaklaşmalarına izin verdi. Mezarı elleriyle kazmayı bitirdiği sıralarda motorların çalıştığını duydu. İki aracın düzenli, Smith'in mavi minibüsmobilin" ahenksiz homurtusunu. İki memurun sesini duymuştu, demek ki ağzını crnayan üçüncü bir memur yoksa Smith'in tek başına sürüp gitmesine izin vermişlerdi. Roland bunun tuhaf olduğunu düşündü ama -King'in felç olup olmaması gibi- pek umursadığı söylenemezdi. Tek umursadığı yapmakta olduğu işti; ölüsünü gömmek.

Taş toplamak için üç kez gidip geldi, çünkü elle kazılan mezarlar yeterince derin olmazdı ve ne kadar güzel bir yer de olsa dünyanın o bölgesinde aç hayvanlar vardı. Taşları çukurun başına koydu; siyah satene benzer kapkara toprakla çevrelenmiş bir yara izi gibiydi. Oy hiçbir şey söyle-meksizin Jake'in başucunda yatıyor, Silahşor'un gidip gelmesini izliyordu. Daima hemcinslerinden farklı olmuştu; hatta Roland, kendi tefinin onu çenesinin olağanüstü düşüklüğünden dolayı kovduğunu düşünürdü. Nazik davrandıklarım da sanmıyordu. Nehir Geçiti kasabasının yakınlarında bu yaratıkla karşılaştıklarında bir deri bir kemikti, açlıktan ölmek üzereydi ve bir tarafında iyileşmeye yüz tutmuş bir ısırık yarası vardı. Hantal Billy, Jake'i ilk görüşte sevmişti: "Bu Dünya'nın gereksindiği kadar açık," derdi Cort olsa (ya da Roland'ın kendi babası). Ve Hantal Billy en çok Jake ile konuşurdu. Roland, çocuk artık öldüğüne göre Oy'un bir daha hiç konuşmayabileceğim düşündü ve bu düşünce, kaybedilenin bir başka tanımı oldu.

Çocuğun meşalelerin aydınlığında, Calla Bryn Sturgis halkının önünde duruşunu hatırladı. Yüzü sonsuza dek yaşayacakmışçasına çok genç ve güzeldi. Ben Elmer'ın oğlu, Eld soyundan, Doksan Dokuz ka-tet'inden Jake Chambers, demişti ve işte Doksan Dokuz'daydı; mezarı kazılmış, hazırlanmış, onu bekliyordu.

Roland tekrar ağlamaya başladı. Elleriyle yüzünü örtüp dizleri üzerinde öne geriye sallanıyor, çam iğnelerinin kokusunu alıyor ve ka denen 0 yaşlı ve sabırlı iblis, ona amacının gerçek bedelini göstermeden önce yolundan dönmüş olmayı diliyordu. Olanları değiştirebilmek, önündeki Çukuru içine hiçbir şey koymadan kapatabilmek için her şeyini feda eder-1 ama bu, zamanın tek yönde ilerlediği dünyaydı.
10

Kontrolünü tekrar kazandığında Jake'i mavi brandayla dikkatlice sardı ve solgun yüzünün etrafına bir tür başlık yaptı. Mezarı doldururken yüzünü kapatacaktı ama o zamana kadar değil.

"Oy?" dedi. "Vedalaşacak mısın?"

Oy, Roland'a baktı ve Silahşor bir an için hayvanın anlamadığını düşündü. Sonra Hantal Billy başını uzattı ve diliyle çocuğun yanağını son bir kez okşadı. "Kal, Ake." Hoşça kal, Jake veya Kal, Jake diyor olabilirdi.

Silahşor, çocuğun bedenini kucağına aldı (Benny Slightman ile ambarın ikinci katından saman yığınına atlayan, Peder Callahan ile vampirlerle savaşan çocuk ne kadar da hafifti; sanki ölümüyle ağırlığı da yok olmuştu) ve çukura bıraktı. Çocuğun yanağına düşen toprak parçalarını temizledi. Sonra gözlerini kapatıp düşündü. Ardından, sonunda -duraksa-yarak- başladı. Bu dünyanın diline yapılacak tercümenin aslının yerini tutmayacağını biliyordu ama elinden geleni yaptı. Jake'in ruh-adamı ya-kmlardaysa kendi dilini anlayacaktı elbette.

"Zaman uçar, matem çanları çalar, hayat geçer, öyleyse duyun duamı.

"Doğum hiçbir şeydir ama ölüm başlamıştır, öyleyse duyun duamı.

"Ölüm dilsizdir, öyleyse duyun sesimi."

Kelimeler altın rengi ve yeşil loşluğa doğru süzüldü. Roland onlan gönderdi, sonra daha hızlı konuşmaya başladı.

"Bu Jake, faz'sına ve ka-tet'vae, hizmet etti. Doğru söylerim.

"S'mana'nın bağışlayıcı bakışı yüreğini iyileştirsin. Lütfen derim.

"Gan'ın kolları onu bu dünyanın karanlığından yukarı kaldırsın. Lütfen derim.

"Onu ışıkla sarmala, Gan.

"Onu güçle doldur, Chloe.

"Susamışsa ona açıklıkta su verin.

"Acıkmışsa ona açıklıkta yemek verin.

"Uyanan ruhu için bu dünyadaki hayatı ve ölümünün acısı bir rüya lsun gözleri her şeyin en güzelini görsün; kaybettiği dostlarını bulsun, ismini seslendiği herkes onu duysun.

"Bu iyi yaşayan, kendince seven ve A:a'nın istediğince ölen Jake.

"Her yaşayanın bir ölüm borcu vardır. Bu Jake. Ona huzur verin."

Elleri dizlerinin arasında, hüznün gerçek gücünü, pişmanlığın hakiki acısını o ana dek anlamadığını düşünerek bir süre daha durdu.

Onu bırakmaya dayanamam.

Ama o zalim paradoks kendini bir kez daha gösterdi: yapmazsa Jake'in ölümü anlamsız olacaktı.

Roland gözlerini açtı ve, "Hoşça kal, Jake," dedi. "Seni seviyorum, canım."

Sonra çocuğun yüzünü sonradan geleceği muhakkak olan toprak yağmurundan koruyacak olan mavi brandayla örttü.


11

Roland mezarı doldurup taşları üzerine yerleştirdikten sonra yol kenarındaki açıklığa yürüdü ve çeşitli izlerin anlattığı hikâyeyi inceledi, çünkü yapılacak başka bir şey yoktu. Bu anlamsız iş bitince devrilmiş bir kütüğün üzerine oturdu. Oy mezarın yanında kalmıştı ve Roland Hantal Billy'nin oradan hiç ayrılmayabileceğini düşünüyordu. Bayan Tassenba-um döndüğünde onu çağıracaktı, ama Oy'un gelmeyebileceğini biliyordu; gelmemesi, açıklıktaki dostuyla buluşmaya karar verdiği anlamına gelirdi. Hantal Billy, Jake'in mezarı başında açlıktan ölene (veya yırtıcı bir hayvana yem olana) dek nöbet tutacaktı. Bu düşünce Roland'ın üzüntüsünü arttırdı ama Oy'un kararına saygı gösterecekti.

Hantal Billy on dakika sonra ormandan kendiliğinden çıkageldi ve Roland'ın sol ayağının dibine oturdu. "Uslu Oy," dedi Roland ve Hantal "'Uy'nin başını okşadı. Oy yaşamaya karar vermişti. Küçük ama iyi bir gedmeydi.

Bundan on dakika sonra koyu kırmızı bir araba neredeyse hiç gürültü çıkarmadan King'in yaralanıp Jake'in öldüğü yere gelip durdu. Roland y0ı. cu tarafının kapısını açtı ve artık var olmayan acının düşüncesiyle yüzünü buruşturarak bindi. Oy hiçbir şey söylenmesine fırsat vermeden sıçrayın ayaklarının arasına geçti ve uyumaya niyetlenmişçesine kıvrılıp yattı.

"Oğlunla ilgilendin mi?" diye sordu Bayan Tassenbaum tekrar yoia çıkarken.

"Evet. Teşekkürler derim, sai."

"Sanırım bir mezar taşı koyamam," dedi kadın. "Ama daha sonra bir şey dikebilirim. Aklına çocuğun hoşuna gidebilecek bir şey geliyor mu?"

Roland başını kaldırdı ve Jake'in ölümünden sonra ilk kez gülümsedi. "Evet," dedi. "Bir gül."


12

Yaklaşık yirmi dakika boyunca hiç konuşmadan ilerlediler, irene, Bridgton kasaba sınırı üzerinde küçük bir dükkânda durup benzin aldı: MOBİL, Roland'ın yolculuklarından tanıdığı bir markaydı. Kadın benzinin ücretini ödemeye gittiğinde başını kaldırıp gökyüzünde durmaksızın ilerlemekte olan los ângeles'e baktı. Hayal gücünün bir oyunu değilse Işm'ın Yolu daha şimdiden kuvvetlenmiş görünüyordu. Yanılıyorsa bile önemli olmadığını düşündü. Işın o an güçlü olmasa bile pek yakında olacak ve gücü giderek artacaktı. Onu kurtarmayı başarmışlardı ama bu gerçek Ro-land'ı hiç neşelendirmiyordu.

Bayan Tassenbaum dükkândan çıktığında elinde, üzerinde bir at arabası -gerçek bir araba- resmi olan bir fanila vardı. Ayrıca fanilanın üzerindeki dairenin içine birtakım kelimeler yazılmıştı. Roland sadece EV kelimesini okuyabilmişti. Bayan Tassenbaum'a diğerlerinin ne olduğunu sordu.

"BRİDGTON ESKİ EV GÜNLERİ, 27-30 TEMMUZ 1999," dedi kadın, ona-"Göğsünü örttüğü sürece üzerinde ne yazdığının bir önemi yok. Er ya <»

duracağız ve bu civarda bir deyiş vardır: 'Gömlek yoksa, ayakkabı ksa hizmet de yok.' Çizmelerin çok eski ve tozlu görünüyor ama çoğu erde sorun yaşayacağını sanmıyorum. Ama yarı çıplak? I-ıh, mümkün jesil Jose. Daha sonra daha iyi bir gömlek alırım -yakalı bir gömlek- ve düzgün bir pantolon. Kotun o kadar kirli görünüyor ki sen içinde yokken He dik duracağına bahse girerim." Kendisiyle kısa süreliğine (ama ateşli bir şekilde) tartıştıktan sonra devam etti. "İki milyon civarı yara izin var. Ve bunlar sadece görebildiğim yerlerinde olanlar."

Roland buna bir karşılık vermedi. "Paran var mı?" diye sordu. "Arabamı almak için eve döndüğümde üç yüz dolar aldım, yanımda da otuz kırk dolar vardı. Ayrıca kredi kartlarım da var, ama merhum arkadaşın mümkün olduğunca nakit kullanmamı istedi. Olabilirse sen tek başına yola devam edene dek. Seni arayabilecek kişiler olabileceğini söyledi. Onlardan bahsederken 'sığ adamlar' diyordu."

Roland başını salladı. Evet, sığ adamlar dışarıda bir yerdeydi ve ka-tet'inin efendilerinin planını altüst etmesi kellelerini koparma isteklerini ikiye katlamış olmalıydı. Duman tüten kopuk kafalarını bir sopanın ucuna geçirmek için can attıklarına şüphe yoktu. Yaptıklarını öğrenirlerse sai Tassenbaum'un kellesini de listelerine ekleyeceklerdi muhakkak. "Jake, sana başka ne söyledi?" diye sordu Roland. "Gitmek istediğin takdirde seni New York City'ye götürmem gerektiğini. Orda seni Faydag adında bir yere götürecek bir kapı olduğunu söyledi." "Başka bir şey dedi mi?"

"Evet. Kapıdan geçmeden önce gitmek isteyebileceğin bir yer daha olduğunu söyledi." Roland'a göz ucuyla çekingence baktı. "Var mı?" Roland bir süre düşündükten sonra başını salladı. "Köpekle de konuştu. Sanki ona emirler... talimatlar veriyordu." Si-lahşor'a baktı. "Bu mümkün olabilir mi?"

Roland olabileceğini düşündü. Jake, kadından sadece isteyebilirdi, ^a Oy söz konusuyken... Jake ile kalmayı muhtemelen çok isteyen antal Billy'nin mezarın başında kalmamasının sebebi bu olmalıydı.

Bir süre yola sessizce devam ettiler. İlerledikleri yol trafiğin daha yo-ğun olduğu bir başkasıyla birleşti. Çok şeritli yoldaki arabalar ve kamyon-lar her iki yöne doğru süratle ilerliyordu. Kadın bir gişede durup devam etmek için para ödedi. Gişe memuru kolunun olması gereken yerde sepet bulunan bir robottu. Roland uyabileceğini düşünmüştü, ama gözlerini her kapayışında Jake'i görüyordu. Ardından, alnını saran faydasız bandajla Eddie'nin yüzünü. Gözlerimi kapattığımda böyle oluyorsa rüyalarım nasıl olacak, diye düşündü.

Gözlerini açtı ve kadının düzgün bir manevrayla, hiç duraksamadan yoğun trafiğin arasına girdiğini gördü. Eğilip tekrar gökyüzüne baktı. Üzerlerindeki bulutlar, los ângeles de onlarla aynı yöne doğru ilerliyordu. Hâlâ Işın'ın Yolu üzerindeydiler.
13

"Bayım? Roland?"

Adamın gözleri açık uyuduğunu düşündü. Şimdiyse ellerini sağlara olan eksik olanı örtecek şekilde kucağında birleştirmiş halde oturmakta olduğu yolcu koltuğunda dönüp ona bakıyordu, irene bir Mercedes-Benz'e ait olmadığı bu kadar bariz başka birini daha görmediğini düşündü. Ya da herhangi bir otomobile. Daha önce hiç bu kadar yorgun görünen bir adam da görmemişti.

Ama pili bitmiş değil. Kendisi öyle düşünebilir ama bu adamda daha çok iş olduğundan eminim.

"Hayvan... Oy?"

"Oy, evet." Hantal Billy ismini duyunca başını kaldırdı ama bir gün önce şüphesiz yapacağı gibi tekrarlamadı.

"Bir köpek mi? Tam sayılmaz, değil mi?"

"Hayır. Oy bir köpek değil."

irene Tassenbaum ağzını açtı, sonra tekrar kapadı. Bu zordu, çünkü biriyle birlikteyken yaşanan sessizliğe pek alışık değildi. Ayrıca kedere eulmuş ve bitkin olsa da (belki bunlar sebebin bir parçasıydı) çekici Iduğu bir erkekle beraberdi. Ölmekte olan bir çocuk ondan bu adamı xTeW York'a, oradayken gitmesi gereken başka bir yer olursa oraya da gö-tirrnesini istemişti. Arkadaşının New York hakkındaki bilgisinin paradan hile az olduğunu söylemiş, irene de ona inanmıştı. Bildiği bir şey daha vardı, o da bu adamın tehlikeli olduğuydu. Daha fazla sormak istiyordu ama cevap alabileceği fikri onu ürkütüyordu. Ne kadar azını bilirse on üç kırk beşe dek yaşamakta olduğu hayata tekrar uyum sağlama şansının o kadar yüksek olacağının farkındaydı. Tali yoldan anayola çıkmak gibi. En iyisi bilmemekti.

Radyoyu açtı ve "Amazing Grace" çalan bir kanal buldu. Garip yoldaşına tekrar baktığında başını kararmakta olan gökyüzüne kaldırmış, ağlamakta olduğunu gördü. Sonra bakışları aşağı yöneldi ve daha tuhaf, yüreğini en son on beş yıl önce çocuk sahibi olmak için bulundukları tek girişim düşükle sonuçlandığında hissettiği bir duyguyla dolduran bir şey gördü.

Köpek olmayan hayvan... Oy... o da ağlıyordu.
14

Massachusetts eyalet sınırının hemen ötesinde 95. Karayolu'ndan ayrıldı ve Sea Breeze• Inn adında bir çöplükte yan yana iki oda tuttu. Böcek kıçı gözlükleri dediği ("Bunları taktığımda bir böceğin kıçını bile görebiliyorum") araba kullanma gözlüklerini yanına almamıştı ve karanlıkta araba kullanmayı da sevmezdi zaten. Böcek kıçı gözlükleri olsun olmasın geceleri araba kullanmak sinirlerini geriyordu ve sinirlerinin gerilmesi Çoğunlukla migrenini tetiklerdi. Migreni varken kimseye faydası olmazdı ve Imitrex'i Doğu Stoneham'de yatağının başucundaki komodinin üzerinde öylece duruyordu:

"Ayrıca," dedi Roland'a. "Aradığın Tet Şirketi bir iş hanındaysa pazartesiye kadar içeri girmen mümkün değil zaten." Bu muhtemelen doğru değildi, bu adam istediği takdirde her yere girebilecek biri gibi görünü, yordu. Onu zorla dışarıda tutmanın mümkün olabileceğini sanmıyordu Bunun bazı kadınlara çok çekici geldiğini tahmin etti.

Roland motele itiraz etmedi. Hayır, irene ile dışarıda yemeyecekti Bunun üzerine irene tek başına çıktı ve KFC'den geç saatte yedikleri hazır yemekler getirdi. Roland'ın odasında yediler, irene, Oy için de bir ta-bak hazırlamıştı. Oy patilerinin arasında kibarca tutarak tek bir parça tavuk yedi. Sonra banyoya girdi ve küvetin önündeki paspasın üzerinde uyudu.

"Neden buraya Sea Breeze0 adını vermişler?" diye sordu Roland. Oy'un aksine o her şeyden biraz yiyor ama zevk alıyor görünmüyordu. İş yapan bir adam gibi yiyordu. "Okyanus kokusu almıyorum."

"Eh, rüzgâr doğru yönden kasırga şeklinde estiğinde muhtemelen alabilirsin," dedi irene.

Roland beklenmedik bir anlayışla (en azından Irene'e göre) başını salladı. "Hoş yalanlar."

"Evet, sanırım öyle."

Dikkatini dağıtacağını düşünerek televizyonu açtı ye tepkisi karşısında şok oldu (ama o an kendisine sadece biraz şaşırdığını söyleyecekti). Roland, ona hiçbir şey görmediğini söylediğinde bu cevabı nasıl karşılayacağını bilemedi. İlk düşüncesi, medyaya imalı bir eleştiride bulunmuş olabileceğiydi. Sonra (yine imalı bir şekilde) kederinden ve yas tutuyor oluşundan bahsediyor olabileceğini düşündü. Roland, ona sesler duyduğunu ama tek gördüğünün gözlerini sulandıran çizgiler olduğunu söylediğinde kelimenin gerçek anlamıyla göremediğini anladı: Roland ekrandaki görüntüleri göremiyordu. Ne Rosenanne'in tekrar gösterimini, ne Ab-Flex reklamını, ne de yerel haberleri sunan konuşan kafayı. Stephen King (LifeFlight helikopteriyle akşamın ilk saatlerinde yapılan ameliyatla sağ bacağının kurtarıldığı Lewiston'daki Central Maine General Hastahanesi'ne götürülmüştü... durumu hayati tehlike arz etmiyordu, ameliyatlar m edecekti, iyileşme süreci zorlu ve uzun olacaktı) hakkındaki haber sona erince televizyonu kapadı.

Çöpü attı -nedense KFC'den alınan yiyecekler hep artardı- Roland'a kararsızca iyi geceler diledi (Roland, ona dalgınca, onu huzursuz edip üzen, aslında -burada- değilim havasıyla dileğine karşılık vermişti) ve bitişikteki odasına gitti. Yul Brynner'ın işlevsiz hale gelmeden önce çıldıran robot bir kovboyu canlandırdığı bir filmi yarım saat boyunca izledikten sonra dişlerini fırçalamak için banyoya gitti. İçeri girince -elbette- diş fırçasını unutmuş olduğunu anladı. Parmağıyla dişlerini elinden geldiğince temizledikten sonra iç çamaşırlarıyla yatağa uzandı (geceliği de yoktu). Kâğıt inceliğindeki duvarın ötesinden ses gelmesini beklediğini fark ettiğinde yatağa gireli bir saat olmuştu. Özellikle beklediği bir ses vardı: düşünceli davranıp arabadan motel odasına gidene dek takmadığı tabancanın sesi. Kederini en doğrudan çözümle sonlandırdığını belirten tek el silah sesi.

Duvarın ötesindeki sessizliğe daha fazla tahammül edemeyeceğini anlayınca yataktan kalktı, giysilerini tekrar üzerine geçirdi ve yıldızları seyretme niyetiyle dışarı çıktı. Roland yanında köpek olmayan yaratıkla kaldırımda oturuyordu. Ona duyurmadan odadan çıkmayı nasıl başardığını sormayı düşündü (duvarlar çok inceydi ve o da can kulağıyla dinliyordu) ama sormadı. Onun yerine dışarıda ne işi olduğunu sordu ama hem verdiği cevaba, hem de yüzündeki çıplaklığa hazırlıksızdı. Ondan bir medeniyet cilası sunmasını bekleyip duruyordu ama yoktu. Dürüstlüğü dehşet vericiydi.

"Uyumaya korkuyorum," dedi Roland. "Ölü arkadaşlarımın rüyama gelmesinden ve onları görmenin beni öldüreceğinden korkuyorum."

irene, ona ışık karışımı arasında (odasından gelen ve otoparkın Camlar Bayramı'nı hatırlatan korkunç lambalarının iç içe geçmiş ışığı) bak-1 Kalbi tüm göğsünü sarsacak şiddette çarpıyordu ama konuştuğunda sesı yeterince sakin çıktı. "Seninle birlikte yatsam faydası olur mu?"

Roland bunu bir süre düşündükten sonra başını salladı. "Olur sam nm."

irene, onun elini tuttu ve birlikte odaya girdiler. Silahşor en ufak bir utanç belirtisi göstermeden soyundu, irene karşısındaki çıplak bedeni saran yara izlerine hayret ve korkuyla bakakalmıştı: bir kolda bıçak yarası-nın kırmızı izi, diğer kolda bir yanığın beyazımsı lekesi, kürek kemikleri-nin arasında ve üzerinde zikzaklar halinde kamçı izleri, sadece eski kur-şun delikleri olabilecek üç derin girinti. Ve elbette bir de sağ elindeki eksik parmaklar. Ne olduğunu merak ediyordu ama sormaya asla cesaret edemezdi.

Üzerindekileri çıkardı, duraksadı, sonra sutyenini de çıkardı. Göğüsleri aşağı sarktı. Her ikisinin de üzerinde birer iz vardı ama izlerin sebebi kurşunlar değil, lumpektomiydi. Ne olmuştu yani? En güzel günlerinde bile bir Victoria's Secret mankeni kadar çarpıcı olmamıştı. Ve en güzel günlerinde bile kendini bir yaşam formuna bağlı göğüsler ve kıç toplamı olarak görmemişti. Başka kimsenin de -kocası dahil- aynı hataya düşmesine izin vermemişti.

Bununla birlikte külotunu çıkarmadı. Apış arasını tıraş etmiş olsaydı onu da çıkarabilirdi. O sabah kalktığında geceyi ucuz bir motel odasında yabancı bir adam ve banyo paspasının üzerinde uyuyan tuhaf bir yaratıkla geçireceğini bilseydi belki yapardı. Elbette o zaman yanına diş fırçası ve diş macunu almayı da ihmal etmezdi.

Bedenine dolanan kollan hissedince yutkunup kasıldı, sonra gevşedi. Ama çok yavaşça. Kalçası kalçasına dayanınca erkekliğinin hafife alınmayacak ağırlığını hissetti ama aklında rahatlamaktan başka bir şey yoktu anlaşılan. Penisi sert değildi.

Sol göğsünü avuçladı, sonra başparmağı göğsündeki lumpektomi izinin üzerinde durdu. "Nedir bu?"

"Şey," dedi irene (sesi artık pek sakin değildi). "Doktorum beş sene sonra kansere dönüşeceğini söyledi. Bu yüzden erken müdahale ederek-kesip aldı. Şeyden önce..."

"Çiçek açmadan önce mi?"

"Evet. Doğru. Güzel." Göğüs ucu kaya gibi sertleşmişti ve o da bunu h'ssediyordu mutlaka. Of, bu çok acayip bir durumdu.

"Kalbin niçin bu kadar hızlı atıyor?" diye sordu Roland. "Seni korkutuyor muyum?"

"Ben... evet."

"Korkma," dedi. "Öldürme işi sona erdi." Karanlıkta uzun bir duraksama oldu. Gişedeki arabaların uzak homurtusunu duyabiliyorlardı. "Şimdilik," diye ekledi sonra.

"Ah," dedi irene cılız sesle. "Güzel."

Eli hâlâ göğsündeydi. Nefesi ensesinde. Gerçekte bir saat veya sadece beş dakika olabilecek, sonsuzlukmuş gibi gelen bir süre sonra nefesleri derinleşti ve irene uykuya daldığını anladı. Kendini hem hoşnut, hem de düş kırıklığına uğramış hissediyordu. Birkaç dakika sonra o da uykuya daldı ve yıllardır olmadığı kadar iyi bir uyku çekti. Roland rüyasında ölmüş dostlarınca ziyaret edildiyse bile onu rahatsız etmemişti. Uyandığında saat sabah sekizdi ve Roland pencerenin önünde çırılçıplak duruyor, parmağıyla araladığı perdeden dışarı bakıyordu.

"Uyudun mu?" diye sordu irene.

"Biraz. Devam edecek miyiz?"
15

Saat on beş civarı Manhattan'da olabilirlerdi ve şehre pazar günü gitmek pazartesi sabahı trafiğin en yoğun saatinde gitmekten çok daha kolay olurdu ama New York'taki otel odaları pahalıydı ve kredi kartı kullanması gerekiyordu. Onun yerine Harwich, Connecticut'ta Motel 6'da kaldılar, irene tek bir oda tuttu ve Roland o gece onunla sevişti, irene 'am anlamıyla istediği için değil, Irene'in istediği bu olduğu için seviştiği-nı hissetti. Belki de ihtiyaç duyduğu bu olduğu için.

Nasıl olduğunu tam olarak açıklayamıyordu ama sıra dışıydı; kimi sert, kimi yumuşak çok sayıda yara izini parmaklarının ucuyla hissediyor olmasına rağmen bir hayalle sevişmiş gibiydi. O gece bir rüya gördü. Gül. lerle dolu bir tarla ve tarlanın uzak ucundan gökyüzüne yükselen kapkara bir kule vardı. Kulenin katlarından birinde iki kırmızı lamba yanıyordu, ama içinden bir ses gerçekte lamba değil, göz olduklarını söylüyordu.

Korkunç gözler.

Şarkı söyleyen pek çok ses duydu, binlerce ses ve bazılarının kayıp dostlara ait olduğunu anladı. Yanakları gözyaşlarıyla ıslanmış, Roland yanında olmasına rağmen içini derin bir kayıp hissi sarmış olarak uyandı. O günden sonra onu bir daha asla görmeyecekti. Ve en iyisi buydu. Yine de onunla tekrar sevişebilmek için her şeyini verirdi. Gerçekte seviştiği kişinin kendisi olmadığını bilmesine rağmen. İçine boşaldığı anda bile düşünceleri çok uzaklarda, o seslerle birlikteydi.

O kayıp seslerle.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TEKRAR NEW YORK (Roland Kimlik Gösteriyor)
1

1999 yılının 21 Haziran pazartesi günü sabahı güneş New York şehri üzerine Jake Chambers bir dünyada, Eddie Dean bir diğerinde mezarında yatmıyormuş; Stephen King Lewiston'da bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yaşam mücadelesi vermiyormuş, bilinçliliğin ışığına sadece kısa müddetler için çıkmıyormuş; Susannah Dean, Gök Gürültüsü'nün kara topraklarında, çok eski raylar üzerinde hayalet kasaba Fedic'e doğru giden bir trende onulmaz kederiyle tek başına oturmuyormuş gibi doğdu. Yolculuğunun hiç olmazsa Fedic'e kadar olan bölümü için ona eşlik et-meyı teklif edenler oldu ama Susannah yalnız kalmak istedi ve onlar da u isteğe saygı duydular. Ağlayabilse kendini daha iyi hissedeceğini biliyordu ama o zamana dek bu mümkün olmamıştı -çöle düşen anlamsız Tkaç damla yağmur gibi birkaç damla gözyaşı dökmüştü sadece- oysa de ner şeyin daha kötüye gittiğine dair bir his vardı.


Yüklə 2,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin