Stephen King Kara Kule Cilt7 Kule



Yüklə 2,92 Mb.
səhifə48/62
tarix03.12.2017
ölçüsü2,92 Mb.
#33720
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   62

Roland odun toplamaya başlamadan önce buzlu derenin yatağını dikkatle incelemiş ve bir taşı kazıp çıkarmıştı. Taşı Susannah'ya uzattı. Başparmağını suyun pürüzsüzleştirdiği, süt rengi yüzeyinde gezdiren Susannah, "Kuvars mı?" diye sordu ama öyle olduğunu sanmıyordu. Tam olarak değildi.

"O kelimeyi bilmiyorum, Susannah. Biz şist diyoruz. Bu taştan ilkel ama oldukça kullanışlı aletler yapılır: balta başları, bıçaklar, şişler, kazıyıcılar. Bize gereken kazıyıcılar, Ayrıca en az bir tane çekiç." "Neyi kazıyacağımızı biliyorum ama çekiç ne için?" "Göstereceğim ama önce bir dakikalığına yanıma gelir misin?" Roland dizlerinin üzerine çöktü ve Susannah'nın soğuk elini tuttu. Geyiğin kafasına doğru döndüler.

"Almak üzere olduklarımız için sana teşekkür ederiz," dedi Roland kafaya ve Susannah titredi. Babası da tüm ailenin bir araya geldiği büyük yemeklerden önce tam olarak bu kelimelerle dua ederdi.

Bizim ailemiz parçalandı, diye düşündü Susannah ama bir şey söylemedi; olan olmuştu. Küçük bir kız olduğu günlerde öğretildiği şekilde karşılık verdi: "Şükürler olsun, Tanrı'm."

"Ölümden hayat aldığımız sırada ellerimize ve yüreğimize rehberlik eV dedi Roland. Sonra söyleyecek bir şeyi olup olmadığını sorarcasına maşlarını kaldırarak Susannah'ya baktı.

Vardı. "Cennetteki Tanrı'mız, senin krallığın hükmeder, Senin dile-JS'n olur, dünyada ve cennette. Bize karşı kusur işleyenleri bağışladığımız gibi günahlarımızı bağışla. Bizi günahtan, kötülükten koru. Sen her şeye hükmedersin, güç ve zafer şimdi ve daima senindir."

"Bu çok güzel bir dua," dedi Roland.

"Evet. Tam olarak doğru söylemedim -uzun zaman oldu- ama yjne de en güzelidir. Şimdi, ellerimi hâlâ hissedebiliyorken işimize bakalım."

Roland bunun üzerine amin dedi.
6

Roland geyiğin kesik kafasını aldı -boynuzları işini kolaylaştırmıştı-önüne koydu ve yumruk büyüklüğündeki taşı kafatasına indirdi. Susannah'nm midesinin büzülmesine sebep olan bir çıtırtı duyuldu. Roland boynuzlan kavrayıp önce soldakini, sonra sağdakini çekti. Susannah kmk kafatasının derinin altında hareket ettiğini görünce midesi büzülmekten fazlasını yapıp altüst oldu.

Roland taşı neredeyse bir cerrahın ustalığıyla iki kere daha indirdi. Sonra bıçağını kullanarak hayvanın kafa derisinde bir delik açtı ve deriyi geri çekti. Alttaki kırık kafatası gözler önüne serildi. Roland bıçağı en geniş çatlağa sokarak kanırttı. Geyiğin ortaya çıkmış olan beynini dikkatle aldı ve bir kenara koydu. Sonra Susannah'ya baktı. "Öldürdüğümüz her geyiğin beynini çıkaracağız, çekiç bu yüzden lazım."

"Ah," dedi Susannah boğuk sesle. "Beyinler."

"Tabaklama bulamacı için. Ama şistin başka kullanım alanları da var. Bak." Susannah'ya iki parçayı biri veya ikisi birden kırılana dek birbirine nasıl vuracağını gösterdi. Büyük, neredeyse eşit parçalar elde etmişti. Susannah başkalaşım kayalarının o şekilde kırıldığını biliyordu, ama genellikle alet yapmak için fazla zayıf olurlardı. Bu kaya sertti.

"Bir tarafı tutulacak kadar kalın, diğer tarafı ince ve keskin parçalar elde ettiğinde bir kenara koy. Onları kazıyıcı olarak kullanacağız. Vakfr miz bol olsaydı tutamaklar da yapabilirdik, ama değil. Yatma vakti geldi' ğinde ellerimiz epeyce sızlıyor olacak."

"Sence yeterli sayıda kazıyıcıyı elde etmek ne kadar sürer?"

"Fazla sürmez," dedi Roland. "Duyduğuma göre şistler şanslı kırılır-rru§"

Roland buzlu derenin kıyısına yakacak odun taşırken Susannah su-^n kenarında kırmak için uygun taş aradı. Yaklaşık bir düzine kadar bulmuş, o arada yerden yükselen pürüzsüz yüzeyli bir granit kaya keşfetmişti. Kayanın uygun bir örs olabileceğini düşündü.

Şist gerçekten de amacına uygun bir şekilde kırıldı. Roland üçüncü seferini yapıp kucak dolusu odunla döndüğünde Susannah'nm yanında kazıyıcı olarak kullanılabilecek otuz parça vardı. Roland küçük bir yığını tutuşturmaya çalışırken Susannah elleriyle siper yaptı. Yağmur yağmaya başlamıştı ve sık yapraklı ağaçların altında olmalarına rağmen sırılsıklam ıslanmaları fazla uzun sürmezdi.

Ateş yandığında Roland birkaç adım geriledi, tekrar dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini birleştirdi.

"Yine mi dua?" diye sordu Susannah hafif bir şaşkınlıkla.

"Çocuklukta öğrenilenler kolay kolay bırakılmıyor," dedi Roland. Gözlerini birkaç dakikalığına kapadı, sonra ellerini dudaklarına götürerek öptü. Susannah'nm duyduğu tek kelime Gan'dı. Roland gözlerini açtı, ellerini ayırıp havaya kaldırdı ve Susannah'ya uçarak uzaklaşan kuşları hatırlatan hoş bir hareket yaptı. Tekrar konuştuğunda Silahşor'un sesi kayıtsızdı: Bay Artık-İşimize-Bakalım. "Pekâlâ," dedi Roland. "Haydi işe koyulalım."
7

Mordred gibi otlardan kaba bir ip ördüler ve ilk geyiği -halihazırda kafasız olanı- arka bacaklarından bir söğüt ağacının alçak dallarından bi-r,ne astılar. Roland bıçağıyla hayvanın karnını yardı, sonra elini içeri sokarak iki organ çıkardı. Susannah, kan damlayan kırmızı organların böb-rekler olduğunu düşündü.

"Bunlar yüksek ateş ve öksürük için," dedi Roland ve birini elmav. mışçasına ısırdı. Susannah öğürdü ve Silahşor'un işi bitene dek dönüp de. reyi inceledi. Bittikten sonra geri döndü ve hayvanın bacaklarının bede-niyle birleştiği bölgede daireler çizmekte olduğunu gördü.

"Daha iyi misin?" diye sordu huzursuzca.

"Olacağım," dedi Roland. "Şimdi gel de şunun derisini yüzmeme yar. dim et. İlkinin tüyleri üzerinde kalacak, bulamaç için bir kâseye ihtiyacı-mız olacak. Şimdi seyret."

Parmaklarını geyiğin derisinin hâlâ ince bir yağ ve kas dokusuyla bedenine yapışık olduğu bölgeye geçirerek çekti. Deri, geyiğin karnının altında bir noktaya kadar kolayca ayrıldı. "Şimdi sen kendi tarafını yap, Susannah."

Parmakları derinin altına sokmak tek zor bölümüydü. Bu kez birlikte çektiler ve deri, sarkan ön bacaklara dek yüzüldü. Bir gömleği andırıyordu. Roland bıçağıyla deriyi kesti ve kükreyen ateşin biraz ötesine, ağaçların koruması altında olan bir yere çukur kazmaya başladı. Susannah bedeninden ve yüzünden süzülen terin tadını çıkararak ona yardım etti. Altmış santim çapında, kırk beş santim derinlikte kâse şeklinde bir çukur kazdılar ve Roland deriyi içine yaydı.

Öğle sonrası boyunca öldürdükleri diğer sekiz geyiğin derilerini yüzdüler. Olabildiğince çabuk yapmak çok önemliydi, çünkü derinin hemen altındaki ince yağ ve kas dokusu kurursa yüzme işi daha çetin bir hal alıyordu. Silahşor ateşi sürekli beslemiş, Susannah ara ara külleri toprağa dağıtmıştı. Küller kâse şeklindeki çukura yaydıkları deriyi yakmayacak kadar soğuduğunda çukurun içine dökmüşlerdi. Saat beş olduğunda Su-sannah'nın sırtı ve kolları fena halde ağrımaya başlamıştı, ama çalışmaya devam etti. Roland'ın yüzü, boynu ve elleri külle sıvanmıştı.

"Eskiden tiyatroda zencileri canlandıran bir sanatçıya benziyorsun, dedi Susannah. "Zenci Rastus'a."

"O kim?"


"Beyaz adamların soytarısı işte," dedi Susannah. "Sence Mordred orda bir yerde durmuş çalışmamızı izliyor mudur?" Gün boyunca etrafı gözlemiş,^

"Hayır," dedi Roland dinlenmek için bir anlığına durarak. Saçını alnından geriye itince yüzünde taze kül izleri bıraktı ve bu hali Susannah'ya paskalya'dan önceki orucun ilk çarşambasındaki tövbekarları hatırlattı. "Sanırım kendi avını yakalamaya gitti."

"Mordred aç," dedi Susannah. Sonra sordu. "Ona bir nebze dokunabiliyorsun, değil mi? En azından burda olup olmadığını anlayabilecek kadar."

Roland bunu bir süre düşündü. "Ben onun babasıyım," dedi sonra basitçe.


8

Karanlık çöktüğünde ellerinde koca bir yığın geyik derisi ve daha sıcak günlerde olsalar üzerlerinin bir sinek bulutuyla kaplanması işten bile olmayacak derisi yüzülmüş kafasız leşler vardı. Ateşin üzerinde kızarmış, son derece lezzetli geyik etinden oluşan muhteşem bir akşam yemeği yediler. Susannah, Mordred'in karanlığın içinde bir yerde kendi akşam yemeğini çiğ yediğini düşündü. Belki yanında kibriti vardı, ama aptal değildi; bu karanlıkta bir başka ateş görürlerse hemen üzerine çullanacaklarını biliyor olmalıydı. Sonra bam-bam, hoşça kal Örümcek-Çocuk. Susannah, ona karşı şaşırtıcı miktarda sempati duyuyor ve dikkatli olması gerektiğini biliyordu. Onların yerinde olsa Mordred'in onlara zerre kadar sempati duymayacağı muhakkaktı.

Roland yemeklerini bitirdiklerinde yağlı parmaklarını gömleğine sildi- "Tadı güzeldi." "Üstüne bastın."

"Haydi şimdi beyinleri çıkaralım. Sonra da uyuruz." "Sırayla mı?" diye sordu Susannah.

"Evet... bildiğim kadarıyla beyinleri müşterilere teker teker veriy0 lar."

Susannah, Eddie'nin kullandığı kalıbı

(müşterilere teker teker veriyorlar)

Roland'm ağzından duyunca bir an afalladı ve espri yaptığını heme anlayamadı. Aptalcaydı ama yine de bir espriydi. Sonra bir kahkaha at "Aman ne komik, Roland. Ne demek istediğimi pekâlâ biliyorsun."

Roland başını salladı. "Evet, sırayla uyuyacağız. Birimiz uyurken diğeri nöbet tutacak. Bence en iyisi bu."

Zaman ve tekrar gerekeni yapmıştı; Susannah birkaç beyin görmekle midesi bulanmayacak kadar fazla kan ve bağırsak görmüştü. Kafaları kır diktan sonra Roland'm bıçağıyla (artık körelmişti) ayırıyorlar ve beyinleri çıkarıyorlardı. Büyük, gri yumurtalara benzeyen beyinleri dikkatle bir kenara koyuyorlardı. Son geyiğin beynini de çıkardıklarında Susannah'nm parmakları öylesine şişmişti ki zorlukla büküyordu.

"Uzan," dedi Roland. "Uyu. İlk nöbeti ben tutarım."

Susannah hiç itiraz etmedi. Midesi doluydu ve ölesiye yorgundu. Uykuya dalmasının an meselesi olduğunu biliyordu. Ertesi gün uyandığında vücudunun kaskatı olacağını, doğrulup oturmakta bile zorlanacağını da biliyordu. Ama o an hiçbir şey umurunda değildi. İçini yoğun bir memnuniyet hissi sarmıştı. Bunun bir sebebi sıcak yemek yemiş olmasıydı. En büyük sebep ise bütün bir günü çalışarak verimli bir şekilde geçirmiş olmaktı. Sadece sürüklenip gidiyor değil, kendileri için bir şeyler yapıyor olma hissiydi onu memnun eden.

Tanrı'm, diye düşündü. Galiba yaşlanırken bir Cumhuriyetçi oluyorum.

O sırada başka bir şeyi fark etti: ortalık çok sessizdi. Rüzgârın iniltisi, çiseleyen yağmurun fısıltısı ve ateşin muhteşem çıtırtısından başka to ses yoktu.

"Roland?"

Kaşlarını kaldıran Roland oturduğu yerden ona baktı. "Öksürüğün kesildi."

Roland gülümseyerek başını salladı. Susannah bu gülümsemeyi uykusuna taşıdı ama rüyasında gördüğü Eddie'ydi.
9

Derenin kıyısındaki kampta üç gün kaldılar. Susannah bu süre içinde deriden giysi yapmak üzerine daha önce söylense inanmayacağı kadar (ve istemediği kadar) çok bilgi sahibi oldu.

Derenin her iki yönüne doğru yaptıkları bir buçuk kilometrelik yürüyüş neticesinde birer kütük buldular. Ararken derileri kül ve sudan oluşma koyu renk bir çorba içinde beklettiler. Sonra kütüklerini belli bir açı oluşturacak şekilde iki söğüt ağacının gövdesine dayadılar (yan yana çalışabilmek için birbirine yakın iki ağaç seçmişlerdi) ve kazıyıcıları kullanarak derilerdeki tüyleri kazıdılar. Bu işlem bir gün sürdü. Bitince küllü suyu boşaltıp çukurun içine yaydıkları deriyi tersyüz ettiler. Çukuru bu kez ezilmiş beyin ve su karışımıyla doldurdular. Bu "soğuk-hava deri işlemi" Susannah için yeniydi. Derileri çukurdaki bulamaca daldırıp bırakarak bir gece beklettiler. Susannah sinirlerden ve kirişlerden ip örerken Roland bıçağını biledi. Sonra yarım düzine kemikten iğne oydu. İşini bitirdiğinde parmaklan derin olmayan kesiklerle dolmuş, kanıyordu. Kesiklerin üzerini odun külüyle kapladı ve geceyi o şekilde geçirdi. Elleri gri-siyah eldivenler takmış gibi görünüyordu. Ertesi gün ellerini derede yıkadı. Susannah kesiklerin neredeyse iyileşmiş olduğunu hayretle gördü. Ağzının kenarındaki müzmin yaraya iyi gelmesi ümidiyle külden biraz alıp sürdü ama öyle kötü bir yanma hissetti ki dayanamayıp hemen yıkadı.

"Şu kahrolası şeyi kesip atmanı istiyorum," dedi sonra.

Roland başını iki yana salladı. "Kendi kendine iyileşmesini bir süre daha bekleyelim."

"Neden?"


"Bir yarayı kesmek mecbur kalınmadıkça hiç iyi bir fikir değil. QZt\ likle de burda, yabani topraklarda."

Susannah, ona hak verdi ama yatarken zihninde nahoş görüntüler belirdi: yarası büyüyüp yayılıyor, yüzünü santim santim siliyor, tüm kafa. sini siyah, kabuklu, kanayan bir tümöre dönüştürüyordu. Böyle görüntü-ler karanlıkta dehşet verici bir şekilde gerçekçiydi, ama neyse ki Susan-nah uzun süre uyanık kalamayacak kadar bitkindi.

Roland, Susannah'nın Deri Kampı olarak düşünmeye başladığı kam-pın ikinci gününde yeni bir ateş yakarak üzerine geniş, sarsak bir çerçeve yerleştirdi. Yeni ateş diğerine nazaran küçüktü ve daha ağır yanıyordu. Derileri ikişer ikişer tütsüleyip bir kenara koydular. Bitmiş ürünün kokusu şaşırtıcı derecede hoştu. Deri gibi kokuyor, diye düşünerek tutup yüzüne yaklaştırdı Susannah. Sonra kendi kendine güldü. Başka ne gibi kokacaktı?

Üçüncü günü "dikerek" geçirdiler ve Susannah sonunda bir konuda Si-lahşor'dan üstün çıktı. Roland'ın dikişi çok gevşek ve aralıklıydı. Susannah, Silahşor'un diktiği yeleklerle tozlukların bir, en fazla iki ay dayanacağım, sonra parçalara ayrılacağını düşündü. Kendisi dikişte daha ustaydı. Dikiş dikmeyi daha küçük bir kızken hem annesinden, hem de büyükannelerinden öğrenmişti. Roland'ın kemiklerden oyduğu iğneler önce onu deli etti ama sonra sağ elinin başarmağının ve işaret parmağının ucunu deri parçalarıyla sardı. Bundan sonra hızı ve verimi arttı. Akşamüstüne yaklaşırken kendi payına düşenleri halletmiş, Roland'ın diktiklerini alıp dikişlerim sağlamlaştırmaya başlamıştı. Roland'ın buna itiraz edebileceğini düşünmüştü (erkekler gururlu olurdu) ama Silahşor akıllıca davranıp bir şey söylemek Herhangi bir itiraza çok büyük ihtimalle Detta cevap verirdi.

Deri Kampı'ndaki üçüncü gecelerinde ikisinin de birer yeleği, ceket ve birer çift tozluğu olmuştu. Ayrıca birer çift de parmaksız eldiven d* mislerdi. Eldivenler çok büyük ve komikti, ama ellerini sıcak tutacak Ve konu ellerden açılmışken, Susannah yine parmaklarını güçlükle bükuyordu. Kalan derilere şüphe dolu bir ifadeyle baktı ve Roland'a dikiş dikerek bir gün daha geçirip geçirmeyeceklerini sordu.

Roland bunu bir süre düşündükten sonra başım iki yana salladı. "Kalan derileri etler ve dereden alacağımız, taze kalmalarına yardımcı olacak buz parçalarıyla beraber Ho Fat'in Taski'sine yükleriz." "Taksi karlı bölgede işimize yaramayacak, değil mi?" "Hayır," diye kabul etti Roland. "Ama o zamana kadar diğer deriler ojysi haline gelmiş ve etler de yenmiş olacak."

"Burda daha fazla kalamayacaksın, olay bu, değil mi? Kule'nin seni çağırdığını duyuyorsun."

Roland gözlerini ateşe çevirdi ve hiçbir şey söylemedi. Söylemesine gerek yoktu.

"Beyaz topraklara vardığımızda çıkınlarımızı nasıl taşıyacağız?" "Bir kızak yapacağız. Ve avlayabileceğimiz çok sayıda hayvan olacak."

Susannah başını salladı ve yatacak oldu. Ama Roland, onu omuzlarından yakalayıp ateşe doğru çevirdi. Yüzü de onunkine yaklaşmıştı. Susannah bir an için Silahşor'un ona iyi geceler öpücüğü vereceğini sandı. Ama Roland, onu öpmek yerine ağzının kenarındaki yarayı dikkatle inceledi.

"Eee?" diye sordu Susannah sonunda. Daha fazlasını da söyleyebilirdi ama sesinin titremesinin duyulmasını istemiyordu.

"Sanırım biraz küçülmüş. Kötü Topraklar'ı ardımızda bıraktığımızda kendiliğinden iyileşebilir."

"Gerçekten öyle mi diyorsun?"

Silahşor başını iki yana salladı. "İyileşebilir dedim. Şimdi uzan, Susannah. Dinlen."

"Pekâlâ ama bu sefer çok uyumama izin verme. Ben de payıma dü-Şen nöbeti tutmak istiyorum." "Tamam. Uyu şimdi."

Susannah söyleneni yaptı. Daha gözlerini kapamadan uykuya dalaştı bile.


10

Central Park'ta ve hava soluğunu görebileceği kadar soğuktur. Kar fa bercisi gökyüzü bembeyaz ama o üşümemektedir. Hayır, artık geyik derisi^. den ceketi, yeleği, tozlukları ve komik eldivenleri vardır. Kafasında da bir ş& vardır. Kulaklarına dek inen ve onları da vücudunun geri kalanı gibi mtan bir şey. Merakla kafasındakini çekip alır ve yeni giysilerinin geri kalanı gi^ geyik derisinden olmadığını görür. Kırmızı yeşil bir beredir. Üzerinde MlTj. L U NOELLER yazmaktadır.

Şaşkınca bereye bakar. Rüyada deja vu yaşanabilir mi? Görünüşe bakılırsa evet. Etrafına bakınmca ona sırıtmakta olan Eddie ve Jake'i görür. Başlarında bir şey yoktur ve Susannah diğer rüyada kafalarında olan berelerin birleşimini tutmakta olduğunu anlar. Kendini çok zor bir problemi çöz-müşçesine harika hisseder, içi neşeyle dolar: sanki çemberin karesini almış veya En Yüksek Asal Sayı'yı bulmuştur (oh olsun, Blaine, o çıldırmış beynin patlasın).

Eddie üzerinde NOZZ-A-LA İÇİYORUM! yazan bir eşofman üstü giymektedir.

Jake'inkinin üzerinde ise TAKURO SPIRIT SÜRÜYORUM.'yazmaktadır. İkisinin de elinde sıcak çikolatalar vardır. Sıcak sıvının üzerinde krema ve hindistancevizi parçacıkları yüzmektedir.

"Bu hangi dünya?" diye sorar onlara ve yakınlarda Noel ilahileri söyleyen bir grubun sesi kulaklarına çalınır. "What Child Is This"in söylemektedirler. "Yoluna yalnız devam etmeli," der Eddie. "Onu yalnız bırakmalı ve Dandelo'dan sakınmalısın," der Jake. "Anlamıyorum," der Susannah ve beresini onlara uzatır. "Bu sizin defy miydi? Bunu paylaşmıyor muydunuz?"

"İstersen senin olabilir," der Eddie ve elindeki bardağı uzatır. "Al, sonsıcak çikolata getirdim."

<*» Hangi Çocuk Bu.

"Artık ikiz değil," der Jake. "Sadece tek bir bere var, görmüyor musun?" Cevap vermesine kalmadan bir ses duyulur ve rüya çözülmeye başlar. »Otf DOKUZ," der ses. "Bu ON DOKUZ, bu CHASSIT."

Dünya, her kelimeyle gerçeklikten daha da uzaklaşır. Eddie ve Jake'in hedeni saydamlaşmıştır. Sıcak çikolatanın güzel kokusu hafifler ve yerini kül ve deri kokusu alır. Eddie 'nin dudaklarının kıpırdadığını görür, bir isim söylüyor gibidir, sonra
11

"Kalkma vakti geldi, Susannah," dedi Roland. "Nöbet sırası sende." Susannah doğrulup etrafına bakındı. Kamp ateşi sönmeye yüz tutmuştu.

"Mordred'in oralarda bir yerlerde hareket ettiğini duydum," dedi Roland. "Ama epey oldu. İyi misin, Susannah? Rüya mı görüyordun?" "Evet. Bu kez rüyada sadece bir bere vardı ve benim kafamdaydı." "Anlamadım."

Susannah da anlamıyordu. Rüya, her rüyada olduğu gibi hemen si-likleşmişti. Tek bildiği, son anda Eddie'nin dudaklarından okuduğu ismin Patrick Danville olduğuydu.

BEŞİNCİ BÖLÜM ODD'S LANE'DEN JOE COLLINS
1

Tek bere rüyasından üç hafta sonra ikisi iri, biri ufak üç figür ormanlık bölgeden çıktı ve aşağıdaki bir başka ormana doğru uzanan eğimli, açık arazide yavaşça ilerlemeye başladı. İri figürlerden biri, bir kızak üzerinde oturmakta olan diğerini çekiyordu.

Oy, Susannah ve Roland arasında mekik dokuyor, etrafı dikkatle kolaçan ediyordu. Kürkü sürekli geyik eti yemekten ve soğuk yüzünden iyice gürleşip parlamıştı. Üzerinde yürüdükleri daha sıcak bir mevsimde, bir çayır olabilirdi ama o an, bir buçuk metrelik kar altına gömülmüştü. Çekme işi artık daha kolaydı zira yokuş aşağı gittikleri söylenebilirdi. Roland artık en kötü kısmın bittiğini düşünmeye başlamıştı. Beyaz Topraklar'ı aşmak o kadar da zor olmamıştı... en azından o ana kadar. Bol bol av hayvanı, geceleri ateş yakabilmeleri için de bolca odun vardı. Havanın gerçekten kötü olduğu, fırtınanın ortalığı kasıp kavurduğu dört gecede korunaklı bir yer bulup rüzgârın ve yağışın dinmesini beklemişlerdi. Fırtınaların en şiddetlisi iki gün sürmüş, Işın'm Yolu'nda tekrar ilerlemeye başladıklarında toprağın bir metre kalınlığında taze bir kar örtüsüyle kaplanmış olduğunu görmüşlerdi. Çığlıklar atan kuzeydoğu rüzgârının serbestçe estiği açık alanlarda okyanus dalgalarına benzer kar yığınları vardı. Bunlardan bazıları çam ağaçlarını tepelerine dek gömecek kadar yüksekti.

Susannah, Roland'ın büyük bir gayretle onu çekmeye çalıştığı (o sırada kar kalınlığı otuz santimi bile bulmuyordu) Beyaz Topraklar'daki ilk günlerinin ardından Roland'ın bir çift kar ayakkabısı olmadığı takdirde yüksek tepeleri aşmalarının aylar süreceğini anlamış ve hemen o gece işe koyulmuştu. Bir deneme yanılma süreci sonunda Silahşor üçüncü çalışmanın başarılı olduğunu ilan etmişti. Çerçeveler huş ağacı dallarındandı. Ortası ise örülmüş geyik derisi şeritlerinden oluşuyordu. Roland gözyaşı damlaları gibi göründüklerini düşünmüştü.

"Bunları yapmak nerden aklına geldi?" diye sordu kar ayakkabılarını giyerek geçirdiği ilk günün ardından. Aldıkları mesafedeki artış inanılmazdı, özellikle de Roland ayakkabılarda kar birikmesini önleyecek bir yürüyüş tarzı keşfettikten sonra.

"Televizyonda görmüştüm," dedi Susannah. "Çocukken sürekli izlediğim bir program vardı, adı Yukon'lu Çavuş Preston'dı. Çavuşun ona yoldaşlık edecek bir Hantal Billy'si yoktu ama King isminde bir köpeği vardı. Her neyse, gözlerimi kapadım ve adamın kar ayakkabılarının nasıl olduğunu hatırlamaya çalıştım." Roland'ın ayağındakileri işaret etti. "Yapabildiğimin en iyisi bu."

"İyi iş çıkardın," dedi Roland. Sesindeki samimiyet Susannah'nın baştan aşağı ürpermesine sebep olmuştu. Roland'ın (veya bir başka erkeğin) ona kendini böyle hissettirmesini istemiyordu, ama başka türlüsü elinde değil gibi görünüyordu. Bunun doğadan mı beslenmeden mi kaynaklandığını bilmiyor, bilmek de istemiyordu.

"Parçalanmadıkları sürece iş görürler," dedi.

"Şeritlerin gevşediğini hissetmedim," dedi Roland, ona. "Belki biraz Enediler ama hepsi bu."

Açık alanı geçtikleri o sırada Roland'ın ayağında hâlâ Susannah'run üçüncü denemede yapabildiği kar ayakkabıları vardı. Susannah artık bir katkısı olduğunu hissettiği için Roland, onu çekerken daha az suçlui^ hissediyordu. Bazen aklına geliyor, Mordred'in ne yaptığını merak ediyordu. Karlı bölgeye girmelerinden yaklaşık on gün sonra bir gece R0-land'a bu konuda ne bildiğini sordu. Sormasının sebebi, Roland'ın bir süreliğine nöbet tutmalarına gerek olmayacağını, ikisinin de gece on saat boyunca uyuyabileceğini söylemesiydi. Gerekirse Oy onları uyandırabilirdi.

Roland içini çekti ve neredeyse bir dakika boyunca ateşe baktı. Kollarını dizlerine dolamış, ellerini gevşekçe kavuşturmuştu. Susannah tam cevap alamayacağını düşünmeye başlamıştı ki Silahşor konuştu. "Hâlâ peşimizde ama aramızdaki mesafe giderek açılıyor. Yiyecek bulmakta, bizi takip etmekte, en çok da ısınmakta sorun yaşıyor."

"Isınmak mı?" Susannah buna inanmakta güçlük çekiyordu. Etrafları ağaçlarla doluydu.

"Ne kibriti var, ne de şu Sterno denen maddeye sahip. Bir gece -ilk günlerden birinde olmalı... ardımızda bıraktığımız ve küller altında hâlâ kızgın korların bulunduğu bir ateşe rastladığına inanıyorum. Bu korları birkaç gün yanında taşıyıp ateş yakabildi. Eskiler seyahatlerinde ateşi böyle taşırmış, bana anlatılan bu."

Susannah başını salladı. Lisedeki fen dersinde aşağı yukarı aynı şeyi öğrenmişti, ama öğretmeni Taş Devri hakkındaki bilgilerin çoğunun tahminden öteye gitmediğini itiraf etmişti. Roland'ın söylediklerinin ne kadarının tahmin olduğunu merak ederek sordu.

"Tahmin değil ama nasıl açıklayabileceğimi bilmiyorum," dedi Roland. "Dokunuşsa, Jake'in sahip olduğu türden değil, Susannah. Görmek, duymak, hayal etmek değil. Ama... uyandıktan sonra hatırlayamadığımız rüyalar gördüğümüze inanır mısın?"

"Evet." Susannah, ona derin uyku sırasındaki hızlı göz hareketini ve Look dergisinde okuduğu REM uyku deneyimlerini anlatmayı düşündü- arna fazla karmaşık olacağı için vazgeçti. Onun yerine insanların her gün hatırlamadığı rüyalar gördüğüne inandığını söyledi.

"Belki onu bu rüyalarda görüp duyuyorum," dedi Roland. "Tek bildiğim bize yetişmekte zorlandığı. Dünya hakkında o kadar az şey biliyor ki hâlâ hayatta olması aslında bir mucize." "Onun için üzülüyor musun?"

"Hayır. Merhamet bana pahalıya patlayabilir. Sana da." Ama bunları söylerken gözlerini ondan kaçırmış ve Susannah, Roland'ın yalan söylediğini anlamıştı. Belki Mordred için üzülmek istemiyor, buna rağmen az da olsa merhamet hissediyordu. Belki Mordred'in yolculuğu sırasında ölmesini -hipotermi başta olmak üzere bunun için pek çok olası sebep bulunduğu muhakkaktı- ummayı istiyordu, ama Susannah, Silahşor'un bunu başarabildiğini sanmıyordu. Ka'nm ötesine geçmiş olabilirlerdi, ama kanbağının gücünün inkâr edilemeyeceği muhakkaktı.

Bununla birlikte kanbağından da kuvvetli bir şey vardı. Biliyordu çünkü gece gündüz kafasının içindeydi: Kara Kule. Artık çok yakınında olduklarını hissediyordu. Oraya vardıklarında -varabilirlerse- çılgın bekçisi konusunu ne yapacaklarına dair hiçbir fikri yoktu, ama artık umursa-mıyordu. O an için tek isteği Kule'yi görmekti. İçine girmeyi hâlâ hayal edemiyordu, ama görmek? Evet, bunu hayal edebiliyordu. Ve görmenin yeterli olacağını düşünüyordu.


Yüklə 2,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin