Stephen King Kara Kule Cilt7 Kule



Yüklə 2,92 Mb.
səhifə55/62
tarix03.12.2017
ölçüsü2,92 Mb.
#33720
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   62

Patrick ellerini iki yana açarak omuz silkince Susannah güldü. Ro-land'ı uyandırmamaya dikkat ederek alçak sesle gülmüştü. Eski bir filmden bir repliği hatırladı: Ne görüyorsam onun resmini yaparım.

Ama bu yağlıboya değildi ve aniden o acı veren, lanet şeyden kurtulabileceğini anladı. Hiç olmazsa kağıt üzerindekinden.

O zaman ikizim olacak, diye düşündü şefkatle. Daha iyi olan yarım; güzel ikiz kız kar de...

Ve aniden anladı...

Her şeyi mi? Her şeyi anladı mı?

Evet, diye düşünecekti çok daha sonra. Kâğıda dökülebilecek kadar net değildi -eğer at b = c ise o halde c-b = avec-a=b- ama evet, her şeyi anlamıştı. Sezgisel olarak anlamıştı. Rüyadaki Eddie ve rüyadaki Ja-ke'in p kadar sabırsız görünmesine şaşmamalıydı; çok barizdi.

Patrick, onu çizerek çekiyordu.

Ve bu ilk çekilişi değildi.

Roland onu bu dünyaya büyüyle çekmişti.

Eddie, kendisine aşkla çekmişti.

Jake gibi.

Yüce Tanrı, Susannah onca zamandır oradaydı ve onca şeyi yaşamış-tl Ica-tet'in ne anlama geldiğini artık biliyor olmalıydı. Ka-tet aileydi.

Ka-tet sevgiydi.

Çizmek bir kurşunkalemle veya bir kömür parçasıyla resim yapmaktı.

Çizerek çekmek büyülemek, getirmek, yaklaştırmaktı. Kişiyi kendi içinden çıkarmak.

Detta da varlığını sürdürmek için çekmecelere gitmişti.

Patrick yaban topraklarda kapalı kalmış o dilsiz, dâhi çocuk. Çekmecelerde kapalı kalmıştı. Ve şimdi? Şimdi ne olacaktı?

Şimdi sıra benim özel ikramımda, diye düşündü Susannah/Odetta/ Detta ve ne yapacağını, niçin yapacağını çok iyi bilerek cebindeki kavanoza uzandı.

Susannah resim defterini sayfayı koparmadan geri verince Patrick düş kırıklığına uğramış göründü.

"Yoo, yoo," dedi Susannah (pek çoğunun sesiyle). "O güzel, değerli resmimi alıp bu anda ve bu mekânda nasıl göründüğümü bilmek, sonsuza dek saklamak istiyorum ama önce benim için bir şey daha yapmanı rica edeceğim."

Dandelo'nun kesmesinin sebebini anlayarak küçük, pembe silgilerden birini Patrick'e uzattı. Dandelo'nun çok iyi sebepleri vardı.

Patrick uzatılanı aldı ve daha önce hiç böyle bir şey görmemiş gibi kaşlarını çatarak parmaklarının arasında evirip çevirdi. Susannah, Pat-rick'in daha önce silgi gördüğünden emindi ama aradan kaç yıl geçmişti acaba? İşkencecisini sonsuza dek yok etmeye kaç kez yaklaşmıştı? Ve Dandelo neden basitçe onu o zaman öldürmemişti?

Çünkü silgileri alınca güvende olduğunu düşündü, diye geçirdi içinden.

Patrick kafası karışmış halde ona bakıyordu. Mutsuz olduğu belliydi Susannah, çocuğun yanına oturup resimdeki yarayı gösterdi. Sonra Patrick'in bileğini nazikçe kavrayarak elini kâğıda doğru çekti. Patrick önce direnir gibi oldu ama sonra pembe silgiyi tutan elinin çekilmesine izin verdi.

Susannah uzaklarda görüp bulutların gölgesi sandığı, ama aslında bir yaban sığırı sürüsü olan karaltıyı düşündü. Patrick toz bulutunu çizerek çekmeye başladığında toz kokusunu nasıl alabildiğini hatırladı. Ve Patrick'in sürüyü daha yakındaymış gibi çizip çekmesinden sonra nasıl daha yakın göründüğünü düşündü. O zaman gözlerinin uyum sağladığını düşünmüştü, ne aptallık. Sanki gözler karanlığa olduğu gibi mesafeye de uyum sağlarmış gibi.

Hayır, sürüyü yakınlaştıran Patrick'ti. Onları çizip çekerek yaklaştırmıştı.

Silginin ucu kâğıda değmek üzereyken kendi elini çekti... bunu yapan sadece Patrick olmalıydı, o kadarından her nasılsa emindi. İstediğini anlatmak için elini ileri geri oynattı. Patrick anlamadı. Susannah hareketi tekrarladıktan sonra ağzının kenarındaki yarayı gösterdi.

"Yok et onu, Patrick," dedi sesinin titremeyişine şaşarak. "Çok çirkin, yok et onu." Silme hareketini havada tekrar yaptı. "Sil onu."

Patrick bu kez anladı. Susannah çocuğun gözlerindeki ışığı görmüştü. Pembe silgiyi Susannah'ya doğru kaldırdı. Kusursuz bir pembeydi, üzerinde en ufak leke yoktu. Emin olup olmadığını sormak istercesine kaşlarını kaldırıp Susannah'ya baktı. Susannah başını salladı.

Patrick silgiyi kâğıda yaklaştırdı ve önce biraz çekinerek sürtmeye başladı. Neler olduğunu görünce silmeye hevesle devam etti.


14

Susannah aynı tuhaf titreşimi hissetti ama çizerken bütün bedenim sarmıştı, oysa şimdi tek bir yerde, ağzının kenarındaydı. Patrick silginin işlevini iyice kavrayıp işe dalınca titreşim hissi yerini şiddetli bir kaşıntıya bıraktı. Yarayı kaşımamak için parmaklarını toprağa gömmek zorunda kaldı aksi halde yaranın açılmasına, geyik derisinden ceketinin üzerine kan boşalmasına hiç aldırmadan deli gibi kaşıyacaktı.

Birkaç saniye sonra sona erecek, ermek zorunda, bitmeli, ah ulu Tan-n>m lütfen KESİLSİN...

Bu arada Patrick, onu tamamen unutmuş gibiydi. Saçları; başını resme eğdiği için yüzünün iki yanından aşağı sarkıyor, yüzünün büyük kısmını perdeliyordu. Yeni, harika oyuncağı aklını başından almış gibiydi. Nazikçe siliyordu... sonra biraz hızlandı (kaşıntının şiddeti arttı)... sonra hareketleri yine yumuşadı. Susannah çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Kaşıntı bir anda tüm vücuduna yayıldı. Alnını yakıyor, gözlerinin ıslak yüzeyinde sivrisinek bulutları gibi titreşiyor, göğüs uçlarını ürpertip umutsuzca sertleştiriyordu.

Çığlık atacağım, elimde değil, çığlık atmalıyım...

Tam içine derin bir nefes çekmişti ki kaşıntı yok oldu. Acı da öyle. Elini ağzının kenarına götürecek oldu, sonra tereddüt etti.

Cesaret edemiyorum.

Etsen iyi olur! diye karşılık verdi Detta hiddetle. Atlattığın -atlattığımız- onca badireden sonra yüzüne dokunacak kadar cesaretin vardır herhalde, seni sürtük!

Parmak uçlarıyla tenine dokundu. Pürüzsüz tenine. Gök Gürültüsünden beri başına dert olan yara kaybolmuştu. Bir aynaya veya durgun bir su yüzeyine baktığında en ufak bir iz bile görmeyeceğinden emindi.
15

Patrick bir süre daha çalıştı -önce silgiyle, sonra kurşunkalemle, ardından yine silgiyle- ama Susannah ne bir titreşim, ne de kaşıntı hissetti. Sanki kritik bir nokta vardı ve o noktayı geçince bu hisler son buluyordu. Dandelo kalemlerin ucundaki silgileri kestiğinde Patrick'in kaç yaşında olduğunu merak etti. Dört mü? Altı? Küçük olduğu muhakkaktı. Silgiyj ona ilk gösterişinde yüzünde beliren şaşkınlığın sahte olmadığını biliy0r. du ama bir kez eline aldıktan sonra bir profesyonel gibi kullanmaya başlamıştı.

Belki bisiklete binmek gibidir, diye düşündü. Bir kez öğrenildi mi unutulmuyordun

Olabildiğince sabır göstererek bekledi ve sabrı, beş uzun dakika sonra mükafatlandırıldı. Patrick gülümseyerek resim defterini ona doğru çevirdi ve gösterdi. Yarayı tamamen silmiş ve o bölgeyi, teninin geri kala-nıyla uyum sağlaması için hafifçe gölgelendirmişti. Bütün silgi kırıntılarını dikkatle temizlemişti.

"Çok güzel," dedi Susannah ama bu dehaya yapılmış boktan bir iltifattı, değil mi?

Uzanıp kollarını boynuna doladı ve dudaklarına bir öpücük kondurdu. "Patrick, harika olmuş."

Kan, Patrick'in yüzüne öyle çabuk ve öyle yoğun bir şekilde hücum etti ki, Susannah önce endişelendi ve genç yaşına rağmen bir kalp krizi geçirip geçirmediğini düşündü. Ama Patrick bir eliyle resmi ona uzatıp, diğer eliyle yırtma hareketini yaparken gülümsüyordu. Almasını istiyordu. Resmin onda kalmasını istiyordu.

Susannah zihninin karanlık bir köşesinde resmi ortadan ikiye ayırırsa ne olacağını merak ederek sayfayı defterden dikkatle kopardı. Bunu yaparken Patrick'in yüzünde ne şaşkınlık, ne inanmazlık, ne de korku olduğunu fark etti. Ağzının kenarındaki yarayı daha önce mutlaka fark etmiş olmalıydı zira tanıştıkları günden beri vardı ve neredeyse tüm suratına hükmediyor gibiydi. Üstelik yarayı en ince ayrıntılarına dek çizmişti. Ve artık kaybolmuştu -araştıran parmakları öyle olduğunu söylüyordu-ama Patrick herhangi bir tepki göstermemişti. Sonuç açık bir şekilde gözler önünde gibiydi. Resminden sildiğinde yarayı hafızasından ve aklından da silmiş olmalıydı. "Patrick?"

Patrick, ona gülümseyerek baktı. Susannah mutlu olduğu için o da mutluydu. Ve Susannah çok mutluydu. Ölesiye korkuyor olduğu gerçeği bunu değiştirmezdi.

"Benim için bir şey daha çizer misin?"

Patrick başını salladı. Defterine bir şey çizdi ve çevirip ona gösterdi:

Susannah soru işaretine bir süre baktıktan sonra ona döndü. Harika yeni oyuncağını, silgiyi sıkıca tutmakta olduğunu gördü.

"Var olmayan bir şeyi çizmeni istiyorum."

Patrick başını sorarcasına hafifçe yana yatırdı. Susannah kalbi giderek artan bir süratle çarpmasına rağmen gülümsedi, Oy da söyleneni tam olarak anlamadığında öyle bakardı.

"Merak etme, anlatacağım."

Ve büyük bir dikkatle anlattı. Patrick dinledi. Roland bir noktada Susannah'nın sesini duyup uyandı. Yanlarına geldi, ateşin hafif, kızıl aydınlığında Susannah'ya baktı. Başını hafifçe çevirmişti ki gözleri irileşe-rek tekrar ona döndü. Susannah o ana dek Roland'ın yaranın kaybolduğunu fark edip etmediğinden emin olamamıştı. Patrick'in büyüsünün yararım anısını Siiahşor'un belleğinden de silecek kadar kuvvetli olabileceğini düşünmüştü.

"Susannah, yüzün! Yüzüne ne ol..."

"Şşş, beni seviyorsan sus, Roland."

Silahşor sustu. Susannah dikkatini tekrar Patrick'e yöneltti ve usulca, ama telaşlı bir sesle tekrar konuşmaya başladı. Çocuk dinledi ve Susannah kavrayışının ışığını gözlerinde görmeye başladı.

Roland hiç sorulmadan ateşi besledi ve kampları kısa süre sonra yıldızlar altında pırıl pırıl aydınlandı.

Patrick daha önce çizdiği soru işaretinin soluna bir soru cümlesi yazdı:

Ne yükseklikte?

Susannah, Roland'ı dirseğinden kavrayıp Patrick'in önünde ayakta durmasını sağladı. Silahşor'un boyu bir doksan civarıydı. Susannah, R0. land'dan onu kucağına almasını istedikten sonra başının yaklaşık sekiz santim üzerini gösterdi. Patrick gülümseyerek başını salladı.

"Ve üzerinde de şöyle bir şeyin olması gerekiyor," dedi Susannah ve çalı çırpı yığınından ince bir dal aldı. Dalı dizinin üzerinde kırıp ucu sivri bir parça elde etti. Sembolleri hatırlıyordu, ama üzerlerinde fazla düşün-memeye karar verdi. Tam olarak aynı şekil olmazsa kapının hiç açılmayacağını ya da istemediği bir zaman ve mekâna açılacağını hissediyordu. Bu yüzden sembolleri ateşin yanındaki külle karışık toprağa Patrick'in yapacağı gibi hızla çizdi. Hiç duraksamamış, çizdiği bir sembole dönüp bir daha bakmamıştı. Çünkü birine bakacak olursa hepsine bakacak ve mutlaka gözüne doğru görünmeyen bir yer çarpacak, tereddüt içine bir hastalık gibi çöreklenecekti. Detta -birçok kez kurtarıcısı olan küstah, açık sözlü Detta- bir ihtimal öne çıkıp sembolü onun yerine çizebilirdi ama Susannah buna bel bağlayamazdı. Kalbinin en derin noktasında Detta'ya bir güvensizlik vardı; böylesi önemli bir durumu sırf eğlenmek için tehlikeye atabilir, her şeyi mahvedebilirdi. Onu kendisinin de tam olarak anlayamadığı sebeplerle yanında tutmak isteyebilecek olan Roland'a da güvenemezdi.

Bu yüzden sembolleri elindeki ucu sivri kaba değnekle küllü toprağın üzerine bir kez bile geriye dönüp bakmadan süratle çizdi:

"Bulunmamış," dedi Roland soluğunu içine çekerek. "Susannah, ne-nasıl..."

"Şşş," diye tekrarladı Susannah.

Patrick defterinin üzerine eğilip çizmeye başladı.


16

Susannah kapıyı görebilmek için sürekli etrafına bakıyordu ama İcamp ateşinin aydınlattığı alan, Roland'ın alevleri taze çalılarla beslemesine rağmen oldukça dardı. En azından geniş alanın uzanıp giden karanla boşluğuyla kıyaslandığında öyleydi. Hiçbir şey göremiyordu. Roland'a döndüğünde Silahşor'un gözlerinde dile getirmediği soruları gördü ve Patrick çizmeye devam ederken ona daha önce yaptığı, Susannah'ya ait resmi gösterdi. Yaranın daha önce bulunduğu yeri sessizce gösterdi. Kâğıdı yüzüne iyice yaklaştıran Roland silgi izlerini sonunda gördü. Patrick geride bıraktığı az sayıdaki izi büyük bir beceriyle gizlemiş, Roland ancak çok dikkatli bakarak görebilmişti; günler süren yağmurun ardından iz sürmek gibiydi.

"İhtiyarın silgileri kesmesine şaşmamalı," dedi resmi Susannah'ya geri uzatırken.

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Ve o an, içgüdüsel olarak başka bir sonuca ulaşmıştı: Patrick (en azından bu dünyada) silerek yok edebiliyorsa, çizerek var edebilirdi. Gizemli bir şekilde bir anda yakınlaşan yabani sığır sürüsünden bahsettiğinde Roland alnını korkunç bir baş ağrısı çekiyormuşçasına ovdu.

"Bunu görmeliydim. Ne anlama geldiğini kavramam gerekirdi. Yaşlanıyorum, Susannah."

Susannah bu söylenene aldırmadı -daha önce de duymuştu- ve ona Eddie'yle Jake'i gördüğü rüyalarını anlattı. Üzerlerindeki giysilerde yazan markaları, koro seslerini, sıcak çikolata ikramını anlattı; geceler birbiri ardına geçip süre azalmasına rağmen Susannah'nın gerçeği hâlâ görmemesi üzerine yüzlerinde beliren ve giderek artan endişeden bahsetmeyi ihmal etmedi.

"Bana bu rüyadan şimdiye kadar niçin bahsetmedin?" diye sordu Roland. "Neden yorumlama konusunda yardımımı istemedin?"

Susannah yardımını istememekte haklı olduğunu düşünerek ona gözlerini kaçırmadan baktı. Evet... bu Silahşor'u ne kadar incitirse incitsin. "İki kişiyi yitirdin. Beni de kaybetmeye gönlün razı olur muydu?"

Roland kızardı. Susannah bunu ateşin hafif aydınlığında bile görebiliyordu. "Benim için kötü konuşuyorsun, Susannah ve aklından daha da kötüsünü geçirmişsin."

"Belki öyle," dedi Susannah. "Öyleyse, üzgünüm derim. Ne istediğimden emin değildim. Bir parçam Kule'yi görmek istiyor, biliyorsun. Bir parçam bunu çok fazla istiyor. Ve Patrick Bulunmamış Kapı'yı varlığa çizerek çekse de açabilsem bile Gerçek-Dünya'ya açılmayabilir. Rüyadaki markaların anlamının bu olduğundan eminim."

"Öyle düşünmemelisin," dedi Roland. "Gerçekliğin hatlarının siyah, beyaz, varlık ve yokluk gibi keskin çizgilerle belirlenmiş olduğunu sanmıyorum."

Patrick kuş gibi bir ses çıkarınca ikisi de ona döndü. Resim defterini, görebilmeleri için onlara doğru çevirip havaya kaldırmıştı. Susannah Bulunmamış Kapı'nın kusursuz bir temsili olduğunu düşündü. Üzerinde RESSAM yazmıyordu ve tokmağı parlak, sıradan metaldendi -üzerinde çaprazlama duran kalem işlemesi yoktu- ama çok iyiydi. Susannah bu ayrıntıları Patrick'e söyleme gereği duymamıştı zira bunlar, Susannah'nm gerçeği görebilmesi için ona bırakılmış birer ipucuydu.

Bana bir harita çizmek haricinde her şeyi yapmışlar, diye düşündü. Her şeyin niye bu kadar zor, bu kadar

(bilmece-de-dum)

gizemli olması gerektiğini merak etti ama bu soruya asla tatmin edici bir cevap bulamayacağını biliyordu. Her zaman böyle olmaz mıydı? Önemli cevaplar asla kolayca elde edilemezdi.

Patrick yine kuş sesine benzeyen o sesi çıkardı. Bu kez bir şey sormak ister gibiydi. Susannah aniden zavallı çocuğun ölesiye endişeli olduğunu fark etti, neden olmayacaktı? îlk vazifesini yerine getirmişti ve Susannah'nm bu konudaki yorumunu bilmek istiyordu.

"Olağanüstü, Patrick... harika."

"Evet," diye onayladı Roland resim defterini alarak. Kapı ona ıstana-varların zehri yüzünden ölmek üzereyken Batı Denizi'nin kıyısında rastladığı kapıların birebir kopyası gibi görünüyordu. Sanki zavallı, dilsiz yaratık kafasının içine bakıp kapının bir resmini görmüştü... fottegrafını.

Bu arada Susannah umutsuzca etrafına bakmıyordu. Elleri üzerinde aydınlığın sınırına doğru ilerlediğinde Roland, onu sertçe geri çağırarak Mordred'in oralarda bir yerlerde olabileceğini hatırlattı. Karanlık, Mord-red'in dostuydu.

Susannah sabırsızlanmasına rağmen Mordred'in bedensel, annesine yaptıklarını ve süratini tüm ayrıntılarıyla hatırlayarak tekrar ateşe yaklaştı. Ama gerilemek ona neredeyse fiziksel bir acı vermişti. Roland, ona Kara Kule'nin tepesini ertesi günün sonlarına doğru görebileceklerini söylemişti. Susannah o sırada Roland'ın yanında olursa, Kule'yi onunla birlikte görürse gücünün direnemeyeceği kadar büyük olmasından korkuyordu. Çekimine kapılma ihtimali hiç de uzak değildi. O an, kapı ve Kule arasında bir seçim yapması istense kapıyı seçeceğini biliyordu. Ama yaklaştıkça Kule'nin gücü artıyor, çekimi şiddetleniyor, şarkı söyleyen sesler daha da tathlaşıyordu ve biraz daha ilerlerse kapıyı seçmek çok daha zor olacaktı.

"Göremiyorum," dedi umutsuzca. "Belki yanıldım. Belki kahrolası kapı yok. Ah, Roland..."

"Yanıldığını sanmıyorum," dedi Roland, ona. Belirgin bir isteksizlikle, ama yapılacak bir işi, ödeyecek borcu olan bir adam gibi konuşuyordu. Ve bu kadına borçluydu gerçekten; onu başka bir dünyadayken ensesinden tutup cinayet sanatını öğrendiği, âşık olduğu ve aşkını kaybettiği bu dünyaya çekmemiş miydi? Onu içinde bulunduğu kedere mahkûm etmemiş miydi? Bunu düzeltmek için yapabileceği bir şey varsa yapmaya yükümlüydü. Onu yanında tutma isteği -hayatına mal olsa bile- tamamen bencillikti ve Roland'ın aldığı eğitime hiç yakışmazdı.

Daha da önemlisi, Susannah'ya duyduğu sevgi ve saygı, onu yanında tutma isteğini bastırıyordu. Ona, garip ama harikulade ka-tefinin son üyesine veda etmek kalbini kıracaktı ama Susannah'nın istediği, ihtiyar duyduğu buydu ve Roland isteğini yerine getirmeye mecburdu. Ve yapa-bileceğini sanıyordu zira genç adamın resminde, Susannah'nın gözünden kaçan bir şey görmüştü. Orada olan değil, olmayan bir şey.

"Bak," dedi nazikçe ve resmi gösterdi. "Seni hoşnut etmek için ne kadar uğraştığını görüyor musun, Susannah?"

"Evet! Evet, elbette görüyorum, ama..."

"Galiba bunu yapması on dakika kadar sürdü, oysa şimdiye kadar yaptığı en ayrıntılı resimler bile üç, en fazla dört dakikada bitmişti, sence de öyle değil mi?"

"Nereye varmaya çalıştığını anlamıyorum!" dedi Susannah neredeyse bağırarak.

Patrick, Susannah ve Roland'a irileşmiş, mutsuz gözlerle bakarak Oy'a sarıldı ve hayvanı kendine çekti.

"Seni memnun etmek için öylesine çabaladı ki sadece Kapı'yı çizdi. Kâğıdın üzerinde tek başına duruyor. Hiç... hiç..."

Doğru kelimeyi arıyordu. Vannay'in hayalet sesi, aradığı sözcüğü kulağına fısıldadı.

"Bağlamı yok!"

Susannah bir an için anlamamış göründü, sonra gözlerinde kavrayışın ışığı belirdi. Roland beklemedi; sağlam olan sol eliyle Patrick'in omzunu tuttu ve kapıyı, Susannah'nın Ho Fat III adını verdiği elektrikli aracının arkasına koymasını söyledi.

Patrick söyleneni seve seve yapmaya hazırdı. Öncelikle, Ho Fat III'ü kapının önüne koymak ona silgisini kullanması için bir fırsat verecekti. Bu kez çok daha süratli çalıştı -dışarıdan izleyen biri, neredeyse dikkatsizce olduğunu söyleyebilirdi- ama Silahşor hemen yanı başında oturuyor ve Patrick'in küçük aracı çizerken tek bir çizgiyi bile hatalı çizmediğini görebiliyordu. Tek ön tekerleği çizip jant kapağına ateşin yansımasını ek-

leyerek resmi tamamladı. Sonra kalemini bıraktı ve havada bir titreşim oldu. Roland yüzünde havanın basıncını hissetti. Kamp ateşinin doğruca karanlık göğe yükselen alevleri bir an için titreşti. Sonra o his kayboldu. Alevler tekrar yukarı yöneldi. Ve ateşin üç metre ötesinde, elektrikli aracın hemen gerisinde Roland'ın en son Calla Bryn Sturgis'te, Sesler Ma-ğarası'nda gördüğü kapı belirdi.
17

Susannah şafak vaktine dek bekledi. Önce zaman geçirmek için çıkınını topladı ama sonra bir kenara bıraktı... sahip olduğu az sayıdaki eşyanın (ve elbette bir de onları koyduğu deri torba vardı) ona New York'ta ne faydası olacaktı? İnsanlar ona gülerdi. Yani büyük ihtimalle gülerlerdi... ya da onu görünce çığlık çığlığa kaçarlardı. Central Park'ta belirive-recek olan Susannah Dean çoğu insana bir üniversite mezunu veya büyük bir servetin vârisi gibi görünmeyecekti; hatta Ormanlar Kraliçesi Sheena gibi bile görünmeyecekti, üzgünüm derim. Hayır, medeni şehir insanlarına muhtemelen ucubeler şovundan kaçmış biri gibi görünecekti. Ve bu kapıdan geçtiğinde geri dönüşü olabilecek miydi? Asla.

Çıkınını bir kenara koyup bekledi. Ufukta ilk ışıkları gördüğünde Patrick'i yanına çağırdı ve kendisiyle gelmek isteyip istemediğini sordu. Geldiğin dünyaya veya ona çok benzeyen bir başka dünyaya, dedi ona, Patrick'in geldiği dünyayı hatırlamadığını bilmesine rağmen... ya yaşadığı yerden çok küçükken koparılmıştı ya da koparılmanın sarsıntısı hafızasını silmişti.

Patrick, ona baktı, sonra çömelmiş, ona bakmakta olan Roland'a döndü. "Her iki türlü de, evlat," dedi Silahşor. "Her iki dünyada da resim yapabilirsin, bana inan. Ama onun gideceği yerde resimlerini beğenecek daha çok insan olacak."

Kalmasını istiyor, diye düşündü Susannah ve öfkelendi. Sonra Roland, ona baktı ve başını iki yana salladı. Susannah emin değildi ama galiba anlatmak istediği...

Hayır, Silahşor'un ne anlatmak istediğinden emindi. Roland düşüncelerini Patrick'ten gizlediğini bilmesini istiyordu. İsteklerini. Susannah, Silahşor'un yalan söyleyebileceğini biliyordu (Kurtların gelişinden önce, Calla Bryn Sturgis'te yüzlerce kişiye söylemişti) ama daha önce Susan-nah'ya hiç yalan söylememişti. Detta'ya belki ama ona hayır. Eddie'ye ve Jake'e de söylememişti. Onlara tüm bildiklerini söylemediği zamanlar olmuştu ama düpedüz yalan?... Hayır. Bir ka-tet'ûlzr ve Roland onlara dürüst olmuştu. Yiğidi öldür hakkını yeme.

Patrick aniden defterini aldı ve en üstteki temiz sayfaya bir şeyler yazdı. Sonra onlara gösterdi:

Kalacağım. Yeni bir yere gitmekten korkuyorum.

Yazdıklarım vurgulamak istercesine dilsiz ağzını gösterdi.

Susannah'nın Roland'ın yüzünde gördüğü ifade rahatlama mıydı? Eğer öyleyse bunun için ondan nefret etti.

"Pekâlâ, Patrick," dedi duygularını sesine yansıtmamaya çalışarak. Uzanıp çocuğun elini bile tuttu. "Hislerini anlayabiliyorum. İnsanlar acımasız olabilir... acımasız ve gaddar... ama iyi kalpli pek çok insan da olduğunu bilmelisin. Dinle beni: şafak vaktine dek bekleyeceğim. Fikrini değiştirecek olursan teklifim hâlâ geçerli."

Patrick başını hızla salladı. Daha fazla ısrar etmediğim için minnettar, diye düşündü Detta hiddetle. Yaslı beyaz herif de minnettardır herhalde!

Kes sesini, dedi Susannah ve ilginçtir, Detta sustu.
18

Ama gün ağarırken (üç kilometre uzakta sakince otlayan bir yaban sığırı sürüsünü görebiliyorlardı) Detta'yı yine zihnine aldı. Dahası: Det-ta'nın kontrolü eline almasına izin verdi. O şekilde daha kolay, daha acısızdı. Kamp yerinde son bir tur atan, bu dünyanın havasını ikisi için son bir kez ciğerlerine çeken ve gördüklerini hafızasına kaydeden Detta oldu. Kapının etrafını dolaşan, avuçlarını dayayıp önce bir yöne, sonra diğerine doğru zorlayan ve diğer tarafa geçtiğinde kaybolduğunu gören de Det-ta'ydı. Patrick bir tarafında, Roland diğer tarafında yürüyordu. Kapının kaybolduğunu gören Patrick hayretle kuş ötüşüne benzeyen o sesi çıkardı. Roland hiçbir şey söylemedi. Oy kapının daha önce bulunduğu yere gidip havayı kokladı... ve diğer taraftan bakıldığında kapının az önce bulunduğu yerden geçti. Diğer tarafta olsaydık kapının içinden geçtiğini görecektik, diye düşündü Detta.

Kapıdan üzerindeyken geçmeyi planladığı Ho Fat IH'e döndü. Kapı açılırsa elbette. Açılmazsa her şey tatsız bir şakaya dönerdi. Roland aracın koltuğuna oturmasına yardım etmek istedi; Detta, onu sert bir hareketle uzaklaştırıp kendi bindi. Gidonun yanındaki kırmızı düğmeye bastı ve elektrikli motor hafif bir mırıltıyla çalışmaya başladı. Enerji göstergesinin iğnesi hâlâ yeşil bölgedeydi. Sağ eliyle araca hız verdi ve üzerinde BULUNMAMIŞ anlamına gelen semboller bulunan kapıya doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Aracın burnu kapıya değmek üzereyken durdu.

Silahşor'a inandırıcılıktan uzak bir gülümsemeyle baktı.

"Pekâlâ, Roland... veda vakti geldi. Uzun günler, hoş geceler. Umarım kahrolası Kule'ne ulaşır ve..."

"Hayır," dedi Roland.

Detta, ona kahkaha dolu, parlak gözlerle baktı. Durumu kendi istediğinden başka bir şeye çevirmesi için ona meydan okuyordu. Onu kovması için meydan okuyordu. Haydi bakalım, beyaz çocuk, elinden geleni ardına koyma.

"Ne?" diye sordu Silahşor'a. "Ne var, koca adam?"

"Bunca zaman sonra sana böyle veda etmeyeceğim."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Detta kelimeleri öfkeyle yuvarlayarak.

"Ne demek istediğimi biliyorsun."

Başını iki yana salladı. Bilmiyorum.

"Öncelikle," dedi Roland yolculuğun sertleştirdiği sağ elini, parmakları eksik olan sağ eliyle nazikçe kavrayarak. "Gitmeye veya kalmaya karar verecek biri daha var ve kastettiğim kişi Patrick değil."


Yüklə 2,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin