Stephen King Kara Kule Cilt7 Kule



Yüklə 2,92 Mb.
səhifə8/62
tarix03.12.2017
ölçüsü2,92 Mb.
#33720
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   62

"Oy," dedi Jake çatlak dudaklarının arasından. Öyle susamıştı ki! "Oy, bu sıvı değil, bu ot. Ya da yabani bir bitki... veya..."

Oy havlayarak arkadaşının ismini söyledi ama Jake fark etmedi bile. Peşindekilerin yankılanan seslerini hâlâ duyabiliyordu (hatta biraz daha yakınlaşmışlardı) ama onları da duymazdan geldi.

Fayanslarla kaplı duvarda biten otlar.

Duvarı ele geçiliyorlardı.

Aşağı baktığında daha çok ot gördü. Floresan ışıklar altında neredeyse mora dönüşen parlak yeşil otlar yerden bitiyordu. Kırık fayans parçaları, Işınlar kırılmaya başlamadan ve dünya ilerlemeden önce orada yaşayıp bu binaları inşa eden eski insanlar gibi parçalanıp ufalanmıştı.

Jake eğildi. Otlara elini uzattı. Keskin fayans parçaları aldı, evet, ama aynı zamanda topraktı, derin bir yeraltı mezarının

(ormanın)

ya da bir lahidin toprağı veya...

Eline aldığı toprağın içinde bir böcek vardı, sırtında kanlı bir gülümsemeye benzer kırmızı bir leke olan bir böcekti. Jake tiksinti dolu bir bağırışla böceği elinden attı. Kral'ın izi! Evet, öyle! Kendine geldi ve tek dizi üzerine çökmüş olduğunu fark etti. Peşindekiler hızla yaklaşırken eski hir filmdeki kahraman gibi arkeolojik kalıntıları inceliyordu. Ve Oy, gözlerinde endişe yüklü bir pırıltıyla ona bakıyordu.

"Ake!Ake-Ake!"

"Tamam," dedi ayağa kalkarak. "Geliyorum. Ama Oy... burası ne böyle?"

Oy, ka- dinh'inm sesindeki endişenin sebebini hiç bilmiyordu; onun gördükleri ve kokladıkları daha öncekinden farklı değildi: onun kokusunu, çocuğun takip etmesini söylediği kokuyu alıyordu. Ve artık daha tazeydi. Kokunun parlak izi boyunca koştu.


4

Jake beş dakika sonra bağırarak tekrar durdu. "Oy! Bekle bir dakika!"

Yan tarafındaki sancı geri dönmüştü ve bu kez daha keskindi, ama onu durduran sancı değildi. Her şey değişmişti. Ya da değişiyordu. Ve Tanrı yardımcısı olsun, galiba neye dönüştüğünü biliyordu.

Floresan lambalar yukarıda yanmaya devam ediyordu, ama duvarlar yeşillenerek kabarmıştı. Hava nemin artmasıyla yoğunlaşmış, giysileri üzerine yapışmıştı. Şaşırtıcı büyüklükte, güzel, turuncu bir kelebek irileş-miş gözlerinin önünden geçti. Jake, onu yakalamaya çalıştı ama kelebek hamlesini kolayca savuşturdu. Neredeyse neşeyle, diye düşündü Jake.

Koridor, ormanda bir patikaya dönüşmüştü. Biraz ötelerinde, fazla büyümüş bitkilerin arasında bir deliğe, muhtemelen ormanda bir açıklığa ulaşıyordu. Jake açıklığın ötesinde puslu havanın içinde yükselen, gövdeleri yosun kaplı, ağır dallan yere sarkan dev ağaçları görebiliyordu. Olağanüstü büyüklükteki eğreltiotlarının oluşturduğu yeşil perde arasından gökyüzünü gördü. New York'un altında olduğunu biliyordu, New York'un altında olmalıydı ama...

Maymun sesine benzer bir çığlık o kadar yakınından geldi ki Jake ir-kilip hayvanın sırıtan suratını lambaların aydınlığının gerisinde göreceğinden emin olarak yukarı baktı. Ve sonra, kanını donduran o sesi duy-du: bir aslanın kükremesi. Aslanın uykuda olmadığı muhakkaktı.

Geri dönüp son sürat kaçmak üzereydi ki yapamayacağını hatırladr sığ adamlar (muhtemelen ona rahibin akşam yemeği olduğunu söyleye, nin liderliğinde) o taraftan yaklaşıyordu. Ve Oy parlak gözlerinde sabırsızlıkla ona bakıyor, belli ki yola devam etmek istiyordu. Oy aptal değildi, ama herhangi bir telaş belirtisi göstermiyordu; en azından önlerinde olabileceklerin onu endişelendirmediği açıktı

Oy çocuğun sorununun ne olduğunu hâlâ anlayamıyordu. Yorgun olduğunu biliyordu -bitkinliğinin kokusunu alıyordu- ama bildiği bir şey daha vardı: Ake korkuyordu. Ama neden? Bulundukları yerde, aralarında birçok insanmkinin de olduğu nahoş kokular vardı ama Oy bunun o kadar tehlikeli olduğunu düşünmüyordu. Ayrıca, kadının kokusunu da hissediyordu. Çok tazeydi. Neredeyse yeni gibi.

"AkeF diye havladı yine.
Jake'in nefesi biraz olsun düzene girmişti. "Pekâlâ," dedi etrafına ba-kınarak. "Tamam. Ama yavaş."

"Vaş," dedi Oy ama cevabındaki, ondan beklenmeyecek onaylamaz tonu Jake bile fark etmedi.

Jake sadece başka seçeneği olmadığı için hareket ediyordu. Yukan doğru meyil kazanan, yabani otlarla kaplı patikadan (Oy'a göre yol dümdüzdü ve basamakları indiklerinden beri de öyleydi) eğreltiotları ve sarmaşıklarla kaplı açıklığa, maymunun çılgınca çığlığına, aslanın testis-donduran kükreyişine doğru yürüdü. Şarkı kafasının içinde dolanıp duruyordu

(köyde... ormanda... sus sevgilim, uyanma sevgilim...)

ve artık ismini, hatta grubun adını bile biliyordu

(Tokens'tan, listelerden düşmüş ama kalbimizdeki yerini hâlâ koruyan "The Lion Sleeps Tonight"ı• dinlediniz.)

ama film hangisiydi? Kahrolası filmin adını...

Jake patikayı tırmanarak açıklığın kıyısına geldi. İç içe geçmiş geniş yeşil yapraklar ve parlak mor çiçekler (küçük, yeşil bir tırtıl birinin merkezine doğru ilerliyordu) arasından baktı, bakarken filmin adını hatırladı ve ensesinden ayaklarına dek tüm vücudu ürperdi. Biraz sonra ilk dinozor ormandan (kudretli orman) çıkıp açıklığa girdi.

Bir zamanlar, çok eskiden (uzak ve minik) o daha küçük bir çocukken; (biraz sana, biraz da bana var)

bir zamanlar, anne sanat kulübüyle Montreal'e, baba da sonbahar programlarının tanıtımı için Las Vegas'a gittiğinde; (böğürtlen reçeli ve böğürtlen çayı) bir zamanlar,'Bama dört yaşındayken...

Tek iyi olan

(Bayan Shaw, Bayan Greta Shaw)

ona 'Bama der. Tostlarının sert kenarlarını keser, anaokulunda yaptığı resimleri plastik meyvelere benzeyen mıknatıslarla buzdolabının üzerine asar, ona 'Bama der ve bu onun

(onlar)


için özel bir isimdir çünkü babası sarhoş olduğu bir cumartesi günü ona "Genişle, genişle, ilerle Dalga, biz ne kaçar ne saklanırız, biz 'Bama Kızıl Dalga'yız!" şarkısını öğretmişti, bu yüzden ona 'Bama der, bu isim Malarında bir sırdır ve anlamını hiç kimsenin bilmeyip sadece kendilerinin bilmesi, canavarlar, kaplanlar ve devlerle dolu korkunç bir ormanda gidebi-'ecekleri güvenli bir ev olması gibidir.

("Kaplan, kaplan, alev alan," diye şarkı söyler annesi ona çünkü onun ninni anlayışı böyledir. "Öldüğüm sırada... bir sineğin vızıldadığını duy. dum," da bir örnektir ve 'Bama Chambers, ona hiç söylememiş olsa da çok korkar; bazen geceleri bazen de öğle uykusundan önce yatağında yatar ve bit sineğin vızıltısını duyacağım ve öleceğim, kalbim duracak ve dilim kuyuya atılan bir taş gibi boğazıma düşecek, diye düşünür; bunlar inkâr ettiği anı-lardır)

Gizli bir ismi olması güzeldir. Annesinin sanat aşkı için Montreal'e, babasının ise Network'un yeni yayın dönemi programlarını tanıtmak üzere Las Vegas'a gideceğini öğrendiğinde Bayan Shaw'un onunla kalması için annesine yalvarır ve annesi sonunda razı olur. Küçük Jakie, Bayan Shaw'un annesi olmadığını bilir ve Bayan Greta Shaw da birkaç kez annesi olmadığını ona bizzat söylemiştir

("Umarım annen olmadığımı biliyorsundur, 'Bama," der ona içinde fıstık ezmeli, jambonlu ve muzlu bir sandviç olan tabağı uzatırken. Ekmeklerin kenarları sadece Greta Shaw'un bileceği şekilde kesilmiştir. "Çünkü bu işimin tanımı dahilinde değil."

(Ve Jakie... ama o an 'Bama, ikisi baş başayken o hep 'Bama... bunu bildiğini, bildiğini, bildiğini ona tam olarak nasıl söyleyeceğini bilemez ama kendini daha güvende hissedene ya da Olümsineği korkusunu yenebilecek kadar büyüyene dek varlığını minnetle kabul edecektir)

Ve Jakie, merak etme, ben iyiyim, der ama Bayan Shaw'un kısa etekler giyip sürekli saçlarıyla ve rujuyla uğraşan, onu zerre kadar umursamayan, onun aslında 'Bama olduğunu bilmeyen son yabancı yardımcı kız Daisy Mae

(babası bütün yabancı yardımcılara öyle der)

gibi çabucak gitmediği için mutludur. Aptal, aptal, aptal Daisy Mae. Ama Bayan Shaw aptal değildir. Bayan Shaw, ona bazen Beş Çayı, bazen Tatlı İkramlar dediği yiyecekler verir -peynir ve meyve, krema ve kek, önceki gece verilen kokteyl partiden kalma kanepeler- ve verirken her seferinde aynı sarkıyı söyler: "Uzak ve minik için küçük bir ikram, biraz sana biraz da bana var, böğürtlen reçeli ve böğürtlen çayı."

Odasında bir televizyon vardır ve her gün anne babası gittikten sonra okul sonrası yemeğini alıp odasına gider ve seyreder, seyreder, seyreder. Mutfaktan gelen radyo sesini dinler, hep eskiler çalar, hep WCBS ve bazen Ba-van Greta Shaw'un şarkı söylediğini, Four Seasons Wanda Jackson Lee "Yah-Yah" Dorsey'ye eşlik ettiğini duyar ve bazen ailesinin bir uçak kazasında öldüğünü, Bayan Shaw'un gerçekten annesi olduğunu, ona zavallı küçük çocuk, zavallı kayıp ufaklık dediğini, sihirli bir değişimle onunla sadece ilgilenmekle kalmayıp sevdiğini, sevdiğini, sevdiğini, Jake'in onu sevdiği gibi sevdiğini, annesi olduğunu (ya da belki karısı, aradaki farktan tam emin değil) ama ona şekerim

(gerçek annesinin yaptığı gibi)

veya yakışıklı
(babası gibi)

yerine 'Bama dediğini hayal eder ve bu fikrin aptalca olduğunu bilmesine rağmen yatağında bunu düşünmeyi sever, bunu düşünmek dili kuyuya atılmış bir taş gibi boğazına tıkandığında cesedinin üzerinde vızıldayacak olan Ölümsineği'ne duyduğu korkuyu def eder. Öğleden sonra anaokulundan eve geldiğinde odasında Milyon Dolarlık Sinema ^ izler. Milyon Dolarlık Sinema'da bir hafta boyunca her gün tam aynı saatte -dörtte- aynı film gösterilir. Ailesinin uzaklara gidip Bayan Shaw'un evine gitmek yerine geceleri kalmasından önceki hafta

(ne mutluluk, çünkü Bayan Greta Shaw Discordia'yı inkâr eder, amin diyebilir misiniz)

her gün iki ayrı kaynaktan müzik sesi gelir, mutfaktaki eski şarkılar

(WCBS İlah-bombası der misiniz)

ve televizyonda James Cagney kekeleyerek Harrigan hakkında şarkı söyfer-H-A-çift R-I, Harrigan, bu benim\ Ayrıca bir tane de Sam Amca'nın S^rçek yeğeni olmasıyla ilgili şarkı.

Sonra yeni bir hafta başlar, anne babasının olmadığı hafta ve ilk izleyu sinde ödünü patlatan yeni bir film gösterilir. Filmin ismi Kayıp Kıta'dır ve başrolünde Bay Cesar Romero vardır. Jake filmi tekrar seyrettiğinde (on ya. şın olgunluğuyla) öyle aptalca bir filmden nasıl olup da korktuğunu merak edecektir. Çünkü film, ormanda kaybolan kâşiflerle ilgilidir ve ormanda dinozorlar vardır, dört yaşındayken dinozorların lanet ÇİZGİ FİLMLER. DEN başka bir şey olmadığını anlayamamıştır. Oysa Tweety, Sylvester ve Denizci Temel Reis'ten hiçbir farkları yoktur, iyk iyk iyk, Safınaz dermişiniz. Gördüğü ilk dinozor ormandan paldır küldür çıkan bir triseratopstur ve kaşif kız

(Koca güğümlü, derdi babası hiç şüphesiz, Jake'in babası, annesinin 0 Tür Kızlar dediği kadınlar için hep böyle der)

avazı çıktığı kadar bağırır; göğsü dehşetle sıkışmış olmasa Jake de çığlık atacaktır, ah Discordia vücut bulan! Canavarın gözlerinde her şeyin sonu anlamına gelen mutlak hiçliği görür, böyle bir canavara yalvarmak işe yaramaz, haykırmak beyhudedir zira fazlasıyla aptaldır, çığlıklar canavarın dikkatini çeker, koca güğümlü Daisy Mae'ye döner ve Jake Tokens'ın mutfaktan (kudretli mutfak) gelen sesini duyar, listelerden düşmüştür, ama kalbimizdeki yeri sağlamdır, orman hakkında bir şarkı söylemektedirler, huzurlu orman ve küçük çocuğun dehşetle irileşmiş gözlerinin önünde kesinlikle huzurlu olmayan bir orman vardır ve bir aslan değil, gergedana benzeyen ama daha büyük olan, hantal hantal yürüyen bir yaratık, boynunun çevresinde kemikten yaka gibi bir şey vardır ve Jake daha sonra bu dinozorlara trisera-tops dendiğini öğrenecektir ama o an için isimsizdir ve bu durumu daha da kötüleştirmektedir, isimsiz çok daha beterdir. "Naynanay," diye şarkı söyler Tokens, "Nay-na-naaay," ve elbette Cesar Romero canavarı koca güğümlü kızı parçalamasına ramak kalmışken vurur ve bu o an için iyidir, ama canavar o gece geri döner, triseratops geri döner, dolabındadır, çünkü dört yaşındayken dolaplar her zaman dolap değildir, kapısı çok kötü şeylerin bekledi^ başka yerlere açılabilir.

Çığlık atmaya başlar, gece çığlık atabilir ve Bayan Greta Shaw odasına gelir- Yatağının kenarına oturur, sürdüğü mavi-gri güzellik maskesi yüzünden bir hayalete benzer, ona neyin var 'Bama diye sorar ve Jake ona anlatabilir. Orada olsalar annesine veya babasına asla söyleyemez, zaten orada değillerdir ama Bayan Shaw'a anlatabilir çünkü diğer yardımcılardan -dadılar, çocuk bakıcıları, okula götürüp getirenler- çok farklı değildir ama biraz farkı vardır, yaptığı resimleri mıknatıslarla buzdolabına yapıştırması bile o farkı yaratarak küçük aptal bir çocuğun akıl sağlığı kulesini ayakta tutmaktadır, şükürler olsun deyin, kayıp değil bulunmuş deyin, amin deyin.

Söylediği her şeyi başını sallayarak dinler ve sonunda doğru telaffuz edene dek ona tri-SER-a-TOPS dedirtir. Doğru şekilde söylemek daha iyidir. Sonra, "O şeyler bir zamanlar gerçekti, ama yüz milyon yıl önce öldüler, 'Bama," der. "Belki daha da önce. Artık beni daha fazla oyalama çünkü uyumam gerek."

Jake o hafta Kayıp Kıtali Milyon Dolarlık Sinema'da her gün izler. Her seyredişinde film onu daha az korkutur. Bayan Greta Shaw bir keresinde yanına gelir ve filmin bir kısmını onunla birlikte izler. Ona abur cubur getirir, büyük bir tabak Hawai pastası (kendine de bir tabak almıştır) ve ona o harika küçük şarkıyı söyler: "Uzak ve minik için küçük bir ikram, biraz sana biraz da bana var, böğürtlen reçeli ve böğürtlen çayı." Hawaii pastasında böğürtlen yoktur elbette ve yanında çay yerine kalan son Welch's Üzüm Su-yu'nu içerler ama Bayan Greta Shaw önemli olanın düşünceler olduğunu söyler. İçmeden önce Şefe-mefe-şerefe demeyi öğretmiştir ona ve kadeh tokuştururlar. Jake bunun çok havalı olduğunu düşünür.

Dinozorlar kısa süre sonra gelir. Büyük olanlardan biri (Bayan Greta Shaw o türe Tyrannasorbet Wrecks dendiğini söyler) kötü kâşifi yerken 'Bana ve Bayan Greta Shaw yan yana oturup pasta yiyerek seyreder. "Çizgi dinozorlar, " der Bayan Greta Shaw burun kıvırarak. "Daha iyisini yapmaları beklenirdi." Jake'e göre bu, hayatında duyduğu en parlak film eleştirisidir. Parlak ve kullanışlı.

Anne ve babası sonunda geri döner. Milyon Dolarlık Sinema'da o hafta boyunca Top Hat gösterilir ve küçük Jake'i geceleri pençesine alan korkudan hiç bahsedilmez. Bir süre sonra triseratops ve Tyrannasorbet'e duyduğu korkuyu unutur.


7

Şimdi yüksek otlar arasında yatıp eğreltiotlannın yaprakları arasından puslu açıklığa bakan Jake, bazı şeylerin asla unutulmadığını anlıyordu.

Akıl tuzağına dikkat et, demişti Jochabim. Hantal adımlarla yaklaşan dinozora (gerçek bir bahçedeki hayali kurbağa gibi gerçek bir ormanda çizgi bir triseratops) bakan Jake bulaşıkçı gencin bunu kastettiğini anladı. Akıl tuzağı buydu. Triseratops, kükreyişi ne kadar ürkütücü olursa olsun, Jake kokusunu (güdük bacaklarının karnıyla birleştiği yumuşak katlarda çürümekte olan ağır kokulu bitkiler, zırh kaplı kocaman gerisine yapışmış dışkı, iri dişlerle sınırlanmış çenesinden sarkan bitki kalıntıları) hissedebiliyor, sık nefesini duyuyor olsa da gerçek değildi. Gerçek olamazdı, bu çizgi filmdi Tanrı aşkına!

Bununla birlikte onu öldürebilecek kadar gerçek olduğunu da biliyordu. Aşağı iner ve çizgi triseratops Cesar Romero avcı tüfeğiyle yaratığın Bir Hassas Noktası'na kurşun sıkmak için tam vaktinde yetişemezse koca güğümlü Daisy Mae'nin başına geleceği gibi onu paramparça edecekti. Jake motor kontrollerini ele geçirmeye çalışan elden kurtulmuştu -bildiği kadarıyla tüm kapıları öylesine sert kapatmıştı ki yaratığın parmakları arada sıkışıp kopmuştu- ama bu farklıydı. Gözlerini kapatıp öylece çekip gidemiyordu; hain zihni gerçek bir canavar yaratmıştı ve onu paramparça edebilirdi.

Burada canavarı durduracak bir Cesar Romero yoktu. Roland da yoktu.

Sadece izini süren ve her geçen an daha da yaklaşan sığ adamlar vardı.

Oy bu konuyu belirtmek istercesine geldikleri yöne doğru baktı ve jceskin bir sesle havladı.

Triseratops onu duydu ve kükreyerek karşılık verdi. Jake bu güçlü ses üzerine Oy'un büzülüp ona sokulmasını bekledi ama Oy, Jake'e omzu üzerinden bakmaya devam etti. Oy'u endişelendiren sığ adamlardı, aşağıdaki triseratops ya da her an ortaya çıkabilecek Tyrannasorbet Wrecks değil...

Çünkü Oy onu görmüyor, diye düşündü.

Bu fikri kafasında tarttı ve doğru olma ihtimalinin yüksek olduğuna karar verdi. Oy canavarın kokusunu da almamış, sesini duymamıştı. Sonuç kaçınılmazdı: kudretli ormandaki korkunç triseratops Oy için yoktu.

Ama bu, benim için var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Benim için kurulmuş bir tuzak. Ya da tuzağı başarılı kılacak hayal gücüne sahip varlıklar için. Eski insanların bir aleti olmalı. Diğer pek çoğu gibi bozulmamış olması çok kötü. Görebildiğimi görüyorum ve bu konuda yapabileceğim hiçbir...

Hayır, dur.

Dur bir dakika.

Jake, Oy ile zihinsel bağının kuvvetinin ne kadar olduğunu bilmiyordu ama kısa zamanda öğrenecekti.

"Oy!"

Sığ adamların sesleri artık korkutucu bir yakınlıktan geliyordu. Çok yakında çocuğun ve Hantal Billy'nin orada durduğunu görüp hızla üzerlerine atılacaklardı. Oy kokularını alabiliyordu ama yine de çok sevdiği Jake'e sakince baktı. Gerekirse onun için gözünü kırpmadan canını verirdi.



"Oy, benimle yer değiştirebilir misin?"

Görünüşe bakılırsa yapabiliyordu.


8

Oy, Ake'i kucağında tutarak öne arkaya yalpaladı; çocuğun denge alanının ne kadar dar olduğunu keşfetmek onu dehşete düşürmüştü. İki ayak üzerinde kısa bir mesafe yürüme fikri bile cesaret kırıcıydı ama yapılması gerekiyordu, hem de bir an önce. Ake öyle söylemişti.

Jake'e gelince, ödünç aldığı gözleri kapatması gerekeceğini biliyordu. Oy'un kafasının içindeydi ama triseratopsu hâlâ görebiliyordu; şimdi açıklığın üzerindeki sıcak havada süzülen bir pterodaktili de görebiliyordu, derimsi kanatları hava değişim cihazlarından üflenen sıcak havayı yakalamak için gerilmişti.

Oy! Bunu tek başına yapmak zorundasın. Ve diğerlerinin önünde kalmak istiyorsak acele etmen gerek.

Ake! diye cevap verdi Oy ve öne doğru temkinli bir adım attı. Çocuğun bedeni iki yana tehlikeli bir şekilde sallandıktan sonra dengesini muhafaza edemeyeceği noktaya ulaştı. Ake'in iki bacaklı aptal bedeni yan tarafına doğru yuvarlandı. Oy düşmemeye çalıştı ama bu, durumu daha da kötüleştirdi, sağ tarafına sertçe düştü ve Ake'in tüylü başını çarptı.

Oy sinirle havlamaya çalıştı. Ake'in ağzından çıkan, sesten çok sözcüğe benzeyen aptalca bir şeydi: "Hav! Harr! Kahr-hav\"

"Onu duydum!" diye bağırdı biri. "Koşun! Haydi sizi işe yaramaz boklar! Küçük piçi kapıya var amadan yakalayın!"

Ake'in kulakları çok keskin değildi ama koridorun fayans kaplı duvarları sesleri katlayıp taşıyordu, bu yüzden sorun değildi. Oy koşarken çıkardıkları ayak seslerini duyabiliyordu.

"Kalkıp ilerlemen gerek!" diye bağırmaya çalıştı Jake, ama ağzından hırıltıya benzer sesler çıktı: "Ake-Ake, kıp! Rek!" Başka şartlar altında bu durum komik olabilirdi ama o an hiç değildi.

Oy, Ake'in sırtını duvara dayayıp bacaklarıyla iterek tekrar ayağa kalktı. Sonunda temel hareket kontrolleri üzerinde hâkimiyet kurabilmişti; kontrol mekanizması Ake'in Doğan adını verdiği yerdeydi ve oldukça basitti. Ama sol tarafta, yay çizerek parlak makinelerle dolu kocaman bir odaya giden bir koridor vardı. Oy oraya gidecek olursa -Ake'in tüm olağanüstü düşüncelerini ve kelime haznesini sakladığı oda- sonsuza dek kaybolacağını biliyordu.

Neyse ki buna mecbur kalmadı. İhtiyaç duyduğu her şey Dogan'da vardı. Sol ayak... ileri. (Ve bekle.) Sağ ayak... ileri. (Ve bekle.) Hantal gjlly'ye benzeyen ama gerçekte arkadaşın olan yaratığı tut, diğer elinle dengeni sağla. Dört ayak üzerine inip emeklemek için içinden yükselen dürtüye karşı koy. Yürümeyi bırakırsa takipçileri onları yakalardı; artık kokularını alamıyordu (Ake'in inanılmayacak kadar aptal burnuyla kokularını alması mümkün değildi) ama yetişeceklerinden emindi.

Jake ise peşlerindekilerin kokusunu gayet net alabiliyordu; en az bir düzine, belki on altı kişiydiler. Bedenleri kusursuz birer kötü koku makinesiydi, pis koku bulutu önlerinde ilerliyordu. Birinin akşam yemeğinde yediği kuşkonmazın, bir diğerinin başında, belki de boğazında yer etmiş kanserin etsi, yanlış kokusunu alabiliyordu.

Sonra triseratopsun tekrar kükrediğini duydu. Havada süzülen kuş-ya-ratık ona karşılık verdi.

Jake gözlerini -şey, Oy'un gözlerini- kapadı. Hantal Billy'nin iki yana hareketi karanlıkta daha da beter hale gelmişti. Bu durum uzun sürecek olursa (özellikle gözleri kapalıyken) midesindekileri çıkaracağından korktu. Ona Deniz Tutmuş Denizci 'Bama demek yanlış olmazdı.

Devam et, Oy, diye düşündü. Olabildiğince çabuk. Tekrar düşme ama... acele et!
9

Eddie orada olsaydı aklına sokağın başında yaşayan Bayan Mislaburski gelirdi: bir şubat ayında, fırtınanın ardından buz tutmuş ama henüz tuzlanmamış kaldırımda yürümeye çalışan Bayan Mislaburski. Buz olsun olmasın Castle Avenue Market'ten her gün yaptığı gibi pirzolasını veya bir parça balığını almaktan (veya pazar günü kilisedeki ayine katılmaktan, çünkü Bayan Mislaburski belki de Co-Op Şehri'nin en koyu Ka-tolik'iydi) onu hiçbir şey alıkoyamazdı. Bu yüzden bir eliyle çantasını koca göğsüne bastırıp diğerini dengesini korumak için öne uzatarak başı önde, gözleri sorumluluk sahibi kapıcıların kaldırıma boşalttığı kül öbeklerinin arayışında (İsa ve Meryem Ana o iyi adamları korusun), pembe dizlerini hop diye ayırıp kıçüstü düşmesine, hatta belki sırtüstü düşmesine, düşüp felç olmasına, zavallı Bayan Bernstein'ın kızının Mamaro-neck'teki trafik kazasında başına geldiği gibi felç olmasına yol açabilecek tehlikeli çıkıntılardan sakınarak kalın bacakları üzerinde dikkatli adımlarla yürürdü. Mahallenin çocuklarının (Henry Dean ve küçük kardeşi Eddie de çoğunlukla aralarında olurdu) alaylarına kulak tıkayarak başı önde, kolunu denge için ileri uzatmış, sağlam siyah çantasını sıkıca göğsüne bastırmış, kayıp düşerse futbol topunun üzerine atlayan Joe Namath gibi çantasının üzerine düşerek içindekileri korumaya kararlı bir şekilde yoluna dikkatle devam ederdi.

Orta-Dünya'lı Oy da Jake'in bedeni içinde ona diğerlerinden farksız görünen yeraltı koridoru boyunca dikkatle yürüyordu. Görebildiği tek fark, içlerindeki cam gözlerin alçak, kesintisiz bir mırıltı çıkararak onlara baktığı, koridorun her iki tarafına dizilmiş üçer delikti.

Kucağında, gözleri sıkıca yumulmuş, Hantal Billy'ye benzer bir yaratık vardı. Gözleri açık olsaydı Jake cam gözlerin projeksiyon cihazları olduğunu anlayabilirdi. Ama muhtemelen onları görmeyecekti.

Oy yavaşça yürüyerek (takipçilerinin arayı kapadığını biliyordu ama yavaş ilerlemek, düşmekten iyiydi) cam gözlerin önünden geçti. Bacaklarını fazla açarak sarsak adımlar atıyor, Ake'i Bayan Mislaburski'nin o buzlu günlerde çantasını göğsüne bastırdığı gibi sıkıca tutuyordu. Mırıltı hafifledi. Yeterince uzaklaşmış mıydı? Öyle olduğunu umuyordu. İnsan gibi yürümek çok zor, sinir yıpratıcıydı. Ake'in düşünce makinelerine yakın olmak da öyle. İçinde dönüp bakma isteği belirdi -tüm o parlak yüzeyler!- ama yapmadı. Bakmak onu hipnotize edebilirdi. Ya da daha kötü bir konuma sokabilirdi.

Durdu. "Jake! Bak! Gör!"

Jake tamam diye cevap vermek istedi ama tek yapabildiği havlamak oldu. Pek komik. Gözlerini temkinle açtı ve iki yanda fayans kaplı duvarlar gördü. Aralarında otlar bitmişti ve hâlâ ince eğreltiotu dalları vardı ama fayanstı. Bir koridordaydılar. Arkasına bakınca açıklığı gördü. Trise-ratops onları unutmuştu. Tyrannasorbet ile ölümcül bir kavgaya tutuşmuştu; Jake Kayıp Kıta filminden bu sahneyi net bir şekilde hatırlıyordu. Sahnede koca güğümlü kız, Cesar Romero'nun kollarının güvenliğine sığınmış halde dövüşü izliyor, çizgi Tyrannasorbet triseratropsun kafasını iri dişleriyle öldürücü bir şiddetle ısırınca yüzünü Cesar Romero'nun kaslı göğsüne gömüyordu.

"Oy!" diye havladı Jake ama havlamak aptalcaydı, bu yüzden düşünmeye geçti.

Benimle tekrar yer değiştir!

Oy değişmeye dünden razıydı -hayatında başka hiçbir şeyi bu kadar istememişti- ama değişmelerine fırsat kalmadan takipçileri onları gördü.

"İster diye haykırdı içlerinden biri Boston aksanıyla. Pederin akşam yemeği olduğunu söyleyenle aynı sesti. "İşte ordalar! Yakalayın! Vurun!"

Oy ve Jake bedenlerini tekrar değişirken ilk kurşunlar vızıldayarak etraflarındaki havayı yarmaya başladı.


10

Takipçilerin lideri Flaherty adında biriydi. On yedi kişinin içinde tek insan oydu. Biri hariç diğerleri sığ adamlar ve vampirlerdi. Sonuncusu, zeki bir kakım kafasına sahip bir taheen'di. Bermuda şortunun paçalarından çıkan bacakları tüylerle kaplıydı. Bacaklarının alt bölümündeki ince ayakları son derece keskin dikenlerle son buluyordu. Lamla'nın sıkı bir tekmesi, yetişkin bir adamın vücudunu ikiye bölebilirdi.


Yüklə 2,92 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   62




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin