Stephen King Maça Kızı



Yüklə 1,96 Mb.
səhifə11/43
tarix04.12.2017
ölçüsü1,96 Mb.
#33817
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   43
Bobby'nin ilk dikkatini çeken bira kokusu oldu. Bu koku kulübe öylesine sinmişti ki, piramitler daha planlanma aşamasındayken bile burada bira içiliyormuş gibi geliyordu insana. Arkasından bir TV sesi dikkatini çekti. Bu bir müzik sesi değil, akşam saatlerinin pembe dizilerinden biriydi. Ancak bundan sonra gözleri çevreye uyum sağlamaya başladı. Kulüp son derece loştu.

Bobby içersinin çok da uzun olduğunu gördü. Sağlarında bir kemer altı yolu, bunun ötesinde de sonsuz gibi gözüken bir oda vardı. Çoğu örtülü olan bilardo masalarından birkaçı ışıklandırılmıştı. Adamlar gevşek gevşek dolaşıyor, arada bir durup eğiliyor ve bir vuruş yapıyorlardı. Pek az görülen başka adamlar duvar boyunca dizili yüksek iskemlelerde oturuyor ve oyuncuları seyrediyorlardı. Bir tanesi ayakkabılarını boyatıyordu. Yaklaşık bin yaşında görünen biriydi.

Dümdüz ilerde Gottlieb kumar otomatlarıyla dolu bir salon vardı. Üstünde AYNİ MAKİNEYİ İKİ KERE SARSARSANIZ ÇIKMANIZ İSTENECEKTİR yazan bir posterin yukarsında mide bulandıracak parlaklıkta kırmızı ve turuncu renkler vardı. Az önceki serserininkine benzer şapka giymiş genç bir adam -bunun, buralarda oturan kötü motosikletlilerin geleneksel başlığı olduğu anlaşılıyordu- Sınır Karakolu'nun üstüne eğilmiş, heyecanla kolu kaldırıp indiriyordu. Alt dudağına yapışmış sigaranın dumanı yüzünün ve arkaya taranmış saçlarının perçemlerinin yanından geçip yükseliyordu. Belinin etrafına tersine çevrilmiş bir ceket sarmıştı.

Lobinin solunda bir bar yer alıyordu. TV'nin sesi ve bira kokusu oradan geliyordu. O yanda oturan üç erkeğin etrafı boş iskemlelerle çevrili bira bardaklarının üzerine eğilmişlerdi. Ama adamlar reklamlarda gördüğünüz mutlu bira tiryakilerine benzemiyorlardı. Bobby'ye bir an dünyanın en yalnız insanları gibi göründüler. Çocuk niçin baş başa verip konuşmadıklarını merak etti.

Yakınlarında bir masa vardı. Şişman bir adam bunun arkasındaki nidan yuvarlanırcasına çıktı. Bobby bir radyonun çaldığını duyabiliyordu.

Şişman adamın ağzında bir puro, arkasında palmiye resimleriyle süslü bir gömlek vardı. Bilardo ıstakası kutusunu taşıyan serseri gibi parmaklarını şaklatıyor, "Çu-çu-çov, çu-çu-ka-çov-çov, çoo-çoo-çov-cov," diye bir şarkı söylüyordu. Bobby ezgiyi tanıdı: The Champs'in Teguila'sıydı.

Şişman adam Ted'e, "Sen kimsin, arkadaş?" diye sordu. "Seni tanımıyorum. Hem o burada olamaz. Okumayı bilmiyor musun?" Kirli tırnaklı şişman başparmağıyla masanın üstüne konulmuş bir başka levhayı işaret etti. Bunda 21 OL VEYA GÜLE GÜLE deniliyordu.

Ted, "Beni tanımıyorsunuz, ama sanırım Jimmy Girardi'yi tanıyorsunuz," dedi nazik bir tavırla. "Bana sizin görmem gereken adam olduğunuzu söyledi... tabii Len Files'sanız."

Adam, "Evet, Len benim," dedi. Şimdi daha sıcak görünüyordu. Uzattığı eli o kadar beyaz ve yumuk yumuktu ki, Miki'nin. Donald'ın ve Gufi'nin çizgi romanlarda giydikleri eldivenlere benziyordu. "Demek Jimmy Gee'yi tanıyorsun, öyle mi?" dedi. "Kahrolası Jimmy Gee! Dedesi içerde ayakkabılarını boyatıyor. Bugünlerde çizmelerini çok sık boyatıyor." Len Files, Ted'e göz kırptı. Ted de gülümseyerek adamın elini sıktı.

Len Files, Bobby'yi daha yakından görmek için masasının üzerinden aşağı eğildi. Bobby adamın nefesindeki Sen-Sen nanelerinin ve puroların, ayrıca üstündeki terin kokusunu duyabiliyordu. Gömleğinin yakasının üstü kepek içindeydi.

Ted, "O bir dost," deyince, Bobby neredeyse mutluluktan uçuyordu. "Onu sokakta bırakmak istemedim."

Len Files onayladı. "Yoksa iade edilmesi için para ödemen gereği mi var? Çocuk, sen bana birini hatırlatıyorsun. Niçin acaba?" Bobby, Len Files'ın tanıyabileceği birine benzemekten biraz korkan gibi başını salladı

Şişman adam, "hayır" gibilerden başını sallayan Bobby'ye nerdeyse hiç dikkat etmeden, "Burada çocuk istemem, Bay?..." dedi.

"Ted Brautigan." Ted elini uzattı, Len Files da sıktı.

"Bu işin nasıl olduğunu bilirsin.Ted," dedi. "Benimki gibi işi olan insanları polis sürekli göz hapsinde tutar."

"Tabii. Ama o buradan kıpırdamayacak... öyle değil mi, Bobby? "

Bobby de, "Tabii," dedi.

"Zaten bizim işimiz uzun sürmeyecek. Ama yine de güzel bir küçük iştir, Bay Files."

"Adım Len."

"Dediğim gibi, güzel bir küçük iş yapmak niyetindeyim. Umarım sen de aynı fikirde olursun."

Len, "Eğer Jimmy Gee'yi tanıyorsan, çeyrek ve yarım dolarlarla iş yapmadığımı da biliyorsundur," dedi. "Bozuk paraları zencilere bırakıyorum. Kimden söz ediyoruz? Patterson-Johansson mu?"

"Albini-Haywood. Yarın gece Garden'de."

Len Files masanın etrafını döndü, Ted'in koluna girdi ve onu bilardo salonuna doğru sürüklemeye başladı. Sonra birden durdu. "Evet Bobby, bu oyun otomatlarını belki beğeniyorsundur ve cebinde de birkaç çeyrek vardır. Ama beni dinlersen, o otomatlardan uzak durursun. Bunu yapabilir misin?"

"Evet, efendim."

Ted de, "Birazdan gelirim," diyerek Len Files'ın arkasından kemer altından geçti ve bilardo salonuna girdi. Yüksek iskemlelerde oturanların yanından geçtiler, Ted de durup ayakkabılarını boyatanla konuştu. Ted Brautigan, Jimmy Gee'nin dedesinin yanında genç gözüküyordu. Yaşlı adam başını kaldırdı, Ted de ona bir şey söyledi; iki erkek birbirlerine güldüler. Jimmy Gee'nin dedesinin ihtiyar bir adama göre kendinden bir gülüşü vardı. Ted ellerini uzatıp adamın soluk yüzünü sevgiyle okşadı. Bu hareket Jimmy Gee'nin dedesinin bir kez daha gülümsemesine neden oldu. Ondan sonra Len, Ted'i öbür iskemlelerde oturanların yanından geçirerek önü perdeyle örtülü küçük bir odaya soktu.

Bobby tezgâhın yanında kök salmış gibi duruyordu, ama Len etrafına bakınmamasını söylemediği için baktı, hem de dört bir tarafa.

Bar bira reklamlarıyla ve çoğu giysilerini üzerlerinden atmış kızları gösteren takvimlerle örtülüydü. Biri köyde bir çiti aşıyordu. Bir başkası bir Packard'dan inmekteydi. Etekleri yukarı kaymış, jartiyerleri ortaya çıkmıştı. Tezgâhın arkasında yazılar vardı, ama çoğu olumsuz anlamdaydı. (KENTİMİZDEN HOŞLANMADIYSANIZ BİR TREN TARİFESİ, SAKIN, BİR ÇOCUĞU BİR ERKEĞİN İŞİNİ GÖRMEYE YOLLAMAYIN, BEDAVA YEMEK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, ÇEK KABUL EDİLMEZ, VERESİYE YOKTUR, MÜDÜRİYET AĞLAYANLARA KÂĞIT MENDİL DAĞITMAZ) Bir de üstünde POLİS yazılı iri bir kırmızı düğme dikkati çekiyordu. Tavandan sarkan tozlu bir telin ucunda selofan paketçikler aslîydi. Bazılarının üstünde GINSENG DOĞUNUN AŞK KÖKÜ, bazıların-daysa İSPANYOL SİNEĞİ yazılıydı. Bobby bunların bir tür vitamin olup olmadıklarını merak etti. Böyle bir yerde niçin vitamin satsınlardı?

Oyun otomatlarının bulunduğu odadaki genç, Sınır Karakolu'nun yanına bir şaplak indirdi, arkasından geri çekilip makineye nanik yaptı. Sonra, şapkasına başının üstünde çekidüzen vererek lobi bölümüne geçti. Bobby bu sırada parmağına silah şeklini verdi ve genç adama çevirdi. Genç adam önce şaşırmış göründü, ama sonra sırıttı ve kapıya yürürken o da parmağını silah gibi yapıp Bobby'ye yöneltti. Yürürken bir yandan da ceketinin bağlı olan kollarını çözüyordu.

Bobby'nin meraklı bakışını fark ederek, "Burada ceketli dolaşamazsın," dedi. "Müessesenin kuralı."

"Yaaa."


Delikanlı gülümseyerek elini kaldırdı. Elinin üstünde mavi mürekkeple bir şeytanın tırmığı resmedilmişti. "İşareti görüyor musun, küçük kardeş?"

"Evet, tabii." Bir dövme. Bobby fena halde kıskanmıştı. Delikanlı bunu fark edince bütün beyaz dişlerini göz önüne seren bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Diablos," dedi. "En iyi kulüp. Kahrolası Diablos sokakları yönetiyor. Diğerleri boş laf."

"Buradaki sokakları mı?"

"Tabii ki. Başka neresi olacak? Haydi, bebek kardeş. Senden hoşlandım. Saçlarının asker tıraşına rağmen." Kapı açıldı, içeriye sıcak hava Ve sokak gürültüleri doldu. Delikanlı gitmişti.

Tezgâhın üstündeki küçük bir hasır sepet Bobby'nin gözüne çarptı. İçini görebilmek için onu yana eğdi. Sepetin içi plastik kordonların ucundaki anahtar halkalarıyla doluydu; kırmızı, mavi ve ye olanları vardı. Bobby üstündeki altın renkli yazıyı okuyabilmek için bir tanesini eline aldı. KÖŞE BAŞI CEBİ BİLARDO, OYUN OTOMATLAR! VE OYUNLAR 8-2127 diye yazılıydı.

"Haydi, al onu çocuk."

Bobby o kadar şaşırmıştı ki, anahtar halkalarıyla dolu sepeti ama az daha yere düşürüyordu. Kadın Len Files'la aynı kapıdan geçerek gelmişti ve ondan daha iriydi, hemen hemen sirkteki şişman kadın kadar vardı. Ama bir balerin kadar çevik ve hafif hareket ediyordu. Bobby başını kaldırınca onun tepesine dikildiğini gördü. Len'in kız kardeşi olmalıydı. Mutlaka öyleydi.

Bobby, "Üzgünüm," diyerek eline aldığı anahtar halkasını yerine koydu ve sepeti parmaklarının ucuyla tezgâhın kenarından uzaklaştırdı. Sepeti belki de tezgâhın uzak kenarına kadar iter, o taraftan devrilmesine yol açardı, ama şişman kadın onu eliyle durdurdu. Gülümsüyor ve hiç de kızmış görünmüyordu. Bu da Bobby'yi rahatlattı.

"Gerçekten de kızmadım, bir tanesini almalısın," dedi. Anahtar halkalarından birini çocuğa uzattı. Yeşil bir kordona bağlıydı. "Bunlar ucuz şeyler," dedi. "Parasız dağıtılırlar. Sırf reklam için. Tıpkı kibritler gibi. Ama bir çocuğa kibrit vermek aklımdan geçmez. Sen sigara içmiyorsun, öyle değil mi?"

"Hayır, bayan."

"Senin için iyi bir başlangıç bu. Alkollü içkilerden de uzak dur. işte, al. Bu dünyada parasız olan hiçbir şeyi geri çevirme, çocuk, öyleleri öyle azdır ki."

Bobby yeşil kordonlu anahtar halkasını aldı. "Teşekkür ederim, bayan. Çok güzelmiş," dedi. Ama anahtar halkasını cebine koyarken bunu ergeç atmak zorunda kalacağını biliyordu. Annesi cebinde böyle bir cisim bulursa hiç memnun olmazdı. Oğluna belki yirmi, hatta belki otuz soru sorardı.

"Adın nedir?"

"Bobby."

Çocuk, kadın acaba soyadını da sorar mı diye bekledi, ama sormamasına içinden sevindi. Kadın, "Benim de adım Alanna," diyerek ona yüzüklerle kaplı elini uzattı. Yüzükler kumar otomatlarının ışıkları gibi parlıyordu. "Buraya babanla mı geldin?"

Bobby, "Arkadaşımla geldim," dedi. "Sanırım, Haywood-Albini maçıyla ilgili bahse giriyor."

Alanna aynı zamanda hem telaşlanmış, hem de eğlenmiş göründü. Bir parmağını kızıl renkli dudaklarına götürerek Bobby'ye, "Şşşt!" dedi ve aynı zamanda bir alkol kokusu üfürdü.

"Burada bahisten söz etme," diye çocuğu uyardı. "Burası bir bilardo salonudur. Bunu her zaman hatırlarsan başın derde girmez."

"Tamam."


"Güzel bir çocuksun, Bobby. Seni birine benzettim galiba." Kadın durakladı. "Acaba babanı tanıyor muyum? Olabilir mi bu?"

Bobby başını salladı. Len'e de birini hatırlatmıştı. "Benim babam öldü," dedi. "Uzun zaman önce öldü." İnsanların fazla gevezeliğe kalkmamaları için bu sonuncu bilgiyi eklemeyi ihmal etmezdi.

"Adı neydi?" Çocuğun bunu söylemesine vakit kalmadan Alanna Files'ın kendisi söyledi; ad boyalı dudaklarının arasından sihirli bir kelime gibi kaydı. "Adı Randy miydi? Randy Garrett, Randy Greer gibi bir şey?"

Bobby duyduğu şaşkınlıktan bir an konuşamadı. Ciğerlerindeki bütün hava sanki dışarı emilmişti. "Randall Garfield'di," dedi. "İyi ama nasıl..."

Kadın sevinçli bir kahkaha attı. Göğsü kalkıp iniyordu. "Öncelikle saçların," dedi. "Ama çillerin de var... ve şu kayak pisti..." Kadın eğilince, Bobby fıçı kadar iri gözüken beyaz göğüslerinin uçlarını gördü. Kadın parmağını çocuğun burnunun üstünde gezdirdi.

"Buraya bilardo oynamaya mı gelirdi?"

"Hayır. Istakayla pek usta olmadığını söylerdi. Bir bira içerdi. Bazen de..." Kadın, gözle görülmeyen bir desteden kart dağıtır gibi eliyle bir hareket yaptı. Bu hareketi Bobby'ye McQuown'u anımsatmıştı.

"Evet," dedi. "Duyduğum kadarıyla asla beğenmeyeceği bir floş çıkarmazmış."

"Orasını bilemem, ama hoş bir adamdı. Buraya lokalin mezar kadar sessiz olduğu bir pazartesi gecesi gelir, yarım saate kalmadan herkesi kahkahalarla güldürürdü. Jo Stafford'un adını anımsamadığı o şarkısını söyler, Lennie'ye otomatik pikabı açtırırdı. Çok tatlı bir adamdı, en çok bu yüzden onu hatırlıyorum ya. Kızıl saçlı tatlı adamlar çok azdır. Bir sarhoşa asla içki ikram etmezdi, bu onun için bir prensip meselesiydi, ama bunun dışında sırtındaki gömleği bile size vermeye hazırdı. Bütün yapmanız gereken istemekti."

Bobby, "Ama sanırım, çok para kaybetmişti," dedi. Bu konuşmayı yaparken babasını tanıyan biriyle karşılaştığına inanamıyordu. Zaten birçok keşif aynen böyle rastlantılar sonucu gerçekleşiyordu. Kendi işinize bakarak gidiyordunuz, sonra geçmiş gelip birdenbire size tosluyordu.

"Randy mi para kaybetmiş?" Kadın şaşırmış göründü. "Haftada belki üç defa bir kadeh bir şey içmek için gelirdi... yani buralarda olduğu zamanlar gelirdi demek istiyorum. Emlak ya da sigorta poliçesi, yani onun gibi bir şey satardı."

Bobby, "Emlak," dedi. "Emlakçıydı."

"Ve buralarda ziyaret ettiği bir ofis vardı. Tıbbi malzeme satışıyla ilgilenmediğine emin misin?"

"Hayır, emlak satışıyla ilgiliydi."

"İnsanın belleğinin çalışış şekli ne kadar garip. Bazı şeyler netliğini korur, fakat çoğunlukla zaman geçer, yeşil de maviye dönüşür. Ama takım elbise ve kravat gerektiren bütün işler artık buralardan gitti." Kadın üzgün bir tavırla başını salladı.

Bobby çevrenin bozulmasını umursamıyordu. "Ama oynadığı zaman kaybederdi," dedi. "Hep floş falan çıkarmaya çalışırdı."

"Bunu annen mi sana söyledi?"

Bobby susuyordu.

Alanna omuzlarını silkti. Bu gibi hareketler yaptığı zaman, göğüsleri garip şekillere giriyordu. "Hey, bu seninle annenin arasında... Baban belki de parasını başka yerlerde saçıp savurmuştu. Benim bütün bildiğim, ayda bir veya iki kere burada tanıdığı müşterilerle oturur, belki geceyarısına kadar oynar, sonra da evine giderdi. Çok para kazansa ya da kaybetse herhalde hatırlardım. Hatırlamadığıma göre, oyun oynadığı geceler bir şey vermeden masadan kalkıyordu. Bu da iyi bir pokerci olduğunu gösterir. Buradakilerin çoğundan iyi." Kadın, Ted'le ağabeyinin kayboldukları yöne doğru gözlerini yuvarladı.

Bobby giderek artan bir şaşkınlıkla kadına bakıyordu. Annesi, "Baban bizi pek hali vakti yerinde bırakmadı," demekten hoşlanırdı. Primi ödenmediği için hükümsüz kalan sigorta poliçesi, ödenmemiş fatura destesi vardı. Annesi daha bu ilkbahar, "Meğer bilmiyormuşum," demişti. Bobby şimdi bu sözlerin; meğer bilmiyormuşum'un kendisine de uymaya başladığını hissediyordu.

Alanna, "Baban o kadar yakışıklı bir herifti ki," dedi. "Herhalde ilerde sen de onun gibi olacaksın. Bir kız arkadaşın var mı?"

"Evet, bayan."

Ödenmemiş faturalar masal mıydı? Böyle olması mümkün müydü? Hayat sigortası poliçesi gerçekten bozdurulmuş ve bir Sears katalogunun sayfaları arasında gizlenecek yerde, bir banka hesabına mı ilave mı edilmişti? Bu her nasılsa korkunç bir düşünceydi. Bobby annesinin niçin babasının (alçak bir adam, kızıl saçlı alçak bir adam olduğunu) gerçekte öyle olmasa da, kötü bir adam olduğunu düşünmesini istediğine akıl erdiremiyordu. Bu düşüncede insana gerçek gelen bir taraf vardı. Annesi çılgınca bir öfkeye kapılabiliyordu. Hem de nasıl çılgınca bir öfkeye. O zaman her şeyi söyleyebilirdi. Bobby'nin hatırladığı kadarıyla annesinin hiçbir zaman "Randy" diye sözünü etmediği babasının, çok fazla insana sırtındaki pek çok gömleği vermiş, dolayısıyla da Liz Garfield'i çıldırtmış olması mümkündü. Liz Garfield kimseye gömlek falan vermezdi, ne sırtındakileri ne de başka şeyleri. Hayat adil olmadığına göre, bu dünyada gömleklerinizi kendinize saklamak zorundaydınız.

"Adı nedir?"

"Liz." Çocuk, karanlık bir tiyatrodan parlak gün ışığına çıkmış gibi sersemlemişti.

"Liz Taylor gibi ha." İsim Alanna'nın hoşuna gitmişti. "Bir kız arkadaş için güzel bir isim."

Bobby biraz sıkılarak güldü. "Hayır, Liz benim annem. Kız arkadaşın adı Carol."

"Güzel bir kız mı?"

"Hem de çok güzel." Bobby sırıtıyor, bir elini iki yana sallıyordu. Alanna'nın çıngıraklı bir kahkaha atması hoşuna gitti. Kadın tezgâhın üzerinden uzandı. Üst kolunun eti bu arada bir hamur rulosu gibi sarkmıştı. Çocuğun yanağından bir makas aldı. Bobby'nin biraz canı yanmış, ama bu hareket hoşuna gitmişti.

"Şirin çocuk! Sana bir şey söyleyebilir miyim?"

"Tabii. Neymiş o?"

"Bir adamın biraz kâğıt oynamak istemesi, onu bir canavar yapmaz. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Bobby önce kararsız, sonra daha kararlı bir şekilde başını salladı

"Annen senin annendir. Ben kendi annemi severdim, onun için kimsenin annesinin aleyhinde konuşmak istemem, ama herkesin annesi iskambilden veya bilardodan ya da bunun gibi yerlerden hoşlanmayabilir. Bu tabii ki bir görüş meselesi. Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?"

Bobby, "Evet," dedi. Anlıyordu. Aynı zamanda hem gülmek, hem de ağlamak istiyormuş gibi garip hissediyordu kendini. Babam buradaydı, diye düşündü. Bu şimdilik onun için, annesinin babası hakkında söylemiş olabileceği bütün yalanlardan daha önemliydi. Babam buradaydı, belki de şimdi durduğum yerde durmuştu. "Ona benzememe sevindim," dedi.

Alanna gülümsüyordu. "Senin böyle gelmenin, sokaktan buraya girmenin kaçta kaç bir olasılığı vardı dersin?"

"Bilmiyorum. Ama bana ondan söz ettiğiniz için size teşekkür ederim."

"İtiraz eden çıkmazsa Jo Stafford'un o şarkısını bütün gece çalardı. Şimdi sakın başını alıp gitme."

"Hayır, efendim."

"Hayır, Alanna."

Bobby sırıttı. "Alanna." Kadın ona annesinin de bazen yaptığı gibi bir öpücük yolladı, Bobby onu yakalar gibi yapınca da güldü. Sonra kapıdan geçti. Bobby bunun ötesinde oturma odasına benzeyen bir mekân gördü. Duvarların birinde kocaman bir haç göze çarpıyordu.

Bobby elini cebine attı, bir parmağını anahtar halkasına geçirdi. (Bunun, buraya yaptığı ziyaretin bir hatırası olacağını düşünüyordu.) Western Auto'daki Schwinn'le Broad Sokağı'ndan geçtiğini hayatı canlandırdı. Parka yönelmişti. Başında arkaya itilmiş çikolata renginde bir şapka vardı. Saçları uzundu ve arkaya doğru taranmıştı; artık senin için asker tıraşı olmayacak. Belinde bir ceket sarılıydı. Elinin üstünde hiç silinmeyecek mavi bir dövme dikkati çekiyordu. Carol, B sahasının dışında onu bekliyor olacaktı. Onun gelişini gözleyecek, Bobby çakılları beyaz patiklerine doğru (ama üstüne değil) püskürterek Schwinn'le onun etrafında dönerken seni kaçık delikanlı, diye düşünecekti. Evet, kaçıktı. Kötü bir motosikletli ve orta karar bir açıkgöz.

Len Files'la Ted o sırada geri dönüyor, ikisi de mutlu gözüküyorlardı. Len (Bobby'nin annesinin sık sık söylediği gibi) kanaryayı mideye indiren kediye benziyordu. Ted durup adama bir şey söyledi, o da başını sallayıp gülümsedi. Ted'le Len lobiye vardıklarında Ted kapının iç tarafındaki telefon kulübesine yürüdü. Ama Len kolunu yakalayıp onu tezgâha doğru sürükledi.

Ted tezgâhın arkasına geçerken Len, Bobby'nin saçlarını karıştırdı. "Kime benzediğini biliyorum," dedi. "Arka odadayken hatırladım. Baban..."

"Adı Garfield'di. Randy Garfield." Bobby, Len'e bakıyor, kız kardeşine ne kadar benzediğini gördükçe insan yakın bir akrabası arasında bu kadar sıkı bir bağ olmasının ne kadar garip ve aynı zamanda güzel olduğunu düşünüyordu. Arada bu kadar kuvvetli bir benzerlik olunca, sizi hiç tanımayan biri bile sizi bazen kalabalığın içinde saptayabiliyordu. "Ondan hoşlanır mıydınız, Bay Files?" diye sordu.

"Randy'den mi? Tabii, çok kıyak bir delikanlıydı." Öyle demekle beraber, Len Files pek de kesin konuşur görünmüyordu. Bobby'nin babasına kız kardeşi kadar dikkat etmemiş olmalıydı. Herhalde Jo Stafford'un şarkısını ve Randy Garfield'ın insana sırtındaki gömleği bile verecek bir adam olduğunu hatırlamazdı. Ama bir sarhoşa içki vermezdi; bunu yapmazdı. Len, "Arkadaşın da iyi biri," diye devam etti. Üst sınıfları severim, üst sınıflar da beni severler, ama onun gibi bahisçiler her zaman buraya uğramazlar." Telefon rehberini miyop gözeyle araştıran Ted'e döndü. "Daire Taksi'yi dene. Kenmore 6-7400."

Ted, "Teşekkür ederim," dedi.

"Boş ver." Len, Ted'in yanından geçti ve tezgâhın arkasındaki kapıya yürüdü. Bobby oturma odasıyla büyük haçı bir kere daha gördü. Kapı kapandıktan sonra Ted, Bobby'ye bakarak, "Bir boks maçı için beş yüz dolar bahis oynuyorsun ve öbür enayiler gibi ücretli telefon kullanman gerekmiyor. Nasıl!"

Bobby'nin soluğu kesilmişti. "Kasırga Haywood'a beş yüz dolar mı yatırdınız?"

Ted pakedinden bir Chesterfield çekti, dudaklarının arasına sıkıştırdı, yaktıktan sonra da sırıttı. "Yok canım," dedi. "Albini'ye yatırdım."

Ted taksiyi çağırdıktan sonra Bobby'yi tezgâhın başına götürdü ve ikisine de şalgam suyu getirtti. Bobby, gerçekte şalgam suyundan hoşlanmadığımı bilmiyor, diye düşündü. Bu da bilmecenin bir diğer parçasıydı, Ted bilmecesinin. Len onlara bizzat kendisi hizmet etti. Bobby'nin barda oturmasının yanlış olduğunu belirtmedi. Bobby tatlı bir çocuktu, ama yirmi bir yaşında olmadığı ortadaydı. Bir boks maçıyla ilgili olarak beş yüz dolar bahse girdiğin zaman aldığın ödül belli ki bedava bir telefon konuşmasından ibaret değildi. Bahsin heyecanına rağmen, Bobby'yi, babasının hiç de kötü bir adam olmadığını duymanın vereceği zevkten aşağı yukarı yoksun eden bir donuklukla konuşmuştu. Bahis söylentilere dayalı birkaç kuruş kazanmak için oynanmıştı. Ted gidiyordu.

Taksi, kocaman bir arka koltuğu olan damalılardandı. Sürücü, radyodan dinlediği Yankee'lerin maçına dalmıştı. Hem de öylesine dalmıştı ki arada spikerlere karşılıklar yetiştiriyordu.

"Files'la kız kardeşi babanı tanırlarmış, değil mi?" Bu aslında bir soru değildi.

"Evet. Özellikle de Alanna. Onun hoş bir delikanlı olduğunu düşünüyormuş." Bobby durakladı. "Ama annem onunla aynı fikirde değil."

Ted, "Annen herhalde onun Alanna Files'ın hiçbir zaman görmediği bir yanını görüyordu," dedi. "Belki birden fazla yanını, insanlar o bakımdan pırlantalar gibidir, Bobby. Birçok yanları vardır."

"Ama annem diyor ki..." Konu fazlaca karmaşıktı. Liz aslında herhangi bir şey söylememiş, sadece bir şeyleri ima etmişti. Çocuk, annesinin de değişik yanları olduğunu, bunlardan bazılarının da açıkça görmediği şeylere inanmayı güçleştirdiğini Ted'e nasıl anlatacağını bilemiyordu. Aslında bir şeyleri ne kadar bilmek istiyordu ki? Babası ölmüştü. Annesi ise hayattaydı, Bobby onunla yaşamak... ve onu sevmek zorundaydı. Sevecek başka kimsesi yoktu, Ted'i bile. Çünkü..."

Bobby alçak sesle sordu. "Ne zaman gidiyorsunuz?"

"Annen döndükten sonra." Ted içini çekerek pencereden dışarıya göz attı, sonra öteki bacağının üstüne atılmış dizine dayalı ellerine baktı. Bobby'ye henüz bakmıyordu. "Herhalde cuma sabahından önce gitmem," dedi. "Yarın geceden önce paramı alamam. Albini'ye bire karşı dört yatırdım. Bu iki bin dolar demektir. Dostum Lennie ödemeyi yapmak için New York'a telefon etmek zorunda kalacak."

Kanalı aşan bir köprüden geçtiler, böylece, ilerde bir yer arkalarda bir yerde kaldı. Şimdi kentin, Bobby'nin annesiyle geldiği bir bölümündeydiler. Sokaklardaki adamların üstünde palto, boyunlarında kravat vardı. Kadınlar da soket çorap yerine uzun ipekli çoraplar giyiyorlardı. Hiçbiri Alanna Files'a benzemiyordu. "Şşşt," diyecek olsalar hiçbirinin alkol kokmayacağına da emindi Bobby. Öğleden sonra saat dörtte asla.

Bobby, "Niçin Patterson-Johansson üzerinde bahse girmediğinizi biliyorum. Kimin kazanacağını bilmediğiniz için," dedi.

Ted, "Sanırım, bu kez Patterson kazanacak," dedi. "Çünkü bu kez Johansson'a karşı hazırlandı. Floyd Patterson'a iki dolar yatırabilirim, ama beş yüz dolar? Beş yüzlük bir bahse girmek için insan ya bilmeli ya da deli olmalı."

"Albini-Haywood maçı şikeli olacak, değil mi?"

Ted başıyla doğruladı. "Kleindienst'in işin içinde olduğunu okuduğun zaman anladım bunu ve Albini'nin kazanacağının varsayıldığını tahmin ettim."

"Bay Kleindienst'in menajerlik yaptığı başka boks karşılaşmalarıyla ilgili bahislere girmiştiniz ama."

Ted bir süre bir şey söylemeyip camdan dışarı bakmakla yetindi. Radyoda birisi geri tepen topu Whitey Ford'a fırlattı. Field topu yakaladı ve onu önce Moose Skowron'a attı. Ted sonunda, "Kazanan Haywood olabilirdi," dedi. "Mümkün değildi, ama olabilirdi. Oradaki ya adama dikkat ettin mi? Ayakkabı boyacısının iskemlesinde oturana?"

"Tabii ki. Onun yanaklarını okşamıştınız."

"Adı Arthur Girardi. Files, eskiden bağlantıları olduğu için onu oralarda dolanmasına izin veriyor. Files öyle düşünüyor... eskide bağlantıları varmış. O şimdi sabah onda ayakkabılarını cilalatmaya gelen, sonra da unutup saat üçte tekrar cilalatmaya gelen yaşlı bir zavallı. Files, onun hiçbir şeyden habersiz bir ihtiyar olduğunu düşünüyor Girardi, onun istediğini düşünmesine izin veriyor. Files ayın yeşil peynirden yapılma olduğunu söyleyecek olsa, Girardi onu yalancı çıkarmaz. Yaşlı Gee sırf klima tertibatı için oraya geliyor. Hâlâ da bağlantıları var."


Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin