Stephen King Maça Kızı



Yüklə 1,96 Mb.
səhifə37/43
tarix04.12.2017
ölçüsü1,96 Mb.
#33817
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43

Wheelock daha çok para istiyor, ama kara gözlüklü ve asker paltolu adamı kaygılandıran şey bu değil, hepsi ergeç daha fazla para isterler. Bu köşe başında işe başladığı zaman Çavuş Hanratty'ye yüz yirmi beş dolar ödüyordu. Hanratty yaşamak isteyen ve başkalarının da yaşamasına göz yuman bir tipti. Willie Shearman'ın çocukluğunda, mahallelerinde çalışan trafik polisi George Raymer gibi Old Spice losyonu ve viski kokuyordu. Ama yumuşak başlı Eric Hanratty buna rağmen 1978'de emekli olmadan önce Kör Willie'den ayda iki yüz dolar tırtıklıyordu. Mesele şu ki, Wheelock bu sabah öfkeliydi, öfkeliydi ve bir papaza danıştığını söylemişti. Bu gibi şeyler Willie'yi kaygılandırıyor, ama onu en çok kaygılandıran Wheelock'un onu izlemekle ilgili söyledikleri. "Bakalım ne yapıyorsun? Ne şekle giriyorsun? Senin adın Garfield değil. Olmadığına donatlara karşı dolarlarla bahse girerim." Kör Willie, bir hapishane kaçkınıyla takışmak bir hatadır, Çavuş Wheelock, diye düşünüyor. Adımı düzmektense karımı düzsen daha çok güvende olurdun, inan bana. Çok daha fazla güvende.

Ama Wheelock bunu yapabilirdi; kör bir adamı, hatta gölgelerde fazlasını göremeyen birini izlemekten daha kolay ne olabilir? Bir otel de erkekler tuvaletine girmesini gözlemekten daha mı kolay? Kör Willie olarak bir bölmeye girip Willie Shearman olarak çıkmasını gözlemekten? Wheelock'un onun Willie'likten Bill'e dönüşmesini izleyebildiğini varsayalım.

Bunu düşünmek sabahki sinir krizini, kendini deri değiştiren bir yılana benzetme krizini geri getiriyor. Rüşvet alırken fotoğrafının çekilmiş olması endişesi Wheelock'u bir süre durduracaktır, ama iyice öfkeli olursa ne yapacağı bilinmez. Bu da insanı ürkütüyor.

Karanlığın içinden bir ses, "Tanrı senden razı olsun, asker," diyor. "Keşke senin için daha fazlasını yapabilsem."

Kör Willie, "Gerekmez, efendim," derken aklı hâlâ Jasper Wheelock'da. Savaş nişanı olan kör bir adamın gerçekte kör olmadığı bilen ve bunun için bir papazla konuşan ucuz kokulu Wheelock'ta. Ne demişti? "Bu yaptıkların yüzünden cehennemde yanacaksın."

"Size iyi Noel'ler, bayım. Bana yardım ettiğiniz için teşekkür ederim." Ve böylece gün geçiyor.
Öğleden sonra 4:25
Görüşü bulanık olsa da yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Bu, toparlanıp gitme zamanının geldiğinin işareti.

Sopa yutmuş gibi yere diz çöküyor ve bastonunu yine kutu biçimindeki çantanın arkasına koyuyor. Son banknotları da bantlıyor, onları ve son bozuklukları çantanın dibine atıyor, sonra beysbol eldivenini ve tellerle süslü nişanı da çantaya yerleştiriyor. Çantayı kapıyor ve öbür eliyle bastonu tutarak ayağa kalkıyor. Çanta şimdi ağırlaşmış durumda, bütün o madeni paraların ölü ağırlığı kolunu aşağı çekiyor. Madeni paralar yeni bir duruma çığ gibi kayarken bir şıngırtı duyuluyor, sonra hepsi toprağın derinlerindeki maden cevheri gibi sessizleşiyor.

Çantayı sol kolunun ucunda sallayarak Beşinci Cadde de yürümeye başlıyor, (Bunca yıldır çantanın ağırlığına alışmış durumda, koşullar gerektirirse onu bu öğleden sonra her zamankinden uzağa dahi taşıyabilir.) bastonu sağ elinde tutuyor ve önündeki kaldırıma hafif hafif vuruyor. Baston sihirli, itişen bir kalabalıkla dolu kaldırımda önünde boş bir cep açıyor. Beşinci Cadde'yle Kırk Üçüncü Sokak'ın köşesine vardığında bu boşluğu görebiliyor artık. Kırk İkinci'nin başındaki DURUN işaretinin yandığını da görebiliyor, ama yürümeye devam ediyor. Uzun saçlı ve altın zincirli şık bir adam birden omzunu kavrayıp onu durduruyor.

"Dikkat edin, dostum," diyor. "Arabalar geçiyor."

Kör Willie, "Teşekkür ederim, efendim," diyor.

"Vazifemiz. İyi Noel'ler."

Kör Willie karşıya geçiyor. Halk Kütüphanesi'nin ağzında nöbet tutan aslanları geçiyor, iki bina bloku daha ilerliyor, sonra Altıncı Cadde'ye dönüyor. Kimse ona yanaşmıyor; kimse durup gün boyunca para toplayışını gözledikten sonra çantayı kapıp kaçma (Pek az hırsız bu çantayla koşabilir.) fırsatını yakalamak umuduyla onu izlememiş. Bir keresinde, 79 yazında iki veya üç genç, belki zenci gençler (Buna emin olamıyor, seslerinden bu sonuca varmıştı; o gün görüşü geri gelmekte gecikmişti; günlerin uzun zaman aydınlık kaldığı sıcak havalarda öyle oluyordu.) ona yanaşmışlar ve onunla hoşuna gitmeyen bir şekilde konuşmaya başlamışlardı. Bu öğleden sonraki gençlerle gözleme demirini okumakla ilgili şakalarına (Bir Playboy'un orta sayfaları Braille'e benziyor mu ki.) benzemiyordu bu. Daha yumuşak, hatta tuhaf olsa da sevecen bir sesle konuşuyorlardı; St. Patrick'in önünde kaç para topladığı, olur ya eli açık davranıp Polo Eğlence Salonu adında bir yere bağışta bulunmak, otobüs durağına ya da tren istasyonuna kadar biraz koruma ister miydi, gibi sorular soruyorlardı. Bir tanesi, belki de çiçeği burnunda bir seksolog, arada genç biriyle seks yapmak isteyip istemediğini bile sormuştu. Solundaki ses neredeyse özlemle, "Seni canlandırır," demişti yavaşça. "Evet, efendim, buna inanmalısınız."

Willie kendini bir kedinin patisiyle dokunduğu fare gibi hissetmişti- Kedi henüz tırnaklarını çıkarmamıştır, farenin ne yapacağını, ne kadar hızlı kaçacağını, duyduğu dehşetin etkisiyle ne gibi sesler çıkaracağını merak ediyordur. Kör Willie dehşet duymamış olsa da evet korkmuştu, korktuğu açıktı, ama ormandaki son haftasında olduğu kadar dehşet duymamıştı. A Shau Vadisi'nde başlayan ve Dona Ha'da son bulan, Viet Kong'un onları sürekli batıya doğru sürdüğü aynı zamanda iki yandan sıkıştırdığı, onları yokuş aşağı giden bir sığır sürüsü gibi koşturduğu, ağaçların üstünden sürekli haykırdığı, bazen ormanın içinden güldüğü, bazen ateş açtığı bazen de gece boyu uluduğu haftaydı. Sullivan onlara Orada Olmayan Küçük Adamlar adını takmıştı. Burada onlar gibisi yok ve Manhattan'daki en kör günü yüzbaşıyı kaybetmelerinden sonraki o geceler kadar karanlık değil. Bunu bilmesi onun için avantaj, o gençler içinse bir sakınca olmuştu. Sadece sesini yükseltmiş, eski arkadaşlarla dolu bir odaya hitap eden biri gibi konuşmuştu. Kaldırımda etrafında dolanan hayaletimsi gölgelere, "Baksanıza!" diye seslenmişti. "Etrafta bir polis göreniniz var mı? Bu gençler beni soymak istiyorlar gibime geliyor." Bu kadarı yetmiş, her şey tereyağından kıl çeker gibi kolay olmuştu; etrafını çevirmiş gençler bir anda serin bir rüzgâr gibi dağılmışlardı.

Çavuş Wheelock sorununu da keşke bu kadar kolay çözümleyebilse.
Öğleden sonra 4:40
Kırkıncı Sokak'la Broadway'in köşesindeki Sheraton Gotham dünyanın en büyük birinci sınıf otellerinden biridir, mağaradan farksız lobisinde de binlerce insan dev avizenin altında gidip gelmektedir. Tüm bu hareketin içinde bastonunu vura vura erkekler tuvaletine yönelen kör adamı kimse fark etmemektedir. Kör Willie, çantanın üstündeki etiket iç tarafa çevrili olarak yürümektedir ve kör bir adamın olabileceği kadar her şeye kaynamıştır.

Willie tuvalette bölmelerden birine girip ceketini içini dışarı çevirerek çıkarırken, nasıl oluyor da bunca yıldır kimse beni izlemedi? Nasıl oluyor da içeri giren kör adamla dışarı çıkan gözü gören adamın aynı yapıda olduğuna ve aynı çantayı taşıdığına dikkat etmedi, diye düşünüyor.

Evet, New York'ta hemen hemen hiç kimse kendi üstüne vazife olmayan bir şeye dikkat etmez; hepsi kendilerine göre Kör Willie kadar kördür. İşyerlerinden çıkıp kaldırımlara sel gibi akarken, metro istasyonlarını ve ucuz restoranları doldururken itici, aynı zamanda acıklı bir havalan vardır. Bir çiftçinin tırmığı tarafından yüzeye çıkarılan köstebek yuvalarına benzerler. Willie bunun, körlüğünün başarısının nedenlerinden biri olduğunu biliyor. Ama muhakkak ki tek neden değil. Hepsi köstebek değildir, çok uzun zamandır bu işte olduğu için biliyor bunu. Tabii ki önlemler almakta, hem de pek çok önlem almakta, ama buna rağmen (şimdiki gibi pantolonunu aşağı indirmiş durumda beyaz bastonu ikiye ayırıp çantaya yerleştirirken olduğu gibi) yakalanmasının, soyulmasının ve maskesinin düşürülmesinin kolay olacağı anlar vardır. Wheelock Post konusunda haklı; onu çok sevecekler, Harran'dan daha yükseğe asacaklardır. Onu asla anlamayacaklar, anlamayı veya olayı onun açısından görmeyi istemeyeceklerdir. Öyleyse niçin bunların hiçbiri olmadı?

Tanrı'nın sayesinde, diye düşünüyor. Tanrı iyi olduğu için. Tanrı sert, ama iyidir. Willie günah çıkaramıyor, ama Tanrı onu anlıyor görünüyor. Özür dileme ve kefaret zaman alır, ama ona zaman verildi. Tanırı her attığı adımda onunla beraber oldu.

Tuvalet bölmesinde iki kimlik arasındaki Willie gözlerini kapıyor ve dua ediyor; önce şükranını ifade ediyor, sonra kendisine rehberlik edilmesi için yalvarıyor, sonra tekrar minnettarlığını bildiriyor. Duasını her zamanki gibi yalnız Tanrı'nın duyabileceği bir fısıltıyla bitiriyor: "Bir savaş bölgesinde ölürsem, beni bir torba içine tık ve evime gönder. Günahkâr olarak ölürsem, gözlerini kapa ve beni kabul et. Amin."

Bölmeden çıkıyor, tuvaletten çıkıyor, Sheraton Gotham'ın gürültülü lobisinden çıkıyor, kimse de yanına sokulup, "Özür dilerim, bayım, siz az önce kör değil miydiniz?" demiyor. Ağır çantayı elli kilo değil de, on kilo ağırlığındaymış gibi taşıyarak sokağa çıktığı zaman kimse ona başını çevirip bakmıyor. Tanrı onu koruyor.

Kar yağmaya başlamış. Tekrar Willie Shearman olarak kar tanelerinin arasında yürüyor, çantayı sık sık bir elinden ötekine geçiriyor. O sadece günün sonundaki sayısız yorgun vatandaştan biri. Bir yanda yürürken bir yandan da anlaşılmaz başarısını düşünmeyi sürdürüyor. Matta'nın kitabından ezberlediği bir bölüm var. "Körlerin rehberi kör körlere körler rehberlik ederse, ikisi de hendeğin içine düşeceklerdir" Sonra eski bir söz de var; körler ülkesinde tek gözlü adamın kral olduğunu söyleyen bir söz. O yoksa tek gözlü adam mı? Bunca yıldır süregelen başarısının sırrı yoksa bu mu?

Belki evet, belki hayır. Şurası muhakkak ki, korunmuştu ve bunda Tanrı'nın rolü yadsınamazdı. Tanrı hep işin içindeydi. Tanrı 1960'da Harry Doolin'in Carol'u kızdırmasına ilk kez yardım ettiği, sonra da Harry'nin onu dövmesine yardımcı olduğu zaman onu işaretlemişti. Bu günah olayı hiç aklından çıkmamıştı. B sahasının yakınındaki korulukta olanlar her şeyin başlangıcıydı. Hatırlamasına yardım etmesi için Bobby Garfield'in eldiveni bile onda. Willie, Bobby'nin bugünlerde nerede olduğunu bilmiyor ve bunu umursamıyor da. Carol'u izleyebileceği sürece izledi, ama Bobby'nin onun için bir önemi yok. Bobby, Carol'a yardım edince tüm önemini yitirmişti. Willie onu kıza yardım ederken görmüştü. Kendisi ortaya çıkıp yardıma cesaret edememişti -Harry'nin ona yapabileceklerinden, Harry'nin bunu söyleyebileceği bütün çocuklardan, mimlenmekten korkmuştu- ama Bobby cesaret etmişti. Bobby o sırada Carol'a yardım etmiş, yazın daha sonraki bir gününde Harry Doolin'i cezalandırmış, bütün bunları yapmakla da (herhalde ilkini yapmakla) öfkesini atlatmıştı. Willie'nin yapmaya cesaret edemediğini yaparak iyileşmişti. Şimdi de Willie tüm arta kalanları yapmak zorunda. Bu da pek çok şey demek. Pişmanlık tam günlük bir iş, hatta daha bile fazlası. Baksanıza, Willie üç kimliğiyle bile zor yetişiyor.

Yine de pişmanlık içinde yaşadığını söyleyemez. Bazen iyi hırsızı, o gece cennette Hazreti İsa'yla buluşanını düşünüyor. Cuma günü öğleden sonra Golgota'nın taşlık tepesinde yaraların kanıyor; cuma gecesi de Kral'la çay içiyor ve tatlı yiyorsun. Bazen biri onu tekmeliyor, bazen biri onu itiyor, bazen öldürülmekten korkuyor. Ne olacakmış yani? Yalnızca gölgede kalıp zararın gerçekleşmesini seyredenleri temsil etmiyor mu? Onlar için dua etmiyor mu? Bobby'nin Alvin Darkwidel beysbol eldivenini 1960'da onlar için almadı mı? Aldı. Tanrı ondan razı olsun, aldı. Şimdi de o katedralin dışında görmeden dururken gelip geçenler o eldivenin içine paralarını koyuyorlar. Onlar için dua ediyor.

Sharon biliyor... Sharon tam olarak ne biliyor acaba? Bir kısmını evet. Tam olarak ne kadarını bildiğini Willie söyleyemiyor. Herhalde süs tellerini sağlamasına, Paul Stuart takım elbisesi ve Sulka kravatıyla çok şık durduğunu söylemesine, ona iyi günler dilemesine ve yumurtalı likörünü getirmesini hatırlatmasına yetecek kadar. Bu kadarı yeterli. Willie'nin dünyasında Jasper Wheelock dışında her iş tıkırında gidiyor. Ama Jasper Wheelock'u ne yapacak?

Willie, giderek ağırlaşan çantayı bir elinden ötekine geçirirken Wheelock onun kulağına, "Belki de bir gün seni izlemeliyim," diye fısıldıyor. Şimdi her iki kolu da sancıyor. Binasına bir an önce varsa çok sevinecek. "Bakalım ne yapıyorsun? Ne şekle giriyorsun?"

Rüşvetçi polis Jasper Wheelock'la ilgili olarak ne yapacak? Ne yapabilir?

Bilmiyor.

Yahudilere karşı tasarladığı entrika geri tepen İranlı vezir, oldukça yüksek bir darağacından sallandırılmıştı.


Öğleden Sonra 5:15
Kirli kırmızı eşofman üstlü dilenci çoktan gitmiş, yerini bir başka köşe başı Noel Babası almıştı. Willie Noel Baba'nın kâsesine bir dolar atmakta olan fıçı gibi genç adamı tanımakta güçlük çekmiyor.

"Hey Ralphie!" diye bağırıyor.

Ralph Williamson dönüyor, Willie'yi tanıyınca yüzü gülüyor ve eldivenli elini kaldırıyor. Şimdi kar yoğunlaşmış durumda. Etrafında parlak ışıklar, yanında da Noel Baba'yla Ralph Williamson bir bayram tebriği kartının ana figürüne benziyor ya da modern bir Bob Cratchit'e.

"Hey Willie! İşler nasıl?"

Willie, "Çok iyi gidiyor," diyerek yüzünde hoş bir gülümseyişle Ralph'a yaklaşıyor. Çantasını hafif bir homurtuyla yere bırakıyor, pantolon cebini karıştırıyor ve bulduğu doları Noel Baba'nın kâsesinin içine atıyor. Noel Baba da herhalde hergelenin biridir; şapkası da güve yeniği içindeki bir pislik, ama ne fark eder ki.

Ralph bir yandan boynundaki atkıyı düzeltirken bir yandan da Willie'nin çantasına bakıyor. "Bunun içinde ne var? Küçük bir çocuğun kumbarasını kırmışsın sanki."

Willie, "Sadece elektrik bobinleri var. Ama belki bin tanesi," diyor

"Yani Noel'e kadar çalışacak mısın?"

Willie, "Tabii," diyor ve birden Wheelock'u ilgilendiren bir şeyi fark eder gibi oluyor. Belirip kaybolan bir fikir kırıntısı bu, ama bu kadarı bile bir başlangıç. "Evet, Noel'e kadar çalışacağım," diyor. "Biliyorsun bizim gibi kötülere dinlenmek yok."

Ralph'ın ablakça sevimli yüzü bir gülümsemeyle kırışıyor. "Senin çok kötü olacağını sanmam."

Willie de gülümsüyor. "Isıtma ve soğutma servisinin adamının kalbinde ne kötülüklerin gizli olduğunu bilemezsin, Ralphie. Ama Noel'den sonra birkaç günlük tatil yapacağım. Bu iyi bir fikir gibime geliyor."

"Güneye mi gideceksin? Örneğin, Florida'ya?"

"Güneye mi?" Willie şaşırmış görünüyor, ama sonra gülüyor. "Oh hayır," diyor. "Evde yapılacak çok işim var. İnsanların her şeyden önce evlerini düzene sokmaları gerekir. Yoksa günün birinde bir fırtınaya karşı koyamayarak insanın tepesine çökebilir."

"Belki haklısın." Ralph atkısını daha yükseğe çekerek kulaklarını örtüyor. "Yarın görüşüyor muyuz?"

"Kuşkun olmasın," diyen Willie adama eldivenli elini uzatıyor. "Bana beş ver."

Ralphie ona beş veriyor, sonra avucunu açıyor. "Bana on ver, Willie."

Willie ona istediğini veriyor. "Bu nasıl, Ralphie?"

Adamın çekingen gülümseyişi pırıl pırıl bir sırıtışa dönüşüyor. "O kadar güzel ki, tekrar yapmak isterim!" diyerek Willie'nin eline gerçek bir otoriteyle tekrar vuruyor.

Willie gülüyor. Sonra büyük bir ciddiyetle, "İyi Noel'ler," diyor.

Durduğu yerde kısa bir süre kıpırdamadan Ralph'ın karların içine kata çıka uzaklaşmasını seyrediyor. Köşe başı Noel Babası yanında çıngırağını tekdüze şekilde tıngırdatıyor. Willie çantasını alıyor ve binanın kapısına yöneliyor. Sonra, gözüne bir şeyin ilişmesi üzerine duruyor.

Noel Baba'ya, "Sakalın çarpılmış," diyor. "İnsanların sana inanmalarını istersen, kahrolası sakalını düzelt."

Bundan sonra içeri giriyor.


Öğleden Sonra 5:25
Midtown Isıtma ve Soğutma'nınkiler bölümünde büyük bir mukavva kutu var. İçi, bankaların bozuk para doldurmak için kullandıkları türden bez torbalarla dolu. Bu gibi torbaların üstlerine genellikle çeşitli bankaların adları basılı olur, ama bunlarda yok. Willie onları Batı Virginia'da Moundsville'deki yapımcı şirketten doğrudan ısmarlar.

Çantasını açıyor, banknot tomarlarını acele bir kenara ayırıyor, (Bunları Mark Cross çantasında evine götürecek.) sonra dört torbayı bozuk paralarla dolduruyor. Depo odasının uzak köşesinde üstünde PARÇALAR yazılı hırpalanmış eski bir metal dolap var. Willie bunu açıyor -açılması gereken kilidi yok bu dolabın- ve bozuk parayla ağzına kadar dolu yüz torbayı daha meydana çıkarıyor. O ve Sharon yılda on iki kere kent merkezindeki kiliseleri ziyaret ediyor ve bu torbalan yardım deliklerinden veya menteşeli paket teslimi kapılarından içeri itiyorlar, daha olmazsa kapının yanında bırakıyorlar. Aslan payı daima Willie'nin koyu renk camlı gözlüğü ve bir nişanla günlerini önünde geçirdiği St. Patrick'e gidiyor.

Şimdi soyunurken, ama her gün değil, diye düşünüyor. Her gün orada olmaya mecbur değilim. Böylece Bill, Willie veya Kör Willie Garfield'in Noel'i izleyen hafta tatil yapmasına karar veriyor. O haftanın içinde Çavuş Wheetlock'la başa çıkmanın bir yolunu bulabilir. Onu uzaklaştırmanın bir çaresi olabilir. Ne var ki...

Alçak sesle, "Onu öldüremem," diyor. "Onu öldürürsem mahvolurum." Onu korkutan mahvolmak değil. Onu kaygılandıran cehennemlik olmak. Öldürmek Vietnam'da farklıydı ya da farklı görünüyordu ama burası Vietnam değil, orman değil. O kefaret yıllarını onları mahvetmek için mi yaşadı? Tanrı onu "sınıyor, onu sınıyor. Burada bir yanıt var. Olduğunu biliyor, olması gerekir. Sadece -kelime oyununun kusuruna bakmayın- bunu göremeyecek kadar kör.

Kibirli orospu çocuğunu bulabilir mi zaten? Yok, sorun bu değil Rüşvetçi polis Jasper'i rahatça bulabilir. Onu tabancasını bıraktığı, ayakkabılarını çıkardığı ve mindere ayaklarını dayadığı yere kadar izleyebilir. Ama sonra?

Makyajını çıkarmak için krem kullanırken bunu düşünüyor, ama sonra kaygılarını bir kenara bırakıyor. Kasım-Aralık klasörünü çekmecesinden çıkarıyor, masasının başına oturuyor ve yirmi dakika süreyle, "Carol'un canını yaktığım için çok üzgünüm," diye yazıyor. Yukardan aşağıya ve kenardan kenara bütün bir sayfayı dolduruyor. Klasörü yerine bırakıyor, sonra Bill Shearman'ın giysilerini giyiyor. Kör Willie'nin çizmelerini yerlerine kaldırırken kırmızı deri kapaklı kupür defteri gözüne ilişiyor. Onu alıp dosya dolabının üstüne koyuyor ve altından harflerle ANILAR yazılı kapağı tek bir hareketle açıyor.

Birinci sayfa bir doğum belgesi; William Robert Shearman 4 Ocak 1946'da doğdu. Aynı sayfada minik ayak izleri de var. Bundan sonraki sayfalarda annesiyle, babasıyla, (Pat Shearman, oğlunu yüksek iskemlesinden hiç düşürmemiş veya karısına bira şişesiyle hiç vurmamış gibi gülümsüyor.) arkadaşlarıyla fotoğrafları var. Harry Doolin özellikle iyi çıkmış. Resimlerin birinde sekiz yaşındaki Harry, gözleri bir mendille kapatılmış olarak Willie'nin doğum günü pastasından bir parçayı yemeye çalışıyor. (Bu da bir oyunda aldığı ceza olsa gerek.) Harry'nin yanaklarına çikolata bulaşmış, ama o gülüyor ve kafasında hiçbir kötü düşünceye yer yokmuş gibi görünüyor. Willie bu gülen, yağlı ve yapışkan ve de gözleri kapalı yüzün karşısında ürperiyor. Onu daima ürpertmiştir bu resim.

Defterin sonlarına geçiyor. Oraya yıllar içinde topladığı Carol Gerger'in resimleriyle kupürlerini yapıştırmıştı: Carol annesiyle yeni doğmuş erkek kardeşini kollarının arasında tutarken çekingen bir yüzle gülümsüyor, Carol, Carol babasıyla, (Adamın arkasında donanmanın lacivert üniforması var, bir sigara tüttürüyor, Carol ise babasına hayran hayran bakıyor.) Carol'un Harwich Lisesi'ndeki ilk yılında, bir eliyle pliseli etekliğini tutarak havaya sıçrarken çekilmiş resmi. Carol'la John Sullivan okul balosunda Kar Kraliçesi ve Kar Kralı seçildikleri 1965'de Harwich Lisesi'ndeki teneke tahtlarında otururken. Bir düğün pastasındaki çifte benziyorlar. Willie sararmış eski kupüre her bakışında böyle düşünüyor. Carol'un elbisesi atkısız, omuzları kusursuz. Bir zamanlar sol omzunun kısa bir süre korkunç şekilde deforme olduğuna, adeta bir çifte kambur oluşturduğuna işaret eden hiçbir iz yok. O son vuruştan önce ağlamış, hem de çok ağlamıştı, ama ağlaması Harry Doolin için yeterli olmamıştı. Bu kez topuklarının üstüne dikilerek beysbol sopasını sallamış, kıza çarpan sopa, çekicin yarı gevşemiş bir buta çarparken çıkardığına benzer bir ses çıkarmış, Carol da haykırmıştı. Hem de öyle haykırmıştı ki Harry, Willie ile Richie O'Meara'nın arkasından gelip gelmediklerine bile bakmadan oradan kaçmıştı. Tıpkı bir tavşan gibi koşmuştu Harry Doolin. Ama ya kaçmasaydı? Harry ya kaçacak yerde "Sıkı tutun çocuklar, onu susturacağım," demiş olsa, yani sopayı aynı şekilde bir kez daha sallayıp bu defa başına nişan alsaydı? Arkadaşları o zaman da kızı tutarlar mıydı? Willie, biliyorsun, tutardın, diye düşündü. Gerçekte yaptığın şey kadar yapmaktan kurtulduğun şey için de kefaret ödüyorsun. Yalan mı? İşte Carol Gerber diplomasını aldığı gün giydiği tuvaletle. Tarih 1966 ilkbaharı. Sonraki sayfada 1966 sonbaharının tarihini taşıyan Harwich Journal'a ait bir kupür var. Bu resimde Carol, diploma töreninde giydiği tuvaletin içindeki zarif, beyaz ayakkabılı ve elinde diplomasıyla kuzu kuzu önüne bakan genç hanımdan yüzde yüz farklı. Bu kız ateşli ve güleç yüzlü, gözleri dosdoğru objektife bakıyor. Sol yanağına süzülen kandan habersiz görünüyor. Barış işaretini çakıyor. Bu kız Danbury yolcusu, Danbury dans ayakkabıları ayaklarında. Danbury'de insanlar öldü, bağırsaklar deşildi kızım, Willie ise bundan kısmen sorumlu olduğunu inkâr etmiyor. Elinde CİNAYETİ DURDURUM yazılı pankartla, (Şu farkla ki cinayeti durduracak yerde onun bir parçası oldu.) gülümser yüzü kanayan ateşli kıza dokundu. Sonunda önemli olanın yüz olduğunu, Carol'un yüzünün de çağının ruhunu yansıttığını biliyor. 1960 dumandı; burada ateş var. Burada, yanaklarında kanı, dudaklarında gülümseyişi ve elinde pankartıyla Ölüm var Burada Danbury çılgınlığı var.

Bundan sonraki kupür Danbury gazetesinin bütün baş sayfası. Deftere sığması için bunu üç kere katladı. Dört fotoğrafın en büyüğünde sokağın ortasında durup kanlı ellerini kaldıran ve haykıran bir kadın görülüyor. Arkasında yumurta gibi çatlayıp yarılmış bir tuğla bina var. Willie bunun yanına "1970 yazı" diye yazmış.
DANBURY'DEKİ BOMBALI SALDIRIDA 6 ÖLÜ, 14 YARALI.

Sorumluluğu Radikal Bir Grup Üstlendi. Polise Telefon Eden Bir

Kadın, "Kimsenin Zarar Görmesi Hesapta Yoktu," Dedi.
Kendilerini "Barış İçin Çalışan Militan Öğrenciler" diye adlandıran grup bombayı Connecticut'ın Danbury Üniversitesi kampüsündeki bir konferans salonuna koymuştu. Patlama gününde Coleman Chemicals burada sabahın onuyla öğleden sonra dört arasında iş görüşmeleri yapıyordu. Bombanın, binanın boş olduğu saat altıda patlayacağı varsayılıyordu. Ama patlamadı. Saat sekizde, sonra saat dokuzda herhalde örgütten olan biri kampus güvenliğini telefonla arayarak birinci kattaki konferans salonunda bir bomba bulunduğunu ihbar etti. Gelişigüzel bir arama yapıldı, ama salon boşaltılmadı. Kimliği açıklanmayan bir kampus güvenlik görevlisinin, "Bu, bir yılın içinde yapılan seksen üçüncü bomba ihbarı," dediği bildiriliyor. Sonuçta hiçbir bomba bulunamadı, oysa Militan Öğrenciler Örgütü sonradan bombanın yerinin -salonun solundaki klima tertibatının içi- bildirildiğini ısrarla ileri sürdü. Saat on ikiyi çeyrek geçe, yani görüşmelere öğle yemeği yenilmesi için ara verildiği sırada, bir kadının kendini büyük tehlikeye atarak bombayı kendisi çıkarmaya kalkıştığına dair bazı kanıtlar (Willie Shearman'a göre ikna edici kanıtlardı.) vardı. Söz konusu kadın boş olan konferans salonunda on dakika uğraştıktan sonra uzun, siyah saçlı bir genç adam tarafından zorla sürüklenerek götürülmüştü. Onları sonradan gören kapıcı, adamı Militan öğrenciler Örgütü'nün Raymond Fiegler olarak teşhis etti. Genç kadının da Carol Gerber olduğu saptandı.

O öğleden sonra ikide bomba en sonunda patladı. Tanrı canlıları korusun, ölenlerin de taksiratını affetsin.

Willie sayfayı çeviriyor. Burada da Oklahoma City'nin gazetesi Oklahoman'dan bir manşet var. Tarih 1971 nisanı.
BARİKAT ÇATIŞMASINDA 3 RADİKAL ÖLDÜ.

FBI'dan Thurman'ın Dediğine Göre "Elebaşılar" Birkaç Dakika

Önce Kaçmış Olabilir.
Elebaşılar John ve Sally McBride, Charlie 'Ördek' Golden, bir türlü ele geçmeyen Raymond Fiegler ...ve Carol'du. Başka bir deyişle örgütün kalan üyeleri. McBride'larla Golden altı ay sonra Los Angeles'de öldüler, bulundukları bina yanarken birisi hâlâ ateş ediyor ve bombalar atıyordu. Yanmış binada ne Fiegler bulunmuştu, ne de Carol, fakat emniyetin teknisyenleri bol miktarda kana rastlamışlar ve kanın ender bir kan grubu olan AB Pozitif olduğunu saptamışlardı. Carol Gerber'in kan grubu da buydu.


Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin