Stephen King Sadist



Yüklə 1,27 Mb.
səhifə22/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,27 Mb.
#25704
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

Paul kaba etleri uyuştuğu için kımıldanarak inledi. Şimdi yalnız bacağıyla sol dizi değil, kasıkları da ağnyordu. Bu da galiba çok

330

Sadist


kötü bir gece geçireceğini açıklıyordu. Çünkü iki aydan beri kaşıklan fazla sancımıyordu.

El yordamıyla enjektörü bulup aldı. Sonra yerine bıraktı. Galiba Annie, "Çok hafif bir doz..." demişti.

En iyisi bunu daha sonraya saklayayım, diye düşündü. Bir hışırtı duyarak köşeye doğru baktı. Polisin kendisine doğru sürünerek geldiğini göreceğini sanıyordu. Parçalanmış yüzünde kalan tek kahverengi gözüyle ona bakacaktı. "Sen olmasaydın şimdi evde televizyon seyredecektim. Bir elimi karımın dizine koyacaktım."

Hayır, polis yoktu orada. O belli belirsiz hayal bir fareye benziyordu. Paul kendini zorlayarak gevşemeye çalıştı. Ne uzun bir gece olacaktı bu!...

22

Paul biraz uyukladı. Uyandığı zaman sola doğru yatmış, başı aşağıya sarkmıştı. Çıkmaz sokakta sızmış bir sarhoşunki gibi. Doğ-rulurken bacakları çığlığı bastı. Ördeği kullanarak idrannı yaparken canı fena halde yandı. Endişeyle idrar yollannda iltihap başlamış olabileceğini düşündü. Artık öylesine savunmasızdı ki. Kahretsin! Her şeye karşı savunmasızdı. Ördeği bir tarafa bırakarak tekrar enjektörü aldı...



Annie, "Az dozda skopolamin," demişti. Belki doğruydu. Ama belki de enjektöre korkunç bir şey doldurmuştu. Ernie Gonyar ve Queenie Baulifant'a verdiği gibi bir şey.

331


Stephen King

Paul gülümsedi. Bu o kadar kötü mü olur? Cevap etrafta yankılandı. NE MÜNASEBET! Çok iyi olur. O kazıklar tümüyle ortadan kaybolur. Sonzuza kadar. Sular bir daha çekilmez. Hiçbir zaman.

Paul bu düşünceye sıkıca sanlarak sol kalçasındaki daman buldu. Hayatında kendine hiç iğne yapmamıştı ama bu işi ustalıkla, hatta hevesle başardı.

23

Paul ölmedi. Uyumadı da. Sancısı kesildi ve sürüklenmeye başladı. Sanki vücuduyla bağlan kopmuştu. Düşünceden oluşan bir balon gibi bir sicimin ucunda dalgalanıyordu.



Sen kendin için de Şehrazat rolü oynadın, diye düşünerek mangala baktı. Marslılann Londra'yı yakan ölüm ışmlannı düşündü.

Birdenbire aklına bir şarkı geldi. Trammps adlı bir grubun söylediği bir disko parçası. "Yak, bebek, yak, onu yak..."

Kafasında bir şey titreşti.

Bir fikir.

"Onu yak..."

Paul Sheldon uykuya daldı.

332

Sadist


24

Uyandığı zaman mahzene şafağa özgü kül rengi ışık dolmuştu. Annie'nin onun için bıraktığı tepside pek iri bir fare oturmuş, peyniri kemiriyordu. Kuyruğunu gövdesine düzgünce dolamıştı.

Paul haykırdı, irkildi. Bacaklanna sancı yayılırken tekrar bir çığlık attı. Fare kaçtı.

Annie kapsülleri bırakmıştı. Paul, Novril'in ağnyı kesmeyeceğini biliyordu. Ama hiç yoktan iyiydi.

Zaten, sancım olsun olmasın, kafayı bulma saati geldi. Öyle değil mi, Paul?

İki kapsülü gazozla içti. Sonra da arkasına yaslandı. Böbrekleri hafifçe zonkluyordu. Evet. Evet, orada bir şeyler olduğu kesin. Harika?

Marslılar, diye düşündü. Marslılann ölüm makineleri. Mangala doğru baktı. Onun sabah ışığında tam bir mangal gibi gözükeceğinden emindi. Sadece bir mangal gibi. Ama onun hâlâ Welles'in hayal ettiği ölüm makinelerinden birine benzediğini fark ederek şaşırdı.

Aklına bir şey gelmişti. Neydi bu?

Paul şarkıyı anımsadı. Trammps grubunun parçasını.

"Yak, bebek, yak. Onu yak."

Öyle mi? "O" dediğin kim bakalım? Annie yanımda mum bile bırakmıyor. Bir kibrit çöpü bile. Neyi yakacaksın sen?

Kafası cevap verdi. Artık bir şeyi yakmana hiç gerek yok. Ya da burada.

333

Stephen King



Biz neden söz ediyoruz, çocuklar? Bana bu sırrı açıklar mısınız...

Sonra zihninde o fikir belirdi. Birdenbire. Bütün gerçekten iyi fikirler gibi tam ve kusursuzdu. Kin dolu ayrıntılarıyla çok ikna ediciydi.

"Onu yak."

Paul mangala baktı. Kadının onu zorladığı şeyin uyandırdığı acıyı yeniden hissetmeye hazırlandı. Öyle de oldu. Ama bu duygu artık pek hafifti ve keskinliğini kaybetmişti. Böbreklerindeki sancı daha güçlüydü. Annie dün ne dedi? "Ben sadece seni yazdığın kötü kitaplardan vazgeçmen ve eserlerinin en iyisini yaratman için ikna ettim..."

Belki bu sözlerde garip bir biçimde biraz gerçek payı vardı. Belki de "Hızlı Arabalar"ın çok iyi olduğunu düşünürken biraz abartmıştı.

Kafasının bir yanı, beynin böyle söyleyerek kendi kendini tedavi etmeye çalışıyor, diye fısıldadı. Bu felaketten kurtulursan aynı biçimde sol ayağına hiçbir zaman ihtiyacın olmadığına kendi kendini inandıracaksın. Ne de olsa keseceğim tırnakların sayısı azaldı, diyeceksin. Beş daha az. Garip ama gerçek. Böyle bir şeye başladın mı, ondan sonra yazı makinesinin kapağını kapat ve borsacı olmaya hazırlan. Ya da başka bir şey seç. Çünkü yazarlık hayatın sona erdi demektir.

O halde "gerçek" neydi? Gerçek, eleştirmenlerin eserlerini "popüler bir yazarın kitapları" diyerek önemsememeleriydi. Bu eleştiriler Paul'ü yaralıyor, onun "ciddi bir yazar'la ilgili hayaline hiç uymuyordu. Bütün o romantik molozu sırf GERÇEK ESERLERİNİ yazacak parayı bulabilmek için yaratmaktaydı. Aslında Mi-

334


Sadist

sery'den nefret etmiş miydi? Gerçekten? Öyleyse nasıl olmuştu da, Misery 'nin dünyasına o kadar kolaylıkla geri dönebilmişti? Sadece kolay mı? Rahatlık ve hatta mutluluk da duymuştu. Bir elinde güzel bir kitap, diğerinde de birayla sıcak su dolu küvete uzanan bir adam gibi. Belki de aslında Misery'nin kitapların kapaklarındaki resimlerinin, kendi fotoğraflarını gölgede bırakmasına kızmıştı. Belki de nefret ettiği gerçek buydu. Misery'nin resimleri eleştirmenlerin karşılarında genç bir Mailer ya da Cheever olduğunu görmelerini engellemişti. Onun bir "ağır sıklet" olduğunu. Bu yüzden de "ciddi romanları" gitgide daha çekingen ve ürkek bir hal almamış mıydı? Bir çığlık? Bana bakın! Bakın bu ne harika! Hey, çocuklar! Bu romanda kayar bir perspektif var! Aralarda da bilinç akışı parçacıkları. Bu benim GERÇEK SANATIM, ahmaklar! Bana sırt çevirme CÜRETİNİ göstermeye kalkmayın! Gidin aşağılık, şımarık köpekler! GERÇEK ESERLERİMİ görmezden gelmeye kalkışmayın. Buna CÜRET etmeyin, yoksa ben topunuzun da...

Ne? Ne yapardı? Adamların ayaklarını mı keserdi? Başparmaklarını mı kopanrdı?

Birdenbire titremeye başladı. Mesanesi de dolmuştu. Ördeği kaptı ve böbrekleri eskisinden daha fazla sancıdı. İdrarını yaparken inledi durdu. Bu iniltiler daha sonra devam etti.

Neyse ki, sonunda Novrü'in etkisi görülmeye başladı. Biraz. Ve Paul sersemledi.

Gözleri yan kapalı, mangala baktı.

İçinden bir ses, kadın seni "Misery'nin Dönüşü"nü yakmaya zorlasaydı neler hissederdin, diye fısıldadı. Paul hafifçe irkildi. Dalmak üzereydi ama böyle bir şeyin ona ıstırap vereceğini anladı. Evet, çok ıstırap verecekti. "Hızlı Arabalar" kül olurken duyduğu

335


Stephen King

acı bunun yanında sönük kalacaktı. Şimdi böbreklerindeki ağnmn, kadın baltayla bacağını kestiği zaman hissettiği acının yanında çok sönük kaldığı gibi.

Aynca asıl sorunun bu olmadığını anladı.

Önemli olan Annie'nin neler hissedeceğiydi. ' Mangalın yakınında bir masa vardı. Üzerine beş altı kavanoz ve teneke konulmuştu.

Bir tenekede mangal kömürünü yakmak için kullanılan sıvı vardı.

Bu kez de Annie can acısıyla bağırsaydı? Sesi nasıl çıkardı? Bunu merak etmiyor musun? Hiç merak ermiyor musun? Eski ata-sözlerine göre intikam soğuk yenilmesi gereken bir yemekmiş. Ama bu sözleri uydurduklan sırada sıvı yakıt henüz icat edilmemişti.

Paul, "Onu yak..." diye mırıldanırken uykuya daldı. Bitkin ve hafif bir gülüş soluk yüzünü aydınlatıyordu.

25

Annie öğleden sonra üçe çeyrek kala geldi. Kıvır kıvır saçları giydiği miğfer yüzünden yamyassı olmuştu. Çok sessizdi, ama içi sıkıldığı için değil. Yorgundu ve düşünüyordu. Paul her şeyin yolunda gidip gitmediğini sorduğu zaman başını salladı.



"Evet, öyle sanınm. Motosikleti çalıştırmakta zorluk çektim. Yoksa bir saat önce dönecektim. Bujiler kirlenmişti. Bacaklann ne âlemde, Paul? Seni yukan çıkarmadan önce bir iğne daha yapmamı ister misin?"

336


Sadist

Paul bu rutubetli yerde hemen hemen yirmi saat geçirmişti. Artık ona biri bacaklarına paslı çiviler çakmış gibi geliyordu. Bir iğne yapılmasını çok istiyordu ama burada değil. Bu hiç olmazdı.

"O kadar fena değilim."

Kadın ona doğru dönerek çömeldi. "Pekâlâ, tutun bakalım. Ama boğmaya kalkışma, böyle şeylere cüret etme konusundaki sözlerimi unutma. Çok yorgunum. Böyle komik şakalara hoş bir tepki göstereceğimi sanmıyorum."

"Şaka dağarcığım boşalmış gibi."

"İyi."


Kadın ıslak bir "uf la onu kaldırdı. Paul can acısıyla bağırma-mak için kendini tuttu. Annie merdivene doğru gitti. Başını hafifçe çevirmişti. Paul, onun teneke ve kavanoz dolu masaya baktığını... ya da bakabileceğini düşündü. Annie sanki o tarafa kayıtsızca bir göz attı. Ama Paul'e bu pek uzun sürmüş gibi geldi. Annie'nin sıvı yakıt tenekesinin orada olmadığını fark edeceğinden emindi. Teneke külotonun içinde, arkadaydı. Başlangıçtaki yağmadan sonra uzun aylar beklemişti. Sonunda başka bir şey çalacak cesareti bulabilmişti... Kadın merdivenden çıkarken ellerini kalçalarına koyarsa eline Paul'ün sıska kabaetlerinden başka bir şey daha gelecekti.

Sonra kadın başını döndürdü. Yüzündeki ifade değişmemişti. Paul o kadar rahatladı ki, merdivenden sarsıla sarsıla kilere çıkanl-maya katlanmayı başardı. Annie istediği zaman suratını ifadesizleş-tirmeyi başanyordu. Ama Paul onun durmadan şüphelenmediğini sanıyordu. Daha doğrusu umuyordu.

Bu kez Annie'yi başarıyla kandırabilmiş olduğunu düşünmekteydi.

337


F:22

Stephen King

26

Kadın onu yatağına yatırdığı zaman Paul, "Galiba iğne yapman iyi olacak, Annie," dedi.



Annie onun ter içindeki bembeyaz suratını bir süre inceledi. Sonra başını salladı ve odadan çıktı.

O gider gitmez Paul yassı tenekeyi külotunun içinden çıkararak yatağın altına itti. Oraya bıçaktan sonra başka bir şey saklama-mıştı. Sıvı yakıt dolu tenekeyi de yatağın altında uzun süre bırakmak niyetinde değildi. Ama teneke o gün orada kalacaktı. Gece onu daha güvenli bir yere koyacaktı.

Annie geri gelip Paul'e iğne yaptı. Sonra da bir not defteriyle yeni yontulmuş kurşun kalemlerini pencerenin önüne koydu. Tekerlekli sandalyeyi yatağa yanaştırdı.

"İşte. Ben biraz uyuyacağım. Bir araba yaklaşırsa duyarım. Yakamızı bıraksalardı, herhalde sabaha kadar uyurdum. Kalkıp romanı elle yazmak istiyorsan tekerlekli sandalyen burada. Dosyan da şurada, yerde. Ama sancın biraz hafıfleyinceye kadar beklemeni tavsiye ederim."

"Bu işi şimdi yapamam. Ama herhalde gece çalışırım. Zamanın az olduğunu söylediğinde ne demek istediğini anladım."

"Buna sevindim, Paul. Sence ne kadar zamana ihtiyacın var?"

"Normal şartlarda bir ay. Ama son günlerdeki çalışma hızıma göre iki hafta. Kendimi iyice zorlarsam beş gün. Ya da bir hafta. Roman belki biraz düzeltilmek ister ama tamamlanır."

Kadın içini çekerek aptalca bir dikkatle ellerine baktı. "İki haftamız olmadığını biliyorum."

338

Sadist


"Bana bir konuda söz vermeni istiyorum."

Annie onu şüphe ya da öfke değil de merakla süzdü. "Ne?"

"Artık romanı bitirinceye kadar okuma... Ya da ben... canım, biliyorsun..."

"Çalışmanı yanda kesmek zorunda kalıncaya kadar. Öyle mi?"

"Evet. Yazıyı kesmek zorunda kalıncaya kadar. Böylece hikâyenin sonunu ayrıntılara dalmadan öğrenirsin. O zaman daha etkili olur."

"Sonuç çok güzel olacak değil mi?"

"Evet." Paul gülümsedi. "Göz kamaştırıcı."

27

Paul gece sekize doğru yataktan kalkarak dikkatle sandalyeye kaydı. Etrafı dinledi, yukarıdan hiç ses gelmiyordu. Saat dörtte gıcırdayan yaylar kadının yattığını haber vermişti ona. Ondan sonra Annie'den hiç ses çıkmamıştı. Kadının gerçekten yorgun olduğu anlaşılıyordu.



Paul yakıt dolu tenekeyi alarak yazı köşesinin olduğu pencereye gitti. Pis pis sıntan üç dişi eksik yazı makinesi oradaydı. Çöp sepeti, kurşun kalemler, not defterleri, daktilo kâğıtları ve taslaklar. Bunlardan bazılarını kullanacak, bazılarını da atacaktı.

Daha doğrusu önce öyle düşünmüştü.

İşte burada başka dünyaya açılan, gözle görülmeyen bir kapı vardı. Paul'ün hayaleti de.

339


Stephen King

Sandalyeyi kâğıt ve defter destelerinin arasından ustalıkla geçirdi. Ve süpürgelikten yirmi santimlik bir parça çıkardı. Bir ay önce bu parçanın gevşek olduğunu keşfetmişti. Üzerindeki ince toz tabakasından Annie'nin bunun farkında olmadığını anlamıştı. Tahta parçasının arkasında fare pisliği ve toz dolu dar bir yer vardı.

Yakıt tenekesini oraya koyarak tahta parçasını tekrar yerine oturttu. Sığmayacağından korkmuştu ama neyse tahta yerine girdi.

Bir an süpürgeliğe baktı. Soma not defterini açarak bir kurşun kalem aldı. Kâğıttaki deliği buldu.

Ondan sonra dört saat rahatça çalıştı. Kadının dikkatle yonttuğu üç kalemin de uçlan kütleşti. Sonunda karyolaya gitti. Yatağa girdi ve hemen uykuya daldı.

28

Otuz Yedinci Bölüm



Geoffrey'nin kollan kızgın demirler gibiydi. Beş dakikadan beri Güzel M'Chibi'nin kulübesinin dışındaki koyu gölgelerin arasında bekliyordu. Baronesin havada tuttuğu sandığıyla bir sirkte çalışan Güçlü Adama benziyordu. Ama tabii vücudu daha inceydi.

Geoffrey, Hezekiah ne derse desin M'Chibi'yi kulübesinden çıkmaya ikna edemez, diye düşünürken bir ses duydu. Dönerken sol kasları deli gibi seğirmeye başladı. Reis Güzel M'Chibi "Ateşin Bekçisi"ydi. Kulübesinde yüzden fazla meşale vardı. Uçlanna koyu

340

Sadist


ve yapışkan bir reçine sürülmüştü. Bu reçine bölgedeki bodur ağaçlardan sızıyordu.

Hezekiah ona, "Vurmaktan kaçınma, Patron Geff'y,"demişti. "Kulübeden M'Chibi çıkacak. Çünkü o Ateş Adam. Hezekiah onu izleyecek. Onun için altın dişimin ışıldamasını bekleme! O köpeğin kafasmı hemen kır!"

Ama Geoffrey onların geldiklerini duyduğu zaman kollannda-ki ağnya rağmen bir an durakladı. Ya bu kez...

29

Paul yaklaşan arabanın homurtusunu duyduğu zaman kalemi yazmakta olduğu sözcüğün tam ortasında durakladı. Çok sakindi. Buna da şaşıyordu. O anda duyduğu en güçlü şey hafif bir öfkeydi. Yazısı yanda kesilmişti. Hem de kelebekler gibi uçtuğu, anlar gibi soktuğu bir sırada. Annie'nin botlan holde takırdadı.



"Çabuk pencereden çekil ve saklan." Kadının yüz hatlan gerilmişti, suratında sert bir ifade vardı. "Hemen oradan..." Durakladı ve Paul'ün tekerlekli sandalyeyle pencerenin önünden uzaklaşmış olduğunu fark etti. Annie onun pencerenin kenannda bir şeyi kalıp kalmadığına baktı. Sonra da başını salladı, "Gelen Eyalet Polisi." Sinirleri gerilmiş ama kontrolünü kaybetmemişti. Omzuna astığı çantaya sağ eliyle kolaylıkla erişebilecekti. "Uslu duracak mısın, Paul?"

"Evet."


341

Stephen King

Kadın dikkatle onu inceledi. Sonunda da, "Sana güveneceğim," diye mırıldanarak döndü. Kapıyı kapattı ama kilitleme zahmetine girmedi.

Araba bahçe yoluna saptı. Paul, mutfağın tel geçirilmiş iç kapısının çarparak kapandığını işitti. Tekerlekli sandalyeyi pencereye yaklaştırdı. Gölgelerin arasında kalacak ama yine de dışarıya bakabilecekti. Devriye arabası Annie'nin önünde durdu. Motor sesi kesildi. Şoför arabadan inerek genç devriyenin son sözlerini söylediği yerde durdu. Ama arabadaki benzerlik sadece bu kadardı. Devriye sakalı yeni çıkmış, sıska bir delikanlıydı. Önemsiz bir iş için gönderilen stajyer polis. Ona arabasını parçalayan, sonra da ölmek için sendeleyerek ormana giren ya da kayıtsızca otostop yaparak oradan uzaklaşan gerizekâlı bir yazann çoktan soğumuş olan izini sürmesi emredilmişti.

Ama şimdi devriye arabasının direksiyonunun başından inen memur kırk yaşlanndaydı. Omuzları inanılmayacak kadar genişti. Suratı dört köşe granittendi sanki. Sadece gözlerinin ve ağzının kenarında birkaç çizgi oyulmuştu. Annie iriyan bir kadındı. Ama bu adamın yanında neredeyse ufak tefek duracaktı.

Arada bir fark daha vardı. Annie'nin öldürdüğü devriye polisi yalnızdı. Oysa şimdi arabadan biri daha iniyordu. Ufak tefek, düşük omuzlu, donuk saçlı bir sivil polis. Paul, Davud'la Callud, diye düşündü. Tanrım.

Sivil polis ufak adımlar atarak devriye arabasının önünden dolaştı. Yüzü yorgun ve yaşlı gibiydi. Yan uyuklayan bir adamın suratıydı bu. Ama soluk mavi gözleri farklıydı. Çok canlıydı bu gözler. Ve hiçbir aynntıyı kaçılmıyordu. Paul adamın kafasının hızla çalıştığını düşündü.

342


Sadist

Polisler Annie'nin iki yanında durdular. Kadın onlara bir şeyler söylüyordu. Önce başını kaldırarak dev Callud'a baktı. Sonra yan dönerek eğildi ve Davud'a cevap verdi.

Paul, yine camı kınp yardım isteseydim ne olurdu acaba, diye düşündü. Polisler onda sekiz ihtimalle Annie'yi yakalayabilirler. Ah, evet, kadın çok çevik. Ama o iriyan polis de bütün cüssesine rağmen çok hızlı hareket edebilecek bir adama benziyor. Onda orta büyüklükte bir ağacı köküyle sökecek güç varmış gibi gözüküyor. Sivil memurun sekerek yürümesi de, uykulu hali kadar yapmacık olabilir. Evet, Annie'yi kıskıvrak yakalayabilirler... Gelgeldim on-lan hayrete düşürecek şey Annie'yi hiç şaşırtmaz. O yüzden de yine yakasını kurtarabilir.

Sivil memurun ceketi... Havanın çok sıcak olmasına rağmen ceketini sıkıca iliklemiş. Annie, önce Callud'u vurursa Davud o lanet olasıca düğmeleri açıncaya ve tabancasını çekinceye kadar kadın alnına kurşunu sıkar. Her şeyden çok o düğmeli ceket kadının haklı olduğunu kanıtlıyor. Bu sadece sıradan bir soruşturma.

Şimdiki halde...

"Bildiğin gibi onu ben öldürmedim. Sen öldürdün. Dilini tut-saydın ben de delikanlıyı başımdan savardım. Ve şimdi hayatta olurdu..."

Paul buna inanıyor muydu? Hayır, ne münasebet. Ama yine de bir an kalbini sızlatan derin bir suçluluk duygusuyla sarsıldı. Çabucak derine saplanan bir hançerin verdiği acı gibi bir şey. Şimdi ağzımı açarsam Annie'nin bu iki adamı öldürmesi ihtimali var. Onda iki ihtimal. Bu yüzden sesimi çıkarmayacak mıyım? O kısa, ani suçluluk duygusunu yeniden hissetti. Bu sorunun cevabı da, "Ha-yır,"dı. Bencilce olmayan nedenlerle davrandığını iddia etmesi hoş olacaktı. Ama gerçek bu değildi. Gerçek çok basitti. Annie Wilkes'm

343


Stephen King

cezasını kendisi vermek istiyordu. Onlar seni sadece hapse atabilirler, dişi köpek, diye düşünüyordu. Ama ben canını nasıl yakacağımı biliyorum!

30

Tabii polisin şüphelenmesi ihtimali her zaman vardı. İşleri suçlulan yakalamaktı. Ve herhalde Annie'nin geçmişini de biliyorlardı. Paul kendi kendine, olay böyle geliştiği takdirde bir şey yapamam, dedi. Ama Annie son kez de kanunun pençesinden kurtulmayı başarabilir...



Paul olay konusunda gerektiği kadar bilgisi olduğunu düşünüyordu. Annie o uzun uykusundan sonra devamlı radyo dinlemeye başlamıştı. Adı Duane Kushner olan polisin kaybolması önemli bir haber sayılıyordu. Kushner'ın Paul Sheldon adında çok önemli bir yazan aradığı açıklanmıştı. Ama delikanlının kaybolmasını Pa-ul'ünkine bağlamamışlardı. Yani şimdilik.

Bahar selleri Camarro'nun yedi kilometre aşağıya yuvarlanmasına yol açmıştı. Araba ormanda bir ay ya da bir yıl gizli kalabilirdi. Onu ancak bir rastlantı sonucu fark edebilirlerdi. Uyuşturucu kontrolüne çıkan iki milis helikopteri Camarro'nun ön camının ka-lıntılannın güneş ışmlanm yansıttığını fark etmişler ve olayı incelemek için arabanın yakınındaki açıklığa inmişlerdi. Araba bu son yere sürüklenirken iyice harap olmuş, böylece asıl kazanın izleri de örtülmüştü. Belki otomobilde kan izleri bulunmuştu ama haberler-

344

Sadist


de bundan söz edilmiyordu. Ne de olsa Camarro bahann çoğunu eriyen karlardan oluşan sellerin içinde geçirmişti.

Colorado'da daha çok Devriye Duane Kushner'la ilgileniyorlardı. Şimdi bu iki ziyaretçi de bunu kanıtlıyordu. O ana kadar yapılan tahminler yaşadığı üç maddeyle ilgiliydi: Kaçak içki, marijuana ve kokain.

Kushner'ın oralann yabancısı olan yazan ararken kazara bir marijuana tarlası, içki fabrikası ya da kokain deposunu görmüş olması ihtimalinin üzerinde duruyorlardı. Kushner'ı canlı olarak bulma umutlan azalırken delikanlının görevi üzerinde daha fazla durulmaya başlandı. Ve şimdi polisin ikişer kişilik gruplar halinde Kushner'ı aramaya başladığı anlaşılıyordu. Tehlikeye karşı tetikteydiler.

Dev Callud şimdi evi işaret ediyordu. Annie omzunu silkerek, "Hayır," der gibi başını salladı. Davud bir şeyler söyledi. Annie bir dakika sonra bu kez de, "Olur," der gibi başını eğdi. Adamlan yoldan mutfak kapısına doğru götürdü. Paul telli kapının menteşelerinin gıcırdadığını işitti. Ve adamlar içeri girdiler. Odaya yansıyan ayak sesleri korkutucu bir şeydi. Küfürdü sanki.

Callud, "Buraya ne zaman geldi?" diye sordu. Konuşan o olmalıydı. Adamın Orta Batı bölgelerinde yaşayanlara özgü kalın sesi sigaradan biraz boğuklaşmıştı.

Annie, "Saat dörtte," dedi. "Birkaç dakika önce ya da sonra. Çimenlerin kırpılması işini yeni bitirmiştim. Saatim yoktu. Hava pek sıcaktı. Bunu çok iyi hatırlıyorum."

Davud, "Kushner burada ne kadar kaldı, Bayan Wilkes?" diye söze kanştı.

"Bayan değil, Miss Wilkes."

345

Stephen King



"Özür dilerim..."

Annie, "Onun ne kadar kaldığını pek bilemiyorum," dedi. "Ama konuşmamız fazla sürmedi. Belki beş dakika."

"Size bir fotoğraf gösterdi mi?"

Kadın, "Evet," diye cevap verdi. "Onun için gelmişti."

Kadının sakin ve dostluk dolu nazik sesi Paul'ü şaşırttı.

"O fotoğraftaki adamı görmüş müydünüz?"

Annie, "Onu hemen tanıdım," diye açıkladı. "Gösterdiği Paul Sheldon'un bir resmiydi. Bende onun bütün romanları var. Onlara bayılıyorum. O zaman Memur Kushner düş kırıklığına uğradı. 'Bundan da neden söz ettiğinizi bildiğiniz anlaşılıyor,' dedi. Bütün cesareti kırılmış gibiydi. Ayrıca sıcaktan çok rahatsız olduğu da belliydi."

Callud, "Evet," dedi. "O gün hava gerçekten çok sıcaktı." Adamın sesi çok yakından geliyordu. Paul korktu.

Oturma odasına mı girdiler? Evet, orada oldukları hemen hemen kesin. Adam, iriyarı ama vahşi bir kedi hızıyla ilerliyor. Annie cevap verdiği zaman da sesi daha yakından geldi. Polisler oturma odasına girdiler. Annie de onları izledi. Adamları oraya davet etmedi. Ama onlar buna aldırmadılar bile. Etrafa bir göz attılar.

Annie'nin çok değerli yazan ancak on, on iki metre ötedeydi ama kadının sesi hâlâ sakindi. "O delikanlıya içeri girip buzlu çay içip içmeyeceğini sordum. Bunun imkânsız olduğunu söyledi. O zaman, ' Belki yanma şöyle buz gibi bir şişe...' Lütfen dikkatli olun." Annie'nin sesi sertleşmişti. "Kırılabilir. Biblolanmı çok seviyorum. Bazıları çok nazik."

"Özür dilerim, efendim." Konuşan herhalde Davud'du. Sesi hafif bir fısıltı gibiydi. Alçakgönüllü ve şaşkın. Başka zaman Paul,

346


Sadist

başka şartlar altında bir polisin sesinin böyle olmasına gülerdi. Ama şartlar başka değildi. Ve Paul da gülmedi. Dimdik oturuyordu. Duyduğu hafif seslerden bir şeyin yerine konduğunu anlıyordu. Belki de bu buz parçasının üzerinde oturan penguendi. Sandalyenin dirsek dayanılacak yerlerini sıkıca kavramıştı. Kadının askılı çantasıyla oynadığını hayal ediyordu. Ve polislerden birinin çantada ne olduğunu sormasını bekliyordu. Herhalde Callud yapardı bunu.

Ondan sonra da ateş edilmeye başlanırdı.

Davud, "Nerede kalmıştık?" dedi.

"Ona buzdolabından soğuk bir şişe gazoz verebileceğimi söylediğimden söz ediyorduk. Çünkü hava pek sıcaktı. Onlan buzluğun hemen yanına koyanm. Donmaz ama iyice soğur. O memur da, 'Çok naziksiniz,' dedi. Pek terbiyeli bir çocuktu. Neden o kadar genç bir çocuğu yalnız başına yolladılar acaba? Nedenini biliyor musunuz?"

Davud kadının sorusuna aldırmadı. "Gazozu burada mı içti?" Sesi daha da yaklaşmıştı. Oturma odasından çıktığı anlaşılıyordu. Paul'ün adamın holde durarak banyonun, sonra da yatak odasının kapısına baktığını hayal edebilmek için gözlerini yummasına gerek yoktu. Dimdik ve bütün kaslan büzülmüştü. Sıska boynundaki bir damar durmadan atıyordu.

"Hayır." Annie yine çok sakindi. "Şişeyi alıp götürdü. Artık gitmesi gerektiğini söyledi."


Yüklə 1,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin