Stephen King Sadist



Yüklə 1,27 Mb.
səhifə23/25
tarix01.11.2017
ölçüsü1,27 Mb.
#25704
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25

Callud, "Orada ne var?" diye sordu. Odadaki halıdan holün tahta zeminine geçerken botlannın topuklan takırdadı.

"Bir banyo ve bir de yedek yatak odası. Hava fazla sıcak olduğu zaman orada yatıyorum. İsterseniz oraya da bakın ama emin olun polisinizi karyolaya bağlamadım."

347


Stephen King

Davud, "Evet, efendim," dedi. "Bağlamadığınızdan eminim." Ve sonra şaşılacak bir şey oldu. Ayak sesleri ve konuşmalar mutfağa doğru giderek hafiflemeye başladı. "Kushner heyecanlı mıydı?"

Annie, "Hiç değildi," dedi. "Sadece sıcaktan bunalmış ve cesareti de kınlmıştı."

Paul yeniden rahatça soluk almaya başlıyordu.

"Aklı bir şeye takılmış gibi miydi?"

"Hayır."


"Buradan nereye gideceğini açıkladı mı?"

Paul'ün tecrübeli kulakları kadının zaman zaman birazcık durakladığının farkındaydı. Ama polisler bunu anlayacak durumda değillerdi. Annie'nin şimdi, bu bir tuzak olabilir, diye düşündüğü belliydi. Sonunda, "Hayır," diye cevap verdi. "Delikanlı batıya doğru gitti. Bu yüzden onun Springer Yoluna çıkacağını ve oradaki birkaç çiftliğe uğrayacağını düşündüm."

Davud, "Nezaketiniz için teşekkür ederiz, efendim," dedi. "Sizinle tekrar konuşmamız gerekebilir."

Annie, "Bence bir sakıncası yok," diye mırıldandı. "İstediğiniz zaman gelebilirsiniz. Son zamanlarda fazla insan yüzü gördüğüm yok."

Callud birdenbire sordu. "Ahınmza bakmamın bir sakıncası var mı?"

"Hiç yok. Ama içeri girdiğiniz zaman, 'Merhaba,' demeyi unutmayın."

Davud meraklandı. "Kime, 'Merhaba,' diyeceğiz, efendim?"

Annie, "Misery'e canım," dedi. "Domuzuma."

348

Sadist


31

Annie kapıda durarak sabit bakışlarla Paul'ü süzdü. Bakışları öyle ısrarlıydı ki, yazarın yüzüne ateş bastı. İki polis on beş dakika önce evden aynlmışlardı.

Sonunda, "Ne o, suratımda bir acayiplik mi var?" diye sordu.

"Neden bağırmadın?" İki polis de arabaya binerken kadına selam vermişler ama gülümsememişlerdi. Paul pencerenin köşesindeki yerinden bile adamların gözlerinde beliren ifadeyi fark etmişti. Annie'nin kim olduğunu çok iyi biliyorlardı. "Senin bağırmanı bekleyip durdum, Paul. O zaman hemen üzerime atılırlardı."

"Belki. Belki de atılmazlardı."

"Ama neden bağırmadın?"

"Annie, bir insan bütün hayatını çok kötü şeyler olacağını geçirerek düşünürse, elbet arada sırada yanılır."

"Bana ukalalık etme!" Paul kadının bütün sakin tavırlarına rağmen aslında çok şaşırmış olduğunu anladı, Paul'ün sessizliği Annie'nin kafasındaki yaşam fikrine uymuyordu. Kadına göre yaşam önemli bir güreşten farksızdı. Dürüst Annie'ye karşı Aşağılık Piçler Takımı.

"Ukalalık eden kim? Sana ağzımı açmayacağımı söyledim ve öyle de yaptım. Romanımı oldukça sakin bir ortamda tamamlamak istiyorum. Ve kitabı senin için tamamlamak niyetindeyim."

Kadın kararsızlıkla ona baktı. İnanmak istiyor ama bundan korkuyordu... Yine de inanıyordu. Ve bunda da haklıydı. Çünkü Paul gerçeği söylüyordu.

349

Stephen King



Annie usulca, "O halde çalışmaya başla," dedi. "Hemen başla. Onların bana nasıl baktıklarını gördün."

32

Ondan sonra iki gün hayat Duane Kushner gelmeden önceki temposuyla devam etti. İnsan neredeyse delikanlının hiç gelmediğine inanacaktı. Paul durmadan çalışıyordu. O ara makinede yazmaktan vazgeçmişti. Annie yazı makinesini şöminenin rafına, Zafer Takı fotoğrafının altına koydu. Hem de hiçbir şey söylemeden. Paul o iki gün içinde iki büyük not defterini doldurdu. Geride öyle büyük bir defter kalmıştı. O da dolunca küçük steno defterlerine yazmaya başlayacaktı. Kadın altı kurşun kalemi yonttu. Paul bunların uçlan-nı bitirdi. Annie yine yonttu kalemleri. Yazar pencerenin önünde güneşte otururken kalemlerin boylan da gitgide küçüldü. Öne doğru eğiliyor, bazen sağ ayağının başparmağıyla sol tabanını kaşımaya çalışıyordu. Ve kâğıttaki delikten bakıyordu. Bu delik yine büyümüştü ve roman hızla sona doğru ilerliyordu. Bütün iyi eserlerde olduğu gibi. Sanki roketli bir kızağa binmişti. Paul her şeyi büyük bir berraklıkla görüyordu. Tannça heykelinin gerisindeki geçitlerde, Misery'nin peşinde dolaşan üç grubu. İkisi genç kadını öldürmek istiyordu, lan, Geoffrey ve Hezekiah'dan oluşan üçüncü ise Misery'yi kurtarmaya çalışıyordu. Ve aşağıda bütün Bourka köyü alevler içindeydi. Yangından kurtulanlar tek çıkış yerinin önünde bekliyorlardı. Tannçanın sol kulağının altında. Dışan çıkan herkesi öldüreceklerdi.



350

Sadist


Paul yazıya dalmış, adeta ipnotize olmuştu. Davud'la Cal-lud'un gelişinden üç gün sonra bir araba gürültüsü yüzünden fena halde sarsıldı. Ama daldığı hayallerden uyanmadı. Üzerinde "KTLA/Grand Junction" yazılı krem rengi bir steyşın bahçe yoluna sapmıştı. Arabanın arkasında video malzemesi vardı.

Paul, "Ah, Tannm," dedi. Donmuş kalmıştı. Hayret, neşe ve dehşet duyuyordu. "O da nesi?"

Araba daha durmadan arka kapılardan biri hızla açıldı ve haki savaş pantolonuyla tişört giymiş bir adam dışan atladı. Bir elinde büyük ve sapı tabancanınkine benzer bir şey vardı. Paul çılgınca bir an bunun göz yaşartıcı gaz tabancası olduğunu sandı. Sonra adam bu nesneyi omzuna doğru kaldırarak eve doğru döndürdü. Paul da o zaman bunun bir mini-kamera olduğunu anladı. Önden genç ve güzel bir kadın iniyordu. Kadın dıştaki dikiz aynasından son bir kez makyajını kontrol etti ve saçlarını elleriyle kabartarak kameramanın yanına gitti.

Şu son birkaç yıl Ejderha Kadınla ilgilenmemiş olan dış dünyanın gözleri şimdi olanca merakıyla Annie'ye doğru dönmüştü.

Paul hızla gelirken, geç kalmamış olduğumu umanm, diye düşündü. Eh, bundan kesinlikle emin olmak istiyorsan akşamüzeri altıdaki haberleri izle. Sonra kahkahalannın duyulmaması için iki eliyle ağzını kapattı.

Tel geçirilmiş kapı hızla açıldı ve çarpılarak kapatıldı. Annie avaz avaz, "Defolun!" diye haykırdı. "Topraklanmdan çıkın!" Paul hafif bir ses duydu. "Miss Wilkes, sadece birkaç..." "Hemen defolup gitmezsen kabaetlerini saçmalarla delerim!" "Miss Wilkes, ben KTLA televizyon istasyonundan Glenna Robetrs'im..."

351

Stephen King



"İstersen Mars gezegeninden Kral İsa ol! Topraklarımdan çık, yoksa ölürsün."

"Ama..."


Güüüüm!

Ah, Tanrım! Ah, Annie! Tanrım! Annie bu budala kadını öldürdü...

Paul usulca ilerleyerek pencereden dışanya bir göz attı. Başka çaresi yoktu. Durumu öğrenmesi şarttı. Birdenbire rahatladı. Annie havaya ateş etmişti. Bunun yaran olduğu da anlaşılıyordu. Glenna Roberts, KTLA haber arabasına balıklama dalıyordu. Kameraman objektifi Annie'ye doğru geçirdi. Annie de çifteyi ona. Kameraman yaşamayı Ejderha Kadını televizyonda görmekten daha çok istediğine karar vererek tekrar arkaya bindi. O daha kapıyı kapatamadan araba bahçe yolundan geri geri inmeye başladı.

Annie durmuş, televizyonculann arkasından bakıyordu. Çifteyi tek eliyle tutuyordu. Sonra ağır ağır içeri girdi. Çıkan hafif gürültüden Paul onun çifteyi masaya bıraktığını anladı. Kadın onun odasına geldi. Hali her zamankinden çok daha kötüydü. Rengi uçmuştu, yüzünde bitkin bir ifade vardı. Durmadan sağa sola bakıyordu.

"Geri geldiler..." diye fısıldadı.

"Sakin ol."

"Bütün o piçlerin geri döneceklerini biliyordum. Ve işte döndüler."

"Artık gitttiler, Annie. Sen onlan gönderdin." "Onlar hiçbir zaman gitmeyecekler. Biri onlara polisin ortadan kaybolmadan önce Ejderha Kadının evine uğradığını söylemiş olmalı. Onun için kalkıp geldiler."

352

Sadist


"Annie..."

Kadın, "Onlann ne istediklerini biliyor musun?" diye sordu.

"Tabii. Basın ve yayın konusunda tecrübem var. Her zaman olduğu gibi o iki şeyi istiyorlar. Kamera çalışırken hata yapmanı ve film gösterilirken birilerinin martini ısmarlamalannı. Ama Annie artık senin de..."

Kadın, "Onlann istediği buydu," diyerek pençe gibi elini alnına götürdü. Sonra parmaklannı birdenbire aşağıya doğru çekti ve alnında dört kanlı çizgi belirdi. Kanlar kaşlanna toplandı. Yanakla-nndan ve burnunun yanlanndan aktı. "Annie! Dur!"

"Ve bu!" Annie sol eliyle yine sol yanağına bir tokat indirdi. Öyle hızlı vurdu ki, yanağında parmaklannın izi kaldı. "Ve bu!" Sağ yanağına daha da şiddetle vurdu. Tırnağıyla açtığı yaralardan kanlar etrafa sıçradı.

Paul, "DUR!" diye bağırdı.

Kadın da bir çığlık attı. "İstedikleri buydu!" Ellerini alnına götürerek yaralann üzerine bastırdı. Sonra da bir an kanlı avuçlannı Paul'e doğru uzattı. Ve dönerek ağır ağır odadan çıktı.

Paul ancak çok uzun bir süre sonra tekrar yazmaya başlayabildi. Önce roman pek ağır ilerledi. Gözlerinin önünde alnına o yaralan açan Annie'nin hayali belirip duruyordu. Çabalannın bir işe ya-rayamayacağını, o gün işi orada kesmesinin daha doğru olacağını düşündü. Ama sonra hikâye onu yakaladı ve Paul kâğıttaki o delikten aşağıya yuvarlandı.

Son günlerde hep umduğu gibi müthiş bir rahatlık duydu.

353 F: 23

Stephen King

33

Ertesi gün yine polisler geldi. Bu kez kasabadaki karakoldan. Yanlarında eli çantalı sıska bir adam da vardı. Paul çantada steno makinesi olduğunu tahmin etti. Annie bahçe yolunda adamlann karşısında durarak onlann söylediklerini dinledi. Yüzü ifadesizdi. Sonra da onlan mutfağa götürdü.



Paul dizinde bir steno defteriyle sessizce oturdu. Son büyük not defterini bir gece önce bitirmişti. Şimdi Annie'yi dinliyordu. Kadın dört gün önce Callud'la Davud'a söylediklerini tekrarlıyordu. Paul, bu insanlar kadını açıkça taciz ediyorlar, diye düşündü. Annie Wilkes'a biraz acıdığını fark ederek hem çok sarsıldı, hem de

eğlendi.


En fazla soru soran Sidewinder'lı polis söze, "İstiyorsanız avukatınızı çağırabilirsiniz," diye başladı. Annie istemediğini söyleyerek sadece hikâyesini tekrarladı. Paul onun anlattıklarının hiçbir yerini değiştirmediğini fark etti.

Adamlar mutfakta yanm saat kaldılar. Sonlara doğru polislerden biri Annie'ye alnındaki çirkin çizikleri neyin açtığını öğrenmek istedi.

Kadın, "Gece kendim yaptım," diye cevap verdi. "Kötü bir rüya gördüm."

Polis sordu. "Nasıl bir rüyaydı?"

Annie, "Rüyamda insanlann bunca zaman sonra beni anımsa-dıklannı ve buraya gelmeye başladıklannı gördüm," dedi.

Adamlar gittikten sonra kadın Paul'ün odasına geldi. Yüzü hamurdan yoğrulmuşa benziyordu. Hasta gibi ve soluktu.

354

Sadist


Paul, "Burası Grand Central ganna benzemeye başladı,"dedi.

Ama Annie gülmedi. "Daha ne kadar var?"

Paul bir an kararsızca daktiloda yazdığı kâğıt yığınına ve üstündeki not defterine baktı. Sonra tekrar Annie'ye döndü. "İki gün... Ya da üç."

Kadın, "Gelecek sefere ellerinde arama izniyle gelecekler," diye açıkladı. Ve Paul cevap vermeden odadan çıktı.

34

Annie o gece on ikiye çeyrek kala Paul'ün odasına geldi. "Bir saat önce yatmış olmam gerekirdi, Paul."



Hikâyeye dalmış olan yazar şaşkın şaşkın başını kaldırdı. Romanın asıl kahramanı halini almış olan Geoffrey o iğrenç an beyiy-le karşılaşıyor ve Misery'nin yaşaması için onunla ölümüne savaşması gerekiyordu.

Paul, "Önemli değil," dedi. "Biraz sonra yatanm. Bazen yaka-ladıklanmı hemen yazmam gerekiyor. Yoksa unutuyorum." Elini salladı. Parmaklan yorulmuş, zonkluyordu. İşaret parmağının içinde, kalemin dayandığı yerde iri bir şiş vardı. Yan su toplamış, yan nasırlaşmış gibiydi deri. Paul'ün kapsülleri vardı, onlar can acısını geçirirdi. Ama o zaman da kafası bulanıklaşırdı.

Kadın usulca, "Romanın çok güzel olduğunu düşünüyorsun, değil mi?" diye sordu. "Gerçekten çok güzel. Kitabı artık sadece benim için yazmıyorsun sanınm."

355


Stephen King

Paul, "Ah, hayır," dedi. Bir an başka şeyler de söylemek istedi. Bu kitabı hiçbir zaman senin için yazmadım ki, Annie. Ya da şu mektuplanna, "Bir numaralı hayranın," diye imza atan dışandaki insanlar için. Yazmaya başladığın an bütün o insanlar senden uzaklaşır, galaksinin öbür ucuna kadar giderler. Ben romanlanmı eski kanlarım, annem ya da babam için de yazmadım. Evet, yazarlar kitap-lannın başına birine adadıklannı belirten bir şeyler yazarlar. Bunun nedeni bencilliklerinin kendilerinde bile dehşet uyandırmasıdır.

Ama kadına böyle şeyler söylemek akılsızlık olurdu.

Paul şafak sökünceye kadar yazdı. Sonra kendini yatağa atarak dört saat uyudu. Kötü, karmakanşık rüyalar gördü. Bunlardan birinde Annie'nin babası upuzun bir merdivenden çıkıyordu. Kucağında gazete kupürleriyle dolu bir sepet vardı. Paul bağınp adamı uyarmaya çalışıyordu. Ama ağzını her açışında dudaklannın arasından bir hikâyenin düzgünce yazılmış bir bölümü dökülüyordu. Pa-ul'ün her bağırmaya çalışışında bu bölüm değişiyor ama hepsi de aynı sözlerle başlıyordu. "Bir hafta kadar sonra bir gün..." Sonra Annie ortaya çıkıyordu. Kadın bağırarak holde koşuyor, babasını itmek, öldürmek için ellerini uzatıyordu. Ancak çığlıklan garip vızıltılara dönüşüyor, vücudu etek ve hırkasının altında dalgalanarak değişiyordu. Annie bir an haline girmeye başlıyordu.

35

Ertesi gün hiç polis gelmedi. Ama bir sürü meraklı gözüktü. Arabalardan biri yeniyetme çocuklarla doluydu. Arabayı döndür-



356

Sadist


mek için geri geri bahçe yoluna girdikleri zaman Annie dışan fırladı. "Pis köpekler!" diye haykırdı. "Topraklanmdan hemen çıkmaz-sanız hepinizi vururum."

Çocuklardan biri seslendi. "Boş versene, Ejderha Kadın!" Araba tozlar kaldırarak dönerken bir başkası da, "Onu nereye gömdün?" diye bağırdı.

Bir üçüncüsü bir bira şişesini fırlattı. Araba hızla uzaklaşırken Paul arka cama yapıştmlmış olan etiketi okumayı başardı. "SIDEWINDER MAVİ ŞEYTANLARINI DESTEKLEYİN."

Bir saat sonra Annie'nin öfkeyle pencerenin önünden geçtiğini gördü. Kadın ahıra doğru giderken iş eldivenlerini giydi. Bir süre sonra da elinde zincirle döndü. Zincirin sağlam çelik halkalanna dikenli tel sarmıştı. Bu diken diken zinciri bahçe yolunun ağzına gerdi ve bir asma kilit takmayı da unutmadı. Elini cebine sokarak kırmızı bez parçalan çıkardı, zincirin daha iyi gözükmesi için halkalardan bazılarına bağladı.

Sonunda Paul'ün yanına geldiği zaman, "Tabii bu polislerin içeri girmelerini engellemeyecek," dedi. "Ama hiç olmazsa diğer piçler yaklaşamayacaklar." "Öyle."

"Elin... Şişmiş gibi gözüküyor." "Evet."

"Seni sıkıştınp durmak istemiyorum, Paul, ama..." Yazar, "Yann," dedi.

"Yann mı? Sahi mi?" Kadın hemen keyiflendi. "Evet. Sanıyorum. Herhalde akşam altıya doğru." "Paul harika bu! Romanı şimdi okumaya başlayayım mı? Yoksa..."

357

len


"Beklemeni tercih ederim."

"Öyleyse ben de beklerim." Gözlerinde yine o şefkat dolu tatlı ifade belirmişti. Paul en çok onun bu halinden nefret ediyordu. "Seni seviyorum, Paul. Bunu biliyorsun, değil mi?"

"Evet. Biliyorum." Ve yeniden defterinin üzerine eğildi.

36

Annie o akşam Paul'e Kefleks hapı getirdi. İdrar yollarındaki iltihap geçiyordu. Ama çok yavaş. Kadının öbür elinde de buz dolu bir kova vardı. Yanına katlanmış bir havluyu koydu ve hiçbir şey söylemeden dışan çıktı.



Paul kalemini bir kenara bıraktı. Bunu yapabilmek için sol eliyle sağ parmaklarını açmak zorunda kaldı. Sonra elini buza soktu. Parmaklan iyice uyuşuncaya kadar bekledi. Elini çektiği zaman ona şiş biraz inmiş gibi geldi. Havluyu eline sararak dışarıya, karanlıklara baktı. Parmaklan kanncalanmaya başlayıncaya kadar öylece oturdu. Sonra havluyu açarak bir süre parmaklannı oynattı. Önce yüzünü can acısıyla buruşturuyordu. Ama sonra sancı geçti. Paul da tekrar yazmaya başladı.

Şafak sökerken ağır ağır karyolasına gitti. Sendeleyerek yatağa uzandı ve hemen daldı. Rüyasında bir kar fırtınasında yolunu kaybetti. Ama yağan kar değil, daktilo makinesinde yazılmış sayfalardı. Etrafa uçuşuyor ve Paul'ün yolunu bulmasını engelliyorlardı.

358

Sadist


Her sayfa daktiloda yazılmış satırlarla doluydu. Ve n, t, e harfleri eksikti. Paul tipi sona erdiği ve kendisi de hayatta kalmayı başardığı takdirde bu harfleri elle yazmak zorunda kalacağını biliyordu.

37

Sabah on bire doğru uyandı. Annie onun kımıldadığını duyar duymaz geldi. Portakal suyu, ilaç ve piliç suyuna yapılmış sıcak çorba getirmişti. Gözleri heyecanla parlıyordu. "Bu çok özel bir gün, Paul. Öyle değil mi?"



"Evet." Sağ eliyle kaşığı almaya çalıştıysa da beceremedi. Çok şiş ve kırmızıydı eli. Şiş yüzünden derisi gerilmiş, parlaklaş-mıştı. Paul yumruk yapmaya çalıştığı zaman ona sanki eline uzun maden çubuklar batınlıyormuş gibi geldi. Şu son birkaç gün, diye düşündü. Sonu gelmeyen bir kitap imzalama maratonuna benzedi. Kâbuslara yakışacak bir şey bu.

Kadın, "Ah, zavallı elciğin!" diye bağırdı. "Sana bir hap daha getireceğim! Hemen şimdi!"

"Hayır. En çetin yere geldim. Kafamın sersem olmasını istemiyorum."

"Ama elin öyleyken yazamazsın ki."

Paul, "Öyle," diye başını salladı. "Elim berbat halde. Artık bu bebeği başladığım gibi bitireceğim. Yazı makinesinde. Sekiz, on sayfa bir şey kaldı. Artık o kadar n, t ve e harfiyle de boğuşmayı başarabilirim."

359


Stephen King

Annie, "Sana başka bir makine almalıydım," dedi. Gerçekten üzülmüş, gözleri dolmuştu.

Paul, arada sırada böyle olur, diye düşündü. Ve en korkuncu da bu. Çünkü o zaman, uygun biçimde yetiştirilseydi bambaşka bir kadın olurdu, diyorum. Ya da içindeki o garip küçücük bezler öyle kötü salgılar çıkarmasalardı...

Kadın ekledi. "Aptallık ettim. Bunu itiraf etmek benim için zor ama doğru bu. O Dartmonger denilen kadının beni kazıkladığını kabul etmek istemediğim için böyle oldu. Çok üzgünüm, Paul. Zavallı elciğin." Havuzdaki Niobe'ye yakışacak bir şefkatle yazann elini tutarak öptü.

Paul, "Aldırma," dedi. "Bu işi başaracağız. Vak vak ve ben. Ondan nefret ediyorum. Ama bana o da benden nefret ediyormuş gibi geliyor. Onun için ödeşmiş sayılıyoruz." "Kimden söz ediyorsun sen?"

"Yazı makinesinden. Ben ona bir çizgi film kahramanının adını taktım."

"Ya..." Kadının sesi hafifledi. Bakışlan ifadesizleşti. Daldı gitti. Paul, Annie'nin kendine gelmesini sabırla beklerken bir yandan da çorbasını içti. Kaşığı sol elinin iki parmağının arasında beceriksizce tutuyordu.

Annie sonunda kendini topladı. Yeni uyanan ve havanın pek güzel olduğunu fark eden bir kadın gibi gülümsedi. "Çorbanı bitirdin mi? Eğer öyleyse senin için çok özel bir şey aldım."

Paul ona çorba kâsesini gösterdi. Boşalmıştı, dibinde sadece birkaç şehriye vardı. "Görüyorsun ya, ben ne kadar 'cici çocuğum'" Hiç gülmüyordu.

360


Sadist

"Evet, sen çocuklann en cicisisin, Paul. Onun için sana sürüyle altın yıldız vereceğim. Hatta... dur, dur! Ne aldığımı görünceye kadar bekle.

Kadın kapıdan çıktı. Paul önce takvime, sonra da Zafer Takına baktı. Başını kaldırdı. Birbirine bağlı W'ler tavanda sarhoşça dans ediyordu. Sonunda yazı makinesine ve kâğıt yığınına bir göz attı. Dalgın dalgın, hepsine elveda, diye düşündü. Aynı anda Annie telaşla içeri girdi. Elinde yine bir tepsi vardı.

Buna dört tabak koymuştu. Paul bunlardan birinde limon dilimleri, ikincisinde rendelenmiş lop yumurta, üçüncüsünde küçük kızarmış ekmek parçalan olduğunu gördü. En ortadaki tabak daha büyüktü. Ve bunda yapışkan bir havyar yığını vardı.

Annie çekine çekine, "Sevip sevmediğini bilmiyorum," dedi. "Hatta kendimin sevip sevmediğini bile. Çünkü şimdiye kadar hiç havyar yemedim."

Paul gülmeye başladı. Midesine, bacaklanna, hatta eline sancı saplandı. Herhalde biraz sonra canı daha da yanacaktı. Çünkü Annie biri güldüğü zaman onun kendisiyle alay ettiğini sanan parona-yaklardandı. Ama Paul kendini tutamıyordu. Sonunda boğulurcası-na öksürmeye başlayıncaya kadar güldü. Yanaklan kızarmış, gözlerinin yanlanndan yaşlar akıyordu. Bu kadın ayağını balta ve başparmağını da elektrikli bıçakla kesmişti. Ve şimdi bir yaban domuzunun bile boğulmasına neden olacak kadar bol havyar ikram ediyordu. Nasıl olduysa Annie'nin suratında o kapkara ifade belirmedi. Kadın da onunla birlikte gülmeye başladı.

361

Stephen King



38

"Havyardan ya hoşlanırsın ya da nefret edersin," derlerdi. Ama Paul hiçbir zaman ikisini de duymamıştı. Uçakta birinci mevkide yolculuk yaptığı ve hostes kendisine havyar getirdiği zaman yemişti. Sonra ikinci yolculuğuna kadar havyar diye bir şey olduğunu unutmuştu. Ama şimdi havyan ve yanındakileri büyük bir iştahla yiyordu. O büyük yeme zevkini hayatında ilk kez keşfediyormuşçasına.

Annie havyardan hiç hoşlanmadı. Bir çay kaşığına aldığı havyan nazik nazik kızarmış ekmeğin üzerine koydu. Yine nazik nazik kemirdi, sonra datiksintiyle yüzünü buruşturarak ekmeği bir kenara bıraktı. Ama Paul sönmeyen bir heyecanla havyan atıştırmayı sürdürdü. On beş dakika içinde havyar dağının yansını mideye indirdi. Geğirdi. Eliyle ağzını örterek Annie'ye suçlu suçlu baktı. Kadın yine neşeyle gülmeye başladı.

Paul, seni öldüreceğim sanınm, Annie, diye düşünerek kadına dostça bir tavırla gülümsedi. Gerçekten. Tabii ben de seninle birlikte geberebilirim. Herhalde öyle olacak. Ama ben midem havyarla dolu olarak öleceğim. Durum çok daha kötü olabilirdi.

Sonra, "Harikaydı," dedi. "Ama daha fazla yiyemeyeceğim."

Annie, "Yersen herhalde kusarsın," diye cevap verdi. "Çok ağır bir şey bu." Gülümseyerek Paul'e karşılık verdi. "Bir süprizim daha var. Bir şişe şampanya. Daha sonra içeceğiz... Kitabını bitirdiğin zaman. Markası Dom Perignon. Tam yetmiş beş dolar verdim. Bir tek şişeye! Ama içki dükkânının sahibi Chuckie Yoder şampanyanın en iyi cins olduğunu söyledi."

362

Sadist


Paul, "Chuckie Yoder haklı," derken için için de ekledi. Bu cehenneme düşmemin nedeni de Dom zaten. Bir an durduktan sonra, "Bir şey daha isteyeceğim," dedi. "Yani kitap bittiği zaman."

"Ya? Neymiş o?"

"Bir keresinde bütün eşyalanmın sende olduğunu söyledin."

"Evet, öyle."

"Şey... Bavulumda bir karton sigara vardı. Romanı bitirdiğim zaman bir sigara içmek istiyorum."

Kadının gülümsemesi ağır ağır kayboldu. "Paul sigaranın ne kadar zararlı olduğunu biliyorsun. Kanser yapıyor..."

"Şu ara kanseri de mi düşünmem gerekiyor, Annie?"

Kadın cevap vermedi.

"Ben bir tek sigara istiyorum. Bir eserimi bitirdiğim zaman arkama yaslanarak bir sigara yakardım. Her zaman. Bana inan, o sigara insana öyle lezzetli gelir ki. Hatta çok güzel bir yemeğin üzerine içtiğinden bile. Daha doğrusu eskiden öyleydi. Ama herhalde bu kez sigara midemin bulanmasına ve başımın dönmesine neden olur. Yine de geçmişle aramda o küçük bağın olmasını istiyorum. Ne diyorsun, Annie? Haydi. Oyun bozanlık etme. Ben etmedim."

"Tamam... Ama şampanyadan önce. Yetmiş beş dolarlık köpüklü birayı senin etrafa zehir saçtığın bir odada içemem."

"Çok güzel. Sigarayı bana öğleyin getirirsen onu pencerenin önüne koyar ve arada sırada bakanm. Yazıyı bitirir, sonra da eksik harfleri yazanm. Ve sonunda sigarayı içerim. Kendimden geçecek gibi oluncaya kadar. Ondan sonra sigarayı söndürürüm. Ve sana seslenirim."

Kadın, "Pekâlâ," dedi. Ama yine de hoşuma gitmiyor. Bir tek sigara yüzünden ciğer kanserine yakalanmasan bile bu işi yine de beğenmiyorum. Neden biliyor musun, Paul?"

363

Stephen King



"Hayır. Bilmiyorum."

"Çünkü cici çocuklar sigara içmezler." Annie tabaklan toplamaya başladı.

39

"Patron lan, hanımefendi..."



lan telaşla, "Hişşş..." diye fısıldadı. Hezekiah da sustu. Geoffrey bir damarın boynunda hızla attığını hissediyordu. Dışarıdan rüzgârda hafifçe gıcırdayan yelkenlerin sesi ve arada sırada bir kuşun haykırışı geliyordu. Geoffrey tayfaların arka güvertede bir denizci şarkısı söylediklerini hayal mey al duyuyordu. İçerisi sessizdi. İkisi beyaz, biri zenci üç erkek Misery 'nin yaşayıp yaşamayacağını anlamak için bekliyorlardı...

lan boğuk boğuk inledi. Hezekiah onun kolunu sıkıca tuttu. Sinir krizi geçirmek üzere olan Geoffrey kendine hâkim olmak için tüm irade gücünü kullandı. Bütün bu olanlardan sonra Tanrı Misery'nin ölmesine göz yumacak kadar zalim olabilir mi, diye düşünüyordu.

Afrika 'da çok şey görmüş, bazı Afrikalıların bir değil pek çok tanrıları olduğunu öğrenmişti. Bunlardan bazıları son derece zalimdiler. Bazıları ise deli. Zalimlik yine de anlaşılacak bir şeydi. Ama delilik? Bu tartışma kabul etmezdi.


Yüklə 1,27 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin