İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü
Sudan’daki gazeteciler, hakkında yazı yazamadıkları konuları “kırmızı hat” diye nitelendirmektedirler. Örneğin Darfur krizi, darbe iddiaları ile ilgili aralarında Umma Partisinin lideri Mübarek el-Mehdi’nin de olduğu 17 kişinin Temmuz ayında gözaltına alınması ve Uluslararası Ceza Mahkemeleri “kırmızı hat” konularına girmektedir. “Kırmızı Hat” tın içerisine giren konular üzerine yazılar yazan gazeteler kapatılmakta ve ilgili gazeteciler tutuklanıp, işkenceye maruz bırakılmaktadır.
Birçok insan hakları kurumu bu konularla ilgili beyanat verilmemesi hususunda tehditler almakta ve çalışanlar sorgulanmadan hapse atılmaktadır.
2008 SUDAN
İNSAN HAKLARI RAPORU
Sudan; tarıma uygun arazileri, altın madeni ve ileride de kullanıma hazır petrol rezervi ile Afrika’nın en büyük ülkelerindendir. 1989 yılından beri Ömer Hasan Ahmed el-Beşir tarafından yönetilmektedir. Askeri darbeyle başa geçen Beşir, daha sonra halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Darfur Sorunu
Yukarı da belirttiğimiz özellikleri dolayısıyla uzun süreden beri büyük güçlerin ilgi odağında olan bir ülkedir ve senelerdir birtakım iç ve dış problemlerle uğraşmaktadır. Sudan’ın en önemli meseleleri Darfur ve Güney Sudan’dır.
Darfur'daki çatışmalar, ayrımcılığa uğrayan etnik grupları temsil ettiklerini iddia eden isyancı örgütlerin, 2003 yılında hükümet hedeflerine saldırmalarının ardından başladı. Saldırıların ardından misillemede bulunan hükümetin yürüttüğü askeri operasyonlar, iki milyon insanın yerlerinden edilmelerine sebep oldu. Birleşmiş Milletlerin insanî işlerden sorumlu yetkilisi John Holmes, Darfur'da ölenlerin sayısının 300 bini bulmuş olabileceğini söyledi. Bu son rakam, Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesinde yaşanan çatışmalarda ölenler için daha önce açıklanan rakamın yarı yarıya daha yüksek olabileceğini ortaya koyuyor.9 Sudan hükümeti ise çatışmalarda bu kadar kişinin öldüğünü reddediyor, ölenlerin sayısının ise 10 bin civarında olduğunu söylüyor. Yaz aylarında ülkemizi ziyaret eden Beşir, Darfur’da 300 bin kişinin öldüğü iddialarını reddederek, “Bu kadar kişi öldürüldüyse, toplu mezarlar olması lazımdı. Nerede bu toplu mezarlar? Doğru, insanlar öldürüldü, ama rakamlar daha düşük. Hükümet ile isyancılar arasında bir savaş olduğu gerçek, ama bu bütün dünyada böyle. Sudan’da hükümete karşı ayaklananlar niye mazlum oluyor? Bu bir çifte standart” diye konuştu.10
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2006 yılında hazırlanan bir raporda ise ölenlerin sayısı 200 bin olarak verilmişti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un İnsanî İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü John Holmes, açıkladıkları rakamın, çatışmalarda ölenlerin yanı sıra, genel olarak olaylar nedeniyle yayılan hastalık ve beslenme yetersizliklerinden ölenleri de içerdiğini belirtti.
Bu sene içerisinde Darfur’da meydana gelen olayları şu şekilde sıralayabiliriz:
Şubat ayında bir bombalama olayı gerçekleşti ve Sudan’dan Çad’a geçen mültecileri karşılayan BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Cenevre’deki sözcüsü Jennifer Pagonis: “Dün gece ve bu sabahki bombardımanlar yüzünden, Çad’ın Birak bölgesine gelen mültecilerden sorumlu ekibimizi sınır bölgesine çekmek zorunda kaldık” dedi.11 Sözcü, hava bombardımanının sorumlusunu ise belirtmedi, ancak bazı yetkililer 8 Şubat’tan beri sivillere saldıran Cancavid milislerini sorumlu tuttu. 10 binden fazla Sudanlı, iç savaşın başladığı 2003’ten beri zaten 200 binden fazla mülteciye ev sahipliği yapan Çad’a kaçmış bulunuyor.
Mayıs ayında Sudan’da önemli çatışmalar meydana geldi. Sudan, Darfur bölgesindeki isyancıların 10 Mayıs’ta başkent Hartum'a saldırmasından sonra, Çad'la diplomatik ilişkileri kestiğini açıkladı. Sudan, Çad Devlet Başkanı İdris Debi'yi, isyancıları desteklemekle itham etti. Devlet Başkanı Ömer Hasan El Beşir, devlet televizyonunda yaptığı açıklamada, "Artık bu rejimle diplomatik ilişkilerimizi kesiyoruz" diye konuştu. Beşir, "Bu güçler bizzat Çad'ın desteklediği ve hazırladığı Çad güçleridir ve Halil İbrahim'in12 liderliği altında Çad'dan gelmişlerdir" dedi.
Her iki ülke de aralarındaki uzun sınır bölgesinde isyanları bastırmaya çalışıyor. Ancak her biri diğerini, kendi topraklarındaki isyancıları desteklemekle suçladığı için iki ülke arasında gerginlik son yıllarda arttı. Darfur'daki isyancıların komutanı Abdülaziz El Nur Eşir, yaptığı bir açıklamada, başkent Hartum'a girdiklerini, Sudan'da iktidarı ele geçirmeyi amaçladıklarını söylemişti. Yetkililerse Hartum'un dış kesimlerindeki Omdurman'daki saldırının geri püskürtüldüğünü söylediler.
Geleneksel olarak Arapların egemen olduğu merkezi hükümetle çevre bölgelerinden isyancılar arasındaki on yıllardır süren çatışmalar, böylece ilk kez başkente taşınmış oldu.13 Hâlbuki Sudan ve Çad liderleri Mart ayında İslâm Konferansı’nda bir araya gelip barış için görüşmelerde bulunmuşlardı. İki taraf da kendilerine karşı isyancıları destekledikleri için birbirini suçluyor.
Kadın Haklarına Yönelik İhlaller
Darfur’da aynı zamanda başka problemlerde gün yüzüne çıkıyor. Özellikle kadınlara karşı tecavüz ve kaçırmalar, cinsel kölelik durumları çok yaygındır. İnsan Hakları İzleme Örgütü ‘Human Rights Watch’, Sudan'ın sorunlu Darfur bölgesindeki kadınlara yönelik tecavüz ve cinsel saldırıların, bölgede çatışmaların başlamasının üzerinden beş yıl geçmesine rağmen hala yoğun bir şekilde sürdüğünü söyledi. Örgüte göre, Sudan ordusu askerleri, milisler ve isyancı savaşçılar mülteci kamplarında yaşayan kadınları hedef almaya devam ediyorlar.
Sudan'ın Birleşmiş Milletlerdeki temsilcisi Abdulmahmud Abdulhalim Muhammed ise BBC'ye verdiği demeçte, Sudan askerlerinin tecavüz ettiğine yönelik iddiaların, Sudan'ı karalamaya yönelik çabaların bir parçası olduğunu söyledi. Raporda Sudan güvenlik güçleri ve uluslararası barış gücü askerlerinin, Darfurluları korumak için yeterli çaba harcamadıkları vurgulandı.
BBC Afrika Editörü James Read tecavüzün, Darfur'daki insanî felaketin, değişmez unsurlarından olduğunu söylüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göreyse, Darfur'da sorun daha da karmaşık hale geldikçe, tecavüz yöntemleri de değişiyor. Örgüt; kadınların, köylere saldırı düzenlenen zamanların yanı sıra çatışmaların olmadığı dönemlerde de tecavüze maruz kalmalarının muhtemel olduğunu vurguluyor. Hükümet güçlerinin, milislerin ve isyancıların evlerini terk eden ve kamplarda yaşayan kadınları hedef aldıkları belirtiliyor.
Sudan hükümeti bu tip olaylara son verme taahhüdünde bulunmuştu. Ancak pratikte, ya çok az şey değişmiş, ya da hiçbir şey değişmemiş durumda. Kurbanların çoğu, saldırıları bildirmekten korkuyor. Zira bunu yaptıklarında, Sudan polisi genelde harekete geçmekte isteksiz davranıyor. Hükümet güçleri hâlâ fiilen yargıdan muaf tutuluyor. Gerçi uluslararası barış gücü askerlerinin varlığı, bazı bölgelerde kadınlara yönelik saldırıları caydırmaya yardımcı oluyor. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü, bu askerlerin operasyonlarını genişletmeleri, örneğin odun toplamak için kampları dışına çıkan kadınlarla birlikte gezmeleri gerektiğini belirtiyor. Örgüt ayrıca daha çok sayıda kadın polisin görevlendirilmesi ve kurbanlara yardım sırasında da daha hassas hareket edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.14
Uluslararası Ceza Mahkemesi
Temmuz ayında ise Sudan da çok önemli bir gelişme yaşandı. Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcısı, Darfur'da işlendiği iddia edilen suçlardan ötürü Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'in tutuklanmasını istedi. Ülke içinde bu durum büyük tepkilere ve karışıklıklara sebebiyet verdi. Sudan'ın BM Temsilcisi Abdulhalim Muhammed, BBC'ye yaptığı açıklamada El Beşir'in, suçlamaları "siyasi bir beyan" olarak gördüğünü ve mahkemeyle iş birliği yapmayacaklarını söyledi.
Savcı Luis Moreno Ocampo, Darfur'da son beş yılda yaşananlarda el-Beşir'in cezaî sorumluluğu olduğunu belirtmişti. Ocampo, toplanan kanıtların el-Beşir aleyhinde savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım dâhil on ayrı suçlamayı doğruladığını kaydetmişti. Reuters Haber Ajansı, El Beşir'in suçlamaları "yalan" olarak tanımladığı haberini geçerken, Sudan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Osman Taha da öne sürülen kanıtların yanlış olduğunu savundu.
Sudan'ın BM Temsilcisi ayrıca hükümetin, isyancıların bu karardan cesaret alıp başkent Hartum'a saldırabilecekleri gerekçesiyle, askeri önlemleri artırdığını belirtti. Bu arada, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Ali Osman Taha da hükümetin Darfur'daki yardım çalışanlarını korumak için çaba göstereceğini, ancak güvenliklerini garanti edemeyeceklerini söyledi.
BM de, Ömer el-Beşir hakkında tutuklama emri çıkarılmasının istenmesi ardından önlem olarak Darfur'daki personel sayısını asgariye indirmeye başladı. Bölgeden çekilecek personel sayısı ise açıklanmadı. BM ve Afrika Birliği'nin Darfur'da konuşlu 9600 kişilik bir barış gücü bulunuyor. Bölgede hem yabancı, hem de yerel halktan oluşan 1300 de sivil görev yapıyor. 8 Temmuz'da bölgedeki barış gücüne karşı düzenlenen saldırıda 7 asker ölmüş, 22'si de yaralanmıştı. Bir barış gücü yetkilisi BBC'ye yaptığı açıklamada personelin asgariye indirilme kararının bu saldırıdan sonra alındığını söyledi.15
Ayrıca UNICEF’in raporuna göre Sudan’da Eylül ayına kadar 225 insanî yardım aracı kaçırıldı ve 32 konvoya saldırı düzenlendi. 142 insanî yardım arazisi işgal edildi ve 11 yardım görevlisi öldürüldü. Bununla beraber Kuzey Darfur’da bir su kuyusu açma makinesinin çalınması sonucunda bu 180.000 kişinin temiz su içebilme durumunu etkiledi.16
Çocuk Askerler
Bunların yanı sıra Darfur’daki en büyük problemlerden biri de çocuk askerlerdir. (Uluslar arası camiada 18 yaşından küçükler çocuk sayılmaktadır.) BM Çocuk Fonu UNICEF, Sudan’ın sorunlu Darfur bölgesinde yaklaşık 6 bin çocuk askerin bulunduğunu ve yaklaşık iki milyon çocuğun çatışmalardan etkilendiğini bildirdi. UNİCEF’in Somali’deki temsilcisi Ted Chaiban yaptığı açıklamada, Darfur’daki tüm silahlı grupların çocukları kullandığını, Sudan genelinde çocuk asker sayısının yaklaşık 8 bin olduğunu, bunun 6 bininin Darfur’da bulunduğunu belirtti. Bunun, çocukların tümünün eline silah alıp savaştığı anlamına gelmediğini, ancak bu çocukların silahlı grupların safında bulunduğunu kaydeden Chaiban, üniformalı ve silahlı çocukları gördüklerini kaydetti. Bu yıl içinde bildirilen 400 vaka göz önüne alındığında, Darfur’daki isyancı gruplarında yer alan en küçük çocuk askerin 11 yaşında olduğu, çocukların yaşlarının 15 ile 17 arasında değiştiği bildirildi. Ted Chaiban, çatışmalardan yaklaşık iki milyon çocuğun da etkilendiğini, bu çocuklardan 700 bin kadarının 2004 yılından sonra doğduğunu düşündüğünü belirtti ve bu çocukların şimdiye kadar yaşamlarını sadece savaş ortamında sürdürdüğünü söyledi.17
Din Ayrımcılığı ve İstismar
Sudan’daki bir başka problem ise dini ayrımcılık ve din adına yapılan istismarlardır. Amerika’da misyoner bir örgüt, ünlü rahip Graham Franklin öncülüğünde büyük bir propaganda kampanyasına başladı. Örgüt, Sudan’da Hıristiyan nüfusun korunması, Kuzey Sudan hükümetinin eliyle Güney Sudan’da yakılan-yıkılan kiliselerin onarımı ve yeniden inşası için Amerikalıları bağış yapmaya çağırdı. Ünlü misyonerlik örgütü Samaritan`s Purse’de radyo ve televizyon kanallarında dönen reklâmlarında Güney Sudan’daki kiliselerin yeniden inşa edilmesi için Amerikalıları bağış yapmaya davet ediyor. Rahip Graham’ın bir ses kaydının yer aldığı reklâmlarda, Müslümanlar tarafından kiliselerin ve köylerinin nasıl yakıldığını, kendilerinin göç etmek zorunda bırakıldığını İngilizce olarak anlatan Sudanlılara yer veriliyor. Merkezi Kuzey Carolina’da bulunan örgüt bir reklâmında “Sudan Hükümeti güneyden Hıristiyanlığı kazımak istiyordu, ancak başarısız oldular” ifadeleri geçiyor.
Örgüt güneyde binlerce kişiye hizmet veren bir hastane ve 7 bin ikr. (1 ikr dört bin metre kareden daha büyük ) işlettiğini 50’den fazla okula da gıda ve çeşitli yardımlarda bulunduğunu açıkladı.
Rahip Graham, Sudan Devlet Başkanı el-Beşir’le görüşmesine ve el-Beşir’in bu görüşmede rahibi Güney Sudan`da çalışmaya davet etmesine rağmen, örgüt, yayınlarında Sudan Hükümeti’ni Hıristiyanlar hakkında soykırım uygulamakla suçluyor. Dini baskı gördüklerini iddia eden Sudanlıların seslerine yer verilen bir tanıtım ilanında şu ifadeler yer alıyor: “Güney Sudan’daki Mongo Kilisesi öncüleri Kuzeydeki Müslüman hükümetin desteklediği milisler eliyle yıllarca zulüm ve baskılara maruz kaldılar. Sütunlara bağlanan kilise liderleri ateşe veriliyordu.” İlanda örgütün çalışmalarının neticesini açıklarken “Samaritan`s Purse’un dini merkezleri yeniden inşa faaliyetlerinde kendilerine yardımcı olacağını öğrendikten sonra Hıristiyanların yüzündeki endişe yerini sevince bıraktı. Yeni kilise şu an 300 üyeye ev olmuş durumda. Kilise öncüleri umudun yeniden yeşerdiğine tanık oldu. Sadece 2007 yılında 80 kadar kilise inşa ettiklerini ifade eden örgüt, “2008 hedefimiz 120 kilise inşa etmek. Ayrıca ülke tarihinin en büyük Kitabı Mukaddes dağıtım kampanyasını başlatıyoruz” dedi.
Öte yandan Sudan Hükümeti, Hıristiyan vatandaşlarına zulmettiği iddialarını reddederek güneylileri Müslümanların haklarını çiğnemekle suçladı. Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan Eylül 2007 tarihli bir belge, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi`nin (SPLM) Nifaşa Barış Antlaşmasını ihlal ederek, güneydeki Müslümanlara nasıl zulüm yaptıklarını açıkça gözler önüne serdi. Sudan diplomatik kaynaklarına göre, güneyde Müslümanlara uygulanan çeşitli baskılar arasında, “güneydeki on eyalette ezanın yasaklanması, bazı hücrelerin (Kuran öğretilen yerler) barlara dönüştürülmesi, bazı İslâmî üniversite, fakülte ve bankaların kapatılması, ayrıca eğitimde Arapça olan Sudan müfredatı yerine Kenya ve Uganda müfredatının getirilme çabaları” bulunuyor.18
Güney Sudan
Sudan’ın günümüzde problemleri olduğu gibi gelecekte de daha başka problemleri olabileceğinden korkuluyor. Uluslararası Kriz Grubu, Sudan'ın güneyindeki huzursuzluğun giderek arttığını, uluslararası toplum harekete geçmezse Darfur'daki kadar kanlı çatışmalar yaşanabileceğini vurguladı.
Dünya Darfur'daki sorunu çözmek için para ve diplomatik çaba sarf ederken, bir başka sorun Sudan'ın güneyinde sessizce ısınmakta. Aslında yeni bir sorun değil bu. Daha Darfur'un dünya gündemine geldiği 2003'te, Hartum hükümeti güneyin bağımsızlığı için on yılı aşkın süredir mücadele eden Sudan Halkının Özgürlüğü Hareketi ile barış müzakereleri yürütüyordu. Uluslararası Kriz Grubu'na göre bu barış anlaşması şimdi ciddi olarak tehlikede ve anlaşmanın bozulması ile bölge tekrar karışabilir. Taraflar arasındaki en ciddi sürtüşme stratejik önemi olan Kordofan eyaleti üzerine yaşanıyor. Birçok açıdan Sudan'ın küçük bir modeli olan bu bölgede, tepeden tırnağa silahlı Arap ve Afrika kökenli kabileler yan yana yaşıyor. Ancak barış anlaşmasından bu yana, aralarındaki soğukluk giderilmiş değil. Bu gruplar barış anlaşmasından sonra bir kenara itildiklerini ve eski destekçileri tarafından unutulduklarını düşünüyor.19
Raporu bitirirken kasım ayında gerçekleşen bir gelişmeyi aktaralım:Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, ülkenin batısındaki Darfur bölgesinde ateşkes ilan ettiklerini açıkladı. El-Beşir ayrıca hükümetinin milisleri silahtan arındırmaya başlayarak silahlı kuvvetlerin silah kullanımına da sınırlama getirileceğini belirtti. Bununla beraber bölgedeki isyancı kuvvetler müzakerelerde yer almadıkları için ateşkese katılmış değiller. Darfur'da geçmişte de ateşkes ilan edilmiş, ancak başarı sağlanamamıştı. Ömer el-Beşir, ateşkes açıklamasını, Darfur'da barışın tesisi için çalışan Sudan Halkı Girişimi'nin nihai tavsiyelerini dinledikten sonra yaptı. Ancak bu girişim, Darfur'daki isyancı gruplar görüşmelere dâhil edilmediği için eleştiriliyor. Sudan'daki BBC muhabiri Amber Henshaw, yine de hükümetin bu girişimin hazırladığı barış planının, el-Beşir'e yönelik uluslararası baskıların ertelenmesine yeterli olmasını umuyor. Batılı bir diplomat da BBC'ye yaptığı açıklamada, ateşkesin doğru yönde atılmış bir adım olduğunu, ancak bunu somut değişikliklerin izlemesi gerektiğini söyledi.20
Darfur kaynaklı bu tür sorunları değerlendirirken küresel dengeleri göz ardı etmemek gerekiyor. Sudan aleyhinde kullanılan dil büyük ölçüde, ülkeyle ekonomik ilişkileri olmayan batılı ülkeler tarafından oluşturuldu. Şayet bir bölgede hak ihlalleri yaşanıyorsa buna herkesin müdahil olması anlaşılır bir durum ancak insan hakları üzerinden bir takım ülkelerin çıkarları ve menfaatleri ön planda tutuluyorsa burada daha da dikkatli olmak gerekiyor. Ancak yapılan ihlallerin kimden, kime karşı gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin ortaya çıkarılması ve adil yargılamanın yapılması gerekir. Masumun ortaya çıkarılması ve zalime hak ettiği cezanın verilmesi vicdani bir sorumluluktur.
Dostları ilə paylaş: |