78–Müşteki Döne YILMAZ 18/09/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
1980 tarihinde Kırşehir Yetiştirme Yurdunda öğretmen olarak göreve başladığını, sırasıyla SHÇEK, Kayseri Kız Yetiştirme Yurdu, Muradiye Kız Meslek Lisesinde çalıştığını, 1995 tarihinde çocuğunun doğumu nedeniyle istifa ettiğini, 1997 tarihinde yeniden Ankara/Bala Ergin Köyünde öğretmen olarak göreve başladığını, göreve başladığı dönemin siyasi durumunu o zamana kadar başörtülü çalışan kendisinin suçlu konuma düşürdüğünü, kılık ve kıyafetinin tehdit kabul edilerek çalışma hayatının engellendiğini, disiplin cezaları verildiğini, 12/12/2000 tarihinde memuriyetten çıkarıldığını, mağdur olduğunu, 28 Şubat darbesinin asker sanıklarından ve diğer görevlilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (108. klasör, sayfa 144-153)
79–Müşteki Muhuttin DOĞAN 07/01/2012 havale tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
YÖK'ün açtığı sınavı kazanarak 1994 yılında master ve doktora yapmak amacıyla Adnan Menderes Üniversitesi adına İngiltere'ye gönderildiğini, master çalışmasını Londra Üniversitesinde tamamladıktan sonra Birmingham Üniversitesinden doktora kabul belgesi aldığını, bu süreçte Adnan Menderes Üniversitesi'nin doktora hakkının kanuni bir hak olduğunu ve bütün eğitim giderlerinin üniversite tarafından karşılanacağına ilişkin bir referans mektubu gönderdiğini, böylece doktora kaydını yaptırarak ön çalışmalara başladığını, zaman içerisinde maaşının ve bursunun ödenmemesi nedeniyle yurda dönmeye zorlandığını, çalışmalarının yarım kaldığını,
Kendisine yardımcı ve rehber olması gereken Türk Dili Edebiyatı Bölüm Başkanı Adnan İNCE'nin sonradan kendisine çalışmasının aslında çok güzel olduğunu ama nasıl olsa geri çağıracaklarını, kendisinin böyle bir rapor vermek zorunda kaldığını söylediğini belirttiği, haksız olarak çağrılmasına rağmen İstanbul Üniversitesinde doktora sınavına girerek kazandığını ve derslere başladığını, doktora çalışmasına devam ederken açığa alındığını, yurt dışına giderken kendisine kefil olan insanlara da icra geldiğini, böylece başka insanların dertleriyle de ilgilenmek zorunda kaldığını, bu zorluklarla uğraşırken ilk çocuğuyla ilgilenemediğini, ciddi problemlerin olduğunu geç fark ettiğini, 28 Şubat sürecinde telafisi imkânsız maddi ve manevi kayıplar yaşadığını, kendisinin ve ailesinin telafisi imkânsız acılar yaşamasına neden olan kişilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 177-178)
80–Müşteki Turgay TEMEL 05/06/2012 havale tarihli Cumhurbaşkanına yazdığı şikâyet dilekçesinde özetle;
İlk kez olmak üzere yurt dışına merkezi sınav sistemiyle önemli sayıda akademik personel gönderildiğini o dönemde yurt dışına gönderilmiş bir akademisyen olduğunu, bunun üzerine malum kesimin hemen kendilerinin torpil ile gönderildikleri yaygarasını kopardıklarını, gönderilen bazı arkadaşlarının sırf ramazan ayında iftar davetine icabet ettiği için jurnallenip fişlenerek bursları kesilip yurda geri çağrıldıklarını, çok ağır manevi işkenceler çektirildiğini, çok yakın bir arkadaşının hesabına gönderildiği üniversitenin kendisine görev vermemesi ve yüklenme senedini işleme koyması sonucu önce ailesini kaybettiğini sonra da dayanamayarak intihar ettiğini, yaşadığı haksızlıklar nedeniyle doçentliğini tahmini olarak 11 yıl gecikmeyle alabildiğini belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 181)
81–Müşteki Oğuz YILMAZ 02/03/2013 şikâyet dilekçesinde özetle;
1995 yılında Mısırdaki El-Ezher Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun olarak yurda döndüğünü 4 yıllık Lisans düzeyinde denkliğini aldığını, sınıf öğretmeni olarak atamasının yapıldığını, Kadışehri İmam Hatip Lisesinde göreve başladığını, 8 ay sonra 11/09/1997 tarihinde YÖK'ün denkliklerini keyfi olarak iptal etmesi ile birlikte bir anda işsiz ve güçsüz olarak kaldığını, 10 gün sonra doğan çocuğunu geçindirmek için çırak olarak çalıştığını, Danıştay'a dava açtığını, davaları sürerken apar topar askere aldıklarını, yedek subay olarak görev yapması gerekirken 18 ay er olarak askerlik hizmetini yapmak zorunda kaldığını, kendisinin ve ailesinin psikolojik manen ve madden mağdur olduğunu, belirttiği nedenler ve çektiği acılardan dolayı o zamanki YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ Milli Eğitim Bakanı ve o zaman bunları yaşamasında dahli bulunan YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığının tüm yetkililerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 213-214)
82–Müşteki Zafer POLAT 19/12/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Mısır El-Ezher Üniversitesinden mezun olduğunu, Türkiye'de YÖK'ten denklik belgesini aldığını, ancak 28 Şubat döneminin etkisi ile denklik belgesinin geri alındığını, öğretmenlik görevinden ayırdıklarını, çoluk çocuğunun mağdur olduğunu, Yüksek Lisansta yaptığını, çalışmalarının yarım kaldığını, mağduriyetine neden olan YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ ve görevlilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (240. klasör, sayfa 297)
83–Müşteki Fatma BENLİ tarihsiz şikâyet dilekçesinde özetle;
1991-1995 tarihleri arasında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 7. olarak mezun olduğunu, başörtülü fotoğrafının diplomada yer aldığını, 25/09/1997 tarihinde Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Yüksek Lisans sınavını kazandığını, yüksek lisans eğitimini başarı ile tamamlayarak tezini yazarak teslim ettiğini, ancak okulda başörtülü bulunmak yasaklandığı için tezi konusundaki savunmasını yapamadığını, bu nedenle eğitimini tamamlamasının mümkün olmadığını, 2011 yılında gerçekleşen öğrenci affı ile yeniden kayıt yaptırdığını, ancak 10 yıl önce 1 saat jüri önünde tezini sunarak diploma alabilecekken şimdi müfredata yeni koyulan dersleri almasının ve tezini yeniden yazmasının gerektiğini, 28 Şubat sürecinde üniversitelerin önünde robokopların beklediğini, öyle ki daha önce başörtülü eğitim gören ancak yasak başladıktan sonra başını açmayan kız öğrencilerin, eğitim özgürlüğünü engellemek isnadıyla gözaltına alındığını, haklarında iddianame düzenlendiğini,
O dönem hukuk dışı muameleye karşılık yargı organlarına verilen brifinglerle başörtüsü yasağı uygulamayan rektörlerin istifa ettirilmesinden sonra başörtülü kadınlar hakkındaki ayrımcı muamelelere ilişkin yargı yoluna başvurduklarında ise adil yargılanma hakkından mahrum edildiklerini, şüphelilerin gayri demokratik tutumu nedeniyle aynı yasal mevzuat içinde eğitim dönemi boyunca 3 farklı uygulama ile karşılaştığını, aynı Anayasa ve yasalar çerçevesinde önce eğitim gördüğünü, sonra senelerce üniversitenin bahçesine dahi giremediğini, şimdi ise bütün dünyada olduğu gibi kendi ülkesinde de üniversiteye girebilen bir kişi durumunda olduğunu, mağdur durumda olduğunu, 28 Şubat darbesinin şüphelilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (240. klasör, sayfa 191-195)
84–Müşteki Muharrem KESKİN 21/06/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümünde öğretim üyesi olarak görevlendirilmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile ABD'de Aralık 2003 sonunda doktorasını tamamlayıp Ocak 2004'te Türkiye'ye döndüğünü ve MEB'den görev talebinde bulunduğunu, MEB'in Mustafa Kemal Üniversitesine yazı göndererek atanması için gerekli işlemlerin yapılmasını istediğini, ancak atamasının geciktiğini, üniversitenin personel şube müdürünün kendisi için YÖK'ten kadro istendiğini ve kadro yazısı gelir gelmez göreve başlayacağını söylediğini, YÖK'ten araştırdığında kendisine üniversitenin ihtiyacının olmadığı, başka bir üniversiteye atanması konusunda yazı gönderdiğinin söylendiğini, YÖK'ün bir kısım üniversitelere kendisi için yazı gönderdiğini, Erzurum Atatürk Üniversitesinden olumlu cevap geldiğini, kendisinin yurtdışında öğrenim görmüş olmasına rağmen göreve atanmasının engellendiğini, daha sonra devlet kurumlarına şikâyette bulunduğunu, YÖK Denetleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Aytekin BERKMAN'dan elektronik posta aldığını, gelen cevapta derhal göreve başlatılacağının belirtildiğini, Temmuz 2004'te Doktor Araştırma görevlisi olarak göreve başladığını, Ocak 2004-Temmuz 2004 tarihleri arasında 6 ay işsiz ve sağlık sigortası olmadan eşi ve 2 çocuğuyla ortada kaldığını, maddi ve manevi zarara uğradığını, 28 Şubat davasına katılmak istediğini belirtmiştir. (129. klasör, sayfa 257-258)
85–Müşteki Ahmet BAYLAR 04/05/2012 tarihli şikâyet dilekçesi ve 17/03/2011 tarihli Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu şikâyet dilekçesinde özetle;
1995 yılında Fırat Üniversitesine araştırma görevlisi olarak atandığını, doktora eğitiminin bitmesine az bir süre kalmasına rağmen 2547 sayılı kanunun 33/a maddesine geçirilmeyişi nedeniyle Cumhurbaşkanlığına dilekçe yazdığını, sonuç alamadığını, hakkında Cumhurbaşkanlığına olumsuz bir takım raporlar gönderilmiş olabileceğini düşündüğünü, 25 Ocak 2011 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Bilgi Edinme birimine başvurarak rektörlük tarafından hakkında herhangi bir yazının olup olmadığının bildirilmesini istediğini, bunun üzerine Fırat Üniversitesi Rektörünün hakkındaki düşüncesi ile ilgili yazısının gönderildiğini, yazıda rektörün “araştırma görevlisi Ahmet BAYLAR'ın eşi Müfide BAYLAR inşaat mühendisliği öğrencisi iken üniversitemizde uygulanan kılık kıyafet ile ilgili mevzuatlara uymamış türbanlı derslere girmiş ve bu nedenle 1 ay süre ile üniversiteden uzaklaştırılmıştır. Bu dönemde Ahmet BAYLAR'a eşinin kılık-kıyafeti ile ilgili mevzuata uyması konusunda yardımcı olması istenmiş ancak Ahmet BAYLAR eşinin demokratik hakkını kullandığını ve türbanla gelmenin sakıncalarını anlamadığını belirtmiştir.Bu tür insanların üniversitede hizmetlerine ihtiyaç olmadığı kanısındayım”dediğini, bunun ağır bir insan hakları ihlali, utanç verici bir suç ve büyük bir skandal olduğunu belirterek konunun 28 Şubat soruşturması kapsamında değerlendirilmesini istemiştir. (129. klasör, sayfa 43-44,48)
86–Müşteki Şükrü ÖZĞAN 27/09/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Halen Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde Profesör olduğunu, 1997 yılında çalışmaları nedeniyle Doçent unvanını aldığını, 2009 yılına kadar aynı üniversitede yardımcı doçent kadrosunda kaldığını, hak ettiği halde doçentlik kadrosunun verilmediğini, bunun sebebinin üniversite rektörü tarafından fişlendiği ve sakıncalı görüldüğü şeklinde kendisine ifade edildiğini, maddi ve manevi sıkıntılar yaşadığını, bu süreci yaşatarak ülkenin istikrarını bozan üniversitelerde baskı dönemi yaratan ve yasal dayanağı olmayan kendilerini fişleyen tüm görevlilerden şikâyetçi olduğunu, hiçbir şey değişmeden 2009 yılında doçentlik kadrosunun verilmesinin yapılan haksızlığın kanıtı olduğunu belirtmiştir. (129. klasör, sayfa 29)
87–Müşteki Osman TAYLAN 27/06/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
1991 yılı Haziran döneminde İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümünü üçüncülük derecesi ile bitirdiğini, 1 yıl İngilizce hazırlık okuduktan sonra aynı üniversitenin İşletme mühendisliği bölümünde 1994 yılında pekiyi ile master derecesi aldığını, master çalışmaları sırasında 15 Ağustos 1993 tarihinde Dumlupınar Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde araştırma görevlisi olarak işe başladığını, 1995 tarihinde doktora çalışmalarına başladığında pek çok ulusal ve Uluslar arası konferans ve kongrede akademik çalışmalara katıldığını, KPDS dil sınavından yeterlilik derecesi aldığını,
1998 yılında doktora çalışmasının son aşamasına geldiğini, yapay zekâ konusunda çalıştığını, Türkiye'de bu konuda çok az sayıda akademisyen bulunduğunu, Dumlupınar Üniversitesi rektörünün doktora derslerine devam etmesi ve akademik çalışmalara katılmasına izin vermediğini, bölüm başkanından bazen günlük bazen de yıllık izinlerini kullanarak doktora çalışmalarını sürdürürken fakültedeki görevlerini de aksatmamaya çalıştığını, 1996 yılında bölümleri tarafından düzenlenen Uluslararası bir sempozyumu başarı ile organize ettiğini, üniversitenin hiçbir katkısı olmadığını, bütün harcamaları dahi cebinden yaptığını, rektörün olumsuz tavrı ve yaklaşımının sempozyum katılımcısı İngiliz arkadaşının bile dikkatini çektiğini, 15 Ağustos 1998 tarihinde maaşını alamadığını, dekan yardımcısının rektörün görevlerini uzatacağını söylediğini,dekan yardımcısının araştırma görevlilerinin isimlerinin karşısında, cemaatçi, tarikatçı, şucu-bucu diye yazan listeyi diğer bir dekan yardımcısının görerek başlarının çaresine bakmaları konusunda uyardığını,
Üniversiteden ayrılmak istediğini ancak çıkışının verilmediğini, sabah akşam imza atmak zorunda kaldığını, maaşların ödenmediğini, amacın üniversiteden uzaklaştırılmalarını sağlanmak olduğunu,rektörün kendilerine ordu evinde komutanlarla yemek yediğini söyleyerek kimden güç aldığını duyurmaya çalıştığını, 28 Şubat döneminde dekan yardımcısının Batı Çalışma Grubunun elemanı olduğunu, “Batı Çalışma Grubunun Kütahya Şubesi benim” dediğini, daha sonra üniversiteden ayrılarak 1600 dolar maaşla Kıbrıs'ta işe başladığını, üniversitede asistanken 400 dolar civarında maaş aldığını, dekan yardımcısının Kıbrıs'taki evinin adresini öğrendiğini,bir sabah uyandıklarında evinin balkonunda mutfak kapısının zorlandığını, olay mahalline yaklaşık 50 cm boyunda çelikten yapılma çok sert ucu son derece sivri metal bir şiş bırakıldığını gördüğünü, o dönemde Dumlupınar Üniversitesinde aylarca maaşını alamayan doçent ve profesörler bulunduğunu, bunların eşine dostuna mahcup olduğunu, psikolojilerinin harap olduğunu,
1999 yılında mahkeme kararı ile Kütahya'daki görevine iade edildiğini, söz konusu dekan yardımcısı ile tartışmadan sonra göreve başladığını, ertesi gün Kütahya'nın Tavşanlı ilçesine sürgün gönderildiğinde istifa etmeye karar verdiğini, istifa etmesine dahi imkân tanınmadığını, Kütahya'nın bütün noterlerini dolaştığını, istifa yazısını göndermek istemediklerini, kendisinin de Kıbrıs'a giderken Silifke 1. Noteri vasıtasıyla istifa yazısını gönderdiğini, dekan yardımcısının yazının üstüne kendi el yazısı ile “böyle bir şahıs kurumumuzda çalışmamaktadır” diye not düştüğünü, ancak imzalamaya cesaret edemediğini, bir fakülte çalışanına imza attırdığını tespit ettiğini, o dönemde üniversite rektörünün Mühendislik Fakültesinde düzenlenen akşam yemeğinde bilgisayarla ilgili olarak “adı üstünde bilgisayar, bilginiz varsa sayar, yoksa neyi saydıracaksınız, ben de zaten bilgisayarlara inanmıyorum, siz öyle anlatın ki çocuk kendini bilgisayarın karşısında hissetsin, ben bilgisayar falan almayacağım” dediğini,
28 Şubat darbesinin amacının gerekirse silah kullanmak olduğunu, ama temelde psikolojik şiddet uygulanarak Anadolu insanının çocuklarının önünün kesildiğini, bunu da büyük oranda başardıklarını, insanların insafsızca fişlendiğini, 28 Şubat darbesinin üniversite ayağını oluşturan rektör ve Mühendislik Fakültesi dekan yardımcısının cezalandırılmasını istemiştir. (108. klasör, sayfa 122-132)
88–Müşteki Üzeyir DERELİ 08/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
28 Şubat sürecinde Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesinde Türk Dili ve Edebiyat Bölümünde araştırma görevlisi olarak görev yaptığını, 28 Şubat sürecinde doçentliğe geçiş için girdiği sınavlardaki aldığı notlarda oynama yapıldığını, sürekli puanının kırıldığını, o dönemde namazını kılan herhangi bir grupla irtibatı olmayan bir kimse olduğunu, 1994-1999 tarihleri arasında görev yaptığı fakültede bir astsubayın açık öğretim sınavında kopya çekmesine yardımcı olmasını istediğini ve açıkça JİTEM'de çalıştığını belirterek tehdit ettiğini, 4-5 defa sınavlarda karşılaştıklarını, her sınavda kendisini aynı şekilde tehdit ettiğini, namaz kılması nedeniyle Mayıs 1999'da görevinden uzaklaştırıldığını, bunun namaz kılmasından kaynaklandığını, çünkü 15 gün kadar önce fakülte dekanının kendisini makamına çağırarak odasında namaz kılmaması için uyardığını, kendisinin de daha önceki dekanın izin verdiğini belirttiğini, bundan sonra kılmayacağını söylediğini, buna rağmen sözleşmesi yenilenmeyerek okuldan uzaklaştırıldığını, işine son verildikten sonra öğretmenliğe ve gece bekçisi olarak Ankara Adliyesine müracaatta bulunduğunu,ancak kabul edilmediğini, süreç içerisinde getirilen yasal düzenlemelere göre 2 kez daha üniversiteye müracaat ettiğini, ancak kabul edilmediğini, Burdur'da 4 yıl çorap sattığını, ciddi maddi sıkıntılar yaşadığını, o dönemde kendisi hakkında Emniyet İstihbarata JİTEM'den 2 tane rapor gittiğini öğrendiğini, o dönemde Tugay Komutanının Hürriyet Gazetesinin Akdeniz nüshasında yayınlanan röportajına göre Burdur Milli Eğitim Müdürü ve Pamukkale Üniversitesi dekanı ile birlikte Türkiye'de irticayı nasıl boğduklarını, Burdur İmam Hatip Lisesinde kızların başlarını ilk kez kendisinin açtırdığını övünerek anlattığını, Tugay Komutanının BÇG'nin Genel Sekreteri olduğunu, 2001 yılında öğretmenliğe başladığını, doktorasını 2003 yılında tamamladığını, ancak cesareti kalmadığı için üniversiteye dönemediğini, kendisi ile birlikte çalışan arkadaşlarının profesör olduklarını, kendisini mağdur eden Burdur Eğitim Fakültesi Dekanı, Milli Eğitim Müdürü ve Tugay Komutanından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (191. klasör, sayfa 260-261)
89–Müşteki Mustafa PAYAS 24/04/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1999 yılında Mısır El-Ezher Üniversitesinden mezun olduğunu, ancak 28 Şubat sürecinde daha önceden aldığı bu eğitim nedeniyle Din Kültürü ve Meslek Öğretmeni olabiliyorken bu hakkının elinden alındığını, çok büyük haksızlığa uğradığını, üniversite mezunu sayılmadığı için askerliğini kısa dönem ya da yedek subay olarak yapma hakkının engellendiğini belirterek şikâyetçi olmuştur. (104. klasör, sayfa 156)
90–Müşteki Ümit ERGİN 07/05/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
1991-1992 öğretim yılında Mısır El-Ezher Üniversitesine kayıt yaptırdığını, öğrenimine devam ettiğini, Mısır ve Türkiye arasındaki anlaşma gereğince bu okuldan mezun olanların İlahiyat Fakültesi dengi sayılıp Din Kültürü ve Meslek Öğretmeni olabildiklerini, 28 Şubat döneminde denkliklerinin iptal edildiğini, 1999 yılında mezun olduğunu, lise mezunu statüsünde sayılmaları nedeniyle askerliğini 18 ay yaptığını, mağdur olduğunu, 2011 yılında 40 yaşında denkliğini almak için 5 fark dersi vermek gerektiğini, bunun için müracaat ettiğini, 23 Mart 2012 tarihinde denklik diplomasını aldığını, mağdur olduğunu, şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (104. klasör, sayfa 115-116)
91–Müşteki İlkcan KABAKÇI 04/06/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1991-1992 öğretim yılında Mısır El-Ezher Üniversitesine kayıt yaptırdığını, 1997-1998 öğretim yılında İslam hukuku bölümünden mezun olduğunu, aynı okuldan daha önce mezun olan herkesin denklikleri kabul edilirken 28 Şubat 1997 tarihinde alınan kararlarla birlikte denkliğinin kabul edilmediğini, üniversite mezunu olmasına rağmen “üzerinde öğretmen atamalarında geçerli değildir” ibaresi bulunan önlisans diploması verildiğini, askerliğini 18 ay yapmak zorunda kaldığını, 28 Şubat kararları nedeniyle mesleğini icra edemediğini, babasının çalıştırdığı markette işçi olarak çalışmak zorunda kaldığını, şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (104. klasör, sayfa 108)
92–Müşteki Ahmet Zafer TEL 15/05/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümünde 1993-2000 yılları arasında araştırma görevlisi olarak çalıştığını, aynı dönemlerde 2. sicil amiri olarak çalışan kişinin 1998,1999, 2000, 2001 sicil raporlarını özel bir maksat için boş bıraktığını, zamanı gelince de kasıtlı olarak olumsuz kanaatle doldurduğunu, 2000, 2001 yıllarındaki sözleşmesinin, fakülte yönetim kurulunun olumlu görüş bildirmesine rağmen uzatmadığını, üniversite ile ilişiğini kestiğini, sicillerini geriye dönük olarak mahkemeyi kazanmak için iftira atarak doldurduğunu, sicillerin fişleme niteliğinde olduğunu, sicil yönetmeliğine göre eklenmesi gereken olumsuz kanaati doğrulayan rapor ya da belgelerin bulunmadığını ve sicil dosyasına ekleyemediğini,
Üniversite rektörü olan bu kişi ile ilgili yapılan ve mahkûm olduğu kararda da bu hususun ortaya çıktığını, söz konusu rektörün girdiği derslerde “Türkiye'de ihtilal olacak ben de Maliye Bakanı olacağım” ifadesini kullandığını, şahsın istihbari bilgilerle hareket ettiğini, dilekçesindeki olayların 28 Şubat terör örgütü faaliyetlerine aşırı benzerlik gösterdiğini, olay ve zamanların eş zamanlı olduğunu, cezalandırılmalarını istediğini belirtmiştir. (138 Klasör, sayfa 407-410)
93–Müşteki Müşerref SEDEF 02/10/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
1990-1998 yılları arasında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalında 8 yıl fizyoterapist olarak görev yaptıktan sonra açılan öğretim görevliliği sınavını kazanarak nakil ile Dumlupınar Üniversitesi Rektörlüğüne bağlı Kütahya Sağlık Yüksel Okulu Öğretim görevliliğine atandığını, 1999 ve 2000 yıllarında problemle karşılaşmadan sözleşmesi yenilenerek görevine devam ettiğini, 25/01/2001 tarihinde daha önceden değiştirilen yüksek okul yönetiminin sözleşmesinin uzatılmaması kararını aldığını, hakkında olumsuz karar alan öğretim üyelerinin iktisadi idari bilimler öğretim üyesi ve mühendis kökenli olduklarını, bunların kendisinin mesleki yetersizliklerini değerlendiremeyeceklerini, sözleşmenin uzatılması için taban puanın 170 iken 688 puan almasına rağmen sözleşmesinin uzatılmadığını, üniversite rektörlüğünün kendisini sürgün şeklinde Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunda görevlendirdiğini, bu görevlendirmenin mahkemece iptal edildiğini, Dumlupınar Üniversitesi rektörü ve çok sayıda diğer öğretim elemanının sicillerde yaptıkları usulsüzlükler nedeniyle Kütahya 2. Asliye Ceza Mahkemesince 765 sayılı TCK'nın 230/1 maddesi gereğince cezalandırıldıklarını, 28 Şubat sürecinde Kütahya Dumlupınar Üniversitesi bünyesinde çok sayıda öğretim elemanının mağdur edilmesine neden olan üniversite yöneticileri ve diğer kişi ve kurumların araştırılarak haklarında yasal işlem yapılmasını istemiştir. (138 Klasör, sayfa 164-166)
94–Müşteki Ahmet ÇONKUR 28/11/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1997 yılında YÖK'ten denkliğini alarak Şırnak iline sınıf öğretmeni olarak atandığını, aynı zamanda Erciyes Üniversitesinde yüksek lisans öğrencisi olduğunu, YÖK'ün yurt dışı İlahiyat Lisans denkliğini iptal etmesiyle 6 ay stajyer öğretmen iken görevinden çıkarıldığını, yüksek lisansının yarım kaldığını, öğretmenlik ve yüksek lisans hakkının gasp edildiğini, 18 ay askerlik yapmak zorunda kaldığını, hiçbir yerde düzenli bir iş bulup çalışamadığını, kendisi ve eşinin psikolojik sıkıntılar çektiğini, 2009 yılında denkliğini almak için fark dersi vererek denkliğini aldığını ancak 40 yaş sınırını doldurmuş olduğu için öğretmenliğe kabul edilmediğini, mağdur olduğunu, dönemin YÖK ve MEB yöneticilerinden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (109. klasör, sayfa 170-171)
95-Servet ARMAĞAN 17/04/2013 tarihli şikâyetinde özetle;
1992 yılı Kasım ayında Harran Üniversitesine profesör unvanıyla rektör olarak atandığını, bu görevde iken 1996 yılında YÖK'ün hakkında 30 maddeden soruşturma başlattığını, soruşturma için YÖK Denetleme Kurulunun 2 kişi görevlendirdiğini, bunlardan bir tanesinin Danıştay üyeliğinden emekli olan bir kişi olduğunu, diğerinin de emekli paşa olan GATA’da da komutanlık yapan Ö. Ş. paşa olduğunu, bunların gelir gelmez kendisine sordukları sorulardan kasıtlı olduklarının, ön yargılı hareket ettiklerinin anlaşıldığını, kendisine üniversite bünyesinde Nurculuk faaliyetleri nasıl gidiyor diye sorduklarını, kendisinin de böyle bir faaliyet olmadığını söylediğini, suçladıkları maddelerden bir tanesinin üniversitede Risale-i Nur okutma iddiası ile ilgili olduğunu; kendisinin onlar gelmeden bu konuda gerekli soruşturma emrini verdiğini, konunun araştırıldığında merkezde bulunan Meslek Yüksek Okulunda bir okutmanın İngilizce dersinde çocuklara Risale-i Nur kitabından küçük bir parça tercüme ettirdiğini, kendisinin konu ile ilgili soruşturmacı görevlendirdiğini, soruşturmacının düzenlemiş olduğu raporda okutulan bölümün içerik itibariyle ve yapılan faaliyetle ilgili suç teşkil etmediği ve soruşturmaya gerek olmadığı yönünde rapor verdiğini, kendisinin de bunun üzerine soruşturma yapılmasına gerek olmadığına dair karar verdiğini, bu konuyu bu şekilde kendilerine izah ettiğini,
Ancak YÖK’ten gelen kişilerin Risale ile ilgili okutulan kısmı görmek istediklerini, kendisinin de bunun kendisinde olmadığını, neyi okuttuğunu da bilmediğini, kendilerinin bunu araştırması gerektiğini söylediğini, ısrar ettiklerini, parasını verip bir Sözler isminde Risale kitabı aldırdığını, araştırma yaptıklarını, neresinin okutulduğunu bilmedikleri için bulamadıklarını, yaptıkları soruşturmada bu konunun da içinde bulunduğu 26 maddeden soruşturmaya gerek olmadığına karar verildiğini, geri kalan 3-4 konudaki iddialar ise öğretim üyelerine baskı yaparak üniversiteden kaçırtmak, Ziraat Fakültesinde bulunan bir ineğin ölümü ile ilgili Devlet malına zarar vermek iddiası ile ilgili olduğunu, bir tanesinin de Ziraat Fakültesinde beslenen ineğin sütünden elde edilen kaymak, peynir, yoğurt gelirlerinin kötüye kullanılması iddiası ile ilgili olduğunu, bunlarla ilgili kendisinin YÖK Disiplin Kuruluna sevk edildiğini, savunma yapmak için kendisini YÖK Disiplin Kuruluna davet ettiklerini, savunma için sabah saat 09:00’da geldiğini, kapının önünde beklemeye başladığını, akşama kadar beklediği halde kendisinin savunmasını almadıklarını, Özel Kalem Müdiresi Gülsüm BASKAN isimli bayanın birkaç kez Disiplin Kurulu Başkanı Kemal GÜRÜZ ile görüştüğünü, ancak savunmasını almadıklarını, kendisinin de mesai saati bittiği için hava da karardığı için ayrıca ifadesinin alınacağı konusunda herhangi bir şey de söylemedikleri için kasıtlı hareket ettiklerini düşünerek oradan ayrıldığını, Ankara Dikmen’de bulunan Hakimevinde kaldığını, ertesi gün sabah uyandığında Üniversite Rektörlüğünden çıkarıldığına ilişkin karar verildiğini gazetelerden öğrendiğini,
Bu karar üzerine Şanlıurfa’ya giderek eşyalarını topladığını, bir polisin kendisine kararı tebliğ etmek için geldiğini, kararı tebellüğ ettiğini, Harran Üniversitesi Rektörlüğünden geçici görevli bulunduğu için asıl kadrosunun bulunduğu İstanbul Üniversitesine döndüğünü, ardından karara karşı Danıştay 8. Dairesine dava açtığını, yapılan yargılamada YÖK’ün Rektörlükten uzaklaştırılmasına ilişkin kararını Danıştay'ın iptal ettiğini, hatta Daire bünyesinde bulunan kanun sözcüsü veya Savcı olarak adlandırılan kişi bir inek ölümü yüzünden bir Rektörün görevden alınmasının çok saçma bir işlem olduğunu söylediğini, verilen iptal kararını YÖK’e gönderdiğini, karar gereğince derhal göreve başlatılması gerektiğini ve özlük haklarının da ödenmesi gerektiğini belirtmesine rağmen haksız ve hukuksuz olarak göreve başlatılmadığını, YÖK'ün verilen iptal kararını temyiz ettiğini, temyiz sonucunda da lehine karar verildiğini, YÖK’ün talebinin reddedildiğini, tashihi karara başvurduklarını, YÖK’ün bu talebini de Danıştay'ın reddettiğini, tüm bunlara rağmen göreve başlatılmadığını, bu süreç sonunda yaklaşık 3 ay geçtikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki görevine devam ederken bu sefer tekrar YÖK'ün soruşturma açması sonucu ifadesini aldıklarını, bu soruşturmada somut hiçbir suçlama bulunmadığını, sadece üniversitede kanun ve yönetmeliklere uygun davranmadığı şeklinde genel suçlayıcı ifadelerin yer aldığını, arkasından bir soruşturma daha açtıklarını, bu soruşturmalarla kendisini 2. ve 3. kez Rektörlük görevinden çıkarma cezası ile cezalandırdıklarını, halbuki kendisinin ilk kararla Rektörlükten çıkarılmış olduğunu, tekrar bu şekilde karar verilmesinin anlamsız olduğunu, zaten kendisinin Harran Üniversitesi Rektörlüğünden çıkarıldıktan sonra yaklaşık 3 ay İstanbul Üniversitesinde çalıştığını, Harran Üniversitesi Rektörü olmadığı halde 2. ve 3. defa komik şekilde Rektörlükten çıkarma cezası verildiğini, tahminine göre bu cezalar önceki kararın iptal edilip haksız olduğu Danıştay kararlarıyla ispat edildikten sonra göreve başlatmamak için bu kararların gerekçe oluşturmasını sağlamak amacıyla verdiklerini düşündüğünü,
Kendisinin bahsettiği 2. ve 3. kez Rektörlükten çıkarma cezalarını da Danıştay’a götürerek iptali için dava açtığını, bu başvuruları ile ilgili Danıştay’ın yeterli ve yasal gerekçe göstermeden başvurusunu reddettiğini, temyize gittiğini, temyiz sürecinde disiplin affı kanununun çıktığını, Danıştay’ın disiplin cezaları kaldırıldığı ve bütün sonuçlarıyla ortadan kalktığını belirterek karar verilmesine yer olmadığına karar verdiğini, ancak YÖK'ün bunu yine şaşılacak bir şekilde davanın reddi olarak değerlendirip yine uygulamayarak kendisini rektörlük görevine başlatmadığını, kendisinin İstanbul Üniversitesindeki görevine devam etmek zorunda kaldığını, bir daha Harran Üniversitesi Rektörlüğüne dönemediğini, bu şekilde YÖK'ün Anayasanın 138. Maddesini uygulamadığını, Anayasanın maddesini çiğnemiş olduğunu,
YÖK’ün ilk Rektörlükten çıkarmaya ilişkin kararına karşı verilen Danıştay’ın 1996/5256 Esas, 1997/2729 Karar sayılı 13/10/1997 tarihli kararını ibraz ettiğini,
Danıştay’ın akçalı haklarının verilmesine ilişkin de karar verdiğini, ancak bu kararı da uygulamadıklarını, bu yönüyle de kendisini mağdur ettiklerini, bu parasal hakların 2 şeyi ihtiva ettiğini,birincisinin; geçmiş aylara ait maaşları ve ekleri, ikincisinin ise; döner sermaye katkı payından alması gereken parasal haklar olduğunu, kendisinin bunun mücadelesini verdiğini, yaklaşık 2.5 sene sonra Harran Üniversitesinin kendisine maaşla ilgili bir miktar para ödemesi yaptığını, ancak döner sermayeden alması gereken miktarı ödemediğini, bunu da kendilerine YÖK talimat vermediği için ödemediklerini, ödeyemeyeceklerini söylediklerini, sonuçta Danıştay kararının da uygulanmamış olduğunu,
Kendisi 28 Şubat sürecinde İstanbul Üniversitesinde görev yaparken Batı Çalışma Grubunun tüm çalışanları ve bu arada Üniversite Öğretim Üyelerini de fişlediği yönünde haberler yayıldığını, bundan çok rahatsız olduklarını, Batı Çalışma Grubunun faaliyetlerinin hiçbir demokratik ve anayasal sistemde kabul edilmesi mümkün olmayan yasa dışı faaliyetler olduğunu, kamu görevlilerinin disiplin suçu işlediklerinde ya da adli suç işlediklerinde bunun anayasa ve kanunlarda prosedürün belli olduğunu, bu konuda her kurumun kendi personeli hakkında disiplin soruşturması yapma, cezalandırma hakkının olduğu ve bunların aleni olduğunu, adli suç işlendiğinde de adli makamların görevini yaptığını, bunların denetiminin bu şekilde yapıldığını, bu yüzden Batı Çalışma Grubunun bu şekilde Üniversite Öğretim Görevlilerini ve diğer kamu görevlilerini gizli ve hukuka aykırı bir şekilde fişlemesinin tamamen hukuka aykırı faaliyetler olduğunu, bu yüzden Batı Çalışma Grubunda görev alanlar ile ayrıca Batı Çalışma Grubunun ortak çalışıp onun talimatlarıyla hareket eden YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ’den şikâyetçi olduğunu, cezalandırılmasını istediğini,
Kendisine gösterilmiş olan Batı Çalışma Grubu Kriz Masası Kurulu başlıklı belgeden anlaşıldığı üzere Batı Çalışma Grubunun YÖK’e kurye ile belge gönderdiğinin anlaşıldığını, bu şekilde bir faaliyetin demokratik idare esaslarına ve anayasaya aykırı olduğunu,
Kendisine gösterilmiş olan Yavuz P.H. planı doğrultusunda 1997 Ekim, 1998 Ocak döneminde Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığınca icra edilen konular hakkında rapor başlıklı belgede, kendisinin Harran Üniversitesi Rektörlüğü görevine başlatılmamasıyla ilgili Rektörlük görevine Cumhurbaşkanınca başka birinin atanması gerekçe gösterilmiş ise de İdare Hukukunun temel prensiplerine göre idari işlemle ilgili verilen iptal kararının uygulanmak zorunda olduğunu ve bütün işlemlerin işlemin yapıldığı kararın 1 gün öncesine geri döneceğini, buna hukukta “in integrum restitutio” eski hale getirme dendiğini, o yüzden Danıştay’ın iptal kararı sonrası kendisinin Harran Üniversitesi Rektörlüğüne tekrar başlatılması gerektiğini, aksi halde Anayasanın 138. Maddesinin anlamının kalmadığını,
Kendisine gösterilmiş olan Yavuz P.H. planı çerçevesinde 1997 yılında gerçekleştirilen faaliyetler hakkında 12 Mayıs 1998 tarihinde yapılacak olan toplantıya Yüksek Öğretim Kurulunca sunulacak rapor başlıklı belgede de, kendisiyle birlikte yönetim görevinden uzaklaştırılan kişilerle ilgili bilgiler yer aldığını,
Kendisine gösterilmiş olan yeşil renkli fihrist içerisinde yer alan üniversite öğretim üyeleri ve görevlilerinin fişlenmesi ile ilgili el yazısıyla yazılan yazılarda Harran Üniversitesi Rektörü olarak görülen Askeri KÜÇÜKKAYA ve Doc. Dr. Ali BAKKAL kendisinin döneminde görevli olan kişiler olduğunu, isimlerinin karşısında mensup olduğu grup şeklinde bilgilere yer verildiğini, o dönemde YÖK’te üniversite öğretim üyeleri ve görevlileri ile ilgili fişleme yapıldığının anlaşıldığını,
Kendisine gösterilmiş olan müşteki Tamer TATAR’ın ibraz etmiş olduğu CD içerisinden elde edilen çizelgede mühendislik fakültesinde araştırma görevlisi olan oğlu Bülent ARMAĞAN ile ilgili fişleme yapıldığını, şu an oğlunun TÜBİTAK’ta doçent olarak görev yaptığını, oğlu Bülent ARMAĞAN’ı kendisiyle ilgili haksız olarak yaptıkları işlemlerden dolayı 7 sene boyunca doçent yapmadıklarını, araştırma görevlisi doktor olarak çalışmak zorunda kaldığını, bunu da kasıtlı bir şekilde yaparak bu şekilde mağdur ettiklerini,
Kendisinin daha önce soruşturma için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu dilekçede o dönem Cumhurbaşkanından şikâyetçi olduğunu, kendisinin Anayasanın 103 ve 104. Maddeleri gereğince görevini yapmadığını, bu yüzden Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini, kendisinden şikâyetçi olduğunu,
Sonuç olarak, 28 Şubat döneminde post-modern darbeyi gerçekleştiren darbeci Batı Çalışma Grubu görevlileri ile o dönemde ortak ve birlikte hareket eden YÖK ve özellikle Başkanı Kemal GÜRÜZ’ün cezalandırılmasını istediğini, ayrıca Cumhurbaşkanının cezalandırılmasını istediğini ve şikâyetçi olduğunu,
Soruşturmada ortaya çıkan belge ve bilgilere göre o dönem YÖK’ün Batı Çalışma Grubu ile koordineli ve adeta BÇG’nin bir şubesi gibi çalıştığının anlaşıldığını, ayrıca o dönemde YÖK’ün Batı Çalışma Grubunun talimatlarına göre hareket etmesi ile ilgili YÖK’ün ana arşivinde ve dökümantasyon merkezinde araştırma ve inceleme yapılmasını, oradan gerekli belgelerin alınmasını istediğini beyan etmiştir. (332. klasör, sayfa80-217)
Müştekinin 11/05/2012 tarihli şikâyetinde özetle;1992-1996 yılları arasında Harran Üniversitesi Rektörlüğü yaptığını, 1996 yılında Kemal GÜRÜZ’ün YÖK Başkanlığı döneminde hakkında soruşturma açıldığını ve savunmasının dahi alınmadan kendisini görevden aldıklarını, o dönemdeki YÖK idaresi ve Başkanı Kemal GÜRÜZ’ün kendisi hakkında muhafazakar zihniyeti sebebiyle, kendisi ve oğlu Bülent ARMAĞAN aleyhinde sistemli ve kasıtlı, hukuka aykırı bir sürü işlem yapmış olduğunu, oğlu Bülent ARMAĞAN’ın doçentlik başvurusu sürecinde kendisinin ismi nedeniyle 6 yıl doçent olamaması için çeşitli bahaneler ile etik kuruluna sevk edilerek özel jüriler kurularak akademik unvanının geciktirildiğini,
Müştekinin 28 Şubat 2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle; kendisinin o dönemde Harran Üniversitesi rektörlüğünden alınmasıyla ilgili Danıştay Savcısının duruşmada “bütün bunlar gülünç, bu sebeplerle bir rektör görevden alınamaz, alınmamalıdır.”dediğini, Danıştay'ın lehine verdiği iptal kararını ve bunu uygulamayan YÖK'ün hukuka aykırı tutumunu Cumhurbaşkanına 5 defa bildirdiğini, Cumhurbaşkanının sessiz kaldığını,bu sebeple Kemal GÜRÜZ yanında Cumhurbaşkanının da sorumlu olduğunu, dönemin YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ ve Cumhurbaşkanından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (78. klasör, sayfa 242, 203. klasör, sayfa 116-119)
Müştekinin dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgelerin incelenmesinde, irticai faaliyette bulunan YÖK personeli Şanlıurfa Harran Üniversitesi başlıklı çizelge şeklindeki belgede müştekinin oğlu olan Mühendislik Fakültesi araştırma görevlisi Bülent ARMAĞAN'ın karşısında irticai faaliyet gösteren vakıf ve derneklerle ilişki kurmaktadır, Prof. Dr. Servet ARMAĞAN'ın oğludur şeklinde ibareler yer aldığı anlaşılmıştır. (203. klasör, sayfa 42,57)
Dostları ilə paylaş: |