151 –Müşteki Ufuk KIZILTUĞ 05/11/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
TSK'da Astsubay olarak görev yaptığını, 1987 yılında izinde iken 30/10/1987 günü gelen telgraf ile 01/11/1987 tarihinde 5 adet fotoğraf ile birlikte Hava Ulaştırma Grup Komutanlığı Etimesgut Ankara adresinde bulunması yönünde telgraf aldığını, birlikten bu konuda bilgi almak istediğini, hafta sonu olması nedeniyle kimseye ulaşamadığını, belirtilen tarihte oraya gittiğini, kendisi gibi neden çağırıldığını bilmeyen 12 kişinin daha bulunduğunu, kendilerini 2 katlı bir binaya götürdüklerini, bu binanın askeriyenin içinde olduğunu, burada kendilerini bir teğmenin karşıladığını, teğmenin kendilerine irticai faaliyetlere karıştıklarını belirterek bu nedenle sorgulanacaklarını söylediğini, her birini ayrı ayrı odaya koyduklarını, kendisinin girdiği odanın 7-8 metre kare büyüklüğünde pencereleri ışık almayacak şekilde kapatılmış sadece gözetleme deliği olan ve bir köşesinde çarşafı olmayan kirli bir yatak olan oda olduğunu, yarım saat kadar sonra başka bir teğmenin elinde fotokopi şeklinde bir belge ile gelip irticai faaliyet ile suçlandığını, bu konudaki savunmasını yapmasını istediğini, kendisinin hiçbir irticai faaliyete katılmadığını belirttiğini, buna rağmen 28 gün oda cezası verildiğini, ertesi gün gözleri kapalı bir şekilde bir odaya götürdüklerini, seslerden yaklaşık 7-8 kişinin odada olduğunu anladığını, bu kişilerin kendisine irticai faaliyetlere katıldığını tespit ettiklerini, bu nedenle suçunu kabul etmesini söylediklerini, kendisinin haberinin olmadığını söyleyince joplar ve tekmelerle dövdüklerini ve duvar cezası verdiklerini, duvar cezasının, duvardan 1 metre kadar mesafede topukları yerden keserek ayak parmakları üzerinde durmak ve el parmak uçları ile duvara dayanarak uygulandığını, saatlerce bu şekilde gözleri kapalı halde ayakta kalıp yorgunluktan yere düşünce ayaklarına tekme atılarak yeniden duvar cezası pozisyonuna sokulduğunu, o akşam cezası bitince odasına götürüldüğünü, odasındaki yatağının kaldırıldığını gördüğünü, mecburen beton üzerinde yattığını, tuvalete gitmesine dahi izin verilmediğini, ertesi gün yine aynı şekilde gözleri kapalı olarak savunmasının istendiğini, aynı yönde savunma verince jop ile ellerinin içine üstlerine, kasıklarına vurduklarını, orada öldürülüp intihar süsü verilmekle tehdit edildiğini, hatta gözleri kapalı halde bir yere götürüp "seni bu pencereden atarız" diyerek gözünü korkuttuklarını ve yine kabul etmezse 28 gün daha ceza veririz dediklerini, ailesine zarar vermekle tehdit ettiklerini, oradan çıkartıp duvar cezası uyguladıklarını,
Bu şekilde 2-3 günde bir aynı uygulamalara maruz kaldığını, hatta bir sorguda heyettekilerden birisinin "siz bizim için PKK'dan daha tehlikelisiniz" deyince bunun sebebini sorduğunu, bunun üzerine "soruları biz sorarız" diyerek jop ile vurduklarını, bir gün heyete götürülürken bir kişinin telefon ile konuştuğunu, konuşurken isminin Binbaşı A.Ö. olduğunu söylediğini duyduğunu, cezasının 3. haftasında yine bir odaya götürüldüğünü, gözlerinin bağlı olduğunu, yalan makinesine bağlandığını, burada da suçlamaları kabul etmediği takdirde yeniden 28 günlük ceza alacağının söylendiğini, işkencelere dayanacak gücü kalmadığı için istenilen şekilde savunmasını yazdığını, sonrasında 28 gün dolunca oradan çıkardıklarını, 18 Mart 1988 tarihinde YAŞ kararı ile TSK'dan ihraç edildiğini, 28 Şubat süreci başlangıcında kendisini mağdur eden askeri personelin tespit edilerek cezalandırılmasını istemiştir. (203 Klasör, sayfa 269-270)
152 –Müşteki Metin KAYABAŞI 05/10/2012 üst yazı tarihli şikâyetinde özetle;
Ordudan atılmasını gerektirecek kadar herhangi bir disiplinsizliğinin olmadığını, sadece eşinin başının kapalı olduğunu ve kendisinin alkol kullanmadığını, orduda bunların sorun olduğunu, komutanlarının asker eşlerinin başlarının mutlaka açık olmasını, askerlerin alkol kullanmasını istediklerini, fakat kendisinin bunları gerçekleştirmediğini ve ordudan atıldığını, haksız şekilde YAŞ kararı ile ordudan kendisini atan ilgililer hakkında şikâyetçi olduğunu, açılacak davaya müdahil olmak istediğini, H. Ş. ve H. K. isimli şahısları tanımadığını belirttiği, 08/05/2012 tarihli ifadesinde ise, kendisini soyut disiplinsizlik gerekçesiyle Yüksek Askeri Şura kararıyla atan, atılmasına zemin hazırlayan ve sahte evrak hazırlayan başta Bölük Komutanı H. K. Tabur Komutanı A. K., Destek Kıtaları Komutanı N. Ş. A., Tümen Komutanı H. U. olmak üzere 28 Şubat sürecinde illegal olarak oluşturulan Batı Çalışma Grubunun kurucuları, yöneticileri ve mensupları hakkında şikâyetçi olduğunu, ordu içerisinde oluşturulmuş illegal yapılanma ile kendisi ve kendisi gibi binlerce vatan evladını, kirli emellerine ulaşabilmek amacıyla engel olarak gördükleri binlerce ordu mensubunu haksız ve hukuksuz bir şekilde tasfiye ettiklerini, ordudan ilişiğinin kesildiğinde eşinin hamile olduğunu, ilişiği kesildikten sonra Aralık 1999 tarihinde ikiz bebeklerinin doğduğunu, çocuklarının bir tanesinin halen konuşamadığını, BÇG'nin kurumlara yaptığı baskı üzerine ne devlet kurumlarında ne de özel sektörde iş bulamadığını, bu durumun kendisinin ve eşinin psikolojisini alt üst ettiğini, çocuğunun da bu nedenle özürlü doğduğunu tahmin ettiğini, ordudan atılmasından bu yana yaklaşık 13 yıldır ayaklarının üzerinde durup eş ve çocuklarına geçimini sağlamakla meşgul olduğunu, bunun için oto yıkamacılığından, marketçiliğe kadar birçok iş yaptığını, sözde disiplinsizlik nedeniyle verilen ihraç kararı nedeniyle maddi ve manevi olarak yıkıma uğradığını, bütün çevresinin vebalıymış gibi uzaklaştığını, 28 Şubat 1997 post modern darbesine ilişkin yapılan soruşturmaya katılmak, şüpheliler hakkında şikâyetçi olmak istediğini belirtmiştir. (139 Klasör, sayfa 212,233)
Müştekinin şikâyet dilekçesine eklemiş olduğu belgelerin incelenmesinde, 31 Ekim 1996 tarihinde Ord. Tabur Komutanı A. K. U. tarafından takdir belgesi ile ödüllendirildiği anlaşılmıştır. (139 Klasör, sayfa 217)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "devrim yanlısı islami görüş mensubu olduğu, Atatürk ilke ve inkılâplarıyla Cumhuriyetin temel niteliklerine karşı olduğu ve bu fikirlerinden vazgeçmesinin mümkün olmadığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin birlik ve beraberliğini sarsacak faaliyetler içerisinde bulunduğu, amirleri tarafından tutum ve davranışını değiştirmesi için yapılan ikazlara karşılık olumlu yanıt alınmadığı ve bu düşünceden vazgeçmeyeceğini belirttiği, sosyal faaliyetleri benimsemeyip ahlak dışı telakki ettiği ve subay-astsubay camiası ile hiç ilişki kurmadığı, halen sakıncalı sağ personel kategorisinde bulunduğu, bu nedenlerle tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimseyip bu faaliyetlerde bulunduğu, kimlik kartı için eşinin türbanlı fotoğrafını verdiği, daha sonra türban üzerine peruk takarak fotoğraf çektirdiği, eşinin siyasi bir simge olarak tesettür kıyafetini giymesi, evinde harem-selamlık uygulaması ve karşı cins ile tokalaşmaması nedeniyle hiçbir resmi kutlama ve toplantıya katılmadıkları, ailece gündüz evden dışarı çıkmadıkları ve kimseyle görüşmemek için lojmandan ancak akşamları araba ile çıktıkları, 1998 yılı sicilinde ideolojik mahiyette menfi kanaatin bulunduğu, firar suçundan Gnkur. Bşk.lığı Askeri Mahkemesinde 31.01.1995 tarihinde 5 ay hapis cezası ile cezalandırıldığı" şeklindeki iddiaların bir kısmında müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı, "devrim yanlısı İslami görüş mensubu olduğu, Türk Silahlı Kuvvetlerinin birlik ve beraberliğini sarsacak faaliyetler içerisinde bulunduğu, tutum ve davranışları ile yasa dışı görüşleri benimseyip bu faaliyetlerde bulunduğu," iddiaları ile ilgili ise hiçbir belge ve bilgi bulunmadığı, doğruluğunda ağır suç olarak değerlendirilebilecek bu şekildeki iddialarla ilgili hiçbir adli soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olmasının iddiaların gerçek dışı olduğu kanaatine götürdüğü, atılmasından 3 yıl önce verilmiş ve ihracı gerektirmeyecek nitelikteki cezanın atılmasına dayanak yapıldığı anlaşılmaktadır. (139 Klasör, sayfa 223-224)
153 –Müşteki Hüseyin KARAÇÖL 05/10/2012 üst yazı tarihli şikâyetinde özetle;
01 Ağustos 1997 tarihinde YAŞ kararı ile Teknisyen Kıdemli Üstçavuş rütbesiyle görev yaptığı sırada ordudan re'sen emekli edildiğini, disiplinsizliğin neden olarak gösterildiğini, ancak o tarihe kadar herhangi bir disiplinsizlik cezası almadığı gibi herhangi bir suçta işlemediğini, ayrıca o tarihe kadar aldığı birçok teşekkür ve takdir belgesinin bulunduğunu, eşinin başörtülü olduğunu, atılmasından yaklaşık 1 ay kadar önce görev yaptığı üstleri Piyade Yarbay Y. T. ve Ord. Yüzbaşı A. Ü.'nın kendisini çağırdıklarını, başarılı bir asker olduğunu, ancak eşinin başının kapalı olması nedeniyle ordudan atılacağını, bu konuda yazılar geldiğini, eşinin başının açılması gerektiğini söylediklerini, kendisinin de açtırmayacağını söylediğini, 1 ay sonra da ordudan atıldığını, mağdur olduğunu, çok sıkıntılar çektiğini, kendisine gösterilen belgedeki 16/10/1989 ve 08/12/1995 tarihlerinde tevbih cezası almadığını, savunma verildiğini hatırlamadığını, ilgililer hakkında şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (139 Klasör, sayfa 152-153)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "Fethullah GÜLEN nurcu grubu mensubu olduğu, eşinin kara çarşaf giydiği, görüşü nedeniyle eşi ile birlikte sosyal faaliyetlere ve etkinliklere katılmadığı, kendi görüşündeki şahıslarla görüştüğü, görüşünde olmayan personeli misafir olarak evine kabul etmediği, amirlerinin ikaz ve uyarılarına 'ben eşimin kıyafetini değiştirmem, isterseniz beni T.S.K.'nden atın' şeklinde cevaplar verdiği, eşinin Edirne'de sağlık ocağında hemşire olduğu ve görevi sırasında da tesettür kıyafeti giydiği, görev yerinde mensubu olduğu grup lehinde propaganda yaptığı ve taraftar kazandırma gayreti içerisinde olduğu, halen sakıncalı sağ personel kategorisinde bulunduğu, emre itaatsizlik suçundan 16.10.1989 ve 8.12.1995 tarihlerinde tevbih cezaları verildiği, kıyafet kararnamesine aykırı davranmak suçundan 23.6.1997 tarihinde ikaz edildiği" şeklindeki iddialarda müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı anlaşılmaktadır. (139 Klasör, sayfa 143-144)
154 –Müşteki Hakan ŞİMŞEK 05/10/2012 üst yazı tarihli şikâyetinde özetle;
1988 yılında izin tecavüzü ve üste fiili taarruz iddiasıyla Askeri Mahkemeye kamu davası açıldığını, hatırlamadığı miktarda kısa süreli hapis cezası aldığını, 1988 yılından 1998 yılına kadar herhangi bir ceza veya ikaz almadığı gibi bir çok takdir aldığını, 1998 yılında YAŞ kararı ile re'sen emekli edildiğini, 1998 yılında İstanbul Hasdal Kışlasında 6. Piyade Tugay Komutan Yardımcılığında Lojistik Şube Astsubayı olarak görev yaptığını, Lojistik Şube Müdürü Tank Binbaşı Z. T., Piyade Kurmay Kıdemli Albay F. K.'nın kendisinin Alay Komutanı olduğunu, şu an Ergenekon’dan tutuklu olduğunu, atıldıktan sonra kendisine atılma nedenini sorduğunda "kendi ihtiyarımla imza atmadım, direkt tepeden inme konjönktörün gerektirdiği emirlerdir, bize uygulamak düştü" dediğini, aynı şekilde Z. T.'ye de sorduğunda bir şey söylemediğini, sadece çaresizliğinden omuzlarının düştüğünü, daha sonra da kendisine sicilinin düşürülmesi için Kolordudan emir geldiğini söylediğini, bu konuda tanık dinletmek istediğini,
Kendisi hakkında bu tarz bir işlem yapılmasının eşinin kapalı olmasından ve kendisinin namaz kılmasından, içki içmemesinden kaynaklandığını, 1998 yılında kendi ikameti olan Yenilevent askeri lojmanlarına eşinin başörtülü olması nedeniyle giremediklerini, eşini ancak hava karardıktan sonra ticari bir aracın arka koltuğuna oturur halde iç ışıkları kapalı kendisinin de camdan kimliğini gösterip girebildiğini, nizamiye nöbetçi astsubayların "bu şekilde girersen seni ve eşini alabiliriz, yürüyerek girersen seni ve eşini alamayız, İstihbarat Şube Müdürü kapıyı dürbünle gözetliyor, hakkımızda işlem yapabilir, bize ceza gelebilir" dediklerini, bir defasında eşi ile birlikte gündüz vakti yaya olarak girmek istediklerinde kapıdaki nöbetçilerin eşinin başörtülü olması nedeniyle içeriye alamayacaklarını söylediklerini, kendisinin de burasının ikameti olduğunu, eşinin kıyafetine kendisi dahil kimsenin karışamayacağını söyleyerek kimliğini nizamiyeye bırakarak takip eden kimse bunu ona verin dediğini ve lojmana geçtiğini, ertesi gün Tugay İstihbarat Şube Müdürü A. isimli Binbaşının kendisini yanına çağırdığını, Kolordudan emir geldiğini, dün lojmanda yaşanan olayla ilgili sana sorular soracağım dediğini, yaklaşık bir saat kendisini sorguladığını, sorgu sırasında senin arkanda kim var bu cesareti nereden alıyorsun dediğini, kendisinin de arkasında kimsenin olmadığını, mağdur olduğunu, o dönemin şahitleri olduklarını, şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (139 Klasör, sayfa 209-210)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "Fethullah GÜLEN nurcu grubu mensubu olduğu, eşinin tesettür kıyafeti giydiği, eşi ile birlikte hiçbir sosyal toplantı ve faaliyetlere katılmadığı, örgütün yayın organlarını takip ettiği, 3 ncü Kor. Lojmanları nizamiyesinde yapılan kontrolde eşinin kıyafeti çağdaş olmadığından ikaz edildiği ve kurallara uymayanların buralara alınmayacağının bildirildiği, buna karşı adı geçen personelin tepki gösterdiği, birlik komutanı tarafından yapılan ikazlara ve ikna gayretlerine rağmen eşini tesettürlü giyindirmeye inatla devam ettiği, yapılan mülakatlarda hiçbir kimsenin fikrini değiştirmeyeceğini, gereği neyse yapılmasını beyan ettiği, halen sakıncalı sağ personel kategorisinde bulunduğu, izin tecavüzü suçundan 8.11.1988 tarihinde 2 ay 15 gün hapis cezası aldığı, üste fiilen taarruz suçundan 27.2.1991 tarihinde 1 ay 20 gün hapis cezası aldığı" şeklindeki iddialarda müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı, müştekinin yaklaşık 10 yıl önce almış olduğu ihracı gerektirmeyen cezalarının atılmasına dayanak yapıldığı anlaşılmaktadır. (139 Klasör, sayfa196-197)
155 –Müşteki Kadir MAYDA 03/05/2012 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
30/08/1984-19/12/1995 tarihleri arasında TSK’da Kıdemli Üst Çavuş rütbesi ile görevine devam ederken TSK’nın kurumsal hiyerarşisi dışında yasa dışı oluşturulan BÇG örgütüne katılmadığı, TSK’nın normal kurumsal hiyerarşisi içerisinde yer aldığı, tutum ve davranışlarıyla bu örgütün yasa dışı faaliyetlerine engel olacağı değerlendirilerek BÇG örgütü tarafından disiplinsiz olarak suçlandığını, 11/12/1995 tarihli YAŞ toplantısında TSK’dan ihraç edildiğini, TSKdan atıldıktan sonra iş bulmasının engellendiğini ailece büyük sıkıntılar maddi ve manevi acılar yaşadığını, halen de yaşamaya devam ettiğini, 28 Şubat darbesi sanıklarından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (56. klasör, sayfa 74-77)
156 –Müşteki Halit KOÇ 01/01/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
1998 yılı Temmuz ayında Bitlis ili Ahlat ilçesi Ovakışla Jandarma Komutanlığına atandığını, eşinin başörtülü olması nedeniyle dönemin Ahlat ilçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı G. S.'nin önce sözlü daha sonra da yazılı uyarı yazısı yazdığını, Bitlis İl Jandarma Komutan Yardımcısı J. Albay İ. G.'nin eşinin başörtülü olup olmadığını, Ovakışla Jandarma Komutanlığı Lojmanındaki evine gelerek kontrol ettiğini, Bitlis Jandarma Komutanı olan Albay O. K'nin eşi ile birlikte kendisini makamına çağırdığını, eşinin başını derhal açmasını ya da meslekten ihracına dair yazıyı yazdırıp Jandarma Genel Komutanlığına göndereceğini söylediğini, eşinin bu yapılan baskılara dayanamayarak başörtüsünü J. Albay O. K.'nin makam odasında çıkarmak zorunda kaldığını, hatta Jandarma Genel Komutanlığına gönderilmek üzere İl Jandarma Komutanlığı girişinde hep birlikte fotoğraf bile çektirdiklerini,
Yapılan psikolojik baskıların bununla bitmediğini, eşinin başörtüsünü tekrar takmaması için o dönem Bitlis İl Jandarma Komutanı olarak görev yapan Albay O. K. tarafından defalarca telefon ile arandıklarını, şiddetli baskı ve telkinlere maruz kaldıklarını, durumun çok katlanılmaz bir hal aldığını, telefon çaldığı zaman eşinin çarpıntısının tuttuğunu, olduğu yere yığılıp kaldığını,
Durumu kabullenmeleri için defalarca Bitlis İl Jandarma Komutanlığı Askeri Gazinosundaki yemeklere hem de dönemin İl Jandarma Komutanı O. K.’nin masasında mecburi olarak katıldıklarını, bu yemeklerinde O. K.'nin emri ile fotoğraflandığını, adı geçen şahısların o dönem yaptıklarından dolayı gereğinin yapılmasını istediğini belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 154)
Müştekinin şikâyet dilekçesi ekinde sunmuş olduğu belgenin incelenmesinde 02 Aralık 1998 tarihli Ahlat İlçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı G. S. imzalı müştekiye hitaben yazılan yazıda müştekinin eşinin müteaddit defalar sözlü uyarılmasına rağmen irticai akımların bir sembolü haline gelen türban taktığını ve takmaya devam ettiğini tespit ettiğini, bu konuda müştekiyi uyararak durumun devamı halinde yasal işlem yapılacağını belirttiği anlaşılmıştır. (249. klasör, sayfa 153)
157 –Müşteki Ersan ERGÜR 28/02/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde özetle;
30/08/1990-14/12/1998 tarihleri arasında TSK'da görev yaptığını, Üsteğmen rütbesiyle göreve devam ederken TSK'nın hiyerarşisi dışında yasa dışı olarak oluşturulan BÇG örgütüne katılmadığı, tutum ve davranışları ile örgütün yasa dışı faaliyetlerine engel olacağı değerlendirilerek BÇG örgütü tarafından disiplinsiz olarak suçlandığını, 1994-1996 tarihlerinde görev yaptığı 34. Mknz.P. Tugayında Tugay komutanı Tuğgeneral K. D.'nin talimatları gereği Tabur Komutanı vekilinin girişimleri ile hakkında uydurma ve sahte evrakların düzenlendiğini, bir astsubayın YAŞ kararı ile ordudan atılabilmesi için sicil dosyasını kendisine iade ederek verdiğini, sicili değiştirmesini ve atılabilmesi için 60 sınırına indirmesini istediğini, bunu yerine getirmeyeceğini söylemesi üzerine Tabur Komutanı Vekilinin "o zaman komutan senin sakıncalı kategorisine alınarak atılacağını söylüyor" diyerek kendisini tehdit ettiğini, bu baskılara rağmen sicilini düşürmediğini astsubayın atılmasını engellediğini, ancak bu olaydan sonra kendisinin sakıncalı personel kategorisine alındığını, sık sık değişen emirlerle farklı dağlarda operasyona gönderildiğini, belki de ölmesinin istendiğini, hatta daha sonra komutanlarının sakıncalılık durumunu kaldırmak istediklerini ancak K. D.'nin buna direndiğini, mutlaka atılması lazım geldiğini söylediklerini, BÇG'nin örgütsel hiyerarşisinin iraresi doğrultusunda 04/12/1998 tarihli YAŞ toplantısında TSK'dan ihraç edildiğini, TSK'dan atıldıktan sonra orduda iş bulmasının engellendiğini, ordudan ihraç edilmiş olmanın bütün zorluklarını çektiğini, ailece büyük sıkıntılar maddi ve manevi acılar çektiğini, 28 Şubat darbesi sanıklarından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (249. klasör, sayfa 240-241)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "devrim yanlısı islami görüşü benimsediği, eşinin tesettür kıyafeti giydiği, eşi ile birlikte sosyal toplantı ve faaliyetlere katılmadığı, irticai konulara karşı aşırı derecede ilgili olduğu, uyarılara rağmen 'ben bu yola başkoydum' dediği, özel aracında irticai mahiyette kaset dinlediğinin tespit edildiği, Birlik Komutanının ikaz ve uyarılarına rağmen tutum ve davranışlarında değişiklik olmadığı ve düzelmeyeceğini ısrarla beyan ettiği, disiplinsiz davranışlarından dolayı 1997 yılında 3 kez ikaz edildiği ve 7 gün oda hapsi cezası ile tecziye edildiği" şeklindeki iddiaların bir kısmında müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı, "devrim yanlısı islami görüşü benimsediği" iddiası ile ilgili ise hiçbir belge ve bilgi bulunmadığı, doğruluğunda ağır suç olarak değerlendirilebilecek bu şekildeki iddia ile ilgili hiçbir adli soruşturma ve kovuşturma yapılmamış olmasının iddianın gerçek dışı olduğu kanaatine götürdüğü anlaşılmaktadır. (249. klasör, sayfa 237-238)
158–Müşteki Kemal ŞAHİN 15/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
1998 yılında Jandarma Genel Komutanlığı Asayiş Dairesi Cari Harekât Şube Müdürü olarak Binbaşı rütbesiyle görev yaparken Haziran ayında yapılan YAŞ toplantısı sonucu TSK'dan disiplinsizlik ve ahlaki durum gerekçesiyle re'sen emekli edildiğini, ancak emeklilik süresi dolmadığı için maaş bağlanmadığını, hiçbir özlük hakkını alamadığını, tamamen sokağa terk edildiğini, atılma nedeninin ise eşinin İlahiyat Fakültesi mezunu Din Kültürü Öğretmeni ve başörtülü olmasından kaynaklandığını, o dönemde özellikle namaz kılan, oruç tutan kişilere karşı bir savaş başlatıldığını, o dönem çocuklarıyla kaza geçirdiğini, tedavi sürecinde Jandarma Genel Komutanlığında Asayiş Daire Başkanı Jandarma Kurmay Albay H. H.'nin eşi ile birlikte geçmiş olsun demek bahanesiyle evini ziyarete geldiklerini, etrafı kontrol ettiklerini, 10 dakika sonra gitmek istediklerini, oysa hanımının çay ve ikram hazırladığını, kendisinin biraz da kızarak oturmalarını söylediğini, oturduklarını ancak çay ve ikramlara dokunmadıklarını, beden dillerinin niyetlerinin kötü olduğunu gösterdiğini,
Bu olaydan 15-20 gün önce H. H.'nin yanında bir albay bulunduğu halde odasına çağırdığını, eşinin başörtüsü nedeniyle yaklaşık 1 saat nasihat ettiklerini, TSK'da eşi başörtülü subay olamayacağını, bunun Türk subayına yakışmayacağını, kendilerinin sokakta bile bütün milletin başlarını açtıracaklarını, bu konuda inat etmemesi yönünde telkin ve nasihatta bulunduklarını, söylediklerini kabul etmediğini, tahminine göre bu konuşmadan sonra eşinin başörtüsünün komutanlık katında görüşüldüğünü,
O dönemde bir kez H. H.'nin yerine Batı Çalışma Grubunun toplantısına katıldığını, yaklaşık 1 saatlik süre içerisinde TSK'ya bağlı Kuvvet Komutanlıklarındaki bir haftalık irtica ile ilgili olayların arz edildiğini, sonra birden toplantının kesildiğini, tahminine göre H. E. toplantıya katıldığında eşinin başörtülü olduğunu tam bilmediğini, toplantıya katıldıktan sonra kendisine bilgi verilmesi üzerine Ç. D.'ye haber verildiğini, toplantıda kendisi olduğu için yarım bırakıldığını,
Toplantıda TSK'yı hiç ilgilendirmeyen Türkiye'nin il il, ilçe ilçe çalışanlarının fişlendiğini, BÇG'nin değerlendirmesine göre Türkiye'nin irtica resmi denebilecek toplumun fert fert dini anlayış ve düşünceleri ile ilgili raporlar çıkartıldığını, örneğin herhangi bir ilçede ne kadar Kuran kursu var, ne kadar cami var, kaç kişi bunlara devam ediyor, üniversite hazırlık dersaneleri ne kadar bunların kimlere bağlı olduğu, ayrı ayrı istatistikler halinde hazırlandığını,
O dönem BÇG'nin faaliyetleri ile ilgili teferruatlı bilgi için daha sonra normal yolla emekli olan ancak General olamayan Jandarma Albay H. D. Jandarma Albay E. Ö., Jandarma Kurmay Albay M. K., Jandarma Kurmay Albay A. Y.'nın tanıklıklarına başvurulabileceği, bunların O. Ö. mahiyetinde çalışan kişiler olduğunu, yaşamış olduğu mağduriyetlerden dolayı başta H. H., ikinci amiri Harekât Başkanı Tümgeneral Y. S., dönemin Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Y. E. ile 28 Şubat sürecini gerçekleştiren darbeci BÇG yapılanmasından şikâyetçi olduğunu,
Yarıda kesilen BÇG toplantısında Korgeneral Ç. D.'nin Genelkurmay Harekât Başkanı olarak bulunduğunu, Milli Güvenlik Kurulu temsilcisi Jandarma Kurmay Yarbay B. E.’yi hatırladığını belirtmiştir. (134. klasör, sayfa 40-41)
159–Müşteki Oğuz AKKAŞ 10/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;
Başsavcılığımıza avukatları aracılığıyla vermiş olduğu şikâyet dilekçesini tekrar ettiğini, ihracına konu belgeleri incelediğini, asılsız olan tespitler gördüğünü, şikâyetinin devam ettiğini, ihracına kadar geçen sürenin başlangıcının hakkındaki doğru olmayan istihbarat raporları olduğunu, soruşturma kapsamında tespit edilecek şüphelilerin cezalandırılmasını istemiştir. (268. klasör, sayfa 54)
Yüksek Askeri Şuraya Sevk yazısında belirtilen "Nakşibendi tarikatı (Menzil grubu) mensubu olduğu, bekâr olup annesinin tesettür kıyafeti giydiği, aynı tarikat mensubu; Top.Kd.Çvş. H. T, Top.Kd.Üçvş. M. Y. ve Top.Üçvş. Ö. D.ile iltisaklı olduğu, tarikat mensupları ile toplantılara katıldığı, adı geçen subayların liderliğini Top.Kd.Çvş. H. T. yaptığı, evinin bir bölümünü şark köşesi olarak döşediği ve odasının duvarına 'Tevhid bayrağı' astığı, bu kesimin faaliyetlerini Çorlu'da ikamet eden E. E. ve eşi Ayşegül'ün organize ettiği, Bölük komutanı tarafından yapılan ikaz ve uyarılara rağmen durumunda düzelme olmadığı, halen sakıncalı/sağ personel kategorisinde bulunduğu" şeklindeki iddialarda müştekinin suç olarak değerlendirilebilecek bir faaliyetinin ortaya konamadığı, ileri sürülen iddiaların askerlik görevi dışında, suç teşkil etmeyen, toplum içerisindeki özel yaşamı konusundaki tercihleri ile ilgili olduğu, bunların ne şekilde askerlikle ilgili disiplinsizlik oluşturduğunun açıklanamadığı halde TSK’dan atılmasına gerekçe yapıldığı anlaşılmaktadır. (268. klasör, sayfa 49-50)
Dostları ilə paylaş: |