T. C. Ankara cumhuriyet başsavciliğI (tmk. 10. Mad.İLe görevli ve yetkiLİ BÖLÜM) tutuklu


Susurluk'a karşı yapılan gösterilerin bir müddet sonra Refah Partisi aleyhine dönüştürüldüğünü, bu gösterilerin arkasında bir toplum mühendisliği olduğunu düşündüğünü



Yüklə 11,37 Mb.
səhifə89/178
tarix03.01.2019
ölçüsü11,37 Mb.
#89288
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   178

Susurluk'a karşı yapılan gösterilerin bir müddet sonra Refah Partisi aleyhine dönüştürüldüğünü, bu gösterilerin arkasında bir toplum mühendisliği olduğunu düşündüğünü, devlet içindeki çeteleşmelere karşı yürütülen bir kampanyanın birden bire devlet içindeki bir tür çetenin kontrolüne girdiğini, toplumda Susurluk'la ilgili uyanan reaksiyonun alındığını ve "laiklik tehdit altında" şeklinde yeni bir algıya dönüştürüldüğünü, Susurluk kampanyalarının meselenin gerçek mahiyetinden uzaklaşan yorumla ilgisiz kişileri töhmet altında bırakmaya yönelik bir amaçla başlatıldığını ve yürütüldüğünü,

Susurluk kampanyasını 28 Şubatın kurmaylarının yönettiğini, toplumu kendi seçtiği iktidara karşı motive edebildiklerini, Çevik BİR'in bulunduğu pozisyonu iyi kullandığını, rolünü iyi oynadığını, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI'nın pasif bir komutan olmasını iyi kullandığını onun önüne geçtiğini,

Tansu ÇİLLER'in o süreçteki en büyük misyonunun 28 Şubat'ı meşruiyet dışına itmiş olması olduğunu, ÇİLLER yüzünden 28 Şubatçıların meşrulaşamadıklarını, Türkiye'de bunu tek başına Sayın ÇİLLER'in sağladığını, sistemin içinde bir lider olarak bir eski Başbakan olarak "kral çıplak" diyen tek siyasetçinin ÇİLLER olduğunu,

28 Şubatta esasen TSK'nın darbe yaptığını, ancak darbeci bir ordu olmadığını,

Mesut YILMAZ'ın 28 Şubat kararlarını uygulamak zorunda kaldığını, 8 yıllık temel eğitimi getirdiğini, "höt deyince gitmem" sözü üzerine askerlerle arasının açıldığını,

Çevik BİR'in Genelkurmay 2. Başkanı olmasına rağmen 28 Şubatın bir numarası olduğunu, demokrasiye balans ayarı çekmekle övündüğünü,

Erol ÖZKASNAK'ın Tuğgeneral rütbesiyle Genelkurmay Sekreteri olduğunu asker kaynaklı haberlerin moderatörü gibi çalıştığını, "post modern darbe" tanımlamasının isim babası olduğunu,

Meral AKŞENER'in dönemin İçişleri Bakanı, Cumhuriyet tarihinde bu göreve gelmiş tek kadın olduğunu, babaların bile gösteremeyeceği cesareti gösterdiğini, cunta üyelerini en fazla rahatsız eden hükümet üyesi olduğunu,

Kemal GÜRÜZ'ün 28 Şubat operasyonunun üniversitelerdeki uygulayıcısı olduğunu, 'İmam Hatip mezunlarının Türkiye nüfusunu geçeceği' yönündeki uçuk raporlara göre üniversiteye giriş sınav sistemini değiştirdiğini, milyonlarca öğrencinin ve ailenin hayatını zora soktuğunu, Fen Edebiyat Fakültesi mezunlarının öğretmenlik haklarını gasp ettiğini, başörtüsü yasağını katı bir şekilde uyguladığını, aralarında ABD üniversitelerinin de olduğu yurt dışındaki çok sayıda yükseköğretim kurumunun denkliğini iptal ettiğini,

28 Şubatın namus eksenli senaryosunun 4 başrol oyuncusunun bulunduğunu, bunların aczimendi lideri Müslüm GÜNDÜZ ile Fadime ŞAHİN, sahte şeyh Ali KALKANCI ile Emire ERSOY olduğunu, Ergenekon soruşturmasında senaryonun detaylarının Harbiye Ordu Evinde yazıldığının ortaya çıktığını, belgelerin Veli KÜÇÜK'te ele geçtiğini, önce Aksaray’da çalışan Fadime ŞAHİN'in tesettüre sokulduğunu, JİTEM ile çalışan Ali KALKANCI'nın bir işadamının kızı Emire ERSOY ile evlendirildiğini, KALKANCI'ya dini eğitim verildiğini, bu aktörlere yaptırılanların medya kullanılarak bir zümreye mal edilmeye çalışıldığını, Ali KALKANCI'nın İstanbul Haramidere'deki fabrikasında captagon hapı ürettiğinin ortaya çıktığını,

Çevik BİR'in ABD'de savaş yanlısı politikaları savunan Şahinlere yakın JİNSA adlı bir lobi kuruluşunda tankların yürümesini "demokrasiye balans ayarı yaptım" şeklinde değerlendirdiğini,

Onuncu Yıl Marşının, dini unsurlar taşıdığı için 28 Şubatçıların hoşuna gitmeyen İstiklal Marşının yerine ikame edilmek istendiğini fakat başarılamadığını,

Refahyol'dan sonra hükümeti kuran Mesut YILMAZ'ın "höt deyince gitmem" sözleriyle o günkü komuta kademesinin tepkisini çektiğini, bu ortam içerisinde Samsun'da halka hitap eden ÇİLLER'in "şimdiye kadar seçilmiş hiçbir genel başkan onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi" dediğini, Genelkurmayın ÇİLLER aleyhinde suç duyurusunda bulunduğunu,

Rakının ERBAKAN'a karşı tepkilerini koymak isteyen askerlerin vazgeçilmez içeceği olduğunu, ERBAKAN Başbakan olduktan sonra ilk Yüksek Askeri Şuranın Başbakanlıktaki yemeğinde Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven ERKAYA'nın rakı istediğini,

Yakalanıp Türkiye'de yargılanan Şemdin SAKIK'ın ifadelerinin bazı gazeteci ve Sivil Toplum Kuruluşu liderleri aleyhinde ekleme yapılarak servis edildiğini, gazeteci Cengiz ÇANDAR ve Mehmet Ali BİRAND'ın köşelerini kaybettiklerini İnsan Hakları Derneği başkanı Akın BİRDAL'ın suikasta uğradığını belirttiği,



10 Ağustos 2010 tarihinde TRT Haberde yayınlanan Kozmik oda programına konuk olan Tansu ÇİLLER'in eski danışmanı Şükrü KARACA'nın 28 Şubat sürecinde Başbakan ERBAKAN'ı küçük düşüreceklerini, istifa etmediği takdirde ERBAKAN'ı genç bir teğmene tokatlatacaklarını bunu kameraların karşısında herkesin gözü önünde yaptıracaklarını, bunu açıklıkta ERBAKAN'a söylemediğini ama anlayarak bu noktadan sonra istifa ettiğini,

Müştekilerden Tamer TATAR'a kargo ile gönderilen İstanbul CMK 250. Madde İle Yetkili ve Görevli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Başsavcılığımıza ulaşan CD içerisinden elde edilen Kampanya Kontrol Formu başlıklı belgenin incelenmesinde DYP Genel Başkanı mağdur Tansu ÇİLLER'in Samsun'da yaptığı konuşmada sarf ettiği "bir komutan iktidarın önüne bir tabela koymuş ardından bir masa ve iskemle koymuş ve atanmış Başbakan o iskemleye oturmuş. Ama şimdiye kadar seçilmiş hiçbir Genel Başkan onbaşı olma şerefsizliğini göstermedi" ifadesiyle ilgili düzenlenmiş mağdur Tansu ÇİLLER'e karşı psikolojik harekâtı içeren bir kampanya belgesi olduğu,

Yapılacak Faaliyetler olarak; "1. Kuvvet Komutanlıklarının durumdan haberdar edilmesi ve kampanyaya iştirakinin sağlanması, 2. PSK. HRK.GR.K.lığının aynı yönde faaliyete geçirilmesi, 3. "J" Başkanlıkları ve PSK.HRK.D. Personel ve kursiyerleri vasıtasıyla faaliyete iştirak ettirilmesi, 4. Emekli Subay ve Astsubay Derneği, Mehmetçik Vakfı, Gaziler Derneği ve buna benzer kuruluşlarla şahsi temas sonucu faaliyete iştiraklerinin sağlanması, 5. GATA Komutanlığındaki Gazi Onbaşılara bir televizyon kanalında röportaj" yaptırılması,

Kullanılacak araçların; "faks, telgraf, telefon, mektup, radyo ve televizyonda röportaj" olarak belirtildiği,

Kampanyaya iştirak edecekler olarak; "1. Askerde çocuğu olan anne babalar, 2. Halen askerlik görevini Onbaşı olarak yapanlar, 3. Askerlik görevini Onbaşı olarak yapmış vatandaşlar, 4. Subay ve Astsubaylar, 5. Emekli Subay ve Astsubaylar, 6. Onbaşılar/Çavuşlar Köyü isimli yerleşim yerindeki vatandaşlar" olarak belirtildiği,

Kampanyada kullanılacak temalar olarak; "1. Onbaşı rütbesinin TSK'da ilk rütbe olma şerefi, 2. Vatandaşların bir çoğunun lakap olarak Hasan Onbaşı, Veli Onbaşı gibi tabirlerle çağırıldığı ve bu kişilerin bu lakaplardan gurur duydukları, 3. Halen görev yapan Onbaşı rütbesindeki askerlerimizin gururla bu rütbeyi taşıdıkları ve bu rütbeyle seve seve ölüme gidebilecekleri, 4. Askerliğini Er olarak yapan birinin Manga Komutanı olan Onbaşısını unutamadığı, 5. Onbaşı olabilmek için Erlerin gösterdiği gayretin boşa olmadığı, 6. Bazı yörelerde askerliği esnasında Onbaşı olamayanlara kız verilmediği ve bu sebeple bu köylerin 'Onbaşılar Köyü, Çavuşlar Köyü' gibi isimler aldıkları," olarak belirlendiği,

Tamer TATAR isimli kişi tarafından İstanbul CMK.250. Madde ile Yetkili C. Başsavcı Vekilliğine verilen oradan da Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize gönderilen CD içerisinde yapılan incelemede; çıkan evrakların klasörlere konulduğu, bunlardan 27 no.lu klasör içerisinde tarikatlar, partiler başlıklı çizelge şeklindeki belgede partilere ait milletvekillerinin çeşitli tarikatlara ait olduğu belirtilerek sayısal çizelge yapıldığı, 23 no.lu klasörde 28 Şubat 1997 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ile ilgili basında çıkan siyasilerin beyanları başlıklı 1 Mart 1997 tarihli belgede Necmettin ERBAKAN ve Tansu ÇİLLER ile bir takım partili milletvekillerinin beyanlarına yer verildiği, mağdur Tansu ÇİLLER'in "üyelere AB'ye üyelik konusundaki kararlılığımızı anlattım. Darbe ve muhtıra gibi söylentilerin Türkiye'yi Batıdan uzaklaştırdığını, güvenilirliğini azalttığını söyledim. Herkes buna destek verdi" (Hürriyet) şeklinde ifadesine yer verildiği, bunun dışında bir takım DYP ve RP milletvekillerinin görüşlerine yer verildiği, bunlardan DYP'den Ayvaz GÖKDEMİR'in "Hükümetimiz muhtıra yemiştir. Askerler sadece hükümeti değil meclisin iradesini de ipotek altına almıştır. Artık milletvekili olarak komutla parmak kaldırmaktan başka bir fonksiyonumuz kalmamıştır. Bırakalım askerler gelsin, Meclisi tanzim etsin" (Yeni Şafak) şeklinde ifadesine yer verildiği,

Refah Partisinden Rıza ULUCAK'ın "Hükümet MGK'nın taşeronu değildir, kararlarını nasıl uygulayacağına hükümet karar verir. Kanunları nasıl uygulayacağına hükümet karar verir. MGK'nın hükümeti denetleme gibi bir görevi yoktur..." (Siyah – Beyaz) şeklinde ifadesine yer verildiği,

DYP'den Mustafa ÇİLOĞLU'nun "MGK kararlarını duyunca bağrıma bıçak saplandı." (Cumhuriyet) şeklinde ifadesine yer verildiği,

20. Klasörde bilgi notu başlıklı İhlas Holding konulu 2 sayfadan ibaret belgede, "İhlas Holdingin Nakşibendi kökenli Işıkçılar tarikatının kurucusu Hüseyin Hilmi IŞIK'ın damadı ve şu anda bu tarikatın lideri konumunda olan Enver ÖREN'in kontrolü altındadır." denilerek bu kurum ile ilgili çeşitli değerlendirmelere yer verildiği,

16. Klasörde dönemin partileri olan RP, DYP, ANAP, DSP ve SHP'nin 1991 yılı genel seçimlerinde il il oy oranlarını gösteren çizelgenin bulunduğu, yine değerlendirme başlıklı bazı iller itibariyle RP'nin oy oranları, RP'li olarak değerlendirdikleri belediye başkanı, vali, kaymakam, kaymakam adayları ile vakıf, dernek, tarikat sayısı, TV, yurt pansiyon, okul, kurs, dershane sayılarına ilişkin çizelgenin olduğu,

14. Klasörde Genelkurmay Başkanlığı başlıklı sunum şeklinde hazırlanmış belgelerde parlamentoda Yüksek İslam Enstitüsü mezunu ve İmam Hatip lisesi mezunu olan milletvekili sayılarına ilişkin çizelgenin yer aldığı, Refah Partisinin kapatılması durumunda değerlendirmelere yer verilen belge olduğu, yine illere göre Refah Partisi ve diğer partilerin milletvekili sayıları çıkarıldığı, 550 milletvekilinin 160'ının RP'li, 98 milletvekilinin din okullarından mezun olduğu, 37 milletvekilinin Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olduğu, 61 milletvekilinin İmam Hatip Lisesi mezunu olduğuna ilişkin çizelge şeklinde bilgi ve notlara yer verilen belge olduğu, yine partilere göre hazırlanan dini okullardan mezun olan milletvekillerinin listesi başlıklı belge bulunduğu,

11. Klasörde 16.05.1997 tarihli irticai faaliyetler başlıklı belgenin genel değerlendirme bölümünde; "İstanbul'da yapılan Milli Gençlik Vakfı, gençlik şurasında konuşan RP İstanbul Milletvekili Mehmet Ali SAYAN'ın kesintisiz eğitim konusunda DYP Genel Başkanı Tansu ÇİLLER'in ikna edilmesi için Çalışma Bakanı Necati ÇELİK başkanlığında 8 kişilik bir heyetin her yolu denediğini, uzun süre bekleyen RP'nin kolayca hükümetten ayrılmayacağını, gerekirse toplu halde şok bir istifa ile erken seçim ortamı yaratılacağını" ifade ettiğinin belirtildiği,

İrtica ne durumdadır başlıklı gizli ibareli belgede "Haziran 1996'da Refah ve Doğru Yol Partileri tarafından 54. Hükümetin kurulması ile birlikte irticai faaliyetlerde tırmanma başlamış, başta İçişleri, Adalet, Sağlık Bakanlığı ve mahalli idareler olmak üzere hızlı bir 'kadrolaşma' sonucunda laik cumhuriyeti yıkmaya yönelik eylemler aleniyet ve cesaret kazanmıştır." şeklindeki değerlendirme ile bu dönemde kurulan Refahyol hükümetini gayri meşru kabul edilerek hükümetçe bir takım bakanlıklara yapılan atamalar tehlike olarak değerlendirilerek Refahyol hükümetinin hedef alındığı,

TBMM Göç Araştırma Komisyonu Şu Milletvekillerinden Oluşmaktadır başlıklı belgede komisyonda yer alan milletvekillerinin etnik kökenine göre değerlendirme yapıldığı,

9. Klasörde Siyasal İslami Kesimin Kadrolaşma Faaliyetleri başlıklı belgede "Refahyol koalisyon döneminde DYP'nin yönetimde olmasına rağmen İçişleri Bakanlığının ana hizmet, taşra, yardımcı birimler ve bağlı kuruluşlarını oluşturan bölgelere ve dayanışma ve denetim birimlerine irticai kesime destek veren elemanların atandırılmasında koalisyon hükümetinin verdiği referansların önemli rol oynadığı belirlenmiştir" şeklinde değerlendirilmeler yapıldığı, Güçlü Eylem Planı başlıklı çizelge şeklindeki belgede yakalanan PKK terör örgütü yöneticisi Şemdin SAKIK'ın ifadelerinden yararlanılarak, ifadesine eklemeler yapılarak yurt içinde bazı siyasiler, gazeteciler, iş adamları, parti ve derneklerin yıpratılması için hazırlanan kamuoyunda Andıç olarak bilinen belgenin bir bölümü olduğu, belgenin kullanılacak yöntem bölümünde "mevcut ifadeden elde edilen bilgilere çeşitli ilaveler yapılarak parti içerisinde yıpratılmalarını sağlayacak siyasi kariyerlerini etkilemek amacıyla bir bilgi notunun hazırlanması, mektup kampanyasının başlatılması ifadelerine yer verildiği,

8. Klasörden çıktığı belirtilen Batı Çalışma Grubu Faaliyetlerinin Analizi başlıklı belgelerin sıra no, tarihi, konusu, kaynağı, gittiği adres gibi bölümlerin bulunduğu çizelge şeklindeki belgede 22 Eylül 97 tarihinde Tansu ÇİLLER'in "İşte size somut adres, BÇG (TSK ne hakaret)" konulu belgenin Muş Adli Müşavirliğine gittiğine dair kayıt bulunduğu,

Ergenekon Dava Dosyalarından Çıkan Belgeler olarak belirtilen belgelerde, Yavuz Psikolojik Harekât Planına Ek–B ibareleri bulunan Durum Değerlendirmesi başlıklı belgenin bulunduğu, Kopya No MGK Gen Sek.liği Ankara 1999 ibareleri bulunan Yavuz Psikolojik Harekât Planı belgenin 1 ve 4. sayfasının bulunduğu, İmam Hatipleri Kim Açtı başlıklı belgede siyasi liderlerin açmış oldukları imam hatip liselerinin sayısının belirtildiği, İnceleme ve Değerlendirme Raporu başlıklı belgenin 47. sayfasında "Onbaşı Kadir SARMUSAK tarafından Deniz Kuvvetleri Komutanlığından çalınan aşağıdaki belge Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Vekili Bülent ORAKOĞLU tarafından Tansu ÇİLLER ve Meral AKŞENER'e iletildi. Aynı belge YDP Genel Başkanı Hasan Celal GÜZEL tarafından kamuoyuna açıklandı. Belge Batı Çalışma Grubunun bazı kurumlar hakkında bilgi toplanması için yayınlanan emri içeriyor, şeriatçı faaliyetlere destek veren ve karşı çıkanların saptanması isteniyor..." denildiği anlaşılmıştır. (137. klasör, sayfa 1-245)



2-Müşteki Şevket KAZAN 03/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;

Bazı gazete haberlerinde, mecliste darbeleri araştırma komisyonunda ifade veren dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI'nın o dönem Refahyol hükümetine karşı yapılanlarla ilgili olarak ve kapatılması konusunda gösterdiği gerekçede rahmetli ERBAKAN'ın mecliste yapmış olduğu kanlı-kansız konuşmasını ifade ettiğini, oysa olayın iç yüzünün şu şekilde olduğunu; 29 Mart 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisinin %19 oy aldığını, Ankara, İstanbul Kayseri, Diyarbakır, Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanlıklarını kazandığını, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybeden Cumhuriyet Halk Partililerin Kızılay meydanında ve Ankara sokaklarında “Ankara Melih GÖKÇEK'e mezar olacak” şeklinde slogan atarak yürüyüş yaptıklarını, aynı zamanda Refah Partisinin Ankara'da bulunan Genel Merkezine ve Meclis Grubuna Ankara, İzmir ve İstanbul'dan gönderilen fakslarda “belediyeleri kanımız pahasına Refah Partililere bırakmayacağız, belediyeler size mezar olacak” şeklinde tehdit faksları geldiğini, kendilerinin de suç duyurusunda bulunduklarını, bu tehditler üzerine ERBAKAN'ın mecliste yaptığı konuşmada “Türkiye elbette bir iktidar değişimine sahip olacak bu millet kanlı mı olacak kansız mı olacak buna millet karar verecek” dediğini, Refah Partisinin burada kimseyi tehdit etmediğini, aksine Refah Partililerin tehdit edildiğini, bunu anlatmak için başkanlarının bu konuşmayı yaptığını, fakat bu konuşmayı çarpıtan basın kuruluşları önce yapılan tehditleri görmezden gelerek Refah Partisi aleyhine kasıtlı ve yanlı haberler yaptıklarını,

1995 yılında yapılan Milletvekili seçimlerinde Refah Partisinin %25 oyla mecliste 1. parti olduğunu, 159 Milletvekili çıkardığını, Türkiye'deki demokratik ortamda 1. partinin hükümeti kurması gerektiğini, fakat basın yayın organlarında 2. ve 3. parti olan ANAP ve DYP'nin hükümeti kurması için “ millet anayol dedi” diye manşetler atıldığını, buna rağmen Cumhurbaşkanının hükümeti kurma görevini kendilerine verdiğini, yaptıkları görüşmelerde hükümeti kuramadıklarını, bunun üzerine Anayol hükümetinin kurulduğunu, bu hükümetin güven oylamasında mecliste hata yapıldığını, Meclis Başkanı Mustafa KALEMLİ'nin bu hataya rağmen güven oylamasını geçerli saydığını, partili hukukçuları Mustafa KAMALAK'ın iç tüzük ihlali nedeniyle Anayasa Mahkemesine Anayol hükümetinin güven oyu oylamasının iptali için dava açtığını, 3 ay sonra Anayasa Mahkemesinin iptal kararı verdiğini, bunun üzerine Doğru Yol Partisi ile Refahyol hükümetini kurduklarını, kendisinin hükümetin Adalet Bakanı olarak göreve başladığını, Refah Partisinin hükümette yer almasının içerde ve dışarıda büyük yankılar meydana getirdiğini,

Bu gelişmelerin ardından Türkiye’de basın yayın organlarında bir haber şeklinin başladığını, bunun "bir askeri yetkili dedi ki" şeklinde olduğunu, Refah Yol Hükümetinin sonuna kadar devam ettiğini, bu haberlerde de genellikle hükümet aleyhine haberler çıktığını sunmuş olduğu,

TÜSİAD'ın Genel Kurulu toplantılarını her yıl Aralık ayında Ankara'da yaptığını, bu toplantılara Başbakanın da katılarak konuştuğunu, TUSİAD'ın Erbakan'ın başbakan olması nedeniyle 11 Aralık 1996 tarihindeki toplantısını Atina'da Türk – Yunan İş Adamları Toplantısı adı altında yaptığını, TOBB, DİSK, TÜRK-İŞ, TESK ve TİSK bazı kişi ve kuruluşların da katıldığını, bu konuyu Behiç KILIÇ'ın haber yaptığını, 22 Aralık 1996 tarihinde Ertuğrul ÖZKÖK'ün köşesinde bir kuvvet komutanının beyanına dayanarak "bu defa sivil kuvvetler halletsin" başlıklı bir yazı yazdığını, bu yazının da bununla irtibatlı olabileceğini, 1996 Yılı Aralık ayı sonunda Milli Güvenlik Kurulu toplantısında TSK yetkililerinin birinci tehdit irtica olsun diye baskı yaptıklarını, fakat Milli Güvenlik Kurulu o dönemde birinci tehdit olarak irticayı kabul etmediğini, 1997 yılı Ocak ayından itibaren bir çok medyada irtica haberleri ile birlikte Fadime ŞAHİN, Müslüm GÜNDÜZ vb. Haberler çıkmaya başladığını,

11 Ocak 1997 tarihinde gazete haberlerinde "Başbakanlıkta tarikat liderlerine iftar" başlığı ile haberler verildiğini, fakat iftar yemeğinin henüz verilmediğini, o günün akşamında verileceğini, bu iftara da Diyanet İşleri Başkanı ve yöneticileri, Diyanet Vakfı Başkanı ve üyeleri, İlahiyat Fakültesi dekanları, öğretim görevlileri ve bir kaç sivil toplum kuruluşu liderinin de davet edildiğini, gazete manşetlerinden verilen bu iftar yemeğine katılanların çoğunun haber yapılmadığını, gazete ve televizyonlarda esas iftara katılanlar haber yapılmadan yalnızca sarıklı bir şahsın resminin kasıtlı olarak devamlı verildiğini ve Erol ÖZKASNAK'ın da gazetelerde yapmış olduğu açıklamaya göre aynı gün yani gazetelerde haberin çıktığı gün Cumhurbaşkanının Genelkurmaya davet edildiğini,

24 Şubat 1997 tarihinde kuvvet komutanları ve orgeneralleri Gölcük'te harp oyunları toplantısı yaptıklarını, gerçekte bu toplantının Refahyol Hükümetini sona erdirmek için bir çözüm arayışı toplantısı olduğunu, bununla ilgili belgelerin Balyoz soruşturması sırasında ortaya çıkmış olabileceğini, 1997 Şubat ayında gazetelerde yer alan haberlerden de anlaşılacağı üzere TOBB, DİSK, TÜRK-İŞ, TESK ve TİSK vb. Hükümet aleyhine gösteri ve yürüyüşler yaparak basın açıklamaları yaptıklarını belirterek bununla ilgili 21 Mayıs 1997 tarihli ortak basın açıklamalarını ibraz ettiği,

28 Şubat 1997 tarihinde Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ile ilgili olarak Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında normalde emniyet, MİT ve TSK'nın raporlarının okunduğunu, oysa 28 Şubat'ta bu raporlar okunmadan TSK adına Güven ERKAYA'nın 3 saatlik bir konuşma yaparak ve gazete küpürlerini örnek göstererek 18 maddelik bir öneride bulunduğunu, Başbakan Erbakan'ın buna karşı çıktığını, toplantı sonrasında Erbakan'ın Refahyol’un bakanlarını toplayarak bu konuda bilgi vererek laiklik ve inanç özgürlüğü konusunda, insan haklarına saygıyı, adalet anlayışını ve toplum huzurunun gözetilmesi gerektiğini, bu 18 maddenin anayasaya aykırı olduğunu belirterek 3 saatlik bir konuşma yaparak imzalamayacağını belirttiğini, 18 maddeden oluşan öneriyi ise İlhan KILINÇ'ın kendi imzası ile karara ekleyip gönderdiğini, o dönemde alınan bu kararların hükümete tavsiye niteliğinde olduğunu, Refahyol hükümetinin anayasaya uygun olan 4 maddelik bölümü imzaladığını belirterek bu kararları ibraz ettiği,



28 Şubattan bir gün sonra Başbakanın kendilerine bu yapılanların demokrasiye darbe olduğunu, hükümeti anti demokratik yollara zorlama olduğunu, bunun için mecliste grubu bulunan siyasi partilerle görüşerek birlikte bir bildiri, deklarasyon yayınlamak istediğini, bu sebeple kendilerinin mecliste grubu bulunan siyasi partileri ziyaret ettiklerini, fakat partilerin bu konuya sıcak bakmadıklarını, baştan beri basın yayın yoluyla Refahyol’a saldırının Batı Çalışma Grubunun brifingleri ile Nisan ayında yürürlüğe konulduğunu, ilk brifingin basın mensuplarına verildiğini, basın mensuplarının da bu brifing doğrultusunda var olan hükümetin aleyhine yayın yaptıklarını, basında açık seçik görüldüğünü, bu arada Refahyol hükümetini kuran milletvekillerine istifa etmeleri için baskıların başladığını, hükümet ortağı Doğru Yol Partisinden bazı milletvekillerini kopardıklarını, Batı Çalışma Grubunun Nisan ve Mayıs ayında resmen ortaya çıktığını, 5 Mayıs'ta Batı Çalışma Grubu ile ilgili belgelerin Meral AKŞENER aracılığı ile kendilerine de ulaştığını, basına yansıdığını, basın yayın organları tarafından hükümet aleyhine saldırıların daha da arttığını, arkasından 21 Mayıs tarihinde de Refah Partisinin kapatılma davasının açıldığını, Batı Çalışma Grubunun siyasi iktidardan gizli olarak kurulmuş, kanunsuz, yasal olmayan bir örgüt olduğunu ve devamlı o dönemde kurulan hükümet aleyhine çalıştığını, Haziran başlarında BÇG tarafından yargı mensuplarına brifing verileceğini medyadan öğrendiğini, Ankara İl Başsavcısını çağırarak konuyu sorduğunu, Çetin SANER imzalı davet yazısını gösterdiğini ve gideceklerini söylediğini, kendisinin de HSYK Kanununa göre toplantılara katılmak için Adalet Bakanlığından izin alınmasının gerektiğini söyleyerek kendisini uyardığını, aksi halde HSYK'ya intikal ettireceğini bildirdiğini, buna rağmen brifinge gidildiğini, ertesi gün de HSYK ve Yargıtay üyelerinin gittiğini belirttiği, basın mensuplarına yönelik "Genelkurmay'da irtica brifingi" adlı 5 sayfadan oluşan belge, yargı brifingleri sebebiyle TBMM'de yapılan 5 sayfadan oluşan konuşma metinlerine ilişkin belgeyi Başbakan Necmettin ERBAKAN'ın 26 Mayıs 1996 Yüksek Askeri Şura ve 31 Mayıs 1996 Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaki konuşma özeti ile Batı Çalışma Grubu ile ilgili 6 sayfadan oluşan belgeyi sunduğu, daha önce "Refah Gerçeği 3" adlı kitabında 28 Şubat ve Batı Çalışma Grubu ile ilgili geniş ve kapsamlı anlatımları daha önceki dilekçesinde ibraz ettiğini,

Rahmetli Erbakan'ın Tansu ÇİLLER ve Büyük Birlik Partisi Başkanı rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU ile birlikte toplantılar yaparak toplam 289 milletvekilinin Başbakan olarak Tansu ÇİLLER'i destekleyeceklerine ilişkin imzalı belge ile birlikte istifasını Cumhurbaşkanı Demirel'e sunduğunu, Demirel'in hükümeti kurma görevini Tansu ÇİLLER'e vermediğini, Mesut YILMAZ'a verdiğini, Mesut YILMAZ'ın da ANAP, DSP, MHP, DP milletvekillerinden oluşan hükümet kurduğunu,

Kitabında ve daha önceden belirttiği gibi Batı Çalışma Grubunun o dönemdeki siyasi iktidardan gizli olarak kurulmuş, yasal olmayan, hükümet aleyhine kurulan bir örgüt olduğunu, bu konuda Refah Partisi ve hükümet olarak mağdur olduklarını, bu sebeple Batı Çalışma Grubundan şikâyetçi olduklarını belirtmiştir. (125. klasör, sayfa 123-125)

Müştekinin şikâyeti ekinde bulunan belgelerin incelenmesinde; 28 Şubat post modern darbesi hakkında açıklamalarım başlıklı 3 sayfadan ibaret büyük harflerle ana başlıklar halinde yazılmış dilekçe olduğu, 28 Şubat 1997 tarihinde alınan 406 sayılı 4 maddeden ibaret Milli Güvenlik Kurulu kararı ve ekinde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri İlhan KILIÇ imzalı 18 maddeden ibaret rejim aleyhtarı irticai faaliyetlere karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin belge olduğu, müştekinin 28 Şubat dönemine ilişkin yazmış olduğu kitabın fihristi bulunduğu,

TÜRK-İŞ, TESK, DİSK, TOBB ve TİSK ortak basın açıklaması Ankara 21 Mayıs 1997 başlıklı belgede hükümete yönelik olarak "Tarih halkın özlemlerini cevap veremeyen siyasilerin hüsran örnekleri ile doludur... Ülke içinde gerginlik yaratan kutsal dini duygularımızı siyasi çıkar malzemesi yaparak halkımızı kamplara bölmeyi amaçlayan kişisel ve partisel çıkarlarını ön plana çıkararak ülkemizin hiçbir sorununa çözüm getiremeyen bu hükümetin yerine birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek sorunlarımızı çözecek bir çözüm hükümetinin iş başına gelmesini bekliyoruz." şeklinde ifadelere yer verildiği,

Necmettin ERBAKAN'ın 26 Mayıs YAŞ toplantısı ve 31 Mayıs MGK toplantısında söylediği belirtilen sözlere ilişkin bir sayfadan ibaret belgede "... Genelkurmay Başkanlığının dini istihbarat raporları istihbarata değil yönlendirmeye dönük raporlardır... Genelkurmayın tehdit tespiti konusunda yetkisi yoktur. Buna rağmen tehdit tespiti yapıyorsunuz... Tehdit tespiti; anayasaya göre bu konuda yetki Bakanlar Kurulunun... bu açık hükümler karşısında sizin kendi kendinize iç tehdit irtica demeye hakkınız yok... bu açıklamalardan sonra orgeneral rütbesi dışında kalan generaller çay molası denilerek salondan çıkarıldılar. Toplantıya şura üyesi orgeneraller ile devam edildi. Teoman KOMAN söz aldı: dedikleriniz doğru Sayın Erbakan, yetki elbette Bakanlar Kurulunun. Ancak Bakanlar Kurulu görevini yapmayınca biz durumdan vazife çıkartıyoruz." şeklinde ifadelere yer verildiği,

Genelkurmay Başkanlığının yargı mensuplarına vermiş olduğu brifinglerle ilgili TBMM'nin 10.06.1997 tarihli birleşiminde Adalet Bakanı müşteki Şevket KAZAN'ın brifinge katılmak isteyen yargı mensuplarına izin vermeyeceğine ilişkin açıklamaları ile ilgili konuşma tutanaklarının yer aldığı 5 sayfadan ibaret belge olduğu, belgede dönemin Adalet Bakanı müşteki Şevket KAZAN'ın "Değerli Milletvekilleri 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu 24 Şubat 1983 tarihinde çıkarılmıştır. Yani konsey zamanında çıkarılmış bir kanundur. Bu kanunun 48 inci maddesinde, Hakimlerin ve Savcıların, kendi asli görevleri dışında bir takım hususlarla meşgul olabilmeleri bazı şartlara bağlanmıştır. İşte, 48 inci maddenin açık ifadesi şudur: Hakim ve Savcılar bilimsel araştırma ve yayınlarda bulunabilirler. Bunun izne bağlı bir yönü yoktur. Ancak izin alma koşuluyla, davet edildikleri veya yetkili makamlarınca görevlendirildikleri ulusal ve uluslararası kurul, kongre, konferans ve benzeri bilimsel toplantılarla meslekleri ile ilgili diğer toplantılara katılabilirler. Yani Adalet Bakanından izin alarak katılabilirler; Adalet Bakanından izin almadan katılmaları mümkün değildir." şeklinde açıklamalar yaptığı, açıklamada 5 Haziran 1997 tarihinde Erol ÖZKASNAK'ın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı İlhan MESUTOĞLU'na bir yazı göndererek "11 Haziran 1997 günü saat 16:00'da Genelkurmay Karargâhında irticai faaliyetler konusunda bir brifing verilecektir. Bu brifinge Cumhuriyet Savcıları ve Hakimler de katılabilirler. Bunların isimleri, 6 Haziran 1997 günü saat 18:00'e kadar aşağıdaki faks numarasına bildirilmelidir." denildiğinin belirtildiği,

Genelkurmayda irtica brifingi (basın mensuplarına yönelik) başlıklı 11.06.1997 tarihli 5 sayfadan ibaret belgede "561 İmam Hatip Lisesinde 492 bin 839 öğrenci var. Her yıl 53.553 mezun veriyor. Yıllık imam ihtiyacı ise 2.288, kalan 51.345 kişinin açıkta olması lazım ama değil. Kalanlar siyasal, hukuk ve polis akademisine giderek siyasal islamın kadrolaşması yönünde yerlerini buluyorlar. Devlet kadrolarına hazırlanıyorlar." şeklindeki ifadelerle Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ve Milli Eğitim Bakanlığı denetiminde faaliyet gösteren bu okullara giden yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Anayasada teminat altına alınan din ve vicdan hürriyeti kapsamında bulunan tercihleri nedeniyle baştan suçlu olarak kabul edilerek imamlık dışında başka görev alamayacaklarına vurgu yapıldığı,

Dini okullardan mezun olan milletvekillerinin listesi başlıklı bir sayfalık belgede Refah Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisindeki bir kısım milletvekillerinin listesinin yapıldığı, Mart 1998 tarihli Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Donanma Komutanlığı Gölcük Kocaeli 3590 98/İSTH İKK Ş (BAAOO) sayılı tespitler konulu Kurmay Başkanı Metin ATAÇ adına imzaya açılan belgede Refah Partisinin kapatıldıktan sonra Gölcük İlçe Teşkilatının 25 Ocak 1998 günü kongre sarayında Kadir Gecesi İftar Yemeği düzenlediği ve yemeğe kapatılan Refah Partisi Milletvekillerinden Şevket KAZAN, Necati ÇELİK ve Osman PEPE'nin katıldığı ve toplantıda söz konusu milletvekillerinin yaptıkları konuşmalarla ilgili metinlerin ilgili birimlere gönderildiğine ilişkin belge olduğu, ekinde de adı geçen milletvekillerinin konuşmalarına ilişkin metinlere yer verildiği,

Aralık 2011 tarihli İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından İstanbul CMK. 250. Madde ile Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazılan yazıda da Gölcük Donanma Komutanlığı İstihbarat Kısım Amirliğinde 06.12.2010 tarihinde yapılan aramada ele geçen belge ve dokümanlar arasında da 25 Ocak 1998 Kadir Gecesi Gölcük Kongre salonunda yapılan Refah Partisi iftarı ve konuşmalar ibaresi bulunan kasetin ele geçtiği yazı ve ekindeki inceleme tutanağından anlaşılmaktadır. (125. klasör, sayfa 34-118)

Müştekinin sunmuş olduğu bir sayfadan ibaret Erbakan'dan Erdoğan'a tepki, Kaplancılar: Erbakan zelil durumda, milli değerlerimize neden saldırılıyor?, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinden bildirilmiştir başlıklı basın bildirisi olan birer sayfadan ibaret belge ile irticai faaliyetler başlıklı 7 sayfadan ibaret bir kısım dernek, cemaat ve kişilerle ilgili değerlendirmelerin yer aldığı belgeler ile Dicle Üniversitesi rektörü olduğu anlaşılan Prof. Dr. Mehmet ÖZAYDIN ve Dicle Üniversitesi ile ilgili iddiaların yer aldığı 5 sayfadan ibaret imzasız ve isimsiz belgenin bulunduğu,

Müştekinin incelenmek üzere sunmuş olduğu Refah Gerçeği-3 başlıklı kitabının incelenmesinde kitapta, 17.12.1996 günü Genelkurmaydan bazı gazetelere fakslar gönderildiği, bu faksların "üst düzey bir askeri yetkili"nin ağzından Refah çevrelerine ağır eleştiriler hatta uyarılar yapıldığı, bu faksların tam 6 ayrı metinden ibaret olduğu, ertesi gün bazı gazetelerde "ordu rahatsız" şeklinde manşetlerin çıkarıldığı, askerden hiçbir açıklama veya yalanlama gelmediği, oysa geçilen fakslarda kullanılan bazı ifadelerin neredeyse üstü kapalı bir muhtıra görüntüsü verdiği, Cumhurbaşkanı Demirel'in Refahyol hükümetine karşı ilk 6 aylık iktidar döneminde gayet olumlu davranışlarla ve beyanlarla sürdürdüğü denetleme görevini son 2 ayda dikkati çekecek şekilde değiştirerek askerleri kullanarak Milli Güvenlik Kurulunu Refahyol hükümetine karşı adeta bakanlar kurulu gibi çalıştırmaya hazırlandığı, (Kitap, sayfa 16-17)

Refahyol hükümeti döneminde hükümete ve Refah Partisine karşı en etkin muhalefeti Aydın DOĞAN, Dinç BİLGİN ve Uzan kardeşlerin sahip olduğu yazılı ve görsel medya ordusunun yaptığı, (Sayfa 33) Refahyol hükümetinin %50 memur maaş zammı vererek halkın mutluluğu için gereken adımları atmaya başladığı sırada 7 Ağustos 1996'da YÖK Başkanı Kemal GÜRÜZ'ün bütün üniversite rektörlerini Ankara'ya davet ederek Anıtkabir'e çelenk koyduğu ve YÖK üyeleri ile birlikte "Cumhuriyetin temel ilkelerine sadık kalacaklarını ve laiklik karşıtlarına saygı duymayacaklarını" açıkladıkları, (Kitap, sayfa 40)

TUSİAD'ın 10 Aralık 1996'da Atina'da yapılacak Türk-Yunan İş Adamları Yüksek Konseyine katıldığı, geziye iş adamlarının yanı sıra Aydın DOĞAN, Dinç BİLGİN ve Türk-İş Genel Başkanı Bayram MERAL'in iştirak ettiği, gezi döneminde basında bir üst düzey askeri yetkilinin ağzından "bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin" şeklinde haberler yayınlandığı, gezinin asıl maksadının ise, Çiller'in 19-24 Aralık tarihleri arasında Rusya gezisi sırasında iş adamlarınca açıklandığı gibi "Bir para babasının liderliğinde Yunanistan gezisine katılan medya patronlarının bir araya geldikleri ve 3 ay içinde hükümeti devirme kararı aldıkları" gezi sonrası bir kısım medyada başlayan temiz toplum adına yapıldığı söylenen ilanların hükümeti devirme atağının ilk adımı olduğunun belirtildiği, (Kitap, sayfa 61)

Ocak 1997 tarihinden itibaren oluşan organize muhalefet döneminde muhalefetin stratejisini tespit ve koordinasyonunu sağlayan merkezin başında kanaatine göre o tarihte Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Orgeneral Güven ERKAYA'nın bulunduğu, yine kanaatine göre 1997 Mayıs ayında farkına varabildikleri BÇG'nin tohumlarının bu tarihte ekilmiş olduğu, (Kitap, sayfa 65)

Ertuğrul ÖZKÖK'ün 20/10/1996 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazısında Refahyol hükümetine karşı "bu defa silahsız kuvvetlerin ihtilal yapmasını" öneren kişinin Güven ERKAYA olduğunun kendi itirafı ile kesinlik kazandığı, konu hakkında 11.07.1997 tarihli Milliyet gazetesinin köşe yazısında Yavuz DONAT ve bir asker bir diplomat kitabının 280. sayfasında Taner BAYTOK'un itirafta bulunduğu, (Kitap, sayfa 66, 67)

22 Aralık 1999 tarihli Zaman gazetesinde 28 Şubat günlerinde rantiyeci medyanın yayınları hakkında "haberlerin yüzde doksanı yalandı" başlığı altında ifşaatta bulunan Can ATAKLI'nın; "28 Şubat sürecinde yoğun bir parlamento dışı baskının bir ucunda askerler bir ucunda ise sermaye gücü vardı, bir de bunlarla iş birliği yapan basının bir bölümü. Böyle bir olgu karşısında direnmek ya da denilenlerin karşıtını söylemek mümkün olmuyordu...Bütün gazeteler ve gazetecilerle Erol ÖZKASNAK konuşurdu. Bir paşa adına demeç geldi mi, bunlar çarşaf çarşaf yayınlanırdı. Yazı, ismini vermeyen diye yazılırdı, ama biz onun kim olduğunu bilirdik. Erbakan hakkında yazabildiğince yaz... Kimse sana bunu niye yazdın demez. 28 Şubat sürecinde basın kötü sınav verdi. Özellikle büyük gazete ve televizyonların yaptığı haberlerin yüzde doksanı yalandı. Çok bilinçsizce bir süreci gördük. Panik halinde yaptığımız her şey hoşgörülmeye başlandı." ifadelerine yer verildiği, (Kitap, sayfa 85)

21.12.1996 Tarihli Akşam gazetesinde Behiç KILIÇ'ın "Sivil ihtilalcıların memlekete egemen olmak için ataklarını yoğunlaştırdıkları doğrudur. İlk hedef hükümeti yıkmak. İkinci hedef tekelci sermayenin pazar egemenliğini sarsmayacak bir hükümet kurmaktır... Ocakta hızlanacaklar. Medyada daha saldırgan hale gelip yeni bir siyasi harekete hız verecekler. İhtilal yapmaya kararlılar... Ok yaydan çıkmış gibi." şeklindeki ifadeleri bulunduğu, (Kitap, sayfa 89)

Organize muhalefet döneminde Atatürkçü Düşünce Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Mustafa Kemal Vakfı gibi dernekler, bazı üst düzey askeri yetkililerden aldıkları destekle hayli etkin rol oynadıkları, bu derneklerin süreçteki rollerini İçişleri Bakanı Meral AKŞENER'in Gebze panelinde anlattığı, (Kitap, sayfa 91)

28.02.2002 Tarihli Zaman gazetesinde Nuriye AKMAN'ın Sisi (Seyhan SOYLU) ile yaptığı ve "Ben 28 Şubatın gizli kahramanıydım." başlığı ile yayınlanan röportajında Sisinin; Müslüm GÜNDÜZ ve Fadime ŞAHİN'in Üsküdar'da bir evde ilişki halinde basılması olayını kendisinin organize ettiğini, JİTEM'in yayın organı Strateji dergisi bünyesinde istihbari çalışmalar yaptığını, işi bittikten sonra JİTEM tarafından kenara atıldığını itiraf ettiği, (Kitap, sayfa 96)

12.09.1996 tarihinde TRT'de yayınlanan televizyon programında yapımcı Ertürk YÖNDEM'in; "hiç kimse unutmasın ki vatan toprağı parçalanma noktasına geldiği an sizin gücünüz TSK, 12 Eylül 1980 benzeri bir hareketi tekrarlayabilir, işin en acı yanı şu ki bugün yine 12 Eylül 1980 öncesindeki kara günlere dönmek üzereyiz" şeklindeki söylemlerde bulunduğu, bu maksatlı tahrik edici sözleri bir komutanın ricası üzerine 15 Ekim Pazar günü bütün kışlalarda izlenmek üzere TRT'de yeniden yayınlandığı, (Kitap, sayfa 97)

Dönemin DYP Ankara milletvekili İlhan AKÜZÜM'ün bir gezi sırasında FP Milletvekili Prof. Dr. Sacit GÜNBEY'e kendisini Genelkurmaydan telefon ile aradıklarını, gittiğinde karşısında Çevik BİR ve İlhan KILIÇ paşanın olduğunu, babasının milletvekilliğinden övgü ile bahsettiklerini, ilk seçimde Refah Partisinin tek başına iktidara gelebileceğini ve bundan dönüş olmayacağını, bundan dolayı istifa etmesi gerektiğini söylediklerini, istifa edeceğini söyleyerek oradan ayrıldığını, ayrılırken de içeriye Işılay SAYGIN'ın girdiğini gördüğünü, daha sonra da aynı baskı yolu ile Yaman TÖRÜNER'in de istifaya zorlandığını anlattığı, (Kitap, sayfa 112)

13 Ocak 2001 Tarihinde Kanal 6 televizyonunda Ceviz Kabuğu programına telefonla katılan emekli Tümgeneral Erol ÖZKASNAK'ın "şimdi efendim, bir kere 28 Şubat sürecinin başlangıcı 11 (17) Ocak 1997'dir diyebilirim. Sayın Cumhurbaşkanının Genelkurmay Başkanlığına davet edilip kendisine 28 Şubat 1997'de verilen brifingin hemen hemen bir benzerinin verilmesi ile başlayan süreç içerisinde...tam bir askeri hiyerarşi esasına göre hareket edilmiştir." şeklinde açıklamalarda bulunduğu, (Kitap, sayfa 129)

Dönemin DYP'li Savunma Bakanının 25.05.1997 tarihinde bütçesinin %40'lık bölümünün serbest bırakılmasını istediğini, RP'li Maliye Bakanının da 02.06.1997 tarihinde bu talebi yerine getirdiği, aynı tarihlerde çeşitli miktarlarda istenen ödeneklerin yerine getirilmesine rağmen Genelkurmay Başkanlığının 6 Haziran 1997 tarihinde Refahyol hükümetinin kuzey Irak operasyonu için orduya para vermediği şeklinde açıklama yaptığı, konunun medyada yer aldığı, Başbakan tarafından haberin yalanlanmasına rağmen medyada ilk haber yönünde haber yapılmaya devam edildiği, (Kitap, sayfa 142)

Hakim adaylığı imtihanları sırasında Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL tarafından Başbakanlığa gönderdiği mektupta imtihanların siyasi mülahazalardan uzak yapılması gerektiği yönünde uyarı yapıldığı, bu konunun basında manşetlere taşındığı, konunun devamında Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven ERKAYA'nın Bakanlık Personel Genel Müdürü Hakim İhsan ERBAŞ'ı arayarak kaç tane imam hatip okulu mezunu adayın hakimliği kazandığını sorduğu, cevaben ise kendisine Adalet Bakanlığı işlerine komutanın karışmaması, kendi sorumluluk alanı ile ilgili konularla ilgilenmesi gerektiği cevabının verildiği, (Kitap, sayfa 210)

(Zamanında)Başbakan Turgut ÖZAL'a karşı Hürriyet gazetesi sahibi Erol SİMAVİ'nin "birinci kuvvet biziz, subaylar bizim gazetemizi okuyarak darbe yaparlar" dediği, (03.05.1988) 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra zamanın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı KARADAYI'nın Nisan 1997 Romanya ziyaretinde tıpkı Erol SİMAVİ gibi "Basın bizde birinci kuvvettir. Hepinizi tebrik ediyorum. Çok büyük hizmet yapıyorsunuz. Çok iyi gözlüyor, çok iyi muhakeme ediyorsunuz. Biz siyasete karışmıyor, sadece sizleri okuyoruz" dediği, (Kitap, sayfa 241)

Doğan Holding sahibi Aydın DOĞAN'ın 28 Şubat süreci için Refahyol hükümetini kast ederek "Ya onlar beni yıkacaktı, ya ben onları. Sonunda ben onları yıktım" diyerek basının etkinliğini ortaya koyduğu, (Kitap, sayfa 242)

24-25 Şubat 1997 tarihli gazetelerde Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven ERKAYA'nın Güneydoğuda PKK terörü büyük ölçüde bitmiştir. Aşırı dinci akımlar bugün PKK'dan daha büyük tehlike haline gelmiştir şeklindeki demecinin yayınlandığı, 30 Nisan 1997 tarihli Genelkurmay brifinginde de TSK için birinci derecede iç tehdidin irtica olduğu, (Kitap, sayfa 252)

Güven ERKAYA emekli olduktan sonra hatıralarını anlattığı Taner BAYTOK'a irticanın ilk defa Aralık 1996'daki MGK toplantısında gündeme alındığını ve bu toplantı sonrasında İçişleri Bakanlığı ve MİT'in hazırladığı irtica raporlarına güvenmediklerinden kendilerinin ayrı bir çalışma başlattıklarını belirttiği, (Kitap, sayfa 257)

Anayol hükümeti zamanında Jandarma Genel Komutanlığınca yayınlanan 15 Şubat 1996 tarih ve 58 no.lu denetleme emrinde "mescitlere rütbeli personel (Sb, Astsb, Uz.J.Çvş) ile sivil memurlar ve işçiler girmeyecek, bunlar dinimizin hoş görüsüne sığınarak ibadetlerini evlerinde ve sivil kıyafetli olmak kaydıyla herkese açık camilerde yapacaklardır. Kışla mescitlerinde ve camilerinde ezan okunmayacak... Ses yayın cihazları kullanılmayacak, mevcutlar sökülerek yerlerinde kullanılacak, ezan dışarıdaki camilerden dinlenilecek veya saate göre ibadet başlatılacaktır." denildiği, (Kitap, sayfa 268)

Taner BAYTOK'un Bir Asker Bir Diplomat isimli kitabının 238. sayfasında Güven ERKAYA'nın "Siyasi alanda seçimle gelen ve irticayı yol olarak benimseyen parti ile demokrasi içinde kalarak uğraşabilirsin. O yetmezse demokrasi dışına çıkarak mücadele edeceksin. Hiç kimse %50'nin üzerinde oy alsa bile Türkiye demokrasisinin kuralları uygulanacak diye bir partinin şeriata dayalı bir İslam devleti kurmasına, demokrasiyi kullanarak ülkedeki laik rejimi değiştirmesine göz yumamaz. İcabında demokrasi kurallarının dışına çıkılarak bu engellenir. Zaten bunu halk askerden ister."şeklinde sözlerinin yer aldığı, (Kitap, sayfa 291, 303)

Belirtilmiştir. (125. klasör, sayfa 8-33)

Müştekinin kitabında da belirtmiş olduğu Jandarma Genel Komutanlığının 15 Şubat 1996 tarihli Denetleme Emri No 58 konulu Teoman KOMAN imzalı 4 sayfadan ibaret belgede "Mescitlere rütbeli personel (Sb, Astsb, Uz.J.Çvş) ile sivil memurlar ve işçiler girmeyecek, bunlar dinimizin hoş görüsüne sığınarak ibadetlerini evlerinde ve sivil kıyafetli olmak kaydıyla herkese açık camilerde yapacaklardır. Kışla mescitlerinde ve camilerinde ezan okunmayacak... Ses yayın cihazları kullanılmayacak, mevcutlar sökülerek yerlerinde kullanılacak, ezan dışarıdaki camilerden dinlenilecek veya saate göre ibadet başlatılacaktır... Camii ve mescitlerde duvarda manası bilinmeyen eski Türkçe yazılar kaldırılacak, rahle, tespih, takke gibi TSK Kıyafet Kararnamesine uygun olmayan malzeme kullanılmayacaktır." şeklinde ifadelere yer verildiği anlaşılmıştır. (125. klasör, sayfa 79-82)



3-Müşteki Mehmet Ali YAVUZ 23/01/2013 tarihli şikâyetinde özetle;

25 Aralık 1995 tarihinde yapılan Milletvekili seçiminde Doğru Yol Partisinden Konya Milletvekili olarak Meclise girdiğini, Refahyol hükümeti döneminde Doğru Yol Partisinin Teşkilat Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığını, Refahyol hükümeti aleyhine çalışan adını ve faaliyetlerini sonradan öğrenmiş olduğu Batı Çalışma Grubu adlı yapılanma içerisinde yer alan tüm kişilerden şikâyetçi ve davacı olduğunu, o dönemde Doğru Yol Partisi Genel Başkanı eşi, çocukları ve partinin Milletvekilleri hakkında doğru olmayan haberler ve iftiralar içeren yayınlar dedikodular, söylentiler çıkarıldığını, bunlara bazı gazetecilerin de katıldığını, Refah Partisi ve Doğru Yol Partisinin yıpratıldığını, kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırıldığını, o dönemde DYP Milletvekillerine baskılar, komplolar, şantajlar ve tehditler yapılarak 40-50 Milletvekilinin DYP’den istifa ettirildiğini, istifa edip DTP ve ANAP'a geçen bir çok ismin sonradan Bakan olduğunu, Refahyol hükümeti aleyhine ve partilerinin Genel Başkanı aleyhine Doğan Medya Grubunun gerçek olmayan küçük düşürücü yayınlar yaptığını, hükümeti devirmek için çalışan Batı Çalışma Grubuna mensup tüm kişilerden şikâyetçi ve davacı olduğunu belirtmiştir. (125. klasör, sayfa 139-140)



4-Müşteki Hasan EKİNCİ 23/01/2013 tarihli şikâyetinde özetle ;

Kendisinin Refahyol hükümeti döneminde Doğru Yol Partisi Genel Başkan Vekili ve Artvin Doğru Yol Partisi Milletvekili olduğunu, o dönem Refahyol hükümetine karşı sivil toplum kuruluşları, üniversite öğretim üyeleri, Batı Çalışma Grubunu kuran kişiler, Batı Çalışma Grubunda çalışan kişilerin basın yayın organında bulunan bazı kişiler ve bazı iş adamları ile birlikte hareket ettiklerini, bu insanların Doğru Yol Partisine normalde karşı olmadıklarını, ancak Doğru Yol Partisinin ve Genel Başkanının Refah Partisi ile hükümet kurmasından sonra hükümeti devirmek için cephe oluşturulduğunu, Refah Partisinin mahalli seçimlerde ve milletvekili seçimlerinde oy oranını yükseltmesi üzerine belli grupların hedefi haline geldiğini,

Sincan da tankların yürütülmesinin o dönemde Refahyol hükümetine karşı yapılmış bir hareket olduğunu, bunun da yakın zamanda Refahyol hükümetinin devrilmesine ve yıkılmasına yönelik bir hareket olarak görülmesi gerektiğini, iki parti arasında yaptıkları protokole göre 2 yıl Refah Partisi Genel Başkanı, 2 yıl da Doğru Yol Partisi Genel Başkanının Başbakanlık yapacağını, aleyhlerine kampanyalar, tehditler, şantajlar ve uydurma haberlerin çoğaldığını, Genel Başkanları Tansu ÇİLLER, eşi ve çocukları aynı zamanda Doğru Yol Partisi Milletvekilleri hakkında uydurma haberler, tehditler ve şantajlar yapıldığını, tam bu sırada Doğru Yol Partisi Milletvekilleri Grubu üzerinde operasyon başladığını, kimilerinin Bakanlık vaadi ile kimilerinin ise başka vaad ve teklifler ile partiden uzaklaştırıldığını, Doğru Yol Partisinden 47 Milletvekillini ayırdıklarını, bunlardan bir kısmına yeni bir parti kurdurulduğunu, geri kalanların bir kısmının da ANAP'a geçtiğini, nitekim bunlara kurulan Mesut YILMAZ hükümetinde, hem CİNDORUK'un Başkanlığındaki partiden hem de ANAP'tan Bakanlıklar verildiğini, burada hedefin Doğruyol’u çökertmek, Tansu ÇİLLER'i yok etmek, Partinin başından uzaklaştırmak olduğunu, Türk demokrasisinin omurgası ve özü sayılan DP, AP, DYP çizgisindeki büyük siyasi bir yapının belinin kırılarak yerle bir edildiğini, bu operasyonun içinde Batı Çalışma Grubunu kuran ve grup içerisinde çalışan askerlerin, sivil toplum kuruluşlarının, iş adamlarının, bir kısım üniversite yöneticilerinin, bir kısım basın yayın organlarının yer aldığını,

Başbakan ERBAKAN'ın ülkedeki tansiyonu düşürmek, demokrasi içerisinde bir değişim yapmak için istifasını DEMİREL'e sunduğunu, Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL'in Refahyolu kuran partiler arasındaki protokolden haberi olması Refah Partisi, DYP ve DTP olmak üzere toplam 282 Milletvekili olduğu halde Doğru Yol Partisi Genel Başkanına hükümet kurma görevinin verilmediğini, güvenoyu alabilecek çoğunluğu olmayan ANAP Genel Başkanına kurma görevinin verildiğini, ANAP Genel Başkanı Mesut YILMAZ'ın hükümeti kurmak için partileri dolaştığını, kendisini Genel Başkanları Tansu ÇİLLER'le birlikte karşıladıklarını, Mesut YILMAZ'ın Tansu Hanım'a “benim Başbakanlık konusunda ısrarım yoktur, ama bizim hükümet kurmamız isteniyor” dediğini, Tansu ÇİLLER'in kendisine “kimler istiyor” diye sorması üzerine Mesut YILMAZ'ın cevaben elleri ile omuzlarını göstererek “askerler” dediğini, Genel Başkanları Tansu ÇİLLER'in de “milletin olmadığı bir hükümette biz yer almayız hele silahların gölgesinde ne Başbakanlığı ne de hükümette yer almayı kesinlikle düşünmeyiz” dediğini,

Bir toplantıda üst düzey asker kişilerle yapmış oldukları konuşmada Doğru Yol Partisinin üzerine niçin bu kadar geldiklerini sorduğunda, kendilerinin “Siz ERBAKAN'ı Başbakan yaptınız, bunun için sizin yakanıza yapışacağız” dediklerini, nitekim hedefinde DYP ve Tansu ÇİLLER olduğunu, birlikteliğin mağdurunun DYP ve Tansu ÇİLLER olduğunu, bunu yapanların tümünden şikâyetçi olduklarını belirtmiştir. (125. klasör, sayfa 132-134)

5-) Müşteki Merve SAFA KAVAKÇI İSLAM 18/10/2012 tarihli şikâyetinde özetle;

Dilekçesinde belirttiği gibi toplumda 28 Şubat süreci olarak bilinen Batı Çalışma Grubu adlı teşekkülü oluşturan kişilerin o dönemde var olan hükümeti devirmek için hukuk dışı, darbeci-cuntacı bir yapılanma kurduklarını, bu kişilerin basın yayın kuruluşlarına, yargıda bulunan kişilere, sivil toplum kuruluşlarına, üniversitede çalışanlara kendi görüşleri doğrultusunda brifingler vererek bu kuruluşları yönlendirdiklerini, Batı Çalışma Grubunda çalışanların ifadesinde bu sürecin bin yıl süreceğinin belirtildiğini, "Demokrasiye balans ayarı yapıyoruz, gerekirse silah kullanırız" beyanlarını kullandıklarını, yargıyı, medyayı ve medya üzerinden kamuoyunu etkileyerek meşru hükümete karşı kullandıklarını, tankları, zırhlı araçları, meskun mahalde yürüterek meşru hükümeti ve tüm toplumu tehdit ederek hükümeti cebren bırakmaya zorladıklarını,

O dönemdeki Batı Çalışma Grubu ve bu grubun emrindeki sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, basın yayın organları, irtica adı altında Müslüman olan dinini yaşayan vatandaşlara karşı harekete geçtiklerini, Müslümanları başörtülü, tarikatçı, cemaatçi vb. kanunsuz şekilde vasıflandırarak ikinci sınıf vatandaş konumuna getirdiklerini, vatandaşlık haklarını kullanmalarını engellediklerini, ayrıca bu kişilerin kamu kurumlarında çalışmalarını kanunsuz olarak engellediklerini,

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinde Fazilet Partisinden İstanbul 1. Bölgeden aday olduğunu, Yüksek Seçim Kurulu Milletvekili engeli olmadığı için adaylığını kabul ettiğini, Milletvekili seçimi ile ilgili belgelerde fotoğrafının başörtülü olduğunu, seçim sonucunda Milletvekili seçildiğini, İstanbul Seçim Hakimliğinden Milletvekili Mazbatasını aldığını, Yüksek Seçim Kuruluna da çok baskılar geldiğini, fakat Yüksek Seçim Kurulunun Milletvekili olarak aleyhine herhangi bir karar vermediğini, hukuki olarak kendisini haklı bulduğunu, yemin yapana kadar seçimle birlikte aleyhine kampanya başlatıldığını, Mecliste yeminden önce yemin etmesinin engellenmesi için basın yayın organlarında, sivil toplum kuruluşlarında, askeriyede kamu oyu oluşturularak baskı yapılmaya başlandığını, 02 Mayıs 1999 günü Mecliste Milletvekillerinin yemin töreninin olduğunu, bu sırada kendisinin de yemin yapmak için sırasını beklediğini, seyirciler arasında resmi giyimli üst rütbeli asker kişilerin de hazır bulunduğunu,

O zaman Fazilet Partisindeki yöneticilere kendisinin başörtülü olarak yemin ettiği takdirde askeri müdahale olacağı şeklinde sözler söylendiğini, o sırada genel kurula başörtülü olarak girdiğini gören DSP'li Milletvekillerinin sıralara vurarak başörtülü olması sebebiyle el çırparak "Dışarı dışarı" diye tempo tuttuklarını, bunun üzerine Mecliste Meclis Başkanı kendisinin yemin etmesinin önünde bir engel olmadığını, onlara izah etmeye çalıştığını, fakat buna Bülent ECEVİT, Hüsamettin ÖZKAN ve Kamer GENÇ'in karşı çıktığını, DSP'nin kadın milletvekillerinin kendisinin kürsüye gelip yemin etmesini engellemek için kürsünün etrafını sardıklarını, bazı erkek milletvekillerinin onları uyararak kürsüyü işgal etmemelerini söyleyince onların bir kenara çekildiğini, ayakta kendisini protesto etmek amaçlı alkışlar yaparak "Dışarı dışarı" diyerek aleyhine bağırdıklarını, daha sonra yemin yapmadan Bülent ECEVİT'in Meclis kürsüsünden teamül ve usullere aykırı olarak aleyhine cebinden daha önce hazırlanmış konuşma metnini çıkarıp okuyarak "Bu hanıma haddini bildirin. Burası devlete meydan okunacak yer değil vb." şeklinde konuşmalar yaptığını, kendisinin devlete meydan okumasının söz konusu olmadığını, demokratik hakkı olarak inancı gereği başını örttüğünü, başörtülü olarak da seçim çalışmalarını yaptığını, Yüksek Seçim Kurulunun başörtülü olarak talebini kabul ettiğini, Mecliste o tarihte yemin yapamadığını, fakat özlük hakkı olarak ilk maaşını aldığını, maaşını veren yetkiliyi görevinden aldıklarını, diğer özlük haklarını vermediklerini, 11 gün sonra da yani 13 Mayıs 1999 tarihinde kanunsuz, usulsüz olarak Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkardıklarını,

Kendisinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gittiğini, AİHM'nin vermiş olduğu kararda Türkiye'nin seçme ve seçilme hakkını ihlal ettiğine ilişkin karar verdiğini, o dönemde basın yayın organlarının aleyhine yayınlar yaptıklarını, 28 Şubat ve Batı Çalışma Grubunu oluşturan ve bin yıl sürecek diyen bu kişiler ve bu kişilerin uzantılarının kendisinin Milletvekili olmasını engellediklerini, bu sebeple Batı Çalışma Grubunu oluşturan ve onunla birlikte çalışan kişilerden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir. (135. klasör, sayfa 145-146)

Müştekinin yazmış olduğu Başörtüsüz Demokrasi başlıklı kitabının incelenmesinde, başörtüsü meselesi yüzünden annesinin Atatürk Üniversitesinde öğretim üyeliğinden ayrılmak zorunda kaldığını, babasının aynı üniversitenin mekânı olarak kızların başlarının açtırılması konusundaki baskılardan dolayı erken yaşta emekli olmak zorunda kaldığını, kendisinin de tıp fakültesini bırakmak zorunda kaldığını ve yurtdışında bilgisayar mühendisliği okuduğunu, Türkiye'ye döndüğünde Refah Partisinin kapatılmasından sonra Fazilet Partisi Dış İlişkiler Başkanı olarak görev yaptığını, bir Genel Kurul sırasında Elif ERBAKAN'ın kendisini partinin ilk sırasında aday göstermek istediğini,

Başörtülü bir bayanın aday gösterilmesi ile Türk kartel medyasının asılsız haberler yaptığını, bir gazetenin çarşaflı bir bayanın altına Merve KAVAKÇI yazdığını, bir genel kurul öncesi Recai Beyin isteği ile Zeki ÜNAL, Temel KARAMOLLAOĞLU, Cemil ÇİÇEK ve Salih KAPUSUZ ile bir toplantı yaptığını, herkesin görüşünün kendisinin Genel Kurula girmesi yönünde olduğunu, Cemil ÇİÇEK'in itiraz ettiğini ve "Bilmediğiniz bazı duyumlarımız var Zeki Bey" dediğini, kendisinin DSP'li vekillerin alkışlı protestosu eşliğinde meclise girdiğini, DSP'li vekillerin bu kadını dışarı çıkarın diyerek meclis başkanı Septioğlu'na bağırdıklarını, laikliğin ihlal edildiğini söylediklerini,

Sadece mazbatasını almış bir vekil olan Ecevit'in hiçbir kanuni ayrıcalığa sahip değilken kürsüyü işgal ederek cebinden çıkardığı "Türkiye'de hanımların giyim kuşamına başörtüsüne özel yaşamlarında hiç kimse karışmıyor, ancak burası hiç kimsenin özel yaşam mekânı değildir. Burada görev yapanlar devletin kurallarına, geleneklerine uymak zorundadırlar. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz" şeklinde yazıyı okuduğunu, Genel Kurula ara verildiğini ve kendisinin Kurul biraz sakinleşince eve gönderildiğini, TRT'de Cumhurbaşkanı Demirel'in konuşmasında "Merve KAVAKÇI ajan provokatördür" diye açıklama yaptığını,

Erbakan'ın eşi Nermin hanımla görüştüğünü, Erbakan'ın kesinlikle Kurulda yemin etmesi gerektiğini söylediğini, bu konuşmanın ertesi günü Hüsamettin ÖZKAN tarafından partililerine duyurulduğunu, Recai beyin odasında tartışmalar arasında sırası geldiğinde Genel Kurul'a giremediğini, bu tarihten sonra birçok televizyon programına katıldığını, gazetecilerin kapısından ayrılmadığını, çocuklarını okula götürdüğü bir gün okulun bahçesindeki çocukları örgütleyen bir kişinin çocukların "Türkiye laiktir laik kalacak" diye bağırmalarını sağladığını, kendisinin İstanbul'da bulunduğu sıralarda Ahmet HAKAN Beyin partililerle görüştüğünü, durumun vahim olduğunu, Ankara'ya gelmemesi gerektiğini söylediklerini, Salih KAPUSUZ ve Abdullah GÜL'ün DSP'li vekil Hüsamettin ÖZKAN ile görüştüklerini, Hüsamettin ÖZKAN'ın "Kavakçı'yı yurtdışına çıkartalım, vatandaşlıktan atıp dokunulmazlığı kalktıktan sonra Meclise başörtülü girmekten ve 1996 senesinde Amerika'da yaptığı konuşmadan dolayı yargılama süreci başlatalım" dediğini,

Kanal 7'de İskele Sancak programına katılmak için Ankara'dan gizlice ayrıldıktan sonra üç farklı günde sivil polislerin eve geldiğini, milletvekillerine verilen kırmızı pasaportu verebilmeleri için yeşil pasaportu istediklerini, diğer gelişlerinde kendisinin hayati tehlikesi olduğunu, nerede olursa olsun bir hanım polisin kendisini eşlik etmesi gerektiğini söylediklerini, İskele Sancak programı canlı yayınlandığı halde canlı yayın esnasında dokunulmazlığının kaldırılıp bulunduğu yerden alınması endişesi ile programın çekimlerini MÜSİAD Başkanı Ali BAYRAMOĞLU'nun evinde yaptıklarını, programın yoğun istek üzerine iki kez yayınlandığını, bunun üzerine derin yükseklerden kanala ültimatom geldiğini, "Programı bir daha yayınlarsanız kanalı kapatırız" diye tehdit ettiklerini,

Kartel medyası tarafından nasıl olur da Merve KAVAKÇI hala maaş alır diye haber yapılması üzerine Meclis Başkanı Yıldırım AKBULUT'un kendisinin maaşını kestiğini, önceki maaşı veren Meclis Genel Sekreterini de görevden aldığını, kendisinin 13 Mayıs 1999 günü Vatandaşlık Kanununun 25. maddesinin a fıkrası gereğince "Vatana bağlılıkla bağdaşmayan hal ve hareket içerisinde bulunmak"tan vatandaşlığını kaybettiğini, o dönem Kanal D Genel Yayın Yönetmeni olan Uğur DÜNDAR'ın karalama kampanyasına dayısını da karıştırdığını, Uğur DÜNDAR'ın dayısının işyerine her birinin elinde makineli tüfek olan iki adamı ile girdiğini, ofisin tüm odalarını teftiş ettiğini fakat elleri boş ayrılmak zorunda kaldığını, sonra da 1968 doğumlu olmasına rağmen 1967 yılında Libya Hükümetinden o dönemde Libya'da müteahhitlik yapan dayısına ihale aldığını iddia ettiğini,

Kendisinin erkek kardeşi olmadığı halde hakkında Reha MUHTAR'ın Show Haberde "Adapazarı’nda yapılan yağlı güreşte Merve KAVAKÇI'nın erkek kardeşi yenilince er meydanından ağlayarak ayrıldı" diye haber yaptığını, 11 Ekim 1999 Pazartesi akşamı kendisinin de televizyondan öğrendiği halde Almanya'daki Milli Görüş Kurultayına katılacağının söylenmesi üzerine Nuh Mete YÜKSEL'in harekete geçerek toplantı bahanesiyle kendisine yurt dışına çıkma yasağı getirdiğini,

Tutuklandığını, yine haberlerden duyduğunu, Meclis Başkanı Yıldırım AKBULUT'un tutarsız açıklamalarını fırsat bilen Nuh Mete YÜKSEL'in kendisini yargılamak için evine geldiğini,


Yüklə 11,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   85   86   87   88   89   90   91   92   ...   178




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin