D A N I Ş T A Y SEKİZİNCİ DAİRE Esas No : 2020/6493
UYAP Bilişim Sistemindeki bu dokümana http://vatandas.uyap.gov.tr adresinden
0G8fFWC - JjNfW2V - TchVyfB - mH/SaY=
ile erişebilirsiniz.
Eşdeğer parça uygulamasının, 20/03/2020 tarihli değişiklikle değil 12/08/2003 tarihli ve
25197 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk
Sigortası Genel Şartları ile getirilen bir esas olduğu, sigorta şirketlerince eşdeğer parça tedarik
edilmesine izin verilmesindeki en yalın amacın zarar gören motorlu aracın değer düşüklüğü
veya değer artışına maruz bırakılmadan sigortacılık ilkeleri çerçevesinde kaza öncesi
durumuna getirilerek gerçek zararın giderilmesi olduğu, bu durumun sigortacılıkta zenginleşme
yasağı ilkesi ve trafik sigortası sözleşmesinin tarafı olmayan üçüncü kişilerin hak ve
menfaatlerinin korunması açısından önem arz ettiği, hasar tazmininin her durumda orijinal
parça ile yapılmasının hasarlı parçaların kullanımından dolayı ortaya çıkan yıpranma payı ya
da daha önceki hasarlar vb. unsurlar göz ardı edilmiş olacağından sebepsiz zenginleşmeye
sebep olabileceği, hasar tazmininde eşdeğer veya yeniden kullanılabilir parça kullanımının
Yargıtay'ın Genel Şartlar kapsamındaki trafik kazalarında uyguladığı "gerçek zararın tazmini"
ilkesinin gerektirdiği bir zorunluluk olduğu; öte yandan rizikonun sigortalanabilirliğinin sigorta
sisteminin mali yeterliğine bağlı olduğu sigortacılık sektöründe tazminat tutarlarının artmasına
bağlı olarak primlerin artmasının tüketicinin aleyhine olacağı ifade edilmiştir.
Değer kaybı tazminatının, aracın trafik kazasında hasar görmesi sebebiyle piyasa
fiyatında oluşan negatif değişimden ötürü araç malikinin uğradığı zararın tazminine yönelik bir
tazminat olduğu, Ülkemiz piyasa koşullarına bakıldığında, aracın model yılı geçmesine ve
kullanımına bağlı eskime payına rağmen araç piyasa bedelinin günden güne arttığı, dolayısıyla
bir araç trafik kazasına karışsa dahi değer kaybı tazminatı ödemesi yapılıncaya kadar geçen
süre içerisinde dahi aracın değerlendiği, değer kaybı hesaplamalarında ise hesap tarihi
itibariyle aracın piyasa bedelinin esas alındığı, aracın kullanımına dayalı eskime payının
doğrudan esas alınmadığı, Genel Şartlar'ın Ek 1 maddesinin "Teminat Dışında Kalan Haller"
başlıklı ikinci fıkrasında sayılan hallerde mahiyeti gereği rayiç bedelin esas alınamayacağı,
kullanım amacı, şekli ve niteliği gereği değer kaybının sigortacıya karşı iddia edilemeyeceği,
dolayısıyla bu hallerde değer kaybının hesaplanmasının hakkaniyete uygun olmadığı
değerlendirilerek bu konuda düzenleme yapıldığı öne sürülmüştür.
5684 sayılı Kanun ile 2918 sayılı Kanun'dan gelen açık yetkiye istinaden yürürlüğe
konulan Genel Şartlar'da Kanun'un tesis ettiği "aynı şekilde uygulanma zorunluluğu" yerine
getirilerek bu bağlamda trafik sigortası kapsamında yapılacak ödemeler hakkında genel
kuralların tesis edildiği, destekten yoksun kalma ve sürekli sakatlık tazminatının
hesaplanmasına ilişkin kuralların sigortacılıkla ilgili düzenleme içeren yasal düzenlemelerde yer
alan hesaplama ilkeleri, mahsup edilecek ve edilmeyecek hususlara ilişkin özel hükümler ve
benzerlerinin uygulanmasını ortadan kaldırmadığı, kanunlarda açıkça düzenlenmeyen
hususlarda uygulama birliğini sağlamayı amaçladığı, dava konusu mortalite tablosunun (TRH
2010 tablosu) ve %1,8 teknik fazi uygulamasının Genel Şartlar'ın 2015 yılında yayımlanan ilk
halinde de bulunduğu ve bu süreçte gerek mahkemeler gerekse Sigorta Tahkim Komisyonu
nezdinde görülen tüm uyuşmazlıklarda uygulandığı, TRH 2010 mortalite tablosunun hem
Ülkemizin demografik yapısını doğrudan yansıtması hem de 1931 verilerine göre hazırlanmış
ve halihazırda Fransa'da dahi kullanılmayan PMF tablosu ile kıyaslandığında muhtemel yaşam
süresinin çok daha uzun olması bakımından sigortalının lehine olduğu, iskonto oranının (teknik