T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı



Yüklə 5 Mb.
səhifə468/740
tarix05.01.2022
ölçüsü5 Mb.
#63144
1   ...   464   465   466   467   468   469   470   471   ...   740
FARKLI MUHTEVALARDA HADİSLER
HADİS OKUMA YÖNTEMLERİ

Hadis, başta din olmak üzere bilgi kültür ve medeniyetimizin temel kaynaklarından birisini oluşturur. İslâm alimleri nezdinde sûbut problemi bulunmayan Kur’an vahyinin hilâfına, hadisin hem sûbut hem delâlet problemi mevcuttur. Ancak bir hadisin sabit olması kadar, doğru okunması, sahih bir şekilde anlaşılması, sağlıklı bir şekilde yorumlanması da şarttır.

Gazzâlî’nin diliyle ”İslâm toplumu, tarih boyunca Hadis ve Sünneti yanlış anlamaktan çektiğini, uydurulan binlerce hadisten çekmemiştir.

Anlama, anlatım ortamında anlatan ile anlayan arasında cereyan eden, anlatılan ve anlaşılan olmak üzere iki boyutu bulunan bir olgudur. Bu olgunun sahih bir şekilde gerçekleşmesi, Hz. Peygamber ile sahabe, şeyh ile râvi, hadis ile onu okuyan alimden oluşan iki taraf arasında sağlıklı bir iletişimin mevcudiyetine bağlıdır. Aksine sahih olarak gelen bir hadisin sakim olarak okunması, çok ciddi anlama problemlerine yol açacaktır.



Şüphesiz, oldukça zengin ve de renkli olan İslâm geleneğimizde, sabit olarak ulaşmış hadislerin, sahih olarak anlaşılabilmesi için Sahabe’den günümüze kadar pek çok çaba sarf edilmiştir. Bu çabalardan birkaçı şunlardır:

  1. Literal Okumalar

Literâl okuma: Hadislerin lafızları basit olarak neyi ifade ediyorsa onun alınması, herhangi bir te’vile gerek duymadan onların zahirine kulak verilmesi ve o minval üzere amel edilmesidir.

İnsanların mizacı, muhakeme gücü, anlama kabiliyeti ile doğrudan ilgisi bulunan bu okuma biçiminin ilk örneklerini sahabilerde görmekteyiz. Hz. Peygamber’in ne buyurduğunu önceleyen ve lafzın zahirinden çıkardığı anlamın ötesine geçmeyen bu yaklaşım sahipleri, hadisleri zahiri üzere anlayıp uygulamaya çalışmışlardır. Bu yaklaşımın değişik tezahürlerinden bazıları şunlardır:

Hadisteki mecazı hakikate hamletme; Terğip ve Terhibi, vücubiyete hamletme; Has bir hükmü, umuma teşmil etme; Geçici bir hükmü sürekli algılama; Bütünlük içerisinde değilde cüz’i bir şekilde anlama; Hz. Peygamber’in beşeri yönünü hatta tesadüfî davranışlarını bile taklit etme... Bu yaklaşımı benimseyenlerin başında İmam Şafii ve Ahmet b. Hanbel, Selefîler ve Zahiri’ler yer almaktadır.


  1. Lügavî Okumalar

Hadisleri öncelikle dil kurallarına göre anlamaya çalışan, hadislerde geçen garip kelimeleri açıklamayı amaçlayan, onları lügavî izahlar, semantik tahliller yardımıyla anlamaya çalışan, hadislerdeki müşkil lafızların, raviler tarafından hatasız bir şekilde okunması amacıyla hadis i’rabına, hadislerdeki edebi sanatlara dair dil eksenli okuma biçimleridir.

Hz. Peygamber’in ne denli fasih ve beliğ bir dil kullandığı herkesin malumudur. Ancak zaman zaman onun kullandığı bazı kavramlar ashabı tarafından bile tam olarak anlaşılamamış, Hz. Peygamber onlara bu konuda açıklama yapmıştır. Hadislerde ki anlaşılamayan ibarelerin izahı, sahabe arasında da devam etmiştir.

Lügavî okumaların ilk türü, H. III. asrın başlarında “Garibu’l-Hadis” adıyla ortaya çıkan müstakil bir ilim dalıdır. Bu alanda ilk kapsamlı eser Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam’ın(v. 224) el-Fâik’i; İbnu’l-Esîr’in “en-Nihâye” adlı alfabetik eserleridir.


  1. Fıkıh Eksenli Okumalar

Hz. Peygamber’in neyi, niçin, kime, ne zaman, hangi amaçla, hangi sıfatla ve hangi bağlamda söylediğini veya yaptığını anlamaya çalışan yaklaşım tarzıdır. Buna göre hadiste ne denildiği değil, neyin kastedildiği önemlidir.

Dirayet, muhakeme ve fıkhî yönleriyle dikkat çeken fakih sahabîler Hz. Peygamber’in tasarruflarının kaynağını araştırmışlar, onun ictihatlarını, ilâhi kaynaklı bilgilerden ayırt etmişler, sahip oldukları bu fıkhî meleke sayesinde hadislerin söyleniş illetlerini tespit ederek o sözden maksadın ne olduğunu gözetebilmişlerdir.

Ahzap savaşı sonrasında Hz. Peygamber “Herkes, ikindi namazını Kurayzaoğulları yurdunda kılsın” direktifini verince, literal okuyucular namazlarını kılmadan giderlerken fıkıh eksenli okuyanlar amacı dikkate alarak, neyin kastedildiğini düşünmüş ve namazlarını yolda kılıp süratle gitmeyi tercih etmişlerdir.

Fakih sahabîler, ayrıca hadislerin bağlayıcı olup olmadıklarını da tesbit etmeye çalışmışlardır. Hz. Peygamber’in bazı emir ve nehiylerinden maksadının nedb, teşvik veya sakındırma olduğunu kesinlikle yapılması gereken bir talimat olmadığını çıkarmışlardır. Yine arızî bir sebebe binaen söylenmiş olanları ile süreklilik taşıyanları ayırt edilmiştir. Yani hadisleri vürud sebepleri doğrultusunda değerlendirmişlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in beşerî, nebevî, idârî ve askerî tasarruflarını dikkate almışlardır. İmam Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik örnek olarak gösterilebilir. Sünenler de bu tür okumalar arasında zikredilmelidir. Bu yaklaşımın tezahürlerinden bazıları şunlardır: Genel anlamda hadisler mezhepler doğrultusunda ele alınmış; İsnad yerine kabul görmüş hadis kitaplarına dayanmış; Seçilen hadisler birer kanun metni gibi değerlendirilmiştir.



  1. Yorum Eksenli Okumalar

Anlama ve yorumlama eksenli okumalar: Hadisin manasından hareketle Hz. Peygamber’in gerçek maksadını tespit edip, bundan hareketle yeni yorumlar getirmektir. Yani hadisin lafzını ve ifade ettiği manayı aşıp, hadisin fıkhından yeni açılımlar çıkarabilmektir.

Fakih sahabiler içerisinde icraat mevkiinde olan müctehid sahabiler örnek gösterilebilir. Hz. Ebû Bekr’in “Lâ ilâhe illallah “ dedikleri halde zekat vermeyenlere savaş ilan etmesi, Hz. Ömer’in atlardan zekat alması vs. Onların bu ictihatları hadis ve sünnetin zahirine muhalefet gibi gözüküyorsa da, aslında şartları değerlendirerek maslahatları esas almışlardır. Onlar sünnet ve hadisleri anlama ve uygulamada noktasal yaklaşmaktan çok, genel bir Kur’an ve sünnet telakkisine dayalı küllî bir perspektiften bakarak, bütüncül yaklaşımlar sergilemişlerdir.

Bu yaklaşımın müntesipleri birçok defa Hz. Peygamberin tatbikatından ziyade, onun tatbikatta gözettiği illetleri ve maksatları tespit etmeye çalışmış, değişen şartlarda geçmiş uygulama yerine, illet ve maksadı esas alarak yorumlar yapmışlardır.

H. IV. asırdan itibaren te’lif edilmeye başlayan şerh edebiyatını da yorum eksenli okumalar içerisinde mütalâa edilebilir. Çünkü şerhlerde hadisler öncelikle Arapça dil kuralları ve edebî üslupları cihetiyle ele alınmış, kapalı kelimeler lügat açısından izah edilmiş, diğer rivayetler arasında gözüken ihtilaflar giderilmeye çalışılmış, bab başlıkları ile o bab’daki hadislerin irtibatı izah edilmiş, hadislerden fıkhî hükümler ile çeşitli ahlâki faideler çıkarılmış, aynı konudaki başka hadisler zikredilmiş, geçmişte hadisle ilgili yanlış yorumlar varsa cevap verilmeye çalışılmıştır. Şerhlerde dikkat çeken yanlışlıklar şunlardır: Şerh edilen kitabın bütün hadisleri makbul kabul edilmiştir; mezhep eksenli izahlara yer verilmiştir; şerhlerde asrın ve öncesinin inanç, bilgi ve kültürü egemen olmuştur; oldukça uzun ve geniş izahlarda bulunmuşlardır.

5. Tasavvufî ve İşârî Okumalar

Kur’an ve sünnete sarılmayı kendilerine prensip edinen ilk sufilerin birçoğunun muhaddis olması tasavvuf ile hadis arasında yakın bir ilişki meydana getirmiştir.

Farklı bir hayat tarzına ve değişik bir düşünce sistemine sahip olan Tasavvuf ehlinin hadisler konusunda muhaddisler kadar titizlik gösterdikleri söylenemez. Onlar isnada fazla itibar etmeyip, metin ve muhtevayı esas almışlardır. Tasavvufî tecrübeye, sufi hayata, seyru sülüka dair pek çok zayıf, munker ve hatta uydurma hadisler tasavvuf erbabı nezdinde revaç bulabilmiştir. Onlar aklı ve nakli kabul ederlerken dinî bilgilerin kaynağının keşif ve ilhamla yani batıni yollarla elde edileceğini söylemektedirler. Bu yüzden isnadı bulunmayan hadisleri bile keşf, ilham ve rüya yoluyla sahih görüp kullanabilmişlerdir. Yine bazı sufiler hadisleri kendi anlayışları doğrultusunda tevil etmişlerdir. Bu teviller şer’i delillerin zahirinden uzak, oldukça garip, hatta onlara muhalif bile olabilmişlerdir.

Tasavvufi anlamdaki şerhler: zühd, takva, ibadet ve irşad gibi ameli konulara ağırlık verilerek yapılanlar ve iş’âri olarak mükaşefe yoluyla elde edilen bilgilerle yapılan tefekkür ağırlıklı şerhler olmak üzere ikiye ayrılır. Bu şerhlere örnek olarak Hakim et-Tirmizî’nin(ö. 320) Nevâdiru’l-Usûl adlı eseri ile Sadrettin el-Konevî’nin ”Kırk Hadis Şerhi” ve Şah Veliyyullah ed-Dihlevî’nin “Huccetullahi’l-Bâliğa adlı eseri zikredilebilir.

6. İdeolojik Okumalar

Hadisleri tasnif tarzlarından, rivâyetleri seçmelerine; kabul ettikleri esasları delillendirmeden, hasımlarına verdikleri cevaplara veya reddiyelere varıncaya kadar, ideolojik sayılabilecek bir anlayışın egemen olduğu okumalardır. Yazılı ve sözlü polemiklerde hasımlarına karşı kullandıkları en güçlü argümanlar her zaman için hadisler olmuştur.

Bu tür okumalarda daima nakil esastır. Amaç sırf gelenek ve sünneti savunmak olunca objektiflikten uzak çalışmalar görülmüş hatta bu esnada Müslüman alimlerin tespit ve tenkitleri kulak ardı edilmiştir.

İdeolojik okuma biçimi sadece hadisçilere özgü bir durum değildir. Kendi lehlerinde olan zayıf ve uydurma rivayetleri dahi araştırmadan kabul edip savunan, aleyhlerine olan sahih rivayetleri bile reddeden her fırka veya mezhep, taassubu oranında ideolojik davranmaktadır diyebiliriz. Bu tür okumaya örnek olarak Suyûti’nin Miftâhu’l-Cenne isimli eserini örnek gösterebiliriz.

7. Akıl Eksenli Okumalar

Hemen her konuyu işlerken aklı esas alan, onu önceleyen, rivâyetleri anlamada, kabulde en önemli kriter olarak aklı gören okuma biçimidir. Bu okuyuşun aşırı uçlarından biri de pozitivizm ve rasyonalizmin egemen olduğu günümüzde, yeterli bilgi ve birikime sahip olmaksızın, gerekli inceleme ve araştırma yapmaksızın, hadisleri sırf kendi aklına aykırı düştüğü gerekçesiyle derhal reddetme şeklinde kendini gösteren bu tür hadislerin tamamını “Emevî uydurması” olarak gören, izah edilebilir en makul hadisleri dahi bir kalemde reddeden temayüldür.

Aynı şekilde, sünnet ve hadiste zikredilen herhangi bir meseleyi “ Kur’an’da yok“ mantığıyla reddetme kolaycılığı da bu kabildendir. Ancak hadislerin sahihini sakiminden ayırdetmek amacıyla zaman zaman akl-ı selime başvurması ile günümüzde gerçekleştirilen hadis tenkit çalışmalarında “akla arz” kriterinin kullanılmasından ayırdetmek gerekmektedir.

Sahabe döneminden itibaren, anlaşılanın hadisleşmesi, yorumların hadisleşmesi, haberlerin hadisleşmesi, tasavvurun hadisleşmesi, tasavvufun hadisleşmesi, tarihin hadisleşmesi, mezhep görüşlerinin hadisleşmesi ve buna benzer birçok görüşün hadisleşmesi karşısında erken dönemlerden itibaren olağanüstü denebilecek tedbirler alınmıştır. Bu esnada sened tenkidi ağır basmışsa da yegane kriter olmamış bunun yanında metin ve mana tenkidine de yer verilmiştir.



Sonuç olarak hadislerin İslâm’ın genel prensipleri, Kur’an’ın belirleyiciliği, Sünnetin rehberliği, aklın verileri, nasların illetleri, geleneğin öğretileri, Şâriin maksatları, Müslümanların maslahatları, günümüzün şartları ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak bütüncül bir yaklaşımla okunması çağdaş problemlerimizin çözümünde daha etkili olacaktır diyebiliriz.

Yüklə 5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   464   465   466   467   468   469   470   471   ...   740




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin