T. C. DİYanet iŞleri başkanliği eğİTİm hiZMETleri genel müDÜRLÜĞÜ Program Geliştirme Daire Başkanlığı



Yüklə 5 Mb.
səhifə32/56
tarix13.05.2018
ölçüsü5 Mb.
#50400
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   56

HADİS İLMİ KAVRAM VE KAYNAKLARI



HADİS İLMİ ve TERMİNOLOJİSİ


  1. Hadis ve Sünnet kavramları

Hadis Kavramı

Hadis kelimesi, sözlükte "eskinin zıddı, yeni anlamına geldiği gibi, söz, haber, sözlü ifade” gibi anlamlara gelir.

“حَدَثَ” fiilinden türediği kabul edilirse “sonradan meydana geldi” anlamına gelir. Fiile kaynaklık eden müstakil bir isim olarak kabul edilirse o takdirde “yeni ve orijinal” anlamına gelir. “Söz, haber ve sözlü ifade” anlamı da bulunmaktadır.

Kur’an’da hadis terimi tekil ve çoğul kalıplarında yirmi sekiz ayet içinde kullanılmıştır.



ان لم يؤمنؤا بهذا الحديث أسفا "Demek onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helâk edeceksin” âyetinde söz “Kur'ân”; هل أتيك حديث موسى Musa'nın haberi sana gelmedi mi?" ayetinde "haber" anlamına gelmektedir. وَأَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ ayetinde de "anlat, haber ver, tebliğ et" anlamında kullanılmıştır.

Yine çeşitli ayetlerde Kur’an-ı Kerim’den “هٰـذَا الْحَديث” şeklinde bahsedilmektedir.268 Hz. Peygamber de Kur’an’ı ifade etmek üzere “ahsenü’l-hadis, hayru’l-hadis, asdaku’l-hadis tabirlerini kullanmıştır.269

Hadis kelimesi zamanla, Hz. Peygamber'den rivayet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Rasül-i Ekrem’in sözlerine “el-ehâdîsü’l-kavliyye”, fiillerine “el-ehâdîsü’l fi’liyye” ve tasvip ettiği şeylere de “ehadisü’t-takririyye denilmiştir. Buna göre hadis kelimesi İslami literatürde Hz. Peygambere ait olanı ifade etmektedir.

Kelime, bizzat Rasûlullah (s.a.s) tarafından kendi sözü anlamında da kullanılmıştır.



عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّهُ قَالَ :قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَنْ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَقَدْ ظَنَنْتُ يَا أَبَا هُرَيْرَةَ أَنْ لَا يَسْأَلُنِي عَنْ هَذَا الْحَدِيثِ أَحَدٌ أَوَّلُ مِنْكَ لِمَا رَأَيْتُ مِنْ حِرْصِكَ عَلَى الْحَدِيثِ أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفَاعَتِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ مَنْ قَالَ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ خَالِصًا مِنْ قَلْبِهِ أَوْ نَفْسِهِ

Ebû Hüreyre, "Yâ Rasûlullah, kıyâmet günü şefâatine nâil olacak en mutlu insan kimdir?" diye sorar. Hz. Peygamber şöyle cevap verir: "Senin "hadîse" karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyâmet günü şefâatime nâil olacak en mutlu insan, "Lâ ilâhe illâllah" diyen kimsedir."270

Hadis: Söz, fiil, takrir/onay, yaratılış veya huyla ilgili bir vasıf olarak Hz. Peygambere izafe edilen her şeydir.

Hadis, Hz. Peygamber’den bizzat sadır olan söz yahut fiil, tavır ve davranışlara ait başkaları tarafından rivayet edilen sözlü ifadelerdir. Bir sözün hadis adını alabilmesi için ya bizzat Hz. Peygamber’den sadır olması yahut onun fiil ve tavırlarına dair sözlü bir rivayet olması lazımdır.

Ehl-i hadise göre söz, fiil ve takrirlerinin yanı sıra Hz. Peygamberin ahlaki ve yaratılış özelliklerine dair haberler (delail ve şemail) de hadis olarak değerlendirilmektedir.

Hadis, Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği vahyi açıklama (beyan) görev ve yetkisinden kaynaklanmaktadır. Hadis, Hz. Peygamber’i dinleyen sahâbîden başlayarak onu rivâyet edenlerin adlarının yazılı olduğu sened ile Hz. Peygamber’in söz, fiil veya takririnin yazılı olduğu metinden meydana gelir.

Bazı alimler, hadis teriminin kapsamını daha da genişleterek sahabe ve tabiinin şahsi beyan ve fetvalarını da bu kapsama almışlar. Yine ilk devirlerde Resul-i Ekrem’in söz, fiil ve takrirleriyle birlikte sahabe ve tabiine ait her türlü haberi ifade etmek üzere eser kelimesi de kullanılmıştır.

II. yüzyıldan itibaren hadisi ifade etmek üzere kullanılan terimlerden biri de ilimdir. İlk dönemlerde ilim kelimesinin kapsamına Kur’an, hadis ve fıkhın girdiği, fakat sonraları ilim sözüyle daha çok hadisin kast edildiği anlaşılmaktadır. 271

Hadisler, ihtilafa düştükleri konularda insanları aydınlatan, onlar için hidayet ve rahmet kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in kendisine indirildiği bir peygamberin sözü olarak üstün bir değer ifade ettiği gibi Kur’an-ı herkesten iyi anlayan ve ayetlerdeki ilahi maksadın ne olduğunu en iyi bilen Allah Rasülü’nün görüşü olarak da büyük önem taşımaktadır.

Sünnet Kavramı

Sünnet; lügatte form/suret, âdet, gidişat, tabiat, usül, yöntem gibi anlamlara gelir.

Kelimenin kökünün fiil olduğunu kabul eden dil okuluna göre, Arapça “سَنَّ” fiilinden türemiştir. Kılıç ve mızrağı bilemek, çamura şekil vermek anlamına gelir. Buradaki anlamında da orijinallik olduğu görülmektedir. Yine süreklilik anlamı da bulunmaktadır. Sünnet, kural koyma belli bir düzene koyma anlamında kullanıldığı da olmuştur. Kelimenin kökünün “سَنا, سُنا veya سِنا” masdarından türediğini belirtenlere göre ise “yol ve çığır açmak” anlamına gelmektedir.

Bir tutum ve davranışın sünnet adını alabilmesi için ihtiva etmesi gereken nitelikler şunlardır: Orjinallik/Özgünlük, süreklilik, bilinçlilik, olumluluk, örneklik, doğruluk, mu’tedillik/ortayol, kuralsallık.

Sünnet: İnsanın kendisi veya başkaları için yeni, doğru, orijinal, düzenli, itidallı, orta yol edinmesi, örnek olacak yeni bir davranışta bulunması, daha geniş anlamda insanın sahip olduğu hayat tarzını ve düşünce biçimini ifade etmek için kullanılır. Sünnetin en kapsamlı anlamı, insanın hayatı boyunca takip ettiği yol demektir.

Hem iyi hem de kötü yol için kullanılabileceği belirtilse de sünnet daha çok övülen yol anlamında kullanılmaktadır.

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ سَنَّ فِي الْإِسْلَامِ سُنَّةً حَسَنَةً فَلَهُ أَجْرُهاَ وَ أَجْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا بَعْدَهُ وَلَا يَنْقُصُ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْءٌ وَمَنْ سَنَّ فِي الْإِسْلَامِ سُنَّةً سَيِّئَةً كَانَ عَلَيْهِ وِزْرُهاَ وَ وِزْرُ مَنْ عَمِلَ بِهاَ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزَارِهِمْ شَيْءٌ

Rasülüllah “Kim İslâm’da güzel bir sünnet başlatırsa ona hem kendi ecri, hem de ecirlerinden hiç bir şey eksilmeksizin kendisinden sonra o işi yapanların ecri vardır. Kim de İslâm’da kötü bir çığır başlatırsa, ona hem kendi günahı, hem de günahlarında hiçbir şey eksiltilmeksizin kendisinden sonra o işi yapanların günahı vardır.”272

Sünnet kelimesi Kur’an’da tekil kalıbında çeşitli terkiplerle ondört yerde kullanılmıştır. İki yerde de çoğul kalıbında geçmiştir. Bunların hiçbirinde sünnet kelimesi “Hz. Peygamberin sünneti” anlamında kullanılmamıştır. Sekizi sünnetullah şeklinde iken diğerleri sunnetuna, sunnetu men… ve sunnetu’l Evvelîn gibi isim tamlamalarında yer almaktadır. Bu sünnetlerin en büyük özelliği değişmezlikleridir. Kanunlardan söz etmektedir.

Hz. Peygamber kendisinden önce Arap toplumuna yerleşmiş olan sünnetlerin tamamını reddetmemiş, onların bir kısmını aynen kabul ederken, bir kısmını da değiştirme yoluna gitmiştir. Bazısını olumsuz bulup mücadele ederken, bazısı ile mücadeleyi tedricilik ilkesi gereği, belli bir zaman sürecine yaymıştır. Çünkü ona göre her sünnet iyi olamazdı. İyisi bulunduğu gibi kötüsü de bulunmaktaydı.

Hz. Peygamber bazı hadislerinde sünnet kelimesini “insanlığa getirdiği öğretinin evrensel ilke ve esasları, hayatı anlamlandırma için kabul edip öngördüğü davranış biçimi” anlamında kullanmıştır. Çoğu kez fiili davranışla ilgili iken, zihinsel ve teorik/nazari de olabilmektedir.

İslâm düşüncesinin teşekkül devrinde, İslâmi ilimlerin oluşumu ile birlikte, sünnet ve hadis anlayışlarına paralel olarak, ilim adamlarının sünnet tanımları da farklılık arzetmiştir. Kelamcılar, fakihler, usülcüler ve hadisçiler sünneti farklı farklı tanımlamışlardır.



Kelamcılar sünneti “dinin ortaya koyduğu yol” veya “bid’atın zıttı olarak dinin uygulamaya koyduğu yol” olarak tanımlamışlardır.

Usülcüler ağırlıkla “Hz. Peygamber’den sadır olan ve şer’i bir hükme delil olmaya müsait söz, fiil ve takrirlerdir” demişlerdir. Yine Hanefi usulcülerden el-Cessas (ö. 370/980) sünneti; “Hz. Peygamberin tabi olunsun, örnek alınsın diye söyleyip sürekli yaptıkları“ olarak tanımlamaktadır.

Fakihlere göre sünnet; “farz ve vacibin dışında Hz. Peygamber’in söz ve fiilleriyle tespit edilen hususlardır.” Fakihlerin sünnet tanımları da dikkate alındığında “süreklilik, bağlayıcılık ve uhrevi boyut” ön plana çıkmaktadır. Uhrevi boyut olarak “işlenmesinde sevap olan terkinde azap olmayan davranışlardır. Yalnız azap olmasa da kınama/itap olacağı bildirilmiştir.

Ehl-i Hadis’e göre sünnet; Hz. Peygamber’den söz, fiil ve takrir (Hz. Peygamberin yapılırken gördüğünde reddetmediği için kabul ettiğine hükmedilen her türlü fiil ve davranışlar) olarak, hatta ahlâki vasıfları ve yaratılış özellikleri ile ilgili olarak bize nakil yoluyla ulaşan her şeydir. Bi’setten önceki fiil ve takrirler de buna dahildir.

Sonuç olarak Sünnet; Hz. Peygamber’in kendi döneminde İslam toplumunu inanç, ibadet, tebliğ, siyaset, ekonomi, ahlak, hukuk gibi çeşitli alanlarda kısaca bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında Müslüman insanları yönlendirip yönetmede Kur’an başta olmak üzere esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir zihniyet ya da dünya görüşüdür.”

Bu kapsamlı tanımı tek bir cümle ile özetleyecek olursak “Hz. Peygamberin yaşadığı ve öğrettiği Müslümanlık” olarak ifade edebiliriz.

Hadis ve Sünnet Kavramlarının Karşılaştırması

Hadis; Peygamber’in davranışının rivayetidir. Sünnet; bu rivayetten çıkarılan kuraldır. Başka bir ifade ile hadis sünnetin taşıyıcı ve vasıtasıdır, sünnet ise hadiste mündemiçtir. Her sünnet bir hadise dayanmakta ancak her hadis bir sünnet barındırmamaktadır. Yine bazı durumlarda bir hadiste beş sünnet bulunurken beş hadiste bir sünnetin bulunmadığı da görülmektedir.

Hadis kelimesi şifahi olanı ifade eder. Sünnet ise davranış ve davranışa özgü olandır. Daha açık bir ifadeyle Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin, sözlü rivayetleri hadis, uygulana gelen söz ve fiilleri ise sünnettir.

İlk iki asırda sözlük anlamlarına uygun olarak sünnet, daha çok davranış ile ilgili, Hz. Peygamberin bir fiiline atıfta bulunulduğunda kullanılan bir kavramdır. Hadis ise sözlü rivayetin adıdır. Biri nazari bilgi, diğeri pratik bir uygulamadır. Bu dönemde sünnet, hadisten daha genel ve hadislerin doğru olup olmadığını tespitte temel bir kriterdir. Hadis ise sünnetin en önemli kaynaklarından sadece biridir. Bu nedenle bazı ilk dönem âlimleri için kimisinin hadiste, kimisinin sünnette otorite olduğundan bahsedilmiş, sünneti, yani dini hayata temel teşkil eden nebevi uygulamaları iyi bilenlerin dinin fıkhında; hadiste otorite olanların ise rivâyetlerin naklinde söz sahibi oldukları vurgulanmak istenmiştir. Örnek olarak ilk dönem hadis alimlerinden Süfyan es-Sevri’ye hadiste huccet, ancak sünnette hüccet değildir denilmiştir. İmam Mâlik için ise her iki alan da da hüccettir denilmiştir.

Hz. Peygamberin İslâm dininin öğretilerini açıklamak, uygulamak, dinî ve ahlâki açıdan müminlere örnek olmak için ortaya koyduğu söz, tatbikat ve takrirlerinin genel adı ve İslâm dininin Kur’an’ın yanı sıra ikinci kaynağı olan “sünnet”in terimsel bir anlam kazanması Hz. Peygamberin vefatından sonradır.

Hicri ilk üç asırdan sonra hadis ve sünnet terimleri genellikle eş anlamlı olarak kullanılmış, sünnet kavli, fiili ve takrirî olmak üzere üçe ayrılmıştır. Hadis edebiyatı, hadis literatürü, hadis tahrici, hadis usülü örneklerinde oluğu üzere hadis kelimesinin sünnet yerine kullanıldığından dahi söz edilebilir. Hadisçiler bu tartışma ile ilgili olarak hadis ve sünnet terimlerinin delalet bakımından müsavi olduklarını söylemişlerdir.

Sonuç olarak Sünet: Allah’ın kitabının, Allah’ın elçisi tarafından evrensel plânda yapılmış yorumudur. Hadis bu yorumun yazılı belgesidir. Yani söz fiil ve takrirleri ile Hz. Peygamber’in İslâm’ı yaşayarak yorumlamasıdır.

Çağdaş Hintli alim Süleyman en-Nedvî’de hadisi Hz. Peygamber’in söz, fiil ve halleriyle ilgili sözlü rivayetler, sünneti ise hadis ve Kur’an’la gelen mütevatir uygulamalar olarak kabul etmektedir.

Sünnet, Kur’an’ın açıklayıcısı olduğu için Kur’an-ı Kerimin yanı sıra delildir. Kur’an okunan vahiy; sünnet, rivâyet olunan vahiy, hadis ise “rivâyet edilen sünnet” demektir.

Peygamberî beyanın yazılı metinleri ve bu metinler üzerindeki ilmi mesailer hadis literatürünü veya hadis edebiyatını oluşturur. İlk bir buçuk asırda tamamen yazılı hale getirilen sünnet bilgi ve belgeleri, ikinci ve özellikle üçüncü hicri yüzyılda büyük hadis kitaplarında toplanmıştır. Bugün bizim hadis kitaplarında gördüğümüz bu yazılı metinler, birer sünnet belgesi olarak hadis adıyla anılagelmiştir.

İlk devirlerde Resûl-i Ek­rem'in söz, fiil ve takrirleriyle birlikte sahabe ve tabiîne ait her türlü haberi ifade etmek üzere eser kelimesi de kullanılmıştır. Yine ilk dönemlerde ilim kelimesinin kapsamına Kur'an, hadis ve fıkhın girdiği, fakat son­raları ilim sözüyle daha çok hadisin kas­tedildiği bilinmektedir.

2. Farklı açılardan hadisler


Ravi Sayısı Bakımından

Mütevatir Haber: Yalan üzerinde kasıtlı veya kasıtsız, ittifak etmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun yine kendisi gibi bir topluluktan rivayet ettiği görme veya işitmeğe dayalı haberdir. Örnek: Men kezebe, ref’ul-yedeyn fi’d-duâ vb. Hükmü: Zaruri ilim ifade eder, inanmayı ve amel etmeyi gerektirir.

Ahad Haber: Mütevatir olmayan haberlere verilen genel isim. Hükmü: Zannî ilim bildirir, isnad ve metin yönünden incelenmesi ve araştırılması gerekir.

      • Meşhur Haber: Her bir ravi tabakasında en az üç isnadı bulunan hadis.

      • Aziz Haber: Her tabakada ravi sayısı en az iki olan hadis.

      • Garib(Ferd) Haber: Herhangi bir tabakada ravi sayısı teke düşen hadis.




Senedin Müntehası Bakımından



Kudsi Hadis: Hz Peygamber’den Allah’a (c.c) izafe edilerek rivayet olunan hadislerdir. Yani manası Allah’tan, sözleri Hz Peygamber’den olan hadislerdir.

Merfu Hadis: Açık bir ifade ile Hz Peygamber’e izafe edilen söz, fiil ve takrirlere denilir.

Örnek: “Hz Peygamber’i işittim şöyle dedi” veya “Hz Peygamber bize şöyle buyurdu”



Mevkuf Hadis: Sahabeye izafe edilen söz fiil ve takrirlere denir.

Maktu Hadis: Tabiuna izafe edilen söz fiil ve takrirlere denir.


Sıhhat Değeri Bakımından




Makbul Hadis

Sahih hadis: Adalet ve zabt sıfatlarını haiz ravilerin, muttasıl senedle rivayet ettikleri şaz ve muallel olmayan hadislerdir. Tariften beş şart elde edilir.

  • Sahih hadisin ravileri adil olmalıdır.

  • Sahih hadisin ravileri zabıt olmalıdır.

  • Sahih hadisin isnadı muttasıl olmalıdır.

  • Sahih hadis şaz olmamalıdır. Güvenilir (sika) bir râvî tarafından rivâyet edilen hadis, daha güvenilir bir veya birden fazla râvînin rivayetine ters düşerek şâzz kalmamalıdır.

  • Sahih hadis muallel olmamalıdır. Yani hadisi za’fa düşüren gizli bir kusuru olmamalıdır.

Hükmü: Fukahanın meşhur görüşü ve muhaddislerin icmasıyla sahih hadisle amel edilmesi vaciptir, şer’i delillerden bir delildir, terki hiçbir Müslüman’a caiz değildir.

Hasen Hadis: Adalet şartını haiz olmakla birlikte zabt yönünden sahih hadis ravileri derecesine çıkamayan ravinin muttasıl bir senedle şaz ve illetli olmayan rivayetidir.

Hükmü: Derece bakımından sahih hadisten düşük olmakla birlikte, kendisiyle delil getirmek hususunda sahih gibidir.




Merdud Hadis

Sıhhat şartlarına haiz olmadığından amel edilemeyecek nitelikteki zayıf haber.

Hükmü: Merdud (zayıf) hadislerin, akaid ve ahkâm konularından olmadıkları sürece rivayet edilmesi, terğib, terhib, mevaiz vb. konularda kullanılması ve fezail-i amal’da kendileriyle amel aşağıda ki şartlar muvacehesinde caizdir.



  • Zayıflığı aşırı olmamalı. Metruk ve münker hadisler aşırı zayıf hadislerdir.

  • Aynı konuda ki sahih bir aslın muhtevasına girmeli.

  • Kendisiyle amel edilirken zayıf olduğu ve ihtiyaten amel edildiği unutulmamalı.

Merdud Hadis Çeşitleri:

a-Seneddeki İnkıta Sebebiyle Merdud Olanlar

Mürsel Hadis: İsnadında sahabesi düşmüş olan hadistir. Yani tabiinin hadisi işitmiş olduğu sahabeyi atlayarak direk Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadise mürsel denilir.

Muallâk Hadis: İsnadın başından bir veya Peygamber’e kadar bütün ravilerin hazfedildiği hadislere denilir. Mesela: İmam Buhari’nin “kale Rasulullah” diyerek hadis rivayet etmesi gibi.

Munkatı Hadis: Senedin ortasından bir ravinin düşürüldüğü hadislere denilir.

Mu’dal Hadis: İsnadda birbirini takip eden iki veya daha fazla ravinin düştüğü hadis.

b- Ravisi Adalet Yönünden Ta’n Edilmiş Merdud Olanlar
Mevzu Hadis: Çeşitli sebeplerle Hz.Peygamber’in ismine izafeten hadis diye uydurulmuş sözlere denir. Uydurma olduğunu açıklama düşüncesi haricinde rivayet edilmesi dahi haramdır273.

Metruk Hadis: Hz Peygamber’in hadislerinde kizb ile ittiham olunan veya sair konuşmalarında yalancı olarak bilinen kimselerin rivayet ettikleri hadislere denilir.

Münker Hadis: Ravisi güvenilir ravilere muhalif olan veya adalet vasfında fasık olduğu bilinen ravilerin rivayet ettiği hadislere denilir.
c-Ravisi Zabt Yönünden Ta’n Edilmiş Merdud Olanlar

Müdrec Hadis: Bir ravinin sika ravilere muhalif olarak isnadında veya metninde değişiklik yaparak rivayet ettiği hadislere denilir.

Maklub Hadis: Hadis ravilerinin isimlerinde, isnadlarda ve metinlerde bazı kelime ve ibarelerin yerleri değiştirilerek rivayet edilen hadislere Maklub denilir. Mesela:

“…hatta sağ elinin ne verdiğini sol eli bilmez” yerine “…sol elinin ne verdiğini sağ eli bilmez” şeklinde rivayet etmek.



Muztarib Hadis: Bir, iki veya daha fazla raviden muhtelif şekillerde rivayet edilen, fakat tercih sebeplerinden herhangi birinin bulunmaması dolayısıyla rivayetleri arasında tercih yapılamayan hadislere denilir. Mesela:

“Uğursuzluk ve hastalığın sirayeti (bulaşıcılığı) yoktur” hadisi ile “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç” hadisi birbirine muarız iki rivayettir.



Musahhaf Hadis: Hadisin metninde veya isnadındaki bir kelime yahut ravi isminin yazılış veya noktalamasında değişiklik yapılmasına denilir.

  1. HADİS KAYNAKLARI

HADİS EDEBİYATI OLUŞUMU

Hadis kaynakları bizlere değişik aşamalar sonucunda ulaşmıştır. Bu aşamalar:



  1. Hıfz Dönemi

  2. Kitabet Dönemi

  3. Tedvin Dönemi

  4. Tasnif Dönemi.


a. Hıfz Dönemi

  • Hadis Öğrenimi: Hadis öğretim ve öğrenimi için Hz. Peygamber ile sahabe-i kiramın yoğun faaliyetleri vardır. Hz. Peygamber hadislerin kaynağıdır. Onların öğretilmesi ve halk arasında yayılmasında en büyük gayrette Hz. Peygamber’e aittir. Hz. Peygamber bu uğurda zamanın bütün imkânlarını kullanmıştı. O günkü şartlarda insanlarla tek tek irtibata geçmenin yanı sıra panayır, bayram, hac ve savaş gibi içtimai hadiseleri de değerlendirmişti. Meşhur Akabe biatleri buna örnek olarak gösterilebilir.

Mekke yıllarında yapılan bu faaliyetler hicretten sonra Medine’de de sürdürülmüştür. Bu cümleden olarak Hz. Peygamber bazı mühim hükümleri savaş sıralarında yahut veda haccı esnasında açıklamıştır. Mesela Hayber savaşında Mut’a nikâhı ile bazı hayvan etlerinin haramlığı, Mekke’nin fethinde cahiliye imtiyazlarının geçersizliği ve Mekke’nin harem oluşu hükmü ilan edilmiştir.274

Hz. Peygamber doğrudan ulaşma imkânı bulamadığı insanlara aracılarla ulaşmaya çalışmıştır. Bu gayeyle civar bölgelere elçiler ve davet mektupları göndermiştir. Bir kısmı günümüze kadar gelmiş olan bu mektuplar ilk yazılı hadis belgeleri arasında sayılırlar. 275

Sünnetin öğrenilmesi ve yayılması için bu fiili faaliyetlerin yanında sözlü teşviklerde olmuştur. Hz. Peygamber (a.s.) genel olarak ilim öğrenme ve öğretmenin faziletine dikkat çekmiş ve bunlara teşvikte bulunmuştur. Hz. Peygamber’in bu konudaki hadislerinden öğreniyoruz ki ilim öğrenmek her Müslüman a farzdır.276 Kişi üstünlüğünü ilmiyle sürdürebilir. Geriye bırakılan faydalı ilim ölümden sonra insanın amel defterinin açık kalmasına sebep olan üç şeyden biridir. 277İnsan ilim öğrenme yolunda olduğu sürece Allah yolundadır.278 Hz. Peygamber bahusus kendi hadislerinin öğrenilip öğretilmesini:

"نضر الله امرأ سمع منا شيئا فبلغه كما سمع فرب مبلَّغٍ أوعى من سامعٍ"

“Allah bizden bir söz işitip te onu başkasına ulaştırıncaya kadar muhafaza eden kimsenin yüzünü ağartsın zira ulaştırılan birçok kimse onu işitenden daha iyi korur”.279 Buyurarak vurgulamış ve



" حَدّثوا عني ولا تَكْذِبوا علَيَّ ومن كذب علَىَّ مُتَعَمِّدًا فلْيَتَبَوّأْ مَقْعَدَهُ مِن النارِ"

“Benden hadis rivayet edin, ama bana yalan söz isnat etmeyin, kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemde ki yerine hazırlansın”280 gibi emir ve tavsiyelerle de meselenin önemini vurgulamış, sahabe de bu doğrultuda elinden gelen gayreti sarf etmiştir. Nitekim Ebu Hureyre (r.a.) çok hadis rivayet etmesi üzerine kendisine itiraz eden kimselere verdiği şu cevabında bu hususa işaret etmiştir.: “Vallahi Allah’ın kitabındaki bir ayet olmasıydı size ebediyen bir şey rivayet etmezdim”. Ebu Hureyre sonra “şüphe yok ki, indirdiğimiz o açık delilleri ve hidayeti biz kitapta insanlara açıkça bildirdikten sonra gizleyenlere, hem Allah hem de lanet ediciler lanet eder.”281 mealindeki ayeti okurdu.282



  • Hadis Öğreniminin Güvenilirliği: İslam’ın her konuda doğruluğa ve dürüstlüğe verdiği önem bilinen bir husustur. Pek çok ayet ve hadiste doğrudan veya dolaylı olarak bunlara teşvikler yapılmış, buna mukabil yalandan şiddetle sakındırılmıştır. Basit dünyevi işlerde durum böyle olunca dinin iki temel kaynağından biri olan hadislerin naklinde daha titiz davranılmasının gereği açıktır. Hz. Peygamber (a.s) bu sebeple bir rivayette şöyle buyurmuştur : “ Benim hakkımda yalan söylemek herhangi bir kimse hakkında yalan söylemek gibi değildir”.283 Sahabe-i Kiramda meselenin şuurunda olarak gereken titizliği göstermiş ve başlıca şu çarelere başvurdukları görülmüştür.

Hadis rivayetini azaltma. Bazı sahabeler rivayette hata yapma endişesi ile mümkün olduğu kadar az hadis rivayet etmeye çalışmışlardı. Enes b. Malik: hata yapmaktan endişe etmeseydim size Rasulullah’dan duymuş olduğum bazı şeyleri rivayet ederdim.284Demişti.

Hadis rivayet edenden şahit isteme. Bazı sahabeler hadis rivayet eden kimseden o hadisi Hz. Peygamber’den işitmiş olan başka birini şahit getirmelerini isterlerdi. Hz. Ömer’de Aynı şekilde hareket etmişti. Bir gün Ebu Musa el-Eşari onun kapısına gelmiş ve içeri giriş izni için üç defa selam vermiş, içerden selamı alınmayınca da geri dönmüştü. Sonra Hz. Ömer ardından haber salıp onu çağırtmış ve geri dönüş sebebini sormuştu. O da şöyle demişti: üç defa izin istedim bana izin verilmedi. Bende geri döndüm. Çünkü Rasulullah (a.s) şöyle buyurmuştu : “Biriniz üç defa izin ister de izin verilmezse geri dönsün” o zaman Hz. Ömer: Vallahi buna mutlaka bir delil getireceksin, deyince Ebu Musa korku içinde sahabilerin bulunduğu yere gitmiş ve durumu onlara anlatmıştı. Hepsi söz konusu hadisi duymuşlardı. Ebu Musa içlerinden Ebu Said’i yanına alıp Hz. Ömer’e götürmüş kendisine şahitlik ettirmişti.285 Ebu Said şahitlik edince Hz. Ömer Ebu Musa’ya dönüp şöyle dedi: “Şunu iyi bil ki ben seni yalancılıkla itham etmedim fakat halkın Rasulullah hakkında yalan söylemesinden endişe ettim.”286 dedi.

Hadis rivayet edene yemin ettirme. Hz. Ali’nin kendisine hadis rivayet eden kimseye doğru söylediğine dair yemin ettirdiği nakledilmektedir.

Hadisi Kur’an ve önceden bildikleri hadislerle karşılaştırma: Birçok sahabinin başka birinden duydukları hadisler karşısında böyle hareket ettiği görülmektedir. Bu cümleden olarak Hz. Aişe: “Ölüye yakınlarının kendisine ağlaması sebebiyle azap edilir.” şeklindeki bir hadisi “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez” 287 mealindeki ayeti delil göstererek kabul etmemiştir. 288

Hadisi ilk duyan kimseden almaya çalışma: Hadisleri Hz. Peygamber’den doğrudan duyup alamamış olan sahabeler onları diğer sahabelerden öğrenirlerdi. Bu durumda ise mümkün olduğu kadar onu ilk duyan sahabeden almaya çalışırlardı. Sahabi Cabir b. Abdullah, Abdullah b. Üneys’in Hz. Peygamberden (a.s) duymuş olduğu bir hadisi ondan almak için Medine’den Şam’a gitmişti. 289

Hadisin ravilerini inceleme: Hadis uydurma hareketinin ortaya çıkmasından sonra hadisi rivayet edene hadisi kimden aldığı sorulmaya ve söylenen hoca güvenilir biri ise hadis alınmaya başlandı. İbn Abbas: “Bizler bir zamanlar bir adamın “Rasülullah (a.s) şöyle buyurdu” dediğini işittiğimizde gözlerimizi ona çevirir, kulaklarımızı ona verirdik. Sonra halk hırçın ve uysal develere binmeye yani olur olmaz şeyleri almaya başlayınca halktan sadece bildiğimiz şeyleri aldık.”290
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   56




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin