T. C. DİYanet iŞleri başkanliği trabzon-akçaabat-darica


BİRİNCİ BÖLÜM KELİME VE KAVRAM OLARAK VAHİY VE İÇERİĞİ



Yüklə 478,27 Kb.
səhifə3/11
tarix24.12.2017
ölçüsü478,27 Kb.
#35909
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11

BİRİNCİ BÖLÜM

KELİME VE KAVRAM OLARAK VAHİY VE İÇERİĞİ


Peygamberler tarafından tebliğ edilmeyen ve vahye dayanmayan hiçbir kitap "İlâhi Kitap" vasfını taşımaz. Kur'an-ı Kerim, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’e vahiy yoluyla nazil olmuştur. Dolayısıyla vahiy kelimesinin Lügat ve Istılah manaları Kur’an-ı Kerim’i anlamada çok önemlidir.

A-Vahyin Tanımı:

1-Vahyin Lügat Anlamı:


Arapça bir kelime olan Vahiy, (V-H-Y) fiilinin mastarı olup, lügatte; gizli konuşmak, emretmek, ilham etmek, göstermek, süratli ve gizli telkinde bulunmak, ima ve işaret etmek, yazı ile bildirmek ve fısıldamak, esinlenmesini sağlamak, insanın içine doğmak, vb. gibi manalara gelir. Genel olarak "bir şeyi gizli ve hızlı bir şekilde bildirmek" şeklinde tarif edilmiştir.18 Vahyi “bildirim” diye tanımlamamızda mümkündür. Çünkü bu kelime, vahiy ile ilgili bütün kelimeleri kapsamaktadır. Zira bildirim, kimi zaman sözle, kimi zaman yazıyla, kimi zaman işaretle, kimi zamanda ilham yoluyla gerçekleşir.19

Vahiy kelimesinin, kökü itibariyle Arapçaya diğer Sami dillerinden geçmiş olduğu da rivayet edilmektedir.20



2-Vahyin Istılahi Anlamı:


Vahyin, yukarıda verdiğimiz sözlük anlamlarıyla birlikte ıstılahi anlamı için de değişik tanımlar yapılmıştır.

Zerkani vahyi şöyle tarif etmiştir: “Allah Teala’nın kullarına bildirmek istediği hidayet ve buyruklarını, onların arasından seçtiği peygamberlerine, insanların alışık olmadığı gizli ve süratli bir yolla bildirmesi demektir.”21

Suyuti’ye göre vahiy, “Allah’ın peygamberlerinden birine vahyettiği, onu kalbine iyice yerleştirdiği, peygamberlerin onu okuyup yazdığı Allah kelamı’dır.”22

Tahanevi‘ye göre vahiy, “Herhangi bir peygambere indirilmiş Allah kelamıdır.”23

Seyyid Şerif el-Cürcani’ye göre ise vahiy, “Bir manayı herhangi bir varlığa gizli ve süratli bir biçimde iletmektir.”24

Çağdaş Âlimler de, vahyin terim anlamı üzerinde durmuş ve onu çeşitli şekillerde tanımlamışlardır. Atay’a göre vahiy, “Allah’ın peygamber’e, insanlara tebliğ edilmek üzere gönderdiği bilgilerdir.”25 Atay, bu tarifi yaptıktan sonra vahyin imkaniyetini şöyle açıklıyor: Bir insana vahyetmek, vahiy göndermek insanı yaratmaktan çok daha basit bir şeydir. Aslında, insanın yaratılışı içinde ona özel ilham etmek, zihnine bir mana ve anlam koymak, insana yabancı olan bir şey olmadığına göre bunun biraz daha üstü ve özeli vahyin kendisi olur. Vahyin terim manasında şu özellikler bulunur. Vahyin kimden kendisine geldiği, yani kaynağı kesin olarak peygamber tarafından bilinir. İkinci olarak vahiy kesin ve açık bir bilgi getirir. Kendisine vahiy gelen peygamber, bu bilginin kesin olarak Allah’tan geldiğini bilir ve gelen vahyi de açıkça ve kesin bir bilgi olarak kavrar. Görüldüğü gibi bu vahiy, Allah’ın insanlara verdiği önemin küçük bir sözlü bildirisinden başka bir şey değildir. Vahyin getirdiği bilginin taşıdığı en önemli özellik bütün insanlara eşit olarak hitap etmesidir. Bunda, hiç bir insanın, soyuna, sopuna, parasına, ilmine, rengine, boyuna, hacmine, erkek ve dişisine bakmadan hepsine aynı seviyede ve derecede seslenmesidir. Ancak, gelen bildiriye uyup uymamakta aralarında farklılıklar ve dereceler sonradan oluşmaktadır. Bu ise, insanın kendi iradesine ve niyetine aittir.26

İzutsu’ya göre Vahiy, her şeyden önce haberleşmedir. Bu haberleşmenin sözlü olması zaruri değildir. Yani haberleşme için kullanılan işaretlerin daima dil işaretleri olması gerekli değildir, ama dil işaretleri de kullanılabilir. Bu haberleşmede daima bir sırlılık, gizlilik ve özellik vardır. A ile B arasındaki konuşma tamamen özeldir. A kendisini açıkça B ye ama yalnız B ye tanıtır, başkası onu görmez. İkisi arasında mükemmel bir haberleşme vardır, ama bu haberleşme öyle bir yoldan yapılır ki haberleşmenin muhtevasını dışarıdakiler anlayamaz. Kısaca İzutsu vahyi, “Allah’ın iradesi’nin söz şeklindeki ifadesi”27 olarak tanımlamıştır.

Süleyman Ateş’e göre Vahiy, süratli işaret demektir. Sürat anlamını içerdiğinden dolayı hızlı iş için denilir. Bu süratli işaret rumuz ve dokundurma şeklinde söz ile kelimesiz soyut ses ile el, kaş göz işaretiyle veya yazı ile olabilir.28

Mehmet Zeki Duman ise vahyin tanımını şu şekilde yapmıştır: “Vahiy, Allah’ın beşer ile iletişim kurması; özellikle insanlar arasından özenle seçilmiş, ruhi donanımla yüceltilmiş, vahye muhatap olabilecek seviyeye yükseltilmiş peygamberlere istek ve mesajlarını iletmesi/konuşması demektir.”29

Başka bir tanıma göre Vahiy, “Allah’ın Nebi ve Resullerine irade ettiği bilgileri kelam, söz ve mana olarak bildirmesidir.”30 Bu tarifi yapan Âlimler vahyin unsurlarını şu şekilde ortaya koymaktadırlar:

1. Vahiy, ilim yönünden her şeyi kuşatan Allah tarafından bildirilir. Vahyin kaynağı Allah’tır.

2. Nebi, vahiy alırken, bütün duygu ve düşüncesiyle vahye yönelir. Maddi ve manevi bütün varlığını ve benliğini ilahi vahiy etrafında toplar.

3. Nebinin ilahi vahyin söz ve muhtevasına müdahalesi kesinlikle yoktur.

4. Peygamber vahyi Allah’tan aldığından asla şüphe etmez.

5. Vahiy, bütün peygamberler için Allah’tan bilgi ve haberleri alma vasıtasıdır. Onlar ve dolayısıyla insanlar için en yüksek seviyede bilgi kaynağı vahiydir.31

Nitekim Kur'ân-ı Kerim’de: "Ya vahiy ile ya bir perde arkasından yahut bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça, Allah'ın hiçbir beşere kelâm söylemesi (vaki) olmamıştır. Şüphesiz ki O, çok yücedir, mutlak bir hüküm ve hikmet sahibidir"32 hükmü beyan buyrulmuştur. Cenâb-ı Allah'ın bir insanla ancak burada sayılan yollardan biriyle konuştuğu belirtilmekte, çok yüce ve engin hikmet sahibi olan Allah'ın kelâmının bir insanın hemcinsleriyle konuşması gibi tasavvur edilmemesi gerektiğine işaret edilmektedir.33 Dikkat edilirse bu ayette34 Allah’u Teala, vahyin üç şekline işaret ediyor:

a) Allah’u Teâla (cc)'nın doğrudan doğruya vahyetmesi. Buna vahyi gayr-i metlûv veya ilham denilir.35Söz konusu olan vahiy kelimesi bu ayette,36 Allah’ın doğrudan doğruya, çok süratli ve gizli bir tarzda bilgi aktarması ve birden bire kalbe ilka etmesi anlamındadır.37 Meselâ: Resul-i Ekrem (sav)'in: "Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allah’u Teâla (cc)'ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı araştırırken güzel bir yol tutunuz."38 hadisi, bu vahye delildir. Bunun dışında, birçok misal vermek mümkündür.

b) Bir perde arkasından duyulan sözler. Allah, kelâmını herhangi bir elçiyi vasıta kılmaksızın, peygambere doğrudan doğruya duyurur ki bu da vahiydir. Bunun delili, Hak Teâlâ'nın Hz. Musa (a.s)'ya vasıtasız olarak duyurduğu kelamına "vahiy" demiş olmasıdır. Çünkü Allah Teâlâ, "Vahyolunana kulak ver, dinle" buyurmuştur.39 Meselâ: Hz. Musa (as)'ın Cebel-i Tur'da ağaç arkasından işittiği ilâhî nida gibi. Nitekim bu hâdise Kur'ân-ı Kerim de belirtilmiştir: "Artık Musa müddetini bitirince ailesiyle yola çıktı. Tur’un yanında bir ateş hissetti. Ailesine dedi ki: `Siz (burada) durun. Çünkü ben bir ateş gördüm. Olur ki size ondan haber yahut (ocak yakıp) ısınmanız için bir ateş parçası (ateş koru) getiririm.' Derken oraya gelince feyizli (ve mümtaz) bir yerdeki vâdinin sağ kıyısından, ağaçtan `Ya Musa!.. Muhakkak ben âlemlerin Rabbi olan Allah'ım!.. (Şimdi) Asanı yere bırak, diye nida olundu."40 Perde arkasından nida şeklindeki vahiy nadir olan vahiydir.

c) Vahiy meleği olan Cebrail (as)'ın vasıtasıyla kelimeler halinde, peygambere ulaştırılan vahiy.41 Buna vahyi metlûv42 adı verilir. Kur'ân-ı Kerim, Resul-i Ekrem (sav)'e bu şekilde inzal buyrulmuştur.

Bu son şıkla ilgili olarak bir hadisi şerifte Hz. Peygamber (sav), şöyle buyurmuştur: “Melek, bana vahyi, bazen çıngırak sesine benzer bir ses halinde getirir ki, bu en ağır olanıdır. Onun söylediğini belledikten sonra, o benden ayrılır. Melek bana bazen de bir adam şeklinde görülür, benimle konuşur, bende söylediğini iyice bellerim.”43

Vahiy kelimesi, Kur'ân-ı Kerim’de hem lügat manasında, hem de ıstılâhî mahiyette kullanılmıştır. Bu inceliği kavrayamayan ve tahlil edemeyen bazı müsteşrikler, garip teoriler ortaya koymuşlardır. Şimdi meselenin kavranması için, bu nokta üzerinde duralım.

Vahyin lügat manasında kullanıldığı ayetlerden bazıları şunlardır:

1. "Derken (Zekeriya) mihraptan kavminin karşısına çıktı ve onlara sabah akşam Allah'ı tesbih etmeyi vahyetti."44 Buradaki vahiy kelimesi, ima ve işaret etmek manasınadır.45 "Sabah akşam tesbih edin diye işaret etti" buyruğundaki; "İşaret etti" kelimesini el-Kelbî, Katade ve İbn Münebbih: Onlara işaret etti, diye açıklamışlardır, el-Kutebî; ima etti; Mücahid, yerin üzerinde yazı yazdı, İkrime bir kitaba yazdı, diye açıklamıştır. Arapçada "vahiy" yazmak demektir.46

2. "Biz (sana yaptığımız gibi) her peygambere de, insan ve cin şeytanlarını böylece, düşman yaptık. Bunlar birbirlerini aldatmak maksadıyla, yaldızlı bir takım sözler ve vesveseler vahyederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapmazlardı. Öyle ise onları düzmekte oldukları yalanlarıyla beraber (başbaşa) bırak"47 İnsan ve cin şeytanlarının yaptıkları vahyin manası; fısıldamak ve gizlice söylemektir. "Onlardan kimi kimine aldatmak için yaldızlı birtakım sözler vahyeder." Bunlarla cin şeytanlarının insan şeytanlarına fısıldadığı sözleri kastetmek­tedir. Onların fısıldadıkları sözlere "vahiy" adının verilmesi gizlice oluşun­dan dolayıdır. En-Nehhâs der ki: İbn Abbas'tan zayıf bir isnatla, yüce Allah'ın: "Kimi kimine... fısıldarlar" buyruğu hakkın­da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Cinlerden her biri ile bir şeytan ve İn­sanlardan her biri ile bir şeytan vardır. Biri öteki ile karşılaştığında şöyle der: Ben, bu adamımı şu işle saptırdım. Sen de onun bir benzeriyle adamını sap­tır. Diğeri de ona benzer bir şey söyler. İşte onların birbirlerine vahyetmeleri budur. İkrime, ed-Dahhâk, es-Süddî ve el-Kelbî de böyle demişlerdir. En-Nehhâs der ki: Birinci görüşe (yani, cin şeytanlarının insan şeytanlarına vesvese verdiği şeklindeki açıklamaya) yüce Allah'ın şu buyruğu delil teş­kil etmektedir: "Gerçekten şeytanlar sizinle mücadele etmeleri İçin kendi dost­larına telkinde (vahiyde) bulunurlar."48 İşte bu buyruk, açık­ladığımız bölümü beyan etmektedir.49

Sahih sünnetten Hz. Peygamber'in şu buyruğu da buna delâlet etmektedir: "Sizden kendisiyle birlikte cinden yandaşı (onu saptırmakla gö­revli şeytanı) beraber bulunmayan hiçbir kimse yoktur." Sen de mi Ey Allah'ın Resulü? diye sorulunca, o da şöyle buyurdu: "Ben dahi böyleyim. Şu kadar var ki, Allah ona karşı bana yardım etti, ben de onun şerrinden kurtulabiliyorum. O bakımdan bana hayırdan başka bir şey emretmiyor." 50

3. "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu muhakkak ki bir fısktır. Bununla beraber şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için, kendi dostlarına (velilerine) mutlaka vahyederler. Eğer onlara itaat ederseniz, şüphesiz ki siz müşriklerden olursunuz."51 Buradaki vahiy kelimesi süratli ve gizli telkinde bulunmak, fısıldamak manasınadır.

  Allah’u Teâla (cc)'nın; peygamberlerin dışında, canlı-cansız bazı varlıklara vahyettiği de kat'i naslarla sabittir. Bu ayetlerde de (daha ziyade) kelime manaları ön plandadır. Şimdi bir kısmını gözden geçirelim.

  a) Cansız arza ve semaya hitaben meydana gelen vahiy:

 "O gün (yeryüzü) bütün haberleri anlatacaktır. Çünkü Rabbi kendisine (o vecih ile) vahyetmiştir."52 Buradaki vahiy kelimesi, emretti manasınadır. Onun bu haberleri vermesi, Yüce Allah'ın, bunu ona emretmesi ve üzerinde meydana gelen bütün olayları anlatma izni vermesi sebebiyledir. Bu durumda yer, asiden şikâyetçi olacak ve aleyhinde şahitlik edecektir. İtaatkâr’a da teşekkür edecek ve onu övecektir. Allah'ın her şeye gücü yeter.53

  b) Canlılardan bal arısına vaki olan vahiy:

 "Rabbin bal arısına: `Dağlardan, ağaçlardan ve (insanların senin için yapacakları) çardaklardan evler (kovanlar) edin. Sonra meyve ve çiçeklerin her birinden yeyin. Rabbinin (bal imalinde öğrettiği ve) kolaylıklar gösterdiği yaylım yollarına gidin' diye vahyetti. Onların karınlarından (ağızlarından) renkleri çeşitli şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. İşte bunda da tefekkür edecek bir zümre için elbette bir ayet (alâmet) vardır."54 Buradaki vahiy kelimesi, ilham manasınadır. Günümüzde buna sevki tabiî denilmektedir. Rabbin bal arısına vahyetti. Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptığı çardaklar­dan kendine evler edin. Burada vahiyden maksat, ilham ve yol göstermektir. Yani Allah arıya onun faydalarını ilham etti ve ona güzel altıgen evler yap­ma yolunu gösterdi. Arı üç yerde bu evlerde barınır: Dağlarda, ağaçlarda ve insanların yaptığı kovanlarda.55

 c) Meleklere hitaben meydana gelen vahiy:

 "Hani Rabbin meleklere: ‘Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi, iman eden (o Mücahid)lere sebat ilham edin' diye vahyediyordu. `Ben kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. (Ey mü'minler) hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her parmağına!' (diyordu). Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar Allah'a ve Resulü’ne karşı geldiler. Kim Allah'a ve Resulü’ne karşı gelirse, Allah'ın cezası cidden çetindir."56 Buradaki meleklere yapılan vahyin manası, emir vermektir. Allah’u Teâla (cc)'nın gaybî yardımının ve ihsanının bilinmesi içindir. Meleklerden oluşan takviye gücüne Allah Teala bilgi ve talimat verirken Müslüman güçler için çok önemli olan bir manevî desteğini daha açıklamaktadır: "İnkâr edenlerin kalplerine korku salmak." Psikolojik savaşın önemli hedeflerin­den biri düşmanı korkutmak, moralini bozmak ve gözünü yıldırmaktır. Allah, mü­minler lehine bunu da sağlamış olmaktadır.57

d) İnsanlardan Hz. Musa (as)'ın annesine hitaben vaki olan vahiy:

 "Musa'nın anasına: `Onu emzir. Ona ait bir tehlike gelince, kendisini denize (Nil nehrine) bırak, (bozulacağından) korkma, ayrılıktan kederlenme!.. Çünkü biz onu yine sana geri döndüreceğiz. Hem onu peygamberlerden biri yapacağız' diye vahyettik "58 Burada ise vahiy kelimesi; Kadı Beyzâvî'nin belirttiği gibi ilham ve sadık rüya karşılığı kullanılmıştır.59 Hz. Musa'nın (as) anasına vahyedildiği bildi­rilmektedir. Oysa vahiy ancak peygamberlere iner. Cumhura göre, kadın­dan peygamber gönderilmemiştir. O halde ayette ifade edilen “vahiy” keli­mesi, konulduğu manada değil, ona yakın bir manada kullanıldığı ortaya çıkıyor. Zira sözü edilen kelime Kur'ân'ın birçok yerinde asıl konulduğu ha­kiki manasında kullanıldığı gibi, ondan başka iki ayrı manada da kullanıldı­ğını görüyoruz. Birincisi, insanların kalbine doğan önsezidir. İkincisi, hay­vanların içgüdüsünü yönlendiren ilâhî sünnettir. Nitekim Nahl Suresi’nde bal arısına yapılan vahiy bu anlamdadır. Konumuzu oluşturan ayette Musa Peygamber'in anasına yapılan vahiy, önseziye delâlet eden ilham mana­sınadır.60

 Dikkat edilirse; yukarıda zikrettiğimiz bütün ayetlerde, vahiy kelimesi lügat manasında kullanılmıştır. Istılâhî manada vahiy; Allah’u Teâla (cc) ile resulleri ve nebileri arasında cereyan eden bir hâdisedir. Resûl-i Ekrem (sav), vahiyle insanların karşısına çıkan ve hitap eden ilk şahsiyet değildir. İlâhi vahye mazhar olan bazı peygamberlerin isimleri Kur'ân-ı Kerim'de birçok vesilelerle zikredilmektedir. Meselâ: "Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup’a, Yakup’un torunlarına, İsa’ya, Eyyüb'e, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davut’a da Zebur'u verdik."61 Ayetinde, birçok peygamberin ismi zikredilmektedir.

Daima kendisinin bir insan olduğunu ifade eden Resul-i Ekrem (sav) vahye muhatap olmadan önce, okuma-yazma bilmiyor ve "İman nedir? Kitap nedir?" gibi meselerle zihnini yormuyordu. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de: "İşte biz sana da (ey Muhammed) böylece emrimizden bir ruh vahyettik. Hâlbuki (vahiyden evvel) kitap nedir? İman nedir? Sen bilmezdin. Fakat onu biz bir nur yaptık. Bununla kullarımızdan kimi dilersek ona hidayet veririz. Şüphesiz ki sen, doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun."62 Hükmü beyan buyrulmuştur. Vahyin manası hakkında sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; hesap gününü düşünen her mükellef, vahyin hem lügat, hem ıstılahî manasını iyi bilmelidir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, vahye tâbi olmayan insan, heva ve hevesinin kurbanı olur, imtihanı kaybeder.63

3-Vahiy Kelimesi İle Alakalı Bazı Kavramlar:


Vahiy kelimesinin Lügat ve Istılahi manasını verdikten sonra Kur’an-ı Kerim’de vahiy anlamında kullanılan bazı kavramların sadece isimlerini verip, vahiy anlamında kullanıldıkları yerlere işaret edeceğim.

a- Kavl: Allah- İnsan ilişkisinde vahyi ifade etmek için kullanılan kelimelerden biri “Kavl” dir.64 Kavl lügat ta; “konuşmak, söylemek, haber vermek ve hitap etmek”65 anlamlarına gelir. Allah’u Teala Kur’an-ı Kerimde bu fiille meleklere66 ve peygamberlere67 hitap etmiştir.

b-Nida: Kur’an-ı Kerim’de Allah-İnsan diyalogunu aktarmakta kullanılan fiillerden biri de “müfa’ale” kalıbındaki “münadat” kelimesidir.68 Nida kelimesi, “seslenmek, sesi yükseltmek, çağırmak, haykırmak, bağırmak, ses vermek, ses”69 vb. gibi manalara gelmektedir. Nida kelimesinin müştaklarının Kur’an’da vahiy anlamında kullanıldığına dair örnekler mevcuttur.70

c-İlka: Vahyin Allah katından insanlara ulaştırılmasını sağlayan bir kavramda “ilka”dır.71 İlka kelimesi “koymak, atmak, bir yere bırakmak, terk etmek, tevdi etmek, öne almak” vb. gibi manalara gelir.72 İlka kelimesi Kur’an’da vahiy anlamında kullanılmıştır.73

d-Kelam: Kur’an-ı Kerimde Allah’ın Peygamberlere hitabını ifade eden fiillerden biri de “konuşmak” manasına gelen “te’fil” babındaki “teklim” mastarıdır.74 Kelam kelimesinin Kur’an’da, “vahiy” anlamında kullanımı mevcuttur.75

e-Zikir: Kur’an-ı Kerim de İlahi vahye işaret eden bir kavram da “zikir” kelimesidir.76 Zikir kelimesi “bir şeyi telaffuz etme, bir şeyi unutmayıp hatırda tutma, hıfzetme, anma, yâd etme, kitap, namaz, dua, övgü, tesbih, şükür, kulluk, Kur’an okuma, açık söyleme, bildirme, anlatma” vb. gibi anlamlara gelir.77 Zikir kelimesinin Kur’an da, “vahiy” anlamında kullanımı mevcuttur.78

f-Rahmet: Vahyi ifade eden terimlerden birisi de “rahmet” kelimesidir.79 Rahmet kelimesi “acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, merhamet etmek, affetmek, yağmur,80 hayra ulaştıran irade81” manalarına gelir.

g-Furkan: Kur’an da vahyi ifade eden kavramlardan birisi de Furkan kelimesidir.82 Furkan kelimesi “tefrik, temyiz, vahiy, delil83 ve hakkı batıldan ayırt etmek84 manalarına gelir. Kur’an’da iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, helal ile haramı kesin olarak ayıran anlamında Cebrail (as)’ın getirdiği vahye “Furkan” denilmektedir.85

h-Beyyine: Kur’an-ı Kerim’de ilahi vahyi ifade eden kelimelerden biri de “beyyine”’dir.86 Bu kelime “apaçık delil, hüccet, kesin belge”87 şeklinde tarif edilmektedir. Beyyine kelimesi Kur’an’da vahiy anlamında kullanılmıştır.88

i-Ruh: Allah-İnsan ilişkisinde bilgi aktarımını ifade eden kavramlardan biride “ruh” kelimesidir.89 Ruh kelimesi, vahiy anlamına gelmekte90 ve Kur’an’da bu anlamda kullanılmaktadır.91 Müfessirler bu ayetler de geçen ruh kelimesinin vahiy manasında olduğunu söylemişlerdir.92

j-İnzal-Tenzil: “İf’al” kalıbından olan “inzal” ve “tef’il” kalıbından olan “tenzil” de vahiy anlamına gelmektedir.93 Kur’an’da ki kullanımlarına baktığımız da “inzal”in94 ve “tenzil” in95 “vahiy” anlamında da kullanıldığına da şahit olmaktayız.

k-Kitap: Kur’an’da ilahi vahye işaret eden kavramlardan biri de “kitap” kelimesidir.96 Vahyin “kitap” diye isimlendirilmesinde, yazılarak bir araya getirileceğine işaret vardır. Çünkü yazı, “harfleri bir araya getirmek ve lafızları yazıya dökmektir.”97 Kur’an-ı Kerim’de “Kitap” kelimesi çok farlı lügat anlamlarda kullanılmıştır. Kitap kelimesinin, Kur’an’da vahiy anlamın da kullanımı mevcuttur.98




Yüklə 478,27 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin