İKİNCİ BÖLÜM İLAHİ DİNLER DE VAHİY ANLAYIŞLARI
Vahiy inancı, tarih boyunca çeşitli dinlerde kendini göstermiş, ancak farklı şekillerde yorumlanmıştır.174
A-Yahudilikte Vahiy:
Yaşayan ilahi dinlerin en eskisi Yahudiliktir. Geçmişi bir kaç bin yıl gerilere giden bu dinin başta gelen özelliklerinden biri, İsrail oğullarıyla Tanrı arasındaki ahde kutsal kitaplarında geniş yer ayrılmıştır. Bundan dolayı bu din, bir ahit dini olarak da bilinmektedir.
Yahudilik, Babil sürgününden bu yana milli bir din haline getirilmiştir. Ancak bu din, tek Tanrı’ya, vahye dayanan kutsal kitaba ve peygambere yer vermesiyle milli dinlerden, millileştirilip bir ırka tahsis edilmesiyle de ilahi dinlerden farklı bir durumdadır.175
Yahudi ilahiyatında Tanrı zatını bildirmedikçe, insanların kendi güçleriyle O’nu bilmeleri imkânsızdır. Bu nedenle Tanrı vahiy kanalıyla kendini Yahudilere bildirmektedir. Özellikle Tanrı, kendi iradesiyle seçtiği peygamberlerle vahiy yoluyla iletişim kurmuştur. Eski ahit’te Tanrı’nın iletişim kurduğu peygamberler, sadece İsrail oğullarına gönderilen peygamberlerle sınırlı değildir.176
Kitab-ı Mukaddes’te Samuel’in, Tanrı’dan vahiy alışı şöyle anlatılır: “Ben peygamber değildim, peygamber oğlu da değildim; ancak ben sığır çobanı idim ve ceviz ağaçları tımar ederdim ve Rab beni sürünün arkasından aldı ve Rab Bana dedi: Git kavmin İsrail’e peygamberlik et ve şimdi rabbin sözünü dinle…”177
Yahudilikteki vahiy anlayışını ifade etmeden önce, onların peygamberlik anlayışından söz etmek gerekir.
Yahudilik dinine göre peygamberler insanla, gizli, görünmez kudret arasında irtibat sağlayan, temsilcilik ve aracılık görevini üstlenen kişilerdir. Onlar sadece sözcüdürler, temasa geçtikleri üstün kudretin sözlerini insanlara naklederler. Üstün varlıkla temasa geçtiklerinde kendi varlıkları silinir, kendi benliklerinden uzaklaşır ve ilahi kudret ile dolarlar.178
Yahudi geleneğine göre vahyin kaynağı Rab Yahve, muhatabı insanlar, aracısı ise peygamberlerdir. Rab Yahve’nin emir ve isteklerini O’nun iradesi doğrultusun da İsrail oğullarına ileten peygamberlerin bilgi vasıtaları da vahiydir. Mesela Hz. Musa’ya nispet edilen bugünkü Tevrat, Babil esareti sonrasından başlamak üzere kelime, Rab Yahve tarafından Hz. Musa’ya vahyedilmiştir.179
Yahudiler, vahyin peygamberlere bazı yollarla geldiğine inanıyorlar. Bunlar; 1-Teofani (aracısız vahiy, Tanrı ile direkt irtibat kurmaktır), 2-Tanrı’nın Tecellisi, 3-Rüya, 4-Tanrı’nın Kelamı, 5-İlahi Ruh’tur.180
B-Hıristiyanlıkta Vahiy:
Hıristiyanların vahiy anlayışının temelinde Yeni Ahit vardır. Yeni Ahit’teki vahiy anlayışı ise Tanrı vahyi’nin tamamını kendisinde taşıyan İsa üzerinde düğümlenmektedir. Hıristiyanlığa göre tam ve mükemmel vahiy, kitapta değil, bir insanda gerçekleşir. Tanrı’nın insana söylemek istediğini hayatında ve şahsında en mükemmel şekilde anlatan, tanrı’yı ifşa eden Mesh İsa’dır. Tanrı’nın kurtarıcı kudretini vahyeden İsa’dır. Tanrı ebedi mesajını İsa’da birleştirmiş ve İsa’yı ölümden hayata geçirmiştir. Tanrı’nın vahyi, yüce ebedi, tarifi imkânsız, yalnız kendi kendini anlayan olarak görülmektedir.181
Hıristiyanlar da Yahudiler gibi Tanrı’nın, insanlar arasından seçtiği peygamberlerini vahiy yoluyla bilgilendirdiğini kabul etmektedirler. Onlara göre İbrahim, İshak, Yakup ve Musa gibi peygamberler Tanrı’nın vahyine mazhar olmuşlardır. Tanrı onlara özel bir tarzda hitap etmiş ve bu sözü edilen peygamberler Tanrı’nın sözlerine sadece vahiy yoluyla muhatap olmuşlardır. Vahiy devam ettiği sürece bu peygamberlerin idrakleri yok olmuş, ancak Tanrı’nın iradesi onlara hâkim olmuştur. Vahye mazhar olan peygamberlerin vahye dayalı sözleri Allah’ın kelamı, vahye dayanmayan sözleri ise, kendi düşünce ve kanaatlerinin ürünüdür, Tanrı’nın sözü değildir.182
Mukaddes Kitapların bildirdiğine göre, herhangi bir peygamberin veya ilahi vahyin doğruluğu, normal olayların üstünde bir işaret’in (mucize’nin) ortaya çıkması ile ispat edilir. Dolayısıyla hem Kur’an’da hem de diğer kitaplar da, örnek olabilecek misaller mevcuttur.183
İslam Dini üzerinde birtakım çalışmaları olan Batılı araştırmacı Watt, İslam ile Hıristiyanlıktaki vahiy anlayışını mukayese ederek şöyle demiştir: Müslümanlar Kur’an’ın vahyedildiğine inanırlar. Yine onlara göre Kur’an, bir melek tarafından Hz. Muhammed’e aktarılmış olan bir Allah kelamıdır. Kur’an Hz. Muhammed’in sözü ve onun bir ürünü değildir. Allah Kelamı olan Kur’an, tabiatüstü yollarla Hz. Muhammed’e nazil olup onun çağdaşlarına hitap etmektedir. Hz. Muhammed, ilahi tebliği insanlar iletmek için seçilmiş bir elçiden ibarettir.
Birçok Hıristiyan da, yüzyıllarca İncil’in sözlerini tanrı Kelamı olarak kabul etmiş ve Müslümanlarınkine benzer bir görüşe sahip olmuşlardır. Onlara göre, Kutsal Kitaplardaki sözler, bu kitapların yazarlarına bir melek aracılığı ile gelmiş değildir. Tanrı onlara o şekilde ilham vermiştir ki, onların yazdıkları onun sözlerinden ibaret olmuştur. Son yıllarda Hıristiyan düşünce hayatında görülen akımlardan birine göre, vahiy Tanrı’nın bir faaliyetidir.184
Watt’ın bu açıklamalarından anlaşıldığı gibi, Müslümanlarla Hıristiyanların vahiy anlayışı arasında bazı farklar vardır. Her iki taraf vahyin varlığında anlaşmakla beraber, Müslümanlar onun bir melek vasıtasıyla gönderilen Allah Kelamı olduğunu kabul ederler. Hıristiyanların ise böyle bir düşünceleri yoktur; onlara göre vahiy bir ilhamdan ibarettir.185
Hikmet Tanyu da İslam’daki vahiy anlayışı ile Hıristiyanlıktaki vahiy anlayışının farkını şöyle ortaya koyuyor: Hıristiyanlığın vahiy ve ilham anlayışı, İslam’ın vahiy anlayışından farklıdır. İslam’a göre vahyin aracısı olan peygamberin görevi, Allah’tan aldığı vahiy muhtevasına hiç bir şey ilave etmeden ve ondan herhangi bir şey eksiltmeden olduğu gibi nakletmektir. Hıristiyanlıkta ise kutsal kitap yazarı sadece nakletmemekte, kullanılan dil ve üslup, metnin kompozisyonu ve çeşitli kaynaklarla tamamlanması gibi hususlarda da aktif bir rol de üstlenmektedir186.
Peygamberlerin vahiy alma esnasında görme ya da işitme ile ilgili veya her ikisiyle birlikte veya bunlardan hiçbiri olmaksızın gerçekleşen bir tasavvur ve idrak formundan söz etmek mümkündür. Yani peygamber ya bir söz iştir ya bir rüya görür veya bunlardan her ikisi meydana gelir yahut da basit bir şekilde bilincinde sözler bulur. Tasavvur formu ihtimal ki, kısmen yaratılışa bağlıdır ve tabii bizzat peygamber için oldukça önemlidir. Bu, ona kendisinin Tanrı’dan gerçekten vahiy aldığı konusunda kesin bir kanaat veren faktörlerden bir tanesidir; dolayısıyla eğer peygamberin, vahiyle aldığı mesajları büyük bir muhalefet karşısında tebliğ etmesi gerekiyorsa, sağlam bir kanaat edinmesi onun için zaruridir. Şunu da belirtelim ki, tanım ve tasvirlerdeki deyimlerin çoğunun sembolik ve çağrıştırıcı özellikte olduğunun kabul edilmesi gerektiğine göre, bir peygamberin çok çeşitli şekillerde vahiy alabilmesi olgusu bir problem teşkil etmez.187
Konumuzla ilgili olarak üzerinde durulması gereken mesele, Hz. İsa’nın nasıl vahiy aldığı meselesidir. Bilindiği gibi Hıristiyanlık, vahiy ve kutsal kitaba dayanan özde tek Tanrı’lı olmakla beraber, daha sonra teslise (üçlemeye ) gidilmiş ilahi kaynaklı bir dindir.188 Sözü edilen bu inanç sistemi, Baba, Oğul ve kutsal Ruh gibi üç unsurdan meydana gelmektedir.189
Hıristiyanlık inancın da üç Tanrı’dan biri sayılan İsa için söz konusu edilen vahiy hadisesi diğer ilahi dinlerde görülmeyen bir çerçeve içerisinde izah edilmektedir. Hıristiyanlık geleneğine göre vahiy, Hz. İsa’nın varlığından ayrı değildir. Yani onun aldığı vahiyle kendi varlığı bir bütünlük arz etmektedir. Başka bir değişle Hz İsa’nın vücudu ve hayatı bütünüyle vahiydir. O, bizatihi Tanrı’nın kelamıdır ve daima Onunla beraberdir. Daha doğrusu vahiy, Hz. İsa’nın hayatının her anını kapsamakta, adeta onun maddi varlığı tamamıyla vahiyden ibaret görülmektedir. Bundan dolayı denilebilir ki, Hıristiyanlığa göre Hz. İsa’nın mucizeleri, vaazları, doğumu, ölümü, yeniden dirilerek semaya yükselişi, ayinleri ve kutsal yazmalarının hepsi birer vahiydir ve bütün bu vahiyler, Kutsal Ruh’un, Hz. İsa’nın bedenine girmesiyle meydana gelmiştir. Çünkü Kutsal Ruh olmadan O’nun Tanrı olması mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, Kutsal Ruh’un, Hz. İsa’nın bedenine girmesi, onu ilahlaştırdığı gibi, aynı zamanda onun varlığını da tamamen vahiy haline getirmiştir. Böylece Hz. İsa’nın varlığı bizzat vahiy olmuştur.190
Hıristiyanlık inancı’na göre başta peygamberler olmak üzere Havariler, onların talebeleri, azizler ve papaların da vahiy aldıklarına inanılmaktadır. Hz. İsa’ya gelince onun da belli bir vahye mazhar olduğu söylenebilir, ancak Baba Allah, onun bedenine girip, kendisiyle birleştiğinden, o da tanrılaşmış ve bunun sonucu olarak da kendi kendine vahyeden durumuna gelmiştir. Bu yüzden Hıristiyanlar vahiy konusunda Hz. İsa’yı, vahye mazhar olan diğer insanlardan ayrı konumda kabul etmişler.191
Dostları ilə paylaş: |