T. C. İDari teşKİlati



Yüklə 0,6 Mb.
səhifə4/10
tarix02.11.2017
ölçüsü0,6 Mb.
#26652
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

3.2. Sayıştay
Sayıştay, TBMM adına, Bütçe’den yapılan kamu harcamalarının ve kamu idarelerinin46 mali denetimini yapmak, Merkezi İdareye mali konularda danışmanlık yapmak ve kamu zararlarının önlenmesi için sorumluların hesap yargılamasını yapmakla görevli kendine özgü (sui generis) bir kuruluştur. Anayasada “Yargı” Bölümü içinde düzenlenmekle birlikte (m.160), Yüksek Mahkemeler arasında sayılmamıştır.

Tıpkı Danıştay gibi, Sayıştay da yargısal görevler ile yargılama dışı görevleri (mali denetim) aynı çatı altında yürütmektedir. Danıştay’dan farkı, yargılama dışı görevlerinin yargılama görevleri yanında çok küçük ve istisnai olmaması ve hatta esas fonksiyonunun TBMM adına mali denetim faaliyeti göstermek olmasıdır. Bu bağlamda Sayıştay’ı Merkezi İdareden ziyade TBMM’ye yardımcı kuruluş olarak nitelemek daha doğrudur.

Yargısal fonksiyon açısından Danıştay’dan farkı ise, hesap mahkemesi görevi, yani “mahkeme” niteliği bulunmasına karşın, Yüksek Mahkeme özelliği taşımaması ve ayrıca, yargıç statüsüne benzer güvenceleri bulunmasına rağmen, mensuplarının teknik olarak yargıç statüsü bulunmamasıdır47. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Sayıştay’ı hesap yargılaması görevi kapsamında teknik olarak “mahkeme” niteliğinde görerek, itiraz yoluyla kendisine gönderdiği bir kanunun Anayasaya aykırılığını inceleyerek iptal etmiştir48.

Hesap mahkemesi sıfatıyla verdiği kararlar dahil, kararlarına karşı başka bir yargı merciine gidilememesi ve kararlarının sadece kendi içinde denetime (temyiz ve karar düzeltme) açık olması Sayıştay’ı fiilen (de facto) yüksek mahkemeye benzer bir konuma sokmasına karşın, sayma yoluyla belirlediği yüksek mahkemeler arasında Sayıştay’ı saymaması ve belli konularda da olsa (vergi ve benzeri mali yükümlülükler) kararları ile Danıştay kararları arasında ihtilaf durumunda Danıştay kararlarının üstün sayılması (Anayasa m.160/2), Anayasa koyucunun Sayıştayı hukuki anlamda bir yüksek mahkeme konumunda görmediğinin göstergesidir.

Sayıştay’ın görevleri ayrıntısıyla 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda düzenlenmiştir. Bunları üç grupta toplamak mümkündür:

- TBMM adına, Bütçe’den yapılan kamu harcamalarının denetimini ve kamu idarelerinin mali denetimini yapmak,

- TBMM’ye ve Merkezi İdareye mali konularda danışmanlık yapmak,

- kamu zararlarının önlenmesi için sorumluların hesap yargılamasını yapmak.

TBMM adına bütçe denetiminde, Sayıştay, Kesinhesap Kanunu kapsamında her yıl Bütçenin “genel uygunluk bildirimini” hazırlar ve TBMM’ye sunar.Genel uygunluk bildirimi, aslında gelecek yıla ilişkin gelir ve harcamaların sistematik bir “tahmininden” ibaret olan “Bütçe”nin, yıl sonunda tahmin edildiği gibi gerçekleşip gerçekleşmediğinin genel bir kontrolünün yapılmasını ifade eder. Sayıştay, bu teknik işi TBMM adına yaparak, TBMM’nin en asli fonksiyonlarından biri olan Bütçe’nin kabul edilmesi ve denetimi yapma işinin ve kamu kaynaklarının gereksiz harcanıp harcanmadığının siyasi sorumluluğunu da üstlenme noktasında TBMM’ye teknik altyapı ve destek sağlamaktadır. TBMM’nin mali konularda teknik yardımcısı konumundadır.

Sayıştay buna ilaveten, kamu idarelerinin ayrı ve somut biçimde mali faaliyetlerini TBMM adına denetleyerek TBMM’ye raporlar.Sayıştay’ın mali denetimi esnasında kamu kaynağından yapılan harcamanın Bütçeye ve mevzuata yani hukuka uygunluğunu denetleme yanında, harcamanın yerindeliğini, yani gerekli olup olmadığını da denetleyip denetleyemeyeceği tartışma doğurmaktadır.

Sayıştay Kanununda Sayıştay’ın mali denetim esnasında “performans denetimi” de yapabileceği öngörülmüştür. Buradaki asıl tartışma, sözkonusu performans denetiminin sınırlarının ne olacağı ve idarenin ve dolayısıyla siyasi iradenin harcama “takdirine” Sayıştay’ın hangi ölçüde ve hangi sınır aşılırsa müdahale edebileceği noktasında düğümlenmektedir.

Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı, bir yerde bir lise varken, ona yakın bir yerde ciddi bir harcama yaparak ikinci bir lise yaparsa, Sayıştay, Bakanlığın bu harcama “takdirine” veya “performansına” karışabilecek midir?

Sayıştay burada teknik bir inceleme ile o yerde lise çağındaki potansiyel öğrenci sayısını belirleyip, bunun üzerine 30’ar kişilik öğrenci sınıfları standartı öngörüp, mevcut lisenin kapasitesinin yeterli olduğunu tespit ettiğinden, yeni lise yapımının gereksiz ve dolayısıyla hukuka aykırı bir kamu harcaması olduğu sonucuna varabilir mi?

Bakanlık buna karşılık, devlet liselerinde sınıfları 30’ar kişiden 10’ar kişiye düşürme yolunda bir politika belirlediğini öne sürüp, harcamanın hukuka aykırı olmadığını ve Sayıştay’ın burada yerindelik denetimi yaparak, kendi takdir alanına illegal biçimde müdahale ettiğini savunabilir mi?

Tıpkı Danıştay’ın idari işlemlerin esas denetiminde “kamu yararına ve hizmet gereklerine uygunluk” denetimi yaptığı gibi, Sayıştay’ın da kamu harcamalarının denetiminde performans denetimi kapsamında idarenin harcama takdirini belli ölçüde ve belli bir sınırı aşmamak kaydıyla denetleyebileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Aksi halde Sayıştay’ın mali denetiminin içi boşalmış olur ve sadece şekilsel bir denetimden ibaret kalır.

Yukarıda verilen örnek kapsamında değerlendirme yaparsak, Sayıştay, devlet liselerinde bir sınıfta bulunması gereken öğrenci sayısının uluslararası standardının 20 olduğunu tespit edebiliyorsa, mevcut sayıyı bu sayıya yaklaştırmaya elverişli büyüklükteki yeni bir lisenin yapımı “performansını” hukuka aykırı görmemelidir. Ancak özel okullarda bile sınıftaki ortalama öğrenci sayısı 20 iken devlet okulunda bu sayısı 10’a düşürmek adına yapılan, o yerdeki potansiyel öğrenci sayısıyla orantısız büyüklükte inşa edilen (dolayısıyla gereksiz yere daha fazla kaynak harcanan) veya yeni politikanın başka hiçbir yerde yaşama geçirilmeyip, hiçbir objektif açıklaması yapılamayan şekilde sadece o yerde yapılması gibi hallerde, yeni okula yapılan harcama “performansı” pekala ve haklı olarak hukuka aykırı görülebilecektir.

Nitekim Anayasa Mahkemesi de Sayıştay’ın “performans denetimini” çok fazla kısıtlayan bir yasal düzenlemeyi (Sayıştay Kanunu m.35’tekiSayıştay’ın “etkililik, ekonomiklik, verimlilik ve benzeri gerekçelerle” mali denetim yapamayacağına dair hüküm) Anayasaya aykırı bularak iptal etmiş ve Sayıştay’ın makul sınırlar içinde performans denetimi yapabilmesine anayasal güvence öngörmüştür49.



Hesap yargılaması görevi kapsamında ise, Sayıştay denetçileri tarafından kamu kurum ve kuruluşlarının mali faaliyetlerinin denetiminde kamu zararına yol açan bir husus tespit edilirse, bu harcamalardan sorumlu kamu görevlilerinin (saymanlar, ita amirleri) savunması alınarak haklarında rapor hazırlanır ve ilgili Sayıştay Dairesine gönderilir. Daire, başsavcılığın görüşünü de alarak, sözkonusu mali işlemin (hesap, harcama) “hesap yargılamasını” yapar ve kamu zararı bulunduğuna ve bu zarardan ilgili kamu görevlisi/kamu görevlilerinin (saymanlar, harcama yetkilileri) sorumluluğu bulunduğuna kanaat getirirse, bu zararların sorumlulardan tazminine karar verir (zimmet çıkarma). Bu karara karşı Sayıştay içinde temyiz ve karar düzeltme yoluna başvurulabilir.

Sayıştay’da bağlayıcı nitelikteki kararları üyeler (daire başkanları dahil) verir. Bunlar dışında meslek mensubu olarak denetçiler, denetçi yardımcıları, Başsavcı ve savcılar bulunur. Sayıştay üyeleri, TBMM içindeki özel bir Komisyonca belirlenen ikişer aday arasından TBMM Genel Kurulunca seçilir (Sayıştay Kanunu m.15).

Sayıştay’ın mevcut personeli ile tüm ülke çapındaki kamu kurum ve kuruluşlarının kamusal harcamalarının etkin bir mali denetimini yapması fiilen çok güç olduğundan, özellikle yerel idarelerin uygulamada oldukça sorunlu görünen mali işlem ve harcamalarının etkin biçimde denetlenebilmesi için, Fransa örneğinde olduğu gibi, Bölge Sayıştayları veya Bölge Hesap Mahkemelerinin kurulmasına ve Sayıştay’ın bunlar üzerinde üst denetim fonksiyonuna sahip olmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır.
3.3. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), adli ve idari yargı hakim ve savcıları hakkında atama, yer değiştirme, tayin, terfi, teftiş, disiplin, görevden uzaklaştırma gibi işlemler ile yüksek hakimleri seçme (Yargıtay üyelerinin tamamı ve Danıştay üyelerinin dörtteüçü) gibi yargı hizmetlerine dair idari görevleri yürütmek üzere kurulmuş anayasal bir kurumdur (Anayasa m.159). Görevleri neredeyse bütünüyle yargı alanını ilgilendirse de HSYK, Yargı Erkine değil Yürütme Erkine dahil, yargı fonksiyonu değil idari fonksiyon icra eden bir makamdır. Zira“mahkeme sıfatıyla, yargılama usulleri uygulayarak, kesin hüküm otoritesiyle hukuki bir ihtilafı çözmek veya bu kapsamda ceza vermek” şeklinde bir görevi bulunmayıp, tipik idari faaliyetlerden olan atama, tayin, terfi, teftiş, disiplin işlemleri yapmak asli görevidir.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandum ile kabul edilen kapsamlı Anayasa değişikliği ile HSYK’nın yapısı radikal biçimde değişmiştir. Sözkonusu değişikliklerle HSYK’nın üye formasyonu yeniden belirlenmiş ve üyelerinin önemli bir kısmının (22 üyeden 10’u) hakim ve savcılar tarafından doğrudan seçilmesi öngörülmüştür. Önceki halinde Kurul’un toplam 7 üyesinden 5’i Yargıtay ve Danıştay genel kurullarınca yani yüksek hakimlerce seçilmekteyken, yeni halinde üye sayısı 3 kattan fazla artırıldığı gibi, bu noktada en önemli yenilik, yüksek hakimler dışındaki hakim ve savcıların da HSYK’ya doğrudan önemli sayıda üye seçebilmesidir.

Sonuçta HSYK’nın 22 üyesi şu şekilde oluşmaktadır: Doğal üyeler olan Adalet Bakanı ve Müsteşarı dışında, 3 üye Yargıtay üyeleri tarafından ve kendi içinden, 2 üye Danıştay üyeleri tarafından kendi içinden, 1 üye Adalet Akademisi tarafından, 4 üye doğrudan Cumhurbaşkanınca avukatlar ve hukukçu akademisyenler arasından, 7 üye adli yargı hakim ve savcıları tarafından kendi aralarından ve 3 üye idari yargı hakim ve savcıları tarafından ve kendi aralarından 4 yıl için seçilmektedir. Kurul’a Adalet Bakanı başkanlık etmekte ve üyeler kendi aralarından bir başkan vekili seçmektedirler. Kurul, görev alanları önceden ayrıştırılmış 3 daire şeklinde çalışmakta ve dairelerce alınan kararlara tüm üyelerden oluşan Genel Kurul nezdinde itiraz edilebilmektedir50.

Kurul’un yeni formasyonunda hakim ve savcıların tek derecelik bir seçimle doğrudan üye seçmeleri sorunlu bir düzenleme olmuştur. Sözkonusu seçim düzenlemesi, Ülke çapındaki mahkemelere dağılmış 15 bin civarındaki hakim ve savcının aday belirleme, tanıtım ve oy vermede referans noktalarında adil, tarafsız ve objektif bir seçim sürecine olanak sağlamaktan uzak olup, belli bir aidiyet bazındaki (siyasi, ideolojik, dinsel bazlı oluşumlar vb.) örgütlenmelerin etkisine son derece açıktır.

HSYK’nın üye formasyonunda ideal bir formül bulmak olanaksız olmakla birlikte, mevcut sistem yerine, üyelerin üçte birinin yüksek yargı genel kurullarınca51, üçte birinin Cumhurbaşkanınca52, üçte birinin ise nitelikli çoğunlukla TBMM53 tarafından seçilmesi düşünülebilir.

Adalet Bakanı ve Müsteşarının Kurulda doğal üye olmaları, adalet hizmetlerinin etkin ve düzgün işlemesinin siyasi ve idari yönden görünen muhatabının Adalet Bakanlığı olması nedeniyle, garipsenecek bir olgu değildir. Ancak Bakanın siyasi kimliğinin Yargı’nın ve bir anlamda Yargı’nın Yürütme organı olan HSYK’nın tarafsızlık ve objektif görüntü verme prensibi ile en azından “şekli” bazda bağdaşmayabileceği dikkate alındığında, Bakanın Kurul dışında tutulması daha isabetli olabilir. Buna karşılık, siyasi kimliği bulunmayıp, adalet hizmetlerinin Merkezi İdare yönünden en üst düzey bürokratik muhatabı olarak Adalet Bakanlığı Müsteşarının HSYK doğal üyesi olarak kalmasında yarar bulunmaktadır.

Üye formasyonundaki radikal değişim dışındaki önemli yenilikler ise, Kurul’un Adalet Bakanlığından bağımsız ayrı bir Sekreteryasının kurulması ve hakim ve savcıları denetleyen ve HSYK’ya bağlı ayrı bir Teftiş Kurulunun oluşturulmasıdır54. Diğer bir önemli yenilik, Kurulun tüm kararları değilse de, hakim ve savcıların meslekten çıkarılmasına dair kararlarına karşı yargı yolunun açılmasıdır. Bu davalara ilk derece mahkemesi sıfatıyla Danıştay bakmaktadır.

HSYK, idari bir organ olmasına karşın, Kanunda açıkça kendisine kamu tüzel kişiliği tanınmış değildir. Buna karşılık, Kanunda kendisine doğrudan yönetmelik çıkarma yetkisi tanınması55, ayrı bir Sekreterya, teşkilat ve Genel Bütçe içinde ayrı bütçe öngörülmesi, kendisine Kanunla, başka makam veya mercilerin onayına tabi olmaksızın çok önemli kamusal kararlar alma yetkileri verilmesi (disiplin cezaları verme, önemli atamalar yapma vb.) ve idari yönden özerk ve bağımsız olmasına Kanunda özel bir vurgu yapılması56 olguları birlikte değerlendirildiğinde, hukuken zımni veya de facto kamu tüzel kişiliğine sahip olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu bağlamda serbestçe hukuki tasarruflarda bulunabileceğinde ve davacı ve davalı sıfatı taşıyabileceğinde kuşku bulunmamaktadır.


3.4. Milli Güvenlik Kurulu
Milli Güvenlik Kurulu (MGK), milli güvenlik ile ilgili konularda hükümete yardımcı olmak üzere kurulmuş bir kurumdur. Anayasa m.118’e göre, Milli Güvenlik Kurulu; Cumhurbaşkanının başkanlığında, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Başbakan yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları ve Jandarma Genel Komutanından oluşmaktadır. Hükmün ilk halinde, asker üyeler ile siyasetten gelen üyelerin dağılımı daha dengeli iken, Avrupa Birliği uyum sürecinin de etkisiyle Anayasa’da 2001 yılında yapılan değişikler sonucu siyasi kanadın üye sayısı arttırılmıştır.

MGK’nın kararları tavsiye niteliğinde olup hükümet açısından hukuki bağlayıcılığı yoktur. Buna karşın, MGK Kanununda, MGK’da alınan “kararların” Bakanlar Kurulunda “öncelikle” görüşülmesini ve “gerekli kararların alınmasını” zorunlu tutan bir hüküm bulunmaktadır57. Kanundaki bu hükümle, Anayasayı “zorlamak” pahasına, MGK kararlarına belli ölçüde bir bağlayıcılık sağlama çabası sezilmektedir. Ancak “Anayasaya uygun yorum yapma ilkesi” çerçevesinde, bu hükmün Bakanlar Kurulu için MGK “tavsiyesi” yönünde karar alma zorunluluğu öngördüğü şeklinde algılanması hukuken mümkün değildir. Buna rağmen geçmiş uygulamalarda, MGK’nın –askeri kanadının ağırlık koymasıyla- konumunun gereklerini aşan kararlar verdiği ve siyaseten kendilerini pek de güçlü hissetmeyen Hükümetlerin kendilerini bundan ötürü baskı altıda hissettikleri durumlara rastlanmıştır.

Kanaatimizce, MGK’da askeri kanattan yalnızca Genelkurmay Başkanı’nın bulunması yeterlidir. Yine, bakanlar yerine sadece Başbakanın kurula katılması yeterli olacaktır. Böylece Kurul’un, sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’ndan oluşması ve gerek duyulan gündem konularında diğer bakanlar, kuvvet komutanları ve kamu görevlilerinin (oy hakları olmaksızın) toplantılarına katılması daha uygun olacak ve faaliyetlerini basitleştirecektir.

MGK, teşkilat olarak doğrudan Başbakanlığa bağlıdır. Asker olması zorunlu olmayıp sivil kanattan da gelmesi mümkün olan MGK Genel Sekreteri, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve Kurul’un teşkilat ve personelinin gündelik idari işleri ile MGK toplantılarının sekretaryasını ve altyapısını yürütür.


3.5. Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu
Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu, Bilgi Edinme Kanunu58 uyarınca ilgililerin bilgi ve belge talebinin idarelerce reddi durumunda idari bir üst itiraz makamıdır. Anılan Kanun uyarınca kişiler idarelerde bulunan ve kendilerini ilgilendiren59 bilgi ve belgelerin onaylı bir örneğini idarelerden talep edebilirler. Kanunda sayılan istisnalara girmiyorsa, idareler sözkonusu bilgi ve belgeyi vermek zorundadırlar. İdareler bilgi ve belge taleplerini 15 gün içinde karşılamak zorundadırlar. Bu süre en fazla 15 gün daha uzatılabilir. Bu süre içinde talep karşılanmadığı takdirde, ilgililer 15 gün içinde Başbakanlık bünyesindeki Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kuruluna itiraz edebilirler. Kurul, itirazı 30 gün içinde sonuçlandırır. Bu süre, idari yargıda dava açma süresini durdurur. Kurul’un kararı bağlayıcıdır. Kurul’a itiraz zorunlu olmayıp, idarelerin başvuruyu reddi üzerine doğrudan idari yargıya dava açmak mümkündür. Kurul kararlarına karşı da dava açılabilir.

Kurul’un ayrı bir tüzel kişiliği bulunmayıp, Başbakanlık bünyesinde faaliyet göstermektedir. Sekretaryasını da Başbakanlık yürütmektedir. Kurul’a Başbakanlık uzmanları ve uzman yardımcıları raportörlük yapmaktadır. Sürekli biçimde değil toplantı zamanında görev yapan Kurul üyeleri 4 yıl için Bakanlar Kurulunca seçilmektedir. 9 üyeden oluşan Kurul üyeleri bürokrasiden, yargıçlardan, avukatlardan ve akademisyenlerden oluşmaktadır60.

İdarelerden istenebilecek bilgi ve belgenin, idarelerin ellerinde bulunan veya hukuken bulunması gereken bir bilgi/ belge olması gerekir. Görüş, mütalaa ve tavsiye niteliğinde bilgi ve belge talebinde bulunulamaz. Devlet sırrı, ticari sır, özel yaşamın gizliliğini ihlal edebilecek nitelikteki bilgi ve belgeler verilmez. İdari ve cezai soruşturmalara konu olanlar ile idarelerin iç yazışmaları niteliğindeki bilgi ve belgeler ise belli kısıtlamalarla verilebilir. Bilgi ve belge verme yükümlülüğü, köy idareleri hariç, tüm kamu kurum ve kuruluşları ve her tür kamu tüzel kişileri (kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, vakıf üniversiteleri), hatta kamusal bazı görev ve yetkilere sahip özel hukuk kişileri (OYAK gibi) için geçerlidir.

Devlet-birey ilişkisinde saydamlığın, açıklığın, öngörülebilirliğin, objektifliğin ve hesap verebilirliğin sağlanabilmesi adına kişilerin idareler nezdindeki resmi bilgi ve belgelere erişim hakkı, tüm dünyada demokratik yönetim anlayışının günümüzdeki en önemli araçlarından biridir. Bu kapsamda Bilgi Edinme ve Değerlendirme Kurulu son derece önemli bir işlev görmektedir. Kurul’un geçmiş yıllarda memur sicil notlarının ve sicil değerlendirmelerinin ve ÖSYM’nin veya Üniversitelerin sınavlarındaki geçmiş sorular ve yanıtlarının erişime açılması yönündeki içtihatları büyük yankı uyandırmıştır. Buna karşılık, özellikle “devlet sırrı”, “ticari sır” ve “ekonomik sır” gibi kavramların belirsizliği ve göreceli yapısının da etkisiyle, Kurul’un bu hususlara ilişkin kararları gerek istikrar noktasında gerekse objektiflik ve siyasi etkilere kapalılık noktalarında tatminkar değildir.



    1. Kamu Görevlileri Etik Kurulu

Kamu Görevlileri Etik Kurulu, Başbakanlık bünyesinde kurulmuş olan ve kamu görevlilerinin uymaları gereken etik ilkeleri belirlemekle ve kamu görevlilerinin etik ilkelere uygun davranıp davranmadığını incelemekle görevli spesifik bir Kuruldur. 2004 yılında çıkarılan 5176 sayılı Kanunla kurulmuş olup, kamu tüzel kişiliğine sahip değildir. Silahlı Kuvvetler mensupları ve üniversite öğretim elemanları ile bakanlar kurulu üyeleri hariç, Yürütme Erki içindeki tüm kamu personeli sözkonusu61 kanun kapsamındadır.

Kurul, 11 üyeden oluşmakta olup, üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından seçilirler. Üyeler, 4 yıl için,siyasette (eski bakanlar ve belediye başkanları gibi), bürokraside, üniversitelerde ve yüksek yargıda üst düzey görevlerden emekli olmuş veya aktif görevde olanlar arasından belirlenir. Kurul üyeliği sürekli görev değildir. Sekreteryası Başbakanlık tarafından yürütülür.

Tüm kamu personeline yönelik etik ilkeleri belirlemek ve meslek ahlakı kültürünü geliştirmek görevleri dışında, şikayet üzerine veya resen,“genel müdür” ve üstü konumdaki kamu görevlilerinin davranışlarının etik ihlal niteliğinde sayılıp sayılmayacağına yapacağı inceleme üzerine karar vermek ve kamu görevlilerinin kabul edebilecekleri hediyelerin kapsam ve ölçütlerini belirleyerek, gerektiğinde üst düzey kamu görevlilerinin hangi hediyeleri aldıklarını sorabilmek yetkileri kamuda etik kuralların ve kültürünün yerleşmesi için önemlidir. Kurulun somut bir olay ve kişi hakkında etik ihlal olup olmadığını inceleme yetkisi, sadece “genel müdür”e eşdeğer ve üstü konumdaki kamu görevlileri için geçerli olup, bunlar dışındaki kamu personeli için doğrudan etik ihlal incelemesi yapamamakla beraber, Kurul’un koyduğu etik kurallar diğer personel için de –kendi disiplin kurulları tarafından- uygulanır.

Kurul, etik ihlal incelemesine dair kararını 3 ay içinde vermek zorunda olup, kararları Başbakanlığa ve ilgili kamu kurum ve kuruluşuna bildirilir. Ancak Kurul’un etik ihlal kararlarının doğrudan somut bir hukuki yaptırımı bulunmamaktadır. Bu kararlar idareler için disiplin soruşturmalarında; savcılıklar ve mahkemeler için ise ceza soruşturma ve kovuşturmalarında herhangi bir bağlayıcı etki taşımaz, ancak “takdiri delil” olarak dikkate alınabilir. Ayrıca bu kararlar kişinin özlük dosyalarına da konulacağından, terfi ve atamalarında dikkate alınmaları mümkün hatta gereklidir.

Kurul, Ülkemizde devlet üst yönetiminde çok önemli bir sorun olan yolsuzluklar, nepotizm (eş, dost, akraba, tanıdık kayırmacılığı) ve haksız ve usulsüz menfaat temin etme gibi ağır etik ihlallerin bir nebze olsun önlenebilmesi adına çok önemli bir fonksiyon icra etmektedir. Ne var ki, Kanunda etik ihlal kararlarına hakettiği hukuki etki ve sonuç bağlanmaması, yani kararlarının hukuken somut ve etkin bir yaptırımı bulunmaması, gerek Kurul’un kamuoyundaki otoritesini zayıflatması, gerekse etik kültürün yerleşmesini engellemesi açılarından yasal bir revizyonu gerekli kılmaktadır. Örneğin, Kurul’un etik ihlal kararlarının hukuken, “aylıktan kesme (disiplin) cezasına” eşdeğer etki ve sonuç doğuracağının kanunla öngörülmesi bu konudaki sorunu giderebilecektir.




  1. KAMU KURUMLARI

Bu başlık altında incelenen kamu kurumları, görünürde devlet tüzel kişiliği dışında ayrı kamu tüzel kişiliğine sahip olmalarına ve dolayısıyla Merkezi İdare ile aralarında hukuken hiyerarşik bir bağ bulunmamasına karşın, uygulamada uzun süredir Merkezi İdareye göre idari açıdan özerk bir konumda olamamış ve fiilen Merkezi İdare içinde ayrı tüzel kişiliğe sahip olmayan “bağlı kuruluşlardan” farkları bulunmayan kurumlardır.

Diğer bir anlatımla, bunların Merkezi İdare’den ayrı bir “hizmet yerinden yönetim kuruluşu” nitelikleri sadece sembolik kaldığından, tipik bir “tüzel kişinin” asli özelliklerinden olan yönetime dair temel ve asli kararları başka bir makamın izni veya onayı olmadan serbest iradeleriyle alabilme özelliğini büyük ölçüde sağlayamadıklarından62, bu kurumları Yerel İdareler veya üniversiteler gibi “Özerk İdareler” de olduğu üzere, Merkezi İdare dışında tutmanın ve Merkezi İdare kuruluşlarından farklı bir kategoriye alarak ayrı biçimde incelemenin herhangi bir pratik yararı bulunmamaktadır.

Nitekim 5442 İl İdaresi Kanunu (m.13) da bu tür kamu kurumlarının illerdeki teşkilatlarının hiyerarşik üstü olarak Merkezi İdarenin ildeki temsilcisi olan Valiyi öngörmek suretiyle, bu tür kamu kurumlarının kamu tüzel kişiliklerinin aslında sembolik olduğunu ve Merkezi İdare kapsamında görülmeleri gerektiğini yasal yönden de teyit etmiş olmaktadır. Bu nedenle bu tür kurumları Merkezi İdare kuruluşları içinde fakat ayrı bir başlık altında incelemek daha doğru olacaktır.




  1. İdari Kamu Kurumları

İdari kamu kurumları kapsamında, devlet tüzel kişiliği dışında ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olmakla beraber, gerek yürüttükleri hizmetlerin devlet tüzel kişiliği kapsamında yürütülen klasik hizmetlerden önemli bir nitelik farkı bulunmaması, gerekse yöneticilerinin yönetim anlayışlarının aksi bir uygulamaya izin vermemesi nedeniyle, Merkezi İdarenin hiyerarşisi dışına pratikte çıkamayıp, idari özerkliklerinin sembolik kaldığı, yönetimlerinin ve Merkezi İdareye bağlılıklarının Merkezi İdare içindeki herhangi bir genel müdürlükten uygulamada farkı bulunmayan idari nitelikteki (iktisadi ve sosyal kamu kurumları dışındaki) kamu kurumları63 kastedilmektedir64.

Bunlara örnek olarak, Karayolları Genel Müdürlüğü65, Vakıflar Genel Müdürlüğü66 ve Orman Genel Müdürlüğü67 gösterilebilir.

Bu kurumlar esas olarak Merkezi İdare kapsamında bakanlıklarca yürütülen idari kamu hizmetlerini yürütmektedirler. Zamanında bunlara devlet tüzel kişiliği dışında ayrı kamu tüzel kişiliği tanınmasının nedeni, o zaman için bunların yürüttükleri hizmetlerin belli önemi ve hassasiyeti nedeniyle Merkezi İdare bürokrasisinden belli ölçüde kurtararak daha etkin biçimde hizmet sunmalarını sağlamaktır. Ancak zaman içinde bunların bir kısmının kamu tüzel kişilikleri şeklen de kaldırılmış68; diğerlerinin tüzel kişilikleri şeklen korunmakla beraber, yukarıda değinildiği üzere, fiilen özerk biçimde çalışmaları pek de arzulanmamıştır.


  1. Yüklə 0,6 Mb.

    Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin