Sanık MEHMET DEMİRTAŞ sorgu ve savunmasında ; Sayın başkan ve değerli heyet savunmama başlamadan önce yine savunma ile alakalı birkaç önemli konuyu sizlere sunmak istiyorum, bu bahsedeceğim konular bu dava için benim açımdan bir anahtar görevi yapıp ,yalanla mesnetsiz iftiraların silsilesi olan bahse konu davanın anlaşılması için son derece önem taşımaktadır, şu nu vurgulamalıyım ki üzerinde durulacak üç şahıstan ki bu şahısların ikisi davaya dahil edilmeden bir katalizör görevi yaptırılmış olup diğer üçüncüsü de vaat edildiği gibi bir ay tutuklu kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmış defalarca talep edip dile getirmeme rağmen 11 celse boyunca sadece iki kez oturumlara birer saat arayla katılabilmiştir, bu şahıslar malumunuz olduğu üzere , Tuncay Güney , Osman Yıldırım ve Ali Yiğit’tir, sayın başkan ,Tuncay Güney ve Osman Yıldırım’ı hiç tanımam ama Ali Yiğit’in kursağında hala ekmeğim vardır, soruşturma başlangıcında ben dahil olmak üzere bir çok insana yapıldığı gibi ecelle korkutulup, sıtmaya razı edilen Ali Yiğit’e doğuştan kör olan bir insana fiil tarifi yaptırılıp tanımadığımız insanlarla ilişkilendirildik sayın başkanım , 35 yaşındayım ve bir yanan mumum 18 ay yanabildiğine şahitlik ettim, 35 yıllık hayat tecrübem ve şuana kadar okuduğum kadarıyla bu kadar haksızlık ve iftiranın atıldığı bir dava duymadım , görmedim , okumadım zahiri görme yaşınız ve muhtemeldir ki uzun yıllardır yapmış olduğunuz meslek hayatınızda telefonla çağrıldıktan sonra fazla değil 15 dakika sonra polis memurunun belirttiği adrese giden çok gizli , çok tehlikeli , eşi ve benzeri görülüp, duyulmamış bir terör örgütü üyesine hiç rastladınız mı , rastlamadıysanız o benim başkanım, hem de belinde ruhsatlı silahıyla kendi arabasıyla devletinin polisi çağırıyorsa ve arama yapacağını söylüyorsa , mutlaka önemlidir deyip gelen benim başkanım, bu söylediğimi lütfen hafızanıza not edin ve kuracak olduğunuz binayı bunun üzerine inşa edin çünkü bu yalan binanın temeli böyle atılmıştır , tutuklanmadan önce lobi nedir sorusuna , Otel girişindeki yerdir cevabından başka bir cevabım olamazdı , şimdi faili meçhul bir senaryo diyebilirim , başlamadan iddianame içinde iki kelime etmek istiyorum 18 ay konuşmak için bu günü bekleyen biri olarak benim bireysel olarak değerlendirmem şudur ki iki cümle eksiği ile beraber dört dörtlük bir iddianame olacaktı ama son sayfasında şu ibare konmuş olsaydı burada anlatılan olaylar ve şahıslar tamamen hayal ürünü olup gerçekle uzak yakın alakası yoktur , cümlesi ile bitebilseydi tamamıyla tamamlanmış olacaktı sayın başkanım , şimdi müsaadenizle hakkımdaki iddialara gerek tanıkların gerekse iddia makamının adımı zikrettikleri her iddiaya ayrı ayrı cevap vermek istiyorum , cevaplarım iddianamede takip edilen sıra ve düzen içerisinde olacaktır bağlantı üç kişilerin yakalanması ve sözde örgüte ait belgelere ulaşılması bölümünde bahse konu bombaları benim sakladığımın şüpheli Ali Yiğit tarafından iddia edilmesine cevabım; bu tamamı ile iftira ve yalandır,olay tarihinden yaklaşık bir buçuk yıl önce taşındığım, ben taşındıktan sonra bir müddet boş kalan , her yerden kolayca girip çıkılabilen, tamamen kontrolüm dışında ve üstelik ben orda ikamet ederken bile en az üç dört kez soygun teşebbüsünde bulunulan sırf bu yüzden taşındığım bir eve böyle bir şey saklamam son derece mantıksız ve saçma sapan bir iddiadır, kaldı ki lpg istasyonunda çalıştığı dönemde bile istasyon kasasına,sahte para koyarak beni dolandırmaya çalışan, bu işlerden onu bu işlerden uzaklaştırabilmem için annesinin yani öz ablamın yalvarmaları ile yanıma alıp topluma kazandırmaya çalıştığım bu türde bir insana böyle bir şey teslim etmem veya onun yaşadığı yerde böyle bir şey bırakmış olmam da saçma sapan bir iddiadır. Bu söylediğim şeylerin tanıkları lpg istasyonu açıkken orada gündüz ve gece müdürlüğü yapan kişiler ve Ali Yiğit’in manav işlettiği dönemde orada büfecilik yapan Burhan Yılmaz’dır, üstelik babası Ali Yiğit ‘i manav hasılatından para çaldığı için uzaklaştırmıştır , bu olaydan sonra yine bana gelmiştir ve yine ben iş bulmuşumdur tüm bunları bahse konu iddialara sahip Ali Yiğit’in ahlakı esnekliğin boyutları ve sözlerinin ne kadar inandırıcı olduğu anlaşılsın diye söylüyorum , iddianamede ihbarcı olarak geçen Ali Yiğit ‘in babası ile de aramda 5 yıla aşkın bir süredir devam eden ciddi bir husumet vardır, ablamın Ali Yiğit’i benim yanıma göndermesinden son derece rahatsız olan , rahatsızlık duyduğu gibi beni bu yüzden yani onu bırakmam için başına öyle bir iş açacağım ki yakanı asla sıyıramayacaksın deyip defalarca tehdit etmiştir, başkanım, biz gece çalıp gündüz korkamadığımız için bu tehditlere aldırış etmemişizdir neticede öz dayımın oğludur , kötüde olsa benimdir, böyle düşünürdüm hatta bu tehditler cezaevine girdikten sonrada devam etmiştir , aileme gerekirse tüm servetimi satıp onları hayatlarının sonuna kadar öyle tutacağım demiştir böyle bir güce sahip midir bunu bilemiyorum başkanım, bunu neye dayanarak söylemiştir bunu da bilemiyorum,bu ifadelere ve husumete aile içindeki herkes tanık olduğu gibi son 5-6 yıldır telefon kayıtlarım incelendiğinde bu kişi ile tek telefon görüşmem olmadığı aksine sadece ablamla sık sık görüştüğüm ortaya çıkacaktır bu görüşmelerin konusu da ablamın tüm çocukları ile ilgilenip ilgilenmediğimi sormasıdır, yine iddianamenin aynı bölümünde bahse konu evin sahibinin ben olduğum iddiasına cevabım; Bu ev bir sahip bulamamıştır başkanım ama evin bir sahibi vardır yalnız o ben değilim, bahse konu evden sonra iki defa ev değiştirdim ve bahse konu evden taşınalı göz altına alındığım tarihte 1,5 yıla aşkın bir süre olmuştu tüm bunlar göz önüne alınırsa taşındığım her evde benden sonra bulunabilecek her yasa dışı şeyin bir kişinin iddialarına dayanılarak bana atfedilmesinin ne kadar hukuki ve ne kadar mantıklı olduğunuzu takdirlerinize sunuyorum sayın heyet, eğer böyle bir şey mantıklı yada hukuki ise benimde şuanda oturduğum evde hasbelkader bulunabilecek yasa dışı her hangi bir şeyin benden önce bu evde oturan kişiye ait olduğunu iddia etmem ve bunun anlaşılmaz bir mantıkla kabul görmesi de hukuki sayıla bilir mi ,kaldı ki evimde, işyerimde , büromda bana ait olan bir yerde hiçbir yasadışı şeye rastlanamamıştır, tabi iddianame mantığı ile yasadışı bir şeye rastlanamamanın insanın suçsuz olduğu anlamına gelmiyor eğer yasadışı bir şeyiniz yoksa gizlilikten suçlusunuz varsa zaten suçlusunuz, yine aynı bölümde daha önce benim göz altına alındıktan sonrada avukatımın hiç görmediği bombaların Oktay Yıldırım’a ait olduğunu görevlilere şifahen bildirdiğim iddiasına cevabım; buda son derece gerçek dışı bir iddiadır zira gelen görevlilerin bana ibraz ettiği belgede Oktay Yıldırım’ın adı zaten yazıyordu , ben bunu orada okudum kaldı ki ben her hangi bir yerde göz altına alınmadım bana olay yerinde bulunan büfeden telefon edildi, polislerin olduğu arama yapacakları söylendi ve ben bahse konu yere böyle geldim, yeğenim Ali Yiğit acaba başını nasıl bir derde soktu diye düşünüyordum çünkü daha öncede birkaç defe çeşitli sebeplerle karakolluk olmuştur ve bana haber verilmiştir , gidip ben ilgilenmişimdir , en son mahallede birilerine sarkıntılık ettiği gerekçesi ile karakolluk olmuştur ve yine ben gitmiştim, tüm bunlara o büfede çalışan Burhan Yılmaz görmüş ve tanık olmuştur , Ali Yiğit’in böyle durumlarda arayacak benden başka kimsesi yoktur, babasını asla aramaz çünkü babası daha öncede bir köpek onu ölümcül bir şekilde ısırdığında ve yine başka bir zaman kavga edip hastanelik olduğunda gebersen de kurtulsak deyip ne olduğunu bile sormamıştır, dolayısı ile bu şekilde güvenilmez, tutarsız ve ahlaksız sırf ablamın oğlu olduğu için ve ablamın duygu sömürüleri ile yalvarmaları ile yardım etmeye çalıştığım bir insana her hangi bir şey teslim etmem mümkün değildir. Zira hemen ertesi gün ya satar yada çalar , bu anlattıklarımdan Ali Yiğit ile neden bu kadar ilgilendiğim sorusu aklınıza gelirse sanmayın ki tek ilgilendiğim akrabam Ali Yiğit ‘tir ben maddi durumum ve imkanlarım el verdikçe bütün akrabalarıma iş sağlamaya çalışan bir insanım hatta bu güne kadarki işyerlerimde çalışanların ki bunların sayısı 50-60’ın üzerindedir tamamı bir iki istisna dışında akrabamdır, iddianamede ihbarcı olarak adı geçen Şevki Yiğit bütün çocukları benim işyerimde sigortalanmış ve çalışmıştır ,iddianamenin 33 ‘üncü sayfasında evde yapılan aramada Mehmet Demirtaş ‘ın bombaların Oktay Yıldırım’a ait olduğunu şifa-i olarak bildirmesi üzerine bu şüphelinin de yakalandığı şeklinde bir ifade yer almaktadır , oysa sayın başkan burada savcılık operasyon yapan polislerle bile çelişmektedir, bu polisler adına tutanak dedikleri bir sahte evrakı üzerlerindeki üniformaya rağmen düzenleye bilmişlerdir, o tutanağı benim yerime imzalamışlardır ,benim imzamın taklit edildiği bu sahte tutanak sahteliğine rağmen savcı ile çelişmektedir çünkü iddianamede benim arama sırasında polislere şifahen bu bombaların Oktay Yıldırım ‘a ait olduğunu söylediğim yine asılsız bir şekilde yazmasına rağmen benden bu şifa-ii ifadeyi duydukları savcılıkça iddia edilen polisler her nedense bunu o sahte tutanağa geçirmemişlerdir, tutanağa benim yerime sahte imza atmalarına rağmen ve bu sahte tutanak tüm operasyonun başlangıcı olmasına rağmen burada böyle bir şey yazmamaktadır, bir, ben tutanakta yazdığı gibi o evin önünde beklerken göz altına alınmadım , telefonla çağrıldım, iki, ben saat 18,30 civarında gelir gelmez derhal polis arabasına bindirildim ve Dudullu polis karakoluna götürüldüm oysa tutanakta aramaya nezaret ettiğim yazmaktadır, Ali Yiğit ’de benimle aynı arabaya bindirildi ve polis merkezine götürüldü oysa tutanakta Ali’nin anahtarı verip, Ali Yiğit ile beraber aramaya nezaret ettiğimiz yazmaktadır . dört , eğer burada kastedilen ev gecekondu değilse benim kendi evimse evet ben o aramaya nezaret ettim ama o arama sabah 5,30 sularında yapıldı ve bu saate kadar önce Oktay Yıldırım ın evi sonra Ali Yiğit in evleri arandıktan sonra,benim aramama geçildi. O arama süresinde de ben polis aracının içerisinde her iki kapıda polis aracının içerisinde oturarak bekledim. şimdi ben nasıl olup da Oktay Yıldırım ın adını vermiş olacağım. Üstelik hem gecekonduda hem de kendi evimde polisle aramda böyle bir diyalogun geçmediğine tanıklık edecek insanlar vardır. Zaten geçse idi sahte tutanakta olurdu. Beş, ayrıca tüm aramalarda arama tutanağında aramaya tanıklık edenlerinde bulunmasına rağmen gecekonduya dair elimizde bulunan tutanaklarda böyle bir imza yoktur. Üstelik benim imzam da taklit edilmiştir. Altı, Ali Yiğit in nasıl gözaltına alındığını bilmiyorum. Ben geldiğimde o gecekonduda idi. Yedi, bahsettiğim bu tutanaktaki benim ve Ali Yiğit in imzalarının gerçek imzalarımız olup olmadığının gerek mahkeme evrakında bulunan örneklerimizden gerekse daha önceki imza sirkülerimizden ve gerekse adli tıp incelemesinden kontrol edilerek açıklığa kavuşturulmasını istiyorum. Çünkü ben kendi imzamın oradaki imza olmadığını biliyorum. Böyle bir tutanak imzalamadığımı da biliyorum. Ama eğer Ali Yiğit’e ait imza gerçekse bunun da Ali Yiğit in bu tertipte aldığı rolün ispatı olarak dikkate alınmasını istiyorum. Velev ki imza konusunda ben yanılmış olayım ama ben ne yaptığımı bilen bir insan olarak o aramada bulunmadığımı çok emin biliyorum. Bunu Ali Yiğit de görmüştür. Yine Ali Yiğit iddianamede o evde geçici olarak oturduğunu iddia etmiş ise de, tüm kiracılar oturdukları yerde kiracı olarak otururlar.Üstelik Ali Yiğit in oturmuş olduğu 1,5 yıla yakın süre geçici kavramına son derece uzaktır. Bir otobüs durağından bahsetmiyoruz , burası bir ev, 1.5 yıl oturuluyor,kaldı ki o ev eşimin anneannesine yani kayınpederine ait olup benim kayınpederim de evin sahibi Adapazarı nda ve yaşlı olduğundan şu an vefat etti. İlgilenecek hali olmadığından dolayı o evle ilgilenmektedir. Evet bu doğrudur, ve eğer Ali Yiğit taşkın ve terbiyesiz davranışları ile etrafındaki insanlara rahatsızlık verip, 65 yaşındaki bir insanın gözüne biber gazı sıktığı, insanların arabalarını çizdiği için kayınpederim tarafından o evden nerede ise zorla çıkarılmasaydı orada oturmaya devam edecekti. Sonuçta geçici olarak oturan bir insanın ağabeyinin yanına değil, geçici olarak oturduğu 1.5 yıl içinde hazırlığını yaptığı eve taşınması gerekirdi, zaten arama sırasında iki evin eşyasının ve kolilerin üst üste alelade bir eve yığılmış olduğu görülmüş olmalıdır. Bu da zaten var olan husumetin babası tarafından bana yansıtılması için yeterli olmuştur. Çünkü bahse konu eve 400 lira kira öderken kendi dairesini 600 lira kiraya vererek aradan sağladığı kazancı kar sayıyordu. Küçük hesaplar yapanlar asla kazanamazlar. Yine Ali Yiğit iddialarında bu sandığı çatıda babasının bulduğunu, kendisinin bilmediğini sonra benim ağzımı aradığını,benim ona çatıyı düzelttiğini beyan etmesi üzerine, çatıda bir şey görüp görmediğini sorduğumu,görmedi cevabını aldıktan sonra , birkaç gün hiçbir şey söylemediğini, ancak birkaç gün sonra bu el bombalarının Oktay Yıldırım a ait olduğunu söylediğimi iddia etmektedir. Sayın Başkan ve değerli Heyet bu saçma sapan iddiada bütünüyle yalan olup, bu cümlenin Ali Yiğit e ait olma ihtimali de yoktur. Ali Yiğit benim elimde doğmuştur Başkanım, Ali Yiğit bu kadar uzun cümleleri kuramaz,neticede az önce dinlemiş olduğunuz gibi,böyle bir cümleyi dile getirip ifade edebilmesi mümkün değildir. Yukarda anlattığım gibi kişiliği bu kadar bozuk olan bir adam iddia edildiği gibi böyle bir sırrı keşfetmiş ise onları oradan derhal yok etmek yerine , orada bırakmış olmam da son derece akla mantığa uzaktır. Üstelik mantıksızlık Ali Yiğit in bu malzemelerin yerini öğrendikten sonra Oktay Yıldırım ın manava hiç gelmediğini iddia etmesiyle de dayen edecektir. Aksine eğer gerçekten böyle bir şey olsaydı hem ben hem Oktay Yıldırım neden bu malzemeleri orada tutalım, öyle ya büfeden sigara çalmasın diye büfecinin kapıya işaret koyarak kilitleyip gittiği bir adam böyle bir şey öğrenecek ve ben hiçbir şey yapmadan bekleyeceğim. Buda son derece akıl dışı ve hayatın olağan akışına aykırıdır sayın Başkan. Yine iddianamede Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk ün sürekli olarak lpg istasyonuma geldiği iddia edilmektedir. Bu süreklilik eğer ayda bir kere , bazen iki ayda bir kere fasılası ile ise doğrudur, ancak bundan daha sık değildi. Bahse konu kişilerin her ikisi de benim askerden komutanlarım olup daha sık gelselerdi , ben bundan mutluluk duyardım. ama o dönem yoğun işlerim olduğundan dolayı bahse konu yerde sürekli durabilmemde mümkün değildi yolları düştükçe uğrar arabalarını yıkatır , yakıt alır giderlerdi eğer oradaysam mutlaka bir çay ikram eder , gerekli hürmeti gösterirdim , bahse konu yer halka açık bir yer olup oraya cami imamından, belediye başkanına kadar herkes gelip gitmekteydi kaldı ki orada bu insanların bahsedildiği gibi çok sık gelmediklerini ve geldiklerinde de anlatıldığı gibi gizli gizli örgütsel toplantılar yapılmadığını gören ve bunları anlatabilecek olan başta istasyon gündüz ve gece sorumlu müdürleri olmak üzere onlarca insan vardır ve bu istasyon denilen yer bir konteynır olup bir müdüriyet odası ve diğer şoförlerin oturduğu bir köşesinde çay yapılan , tüm işçilerin giyinip soyunduğu bir mekandır şuan ayakta değil yıkılmıştır, bu kadar insanın olduğu yerde örgüt konuşmaları mı yapılmaktaydı, Ali Yiğit ‘de Oktay Yıldırım’ı ve Mahmut Öztürk ‘ü belki birkaç defa arabalarını yıkadığı , çay getirdiği için tanımış ve görmüştür onlarla başka türlü tanışıklığı ve samimiyeti olması mümkün değildir, yine Ali Yiğit’in siyah bir Mercedes ile Muzaffer Tekin , Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldırım”ın oraya geldiği şöyle eğilerek bakınıp gittikleri iddiasına gelince bu iddialarında Ali Yiğit’e ait olma ihtimali olmamakla beraber bahse konu olayın olup olmadığı orada sürekli olarak çalışan Burhan Yılmaz’a sorularak teyit edilebilirdi oysa polis oraya daha sonrada oraya Ali Yiğit ile birlikte gittiği ve orada en az bir saat kalarak yeniden kim bilir hangi nedenle evin içine girip oradaki büfede tost , çay , kola yiyip içtikleri halde oradaki büfeciye böyle bir şeyin olup olmadığı sorulmadığı gibi büfecinin varlığı da göz ardı edilmiştir, kaldı ki ben Muzaffer Tekin’i ilk defa Bayrampaşa cezaevinde gördüm o ana kadar ne yüzünü gördüm nede onunla herhangi bir yerde tanıştım veya karşılaştım hatta Ali Yiğit’e bu adamı tanıyor musun daha önce gördün mü diye sordum Bayrampaşa cezaevinde oluyor bu, o da bana hayır sadece emniyetteyken fotoğraflarını gösterdiler dedi. Şevki Yiğit ifadesinde ise bahse konu manav dükkanının bana ait olduğunu iddia etmektedir, oysa burada da yalan ve çarpıtma vardır , bana ait olan lpg istasyonu kapatıldıktan sonra yanımda çalışanların tamamını belli işlere yerleştirdim veya bazılarına da yeni iş kurmaları için yardımcı oldum, Ali Yiğit’e kendi işini kurması için maddi ve manevi anlamda yardımcı olduğum doğrudur, yani balık yutmayı değil , balık tutmayı öğrettim, bahse konu iş yerinin vergi levhası , işletme ruhsatı, ve telefon faturaları incelendiğinde anlattıklarımın doğruluğu belgelenmiş olacaktır ki bunlar size sunulacak belgelerde vardır , kaldı ki sadece Ali Yiğit’e değil , kardeşine de şuanda çalışmış olduğu işyerine girmesine yine ben yardımcı oldum , bu zamana kadar sürekli ablamın yalvarmaları ile sırtımda yük oldukları için kendi ayakları üzerinde durabilsinler diye elimden geleni yaptım şimdi kaportacıda çalışan Ali Yiğit ‘in abisi çalıştığı yerde yasadışı bir işe bulaşsa örneğin kaçak araba işi yaparken yakalansa babası da bu olayın tanığı olsa ona işe girmesi için yardımcı olduğumdan dolayı yine suçlu olur muyum acaba , sayfa 422 ‘de Şevki Yiğit oğlu Ali Yiğit başka bir işte çalıştığından dolayı ona ait manav dükkanı ile kendisinin ilgilendiğini 3-4 ay önce manav tezgahı için gerekli olan tahtayı aramak için evin çatısına çıktığında sandığı gördüğünü , açıp baktığında içerisindeki bombaları görerek korktuğunu oğlu Ali Yiğit ‘e bu konuyu sorduğunu onun da kendisine bombalar dayımın komutanınındır fazla karıştırma dediğini sayfa 539 ‘da Ali Yiğit bu tarihten 3-4 ay kadar önce babasının oturmuş oldukları evin çatısına tahta almak amacıyla çıktığını , tahtaları boşalttıktan sonra tahtaların altında bir askeri sandık olduğunu ve içerisinde bombalar olduğunu söylediğini sonrasında babası ile beraber evin çatısına çıktıklarını sandığı açıp baktıklarında içerisinde birçok el bombası olduğunu , içeriğini bilmediği bantlı siyah bir kutu olduğunu , bu kutuyu kaldırıp salladığını içerisinden demir sesi gibi bir ses geldiğini ancak içini açıp bakmadığını , sonrasında sandığı tekrar kapattığını sandıkta dikkatini çeken tarafının anahtar kısmı açılıp açılmadığı fark edilsin diye değişik bir şekilde tel ile bağlandığını ayrıca sandığın sağ ve sol tarafına kırmızı tuğla ile dip noktalarına çizgi çekilmiş olduğunu muhtemelen sandığın açılıp açılmadığını ve hareket edip etmediğini anlamak amacı ile böyle bir şey yapılmış olabileceğini sonrasında babası ile beraber aşağı indiklerini babasının kendisine bu malzemeleri sorduğunu kendisinin bilmediğini söylediğini belirtmektedir, burada şunu vurgulamak istiyorum Ali Yiğit ‘i bırakın kendi ifadeleri ile çelişmesini , Ali Yiğit ‘in ifadeleri öz babası ile bile çelişmektedir sayın başkamın, yine Şevki Yiğit ifadesinde Oktay Yıldırım adını basından öğrendiğini yer almaktadır halbuki gözaltına alındığım gece bana gösterilen yazıda Oktay Yıldırım adı vardı ihbarcı Şevki Yiğit olduğuna göre nasıl oluyor da adını basından öğrendiğini iddia ediyor burada küçük bir parantez düşmem gerekiyor ben gözaltına alındığım gece şuan iddianame metninde ihbar metni olarak olan metin benim önüme konmadı , benim önüme konan metinde oraya benzer iddianamede olan ihbar metinine benzer yalnız Oktay Yıldırım’ ın araba markası ve rengine kadar yazılı olan bir metin sunulmuştur, bir kişi adını bilmediği bir insanı ihbar edebilir mi , bu bile bu olayın bir kurmaca olduğunun göstergesidir kendisi yine lpg istasyonuna sürekli gelip gittiğini ve Oktay Yıldırım ‘ı orada sık sık gördüğünü beyan etmektedir. sayın başkan ,kendisi ile aramada husumetten dolayı değil sık sık gelmesi bana ait hiçbir yerden içeri girmesi bile mümkün değildir ona saygı duymamaktayım sayın başkan, bunun tanığı da yine istasyonda çalışan başta gece , gündüz müdürleri olmak üzere o dönem istasyonumda çay ocağına bakan Burhan Yılmaz dahil olmak üzere onlarca insan vardır ,üstelik Oktay Yıldırım ile işlerimin yoğunluğundan dolayı neredeyse aylarca görüşemiyordum çünkü ben zaten istasyonda da sürekli bulunamıyordum belki arada bir telefonla görüşüyorduk eğer hali hazırda iddianame muhteviyatında bulunmayan ancak incelendiğinde görülecek olan cep telefonu görüşme kayıtlarımda bu görüşmelerinde iddia edildiği kadar sık sık olmadığı görülecektir, her ne kadar dün veya önceki günkü oturumda 784 sefer görüştüğümüz iddia edilse de bu sadece telefon görüşmesini ispatlamış olur ona da inanmıyorum 784 kez görüştüğüme de inanmıyorum ayrıca Oktay Yıldırım ile doğrudan irtibatlandırıldığım ve bir kişinin iddiası ile çok sık görüştüğüm ifadeye dayalı olarak gösterilecek olan cep telefonu kayıtlarının iddianamede yer almaması da düşündürücüdür eklerde varsa onu şuan bilmemekteyim yalnız ben 11 yıldır sabit hat kullanıyorum keşke iddia edildiği gibi daha sık görüşebilseydik ben Oktay Yıldırım ile gizli gizli bir konuyu görüşecek olsam neden kaldırım üstündeki bir manavda veya herkesin girip çıktığı bir istasyonda görüşeyim , belirtilen istasyonun 50 metre ilerisinde ve bahse konu manav dükkanının 300-500 metre gerisinde bulunan ve mülkiyeti bana ait olan büromda neden görüşmeyeyim de böyle derme çatma, ayak üstü bir yerlerde görüşeyim bunu nasıl açıklayabiliriz , yine Şevki Yiğit Ali Yiğit ‘in maddi durumunun kötü olduğunu beyan etmektedir, 4 dairesi satın almalarına benim yardımcı olduğum bir arabaları olan hepsi tek evde yaşayan ve ayrı ayrı işleri olan bir ailenin nasıl olurda maddi durumu kötü olur, kaldı ki Trabzon da bana ve aileme ait olan bütün arazilerimizin biz ilgilenemediğimiz ve ihtiyacımız olmadığından dolayı çay dahil olmak üzere bütün gelirlerini yıllardan beri Şevki Yiğit ve ailesi almaktadır, dolayısıyla fakir oldukları da yalan bir ifadedir, ben benim akrabamda benim sülalemde fakir bırakabilecek bir adam değilim ben herkesi gezmeden dolaşmadan kapılarını çalmadan evime gitmiyorum, Ali Yiğit ifadesinde yalan iddialarını pekiştirmek için Oktay Yıldırım ‘ın işyerimde müdüriyete direk girdiğini kendisinin oraya girme yetkisi bulunmadığını ağabeyim Osman Demirtaş ‘la arasının kötü olduğunu gibi saçma sapan şeyler söylemektedir, Oktay Yıldırım ile aramda saygın bir arkadaşlık ilişkisi vardır , gerekli olan saygıyı göstermek benim adabı muaşeret anlayışımdır , Oktay Yıldırım’da herkes gibi lpg istasyonuma gelip , yakıtını alıp , çayını içip giden bir insandır , ancak ben oradayken ben veya ben yokken sorumlu müdürler orada müşteri olan taksi şoförlerinin küfürlü konuşmalarından rahatsızlık duymasın diye içeride oturturlar , arabası yıkandıktan sonra uğurlarlardı çünkü , üslup ve konuşma konusunda son derece hassastır , değil birisiyle tartışmak en ufak bir saygısızlık hissetse bir daha adımını atmazdı, bu yüzden ben sorumlu müdürlerimi uyarmıştım çünkü arkadaşım olması yanında aynı zamanda bana para kazandıran bir müşteridir, geldiği zaman saygılı olun içeriye alın diye müdürlerimi uyaran bendim , kaldı ki bunu sadece Oktay Yıldırım’a has bir özellik olarak söylememişimdir gelen sizin ekmek kaynağınız , müşterinizdir onlara ağabeyinize, amcanıza gösterdiğiniz saygıyı göstermek zorundasınızdır , ben esnafım onlarda bunu uygulamışlardır, kaldı ki siz askerdeki komutanınızla veya üniversitede ki hocanızla karşılaştığınız zaman nasıl davranırsanız bende öyle davranmışımdır üstelik o içerisi diye bahsedilen yer herkesin girip çıktığı para ödenen yada depo gibi kullanılan prefabrik bir yapı olup orada beklediği sürede arabası yıkanıncaya kadar geçen süredir yine Ali Yiğit ifadesinde benim ona manav açmayı teklif ettiğimi ve manav açıldıktan sonra bu evden taşındığımı iddia etmektedir buda muhtemelen ayrıntıları tam bilemeyen birisi tarafından kurgulanmış olacak ki baştan sona yanlış ve çelişkilerle dolu bir ifadedir ben bahse konu yerden 3-4 defa hırsız girmeye teşebbüs ettiği için her taraftan girilebiliyor olmasından dolayı ve bunu önlemenin bir yolu olmadığı için ailemin duymuş olduğu rahatsızlıktan dolayı taşındım ben taşındıktan sonra en az 3-4 ay boş kaldı, ablamın Ali Yiğit ‘in lpg istasyonundan çalışmasından dolayı rahatsızlık duyması ve bana yalvarması sonucu ona başka bir iş bulmamı istediği için düşündüğüm bir işti manav dükkanı çünkü hemen önünde semt pazarı vardı orası kapanınca böyle bir iş yerinin burada para kazanabileceğini düşündüm, benim kendi iş yoğunluğumdan ne böyle bir işe zaman nede enerji ayrıma gibi bir imkanım yoktur. Benim iki kasa domates ile uğraşacak halim yoktur. Buna rağmen bu konuda maddi ve manevi yardımcı oldum, söylediği gibi babasının bu durumu kabul etmemeside söz konusu değildir. Çünkü orada oğlu ile beraber çalışmış ve o evde yaşamıştır. Ayrıca bahse konu yerden şu anda oturduğum eve değil başka bir eve taşınmıştım. Bu da ayrıntıları bilmeyen biri tarafından iddia edilmiş olmalıdır ki , Ali Yiğit bu ayrıntıları bilmektedir. Daha sonra bütün tanıdıklarıma alışverişlerini buradan yapmalarını telkin ettiğim doğrudur. Bu anda Mahmut Öztürk benim hatırlayabildiğim sadece bir defa hayırlı olsun demeye ve alışveriş yapmaya gelmiştir. Hatta gelmeden bana haber vermiştir. Ben de o vesile ile oraya öyle gitmişimdir. Ali Yiğit e sorduğum soru da burada Ali Yiğit’e sorduğum soru da benim ne iş yaptığımı sormama düzgün bir cevap veremedi, ben vereyim ,ben bir manav değilim, bir manav dükkanı çalıştırmıyorum. İddianameyi okuduğunuz zaman sanki böyle bir algı oluyor, ben orda sürekli bekliyorum, gelene sebze meyve satar bir durumdayım. İddianamenin anlatımı bu. Hatta gelmeden bana haber vermiştir, ben de o vesile ile oraya gitmişimdir. Oktay yıldırım ise en fazla iki veya üç defa gelmiştir. Bunun tanığı da yan taraftaki büfeyi işleten Burhan Yılmaz dır. Oktay Yıldırım ile Mahmut Öztürk oraya asla birlikte gelmemişlerdir. Çünkü o sıralar birbirlerine soğuktular. Kaldı ki bahse konu yerde ne oturacak bir yer ne de gelen kişiyi ağırlayacak bir yer yoktur. Muzaffer Tekin”i hayatım boyunca hiç görmeyip ilk defa Bayrampaşa Cezaevinde görmüş olduğumu söylemiştim. Dolayısıyla Muzaffer Tekin uydurması da burada tamamen yalandır. Ali Yiğit ifadesine göre bizim gizli gizli konuştuğumuzu o yanımıza geldiğinde ise konu değiştirdiğimizi iddia etmektedir. Bahse konu yer boş alanı 3 metrekare olan bir tezgahtır, nasıl olacakta gizli gizli konuşacağız ve yanımıza gelecek, bu kadar bir mesafede zaten kimsenin birbirinden ayrı durma olasılığı yoktur. Yine Ali Yiğit ifadesinde, kendisinin bana bu tarihten yaklaşık bir yıl önce gerçekleşen menfur Danıştay saldırısı olduğu günlerde Muzaffer Tekin e ait villa basıldıktan sonra televizyonda Oktay Yıldırım la Mahmut Öztürk ü gördüğünü bana söylediğini iddia etmektedir. Benim de kendisine onlar devlet için çalışan astsubaylar Muzaffer Tekin in Çavuşbaşı ndaki evinde arama olmuş, evde gizli zulalarda silahlar varmış, ancak aramada bulamamışlar dediğimi, ve yine devamla bunun nedeninin ise bahse konu kişilerin baskından önce haberleri olduğunu, devletin her yerinde adamları olduğunu söylediğimi iddia etmiştir. Öncelikle bu adam gazete bile okumayan asla bu gündemden haberi olmayan, ve bütün olayları merak edecek birisi değildir. Ve böyle bir soru asla sorulmamıştır. Çünkü Ali Yiğit in çapı buna müsait değildir. Şu anda bile Danıştay ın ne olduğunu bilemez, dinledik kaldı ki benim böyle saçma sapan ve mantık dışı bir cümle kurmam da mümkün değildir.Muzaffer Tekin i tanımadığımı zaten belirtmiştim. Bu ifadenin Ali Yiğit e ait olması da mümkün değildir. Kaldı ki bu ifadenin sonunda bana karşı pek görüş bildirme durumunun olmadığını bildirmektedir. Gerdek gecesinde ereksiyon olamadığı için gece saat 02;00 de beni arattırıp, yardım isteyen bir adam, nasıl oluyor da bana karşı görüş beyan edemez ve benim daha önce sıraladığım ahlaksız özelliklerinin bir tezahürü olarak gece saat 02;00 de beni arattırıp bu kadar mahrem bir şeyden beni haberdar ettirip, ilaç ismi, doktor bulmamı isteyen birisi ile onu akranım kabul edip böylesine ciddi bir konuyu böyle bilgilere sahip olsam bile konuşmamda son derece mantık dışıdır. Şu ana kadar söylediklerimin hakkımdaki iddialara sanki bir baştan bir sondan atlayarak cevap veriyormuş gibi olması iddianamenin kurgulanmasına göre cevap vermemden kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle hakkımdaki durum değerlendirmesine cevaben baştan sona düzmece ,yalan ve iftiralarla dolu esas hedefin ben olmadığımdan kesinlikle emin olduğum, esas hedefin Oktay Yıldırım’a bir şekilde bir suçla ilişkilendirilerek onun üzerinden diğer şahıslara ulaşmanın hesaplandığı bir kurgu ile karşı karşıyayım, ben bütün bunları Ali Yiğit’in kendi hür iradesi ile söylemiş olduğuna da inanmıyorum onu ve babasını kullanan el her kimse kurduğu cümlelerin benim yıllardan beri tanıdığım bu insanlara ait olamayacağını anlayacağını bilmesi gerekirdi eğer bir profesyonel ise, Oktay Yıldırım iddia edildiği gibi bana hiçbir zaman değil saklamam için el bombası vermek yasadışı hiçbir şey teklif etmemiştir. Oktay Yıldırım böyle bir paketi gerçekten getirip vermiş olsaydı benim bu türde yasadışı bir şeyi kabul etmem mümkün olamayacağı gibi yıllarca aramda husumet olan birilerinin yaşadığı bir yere saklamak gibi bir şey yapmamda hayatın olağan akışına aykırıdır ,ben günde 16 saat çalışan birisi olarak güncel olayları bile doğru dürüst takip edemeyen bu yüzden çocuklarına bile vakit ayıramayan , en büyük kavgası ekmek kavgası olan bir insanım bu yüzden tutuklu kaldığım 1,5 yıla yakın süre nedeni ile ve medyada uğradığım sayısız itham ve hakaretlerden dolayı telafi edilemeyecek kadar maddi ve manevi zarara uğradım benim bu ekmek kavgam içerisinde ne Muzaffer Tekin nede Mahmut Öztürk anlatıldığı gibi benim ekmek teknem olan lpg istasyonuma veya yeğenimim manavına gelerek gizli gizli toplantılar yapmamışlardır söylediklerimin ispatı onlarca tanıkla mümkündür kaldı ki soruşturma sırasında yaşananlar ve Bayrampaşa cezaevi süreci son derece önemli üzerinde durulması gereken olaylarla doludur , soruşturma sırasında sürekli olarak bu binanın yedi katta altı var, aklını başına devşir seni oraya indirirsek ağlayanında olmaz gibi sözlerle tehdit edildim akademik bir unvanım yok bana çok saygı gösterildiğini söyleyemeyeceğim, kaldığım hücre ile sorgu odası arasında götürülüp getirilirken bu bombaları ki bunları ne ben , ne avukatım hiç görmedik Oktay Yıldırım’a ait olduğu söylemem konusunda telkin edildim, bana Oktay Yıldırım sana şemsiyeyi soktu şimdi birde içinde açtı gibi galiz kelimeler kullanıldı, Oktay Yıldırım zaten bu olmasa da başka türlü girecek içeriye ama sen Oktay Yıldırım ismini bize söylemezsen 39 yıl hapis alırsın ,evinde çocukların ve ailen var sen içeri girersen mahallende dul kalan karın için mahalleli ne söyler bari sen düşün ama söylersen savcı bizim arkadaşımız söyleriz mahkemeye bile çıkmadan evine gidersin diyorlardı,polislerin adına sohbet dedikleri sorgularda ise bana içlerinden sadece Mahmut Öztürk ve Oktay Yıldırım ‘ı tanıdığım onlarca insanın fotoğrafını gösterdiler bu fotoğraflar içerisinde özellikle Bekir Öztürk , Muzaffer Tekin , Mehmet Zekeriya Öztürk üzerinde ısrarla durarak tanımadığımı söylediğimde bana bağırıp azarlıyorlardı ,bu gün göz altına alınan bir çok isim bana o sohbetlerde gösterildi Mersin de bir akrabam olup olmadığı veya bir tanıdığımın olup olmadığı her hangi bir sivil toplum örgütüne Atatürkçü düşünce derneğine üye olup olmadığım ısrarla soruldu hatta Atatürkçü düşünce derneğine ve Kuvayi Milliye derneğine üye olan bir tanıdığım olup olmadığı soruldu ben bu şekilde sorgulanırken Ali Yiğit aynı polislerle yemeğini bile Aksaray , Fındıkzade civarında bir restoran ’ta yediğini araba ile sürekli dolaştığını hatta elinde kelepçe bile olmaksızın yeniden o gecekonduya gittiklerini Ali Yiğit’in orada büfede polislerle beraber çay , tost , bisküvi gibi şeyler yediğini polislerin yeniden o eve girdiğini içeride ne yaptıklarını bilmediğini bu durumun en az bir saat sürdüğünü kendisi bize Bayrampaşa cezaevinde anlatmıştır, polislerin kendisine sürekli olarak sen artık devletin adamısın bu devletin adamı olmayı bir türlü anlayamamışım ama hiç bir şey düşünmene gerek yok hiçbir şeyin yokluğunu çekmeyeceksin ifadeni imzala gerisini merak etme istersen sana yurt dışında ikamet ve iş imkanı bile sağlarız bize Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin ‘in ismini ver gerisi kolay dediğini söylüyordu, zaten Bayrampaşa ‘ya girdiğinizde hücrelerimize doğru yürürken Ali Yiğit’in ilk tepkisi benim burada ne işim var yahu şeklinde olmuştu ,eğer büfeciye sorulursa o da Ali Yiğit ‘in polislerle beraber orada yiyip içtiklerini teyit edecektir, Ali Yiğit’in gözaltına alınma biçimi bile son derece sıra dışıdır o boş gecekondunun kapısı kırılarak içeri girilmemiştir mesela insanlar sabah saat 5’te toplanırken, o gecekondunun kapısı kırılamamıştır , çokta dandik kapısı vardır polis oraya gitmiş Ali Yiğit anlattığına göre tesadüfen oradan geçerken, şöyle düşünün efendim, ben İstanbul da 10 yıl ticari taksi şoförlüğü yaptım İstanbul gibi bir denizde taksi ile gezerken tesadüfen oradan geçerken durmuş sonra Ali Yiğit polisin talebi ile sanayideki abisinden evin anahtarını almaya gitmiş anahtar geldikten sonra arama başlamış ve tüm bu olanları o evin sınırları içerisinde büfecilik yapan Burhan Yılmaz izlemiştir. 16 aydır soruşturma sürecinde herkes sabaha karşı baskınla gözaltına alınırken Ali Yiğit ‘e yapılan bu farklı muamelenin sebebi nedir, bunu hak edecek ne yapmıştır bilmiyorum , Bayrampaşa cezaevi süreci ise bizim açımızdan son derece şaşırtıcı olaylarla doludur zira biz o günlerde ihbarcının Ali Yiğit veya onun babası olduğunu bilmiyorduk,bunu Ali Yiğit kendisi söylüyordu, olsa olsa bunu babam yapmıştır deyip babasına küfür ediyordu, ben ona emin misin baban seni niye yaksın diye sorduğumda ağabeyimin evinden çıkan ruhsatsız silahı da satmak için o getirmişti, daha öncede birkaç tane getirip satmışlardı buda onun pis işlerinden biridir dedi. Bayrampaşa ya gittiğimizde ilk 48 saat Oktay Yıldırım ve ben bir hücrede Ali Yiğit başka bir hücrede tutulduk,lavaboya götürülürken de teker teker ve gardiyan nezaretinde götürüldük üçüncü gün kantin ihtiyaçlarımızı gidermemize izin verildiği zaman Ali Yiğit ile karşılaştık, bu öğle saatlerine tekabül ediyordu bu saatten akşama kadar hücre kapıları kapatılmadı, 6 hücreden oluşan tecrit bölümünün sadece ara parmaklığı kapatılarak o bölüm bir koğuş haline getirildi ancak o gün akşama kadar Ali Yiğit le konuşabildik bize bu tüm anlattıklarını o gün anlattı zaten bu sırada gardiyanlar parmaklıklara sık sık gelip kontrol ediyorlardı ifadesini hiç okumadığını hatta avukatının bile ifadesi yazıcıdan çıktıktan sonra geldiğini, zaten kendisinin de sadece adı soyadı , adresi gibi bilgilerinin sorulduğunu söyledi bende kendisine neden imzaladın kağıdı okumuyorsun dediğimde, Avukat okudu imzalaya bilirsin dediği için imzaladım dedi , benden tanıdığım varsa başka bir avukat bulup bulamayacağımı sordu, kendi avukatına da küfür etti , ben yeniden ifade vermeliyim dedi , Ali Yiğit oturup ifadesini yazdı sonra bana getirdi , yazısı son derece kötü ve okunmayacak halde olup, bir sürü cümle düşüklüğü vardı, benim yazmamı benden kendisi istedi , üstelik ben yazacağım ifadenin savcılığa verileceğini zaten biliyordum, yazacağım ifadede İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına diye ibare ile başlayan bir yazıydı, bu konuda değil baskı yapmak bana sürekli benim babam yok dayım var deyip babasına küfürler ettiği için kendimden çok ona acıyordum ortadaki tablo acıklıydı, kendi el yazısı ile yazdığı metni ne yaptığını bilmiyorum çünkü akşam olunca yine ayrı ayrı hücrelere konuluyorduk hatta ertesi gün yani dördüncü gün bizi bir saatliğine avluya çıkardılar, taki o saate kadar yemek getiren gardiyan hariç kimse gelmedi Ali Yiğit ziyaretçin var diyerek başka bir yere götürdüler muhtemelen 10-15 dakika sonra avluya yanımıza döndüğünde neden bu kadar kısa sürdüğünü sordum, koli getirmişler idare kabul etmedi dedi, orada da yine gözetim altındaydık Ali Yiğit’in görmüş olduğu bir baskı olsaydı tekrar bizim yanımıza neden dönsün dü cevabımı almış bulunuyorum şuan ama tekrar edeyim isterseniz Ali Yiğit bizim yanımıza o zamana kadar sahibi bulanamayan bombaların sahibini bulmak için gelmiş kendi ifadesi bu az önce kendi ifadesi ve eğer oraya çağrılması planlı değilse bunu herhangi bir gardiyanın söylediğini biz görür veya duyardık çünkü hep beraberdik Ali Yiğit bu süre içerisinde sürekli babasına küfür edip başımı yaktığını söylüyor çay paketleri içerisinde sahte paraları nasıl eskittiğini , silah getirip sattığı gibi şeyler anlatıyordu bizde nasılsa ilk duruşmada gerçekler ortaya çıkacak diye rahattık 18 ay süreceğini bilemiyorduk beşinci gün ise sabah saatlerinde Ali Yiğit bir gardiyanla müdürün odasına çağrılıyor 10-15-20 dakika kadar sonra geldiğinde bize müdürün kendisine bir ihtiyacı olup olmadığını sorduğunu bir ihtiyacı olursa bunu hemen söylemesini ihtiyaçlarının karşılanacağını söylüyordu senin için yukardan yazı yazmışlar ilgilenin dediğini söylüyordu, hatta güldük ve karpuz, peynir ile rakı isteseydin dedik bu konuşmadan yaklaşık yarım saat sonra bir gardiyan müdürün Ali Yiğit’e gönderdiğini söylediği iki poşet dolusu meyve ve sebzeyi getirdi o günde yine hep beraber yanımızda Muzaffer Tekin ve Mahmut Öztürk de olduğu halde akşama kadar o ara bölümde birlikte oturuyorduk sebzelerden yedik akşam ise bizi ayrı ayrı odalara koyarak hücre kapılarımızı yine kapattılar ertesi gün sabahtan Ali Yiğit ‘i savcılığa götürmek üzere gelip aldılar ve bizde Ali olayları anlatacak diye sevindik hatta ben ifade metnini yanına almayı unutma savcıya mutlaka ver diye hatırlattım eğer bir zorlama olsaydı, kendi el yazımla yazdığım bir metni ona neden vereydim öyle ya benden sonrası meçhul gardiyan alacak ve gidecek, akşam 16,00 gibi geldiklerinde Ali Yiğit tüm her şeyi anlattığını sorgulama sırasında gördüğü özel muamele dahil olmak üzere gerçekleri söylediğini söyledi en azından biz öyle anladık. Yazılı metni savcıya verdiğini,buna rağmen savcılıkta yazılan ifadesini de okuyarak imzaladığını anlattı. Hatta savcı ile aralarında geçen şu diyalogu da anlattı. Savcı ona , bu anlattıklarını ispatlayabilir misin? Dediğinde , o elbette orada bulunan büfeci Burhan Yılmaz a sorduklarında anlatabileceğini söylemiş ve yine hatta ifadesini okumaya başladığında savcının , ben yazdım okumana gerek yok dediğini, kendisinin de hayır daha önce okumadığım için bunlar başıma geldi. Bu defa okuyacağım dediğini bize anlattı. Tüm bunlar oradaki bulunan tüm insanların huzurunda alıntıyla anlattıklarıdır. Aynı gün Tekirdağ Cezaevine nakledildik, orada da zaten farklı cezaevlerine gönderildik. Ve bunun yanında Ali Yiğit , dayı ne yap ne et beni senin yanına al diye yalvarıyordu ama benim herhangi bir yetkim veya bir etkim olmadığı için böyle bir şey becerebilmem mümkün değildi. Bir diğer önemli konu ise Ali Yiğit in gözaltına alınış biçimidir. Ali yiğit in polislerin eve geldiği sırada kendisinin çalıştığı ticari taksi ile tesadüfen oradan geçtiğini ve merak ettiği için durduğunu anlatmıştır. Bunun da ne kadarı doğrudur bu nasıl bir tesadüftür takdirlerinize sunuyorum. Polisteki ifademde susma hakkımı kullandığıma dair bir ibare var. Ben susma hakkımı falan kullanmadım. Daha açık bir ifade ile bana susma hakkım kullandırıldı gibi oldu. Sadece soru metni çok uzun olduğu için ben bu soruyu anlamaya çalışırken, istersen cevap vermeyebilirsin önemli olan savcılık ifadesidir denildi. Ve üzerinde o yüzden durmadım. Bu benim çıkmış olduğum ilk mahkemedir sayın Başkanım, ben daha önce hiç yargılanmadım. Takdir edersiniz ki 100 saat gibi bir zaman dilimi içerisinde sadece iki sefer yemek verilerek , sorgu odasında sandalye üzerinde iki sefer kendinden geçmesine rağmen hastaneye kaldırılmayan bir adam olarak bir soruyu da tam net cevaplayamamış olayım. Çünkü zaten ayakta duracak halim yoktu, hiç uyutulmadan ve 100 saatlik bir zaman diliminde sadece iki sefer yemek yiyerek bir şekilde psikolojik baskı altında tutulan bendim. Zaten polis sorgusunda geçen tüm zaman bir akıl tutulması içinde geçti. Ayrıca Mahmut Öztürk ün sadece basından tanıdığım bir de benim onu korumak için yalan söylediğim biçiminde yorumlanmaktadır. Ben hiçbir zaman böyle bir şey söylemedim. Ben Mahmut Öztürk ü yıllar önce tanıdım, Oktay Yıldırım ı ne zaman tanıdı isem, Mahmut Öztürk ü de o zaman tanıdım. Çünkü tanışma vesilem 1994-1995 yılları arasında vatani görevimi yapmak için gitmiş olduğum askeri birlikti. İkisini aynı anda tanıdım. Ben böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim. Bunu defalarca dile getirdim. Benim basından adını duyduğumu söylediğim kişi Muzaffer Tekin dir. Bunun bile belki yanlışlıkla yazılmış olmasına rağmen suç delili gibi gösterilmesi son derece akıl dışıdır. Yaşanan tüm bu olaylar silsilesi söylemediğim halde söylemişim gibi iddia edilen şeyler , bana 18 aydır ben ne imişim de haberim yokmuş dedirtmektedir. Hele hele savcının hukuki durum değerlendirmesinde benim Ali Yiğit e , bu bombaların o olaydan kalan bombalar olduğunu, o olayın ne olduğunu bilmeksizin söylemiş olduğum iddiası hayal gücü sınırlarının bile dışındadır. Düşününüz, Ali Yiğit e Danıştay olayında bu bombaların Çavuşbaşında olması sebebiyle bulunamayan bombalar olduğunu, ve bu bombaların o olaydan arda kalan bombalar olduğunu söylemişim. Ben bu ayrıntıları bilebilecek kadar akıllı, ve sözde örgüt için önemli biri olacağım, ancak menfur Danıştay olayında bomba kullanılmadığını bilemeyecek kadar da olaydan habersiz ve bunları Ali Yiğit gibi bir adama anlatacak kadarda akıldan yoksul olacağım. Bunun akılla izahı mümkün değildir. Üstelik savcının hukuk değerlendirmesinde bombaların güvenilmez veya tanımadıkları insanlara teslim edilmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği belirtilerek , buna rağmen benim bu bilgiyi Ali Yiğit ile paylaşmış olduğumun iddia edilmesi ise sırf bağlantı kurabilmek adına yazılmış kendi kendini tekzip eden son derece trajik bir iddiadır. Düşününüz, en son teknolojiye göre dizayn edilmiş güvenlik sistemleri ile korunan bir ticaret odası başkanının çalışma ofisindeki özel banyosuna bir silah yerleştirilebiliyorsa, eğer herkesin girebileceği şekilde metruk ve aylarca boş kalan bir gecekonduya değil el bombası tanksavar füzesi bile yerleştirebilirsiniz. Daha önemlisi aramda yıllara varan bir husumetin olduğu herkesçe bilinen bir adamın ifadeleri kabul edilebiliyorsa, hiçbir gizli tanığa ihtiyaç duymaksızın o iddiaların tamamen yalan olduğunu söyleyebilecek bir sürü kişinin varlığı inanıyorum ki ona nazaran çok daha inandırıcıdır. Tüm ifadem boyunca yinelediğim gibi ne bahse konu bombalar ile bir ilişkim vardır, nede Ali Yiğit ve ailesine bu zamana kadar iyilik dışında yaptığım bir şey vardır. Ben ona ne cezaevinde nede başka bir yerde en ufak bir baskı yapmadım. Fakat o kendisine her ne vaat edildi ise bu tezgahın bir parçası olmaktan çekinmemiştir. Burada önemli olan kişi ne Ali Yiğit nede benim , burada asıl hedef Ali Yiğit i bir piyon olarak kullanıp, benim üzerimden Oktay yıldırım’ a ulaşmak ve bu vesile ile Muzaffer Tekin gibi birçok insanı hiç hak etmedikleri bir suçlamaya ihtilal infazını yapmaktır. Oysa ben daha önce belirttiğim gibi,günde 16 saat çalışarak kendi ekmek kavgasını veren bunu yanında çalışan işçilerle beraber , bazen araba yıkayarak bazen direksiyona geçip otobüs kullanarak , bazen kamyon kullanarak yapan, bulunduğu noktaya dişi ile tırnağı ile gelmiş bir insanım. Herhangi bir siyasi faaliyet için ne vaktim ne durumum müsait değildir. Ben bir iş adamıyım. Hem iş adamısın hem de neden gecekondu gibi bir yerde oturdun çelişkisi aklınıza gelirse , ki her kelimeden korkmaktayım gelebilir, bende olmayan cevap yoktur, bunu da vereyim , bunda cevabım 17 Ağustos depremidir. Şu anda yine benzer bir yer bulsam ve güvenliğinden emin olsam, başıma böyle bir iş gelmeyeceğini bilebilsem yinede oturmak isterim, İstanbul da yaşıyoruz. Yüce Türk adaletine ve tarihin yanılmaz yargısına sonuna kadar güveniyorum 18 aydan beri her gazete sayfasında idam edilmesine rağmen tek kelime savunması alınmayan bir insan olarak beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum dedi,
Mahkeme başkanı ;”Klasör 1 dizi 196 ‘daki emniyet ifadesi, emniyette bir ifaden var bir kısmında susma hakkını kullanmışsın bir kısmında da bazı açıklamalarda bulunmuşsun “
Sanık Mehmet Demirtaş “ cevap verdim zannediyorum onlara tekrar verebilirim”dedi.
Mahkeme Başkanı “ emniyet ifadesi okundu soruldu,”
Mahkeme Başkanı”Ali Yiğit benim yeğenim olur demişsiniz,benim kendisine manav dükkanı açtığım doğrudur,manav dükkanının arka tarafı diye bir yer yoktur, hakkımda vermiş olduğu ifade de geçen konuları kabul etmiyorum, Oktay Yıldırım isimli şahsı askerden komutanım olması nedeniyle tanırım, diğer şahısları tanımıyorum, Ali Yiğit’in babası Şevki Yiğit ile ailevi husumetimiz vardır, yaklaşık beş yıldır aram bozuktur”
Sanık Mehmet Demirtaş “ katılıyorum efendim çelişki yoktur “dedi.
Mahkeme Başkanı”Evimde ele geçen silah ruhsatlı silahım dediniz”
Sanık Mehmet Demirtaş”evet efendim”dedi.
Mahkeme Başkanı”Oktay Yıldırım askerlik dönemimden benim komutanım olur,O dönemde hatıra olarak birlikte çektirdiğimiz fotoğraflar demişsiniz, fotoğraflar gösterilmiş size”
Sanık Mehmet Demirtaş”Evet efendim, alındı o fotoğraflar teslim ettim efendim”dedi.
Mahkeme başkanı “ el bombalarının, yakalandığınız esnada askerlik yaptığınız dönemde komutanınız olan Astsubay Oktay Yıldırım ‘ın bıraktığını beyan ettiniz ve bu beyanınıza istinaden Oktay Yıldırım isimli şahısta yakalanmıştır,neden bu şekilde bir beyanda bulundunuz, bu konu hakkında detaylı bilgi veriniz diye bir soru sorulmuş size”
Sanık Mehmet Demirtaş”Evet efendim anlamadığım soru oydu “dedi.
Mahkeme Başkanı”Susma hakkını kullanmışsınız”
Sanık Mehmet Demirtaş “Aşırı derecede yorgundum, bu susma hakkının suç olacağını da zaten bilemiyordum, yaksa bugün verdiğim cevabı o günde verebilirdim ”dedi.
Mahkeme başkanı “ Ali Yiğit ile Oktay Yıldırım ‘ı tanıdığınızı onun dışında kimseyi tanımadığınızı “
Sanık Mehmet Demirtaş “hayır tanımıyorum efendim aynı barajdan su bile içmedim efendim buradaki insanlarla “dedi.
Mahkeme başkanı “Klasör 1 dizi 249’daki savcılık ifadesi okundu soruldu, doğrumu “
Sanık Mehmet Demirtaş “evet efendim “dedi.
Mahkeme başkanı “ Klasör 1 dizi 225 ‘teki hakim ifadesi okundu soruldu “
Sanık Mehmet Demirtaş “aynen katılıyorum efendim”dedi.
Mahkeme başkanı “Nufüs kayıtları ve sabıka kaydı okundu “
Sanık Mehmet Demirtaş “doğru efendim “dedi.
Mahkeme başkanı “başka savunmaya ekleyeceğin bir şey varmı”
Sanık Mehmet Demirtaş “Hayır efendim sorulacak sorulara cevap verebilirim”dedi.
Dostları ilə paylaş: |