T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 280,55 Kb.
səhifə2/4
tarix24.12.2017
ölçüsü280,55 Kb.
#35911
1   2   3   4

Sanık Dursun Çiçek:”Avukat Öztürk’ün bürosunda bulunan evrakları Genelkurmaya soruyorlar 70 tane evrak. Genelkurmay inceliyor diyor bunlar 70 tane değil 326 tane evrak var. Hepsi 2003 83, 2004 yılları arasında ve fotokopi daha çok askeri işbirliği, eğitim işbirliği kapsamındaki evraklar. Ama irticayla mücadele planı yeni. Ne diyor orada tam? 4 sayfadan oluşan ve üzerinde tarih bulunmayan belgenin içindeki bilgilerin yakın bir tarihte üretilmiş olabileceği yazıyor bu planda. Ek-19, bunu yayına hazırlayanlar, gazetelere manşet yapanlar üzerinde tarih olmayan bu sahte planın Nisan’da hazırlandığını nereden orta… nereden çıkarıyorlar? Sayın Heyet faili meçhul ihbarları inceletin. Oradan mutlaka iftiracıları ortaya çıkaracağız. İhbarcı subay olsa parmak izinden zaten bulunurdu jandarma tespit ederdi. Dolayısıyla 14 adet parmak izi ve diğer 2 ihbar mektubu üzerinde çıkacak parmak izlerinden gerçek suç örgütüne ulaşacağız. Bu ülkenin askerini, gazetecisini, aydınını tutuklayarak ve yıpratarak insan gücünü tüketerek düşmanlara hizmet etmeyin, düşmanları sevindirmeyin. Tabi başka bir davadan tutukluyum. Balyoz davasından orada da aynı şeyleri yaşıyoruz. Yani bir ülkenin yargısı bir ülkenin hakim savcısı bir ülkenin askerine, bir ülkenin gazetecisine, bir ülkenin diğer yargıcına bu kadar kindar, bu kadar düşmanca nasıl bir yaklaşım sergiler bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Herhalde bu işe en çok sevinen çevremizdeki ülkemizin düşmanları olan yıllarca bize diş bileyen insanlardır.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim kimsenin kimseye kindarlık beslemesi mümkün olamaz. Mümkün değil o, o mümkün değil. Efendim o mümkün değil.”

Sanık Dursun Çiçek:”Sayın Başkanım işte delil yok şey yok.”

Mahkeme Başkanı:"Lütfen, o mümkün değil. O mümkün değil o.”

Sanık Dursun Çiçek:”Yani. O zaman.”

Mahkeme Başkanı:"Mahkeme niçin kindar sizi tanımaz bilmez niçin size kindar olsun?”

Sanık Dursun Çiçek:”O zaman Başkanım siz.”

Mahkeme Başkanı:" Onu yanlış, o o ifade yanlış.”

Sanık Dursun Çiçek:”Siz, siz 21 kez hayır diyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:"O ifade yanlış kindarlık yanlış.”

Sanık Dursun Çiçek:”Size demiyorum ben.”

Mahkeme Başkanı:"Lütfen mahkemeye hitap edin. Kişiye özel değil mahkeme lütfen.”

Sanık Dursun Çiçek:”Evet.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Lütfen efendim. Lütfen, lütfen.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.



Mahkeme Başkanı:"Efendim geldiğiniz zaman geldiğiniz zaman konuşun lütfen.”

Sanık Dursun Çiçek:”Evet devam ediyorum Sayın Başkanım. Şimdi imza mukayese raporlarıyla ilgili 61 talebimiz var. Ve hepsinde diyoruz ki bu imza mukayese raporları yasaya aykırı. Kısa geçmek için TÜBİTAK’ın, İTÜ’nün, ODTÜ’nün verdiği cevapları geçiyorum mukayese raporu istemediniz çünkü sadece mürekkep yaşı istediniz. Niye aykırı Ek-23’e geçelim. Şimdi CMK diyor ki, bilirkişide uygulanacak hükümler, madde 63, uzmanlığı özel ve teknik bilgi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen veya ilgilerin talepleri üzerine mahkeme karar verir. Bilirkişi ataması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok saptanması hakim veya mahkemeye aittir. Soruşturma evresinde bu yetkiyi Cumhuriyet savcısı da kullanabilir. Madde 64’e geliyoruz, bilirkişiler gerçek ve tüzel kişiler olabilir diyor. Kanunların belirlediği konularda 64/3 1. sayfada, resmi bilirkişiler öncelikli atanırlar yani kamu görevlileri. Ancak kamu görevlileri bağlı bulundukları kurumla ilgili davalarda bilirkişi olarak atanamazlar. Yani şimdi ben hükümeti devirmeye teşebbüs etmekle yargılanıyorum iddianame öyle. Muhatap kim? İktidar, hükümet. Rapor hazırlayanlar kim? İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığına bağlı memurlar. Şimdi bunu raporlarda da hissediyorsunuz. Haziran ayında ilk hazırlanan raporlar var. TÜBİTAK, adli tıp, jandarma, emniyet Kriminal hepsi diyor ki Haziran ayında bakın Dursun Çiçek’in imzası basit, taklidi kolay, karakteristik özellikleri az dolayısıyla mukayese raporları sonuç vermez. Yargıya yardımcı olmaz. Haziran ayında bu 4 kurumda bunu söylüyor. Ekim ayında ne değişiyor Sayın başkanım? Benim imzam mı değişiyor? Ekim ayında bu 3 kurum TÜBİTAK yok. 3 kurumda eli ürünüdür diye rapor veriyor. Dolayısıyla bu bilirkişi heyeti tespiti bilirkişi çünkü bağımsız bilirkişiler var bağımsız üniversiteler var. Oralardan aynı incelemeyi yapacak bir sürü bilirkişi var. Onlara yaptırılabilir. Bilirkişi yine 64/4 bilirkişi olarak atanan bir tüzel kişiyse kendisi adına incelemeyi yapacak gerçek kişi veya kişilerin isimlerini bilirkişi atayacak yargı merciinin onayına sunar. Dosyada bir tane böyle bir yazışma yok. Savcılığın yaptığı böyle bir yazışma yok. Ne var dosyada? Sonradan basından çıkınca anlıyoruz Sayın savcımız adli tıbbı ziyarete gidiyor. Heyeti birlikte tespit ediyorlar. 16 Haziran 2010 Milliyet gazetesinin haberi. Adalet Bakanı Ergin, Albay Dursun Çiçek’in hazırladığı öne sürülen irticayla mücadele eylem planı hakkında inceleme yapan adli tıp kurumundan uzmanlardan üçünün 22 Ocak 2010’da eğitimlerini tamamladıktan sonra bu heyette yer aldığını bildirdi. Çiçek’in eli mahsulüdür şeklinde karara ise 4’e karşı 7 uzman oyuyla 4 Şubat 2010 tarihinde karar verildi. Ergin’in yazısına göre 22 Ocakta eğitimlerini tamamlayan 3 uzman 13 gün sonra hakkımda imza raporu düzenliyor. Ergin, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet savcısı Zekeriya Öz’ün Adli Tıp Kurumu Başkanı Doçent Doktor Haluk İnce’yi makamında ziyaret ettiğinde kabul etti. Bu tekzip edilmeyen Adalet Bakanının bir milletvekiline verdiği cevap. Bilirkişilere bakıyoruz, Bülent Öner, Hacı Mehmet Akın, Lokman Başer, Bülent Öner zaten daire başkanı şeyle ilgisi yok uzmanlığıyla ilgisi yok imza atıyor sadece. Sonra ilave eden bunlar ilk raporu verenler Birol Berber, Eyüp Kandemir, Bülent Özata 1 haftalık kurs sonucu bu rapor gelmeden önce bu daireye atanmışlar. Hayır diyen 4 kişiye bakıyoruz Hasan Karasu 20 yıllık belge inceleme uzmanı, Uğur Günaydın adli tıpta 7, 8 yıllık basit tersimli imzaların incelemesiyle ilgili akademik çalışmaları olan bir uzman. Kaan Gürpınar 7, 8 yıllık uzman. Tuncay Çınar adli tıpta ince, imza inceleme uzmanı. Bunların tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz daha o safhaya gelemedik.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim toparlar mısınız lütfen?”

Sanık Dursun Çiçek:”Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı:"Lütfen 2 kat arttı şeyiniz süreniz.”

Sanık Dursun Çiçek:”Evet yine bilirkişilerle ilgili bu raporlar yasal.”

Mahkeme Başkanı:"Süreniz doldu lütfen toparlayınız.”

Sanık Dursun Çiçek:”Değil diyoruz. Yasal değil diyoruz niye yasal değil? Çünkü hakimi reddetme hakkımız olduğu kadar aynı esaslara bağlı bizim bilirkişiyi reddetme hakkımız var. Bilmiyoruz ki kimin bilirkişi olduğunu. Gazetelerden duyuyoruz. Bu hakkımızı Cumhuriyet savcısı elimizden alamaz Sayın Başkanım. Siz reddi hakim hakkımızı alabilir misiniz? Şimdi bir hakimi reddetsem hemen ara verip değerlendiriyorsunuz. Beni yargılayacak hakimleri benim hakkımda inceleme yapacak uzmanları bilmeden nasıl bir itiraz edebilirim? Daha bir sürü madde var CMK’nın 6 tane maddesine aykırı bir heyet teşkil ediliyor, teşkil edilme değil görevlendiriliyor. Onlar rapor hazırlıyor. Aleyhte olan tek delil bu. Sonra mahkeme bunu kaale alıyor. Adlı tıbbın uzman yetiştiremeyeceği görev yapamaz duruma geldiğini devlet denetleme kurumu rapor haline getirmiş. Emniyet Kriminal sırf bu raporundan dolayı Avrupa Kriminal ajansından çıkartıldı. Bunları hazırlayan uzmanlar hakkında suç duyurusu yargı süreçleri devam ediyor. Nasıl parmak izi olmadan, hiçbir izi olmadan bilgisayarda dijital iz olmadan hiçbir tanık görmeden bir imza nasıl taklit edilmiş bunun hesabını vermek zorundalar bunlar. Verecekler. Adil ve dürüst yargıya bunun hesabını verecekler. 1 günde rapor hazırlanıyor. Şimdi kuyruk var aylarca, yıllarca bekleniyor. Sonuçta bu konuda İTÜ, ODTÜ, TÜBİTAK veya uygun göreceğiniz kurumlardan bağımsız kurumlardan yürütmeye bağlı olmayan, devlet memuru olmayan, devletten maaş almayan kurumlardan 3, 4 tane uzmanın görevlendireceği, görevlendireceği bir heyet teşkil edilmesini ve bu şaibeleri ortadan kaldıracak CMK esaslarına uygun bir imza mukayese raporu hazırlanmasını mahkemeden özellikle istirham ediyorum. Bitirin bu işkenceyi Sayın Başkanım. Faili meçhul e-posta ihbarı. 30 Hazirandan saatler önce gelmiş, 29 Haziran saat 17:00.”

Mahkeme Başkanı:"Sözünüzü kesmek zorunda kalacağım toparlayın lütfen.”

Sanık Dursun Çiçek:”Başkanım soruyorsunuz biri Hollanda diyor öbürü Beyoğlu’nda kuruyemişçi diyor. Şimdi TİB’e sordunuz TİB’de başka bizde başka bilgi yok diyor. Ne yapacağız Başkanım? Nasıl bulacağız bu gerçek adaleti? Ne yapacağız yani siz Dursun Çiçek olun gelin kürsüye bitirin diye söyleyin. Ne yapacağız biz? 1 senedir tutukluyuz. Böyle adalet mi olur? Sonuca geçiyorum. Bir sürü çalışma yaptık, anlatmak için gerçekleri bitirelim. Tahliye talep ediyoruz. 30 Nisan 2010, Sayın Özese Başkan, tutuklama kararı. Gerekçeler aynı. 28 Nisan’da, 28 Şubat 2011’de aldık son tutukluluğa devam kararınızı aynı gerekçeler. Niye anlatıyoruz o zaman biz bunları size? Dinlemiyorsanız anlatmıyorum. Bitiriyorum Sayın Başkanım arz ederim. Bizde mahkeme var diye geldik buraya.”

Mahkeme Başkanı:"Dursun Çiçek burası, burası, burası duruşma salonu. Böyle.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Hayır efendim, hayır, hayır alamazsınız söz. Öyle değil. Öyle yaptığınız şey çok saygısız çok saygısız size hiç yakışmayan, hiç yakışmayan görevinizle hiç şey ol… bağdaşmayan bağdaşmayan bir davranış sergiliyorsunuz mahkeme bunu asla kabul etmez oturun yerinize, oturun yerinize.”

Sanık Dursun Çiçek:”Başkanım ben, şimdiye kadar ben böyle bir şey yapmadım. Evet ben de katılıyorum, bende katılıyorum. Bende katılıyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Yerinize oturun. Yerinize oturun.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Dinlemiyorum efendim durun bir dakika sözümü bitireyim. Sözümü bitireyim söz vermiyorum size şimdi. Bir dakika sabredin, sabredin. Sabredin, sabredin sabır sabretmesini bilin.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Efendim sabredeceksiniz, sabredeceksiniz. Burası duruşma salonu burada sabredeceksiniz.”

Sanık Dursun Çiçek söz almadan konuştu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Sabredeceksiniz efendim sabredeceksiniz. Sabretmek zorundasınız.”

Sanık Dursun Çiçek söz almadan konuştu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Hah, bu efendim sabretmek zorundasınız. Mahkemeyle tartışmak olmaz, olmaz. Kimseye fayda sağlamaz.

Sanık Dursun Çiçek söz almadan konuştu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:”Sağlamaz, sağlamaz burası mahkeme. Mahkemeye (1-2 kelime anlaşılamadı) mahkeme burası. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz burası mahkeme. Ve mahkemeye de uymak zorundasınız. Sanık konumundasınız, anladınız mı?”

Sanık Dursun Çiçek:”Bir daha da savunma yapmayacağım.”

Mahkeme Başkanı:"O size bağlı bir şey. Buyurun.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Buyurun, vermiyorum efendim sanığı dinleyeceğim. Buyurun. Buyurun efendim.”



Sanık Mehmet Deniz Yıldırım söz istedi verildi:”Şimdi efendim Sayın Başkan, Sayın üyeler iddianamede Aydınlık dergisiyle ilgili önemli bir iddia vardı. Samanyolu TV’nin deyişiyle korkunç iddia. Bu Ergenekon terör örgütünün yayın organı olmakla suçlanıyordu. Heyetinizin diğer üyeleri yani diğer heyetiniz Beşiktaş’taki heyet Aydınlık dergisine açılan bu konudaki bütün davaları reddetti ve beraatla sonuçlandı. 4 ayrı davada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Beşiktaş’taki heyeti Aydınlık’a açılan terör örgütü lehine propaganda yapmak ve hakimleri terör örgütüne hedef göstermek suçlamasıyla açılan davada sorumlu yazı işleri müdürümüz Ruhsar Şenoğlu hakkında 4 ayrı beraat kararı verdi. Yani iddianamedeki bu önemli iddia terör örgütü lehine propaganda iddiası çökmüş durumdadır şu anda mahkeme kararıyla. Aydınlık dergisi hiçbir terör örgütünün propagandasını yapan bir dergi değildir ve aklanmış durumdadır. Özellikle bunun altını çizmek istedim konuşmamın başında. İkincisi, 2010/1 esas no düzeltiyorum 2010/23 İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yine Aydınlık dergisi sorumlu yazı işleri müdürü hakkında açılan bir dava vardır. Bu dava buradaki yargılamayı çok yakından hatta direk ilgilendirmektedir çünkü buradaki iddialarla orada açılmış olan kamu davası değil ama şikayete bağlı dava birbirinin aynıdır. Yani Aydınlık’ta yayınlanan haberlerle ilgili bir şikayet davası açılmıştır ve orada yürüyor son aşamasına geldi. Ben bunun karar kağıdını ne diyorsunuz bilmiyorum onun bu mahkeme tarafından celp edilmesini talep ediyorum. Çünkü orada savcının esas hakkındaki mütalaası var. Orada herhangi bir hakaret içermemektedir diyerek davanın neredeyse yarısını şikayetçinin aleyhine Remzi Gür şikayetçinin aleyhine mütalaasıyla sonuçlanmıştır ve buradan da beraat çıkacağı kanaatindeyim ben. Çünkü buradan beraat çıkarsa burada yargılanmamızın bir manası kalmıyor çünkü bize atfedilen suç esas olarak Aydınlık’ta yaptığımız yayınların terör örgütü lehine yapılmış olması. 2003’te işte darbe çalışmaları sırasında elde edilmiş birtakım belgelerin Aydınlık’a ulaştırılarak onun haber yapılmasının sağlanması noktasındaydı. Şimdi zaten bununla ilgili biz çok çeşitli deliller sunduk heyetinize. Yani bunun 2003’te yapılan darbe çalışmaları sırasında mı elde edildiğine dair herhangi bir bilginin savcıda dahi olmadığını bizde nasıl olacağını bunun böyle bir bilgiye önceden bilgi sahibi olsak bunu da haberimizde geçireceğimize ilişkin birtakım savunmalar yapmıştık burada. Kaklı ki savcının da haberi yok zaten burda. Şöyle söylüyor savcı yazısında, bu kayıtların kimler tarafından kaydedildiğinin bilinmediği Ankara’ya gönderdiği yazıda. Bu dosyanızda mevcut. Zekeriya Öz’ün Ankara’da Ankara Başsavcılığına gönderdiği yazıda mevcut bu. Şimdi 15 Mart meclis grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gazeteci kimliği altında kişiler kullanılıyor konuşması yaptı. 29 Mart’ta cumhurbaşkanı Abdullah Gül gazeteciler gördüklerini değerlendirecek istedikleri gibi yazacaklar açıklaması yaptı. Burada yargılandığım iddianamenin 139. sayfası şüpheli Mehmet Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya’nın bu ses kayıtlarını yayınlamaları örgüt üyeliği suçunu oluşturmaktadır. Şimdi efendim burada yani bir haber örgüt üyeliğinin kanıtıymış gibi başka hiçbir delille desteklenmeksizin 18 ay bir gazeteci tutuklu olarak yargılanabiliyorsa ne Başbakanın kullandığı ifadeler ne cumhurbaşkanının kullandığı ifadelerin bu ülkede bir geçerliliğin olmadığı anlamına gelir. Yani birincisi Başbakan meclis grup toplantısında gazetecilik altında kullanılan kimseler var diyor. Bu iddianamedeki bu ifade buna uymuyor. Çünkü bu gazetecilik faaliyeti çok açık olarak yazılmış. Bunları yayınlamaları örgüt üyeliği suçunu oluşturmaktadır deniyor. Cumhurbaşkanının ifadesi ise tam tersinden gazeteciler gördüklerini değerlendirecek istedikleri gibi yazacaklar. E gördük bir şeyler gönderildi bizim dergimize birtakım belgeler gördük, değerlendirdik, yayınladık. Nasıl olacak şimdi bu iş? Bunun aksi yönünde bir iddia, bir kanıt sunulmuş değil ki benim hakkımda. Yani bunu şundan aldı şu talimatla yayınladı ve şu örgütün lehine kullandı bunu. Bununla ilgili dosyada tek bir delil mevcut değil. Tek gösterilen şey Doğu Perinçek’in İşçi Parti’sine gönderdiği öneri mektubu. İşçi partisi genel başkanı olarak talimatta gönderir ayrıca. Orada Mehmet Bedri Gültekin, Deniz Yıldırım ve Mehmet Sabuncu’ya diye başlayan ifadede yani bu haber belgesinin bir basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurulması noktasında bir genel başkan olarak partisine talimat veriyor. Partisine altını çiziyorum. Bunu bir örgüt deliliymiş gibi Ergenekon deliliymiş gibi iddianameye koyuluyor. İddianamenin örgütsel bağlantılar kısmına da bu açıkça yazılıyor. Şimdi ben 15 yıllık bir İşçi Partili olarak genel başkanımdan Ergenekon örgütü talimatı almakla suçlanıyorum. Yani 15 yıldır ben zaten partiye üye olduğum zaman Doğu Perinçek’in genel başkanlığını kabul ederek onun kongrelerine katılarak, orada oy vererek hatta merkez karar kurulu üyesi olarak onun karar mercilerinde yer alarak bir irade beyan etmişim ve 15 yıllık bir İşçi Partili olarak genel başkanımdan Ergenekon talimatı almakla suçlanıyorum. Şimdi bu büyük bir keyfiliktir bence. Yasaların hiçe sayıldığı hiçbir başka delille desteklenmeyen bir partinin genel başkanından talimat almayı öneri almayı bir terör örgütü talimatıymış gibi gösteren çok ciddi bir keyfiliktir bu. 18 aydır da işte bu kanıtlarla tutukluyuz. Ben şunu bir kez daha okumak istiyorum. Şüpheli Mehmet Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya’nın bu ses kayıtlarını yayınlamaları örgüt üyeliği suçunu oluşturmaktadır. İddianame sayfa 139. Dokunan yanar işte budur. Dokunan yanar yanan budur. Haber yapıyorsunuz örgüt üyeliği. Çok açık ifade edilmiş yani kimse çıkıp şimdi şey demesin bizimle ilgili. Bütün Türkiye konuşuyor zaten bunlar gazeteci değil işte başka karanlık zanlılar. Şimdi işi bu hale getirirseniz eğer yani yapılan haberi başka hiçbir delil olmaksızın örgüt üyeliği kapsamına sokup insanları buraya tıkmaya başlarsanız bunun adı bir yargılama olmaz. Kızacaksınız ama burası da mahkeme olmaz onu söyleyeyim. Çünkü basın özgürlüğü denilen şey bir ülkenin temelinde yer alması gereken ve insanların haber alma özgürlüğü çerçevesinde gazeteler, gazeteleri okurken, televizyonları izlerken veya bir kamu faaliyeti açısından değerlendirilmesi gereken bir faaliyettir dolayısıyla bunu engellerseniz böyle yani örgüt üyeliği vesaire falan gibi gerekçelerle bu engellenirse bu burada kalmaz. Bunun bir adım devamı gelir, bir adım devamı gelir. Nitekim zaten Türkiye’nin geldiği koşullar bizim 18 ay önce tutuklandığımız koşullardan çok daha ağırlaşmıştır. Artık basılmayan kitaplar toplatılmaya başlanmıştır. İşte siz bu kararla yani bu iddianameyi kabul ederek Türkiye’nin bugünlere gelmesine olanak tanıdınız mahkeme heyeti olarak. Baştan bunu reddetseydiniz yani bu haber yani bir haber yapmak örgüt üyeliğinin kanıtı olamaz. Bir ağır cezada yargılanmayı gerektiren bir durum olmaz diye bir karar verseydiniz baştan Türkiye belki bu hale gelmeyecekti. Delil diye ortaya konan tek şey iddiadır. Bazı iddialarla tutuklu yargılanmamızdır yani iddianın kendisi bizzat delil haline getirilmiştir ve dışarıda bu çok ayrıntılarıyla konuşulmaktadır. Yani biz burada tutuklu olduğumuz için başka bir şey ortaya koyamayanlar diyor ki işte onlar gazeteci değil bakın tutuklu. Yani tutukluluğun kendisi bir delilmiş gibi bütün Türkiye’ye propaganda edilmektedir. Bu noktada bir ikilem yarattınız bence, tutukluluk sanki bir delilmiş gibi Türkiye’nin en yetkili ağızlarınca her gün neredeyse açıklamalar yapılıyor. Şimdi tutuklamaya dayanak olarak gösterilen belgelerin benimle ilgili haber dışında bir değeri yok benim için yoktu bunu hiç başka hiçbir amaç için kullanmadım. Kimseyle paylaşmadım darbe çalışmalarında da kullanmadım bunu. Yasadışı bir örgüt vesaire hiçbir bağlantı bu noktada bu yolla temin etmedim. Zaten bu yolla temin etmediğimi ispatlamak mümkün değil çünkü iddia eden bunu ispatlaması gerekir yani şu yolla temin etti bunu diye bir iddia bugüne kadar ortaya yani bir delil ortaya koyulabilmiş değil. Biz basın kuruluşuyuz bize ulaştırılan belgeler işte 2003’te darbe çalışmalarında kullanıldı diye bir iddiayla 18 ay bir gazeteci tutuklu olamaz bence. 2003’te darbe çalışmalarında kullanılmış ne yapayım? Bana ne yani bu benimle ilgili bir durum değil ki Japonya’da da tsunami oldu ne yapayım yani bunlar yani haberciyi bağlayan şeyler değil ki iddianameye koca koca yazılıyor bunlar. Örgüt belgesi denilenlerin dava dosyasında olduğunu tek tek gösterdik yani örgüt üyeliği noktasında bir birtakım belgeler konulmuştu iddianameye. Onların tek tek hepsinin mahkeme dosyasında olduğunu tutuklanmadan önce gazetecilik faaliyetleri çerçevesinde mahkemenizden aldığımız belgeler olduğunu tek tek gösterdik ve Sayın Haşıloğlu da zaten bunların tamamını bizim kaynaklarımızda mevcut olduğunu tutanaklara geçirtti. Hangi celse hatırlamıyorum ama tutanaklarda mevcut bu. Örgütten geldi yayınlandı denilen belgelerin ise bu kovuşturmayla hiçbir alakasının olmadığı bilirkişi raporuyla ortaya çıktı. İşte İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 19.10.2010 tarihli başlattığı inceleme konusu Ergenekon soruşturması bütün medya aygıtlarımız incelenmiş burada teknik bilirkişiler tarafından hazırlanan inceleme ve değerlendirme raporunda yer alan dosyalara ait değerlendirmeler Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmaya yardımcı olarak görevlendirilen görevlilere aittir diye bir inceleme raporu var bilirkişi 7 kişilik heyet. Burada benim bilgisayarım işte o bize gönderilen malum flash bellek flash disk şimdi bununla ilgili iddianamede yer alan iddialar bu bilirkişiyle tamamen çürütülmüş durumda. Çünkü bu bilirkişi raporu bahsi geçen haber belgelerinin bu kovuşturmayla bahsedilen kovuşturmayla tam ifadesini hatırlamıyorum ama şöyleydi; kovuşturmaya esas olarak değerlendirilen herhangi bir kayda rastlanılmamıştır. Hem bilgisayarımda hem o malum flash diskte yani Sayın savcılara yardımcı olmak için oluşturulan bilirkişi heyeti diyor ki bu belgelerin bu kovuşturmayla bir alakası yok. Soruşturma ne Ergenekon soruşturması çok açık burada yazıyor. İnceleme konusu Ergenekon. Şimdi ben Sayın savcıları dürüst olmaya çağırıyorum. Sayın savcılar kendilerine bilirkişi yardımcı olsun diye bir heyet belirletmişler, belirlemişler ve onun oluşturduğu raporun hiçbir şekilde dikkate almıyorlar. Hiçbir lehte delil olarak falan buraya sunmuyorlar. Niye? Çünkü yani lehimize bir delil bilmem ne bir şey olduğu zaman biz bunu tabi hukukçu kimliğimiz falan olmadığı için bunları 10 ay, 12 ay sonra falan gördüm ben bunu dosyanın içinde bunun lehe bir delil olduğunu. Fakat bunu savcıların görmesi lazımdı ve lehte delil olarak sunması lazımdı. Ama nedense savcılar bu konularda susma hakkını kullanıyor lehimize bir delil olduğu zaman. Şimdi buna bir açıklama getirmelerini talep ediyorum ben savcılardan. Kendilerine yardımcı olarak oluşturulan 7 kişilik bilirkişi heyeti bende çıkan belgelerin iddianamede yazan yani Ergenekon terör örgütünden aldığım ve yayınladığımı iddia ettikleri belgelerin hiçbirinin bu kovuşturmayla alakası olmadığını ifade ediyor. Bu 44. klasör dijital sayfa 9’dan başlıyor inceleme ve değerlendirme raporu bunun 1 numaralı medya denilen Datron bilgisayarım ve 12 numaralı medya denilen Sandisk marka (1 kelime anlaşılamadı) yani bilgisayarım ve flash diskimin incelenme sonuçlarını değerlendirip o bilirkişi heyetinin yardımıyla değerlendirip bir sonuca varmalarını talep ediyorum ben. Kovuşturmayla alakası yok diyor bunların bilgisayarımdan da zaten böyle bir şey olduğuna dair hiçbir emare yok inceleme raporunda. İddianamede bahsedilen Ergenekon örgütüyle ilgili hiçbir yerde bağlantı kurulamamıştır hiçbir delille bu desteklenmemiştir. Haber ve haber belgelerinden başka hiçbir şey yoktur. Yani Aydınlık Genel Yayın Yönetmeni olmasaydım yani başka bir iş yapıyor olsaydım bu gün karşınızda olmayacaktım. Hani bir terör örgütü üyesi bireysel olarak yargılanır değil mi yani ben bireysel olarak kendi rızamla bu örgüte katılmış ve bu faaliyeti yapıyor olmam gerekirdi. Fakat ben mesleki bir faaliyetten dolayı buradayım yani başka yaptığımız zaten hiçbir şey ortaya konulmuş değil bugüne kadar. Bir terör örgütü adına şunlar yapıldı, bunlar yapıldı, şu eylemlerde bulundu gibi hiçbir şey ortaya konulmuş değil. İşte başa döneyim bunlar gazeteci değil başka işler yapıyorlar. Başka işlerden yargılanıyorlar. Örneğin bir marangoz olsaydım mesela karşınızda olmayacaktım. Gazeteci olduğum için buradayım çünkü haber belgesi bulundurmak bir terör örgütünün üyeliği haline getirilmiş durumda tarafınızdan. Hani mesela bir marangoza bir masayı terör örgütü için yaptın mı, yapmadın mı diye sorulamayacağına göre bir gazeteciye de haber kaynağı haber belgesi bunu terör örgütü için yaptın mı, yapmadın mı diye sorulamaz. Çünkü bu Anayasayla zaten tarif edilmiş bir haktır, bir gazeteci her türlü belgeyi bulundurur, her türlü belgeyi göz atar ve bunu değerlendirir, istediği gibide yazar bunu Cumhurbaşkanı söylemiş geçen ay söyledi işte zaten. Yani benim şahsımla alakalı olmayan belgelerden yargılanıyorum Aydınlık Dergisinin Genel Yayın Yönetmeni değil de başka biri benim yerime başka biri olsaydı o karşınızda olacaktı. Çünkü sonuçta haber yapılmasıyla ilgili bir kurum kararı veriyoruz ve bugüne kadarda hiçbir şekilde yayın kurulumuz yazarlarımız dışında hiçbir yerden veya herhangi bir yerden talimat aldığımıza onların yönlendirmesiyle bu yayınları yaptığımıza dair en ufak bir delil yoktur. En ufak bir bağlantı yoktur. Hiçbir şekilde kurulamamıştır bu yayın kurulumuz ve yazarlarımızın önerileri dışında hiçbir merkezden talimat almadık almayız da bundan sonra da almayız. İşte belgeleri doğrulatana kadar bir gazeteci elinde tutar bunun başka bir yolu yoktur zaten mesleki faaliyet açısından. Bir belgeye ulaştığınız zaman onu doğrulatmak ya da doğrulatmamak onun üzerinde yapacağınız çalışmalara bağlıdır. Taraflara taraflara sormanıza bağlıdır. Bir haberi doğrulatırsanız eğer bunu yazarsınız derginizde, gazetenizde, televizyonunuzda yayınlarsınız bunun aksi düşünülemez. Yani elinde haber saklayan birisi gazeteci olamaz zaten. Doğrulatırsan yayınlarsın, doğrulatamazsan da atarsın çöpe bahsedilen terör örgütü belgesi denilen şeyler bir haber belgesidir bizim için. Asıl belgeyi gizleyenler suçludur bence burada bir sürü yerde yayınlandı haber belgelerinin bize çok çok sonra ulaştırıldığı ulaştığı anlaşıldı. Çok çok sonra yani belki 1 yıl önce belki 6 ay önce diğer gazetelerde o büyük gazetelerde kendine büyüğüm diyen gazetelerde bunların olduğuna dair haberleri sunduk size Vatan Gazetesi başta olmak üzere işte Başbakanla ilgili ses kayıtları Vatan Gazetesine 6 ay önce ulaşmış ve bunu gizlediler. Asıl suç budur yani bir haber elinize ulaşırsa bunu yayınlarsınız bu bir kamu yararı gözeterek yayınlarsınız tabi. Bir kamu yararı varsa burada yayınlarsınız. Hiçbir şekilde özel hayata ilişkin bir haber yapmadık bugüne kadar bundan sonra da yapmayız bununda altını çiziyorum tekrar çünkü bunlar iddianamede bize yöneltilen suçlar. Delili geçtim gazetecilik faaliyeti dışında başka bir iddiada yoktur zaten iddianamede. Tamamen bunun üzerine kurulmuştur. Yaptığımız yayınlar üzerine yani burada yargılanıyor olmamın sebebi iddianamede çok açık açıkça yazıldığı gibi bu haberi yapmamın bir örgüt üyeliği suçu oluşturduğu iddiası. Yoksa en başta da söylediğim gibi normalde Asli Ceza Mahkemesinde bir şikayet üzerine yargılanmamız gerekirdi. Tek dayanak iddianamedeki bu iddia fakat bu zaten kendi bilirkişi raporuyla çürüt yani boşa konuşuyoruz aslında kendi bilirkişi raporuyla bu iddia çürütülmüş durumda. Yani iddianame kendisini aslında dosyadaki belgelerle kendi kendini yok etmiş durumdadır. Terör örgütü üyeliği bu kadar basit olmamalıdır bence yani bu hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu kadar basit bir terör örgütü üyeliği tanımı yaparsanız çok kişi girer bu tanıma Türkiye’de bunun ucunu kaçırırsınız yani belki yüz binlerce kişiyi tutuklamanız gerekir. Binlerce gazeteci tutuklamanız gerekir. Şüphe çoktur bu dosyada lehime şüphe çoktur hepsini tek tek sunmaya çalıştım ben bunların bu 18 ayda yani ne bunları aldığımız bize ulaştırılan kişi bulunabilmiştir iddia üzerine söylüyorum ne bunu bir şeyle yayınladığımız talimatla yayınladığımız bilgisi ortaya konabilmiştir. Ne işte en baş iddia Aydınlık Dergisinin örgüt lehine propaganda yaptığı iddiası kanıtlanabilmiştir. Tersten kanıtlanmıştır çökmüştür heyetinizin verdiği kararla diğer Beşiktaş’taki heyetinizin verdiği kararla çökmüştür bu. Yani şüphe burada bizim lehimize olması gerekirken bu tamamen bir işte burada yargılananlara yönelik bir düşmanlığa dönüşmüş durumdadır şüphe. Çünkü ben her türlü şüpheyi burada aksini ispatlamakla yükümlüyüm. Yani iddianamede geçen her kelimenin aksini ispatlamakla yükümlüyüm. Halbuki iddianame kendisini ispatlamak zorundadır ortaya bir iddia koyuyorsa. Ama yok böyle değil satır satır hepsinin aksini ispatlamak zorundayız bu böyle değildir bu böyle değildir bununla ilgili ama ortada bir delil yok mevcut dosya kapsam durumu diyorsunuz ama ben bakıyorum mesela her buradan çıkışımızda veriliyor elimize bir kağıt mevcut dosya kapsam durumu işte tutukluların 100’e 3’ten oluşu falan gibi. Yani dosya kapsamı dediğiniz şeyin bir açılımı olması lazım yani ben iddianamedeki her kelimenin aksini ispatlamakla yükümlü değilim ki bunu da yaparım yani benimle ilgili geçen o 139. sayfadan 170’e kadar olan bölümle ilgili ben tek tek bütün kelimelerin aksini ispatladım bugüne kadar. Yine toplanan delillerle benimle ilgili zaten 8, 9 aydır bir resen talebiniz yoktur. En son biz kendimiz emniyetten bir şeyler talep ettik o da ayrıca çok büyük bir suçtur burada altını çizerek heyetinize tutanaklara geçirilmesini istiyorum. Emniyet delil saklamıştır sizden göndermemiştir delilleri 18 aydır bir örneği emniyet genel müdürlüğünde tutuluyor gibi bir skandala imza atmıştır bu bir skandaldır. Niye göndermemiş 18 aydır? Ayrıca göndermedi ben neyden tutukluyum? Elinizde yok bir belge yok dosya kapsamı dediğiniz şeyde bir belge yok emniyetin 18 aydır sakladığı ortaya çıktı. Olmayan bir şeyden tutukluyum 18 aydır bu da bir skandaldır. Emniyetin yaptığı bir skandaldır heyetinizin yaptığı daha büyük bir skandaldır. Olmayan belgeden tutukluyum. Sanırım 2. iddianameyle birleşecek bugün. Bu 2. iddianamede şuan tutuklu bulunan herhangi bir kişiyle herhangi bir tanışıklığım herhangi bir görüşmüşlüğüm herhangi bir irtibatım bir şey ortaya koyun sizinde vicdanınız rahatlasın yani deyin ki şunla şunla şunla bir zamanlarda olsa hani bir bağlantısı tespit edilmiştir deyin yok böyle bir şey, bulamayacaksınız. Ama bulunda sizinde vicdanınız rahatlasın. Yani o iddianamenin içinde beni neyle yargılayacağınızı ben çok merak ediyorum. Yargılama diyorsunuz ya benim tutuksuz yargılanayım diye bir talebim yok onun baştan söyleyeyim. Çünkü ben ağır ceza mahkemesinde yargılanacak bir şey yapmadım. Dolayısıyla burada tutuksuz yargılanmayı istiyorum falan diye bir talebim olmayacak sizden. Ben doğrudan beraatımı talep ediyorum. Ortaya konan mevcut delil durumu bilmem ne 18 aydır benim ağır ceza mahkemesinde yargılanmamı gerektirecek hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla hani beni bırakında ben tutuksuz yargılanayım gibi bir talebim olmayacak sizden beraatımı talep ediyorum teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı:”Avukat hanım buyurun.”



Sanık Dursun Çiçek müdafii Av. İrem Çiçek söz istedi verildi:”Sayın Başkan müvekkilim savunma hakkını kullanmaktaydı az önce fakat savunma hakkını bir şekilde müdahale etme girişiminde bulundunuz. Müvekkilim 1 senedir tutuklu ve 1 senedir şu 4 sayfalık ucuz kağıt yüzünden tutuklu. Ben eminim sizde bu kağıdın Dursun Çiçek tarafından hazırlanmadığını biliyorsunuz. Bu benim şahsi kanaatim. Ben emin olmakla birlikte bugüne kadar talep ettiğiniz ve müzekkere yazdığınız tüm cevaplarda hep müvekkilim lehine geldi bunu da hep birlikte gördük. Fakat mahkemeniz 2 üyesi özellikle savunmayı dahi dinleme ihtiyacı hissetmiyor daha sonrada bu mahkemenin bağımsız olduğunu düşünmemizi istiyorsunuz bizden. Savunma yapmamızı istiyorsunuz. Onu yapıyoruz onu da dinlemiyorsunuz bu durumda 1 senedir tutuklu olan bir insanın tepki göstermesi çok doğal evet bugün burada belki sanık ama o da 50 yaşında bir kurmay albay, doktorasını yapmış dolayısıyla sizlerden mevki ve sıfat olarak hiçbir farkı yok. Burada bir başsavcının sanık olduğunu da gördük yaka paça tutuklanıp götürüldüğünü de izledik haberlerde bugün içler acısı bir durum içler acısı bir an yaşıyoruz. Dolayısıyla buna tepki vermemek mümkün değil ve buranın bağımsız olduğunu düşünmekte kendi açımızdan mümkün değil, gördüklerimiz açısından mümkün değil bir gıyapta tutuklama şeklinde çıkarılan yakalama kararlarıyla insanlar tutuklanıyor bu tamamen hukuksuz. Daha sonra bu tutuklama kararını çıkaran üyeler tarafından yargılanıyoruz bu da bağımsızlığı gösterir bir delil, emare değil hiçbir talebimiz karşılanmıyor 1 senedir yargılama durdu tanıklar dinlensin diyoruz dinlemiyor. Dosya oradan oraya top gibi atılıyor ve sizler akşam evlerinize gidiyorsunuz ama bizler acı çekerek evlerimize gidiyoruz dolayısıyla bu tepkiler çok normal. Birazcık kendinizi insanların yerine koyun belki çok rahat geliyor oradan bakmak ama inanın değil. Yargılamalar durduruluyor neden durduruluyor bilmiyorum. Yargıtay’ın değişmesi mi bekleniyor? Bahse konu yeni dairenin kurulması mı bekleniyor? Buradan atanan bizi tutuklatan hakimlerin oraya atanması mı bekleniyor? Yoksa belki yine sizleri mi göreceğiz karşımızda orada bilmiyorum ama bunlara tepki göstermemek bunları tarihe şerh düşmemek mümkün değil. Ben izninizle savunmama geçmek istiyorum. USB’yi verebilir miyim? 5. duruşma soru ve cevaplar başlıklı bölüm. Öncelikle savunmamın bir örneğini bugün sizlere de yazılı olarak sunuyorum. 12 soruda, evet doğrudur. Evet, bugün 17 soruda Albay Dursun Çiçek vakasını anlatacağım sizlere 1, Kamuoyunda ıslak imza davası olarak bilinen Albay Dursun Çiçek vakası ve ne zaman ve nasıl başladı bir kez olsun bunu hatırlayalım. Tekrar tekrar aslında eski savunmalara dönüyoruz inanın bu da bizim hoşumuza gitmiyor fakat dediğim gibi yargılama durduğu için biz isterdik ki burada tanıklar dinlensin, birazcık bir adım atalım. Fakat ne yazık ki bunu yapamıyoruz yapamadığımız için durmadan aynı şeyleri söyler hale geldik. Ama bunda bizim sorumluluğumuz yok. Hazırlayan belge üzerinde parmak izleri olan kişi veya kişilerin hala bulanamadığı irtica ile mücadele eylem planı adı verilen taklit imzalı sahte planın bir fotokopisi faali meçhul bir e-posta ihbarı üzerine 4 Haziran 2009 tarihinde avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda yapılan aramada ele geçti. Sahte plan soruşturma dosyasından Taraf Gazetesine sızdırıldı, planın 12 Haziran tarihinde adı geçen gazete manşetlerine taşınmasıyla Albay Dursun Çiçek vakası adı verilen hukuk cinayeti fiilen işlenmeye başlandı. 2, Avukat Serdar Öztürk ile Dursun Çiçek birbirlerini tanımakta mıdır? Birbirlerini tanıdıklarına dair dosyada hiçbir delil bulunmamaktadır. Bu 2 insan daha önce hiç bir araya gelmemiş karşılaşmamış ve tanışmamışlardır. 3, Avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda bulunduğu iddia edilen irtica ile mücadele eylem planının fotokopisi üzerinde Avukat Serdar Öztürk’ün ve bürosunda çalışan personelin parmak ve avuç izi var mıdır? Israrlı taleplere rağmen emniyet Avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda bulunan tüm evraklar üzerinde parmak izi incelemesi yapmışken bir tek bu 4 sayfa üzerinde inceleme yapmaktan sehven kaçınmıştır. 3 duruşmadır talep edilen bu incelemenin sonucunu merakla bekliyor olacağız. 4, bilmiyorum Heyet için bir şey değiştirir mi? Ama büyük bir ihtimalle onda da çıkmayacaktır. Avukat Serdar Öztürk’ün bürosuna neden sahte planın taklit imzalı aslı değil de fotokopisi kondu? Hukuken evrak ve belge niteliği taşımayan içerik, üslup ve format olarak oldukça yetersiz olan sahte eylem planının sahte olduğu kolayca ortaya çıkacaktır. Bu nedenle önce planın fotokopisi ile operasyon yapılarak bazı siyasilerin ve medyanın desteğiyle kamuoyu hazırlanmış uygun zemin oluşturulduğunda ise taklit ıslak imzalı eylem planı faali meçhul bir e-posta ile bir ihbar mektubuyla gönderilmiştir. 5, peki, gerçekten ihbar mektubunu ve mailini gönderen bir subay var mı? İhbar mektubunda çağırıldığım zaman tanık olarak gelirim diyen sahtekar hala daha ortada yok. Çünkü böyle bir subay yok. İhbar mektubunda ıslak imzalı planı 12 Haziran tarihinde bulduğunu iddia eden bu sahtekar 4 ay neden belgeyi elinde tutsun? Dursun Çiçek’in kilitli odasına girip kilitli dolabından belgeyi aldığını ve belgenin dosyalandığı klasör içerisinde bulunduğunu söyleyen sahtekarın beyanlarını Jandarma Kriminal raporu yayınlıyor. Şöyle ki; 4 sayfalık plan üzerinde dosyalandığına işaret edebilecek herhangi bir delgeç, zımba ve ataç izi yok. Bu durumda bu nasıl bir dosyalama ve nasıl bir klasörleme tekniği? Askeri Savcılığın yaptığı soruşturma kapsamında orijinal belge üzerinde herhangi bir askeri personelin parmak ve avuç içi bulunamamıştır. 68 subay ve erden oluşan tanıklar böyle bir belgenin varlığından haberdar değil ve daha önce hiç görmemişler. Ayrıca Dursun Çiçek’in bu şekilde bir çalışma yapabileceğine de ihtimal vermediklerini komutanları dile getirmiş tanık beyanlarında şayet okuduysanız. Bilgi Deste Dairesinde çalışan bir subay olduğunu iddia eden ihbarcı kendi meslektaşlarıyla ilgili bilgileri yanlış söylerken örneğin Ziya Erker Göktaş’ın o dönemde orada olmadığı bir tarihte planı hazırladığını iddia ediyor. Fakat ortaya çıkıyor ki Ziya Erker Göktaş aslında o tarihte orada değilmiş. Ve bu adam Bilgi Destek Dairesinde ben çalışıyorum ben subayım diyor ama daha yan odasındaki arkadaşının durumundan bihaber fakat askerlerin TC Kimlik numarasına kadar biliyor. Sizce bu mantıklı mı? İhbar mektubunun gönderildiği zarf normalde 95 gram ağırlığında ve postaneden 200 kuruşa gönderilecekken 110 kuruşa gönderilmiş. Zarfın üzerinde yazan bilgiler işte Serkan Çakır yazmış, Serdar Yılmaz yazmış adresler vermiş tamamı yalan, yok böyle biri, yok böyle bir şey. Beşiktaş savcıları zarfın gönderildiği Çukurambar Postanesi kamera kayıtlarının silinmesini ve ihbarcının bulunmamasını bilerek ve isteyerek sağladılar. Çünkü biz talep ettik, o gün talep ettik ve bunu haberlerden öğrendik dedik ki derhal hangi postaneden gönderildiyse derhal kamera kayıtları incelensin yazılı olarak talep ettik fakat incelemediler. Ayrıca ihbar mektubuyla birlikte ıslak imzalı üretim planın 4 ay sonra gönderilmesinin nedeni ihbar mektubunda askeri savcılığın soruşturma dosyasındaki bilgilere yer vermekte. Bu şekilde ihbar mektubuna inandırıcılık kazandıracak ve bu inanç doğrultusunda belgenin de doğru olabileceği kanaati uyandırılacaktı. Askeri Savcılık soruşturma dosyası önce Beşiktaş adliyesine gönderildi talep üzerine daha sonra savcılar ertesi gün bunu emniyet terörle mücadele gönderdi ve o tarihten sonra askeri savcılık dosyasından beslenen ihbar mektupları çıktı böylece sürece inandırıcılık kazandırılmak istendi. Bu yüzden 4 ay beklendi. 6, peki, Jandarma Kriminalin yaptığı parmak izi analizinde belgenin ıslak imzalı olduğu iddia edilen nüshası üzerinde Dursun Çiçek’in parmak ve avuç izi çıktı mı? Hayır çıkmadı. Bir insan bir belgeyi imzalıyorsa, tutuyorsa hatta dolabına koyuyorsa hatta bunu klasörlüyorsa nasıl oluyor da parmak izi çıkmıyor? Belge üzerinde Dursun Çiçek’in ne parmak ve ne de avuç izi bulunmamakla birlikte ayrıca bilgisayarları, yazıcıları incelendi belgeye ilişkin herhangi bir delil, emare yok yok yok. Genelkurmay Askeri Savcılığı tarafından 12 Haziran 2009 tarihinde derhal soruşturma başlatılmasına rağmen Beşiktaş savcıları neden 2. bir soruşturma başlattı? Beşiktaş’taki yapılan soruşturma hukuki ihtiyaçtan değil, önceden planlı bir iftira kampanyasının hedefine ulaşması için açılmıştır. İşte önceden planlı bir iftira kampanyasının da biz burada oyuncuları olarak bulunuyoruz. Bu gün Beşiktaş savcılığı bu soruşturmayı açmasaydı bunları yaşamıyor olacaktık. Fakat askeri savcılığa güvenmeyen Beşiktaş savcıları derhal işleme el koydu bu günde gömleklerinde Z harfi kemerlerinde Z harfi geziyorlar. 24 Haziran 2009 tarihinde Genelkurmay Askeri Savcılığı Albay Çiçek hakkında takipsizlik kararı verdi. Sözde eylem planının sahte bir kağıt parçası olduğu kararı alındı ancak Çiçek 6 gün sonra 30 Haziran 2009 tarihinde Beşiktaş’ta nöbetçi hakim tarafından tutuklandı ve 1 Temmuz 2009’da yine bir mahkeme heyeti kararıyla tahliye edildi. Aslında Dursun Çiçek’i gıyapta tutuklama şeklinde verdiğiniz yakalama kararında dosyada değişen hiçbir şey yoktu ve Sayın Başkan buna şerh koydu. Dedi ki dosyada değişen hiçbir şey yok. Zaten bu adam elinizdeki raporlarla bir kere tahliye edilmiş, hatta parmak ve avuç izi olmadığı raporu çıkmış daha niye tutukluyorsunuz? Tutukluyorsanız bizden nasıl sizin bağımsız olduğunuza inanmamızı bekliyorsunuz? Yani mümkün değil bu. Çiçek dosyada mevcut delillerle kaç defa tahliye edildi? Daha önce dosyada mevcut ısmarlama kurum raporlarına rağmen 3 defa tahliye edilen Çiçek hukuka tamamen aykırı Beşiktaş hukukuna özgü başka bir sistem kullanılarak gıyapta tutuklama şeklinde çıkarılan bir yakalama kararıyla tutuklandı. 2 yıldır iftira ve saldırılara saldırılarla mücadele eden Albay Çiçek ne zaman ve neden hedef seçildi? Albay Dursun Çiçek olduğu sanılarak Yeni Mahalle Ankara’da oturan ve inşaat işleri yapan başka bir Dursun Çiçek için 3 ay süreyle 9 Mart 2009 tarihinde henüz belge yokken bir dinleme kararı alındı. Bahse konu dinleme kararı alınmakla yetinilmedi bir de 3 ay uzatıldı. Hedef Albay Çiçek’ti. Ancak emniyet hedefi şaşırdı hedefe çoktan konulan Çiçek’in imzası hem çok basit hem de TSK’nın beyni olan Genelkurmay Başkanlığına yönelik yıpratma ve itibarsızlaştırma kampanyası için doğruydu. Üstüne üstlük görev alanı da dış ilişkilerdi. Dış ilişkiler demişken kamuoyunda geniş bir yer tutun ve ABD tarafından yalanlanmamış Wikileaks belgelerinden bir tanesini hep birlikte okuyalım bu şekilde büyük tabloyu izleyiciler ve tarihle paylaşmış olalım. Ben bu duruşmaların açılmasının sebebini 3, 5 subayı burada alarak yargılamayı bitirmek olarak değerlendirmiyorum bunun mutlaka bir büyük tablosu var. Aslında bu da zamanla ortaya çıkıyor ve çıkmaya devam edecektir mutlaka en azından bizim ömrümüz buna yeter diye düşünüyorum. ABD Ankara Büyükelçisi Rabıt Pirsın 22 Mart 2003’te Washington’a çektiği 7 sayfalık telgrafta Türk generaller AKP’den seçilmiş Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir generallerin bu tutumu Amerikan menfaatlerinin korunması açısından engelleyicidir. Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu sahiplenilmelidir. Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler. Erdoğan kendisine desteğin devamı halinde ABD’nin bir müttefiki olarak Orta Doğu ve Irak dahil olmak üzere Türk Hava Sahasını kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir. Ancak Türk Ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz. Amerikan menfaatlerine karşı çıkan Orgeneral Aytaç Yalman, Şener Eruygur, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri, Tunçer Kılınç, Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi her an muhtıra verebilirler. Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Aslında bu plan büyük oranda gerçekleştirilmiş vaziyette. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmenin yapıldığı ve yapılacağı teyidi alınmıştır. Bu haber henüz tekziplenmedi. Ayrıca bir hatırlatma daha bu büyük operasyonun sizinde parçası olduğunuz bir şekilde bu operasyon sonucunda Genelkurmay Bilgi Destek Dairesinin tamamı lağvedilmiştir. Yani artık dış ilişkilerle ilgilenen irticai tehdit sayan PKK sorunuyla ilgilenen bir Bilgi Destek Dairesi Bulunmamaktadır. Tamamı lağvedilmiştir. Hesaplaşmada bir taraf baskın çıkmıştır. Buna da hepimiz alkış tutmalıyız galiba. 10, bu büyük operasyonda ve belge üretme merkezinde Albay Dursun Çiçek için yazılan senaryo ve biçilen rol nedir? Üzerinde parmak ve avuç izi olmayan 4 sayfalık bir ucube irtica ile mücadele planı yazmak hatta içerisinde Elhamdülillah bizde Müslümanız ama bunlarda gemiyi azıya aldı diyebilecek kadar sokak ağzıyla bir plan yazmak daha sonra bunu bir ordu komutanına ve başsavcıya uygulaması için vermek ve hiç tanımadığı Serdar Öztürk’ün bürosuna bu belgeyi yine vermek ,göndermek ve bu 3 maddelik plan ile Türkiye Cumhuriyet Hükümetinin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek. Peki, Dursun Çiçek böyle bir planı yazıp Erzincan’a gidip uygulamaya geçirdi mi? İddialar böyle başladı. Bu sorunun cevabına hala evet diyebilecek bir zihniyet olduğuna ben inanmak istemiyorum. Bu iddiaları ileri sürmeye neden Mazlum otel kaydı, Ankara Erzincan uçak bileti, mahkemenin savcısı Pekgüzel’in talep ettiği Tercan sinyalinin tam bir fiyaskoyla sonuçlandığı alenen ortadadır. Beşiktaş savcıları görevlerini kötüye kullanarak kolayca elde edebileceği bu bilgilere ulaşmak yerine ülkede Dursun Çiçek avına çıkmamıza neden olmuşlardır. Ayrıca Genelkurmay’dan istenen tüm bilgi ve belgeler ihbarcının aslında bir şaklaban olduğunu da bize bir kez daha kanıtlamıştır. İhbarcının tüm beyanları gelen yazı cevaplarıyla, delilleriyle ortaya konulmuştur. İsimsiz, imzasız ihbar mektuplarını gerçek sayarak insanlara zulmeden zihniyetle ilgili Devlet Bakanı Hayati Yazıcı da geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı. Açıklama şöyle; sadece isimsiz, imzasız ihbarlarla insanların gözaltına alıp tutuklanması böyle şey olmaz. Eğer böyle eğer öyleyse bu vicdansızlıktır. Bende hakimlik yaptım bu konularda karar verirken adamın vicdanının rahat etmesi gerekir. Eğer sadece isimsiz, imzasız ihbarlarla oluyorsa bunlar sonuçta bunu göreceğiz inşallah kıyameti koparırız o zaman o adamları biz atarız içeriye. Bekleyip göreceğiz. 12, Dursun Çiçek komutanlarından bu planı hazırlaması için herhangi bir emir aldı mı? Dursun Çiçek ne böyle bir plan hazırladı ne de komutanlarından böyle bir çalışma yapması konusunda emir aldı. İhbar mektubunda adı geçen komutanlar askeri ve sivil savcılara verdikleri ifadelerde böyle bir çalışma yapması için Dursun Çiçek’e emir vermediklerini üstüne basa basa söylediler. Ayrıca irticai faaliyetler daha öncede söylediğimiz gibi Dursun Çiçek’in görev alanında değil. Şayet böyle bir irticaının bir tehdit olarak sayılıp bir çalışma yapılacağı kararı alınırsa emir doğrultusunda bunu Genelkurmay 2. Bilgi Destek Dairesi de yapardı tabi lağvedilene kadar. 13, Albay Dursun Çiçek hangi delil gerekçe gösterilerek suçlanıyor? Albay Çiçek’in aleyhine olarak kurulan senaryoya uygun siyasi baskı ve medya baskısıyla alınan 3 adet imza mukayese raporu incelendiğinde TÜBİTAK, Adli Tıp Kurumu, jandarma, emniyet Kriminalin Haziran 2009 ayı içinde hazırladığı ilk rapora göre Albay Dursun Çiçek’in imzası basit, değişken, taklidi kolay bir imza ayrıca mukayese edilen imzalar çok farklı niteliklere sahip. Bu raporu veren Adli Tıpken, TÜBİTAK’ken, jandarmayken, emniyetken ne değişti de daha sonra diğer raporlar gelmeye başladı? Ne değişti de imza basit deyip muhalefet şerhi koyan sadece 4 kişi kaldı? Bunu bu güne kadar yüzlerce defa anlattık. Biz hala bu belgenin altındaki imzanın Dursun Çiçek’e ait olmadığını bildiğimiz için hala sizden imza mukayese raporları istiyoruz. Ya bunu neden isteriz eğer ben bir plan hazırladıysam ya da bir senet imzaladıysam nasıl bu kadar baskın bir şekilde hala imza inceleyin diyebilirim? Jandarma Kriminal raporuna göre bu imza kalın uçlu siyah keçeli kalemle atılmış. Dolayısıyla baskı izi analizi yapılamıyor. Çünkü bırakmamış baskı izi bu da taklidinin kolay olmasını gösteriyor. İmza Dursun Çiçek’in bütün Dursun Çiçek’in bütün imzalarının aksine hiçbir titreme ve kesiklik olmadan sanki makineyle atılmış gibi çok temiz bir elden çıkmış. Bunu da burada CD ile anlattık. Raporları hazırlayan uzmanlar Ceza Muhakemesi Kanunu 64, 65 ve 69 dahil yasal hükümlere aykırı olarak özel yöntemlerle seçilmiş kişiler. Yine Milliyet’in haberini daha demin okuduk Adli Tıp Kurumundan her biri 7 sene imza inceleme uzmanlığı yapmış kişiler imzanın Dursun Çiçek’in en az 7 sene imza inceleme uzmanlığı yapmış kişiler Dursun Çiçek’in imzasının belirlenip belirlenemeyeceğinin mümkün olmadığını söylüyor. Fakat arasında ilk raporu vermek için atanan Beşiktaş Savcısı Zekeriya Öz’ün ziyarete gittiği uzmanlar ve Adalet Bakanı da kabul ettiği gibi sadece 1 haftalık bir kurs ile imza inceleme uzmanı haline getirilmiş kişilerin verdiği oylarla oy çokluğuyla verilen rapor ayrıca fotokopiden bile eli ürünüdür raporu verebilecek kadar cahil bir kurum tarafından verilen rapora güven duyulması mümkün değil. 14, ısmarlama raporlar dışında dosyada Dursun Çiçek aleyhine başka herhangi bir delil var mı? Var mı? Sayın Heyet imza sadece bu 3 ısmarlama rapor dışında Dursun Çiçek aleyhine bulabildiğiniz her şeyini incelediniz her şeyini didik didik ettiniz kasaları banka kayıtları her şeyini telefonları, bilgisayarları, evi tüm hard diskleri istediniz tek tek incelediniz onları da anlatacağım ne buldunuz? Tek bir şey bulabildiniz mi? Hayır hiçbir şey bulunamadı. Dursun Çiçek ile adına Ergenekon dediğiniz dava sanıklarıyla arasında herhangi bir iletişim var mı? Hayır yok. Dursun Çiçek’in telefonları aylarca dinlenmiş olmasına rağmen Ergenekon sanıklarının hiçbir Ergenekon sanıklarıyla Dursun Çiçek arasında hiçbir irtibat bulunamadı. Ayrıca Ergenekon sanıklarının kendi aralarında yaptıkları görüşmelerde de bazılarının var. Bir Dursun Çiçek ismi dahi geçmiyor. Delil klasörlerinde ve iddianamede bağlantı olarak ifade edilen ve müvekkilin hiç tanımadığı 3 kişinin dijital verinin elinden çıktığı iddia edilen belgeleri şimdi tek tek inceleyelim. Ve hepimiz bağlantıdan neden bağlantı derken neden kast edildiğini bir kez daha görmüş olalım. İlk belge bu pdf 19. klasör pdf 175 ile 187 arasındaki çıktılar elinizdeki ek-1 klasörüdür. Emre Onat’tan çıktığı iddia edilen bir dijital veri ve çürük raporları adını taşıyor. Bir Word dokümanı mıdır artık nedir bilmiyoruz burada 2 tane isim var diyor ki; Serdar Çiçek ve Salim Çiçek Albay Dursun Çiçek işte bunlara çürük raporu alarak askerlik yapmalarını engellemiş. Öncelikle Emre Onat’la Dursun Çiçek arasında hiçbir bağlantı olmadığı zaten iddianamede de sabit çünkü tespit edememişsiniz. Yani bunu hayal kurmak mümkün değil. İkincisi gelelim çürük raporlarına bu raporları size sunduk mahkemeye birincisi Serdar Çiçek, Dursun Çiçek’in yeğeni Serdar Çiçek benimde kuzenim. Serdar Çiçek epilepsi ve sara hastası zeka yaşının 12 olduğu doktor raporuyla tespitli. İsterdik ki buraya kendisi gelsin ama mümkün değil. Dolayısıyla istese de askere gidemez. Salim Çiçek’e gelince Salim Çiçek, Dursun Çiçek’in kuzeni askeri gittiğinde daha Dursun Çiçek teğmen ve askerliğinin bitmesine 6 ay kala yani Salim Çiçek askerliğe başlamış 6 ay kala gözündeki rahatsızlık sebebiyle doktorlar tarafından verilen raporla askerliğini sonlandırmak zorunda kalmış. Bu raporları dediğim gibi dosyaya da sunduk. Diğerine gelelim Ahmet Hurşit Tolon’dan çıkan bir dış basın özetinden bahsediliyor. Şimdi ben bunları neden anlatıyorum? Çünkü başıma gelecekleri biliyorum. Bu dosya önce Ergenekon sanıklarını istedi pardon Erzincan sanıklarını istedi fakat elde edemedi. Şimdi de tek başına mahkeme biz isteriz ki bu mahkeme biran önce yargılamayı devam ettirsin biz bu aşamaya kadar gelmişiz daha ekstra söyleyebileceğimiz hiçbir şey yok. Ama Ergenekon ekiyle birleştirilirse bilmem kaç kişinin tek tek ifadeleri ve tanık beyanları alınacak dolayısıyla Dursun Çiçek gitsin cezaevine hiç kimsenin umurunda değil zaten. Hurşit Tolon’dan çıkan dış basın özeti bağlantı sayılıyor. Hurşit Tolon’la Dursun Çiçek daha önce hiç bir arada çalışmamışlar ve tanışmışlıkları yok. Ayrıca bu dış basın özetini gönderen kişi Ekmel Özdengil bakın mail burada Deniz Piyade Kurmay Albay olarak geçiyor. Basın özetinin içerisinde Dursun Çiçek’in ismi var ama Dursun Çiçek tahminimce Ekmel’e göndermiş Ekmel Özdengil’den de Hurşit Tolon’a gönderilmiş. Dış basın özetinin içeriğine gelince aslında Dursun Çiçek’in bugüne kadar söylediği tüm beyanları bir kez daha doğruluyor. Tamamen dış ilişkilerle ilgili bir rapor, bir özet basın özetleri. Dursun Çiçek ne diyordu ben 3. Bilgi Deste Şube Müdürüyüm benim görev alanım dış ilişkiler ve bu mailin içeriğinde de suç unsuru içeren herhangi bir şey yok, kendi görev alanıyla ilgili konular. Diğerine gelince bir Ünal İnanç’tan çıktığı iddia edilen bir liste, yine bir dijital veri her şey öyle çıkıyor zaten. Takip edilip gerekli yerleri yerlere iletilecek liste başlığını taşıyor ve bir sürü kişinin ismi var içinden bir tanesi Dursun Çiçek ve telefon numarası var. Ünal İnanç’la Dursun Çiçek arasında herhangi bir iletişim olmadığı yine iddianameyle sabit. Birbirlerini tanımıyorlar fakat her ne hikmetse buradaki telefon numarası bizim gördüğümüz listede yani bizim pdf’lerde doğru fakat savcılığın 6 ay önce dinlemeye aldığı ve Ünal İnanç’tan çıktığı iddia edilen liste üzerine biz dinlemeye aldık dediği emniyetinde bu doğrultuda verdiği rapordaki telefon numaraları farklı. Bu ne zaman bir değişikliğe uğradı bununda öğrenilmesini Ünal İnanç’ın savunmasını da ben okudum kesinlikle böyle bir şey yok diyor. Ben Dursun Çiçek’i tanımam bu listeyi görmedim diyor fakat bu ana listeyi yani 6 ay önce bulunan listede acaba hangi numara vardı, bu numara mıydı yoksa bu daha sonra değişikliğe uğrayarak bizim klasörlere mi kondu talep edilmesini istiyorum. 16, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ilgili CMK ve TCK hükümlerini ihlal ederek Albay Çiçek’e yönelik iftiralarda bulunan ve adil yargılamaya teşebbüs eden faali meçhul ihbarcılar, gizli tanıklar ve suç işleyen kamu görevlileri hakkında bugüne kadar yasal işlem yapıldı mı? Yasal yetki ve sorumlulukların gereğini yapmayan görevini kötüye kullanan ve suç işleyen kişiler hakkında yetkili makamlara suç duyurusunda bulunulmuştur. İftiracılar ve iş birlikçileri hakkında yapılan suç duyuruları değişik bürokratik gerekçeler ileri sürülerek sonuçlandırılmamaktadır. Örneğin Dursun Çiçek ihbarcılar bulunsun diye size suç duyurusunda bulundu siz dediniz ki burası suç duyurusunda bulunma yeri değil savcılığa bulunun. Biz savcılığa bulunduk savcılık kovuşturmaya yer olmadığı kararı verdi, gerekçe olarak da bir yargılama sürdüğünü yani sizi işaret etti biz nerede arayacağız hakkımızı orası da bilinmez. Bu suç şebekesi tarafından hazırlanan ve masum insanlara yönelik olarak insafsızca icra edilen iftira ve itibarsızlaştırma kampanyasının elemanı olan gerçek suçlular bazı kamu görevlilerinden teşvik ve destek görmektedir. Başta ihbarcılar, gizli tanıklar ve ihbar zarfları dahil tertip planında parmak izi olan gerçek suçlular hakkında hiçbir zaman ciddi bir araştırma yapılmamaktadır. 17, peki irtica Türkiye Cumhuriyeti için bir tehdit midir? İrticaının laik, demokratik Türkiye Cumhuriyetine 1. öncelikle tehdit olduğunu kabul eden Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığının yayınladığı genelgeler mevcuttur. Bu genelgelerde irtica ile mücadele için kurumlara düşen görevler açıkça belirtilmiştir. 2010 yılına kadar yürürlükte olan bu genelgenin ilgili bölümlerini okuyorum. Madde 1, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine karşı yürütülen rejim aleyhtarı irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin devletimiz açısından açık bir tehlike oluşturduğu bilinmektedir. Madde 2, Uzun olduğu için okumuyorum savunmamı kısaltmak amaçlı. Madde 3, rejim aleyhtarı irticai ile mücadele ilgi b direktifindeki hususların uygulanmasına devam edilecektir. Bu direktif ile kurulan denetim sistemlerinin daha etkili olabilmeleri için valiler gerekli tüm önlemleri alacak denetimde görevli vali yardımcısı ve kaymakamların çalışmalarını özenle takip edecek ve yönlendireceklerdir. 4. madde ilk cümle: Dinin siyasi, ekonomik, ticari sosyal, nüfus sağlamaya ve benzeri şekillerdeki istismarı ile dini siyasallaştırma faaliyetleri kesin bir suretle önlenecek bu konuda merkezde bankalar, bakanlar taşrada vali ve kaymakamlar gerekli önlemleri alarak yasal işlemleri tereddütsüz uygulayacaklardır. 5. madde son cümle: Tüm kamu görevlilerinin irticai faaliyetlere karşı yürütülen mücadelede zafiyet oluşturacak görüntülerden kaçınması ve bilhassa kılık kıyafet yönetmeliğinin uygulanmasında hassasiyet göstermeleri gerekmektedir. 6. Maddenin tamamı: Dinin her türlü istismarı gerçek inanç ve iman sahibi vatandaşlarımıza yapılabilecek en kötü en büyük kötülüktür. Dini istismar edenlerle mücadele dine ve gerçek inanç sahibi vatandaşlarımıza yapılan kutsal bir hizmettir. 7. Maddenin tamamı: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti başta rejime yönelik irticai faaliyetler ile bölücü ve yıkıcı faaliyetlerle mücadelede Cumhuriyetin vali, kaymakam ve savcılarıyla diğer tüm kamu görevlilerinin yanındadır. Bu genelgede emirler doğrultusunda görevli makamlar zaten irtica ile mücadele ederken ve 2010 yılına kadar bu genelge yürürlükteyken Dursun Çiçek neden kendine böyle bir rol biçsin? Dursun Çiçek’in irtica ile kendi kendine mücadele etmek gibi bir rolü yokken irtica ile mücadele planı hazırlandı çığırtkanlığıyla bazılarının irticanın önünü açma planı tıkır tıkır işliyor. Yazılmayan irtica planı ile bir insan tutuklu yargılanırken bir yandan irticanın önü açılıyor. Nasıl mı? Bu gün Milli Güvenlik Kurulu kararı ile irtica Türkiye Cumhuriyeti için bir tehdit olmaktan çıkarıldı. Genelkurmay Bilgi Destek Dairelerinin tamamı lağvedildi. Bir kamu kuruluşu resmi internet sitesinde Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle 3 yıl önce fetva niteliğinde bir bildiri yayınladı. Bu bildiriden de bazı örnekler verelim. Kadının yanında mahremi bulunmadan yolculuk etmesi uygun değildir. Kadınların parfüm sürmesi edepsizliktir. Flört etme zinadır. Kadınlar ciddi ve ağır başlı olarak konuşmalı süs ve endamlarını yabancılara göstermemelidir. Kadınlar sokağa çıktıklarında güzelce örtünmelidir. Peki, siz 17 sorunun yukarıdaki okuduğum 17 sorunun cevabını biliyor muydunuz? Biliyordunuz. Peki, mesleğiniz hakimlikken sizi hakimlikten bu kadar uzaklaştıran nedir? Bu sorunun cevabını en iyi sizler bilirsiniz. Sonrada bizler görmeye başlıyoruz. Ancak burada aramızda olmayanlar tarihin ortaya çıkacağı, çıkaracağı bu gerçekleri en ince detaylarıyla göreceklerdir. Çocuklarınıza miras bırakacağınız bu ülkenin asker gücünü yok ederek, adaletini bitirerek attığınız her adım tarihe kara bir leke olarak geçecektir. Cumhuriyet savcısı sıfatını kirletenler Türkiye Cumhuriyetine bu kiri bulaştıramayacaklardır. Bugün sahte belge üretenler dışarıda sahte kanıtlarla suçlananlar içeridedir. Peki, bu tabloda sizin payınız ne? Bu tabloda payı olan bir diğer kişide iktidar partisi lideridir. Bu kapsamda iş bu parti başkanı hakkında yaptığımız suç duyurusunun içeriğinden belli bir bölümü sizlere okumak istiyorum ve bu suç duyurusunu da sizlere sunuyorum. Başbakan 26 Haziran 2009 tarihinde Brüksel’de düzenlenen bir forumda müvekkilim hakkında yürütülen soruşturma sürecini takip ettiğini belirttikten sonra belgenin aslına ulaştığımız anda bulduğumuz anda tabi ki bunu da yargıya taşıyacağız şeklinde beyanat vermiştir. İş bu beyanın verilmesinin hemen akabinde 30 Haziran 2009 tarihinde müvekkilim İstanbul Cumhuriyet Savcılığına çağırılmış 1 gün süreyle tutuklanmış 1 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin oy birliğiyle verdiği karar ile tahliye edilmiştir. Henüz bu operasyondaki sahtekarlar belgenin fotokopisini kamuoyuna sunmuşken bir Başbakanın bu belgenin aslı olduğuna olan inancı şaşırtıcı ve şüphe uyandırıcıdır. Aynı kişi 8 Kasım 2009 tarihinde TRT1 televizyonunda katıldığı bir canlı yayında müvekkilim ile ilgili olarak açıklamalarına bir yenisini eklemiştir. Raporda ıslak imza önem arz ediyor pardon programda şu sözleri kullanmıştır. Islak imza önem arz ediyor kilidi o açacak Adli Tıp Kurumunun gereği yapılmalı, askeri yargının ıslak imzaya ilişkin olarak Adli Tıp Kurumunun raporunu dikkate alması gerekir. Bakın geçen hafta 8 subay davet edildi sonra 2 subay daha dinlendi demek ki süreç devam ediyor. Bu hafta içerisinde kim bilir kimler davet edilecek. Yapılan bu açıklamalar karşısında emri alan ve hemen harekete geçen Beşiktaş savcıları 11 Kasım 2009 tarihinde yani yine açıklamadan tam 3 gün sonra Başbakanın bugüne kadar yaptığı her açıklamadan 3 gün sonra biz tutuklandık. Her ikisinde de aynı şey oldu üçüncüsünde de aynı şey oldu. Müvekkilimi ifadeye çağırmışlar ve 2 gün süreyle tutuklamışlardır. Müvekkilim bu kez 13 Kasım 2009 tarihinde İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin oy birliğiyle verdiği karar ile delil yetersizliği ve kişiye isnat edilen suç unsurlarının bulunmaması gerekçesiyle tahliye edilmiştir. Bitmedi müvekkilim haklı özgürlüğüne kavuşunca bir kez daha sürece dahil olmak isteyen Başbakan 1 Nisan 2001 2010 tarihinde Ankara Modern Sanatlar Merkezinin açılışı sonrası bir açıklama yapmış ve kim tarafından internete konduğu bilinmeyen bir ses kaydını ciddiye alarak yine dailymotion’a düşen o kadar çok yaşıyoruz ki böyle şeyleri bu ses kaydını bir Başbakan ciddiye alarak şu ifadeleri kullanmıştır. Sayın (1 kelime anlaşılamadı) görüştüğünü herkes söy, kendisi söylüyor artık herhalde yargı bunları adeta bir suç duyurusu olarak algılar medyada da yer aldığına göre bu doğru kabul edilecektir. Medya ilgilileri bunu tespit etmişlerdir yakalamışlardır şimdi bundan sonrası yargıya aittir. Savcılarımızın görevi nedir? Budur. Bu açıklamalarla savcılara talimatlar yağdıran Başbakanın 1 yıldır müvekkilimin özgürlüğünden alıkonulması karşısında vicdanı rahat mıdır? Mutlu mudur? Buradan sormak istiyorum. Genelkurmay açıklama yapınca yargıya müdahale ediliyor tepkisinde bulunanlar az önce anlattığım konuşmalar yapılırken korkaklıklarından mı sustular? Bu açıklamalarla sahte ses kayıtlarını meşru hale getiren Başbakan ayrıca tesadüf olamayacak kadar somut bir şekilde görüleceği üzere her açıklamasından 3 gün sonra müvekkilimi tutuklatmıştır. İşte bu somut durum karşısında tarafımızdan suç duyurusunda bulunma zorunluluğu doğmuştur. Hukukun tamamen siyasi zemine çekildiği bu ortamda bu suç duyurusunun sonuçlanmasını beklemekte ne yazık ki imkansız olmuştur. Ve adını AKP ve Gülen’i bitirme planı olarak koydukları planda bende gerçekten bu 4 sayfa ile AKP biteceğine inanıyor mu? Gerçekten bu 4 sayfa ile AKP biteceğine inanıyor mu diye öğrenmek için kendilerinden randevu istedim. Amaç basında açıklama yapmak bir davaya müşteki olup sonra hiç katılmamak ve irticayı bu ülke için tehdit olmaktan çıkarmak mıydı? Yoksa gerçekleri öğrenmek miydi bunu görmek için AKP yönetiminden randevu istedim. Fakat kendileri randevumu talep randevu talebimi kabul etmediler dolayısıyla olumlu bir sonuç vermediler. Fakat partinin üst düzey bir üyesiyle konuşma fırsatı edindim size burada anlattıklarımı ona da anlattım hiçbir antitez sunmadan ve bu müşteki hiçbir antitez sadece beni dinledi herhalde onun da bu kadar şeyin üzerine söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Sizlerin bugüne kadar kurumdan talep ettiğiniz sorulara aldığınız cevaplar aslında haklılığımızı hiç savunma yapmaya gerek kalmayacak açıklıkta ortaya çıkardı. Ancak ısrarlı tutuklamalarınız devam ediyor. Şimdi bugüne kadar müvekkilim hakkında talep ettiğiniz bilgileri ve cevaplarını inceleyelim. Klasörün içindeki şeyi açabilir miyiz? Mahkemeniz talepleri ve gelen cevaplar. Ondan çıkıyoruz evet doğrudur. 12 Haziran 2009 tarihinden, 11 Nisan 2011 tarihine kadar devam eden ve sizler tarafından özellikle talep edilip her defasında müvekkilim lehine gelen savcıları da hüsrana uğratan talepler ve cevaplarını kısaca hatırlayalım. Öncelikle Erzincan yalanı başlığı altında topladığım talepleriniz. Bunlar Erzincan’la ilgili olan talepler uzun uzun okumayacağım altlarına tarihlerini de belirttim bunlar tamamen sizin talepleriniz. Bu talepler doğrultusunda özetle Mazlum Otel bilgilerini Erzincan’da yapılan seminere katılanlar listesini, müvekkilimin tüm mazeret ve izin listesini, müvekkilimin Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesine giriş çıkış kayıtlarını gösterir listeyi, Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesine 2009 Nisan, Mayıs, Haziran tarihlerinde giriş çıkış yapan bütün subayların listesi, kayıtları ve telefon numaralarını Ocak 2009, Haziran 2009 tarihleri arasında Erzincan ilindeki askeri ve sivil havaalanına yolculuk eden kim varsa, kim varsa hepsinin bilgilerini, Tercan bölgesinde sinyal veren müvekkilimin ve benim kullandığım telefonlar ile görüşen biri Kara Kuvvetlerinden müvekkilimin devre arkadaşı diğeri benim kuzenimin telefon numaralarının Haziran 2009’dan bu yana abone bilgilerini ve 2000 yılından itibaren bu numaralarla görüşen diğer numaralar dahil arayan, aranan, arama süresi ve baz istasyonu sürelerini içerir ayrıntılı HTS raporlarını 7.12.2008 itibariyle müvekkilimin izin durumunu içerir bilgiyi, Erzurum’dan Ankara’ya uçak bileti alıp uçan Dursun Çiçek’in kimlik bilgileri ve kamera görüntülerini hatta ve hatta daha da kapsamı genişleterek Erzurum, Erzincan, Muş, Sivas, Malatya, Elazığ olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki sivil ve askeri havaalanlarına Dursun Çiçek isimli bir kişinin 2009 yılı ilk 6 ayında bir seyahat yapıp yapmadığını sordunuz. Bakın bu kadar şehir sordunuz ve bir tane Dursun Çiçek aradınız. Bu oldukça kapsamlı soruların tamamına aldığınız cevaplar ise ortada. Erzincan senaryosu koca bir yalan. Dursun Çiçek’ler ise orijinal değil. Mazlum Otelde kalan müteahhit Dursun Çiçek, Erzincan’a uçan İspirli 77 doğumlu Dursun Çiçek, Tercan’daki sinyaller Azerbaycan aile gezimizin bir parçası. Erzincan’daki seminere seminerde Dursun Çiçek yok. Genelkurmay giriş çıkış kayıtlarından belli ki Dursun Çiçek o tarihte Ankara’da görevinin başında. Yani kısaca Erzincan senaryosu tutmadı. 2. başlık bilgisayar yazıcılar evraklar incelenir incelenir ancak hiçbir delil bulunamaz. Yine bilgisayarlarla ilgili Genelkurmay’dan tüm hard diskleri istediğiniz birtakım talepleri yazdım kısaca bunları da söyleyeyim. Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde çalışan tüm askeri ve sivil personelin kullandıkları bilgisayarlara ait kayıtları, kullanıcı kodları, hard diskleri Haziran 2009 tarihi itibariyle Genelkurmay Harekat Başkanlığı Bilgi Destek Dairesinde hangi emirle hangi evrakın hangi nedenle temizleme işleminin yapıldığını STÖ andıcıyla ilgili dönemin Genelkurmay Başkanının açıklamasını yine her zamanki gibi basında gündeme gelen Ünal Atabey iddiasıyla ilgili bilgileri aldınız. Genelkurmay’dan gönderilen hard disklerin incelenmesi için mahkemeniz hakiminin görevlendirilmesine karar verdiniz. Ayrıca askeri savcılıktan gönderilen ve açıklanmadığı belirtilen basın özetleri başlıklı yazının açıklamasını istediniz. Açıklandı ve gerçekten bir basın haberiydi. Sayın Haşıloğlu hatta bunu siz istediniz hatırlarsınız. Bilgisayarlar incelendi incelendi peki ne bulundu? Hiçbir şey. Varsa müvekkilim aleyhine bulduğunuz tek bir delil bizi de bilgilendirin ki şu kuvvetli suç şüphesi cümlesini bizde anlamlandıralım. İzi kaybettirilen sahtekar ihbarcılara gelince yine bunlarla ilgili birtakım taleplerde bulundunuz talepleri okumuyorum. Kısaca zarfın gramajını sordunuz sordunuz da zaten cevabını da kendiniz verdiniz. Dediniz ki hata var mıdır, bunda birtakım hatalar yapılır mı gözden kaçırılır mı müzekkereyi bu şekilde yazdınız. E mail ihbarları geldi yazdığınız müzekkereler sonucunda aldığınız cevaplar e-mailin gönderildiği yer ve gönderenin bir kuruyemişçi olduğunu bize gösterdi. Bunu ben kendim uydurmadım Google’den aradım o yerde oturan o isimli kişi bir kuruyemişçi çıktı. Belge üzerinde kime ait olduğu bir türlü bulunamayan parmak izlerinin kime ait olduğunu sordunuz bizde sorduk ancak bir türlü cevap veren olmadı. Fotokopisi bürosunda bulunduğu iddia edilen Avukat Serdar Öztürk ben daha önce bu belgeyi görmedim üzerinde parmak izi incelemesi yapılsın dedi sonunda talep ettiniz hala cevap veren yok. Ya da var ama daha henüz elimize ulaşmadı. Taraf Gazetesi bu belgeyi kendi mi yazdı bilinmez ilk yayınladığında belge üzerinde tarih olmasına olmamasına rağmen Nisan 2009 tarihli belge diye piyasaya çıkardığı soruşturma savcılarının 3 defa ayrı ayrı talep edilmesine rağmen savcılar imza yaşı analizi yapmadığı o aşamada biz yine savcılardan analiz tespit ettik. Onlar yapmadı 2 sene sonra siz talep ettiniz ama yaş analizi için geç kaldığımızı öğrendik. Müvekkilimin kullandığı tüm kredi kartları harcamalarını incelediniz, hiçbir şey bulamadınız. Gölcük’te müvekkilimle ilgili bulunan belgeler var mı diye sorudunuz. Kayda değer bir şey buldunuz mu bilmiyorum ama daha çok ararsınız. Bugüne kadar yukarıda saydığımız taleplerden daha ivedi ve önemli olan talepleri mükerrer talepler olması nedeniyle reddettiniz. Bunlardan bir tanesi de tanık talepleriydi. Tanık dinlenmesini talep ettik senaryo neydi? İlker Başbuğ emri verdi, Hasan Iğsız bu planın bihaberdardı, 4 albay biliyordu. Bizim onları korumak gibi sorumluluğumuz yok beni de hiç ilgilendirmiyorlar açıkçası, beni sadece müvekkilim ilgilendirir çünkü. Dolayısıyla biz onların buraya gelmesini talep ettik fakat neden bunlar bir türlü gelmiyor? Neden yargılama sürdürülmüyor bilmiyorum. Burada bizim anlaşma yapmadığımız kesin çünkü biz talep ediyoruz. Tutuklu yargılanan biz olunca siz her akşam evinize gittiğinizden tutuklamanın ne demek olduğunu bilmediğinizden olsa gerek yargılamayı hızlandırma görevi de bize düştü. Ve ihbar mektubunda adı geçen tüm subayların duruşmada dinlenmesini talep ettik. Siz 9.7.2010 tarihinde tanık dinletme keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasıyla ilgili taleplerin ileriki aşamalarda değerlendirilmesine karar verdiniz. Yılmadık yine talep ettik bu sefer siz tanık dinletme taleplerinin tanıkların hangi konuda bilgilerinin olduğunun açıklanması halinde dinlenmesi konusunda karar verilmesine karar verdiniz hatta buna Sayın Pekgüzel karar verdi. Şuan hiç bizi dinlemiyor ama. Biz tanıkların neden dinlenmesi gerektiğini talebiniz doğrultusunda tek tek açıkladık, yazdık. Aslında bunu ben yazmak zorunda değildim çünkü sizin iddianız buydu. Ama ben tek tek şu tanık şu yüzden dinlensin, bu tanık bu yüzden dinlensin diye dilekçe verdim. Bu sefer siz dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız ile Genelkurmay Başkanlığı İç Güvenlik Harekat Daire Başkanı Mustafa Bakıcı, Albay Sedat Özer’in tanık olarak dinlenmesi talebiyle Adli Tıp Kurumunu imza incelemesiyle ilgili raporlarında muhalefet şerhinde adları olan kişiler ve Serdar Öztürk’ün iş yerinde arama yapan kişilerin dinlenmesi talebinin tanıkların dinlenmesi aşamasında değerlendirilmesine karar verdiniz. Tanıkların dinlenmesine bir türlü geçemediğiniz bu yargılamada, davayı ayrı bir dosya olarak görüp süreci hızlandırmaktan çekindiniz. Bu dosyayı nasıl yapsak da bir yerle birleştirsek hesabındasınız. Bugüne kadar yapmış olduğunuz görev ve yetki itirazında dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulunda olduğunu gerekçe göstererek hep reddettiniz. İşte kararlarınızdan 2 tane daha örnek reddettiğinize. Görev itirazını bile reddettiniz daha hala askeri yargı sorununu çözemedik. Dosya artık sizde Sayın Heyet bu zulme devam mı etme kararlılığındasınız yoksa artık sonlandırmaya ya da bir şekilde yargılamayı sürdürme kararlılığında mı? Bu talepler ile hiçbir somut dayanağı delili olmayan düzmece beyanlarla varsayımlarla yazılan iddianamedeki iddiaların peşine düşüp cevaplarını aldık. Aldık ve gördük ki iddialar tamamen asılsız. Bu sonucu sizlerde görmüş olmalısınız ki ne bizim taleplerimizi karşılıyorsunuz nede müvekkilimle ilgili 5 celsedir yeni bir talepte bulundunuz. Bu durumda nasıl oluyor da müvekkilim hakkında dosya kapsamı belgeler ve tanık beyanları iletişim tespit TTS raporları gibi vesaire deliller, delillerin toplanma sürecinin ve atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının halen devam etmekte olması delilleri karartma ihtimalinin bulunması tutuklu sanıklar hakkında mahkemenizin verdiği aşamalardaki tutuklama gerekçeleri ve atılı suçun CMK madde 100/3 maddelerinde yazılı suçlardan olması dikkate alınarak tutukluluk halinin devamı kararı verebiliyorsunuz. Karardaki tanık beyanlarının söylemi karşısında şu soruyu sormamak mümkün değil. Bizim kaçırdığımız bir celse mi var ya bu tanıklar o celse mi dinlendi? Bu kararınızdaki tanıklar. Yoksa bu tanıklardan kastınız Erzincan yalanını yumurtlayan gizli tanıklar mı? Delil karartmaya gelince 12 Haziran 2009 tarihinden bu yana geçen 2 yılın 1 yılını müvekkilim görevinin başında geçirdi 1 yılını ise tutuklu. Halen daha 12 Haziran 2009’dan 9’da gündeme taşınmış 4 sayfalık ucuz kağıt dışında dosyada değişen hiçbir delil yok. 2 sene geçti hala değişen hiçbir şey yok. Müvekkilim dışarıda olduğunda da yoktu içeride olduğunda da yok. Aleyhe yeni bir delil görüyor musunuz ya biz mi görmüyoruz bunu da merakla bekliyorum, bu sorunun cevabını da bekliyorum. Bugüne kadar bulduğunuz bir delil mi var ki karartılsın? Sizlerin karşısına geçip aynı cümleleri size karşı okuyup tutuklandınız dendiğinde ne hissederdiniz? Çıldırmamanız, bağırmamanız, kinlenmemeniz, nefret etmemeniz mümkün olur muydu? Bu sürece artık taraflar bile sessiz kalamadı. Siz sükunetinizi sürdürürken düşünmeye, sorgulamaya başlayanlar vicdanları rahatsız olanlar konuşmaya başlıyor. Aşağıda bir haber göreceksiniz bu Taraf Gazetesi yazı işleri müdürü Yıldıray Oğur tarafından yazılan ve Dursun Çiçek başlık cuntası başlığını taşın bir yazı. 13 Ocak 2011 tarihinde yazılmış bu yazıdan bazı örnekler okuyacağım. Her şey irticai ile mücadele eylem planının 12 Haziran 2009’da Taraf’ta yayınlanmasıyla başladı. O tarihten sonra 3 kez tutuklanıp 2 kez serbest bırakılan Albay Dursun Çiçek altında imzası olduğu iddia edilen fakat belgede Çiçek’in parmak izleri bulunmayan ıslak imzalı belgenin orijinalinin savcılara ulaştırılması ve iddianamenin yayınlanmasından sonra tutuklandı. Ve tutukluluğunun üzerinden 7 ay geçti. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs eden bir yalnız denizci Dursun, Kurmay Albay Dursun Çiçek. Halbuki ıslak imzalı belgenin orijinalini savcılığa gönderen meşhur 3 kuşaktır Türk ordusunu hizmet etmiş bir aileden geldiğini söyleyen ihbarcı subay hikayeyi hiçte böyle anlatmamıştı. Onun anlattığına göre plan; İlker Başbuğ’un bilgisi dahilinde dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hasan Iğsız’ın emriyle rutin askeri hiyerarşi içinde hazırlanmıştı. Aylardır hem Dursun Çiçek hem de avukatı olan kızı İrem Çiçek 15 duruşmanın hemen hepsinde İlker Başbuğ ve Hasan Iğsız’ın duruşmaya gelip ifade vermesini istiyor. Ama savcılar bu talep karşısında sessiz kalıyor hakimlerde bu talebi nedense bir türlü kabul etmiyor. İhbar mektubunu gönderen ve olayla ilgili ayrıntıları en iyi bilen meçhul askerde mektubunun sonunda gerekli görülürse ortaya çıkıp ifade de verebileceğini taahhüt etmişti. Savcılar o meşhur askerin meçhul askeri ifadeye çağırmak içinde herhangi bir adım atmadı. Çiçek Ailesinin kaderi tepelerde zaman zaman tepişen ve zaman zaman uzlaşan fiillere bağlı. Dursun Çiçek’in 80 yaşındaki kanserli annesi hala oğlunun bir yurtdışı görevinde olduğunu zannediyor. Dün topluca davaya gelen aile anneye bir akraba düğününe gittiklerini söyledi 7 aydır dava yerinde sayıyor ne büyüyor, ne de küçülüyor bu arada ilginç gelişmelerde yaşanmakta. 4 yıllık Ergenekon davaları zincirinin en zayıf halkası olan Erzincan’daki Ergenekon soruşturmasındaki Çiçek’le ilgili iddialar düşmüş gibi. Çiçek’in irticayla mücadele eylem planını uygulamak için Erzincan’a gidip görüşmeler yaptığı iddialarının en güçlü karinesi olan Mazlum Otelde kalan Dursun Çiçek’in 1977 doğumlu bir işadamı olduğu ortaya çıktı. Savcılığın talimatıyla dinlenen başka bir Dursun Çiçek’inde işçi bir Dursun Çiçek olduğu ortaya çıktı. Polisin Albay Çiçek niyetine İşçi Çiçek ile ilgili çıkardığı ilk dinleme kararının tarihinin 9 Mart 2009 olması yani Taraf’ın irticayla mücadele eylem planının yayınlanmasından 3 ay öncesi herkesin atladığı ilginç bir detay. Savcıların ve polisin Dursun Çiçek’i daha çok, çok daha uzun zamandır izlemeye aldığı anlaşılıyor. Umarım adaletin yerine geldiğini görmeye Dursun Çiçek’in hasta annesinin ömrü de yeter, inşallah bizimde ömrümüz yeter. 12 Haziran 2009 yılından bugüne kadar bir adım yol gidemeyen ve günden güne karartılan bu sürece. Haktan, hukuktan, adaletten yoksun yaklaşımları anlatarak kitap haline getirdiğim Kışladan Hasdal’a Albay Dursun Çiçek Vakası isimli kitabım Çarşamba günü itibarıyla çıkacağından, bugün mahkemeniz dosyasına elimdeki taslağı sunuyorum. Karanlıktan aydınlığa çıktığımız bir gün Sayın heyet, karanlıktan aydınlığa çıktığımız bir gün belki bizlere yaşatılanları çocuklarınızda öğrenmek ister ve bir göz gezdirmek ister diye düşünüyorum. Yine mutlaka görünmesi gereken bir fotoğraf karesinde büyük resmi netleştirmesi nedeniyle sizlerle paylaşıyorum. Fotoğraf karesinde yer alanlar eski Savcı Öz yeni Savcı Kansız ve Taraf Gazetesi Muhabiri Mehmet Baransu’dur, teşekkürler.”


Yüklə 280,55 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin