T.C
İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2008/209
CELSE NO :31
CELSE TARİHİ :23/12/2008
BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909
ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298
ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266
C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954
C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924
KATİP :AHMET ELMALI 116766
23/12/2008 tarihli oturum açıldı,
Tutuklu sanıklardan Sedat Peker, Semih Tufan Gülaltay, Mete Yalazangil, Selim Akbulut, Adnan Akfırat, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Gazi Oğuz, Erkut Ersoy, Hüseyin görüm ve Sevgi Erenerol dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.
Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk, ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül, Sanıklar Orhan tunç ve emin Gürses müdafii Av. Mehmet Taşdelen, Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep küçük, Sanık ümit Oğuztan müdafii Av. Alper Yarımbıyık, Sanık Ergün Poyraz müdafii Av. Hasan Gürbüz, Sanık Doğu Perinçek ve diğer işçi partililer müdafii tutuklular vekili Av. Mehmet Cengiz, Av. Hüseyin Gökçe Arslan, Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga akalın,Sanık ilhan Selçuk müdafii Av. Özgür Erbaş’ın geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Açık duruşmaya devam olundu.
Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül ün savunmasına geçen oturumda kaldığı yerden devam olundu.
Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül: Değerli başkanım, değerli üyeler, beyanlarıma kaldığım yerden devam etmeden önce, öncelikle dün sayın mahkemece savcıların talebi üzerine hakkımda yapılacak suç duyurusuna ilişkin teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Çünkü bu bana bu yargı sürecinde savcıların özellinde yaşadığımız fevkalade ciddi bir sıkıntıyı açıklığa kavuşturmak şansını verdi. Öteden beri bu yargılama sürecinde savcıların şahsından kaynaklanan çok ciddi sıkıntılarımız olduğunu defaatle ifade ettik. Dün ben buna ilişkin özellikle uzun uzun açıklamalarda bulundum. Ancak dün özellikle yargı etiğine ilişkin belki de savcıların meslek yaşamında ilk kere duydukları bir takım hususlara beyanlarımda yer vermiş olmama rağmen,savcılar sanki yargı etiği ilkelerini ilk kez duymuş olsalar bile, hiç ama hiç önemsememişçesine sayın mahkemenizde sürdürülmekte olan bu yargılamada iddialarını kanıtlaması gerektiği sırada, sayın mahkemenize sunacağı bir kanıtı bilerek isteyerek çarpıtmış. Ben buna ilişkin bir beyanda bulundum. Dün hep birlikte gördük. Müvekkilime ilişkin Veli Küçük te ele geçirildiği söylenen bir belgede, müvekkilimin, sayın komutanım, şu tarihli yazım ektedir diye bir beyanı olduğunu ifade ettiler, ben de ekranımı çevirdim, bu yazıyı size gösterdim. Yazının altında o sözü edilen müvekkilimin yazmış olduğu gazete yazısının internet çıktısını, printer den çıktı alıp, veli paşanın önüne koyanın veli paşa nın şirketinde çalışan melih isimli bir şahıs olduğu da yazılı. Ancak burada hep birlikte gördük. Savcı bu belgeyi okurken altında yer alan melih ibaresini okumadı. Çünkü melih ibaresini okusa, o belgenin Veli paşaya melih tarafından verildiği,ve verilenin de Vedat Yenerer in bir gazete yazısının söz konusu olduğu açıklığa kavuşacak. Ama heyetiniz yanıltılmaya, heyetiniz bu deli saçması, deli zırvası iddianamenin sonrasında bir hüküm versin, bu sanıklar mahkum olsunlar diye bilerek isteyerek o belgeyi çarpıttı savcılar. Şimdi burada çok ciddi bir sorun var, eğer savcılar bu belgedeki melih ibaresini okurken fark edemedilerse bu onların mesleki yeterliliğine ilişkin çok ciddi bir handikap olarak hepimizin sorgulaması gereken bir husus. Yok eğer savcılar, bu melih ibaresini okurken gördüler, ama bunu sayın heyetinizden gizledilerse, o daha da büyük bir handikap, heyetinize yapılan bir saygısızlık bu her şeyden önce, sanıklara yapılan bu kastı kalkışmayı bırakın, bu heyetinize yapılan bir saygısızlık. Buna hangi hukukçu göz yumup ta sesini çıkarmaksızın bunu es geçebilir. Savcılar eğer avukatlık yapacak olsalardı, kürsüde oturan savcı ben olsaydım, emin olun savcılar, avukat kürsüsünden bana ayakkabı da atabilirlerdi. Böyle bir saçma iş olabilir mi, böyle bir hukuksuzluk kanunsuzluk olabilir mi. Savcı kamu görevlisi, savcının yapacağı iş burada adaleti gerçeği açıklığa kavuşturmak. Heyetinize ışık tutmak. Savcının işi, kamu görevlisi olmakla sanığın aleyhine olduğu kadar, lehine olduğu hususları da ortaya koymak bunu hepimiz biliyoruz. Ama şimdi savcı, niçin orada o melih ibaresini okumuyor, dün gösterdim size, melih ibaresini niye okumuyor savcı. Heyetinizi yanıltmak istiyorlar. Kamu oyunu yanıltmak istiyorlar. Bu eğer yanıltma ise, yargıcın huzurunda yapılan bu hukuka, meslek etiğine aykırı davranış, tam anlamıyla bir suçtur. Bu iftirayı, ısrarla mahkemenizin huzurunda delillendirmeye çalışmak yalan yanlış bilgilerle heyeti yönlendirmek, yargıcı manipüle etmek ve delil uydurmaktır. Böyle bir şey yok gördük. Melih ibaresi var, bir gazete çıktısını, Veli Küçük’e çalışanı vermiş, veli paşa muhtemelen interneti kullanmasını bilmediği için yanında çalışan melih isimli şahsa oğlum şu Vedat ın gazeteden şu yazısını çıkartta bir okuyayım demiştir. O da çıkartmış veli paşa yerinde yokken altına kimin bırakıldığı anlaşılsın diye de melih ibaresini koymuştur. Hadise bundan ibaret ama gelin burada görün ki Nihat taşkın savcı, huzurda görülmüş, bu davanın dünkü celsesinde, sen mi yazdın diye soru yöneltiyor müvekkilime. Yani her şeyi ile durum ortada. Şimdi yazıyı sorgulamıyor, bunu sen mi verdin diyor, heyeti manipüle ediyor. Bu sorulması gereken tartışılması gereken bir husus, dolayısıyla bu hususa ilişkin benim buradaki beyanlarıma, savcıların tahammülsüzlükle karşılamış olması onların suçluluk telaşından başka başkaca hiçbir anlam taşımıyor. O noktada ben sayın mahkemenizin hakkımda yapılan suç duyurusunu kabulü üzerine, ziyadesi ile ferahladım çünkü şimdi hiç olmazsa savcılılık aşamasında, bu hususu açıklığa kavuşturmak suretiyle yargılamamın daha soruşturmanın başından bu güne, savcıların bu soruşturmaya ilişkin kastını sanıklara yönelik hasmane bu tavrını açıklığı kavuşturup bu huzurdaki savcıların mesleki yeterliliklerini ortaya koymak noktasında çok ciddi bir fırsat elimize geçti. O yüzden ben bir kere daha heyetinize teşekkür ediyorum. Değerli başkanım, dün kaldığım yerden beyanlarıma devam ediyorum. Burada savcıların özellikle burada öğrenmelerini istiyorum, hem de buradaki beyanlarım savcıların öğrenmelerini sağladığı kadar, aynı zamanda da tarihe kayıt düşmek noktası da da önem arz edecek. Çağdaş ve demokratik bir toplumda yargılının iç tutarlılığı ve manevi gücü ile yargı sistemine olan kamusal güvenin taşıdığı önem çerçevesinde, hukukçuların olması gereken özellikleri ile taşımaları gereken yüksek değerlere sıkı sıkıya sahip çıkmalarının fevkalade önem taşıması gerektiğini hukuk fakültesi mezunu olarak hukuk eğitimini tamamlamış ve halen savcılık görevini yapan savcıların çok iyi bilmeleri gerekmekte. Buna ilişkin hiçbir mazeretleri olamaz savcıların. İşte soruşturma savcıları, bu yüzden sorumlu oldukları bu soruşturma sürecine ilişkin hesap verecekler. Bunun hiç ama kaçacak bir yanı yok. savcılar yazık ki hukukçu kimliklerinin hukukun gereklerini bilmiyorlar. Bu benim iddiam, buna ilişkin her safahatı ciddi delillerle biz bu iddiamızı huzurunuzda kanıtlayacağız. Ya da doğru bir ifade ile daha doğru bir ifade ile savcılar ama ideolojik nedenler, ama haklarında sürdürülmekte olan soruşturmalar, ama başkaca bilemediğimiz nedenlerle bu soruşturmamda en temel hukuk ilkelerini bile hiçe saymışlardır.kamusal bir güvence olması nedeni ile tüm hukukçular mensubu bulundukları kurumlara saygı göstermeleri, saygı gösterilmesinin sağlanması ve kurumların saygınlığına halel getirecek davranışlardan da özenle kaçınmaları gerektiği, bu çerçevede gerek hukukçu kimliklerinden, gerekse mensubu bulundukları kurumlara aidiyetleri sebebiylede onur duymak zorunda olduklarında açıklanmaya gerek olmayacak şekilde bilmeleri gerektiği hepimizin malumu. Ama başta Zekeriya öz olmak üzere, savcılar böyle mi yaptılar, en hafif ifadesi ile söz gelimi savcı Zekeriya, öz kah üç gündür aynı giysiler ile görev başında olduğundan, kah can güvenliği yaşadığından, kah İtalya nın meşhur savcısı Skarpinato ya yada Antonio die petro ya kendisini benzetmekten ve bu suretle bizzat şahsını da medya malzemesi olmaktan kurtaramadı. Kurtaramadı da değil kaçınmadı. Özellikle de bunu basına yaptığı servis ile de şekillendirdi, yönlendirdi, biçimlendirdi. Bu yüzden kendisine takılan o süper savcı adının peşinde özellikle de, malum basın grubunu başta, başbakanın damadının başında bulunduğu sabah olmak üzere, bu operasyonda, Türk silahlı kuvvetlerini hedef alan, taraf, zaman, Samanyolu, bu gün star gazetelerine özellikle de yaptığı servislerle, bu süreci sürdürüp bu günlere taşıdı. Savcının bu davranışlarının şahsına saygı gösterilmesini veya sürdürmekte olduğu soruşturmaya yahut mensubu bulunduğu kurumun saygınlığına halel getirecek davranışlardan kaçınmayı sağlamaya dönük olmadığı izah edilmeyi bile gerektirmeyecek derecede açıkça ortada bulunmaktadır. Bu çerçevede nisan ayı itibari ile hakimler savcılar yüksek kurulu başkanlığına savcılar hakkında yapmış olduğum ikinci şikayet dilekçemden bir bölümü aynı ile aktarmak istiyorum. bir süredir sürdürülen ve hala da sürdürülmekte olan basında ve adliye koridorlarında ifade olunduğu üzere, gerek Türk silahlı kuvvetlerinin, gerekse Türk adaletinin ağustos ayındaki terfii tayin dönemi öncesinde güya soruşturmanın sürdürülmesi ve derinleştirilmesi çerçevesinde gerçekleştirilecek yeni gözaltılar ile basına malzeme olması sağlanılmaya devam olacak soruşturma dosyasının başından bu yana sürdürdüğü seyir, tüm soruşturmanın basına yansıyan içeriği savcıların hakimlik ve savcılık mesleğini özen doğruluk ve onur içinde yerine getirmekten ve yine hakimlik savcılık sıfatının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır şekilde hareket etmekten her geçen gün daha da uzaklaşacağı iddia ve yorumlarına haklılık kazandırmaktadır. Bu beyanlarımı nisan ayında yapmıştım. Şu an aralık ayındayız ve bu güne değin yaşadığımız her bir gün, her bir süreç, bu ifademi nisan ayındaki bu ifadelerimi doğrulamıştır. Savcıların yasa ve teamüllere aykırı tutum ve davranışları ile sürdürmekte oldukları soruşturma dosyasının içeriği ve seyri henüz soruşturma safhasında bulunan yargılama faaliyetini ve savcılık makamının bu faaliyet içersindeki yeri ve işlevini açıkça olumsuzlaştırmakta ve tüm bu tespitler ise savcıların yargının görünümü bozacak davranışlardan kaçınmaktan uzaklaştığı kaygımızın haklılığını ortaya koyarak, her geçen gün bu kaygımızın şiddetini artırmaktadır. Bunu ben nisan ayında yazdım. hakimler savcılar yüksek kuruluna. Bu gün yanılmıyorsam 21 aralık bakın dünkü zaman gazetesinde, 23 aralık bağışlayın. Dünkü zaman gazetesinde serdar adil saçan ın işçi partisinden millet vekili adayı olacağına ilişkin bir özel haber yapıldı. Yapılan özel haberde, adil serdar saçana ilişkin ikinci iddianamede yer bulacak olan ek soruşturma sürecinde alınmış ifadeler, yapılmış tespitler, şimdiden yine aynı basın grubuna servis yapılmakta, bunu görüyoruz. Yani değişen bir şey yok, niye değişen bir şey olsun ki adalet bakanı savcıları koruyor, kolluyor. Savcılar da nasıl olsa bir kere bu soruşturmanın içersine bu hali ile girdiler, hiç olmazsa bundan çıkacağı zamanlara değin, mevcut hükümetin koruması altında soruşturmayı başladıkları biçimi ile tamamlayabilsinler. Bakın efendim, yine nisan ayı tarihli ikinci şikayet dilekçemde ki, bu güne kadar beş şikayet yaptım. Ayrıca ne ifade etmişim, bununu da bilinmesinde yarar var, tüm sanıkların ve sayın mahkemenizin bilmesi, sayın mahkemenizde görülmekte olan bu davada hakikaten bilinmesine inandığım bir takım hususları özellikle ifade edeceğim. Çünkü bunlar hem sayın mahkemenizce ilk kez bilinecek, hem de sanıklar tarafından da ilk kez öğrenilecek. Yine sözünü ettiğim o dilekçeme dönmek istiyorum. O dilekçemde şunu belirtmişim iddialarımızın haber kaynaklarını açıklamalarının kendilerinden beklenilmeyecek gazeteler tarafından doğrulanması elbette mümkün olmamakla birlikte kendileri ile görüştüğümüz müvekkilimin meslektaşı olan çeşitli gazete ve televizyon muhabirleri şifahen ve samimi beyanları ile şikayetli savcıların kendilerin bilgi ve belge servisi yaptıklarını doğrulamıştırlar. Ancak haber kaynakları aleyhine resmi ifade vermeyerek haber kaynaklarını gizleyeceklerini belirtmişlerdir. Bu sebeple inanıyoruz ki şikayetli savcıların kullandıkları GSM telefonları ile makam telefonlarının görüşme dökümlerinde şikayetli savcıların bilgisayarından yada şikayetinin kendi adına kayıtlı gerekse başkaca adlara kayıtlı elektronik posta adreslerinden yapılmış yazışmalar ile msn kayıtlarından basına soruşturma dosyası içeriğinin bizzat denetimli olarak savcılar tarafından sızdırıldığı iddialarımız kanıtlanacaktır. Demişim. Aynı iddialarımız çerçevesinde, savcıların dün de ifade ettim, haham kılıklı kanada’ da ki meczup ile görüştükleri açıklığa kavuşacak. Ben sayın mahkemenize de basında dolaşan savcıların ve hatta korumalarının cep telefonlarını takdim etmiştim. geçenlerde ve bunların dökümlerini istemiştim. Ben bu savcıların korumalarının telefon numaralarını nerden temin edebilirim. Ben bunları basın mensuplarından edindim. Hatta basın mensubu arkadaşlarım, bana dünkü beyanlarımdan ötürü, özellikle kızgınlıklarını ve küskünlüklerini ifade ettiler. Elbette ki gazetecilik saygın bir meslek, elbette ki gazetecinin işi kamuoyunu bilgilendirmek, ama sürdürülmekte olan bir soruşturmada adalet arayışını gerçek arayışını bir yana bırakıp eğer ki kamuoyu yalan yanlış yönlendiriliyorsa, gazetecinin de buna alet olmaması gerekir. Bakın o çerçevede kendisini de ziyadesi ile takdir ettiğim bir meslektaşım var. savcı Zekeriya öz ün bir grup basın mensubu ile kendisini de bilgilendirdiği sırada, o bilgilendirme sürecine ilişkin yapmış olduğu bir gizli ses kaydı var. gizli ses kaydını o gazeteci arkadaşım, suç olduğunu bildiği halde bu gün itibariyle huzura çıkartmıyor. Ama beş yıl bekliyor, beş yıl sonra bu soruşturma sürecinin o tarih itibariyle belki de sonuçlanma şansı da mümkün. Bu kararın üzerine hukuk tarihimizin en garabet davalarından biri olarak yerini alacak olan bu davada bizlerin kamuoyunun bilmediği perde arkası gerçekleri ile o ses kaydını kullanacak. Gazeteciler şükür ki hala kamuoyu yararları doğrultusunda, kamu gerekleri doğrultusunda faaliyet gösteren insanları da bünyesinde barındırabiliyor. O gazeteci arkadaşım da, kendilerine yapılan servisin bir savcı gazeteci dayanışması olmadığını, bunun bir yönlendirme olduğunu, bu soruşturmanın bir tertip olduğunu, görüp kavramış, ona göre de savcıya mesafeli tutumunu takınırken tarihi not düşmek üzere gazeteci sorumluluğu ile de durumun tespitini yapmış. Bu söylediklerim çok değil, beş sene sonra açıklığı kavuşacak. Zaten o tarih itibariyle kısmetse, savcıların dört yıl olarak planladıkları bu Ergenekon soruşturması süreci de tamamlanmış olacak. Zaten ikisini geride bıraktık. Savcıların az önce de ifade ettim, benim savcıların şahsına yönelik hiçbir husumetim yok. savcılar meseleyi şahsi bir zeminde değerlendirebilirler, benim kendilerini tanıdığım bildiğim gördüğüm yoktur, bu benim DGM deki ilk davam. Özellikle, ağır ceza mahkemesinde ilk davam. Tanımam kendilerini ama eğer karşımda bir savcı varsa ve cumhuriyet savcısı sıfatını taşıyorsa, hukukçuluk hakikaten çok seçkin saygın bir meslek. İster yargıç, ister savcı, ister avukat olsun. Ama bir avukat yalan söyleyebilir. savcının böyle bir yalan söyleme lüksü yoktur. Olamaz da. Kamu adına iş görüyorsunuz. Dolayısıyla gerçekleri çarpıtmak, yargıdan sonuç elde etmek amacı ile dedi.
Mahkeme Başkanı : avukatın böyle bir hakkı var mı. Dedi.
Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül : yok efendim, ama kamuoyunda öyle bir zehap var, varsayalım ki öyle olsun. Ama bu savcının hiç yapacağı iş değil. avukat yapsa bile savcının yapmaması lazım. Dedi.
Mahkeme Başkanı : bilesi bile yok avukatın, dedi.
Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül : efendim, savcıların hukuk eğitimini tamamlamış savcı olarak hala görev yapıyor olması nedeni ile özellikle hakim ve savcılara yönelik meslek ahlak standartlarını oluşturmak amacı ile belirlenmiş temel ölçütlerden haberdar olmamasını muhakkak ki düşünemeyiz. Bu sebeple benim sayın mahkemenizin huzurunda telaffuz ettiğim bütün yukarda ifade ettiğim hususlar bu güne kadar yüz yıllardır süre gelen hukukçuların yargı etiği ile ilgili evrensel standartları meslek etik kuralarına ilişkin çok çeşitli çalışmaları bulunduğu hepimiz tarafından bilinen, ancak ısrarla savcılar tarafından bilinmezlikten gelinen kaynaklar tarafından şekillenilmiş. Dolayısıyla önümüzde hakimler, savcılara ilişkin kanuni düzenlemeler olduğu kadarı ile aynı zamanda yıllardır kürsülerde şekillenmiş, mahkeme salonlarında şekillenmiş bir yargı etiği var. Ben inanıyorum ki, bu soruşturmada ortaya çıkan bu skandallar yargı tarihimizin hakikaten ilkleridir. Ne o yassı ada davaları, ne sıkıyönetim davaları hiçbirisi bu huzurdaki davada barındırdığı kadarı ile skandalı bir arada barındıramaz. Hepsini ben tüketmek zorunda değilim. Birçok arkadaşım var herkes kendi müvekkiline ilişkin dosya içindeki skandalları bir bir kanıtlayacak. Ama sadece Tuncay Güney bahsi bile, dosyada bütün skandalları en güzel özetleyen bir şahıs, bir motif olarak hepimizin önünde duruyor ve hala Tuncay Güney kasetleri gelmiş değil. bir sayfam daha var. bu yargıçlık savcılık etik kurallarına ilişkin benim uzun süreli çalışmalarım sonucunda derlediğim bu hususları özellikle ifade etmek istiyorum. Sayın mahkemenizce bu hususların tamamının bütün ayrıntıları ile bilindiği ve kürsü de de hayata geçirildiği konusunda hiçbir tereddüdüm yok kendi adıma. Ama bu fırsat benim tarafımdan isabetle değerlendirilecek olursa, umarım savcıların kulaklarına küpe olur. Ve bu arada bu yargılamaya ilişkin belki de onlarca yıl sonra yapılacak olan değerlendirmelerde, hukuk fakültesindeki talebelerin bu dosya üzerinde yapacakları yada hukuk akademilerinde yapılacak olan değerlendirmelerde, bu dosyayı işlenirken, benim özellikle yargıçlık savcılık mesleğine ilişkin ifade edeceğim bu tespitlerin önem taşıdığına inanıyorum. O yüzden bunları telaffuz etmekte bir yarar görüyorum. Yoksa az önce de ifade ettiğim sayın mahkemenizce bu hususların tamamının bilindiği ve bu mahkeme salonunda da hayata geçirildiğini ben kendi adıma gayet iyi biliyorum. Sözüm burada savcılara. Az önce ifade ettiğim bu temel ilkeler hakimlerin ve ülkemiz yargısı üzerinde savcıların, yargı mesleği standartlarını belirlemek geliştirmek olgunlaştırmak üzere bizzat ilgili yargı mensupları olarak kendileri tarafından oluşturulmuş, yazılı olmasa da yargı etiği ilkeleri başlığı altında ifade edilebilecek kurallar bütününden ibarettir. Anılan kurallar arasında hiç şüphesiz, esas alınması gereken en temel ve evrensel kurallar ilk başta bağımsızlık tarafsızlık doğruluk ve tutarlılık, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri olarak sıralanabilir. Bu nedenle, savcılar tarafından da bilinmesi gerektiği üzere her yargı mensubu bu belirttiğim temel yargı etiği ilkeleri karşısında başta kendi vicdanı olmak üzere bağımsız ve tarafsız olan ilgili kurumlar ile ayrıca kamuoyu karşısında da mesleki davranış ve yükümlülüklerinden ötürü sorumludurlar. Belirttiğim açıklamaların her ne kadar izahtan vareste ve biline gelen olsa da Türkiye cumhuriyeti savcısı sıfatı altında yürütmekte oldukları soruşturmada kamuoyunda yargıyı bağımsızlığı, tarafsızlığı, adilliği, dürüstlüğü, güvenilirliği hiç olmazsa hararetli tartışmalara konu eden ve yargıya ve hukuka olan mahkemeye olan inanç ve güveni sarsarak şiddetli toplumsal kaygılara neden olan bu savcıların niçin Türk adalet teşkilatı ve Türk yargı sistemimizden süratle tahliye ve tasfiyesinin gerektiği soruşturma sürecinde yer alan bir biri ardına skandallar ve yargılama aşamasında ortaya konulan skandallarla açıkça anlaşılmaktadır. Cumhuriyetimizin değiştirilmez nitelikleri arasında yer alan hukuk devleti ilkesi hepimizin bildiği üzere, hukuk devletinin yurttaşların hukuksal güvenlik içinde bulundukları devletin eylem ve işlemlerinin hukuk kurallarına bağlı olduğu, yönetimde keyfi yaklaşımların önlendiği bir sistemi anlatmaktadır. Bu çerçevede, bağımsız yargının objektif ve hukuki kararları ile saygınlığını ve itibarını artıracağı da muhakkaktır. Hukuk devleti ilkesinin yasama ve yürütme ile birlikte çağdaş demokratik devletlerin koruyucu unsurlarından biri olduğu demokrasi ve insan hakları kültürünün gelişmesi ile önemi artan hukukun üstünlüğü ilkesinin devlet ve toplum hayatında evrensel değerleri ifade ettiği, hukuk eğitimini tamamlamış savcılar tarafından da çok ama çok iyi bilinmek zorundadır. Bu zorunluluğu, yazık ki biz sayın mahkemenizin huzurunda bu yargılama sürecinde sağlamaya çalışıyoruz. Her hukukçunun gayet iyi bilmesi gerektiği üzere, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlamaya yönelik yasal düzenlemeler bir yana adalet, her şeyden önce yüce bir duygu. Ve değerdir. Adaleti üstün prensipler ve kurallar temelinde yüceliğine yaraşır kamu ve birey vicdanını tatmin edici şekilde eşitlikle ve dürüstlükle gerçekleştirmek yargının ve mensuplarının asli görevidir. Hukuksuzluklara ve hak ihlallerine karşı refleksi, yargının ve mensuplarının yararlılık nedeni ve öz görevinin gereğidir. Benim de huzurda yapmış olduğum bu olsa gerek. Bunun özellikle, savcılar şahsında ifade bulduğuna inandığım halen yaşadığımız şiddetli keyfilik ve hukuksuzluğa karşı sürdürdüğüm hukuk mücadelemin özellikle anlaşılması için belirtmek istiyorum. Hukukun üstünde hiçbir güç olmadığını hukukun ve kanunların politik dahil, hiçbir gücün etkisinde kalmadan tarafsız özgür ve bağımsız cesaret ve kararlılıkla ve ancak sorumluluk duyularak hakkaniyetle uygulanacağı adaletin güç emrine verilemeyeceğinden kesinlikle emin olunması gerektiği, çerçevede hakim ve savcıların görevlerini yasalara ve yerleşmiş yüksek yargı içtihatlarına dayanarak yerine getirmek zorunda oldukları tüm sanıklarca olduğu gibi, tüm yurttaşlarımızca da gayet iyi bilinmeli. Ama en başında bilinmesi gereken de, muhakkak ki bizzat yargı mensuplarının kendisi olmalı. Efendim, hepimiz biliyoruz ki yargının asli unsuru olan hakimlik ve savcılık hangi toplum söz konusu olursa olsun toplumun o toplumun en saygın ,en şerefli, en üstün statülerinden biridir. Yazık ki Türk yargı sisteminde hakim ve savcılar özlük hakları itibariyle bu üstün statüyü henüz yaşayabiliyor değil, yani ama bu yargıcın savcının meslek ahlakı ile ilgili o en üstte bulunması gereken standartları ile saygınlığına engel değil. bu yüzden vicdanla, cüzdan arasında kalmış hakimlerimizin cansiperane yargı faaliyetinde gösterdiği gayret hepimizin malumu. Dürüstlük, çalışkanlık, cesaret, adalet, ölçülülük ,sabır bağlılık, tevazuu, sadelik düşüncesi olarak tanımlanması ancak mümkün yargı karakteri etiği vuslatı için az önce sözünü ettiğim yargıç savcı statüsü için elbette ki tek başına yeterli değil. aslına bakıldığında herkeste olması gereken bu değerler, ancak yargı etiği dediğimizi yargı ahlakına ilişkin özel bir takım davranış biçimleri ile zenginleştirildiği halde, yargıcın savcının sözünü ettiğimizi o üstün kimliğine kavuşmasına imkan sağlayabilir. Yargı görevi, muhakkak ki bilgelik te gerektiriyor. Okumak araştırmak öğrenmek düşünmek sorgulamak, hukuksal doğru ve isabetli çözüm için değerlendirmelerde bulunmak mutlaka ki olması gereken kurallar. Ama görüyorsunuz, savcı Zekeriya öz, tebliğinde bile iddianameye hiç girmiyorum, tebliğini söyledim. Yaptığı alıntıları bile sayfasına taşırken yapıştırdığı yanlışı görüp kavramaktan uzak. Bu dosyada savcılara hala posta zarflarını teslim edemedikleri, ibraz edemedikleri ihbar dilekçeleri ile cd gönderiliyor, gönderilen CD nin içinde bir dijital imza var bu dijital imzayı bilgisayar kullanmasını hiç olmazsa biraz olsun bilen bir kullanıcı pek hala görür. Hiç olmazsa, o izi saklar. Sayın heyetiniz de muhakkak ki yaşınız itibariyle bilgisayar kullanımı konusunda bizlerin yada huzurdaki savcıların yaşları itibariyle bilmeleri gerektiği düzeyde bir bilgisayar kullanım bilgisi beklenmiyor . Ama savcılar, birbiri ardına gördükleri kursta, birbiri ardına çalıştıkları bu bilgisayarlı Uyap programı hazırlık kursunda ve sairesinde bu bilgiyi yeterince edinmiş olmaları gerekirdi. Ama bakın görüyorsunuz, şimdi birazdan açıklayacağım dijital kanıtlarını, iddianamedeki Tuncay Güney makyajını birazdan dijital kanıtları ile açıklayacağım. Bilgisayar kullanmasını biraz bilmiş olsaydı savcılar, böyle bir makyajın da izini ortaya koymazlardır. Gizlemeyi başarırlardı. Efendim doğaldır ki, daima birinci planda tutulması gereken adalet görevinin kişisel yarar şöhret yada başka bir hukuk veya ahlak dışı kazanç sağlamak için icra edilmesi düşünülemez. Yargıyı değerli ve saygılı kılan da sadece ve sadece hukukun ve adaletin hizmetinde olmasıdır. Muhakkak ki, toplumumuzun en şerefli en saygın meslekleri arasında ilk başta yer alan hakimlik ve savcılık, meslekte yer alan hiçbir hakim ve savcımızın bağımsız, tarafsız doğru tutarlı dürüst eşitlikçi ehliyet ve liyakat sahibi olduğiu hususunda bir tartışmaya konu olmamalı. Eğer bu konuda bir tartışma başlarsa bundan yararlanan hiç şüphesiz bizzat mahkemelerimiz, bizzat adalet teşkilatımız, bizzat yargı sistemimiz olur. Bu soruşturma sürecinde yargıya olan inanç ve güven hiç şüphesiz sarsılmış, hiç şüphesiz ciddi suretle örselenmiştir. Dün Muzaffer Tekin komutanımız ne dedi, avukatım umudunu kesti dedi. Yorucu terör örgütü bizleri hakikaten yordu. Hakikaten yordu efendim bakın salonda avukat sayısını görebiliyor musunuz. Fiziki olarak maddi olarak zaten bu yargı sürecinde bir yargı faaliyetinin yapılması, en başından beri engellenmek istenildi. En başından beri planlanan bu kurgu dahilinde görüyorsunuz, huzurda yaşadığımız sıkıntıyı. Son bahsimi yapıyorum, bu hususa ilişkin. Buraya kadar anlattığım yargı etiğine ilişkin tespit ettiğim ilkelerin ışığında savcılara ilişkin de bir değerlendirmede bulunmak istiyorum. Huzurdaki soruşturma savcılarının hukukun üstünde hiçbir güç olmadığına, hukukun ve kanunların politik dahil hiçbir gücün etkisinde kalmadan tarafsız, özgür, bağımsız cesaret ve kararlılıkla, ancak sorumluluk duyularak hakkaniyetle uygulanacağına, adaletin güç eline verilmeceğine kesinlikle emin olunmasını sağlayacak içtenlikle inanılabilecek ve güvenilen görevini yasalara ve yerleşmiş yüksek yargı içtihatlarına dayanarak yerine getireceğinden kuşku bulunmayan birer savcı olmaları gerekirken, yazık ki bu bugüne değin gerçekleşmemiştir. Ben, yirmi sene gazetecilik yaptım. Hala yapıyorum bir yandan. Onbeş senidir avukatım. Adliyeyi ziyadesi ile yakından takip ederim emin olun Türk yargı sisteminde başkaca bir tek savcı görmedim ki, huzurdaki bu savcılar kadar tartışılsınlar. Bir savcının cumhuriyet savcısının tartışılması bile, yargı sistemimize olan güvenin sarsılması için tek başına yeter bir sebep. Bizim burada savcıların yaptıklarını tartışmamamız gerekirdi. Savcılık bu kadar kutsal, bu kadar şerefli, bu kadar onurlu bir meslek ama bakın her yerde her yerde kahvelerde otobüslerde her yerde savcılar tartışılıyor. Bu tartışmayı sürekli devam ettiren de bizzat savcıları koyuna adalet bakanı, siyasi irade. Onca şikayet yaptık, hakimler savcılar yüksek kuruluna, şikayetimizi soruşturacak olanlar tıpkı sizler gibi kürsü de oturan hakimleriniz, eğer ki soruşturmaya izin verilecek olsaydı, savcıları soruşturacak olan müdahil vekilleri sanıklar sanık aileleri değil efendim yine vicdanına, namusuna emanet ettiğimiz o soruşturma dosyasında bağımsız olarak karar verecek olan Türkiye cumhuriyeti hakimleri idi. Türk milleti adına karar verecek hakimlerdi. Hakimler HSYK da yapılacak olan soruşturma sonunda karar verselerdi, deselerdi ki, bu soruşturmada hukukun gerekleri yerine getirilmiştir. Usulün gerekleri yerine getirilmiştir. Bu soruşturma dosyası iddia olunduğu gibi politik değildir deselerdi, yada aksi bir düşünce belirtseler de bu tartışmalar sonlanacaktı. Ama bu tartışmaların bitmesi de istenilmiyor. Bu tartışmalar üzerinden Türk yargı sistemine de kast ediliyor. Bu tartışmalar sonlandırılmak istenilmiyor. Türk ordusu, Türk yargısı çünkü Türkiye cumhuriyetini ayakta tutan bir Türk ordusu var, bir de Türk yargısı var. Türk ordusunu soruşturmada yıpratıyorlar. Türk yargısını da yine soruşturma ile yıpratıyorlar. Bu soruşturma, Türkiye cumhuriyetinin temellerini yıpratma amacını taşımaktadır. Bu soruşturma velev ki, böyle bir amaç taşımasa bile nihayetinde geldiği nokta itibariyle bakın Türkiye cumhuriyetinin en temel kavramlarına değerlerine onları tartışıyoruz. Oysa burada tartışmamız gerekenin bir terör örgütünün varlığı veya yokluğu olması gerekirdi. Geldiğimiz noktadan eminim ki, hiç ama hiç kimse hoşnut olmasa gerek. Efendim, şimdi sayın mahkemenizin huzurunda davamızın dayanağı iddianameye ve özellikle müvekkilime ilişkin iddianame yer alan beyanlara dair bir takım iddialara dair bir takım açıklamalarda bulunmak istiyorum. Efendim ben bu huzurdaki davaya Tuncay Güney davası adı verilmesini gerektiğini söylemiştim, En başında. zaten biliyorsunuz bu davaya Ergenekon davası adı verildiği için sanıklar ziyadesi ile rahatsızlık duyduklarını ifade etmişlerdir. Huzurda şimdiye kadar Ergenekon u görebilmiş değiliz. Bir agartha şambala var, efsane olarak, başka bir şey yok. Ama burada yargının nihayetinde bu dosyanın yegane dayanağı olan Tuncay Güney sayın mahkemenizin de hepimizin de bu dosyayı açıklığa kavuşturacağına inandığı yegane isim olarak bu soruşturma dosyasını en iyi ifade eden mit olarak hala merakımıza konu. Dolayısıyla ben bu dosyaya Tuncay Güney davası adını vermekte ısrarlıyım. Tuncay Güney olmasaydı bu dava olur muydu. Asla ve kata olmazdı. Emniyetin mit in çıkarttığı şemalara bakalım. Bu şemalarda Doğu Perinçek ile Veli Küçük birbirine nasıl bağlanmış, Tuncay Güney in ifadeleri üzerinden bağlanmış. Sedat Peker ile ali yasak burada niye var Tuncay Güney in ifadesinde var oldukları için var. bu genç sanıklar, genç gazeteci sanıklar, onlar niye var, e bunlar da Tuncay Güney bahanesi ile muhalif gazeteciler, muhalif bir takım şahıslar, Tuncay Güney üzerinden yapılacak olan bu hesaplaşmada, onlarda başbakan ın özel husumetli bulunduğu sanıklar dosyaya katılmakla, bu soruşturmaya siyaseten bir destek güç dayanak almak soruşturmayı başbakan ın siyasetçilerin gözünde hoş göstermek. Başkaca bir amaç taşımıyor. Efendim. Bir an için Tuncay Güney den 2001 yılı mart ayında ki şimdi dün başlayan tartışmada bu ifadeler mart ta mı alındı. Yoksa 2008 Şubat ın da mı alındı tartışması da yaşıyoruz. Ama varsayalım ki 2000 yılı mart başında alınmış olsun bu mülakat. Bu mülakat hiç alınmasaydı bu dava ortaya çıkacak mıydı. Ben dün oturdum, Tuncay Güney in mülakatlarını yok saydım. O zaman ne organize de ne TEM de ne MİT te huzurdaki örgüt olduğu ileri sürülen bu sanıkların arasında bir irtibat tesis etmek mümkün olmayacaktı. Varsayalım ki bu Tuncay güney in mülakatları yok. sanıkların evinde bu lobi belgeleri ele geçmiş olsun. Ee ne olacaktı o zaman o zaman bu örgüt kurulabilir miydi. Gene kurulamazdı. İnternetten lobi belgesini indiren kaç bin kişi olduğunu geçtiğimiz celselerde meslektaşım Hüseyin ifade etmişti. E bende soruşturma başladığında bu lobi belgesinin 2007 tarihli nüshasını almıştım. Dün Ergün Poyraz ortaya koydu ki 2004 tarihinde bu ortalıkta dolaşıyormuş. Yani bu lobi belgesi tek başına terör örgütünü kurmak içinde yeterli sebep değil. o lobi belgesini örgüt iddiasına dayanak alabilecek birinin ifadesine var, birinin ifadesine ihtiyaç var. kim bu hangi meczup buna el atabilir, hangi meczup buna kendisini konu edebilir. Aranılan adam Tuncay Güney, zaten şimdi açıklayacağım, 2001 de bu çok açık bir biçimde aydınlık dergisi tarafından belirlenmiş, 2001 senesinde ben bunu nerden öğreniyorum, dosyaya gelen MİT belgesinden.şimdi ifade ediyorum ben dediğim gibi Tuncay güney ile hemen hemen her gün düzenli olarak görüşebiliyorum. msn den görüşüyorum.kendisi nihayetinde gelmeyeceğini, getirilemeyeceğini, bunu çok iyi bildiğini söylüyor, meydan okuyor. Eğer teknik takipte ben isem ki kendisi teknik takipte ama o daha önce mahkemenize bildirmiştim. Ayrıca İstanbul 1 ağır ceza mahkemesindeki o dolandırıcılıktan yargılandığı 2002 /64 dosyasını da bildirmiştim. Çünkü bu sayın mahkemenizde kurgulanmış bu dosyada Tuncay Güney in buraya getirtilmesi için en erken ek iddianamenin de huzura çıkması, o iddianame sonrasında Tuncay Güney in sanık olarak konumunun belirlenmesi, sonrasında da yazışmaların yapılması gerekir ki bu her halükarda Tuncay Güney e daha bir sene sağlar. Ben burada aylardır tutuklu olan bu sanıkların bir an önce hürriyetlerine kavuşabilmesi için süratle bir şeyler yapılması gerektiğine inanıyorum. O yüzden gittim. 2002/64 numaralı dosyaya da bildirimde bulundum. O dosyaya da sayın mahkemeniz huzurundaki bu dosyaya da bildirdiğim adresi Jarusselam@hotmail.com Tuncay la ben ordan yazışıyorum. Gizli saklı bir iş yaptığımız yok. ordan biliyorum yan pencereden yazışanların kim olduğunu. Ordan biliyorum yeni şafak ta çıkmış olan gazete başlıklarını, bu yener Yenmez olayında, Tuncay Güney, Fikri Karadağ ın askeridir iddiasını bulunmadan. Yaklaşık 3 ay kadar önceydi. Ayrıca ben yazışmalarımı güvenliğim nedeniyle de kaydettikten sonra bir grup avukat arkadaşıma gönderiyorum. Mail ile gönderiyorum ki herkesin bilgisi olsun. Yarın öbür gün olur ya savcılar yine bir çakma ihbarla dosyanın avukatına yönelik bir tertibe kalkışırlarsa neyin ne olduğu bilinsin diye meslektaşlarıma gönderiyorum. Orda bana bunu söyledi. Aylarca önce söyledi, dedi ki Yener Yenmez, Murat oğuz o beraberinde kendisi tarafından kendisi gibi gay olduğu iddia olunan o maliye teğmenliğinden atılma olduğunu sandığım bir asker var ya. O askerin askeri idi, yener yenmez in murat oğuz ile ilişkisini kurmuştu. Aylarca önce. Ama sonra baktılar ki, murat oğuz un üstünden bir yere varmak ta mümkün değil. bunu sanıklardan bir ile ilişkilendirmek lazım, o da bu şaban denilen, yeni şafak taki muhabir arkadaşımız, onun yeterliliğini kapasitesini hepimiz biliriz. Ama bulabileceği temin edebileceği bir şey değil. nasıl ki savcılara bu dosyada çakma ihbar yapılıyorsa, fikri Karadağ ın da bu dosyaya yön vermek amacı taşıyan o yeni şafak gazetesindeki habere dayanak olabilmesi için, tıpkı bu dosyadaki çakma ihbarlar gibi Fikri Karadağ ın o komutanlıktaki görevlendirmesine ilişkin on altı günlük görevlendirmesine ilişkin evrak gönderildi. Sonra ne oldu, a bir baktık, benim aylar önce murat oğuz un askeri idi beyanı ile tanık olduğum yener yenmez hadisesi yeni şafakta manşet olmuş. Botaş kuyularını, Botaş’taki ceset kuyularını Tuncay ile konuştuğu sırada bilmeyen, öğrenmeyen gazeteci yoktur. Buna sadece yeni şafak itibar ediyor. Buna sadece zaman, Samanyolu, taraf ve sabah itibar ediyor. Tuncay güney ile savcılar eğer hakikaten görüşmedikleri iddiasındalar ise, merak etmiyor musunuz, alın bir nick, yazışın kendisi ile adresini de verdim size. İşimiz değil demeyin, teknik takibe aldırmışsınız, telefon numaralarını vermişler, ev araması yaptırmışlar. Kaldı ki 2002/64 sayılı dosya getirdiğinde, dün altıncı numaralı ara kararımızda var efendim. Onu da belirtmek istiyorum. dosyamızın içinde var. 2002/64 sayılı dosyanın eksiksiz sureti var. beş klasördür o dosya. O beş klasörde, gerçekte muhtelif yerlerde açılmış davaların daha sonra bir dosyada toplanması nedeni ile oluşmuş, beş klasör ama, mükerrer klasörlerdir onlar, esasen onda iki klasörlük evrak vardır. o dosyamızın bizim bu soruşturma dosyamızın içinde zaten var. şimdi bu Tuncay Güney in dört kaset mi, altı kaset mi olduğu bile tartışma konusu olan 2001 tarihli mi, 2008 tarihi mi olduğu tartışma konusu olan mülakat kasetleri olmasaydı. Ümraniye de bulunmuş bombalarla, Eskişehir’de bulunmuş bombalar, sadece o bombalar üzerinde yapılacak olan soruşturmanın konusu olacaktı. Elinde lobi belgesini bulunduran Veli Küçük ,Doğu Perinçek Ergün Poyraz , Muzaffer Tekin falan filan hiçbirisi burada olmayacaktı. Sadece Fikri Karadağ ile Ümraniye bombasının ilgilileri burada olacaktı. Ama 2001 tarihli mülakat, öylesine şekillendirilmiş ki, işçi partisi fiks, onun dışında yedekli mülakatlar da var mı, yok mu bilmiyorum. Ama her dönem konjonktürde bir takım siyasileri hedef almasa bile, değişmeyecek yegane güvencemiz, Türk silahlı kuvvetlerine yönelik bir tertibe malzeme olarak kullanılabilecek hale getirilmiş. Şimdi Tuncay Güney in bu video kamera kasetinde kayıt altına alınmış anlatımları ile irtibatlandırılıp hukuk dışı yorumlarla, anayasayı hiçe sayan sosyal ilişkiler, arkadaşlıklar, tanışıklıklar, anayasal dernek, anayasal örgütlenme, anayasal yayıncılık faaliyetleri, gazetecilik akademik çalışmalar, ama hep hükümet muhalifliği temelinde, ağır hukuk ihlalleri ile örgütsel faaliyet olarak biçimlendirilip, huzurunuza sunulmuş. Nihayetinde huzura tutuklanan sanıklar, yalnızca ve yalnızca, Tuncay Güney in anlatımları üzerine, biçimlendirilmiş bir örgüt iddiası ile tutuklular. Tekraren söylüyorum. Tuncay güney in anlatımları olmasa idi. Mit de, emniyet de, bu Ergenekon şeması nasıl çizilecekti. Veli Küçük ile Doğu Perinçek nasıl bağlanacaktı, birbirine. Sedat Pekeri ali yasak ı burada nasıl var edecektin, ilk aklıma gelenleri söylüyorum, bu 2001mülakatında yer alan isimler ile ilgili, ha bu arada şunu da söylemek istiyorum, Tuncay Güney mülakatında, zaman gazetesinden, Samanyolu televizyonundan, Fethullah Gülen cemaatinden de bir yığın ismin adı geçiyor. Bu isimler niye burada yok. Fethullah Gülen cemaatine ilişkin olarak Tuncay Güney geçtiğimiz celsede söyledim, ifadesinde diyor ki, zaman gazetesini ben yönlendiriyordum diyor. görüyor musunuz o Tuncay Güney açıkça diyor ki, zaman gazetesini ben yönlendiriyordum. Diyor ve savcılar okudukları gazete olduğu için mi zaman gazetesine ilişkin bu ifadeleri soruşturma konusu dışı bırakıyorlar. Ben savcı olsam, ben soruşturma dosyasını elime alıp liyakatle hakkaniyetle adaletle bağımsız adaletle inceleyecek olsam,Tuncay güney zaman gazetesini nasıl yönlendirir diye bakmaz mıyım. Zaman gazetesinden hiç olmazsa çay içme adı altında bile olsa, bir müdürü, bir yazarı çağırmaz mıyım. Fehmi koru, Taha kıvanç onları çağırıyorsun, zaman gazetesinden de çağır, adı geçin isimler var. bizzat dosyada ismi geçen şahıslar var. Dün burada bir arkadaşımız, Hüseyin gülerce adı geçiyor, burada bir arkadaşımız da dün adını okudu. Niye mesela, çağırıp Hüseyin gülerce yi, kardeşim gel buraya senin adın geçiyor, bu mülakatta, Tuncay güney ile ilgili bilgin görgün nedir. Sizden bilgi alıyorum, tanık olarak, sanık olarak bir sıfatlandırma yapmıyorum. Bilgi verin demedi. Bunu sorması gerekmez mi, söyledim size, iddianamede defaatle zaman gazetesinde bahsolunuyor, soruşturma bu hali ile Tuncay Güney e dayandırılacaksa, yegane kanıt Tuncay güney olacaksa, zaman gazetesi, Samanyolu televizyonu, niçin burada yok. ama bu sözünü ettiğim kurumları ha, aynı şekilde Ethem sancak var, Ethem sancakta, şemada yer alıyor. Tuncay güney in anlatımlarında yer alıyor. Şükür, onu çağırıp soruyorlar. Ama bakışıyorsunuz zaman a, star a onlar bu soruşturmada, sanık olarak yer almasalar bile nihayetinde soruşturmada, savcının yanında yer alıp bu tertibi kamuoyunda bir kanaate dönüşecek şekilde şekillendirmek üzere psikolojik harp faaliyeti gösteriyorlar. Yaptıkları gazetecilik değil. salonda kırk tane gazeteci var. ben de gazetecilik yaptım. Gazeteciliğin evrensel ahlak ilkeleri var. evrensel ahlak ilkelerine bakıldığında, bu yapılanın gazetecilik değil psikolojik harp olduğunu hepimiz görüyoruz. Bu onların ayıbı. Ben bu soruşturma dosyasında avukat olarak müvekkilim yirmi yıllık arkadaşım Vedat a ilişkin dosyada yer aldığımda dediğim gibi ilk iş savcıları araştırmaya koydum. Sonra baktım ki soruşturmanın yegane dayanağı Tuncay Güney ve Tuncay Güney mülakatları, onları araştırmaya koyuldum. Araştırmalarımda gördüm ki, Tuncay Güney in bu mülakat kasetlerinin orijinal hali hiçbir yerde yok. bozulmuş, kurgulanmış hali ile bile olsa bu Tuncay güney mülakat kasetlerini nasıl erişebilirim diye çalışmalarımı sürdürdüm hala mahkemenizin yardımına rağmen, bu ama bozulmuş, ama montajlanmış, ama orijinal mülakat kasetlerine hala erişebilmiş değiliz. Dolayısıyla ben şunu söylüyorum. Bu Tuncay güney mülakat kasetleri ortaya çıktığı gün bu tertibin nasıl şekillendirildiğini hepimiz göreceğiz. Ancak bu araştırmam çerçevesinde Tuncay Güney in mülakatında yer alan foto filmi şubesindeki polis ile de, Ahmet İhtiyaroğlu ile de, diğer kemal karaoğlu ile de bunların hepsi ile de dolaylı olarak da olsa görüştüm. O dönem gazetecilik yapan vatandaki basın bürosunda yer alan gazeteci arkadaşlarım ile de konuştum. Bir yığın bilgi edindim. O bilgileri derleyip toparlayıp bu beyanlarımı huzurunuzda takdim ediyorum. Geçtiğimiz gün, yani sanırım Salı günü idi. Tuncay Güney büyük birlik partisi başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’na bir özür mektubu göndermiş, elektronik posta ile, gazete haberlerinde yer aldı. Tuncay güney Muhsin Yazıcıoğlu’na yazdığı özür mektubunda, mülakatında verdiği ifadede Fethullah Gülen in isteği ile büyük birlik partisini Abdullah çatlı ile birlikte Muhsin Yazıcıoğlu’nun birlikte kurarak örgütledikleri, Sivas olaylarında ve gazi mahallesindeki olayları Abdullah çatlı ile Muhsin Yazıcıoğlu nun birlikte organize ettiklerini, ve bu eylemlerin emelini Veli Küçük ün güya Ergenekon örgütü adına Abdullah çatlı ya bildirdiği ifadelerinin kendisinden işkence altında alındığını söylemiş. Şimdi Tuncay güney in bu özür mektubunda yer verdiği beyanlarının hiçbirisi bize ve size sunulan bu 128 sayfalık mülakat metnin içinde yok. ben daha önce bir basın açıklaması yaptığımda, konuya ilişkin olarak Fethullah Gülen cemaatinden beş yüz bin dolar alıp büyük birlik partisini kuruluş sürecinde Abdullah, Muhsin Yazıcıoğlu’na teslim edildiği iddiasının dosyadan çıkartıldığını ifade etmiştim. Ağustos ayları itibariyle. Ama kasetin içinde yer alanın gerçekte çıkartılan bölümün o beş yüz bin dolar değil bir buçuk milyon dolar olduğnu, buradan anlıyoruz. Demek ki kasetten çıkartılanlardan biri de bu bölüm. Abdullah çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu’na ilişkin bölümler. Bunlar bize dağıtılan mülakat kasetlerinde yok. Tuncay güney, kendisinden işkence altında bu beyanların alındığını söylüyor. Bu beyanlar alındı ise nerde. Mülakat kasetinde, Muhsin Yazıcıoğlu çıkartıldı ise, daha başka kimler çıkartıldı ve çıkartılanların yerine neler eklendi. 2001 senesindeki mülakat birazdan belgesini takdim edeceğim, yüz bir sayfa. 2008 deki mülakat 128 sayfa. Şimdi ben ayrıca yine Fethullah Gülen e ilişkin kasetin içersinden çıkartılan başka bölümler olduğunu da biliyorum. o bölümlerin neler olduğunu, hep birlikte göreceğiz. Şimdi bizlere dağıtılan bu 128 sayfalık Tuncay Güney mülakatı, dört adet VHS kasetin doksan dakikalık dört adet VHS kasetin çözümlenmesinden ibaret, dört kasetin bir numaralı kasetin çözümü kırk bir sayfa, iki numaralı kasetin çözümü kırk üç sayfa. Üç numaralı kasetin çözümü ise, yirmi beş sayfa. Dört numaralı kasetin çözümü ise, sadece on sekiz sayfa mülakat çözümünde bugman ol stil karakteri kullanılmış. Bu yazışmalarımızda hepimiz, ya arial kullanırız. Times news romans kullanırız. Ama burada ol stil karakteri kullanılmış, on bir punto büyüklüğünde kullanılmış bu çözümlemeler, bir kişinin aynı hızda konuştuğunu varsayacak olursak, Tuncay Güney birinci, ikinci kasette konuştuğu gibi, konuşmaya devam ediyorsa, ortalama olarak üçüncü kasetinde artı beş, eksi beş yine kırk sayfa olması lazım. Ama bakıyoruz üçüncü numaralı kaset yirmi beş sayfa, eğer dört numaralı son kaset olsaydı bu. Sadece on sekiz sayfa olmasını hiç yadırgamazdık. Derdik ki sorgu bitti söyleyecek sözü bitti, kaset yarımdı ama üçüncü kaseti bitiriyorsunuz, dördüncü kasete geçiyorsunuz, ilk iki kaset kırk küsür sayfa, ama üçüncü kaset birden yirmi beş sayfa olarak kalıyor. Çıkartılan bölümlerinde o üçüncü kasetten çıkartılan bölümler. Sayın mahkemenize dediğim gibi montajlanmış hali ile bile olsa, kurgulanmış müdahale edilmiş hali ile bile olsa gönderildiğinde göreceğiz. Bu Tuncay Güney kasetleri başından sonuna kayıtta kalan bir kameranın önünde Tuncay Güney in gerçekleştirilen o mülakatını kaydetmiş değil, Tuncay Güney in anlatımlarını bu kasetler başından sonuna kaydetmiş değil. bu kasetlerde yer alan kayıtlar, odada bulunan o altı polis memurunu ki bun Ahmet İhtiyaroğlu bize daha iyi anlatacaktır, çünkü odada bulunanlardan biri de Ahmet İhtiyaroğlu, istihbarat şube den sorgucular var, organize den sorgucular var.Bir de foto film şube den teknik olarak kaydı gerçekleştiren bir memur var. bu anlatımlar sırasında, Tuncay Güney defaatle söyleyecekleri sözü unutuyor. Defaatle unutuyor. Bakın Tuncay Güney e ilişkin benim şahsi bir kanaatim var. kendisine de ilettim.hatta dedim ki, senin raporun var mı. Bana dedi ki hangi raporumu diyorsun dedi. Kanada mı Türkiye mi , msn kayıtlarım ortada duruyor. Şimdi Tuncay Güney muhtemelen yarın basın açıklaması gönderecek. Ve diyecek ki avukat yalan söylüyor, işte metinler burada falan filan metinler ortada. Şimdi Tuncay güney aslına bakarsanız. Bunu bir psikiyatrist arkadaşıma değerlendirdim. Mülakat kasetlerine o psikiyatrist arkadaşıma izlettirdim. Bu mülakat metinlerini okuması için kendisine verdim. Ve onun bir hekim olarak bana değerlendirmede bulunmasını istedim. Arkadaşım bana dedi ki, muhakkak ki böyle bir hüküm vermek hastayı görmeden mümkün değil, kendisini bizzat görüp sorgulamak gerekir, muayene etmek gerekir, ama göründüğü kadarı ile Tuncay Güney klinik bir vaka olarak şizofreniye dayalı bir paranoya gösteriyor, dedi. Şizofren ve paranoyak dedi, şimdi ben Tuncay Güney in bir meczup olduğundan adım gibi eminim. Adım gibi eminim, Tuncay Güney bir meczup. Ama Tuncay Güney i kim nasıl kullanıyor. Burada bunu araştırmak lazım. Tuncay Güney in belki de ceza ehliyetinin varlığı bile yarın öbür gün tartışmak noktasına geleceğiz. Ama Tuncay Güney e komutanların bu gazetecilerin, akademisyenlerin, avukatların suçlandığı sırada kim niçin itibar eder, bizim asıl tespit etmemiz gereken bu Tuncay Güney bir zavallı Tuncay Güney daha evvel Fethullah Gülen cemaatinde kullanıldı, sonra Eymür tarafından kullanıldı. Şimdi MOSSAD kullanıyor. Şimdi başka kim kullanıyor bilemiyorum. Ama kullanılıyor. Kullanılacak, kullanılacak, sonra atılacak bir kenara, işte o zaman herkesten umudunu kestiği gün, gerçek Tuncay ı göreceğiz karşımızda. O vakit itiraflarına başlayacak beni kim kullandı, bana ne vaat edildi. Hepsini bir bir bize anlatacak. Biz o zaman bilgi sahibi olacağız Tuncay güney in gerçek Tuncay Güney in varlığından. Tuncay Güney anlatımları sırasında, anlatımları öncesinde, birkaç gün süren sorgusunda, kendisine ezberlettirilen metinleri ifade ederken bile unutuyordu. Onda bir algı idrak bozukluğu var. Tuncay Güney de bu şizofren paranoya nın özentisi olan hastalığında algı ifade bozukluğu var. muhakeme bozukluğu var. Tuncay Güney ile bir konuya ilişkin yarım saat konuşamazsınız. Geldiğinde göreceğiz, gelmeyecek bence olsa olsa bizim yapabileceğimiz en büyük iş , bu mahkeme salonunda teknolojik imkanlarla Tuncay güney ile kanada dan tıpkı Mehmet ali birandın yaptığı gibi bir video konferans gerçekleştirmek olur onun ötesine geçemeyeceğiz. Öylesine korunan, kollanan. Öylesine planlanan bir şahıs olarak bu soruşturmada yer almış bir şahsiyet, o zaman da göreceğiz. Sizin müdahillerden çok çok daha öfkelendirecek. Hepimizi burada öfkelendirecekler. Çünkü bir sözü anlatamıyor. Bir tek cümleyi kuramıyor. Ona ezberletmek lazım, o yüzden kasetler geldiğinde göreceğiz. Tuncay Güney e şu bahsi anlat diyorlar. Bu o bahsi anlatırken Tuncay a dan giriyor c den çıkıyor, z ye geçiyor, d ye dönüyor, ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Bu anlatım bozukluğu nedeni ile sorgucular, bu Tuncay Güney mülakatlarına vakti geldiğinde kullanabilmek için bir teks olarak Tuncay güney in eline vermişler. Ama Tuncay Güney kendisine tanınan o iki üç günlük süre içersinde bunu ezberleyememiş. Ezberi kötü. O yüzden mülakat sırasında sorgucular, zaman zaman kayıttan çıkıyorlar. Ordaki müdürün el işareti ile kayıttan çıkıyorlar, kayıt duruyor. Sonra Tuncay Güney e bak Tuncaycım, bak tuncayım diyorlar, anlatıyorlar, anlatıyorlar, şimdi yeniden kayda geçiyoruz diyorlar. Yeniden işaret veriyorlar, kamera yeniden kayda geçiyor Tuncay Güney anlatımlarına kaldığı yerden devam ediyor. Bu dört kaset ya da altı kaset başından sonuna böyle şeklenmiş. Zaten bunu bildiğimizi bildikleri için, bunu tespit ettiğimizi bildikleri için, bu kasetleri ortaya çıkarmıyorlar. O kadar zaman geçti sayın mahkemeniz böyle kritik bir dosyada tekit te gönderdi yanılmıyorsam. Ama hala ortada kaset yok. ben kasetleri kendi adıma bildiğim kadarı ile orijinallerinin kesinlikle imha olduğundan çok eminim. Mülakat kasetlerin o müdahaleli montajlı halinin de bu dosyaya gelip gelmeyeceğinden şüpheliyim. Değerli başkanım, öte yandan huzurdaki bu tertibin tezgahtarları olan tamamı Fethullah Gülen cemaati bağlantılı ilgililer, sorumlular Tuncay güney in 2001 yılı mart ayı başındaki o mülakatında yer alan Fethullah gülen ve Muhsin Yazıcıoğlu bildiğimiz kadarı ile bir de Ethem sancak, bu bölümleri çıkarttıktan sonra kasetleri yeniden montajladılar. Sonra asıllarını ortadan kaldırdılar. Aynı şekilde 2001 yılı mart ayı başı ile yapılmış bu mülakat kasetlerinin orijinal çözümleri organize suçlar şube müdürlüğünün arşivinde kayıtlı olarak duruyordu. Bize dağıtılan o onaltı sayfalık mülakat kasetlerinin çözüm metni içersinde verilen metnin içindeki ifadelerden anladığımız kadarı ile velev ki ortada orijinal bir kaset olmasa bile, o kasetin ses kaydı ve o kasetin 2001 yılı çözüm metinleri var. 2001 yılının orijinal çözümleri, 2008 yılının şubat ayında organize suçlar şube müdürlüğünde var. bunu da polis bize dağıttığı o on altı sayfalık çözüm tutanağının özet metninden anlıyoruz. Sonra nasıl oluyorsa, aradan on dört gün geçtiğinde bu kere bu orijinal ses kaydı ile bu orijinal çözüm tutanaklarının birden şubeden kaybolduğunu fark ediyorlar ve gidip fatih adli emanetinden alıyorlar. 2000 yılının, yani 2000 li yılların başında, bu mülakat çözümlemeleri nasıl yapılırdı. Onu da araştırdım ben. Şimdi bu duruşma tutanaklarının çözümü için içerde kalemdeki arkadaşlarımız kulaklıkları kulaklarına takıp dinleyerek yazıyorlar metinleri, o tarihte mülakat kasetlerinin çözümünü yapacak olan polis memurları video kaseti götürüp şubenin demirbaşına kayıtlı videosuna takıyor. Televizyonun hoparlör çıkışının yanına teyplerini koyuyor. Televizyonun ses çıkışından videoya kaydedilmiş mülakat çözümünün sesini kaydediyor. Sonra bir kenara geçiyor. Kulaklığı başına takıp dura çıka, dura yaza, kasetin çözümlenmesini tamamlıyordu. Dolayısıyla şubede herhangi bir yeniden çözümleme ihtimali üzerine, orijinal görüntülü sesli video kayıtlarının dışında, bir de ayrıca tutulan ses kaydı da var. görüntüsüz mülakatın görüntüsüz orijinal ses kaydı da var. zaten 2008 yılının şubat ayında mülakat kasetlerinin özet çözüm tutanağında da bu husus açıkça ifade ediliyor. Orijinal ses kaydını bile kaybettiler. Ne zaman mart da yine organize suçlar şube müdürlüğünde kaybettiler. Çünkü bu metinler bu ses kayıtları ile görüntü kayıtları arasında çıkartılan bölümler ses kaydı ile görüntülü video kaydının karışlaştırılması suretiyle rahatlıkla açıklığa kavuşacaktı. O yüzden bizim mahkememizce eğer ki orijinal görüntülü sesli o video kayıtlarlarına ulaşma imkanı yoksa. Hiç olmazsa mahkememizin bu yalnızca ses kayıtları olan çözümleme sırasında çözümlemeye esas alınan o ses kaydının da peşine düşmesinde yarar var. 2008 yılı şubat ayı başında savcının talimatı üzerine, organize suçlar şube müdürlüğünde dosyamıza da sunulan o on altı sayfalık özet çözüm tutanağında, Tuncay Güney mülakatının içiriğinde yer alan hususlar metne dökülüp, sayın mahkemenize savcıya ve bizlere sunuldu. Şimdi 2008 yılının savcıların olan huzurdaki savcıların ellerinde yeni bir çözümleme metnine ihtiyaç duyulmasını gerektirir somut nedenlerde var. o da nedir, bu kurguda deniyor ki, Adil Serdar Saçan 2001yılında Ergenekon terör örgütünün varlığını tespit etti, ama üstünü örtbas etti deniyor. Dolayısıyla yapılmış bu ihbarı savcının bağımsız bir tarafsız bir şahsiyet olarak ciddiye alması ve soruşturması gerekir. O yüzden savcının acaba bu mülakat çözümlemelerinde eksiklik, bir gizlenmiş husus var mı, yok mu endişesi taşıyarak yeni bir çözümleme yaptırmasından daha doğal hiçbir şey olamaz. O yüzden belki de bu dosyada savcıların yaptıkları en isabetli soruşturmaya dönük iş, bu olmuş olsa gerek, ama bu 2001 yılında yapılmış, mülakat kasetlerinin orijinal metinlerini imhayı gerektirir mi. Çünkü 2001 yılında yapılmış mülakat çözümleri, 2008 yılında yapılmış mülakat çözümleri ile aynı ise, bu Adil Serdar Saçan ın 2001 yılında Ergenekon terör örgütünü varlığını tespit ettiğine, ama bunu gizlediğine ilişkin yapılacak olan ek iddianamedeki soruşturma dosyasında sanığın lehine bir delil olduğu için hiçbir suretle gözden kaçırılmaması gereken bir delil. Dolayısıyla, biz yeni çözümlemeleri önümüze koyduk, bunlar daha taze çözümlemeler artık eskimiş bu çözümlemelere gerek görmüyoruz deyip bunların imha edilmesi mümkün değil. nerde bu 2001 yılında yapılmış mülakat çözümlemeleri. 2008 in şubatında bunlar sadece var olduğu ikrar olunduktan on dört gün sonra kaybedilmiş, bunu da bize söyleyen polis nerden anlıyoruz, 442.klasörün içersinde yer alan gerek 128 sayfalık gerek, 16 sayfalık iki çözümleme tutanağının mukayesesinden. On altı sayfalık özet çözüm tutanağı, ocak 21 tarihini taşıyor. Orda deniyor ki ses kaydı dinlendi. Mülakat çözümü karşılaştırıldı. On altı sayfa olarak bu çözüm tutanağı çıkartıldı. sonra 21 ocak a geçiliyor, 21 ocakta bu kez bakılıyor ki organize suçlar şube müdürlüğü arşivinde hiçbir şey yok. sonra gidip bunu fatih ten buluyorlar. Geçtiğimiz celselerde bunu talep etmiştim sayın mahkemenizden, bu çerçevede talebimi de yeniden ifade ediyorum. Bu hususa ilişkin bir tutanak var mıdır, emniyet organize suçlar şube müdürlüğünde yahut buna ilişkin savcı ile yapılmış yazışma var mıdır. Buna ilişkin iç işleri bakanlığının emniyet teftiş kurulunun yapmış olduğu herhangi bir soruşturma var mıdır. Olması gerekir. O noktada hiçbir tereddüt yok. eğer bir soruşturma evrakı, şubenin içersinde bizzat kaybediliyorsa, böyle Ergenekon tertibi kamuoyunda herkesin hedefi halini almış bir davada bir evrak kaybediliyorsa, bunun herkesin başını ağrıtabileceğini bilen yetkililerin bunu soruşturma konusu yapmış olmaları gerekir. Buna ilişkin bir tespit tutanağının tanzim edilmiş olması gerekir. Savcılığın sunduğu dosyada, her ne ararsanız var. her ne ararsanız. Ama gelin görün ki bu kadar hayati bir önem taşıyan evrakı göremiyoruz. Savcılığın hala fatih adli emanetinden bu kasetleri nasıl aldırdığına ilişkin muamma açıklığa kavuşmuş değil. esasen savcıların yapacakları talep topladığınız sırada yapmış olduğumuz beyanlar gibi, zaman zaman bu husustaki taleplerimize dönük cevaplarının olması gerekir. Sunmaları gerekir. Derler ki göremediniz mi 450 klasör evrak var. ne aradığınızı bulamıyorsunuz. Bilemiyorsunuz 214. klasörün 27. sayfasında bu var demesi lazım, ama soruyoruz zarf nerde yok, o nerde yok bu nerde yok, bizim burada savunmanın işine gelen ne kadar evrak varsa, olması gereken ne kadar evrak varsa hiçbirisi dosya içersinde yok. Şimdi umarım savcılar, bu fatih adli emanetinden Tuncay güney in mülakat kasetlerinin kaybedildiğini tespit ettikleri sırada, kendilerine verilen bilgi üzerine gidin bunu adli emanetten alın getirin dediği sırada, tanzim ettikleri yazışmaları dosyaya sunsunlar. Şimdi savcı Zekeriya öz ün korumalarının fatih adli emanetine gidip, selam aleyküm savcımızın selamı var, sizde dört kaset varmış, kopyasını alalım deyip de gidip oradan suret alabilmesi mümkün mü. Mutlaka bunun bir yazışması olması gerekir. Her şeyden önce adli yazışma teamülü vardır. hukuk aynı zamanda şekil disiplin güvenliğidir. Bunun evrakını ortaya koyacaksınız ki, ben müvekkilimin hakkında bir tertibe konulmadığını anlayabileyim. Savcılılık makamına bu yargılama faaliyetine güvenebileyim. Soruyorum yeniden soruyorum ve inşallah savcılar buna ilişkin bir beyanda bulunurlar. Bu mülakat kasetlerinin fatih adli emanetinde olduğunu öğrendiğinizde gittiniz ve nasıl aldınız bunu. İstanbul Devlet güvenlik mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının, 2003/2488 hazırlık numaralı dosyasında, bu Tuncay Güney mülakatına ilişkin kasetlerin orijinal nüshası ile 2001 tarihinde yapılmış orijinal çözümlemeleri mevcut. Bunu da biz dosyanın içersinde yer alan bir ifadenin satır aralarından anlıyoruz. Dolayısıyla sözünü ettiğim 2003/2488 hazırlık numaralı soruşturma dosyasının içersinde yer alan bu orijinal mülakat kayıtlarının bir suretinin tarafımıza sunulmasını istiyoruz. 2003/2488 hazırlık numarası, buraya 101 sayfa çözüm tutanağı ve orijinal mülakat kaseti gönderilmiş, ancak bu sözünü ettiğim soruşturma dosyası içersinde yer alan kasetin orjinali ile orijinal hali ile durup durmadığını bilemiyorum. Pekala böylesine büyük bir Türkiye tertibinin içersine girişen karanlık güçler, orda yegane nüshası kalan o montajlanmamış orijinal hali ile olan mülakat kasetini de pekala montajlanmış hali ile değiştirip yerine koyabilir. Ha buna ilişkin yapılacak olan bilirkişi incelemesi, bütünü ile gerçeğin huzura çıkmasını sağlayacaktır. Hoş Tuncay Güney her ne kadar sözünü ettiğim mülakat anlatımlarının kendisinde işkence altında alındığını, dolayısıyla o mülakat kasetindeki anlatımlarının da yasa dışı delil olmak nedeni ile hiçbir suretle burada bu kadar insanın tutuklanmasına delil alınamayacağının ip uçlarını söylemiş olsa da. Biz bu tertibin ne menem bir tertip olduğunu anlayabilmek için, yine de o mülakat kasetlerinin orijinal halini bulmak zorundayız. Şimdi savcılar 128 sayfalık o orijinal mülakat çözümünün, orijinal olduğunu iddia ettikleri 128 sayfalık mülakat çözümünün baş sayfasında, ocak ayı itibariyle şunu ifade ediyorlar emniyet yetkilileri, diyorlar ki şubemizdeki arşiv kayıtlarında Tuncay Güney in mülakat kasetinin bulunmadığı anlaşıldı. Gidildi fatih adliyesinden alındı. fatih adliyesinden bunun nasıl alınabileceğine ilişkin hiçbir bilgimiz yok dosya içeriğinden bunu anlıyoruz. Ama ben gittim araştırdım bunu fatih adli emanetinden nasıl almış olabilirler. Nerden almış olabilirler. Sonra bunu buldum, bu fatih 2 asliye ceza mahkemesinde görülmekte olan 2008/ 319 esas sayılı Adil Serdar Saçan hakkındaki halen görülen davanın delili olarak fatih cumhuriyet savcılığı adli emanetinde yer alan kasetler. Hadiseyi kısaca özetleyeyim. 2003 senesinde ki bu tertibin başlangıcının daha doğrusu, 2001 yılında planlanan tertibin güncellendiği tarihe de işaret ediyor. 2003 yılının son günlerinde polise yine bir çakma ihbar geliyor, ihbarcının kimliği belli değil. ama yapılan ihbarda deniliyor ki Gaziosmanpaşa da duyar elektrik ltd.şti. ne ait bir depo da, Hizbullah terör örgütünün gübre bombaları imal olunmaktadır. Diye bir ihbar geliyor, bunun üzerine terörle mücadele istihbarat şube olay mahalline gidiyor, ihbarı ciddiye alıyorlar, hiç mahal istihbarat araştırma vesaire yapmaya gerek görmeden kapıyı kırıyorlar. İçeriye giriyorlar, bakıyorlar ki boş bir depo ama depoda birkaç kutu var. omo kutusu, bisküvi kutusu, sigara kutusu vesaire kutusu içersinde. Bakıyorlar ki teşkilatın çok iyi tanıdığı müdürleri Adil Serdar Saçan ın şiltleri, fotoğrafları, şahsına ait bir takım evraklar, kendisine verilmiş çeşitli mesleki hatıralar ve birkaç dosya ve de bol miktarda kaset buluyorlar. Sonra durumdan savcılığa ve saireyi haberdar ediyorlar. Bunun üzerine o depoda ele geçirilen bütün bu kasetlere ve dosyalara el konuluyor. Bunlar götürülüyor devlet güvenlik mahkemesinin o tarihte başlattığı soruşturma dosyasına konuluyor. Burada bu soruşturma dosyasında, o tarih itibariyle Adil Serdar Saçan a devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken bir takım evrak belge ve sairenin usule aykırı olarak emanetinde, yedinde bulunmak gibi bir suçlama getiriliyor. Ona ilişkin araştırma yapılıyor. O zaman ki savcımız, şimdi daha sonra ilişkin bilgi takdim edeceğim, bu kasetleri alıyor, yanına da üç bilirkişi alıyor, bu soruşturmada, ele geçirilen kasetlerin içeriğinin sonradan değiştirilip değiştirilemeyeceği ile ilgili bir iddia ortaya atılabilir, herhangi bir şaibeye sebep olabilir kaygısı ile yanına aldığı üç bilirkişi ile birlikte bu kasetlerin inceleme, çözümleme, izleme tutanakları tanzim ediyor. Yaklaşık altı iş günü o Adil Serdar Saçan a ait olduğu iddia olunan depoda ele geçirilen kasetler tek tek başından sonuna izleniyor ve yasaya usule uygun olarak birer izleme inceleme tutanağı tanzim ediliyor. Şimdi bu devlet güvenlik mahkemesi savcılığında tanzim edilen izleme inceleme tutanakları, İsa dalgıç savcımız, bu cumhuriyet savcımız sözünü ettiğim dosyada 2003/2488 sayılı dosyada ki, bu dosya daha sonra demin sözünü ettiğim gibi fatih 2 asliye ceza mahkemesinin 2008/319 u oluyor. Bu sözünü ettiğim izleme inceleme tutanakları, halen fatih 2 asliye ceza mahkemesinin içersinde mevcut. Ben de bu bilgiyi ve belgeyi ordan aldım. Şimdi fatih 2 asliye cezanın emanetinde, savcıların bize sunduğu belgelerden anlaşıldığı kadarı ile organize suçlar şube müdürlüğü memurlarının yokluğunu anladıkları vakit gidip fatih emanetinden aldıklarını söyledikleri kasetler var ya, o kasetlere ilişkin tespit var. ama gelin görün ki orda sadece üç adet kaset var. şimdi bize dağıtılan dört adet kaset çözümü, ama gelin görün ki bu sözünü ettiğim belgede anlaşıldığı kadarı ile fatih adli emanetinde Tuncay Güney e ilişkin sadece 3 kaset var. bu halde siz bize sunulan bu dört kasetin fatih adli emanetinden alındığı iddiasını bir yalan olarak kuşku ile karşılamaz mısınız. Elbette ki karşılarsınız. Dört kaset deniyor ama adli emanette sadece üç kaset var. üstüne üstlük bu kasetlerden biri de şimdiye kadar hiç gün yüzü görmemiş, böyle de ciddi bir iddia var. şimdi o sözünü ettiğim gün yüzü görmemiş kaset de, henüz sanırım dosya içersinde yer almış değil. Çünkü tutanaktan öyle anlaşılıyor. Şimdi bu sözünü ettiğim depodaki baskın sırasında emniyet yetkilileri ele geçirdikleri belge, kaset ve sair eşyayı zapta geçerken numaralandırıyor. Numaralandırırken Tuncay Güney in kasetlerine 27-29-ve 30 sırt numaralarını yazıyorlar. Kasetlerin sırtlarına, kütüphaneye konulduklarında görülebilecek şekilde sırtlarını ve kapak üstlerini 27/29-30 numaralarını yazıyorlar o sırada zapta geçerken ellerine hangi kaset geldi ise. Onun üzerine numara yazıyorlar, dolayısıyla 27 den 29 a atlamasının arkasında bir şey aramak gerekmiyor. Pek olağan bir şey. 27-29-30 numaralı kasetler. Şimdi Tuncay güney kaseti, dediğim gibi fatih adli emanetinde 27-29-30 numaralı üç adet VHS kaset. Ama bize çözümü dağıtılan kaset sayısı dört. Hani siz bunları organize suçlar şube müdürlüğü arşivinde bulamamıştınız. Kaybolmuştu. Üçünü ordan birini, şube den mi temin ettiniz. Var mı buna ilişkin bir yazışmanız, tespitiniz, tutanağınız olur ya. Fevkalade ciddi bir kısmet şans. Üç kaseti kaybetmişlerdir de üçünü de gidip fatih adli emanetinden bulmuşlardır. Biri de zaten kaybolmamış kasetti de, dördünü tamamladı düzdüler. Çözümleyip bize sundular. Dördüncü kaset nerden çıktı. Efendim. Şimdi bakın bu demin de söyledim. bu mülakat çözüm kasetlerine konu mülakat, Tuncay güney in açıkça rızasını alındığı bir sohbet, foto film şube den polis memuru geliyor. Oda da bir koltuğu Tuncay güney i oturtuyorlar sandalye ye oturtuyorlar. Karşısına Tripot dedikleri üç ayaklı video kayıt cihazının sehpasını koyuyorlar. Sonrasında profesyonel bir çekim değil tabiî ki, sangan denilen o videonun kendi aydınlatıcısı ile Tuncay güney e ışık veriyorlar. Sorgucular, videonun arkasına geçiyor, kameranın arkasına geçiyor. Tuncay Güney ile mülakatına başlıyorlar. Şimdi bu sözünü ettiğim 27-29-30 numaralı kasetler var ya. Bu -29-30 numaralı kasetler, Tuncay Güney in karşısında kamera olduğunu bildiği sırada, yapmış olduğu anlatımların kaydedildiği rızası alınmış mülakat çözümlerine ilişkin mülakat kasetleri. Ama o 27numara olduğunu söylediğim kaset var ya, o şimdiye değin hiç Günyüzü görmüş bir kaset değil. çünkü o kasete ilişkin şöyle bir tespit ifadesi yer alıyor, bu isa dalgıç imzalı izleme inceleme tutanağında deniyor ki, üzerinde Tuncay Güney 29, Tuncay Güney 30 yazılı iki adet VHS video kasetler ile, üzerindeki yazı tam olarak okunamayan, ancak silik olmasına rağmen zorlukla okunan ve Tuncay Güney yazısı bulunduğu tespit edilen VHS video kaset olmak üzere toplam üç kaset birlikte ve birbiri ardına izlendiğinde makam odası olduğu tahmin edilen bir odada, eski organize suçlar şube müdürü Ahmet İhtiyaroğlu ile eski organize suçlar şube müdür yardımcısı kemal Karademir’in Tuncay Güney isimli şahıs ile yapmış oldukları ve karşılıklı konuşma tarzında mülakat ı içiren ve muhtemelen gizli kamera ile çekilmiş, görüntü ve ses kayıtlarına ait oldukları görüldü diyor. Şimdi buradan iki şey anlamak mümkün. Birincisi, bu üç kasetin üçünün de gizli kamera ile çekilmiş olduğu. Ama mülakat içeriklerine baktığımız zaman Tuncay Güney in karşısına oturtulmuş Tripot üzerindeki videonun kendisini kaydettiğini bildiğini anlıyoruz. O zaman şöyle bir soru akla geliyor. Acaba o tarihte, Adil Serdar Saçan bu Fethullah Gülen cemaatli bağlantılı bir tertip olarak teşhis ettiği ve deşifre ettiği tertibe ilişkin bu tertibin yegane dayanağı olduğunu tespit ettiği Tuncay Güney in Fethullah Gülen cemaati bağlantıları konusunda acaba özel bir çalışma yapmış da bu odadaki makam odasındaki gizli kaydı mı tanzim etmiştir. böyle bir ihtimal de akla geliyor ama değil efendim. O kasetlerden sadece bir tanesi, benim tespit edebildiğim kadarı ile gizli kamera kaydı diğer ikisi ise orijinal mülakat kaydı. Şimdi o gizli olduğunu söylediğim mülakat kaydında yani kemal ve Ahmet adlı Tuncay Güney i sorgulayan Adil Serdar Saçan ın müdürü olduğu organize suçlar şube müdürlüğündeki yardımcılar olan bu iki emniyet yetkilisi kemal Karademir ile Ahmet İhtiyaroğlu, sadece bir adet gizli kamera kaydı tanzim etmişler. Onda da makama oturtmuşlar, bu tabi benim tespit edebildiğim dolayısıyla şu aşamada hukuken itibar edilebilecek beyanlar değil, benim şahsi tespitlerim ve beyanlarım ama yargı sürecinde bu kasete ilişkin iddialarımızın araştırılıp açıklığa kavuşturulacağı sırasında gerek Ahmet in gerek kemal in tanıklıkları ile açıklığa kavuşacak beyanlarımız, duvarda asılı saat içinde yerleştirilmiş gizli kamera ile çekilmiş bir sohbet kaseti, gene karşıda Tuncay güney oturuyor, Tuncay ın karşısında müdürün biri oturuyor. makamında bir müdür yardımcısı oturuyor.Tuncay güney in polis ile olan münasebetine ilişkin bir takım değerlendirmeler, bir takım sohbetler yapılıyor. Tuncay Güney çünkü o tarihte polis içersinde fevkalade ciddi münasebetleri var, özellikle de istihbarat şubede çok ciddi münasebetleri var. bakın Tuncay güney in yapılan ev aramasında, 2001yılında emniyet genel müdürlüğünde yani İstanbul emniyet müdürlüğünde Ankara emniyet genel müdürlüğünde bir polis memuruna ait Ali Balçiçek adlı bir polis memuruna ait bir beylik silahı bulunuyor. Tuncay Güney in samimiyetini görüyor musunuz, polis teşkilatı ile. Ankara da emniyet genel müdürlüğünden bir polis memuru geliyor. Tuncay Güney in evinde kalıyor, sonrasında Tuncay Güney in evinde beylik silahını unutuyor. Acaba bu tamamıyla emniyet genel müdürlüğünün içerisinde tesadüfin bir polis olmaktan öte o polisle Tuncay Güney in tıpkı o kendisi gibi gay olan murat oğuz adlı teğmen ile ilişkisi benzeri bir ilişkinin sonrasında unutulmuş bir tabanca mıdır. Yoksa hakikaten Tuncay Güney in polis teşkilatı içersindeki özel istihbarat şube içersindeki o çok güçlü bağlantılarının gerek Tuncay a, gerek istihbarat şubedeki polislere verdiği güven e dayalı bir emanet midir, onu soruşturmak mümkün olmamış, 2001 yılındaki soruşturmada. Hatta, halen özellikle ağır ceza mahkemesi savcısı olan dönemin savcısı bu hususu tespit etmiş, burada ali Balçiçek in silahına ilişkin bir fezlekede değinme yok, gidin bunu düzeltin demiş. Ona ilişkin de evrak tanzim edilmiş. Efendim, şimdi anlıyoruz ki, bu kasetler hakikaten fevkalade ciddi bir suretle bir handikap, ne adına handikap, huzurda görülen bu davanın bir yargı cinayetine dönüşmesine çok ciddi bir hukuksuzluğa neden olmasına yol açacak soruşturma ve yargı sürecinde hukuka aykırı bir delil olarak hepimizin önünde öncelikle tespiti gereken bir hendikap. Şimdi bu sözünü ettiğim savcılığın adli emanetinde yazılı olan tutanaktan yine anlıyoruz ki, bu soruşturma ile ilgisi olan bir kaset daha var. ama ne hikmetse o kaset bu dosyaya getirilmiş değil, şimdi ben bunu daha öncede açıkladım, ağustos ayında da açıkladım. Şimdi bu kasetlere ilişkin adli emanetten evrak belge vesaire istenmesine ilişkin yazışmalar, sayın mahkemenize kamuoyuna ve bizlere sunulacak olursa, bu noktadaki kaygılarımız ortadan kalkacak. Şimdi sözünü ettiğim o adli emanette bir de numarası 31 olan bir kaset var. o 31 numaralı kasetin sırtında ve üstünde de huzurdaki tutuklu sanıklardan ümit Oğuztan ın ismi yazılı. Ümit Oğuztan, o tarihte strateji dergisinde Tuncay güney ile birlikte çalışıyor. Tuncay Güney ile aynı bilgisayarı, aynı işyerini kullanıyor. Kendi sohbetlerimizde Tuncay Güney e ilişkin zaman zaman çeşitli bahsimiz oldu. bu arada söyleyeyim, ben 80 li yılların sonuna doğru, gazetecilik yaptığım sıralarda, ümit Oğuztan Tan gazetesine geldiği sırada ben o tarihte günaydın gazetesinden henüz ayrılmıştım. Dolayısıyla, ümit Oğuztan da şahsen de gıyaben de tanırım. Umarım savcılar da bu tanışıklığımı, farklı bir şekilde kıymetlendirip bir çakma ihbarla bana da kulp takmaya kalkmazlar. Bu 31 numaralı kaset in üzerinde ümit Oğuztan, 6 mart 2001 yazılı, yani mülakatın gerçekleştirildiği tarih, 6 mart 2001 bu Tuncay Güney mülakat kasetlerinin çözüm tarihi de yanılmıyorsam aynı. Bu sözünü ettiğim izleme inceleme tutanağında yani yine İsa dalgıç imzalı inceleme izleme tutanağında, bu kasete ilişkin içerik itibariyle ümit Oğuztan ın yine Ergenekon soruşturması kapsamında daha sonra göz altına alınan sisi ile Tuncay Güney e ilişkin anlatımlarının yer aldığı tespiti yapılmış. Bu kasette yine gizli kamera ile yapılmış bir çekim. Bakın, yine orijinal hali ile özgün hali ile zabıttan okuyorum. 24 aralık 2003 tarihli İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi cumhuriyet başsavcılığının 20038/2488 hazırlık sayılı dosyasındaki üç numaralı 24 aralık tarihli tutanak, ne diyor orda, 36. maddede, üzerinde 31 rakamı ile işaretlenmiş ve ümit Oğuztan altı mart 2001 yazılı video VHS kaseti incelendiğinde, eski organize şube müdür yardımcısı kemal Karademir in makam odasında ve Ahmet İhtiyaroğlu’nun katıldığı sesinden anlaşılan, ve yazar ümit Oğuztan olduğu anlaşılan bir şahıs ile sisi lakaplı Seyhan soylu ile ilgili olarak yazmış olduğu kitap ve Tuncay güney in de isminin geçtiği, kasetin içeriği de bu. Şimdi, soruşturma savcısı adli emanete ilişkin yazışmaları yapsa, usulüne uygun olarak, bu tutanakları önüne getirse, bu bahsi görür mü. Görür. Gördüğünde bunu soruşturma dosyası ile ilişkilendirir mi, ilişkilendirir. Kaseti ister mi elbette ister, niye istememiş, niye istemediniz bu kaseti, sözünü ettiğim fatih adli emanetinden ha şimdi ben bunu iddianame açıklandıktan hemen sonra yanılmıyorsam, ağustos ayının ilk günleri idi. Bunu kamuoyuna açıkladım. Ben bunu kamuoyuna açıkladıktan sonra, savcı haa burada da bir kaset varmış. Gidip bu kaseti de alalım, o kasette geçen isimleri de sorguya dahil edelim deyip, sisi yi aldıysa bilmiyorum ama bu o tarihte yapılan usule hukuka aykırı soruşturmayı gizleyebilmek için sonradan dosyaya aldıysa da, nihayetinde adli emanet ile yapılan yazışmaları istediğimizde açıklığa kavuşacaktır. Eğer siz layığı ile bir soruşturma yürütüyorsanız. Tarafız bağımsız bir soruşturma yürütüyorsanız, o kaseti dosya ile ilgisini gördüğünüz ölçüde orada bırakmamanız gerekirdi. Alıp getirmeniz gerekirdi. Ümit Oğuztan burada sanık, siz ümit Oğuztan ın adının geçtiği, bir kaseti niçin almazsınız, ha diyelim ki aldı, sisi ye ilişkin anlatımlar var, sisi de ek soruşturmada alınacaktı o yüzden soruşturmayı gizledi. Soruşturmada bunu gizledi. Böyle bir iddiayı kabul edecek olursak, o zaman ümit Oğuztan ın adil yargılanma hakkının ne suretle tesis edileceği apayrı bir tartışma konusu olarak yine bizi getirip bu yargılamanın yegane temelini oluşturan kasetler konusundaki muammaya, belirsizliğe hukuka usule aykırılığa kitleyecek. Dolayısıyla bizim öncelikle yapmamız gerekenin her şeyden önce bu kasetlerin yasa dışı bir delil olarak dosya içersinde bulunduğuna ilişkin bir tespit yapıp bunu çıkartmak. Sonrasında bu örgüt iddiasını, yeniden değerlendirmektir. Dolayısıyla fatih adli emanetinden anlaşıldığı kadarı ile bu soruşturmamız ile ilgili olarak mevcut dört kasetin kopyası alınmış, asılları orada duruyor. Bu kasetlerden zaten biri, henüz hiç gün yüzü görmemiş Tuncay güney in özel mülakat kaseti, diğeri de ümit Oğuztan ın kaseti. Bu iki kasetin de getirtilip dosyaya konulmasının da bu tertibin açıklığa kavuşmasında büyük bir yarar olduğu kanaatindeyim. Ben ümit Oğuztan ın o mülakat kasetine ilişkin de çözüme ilişkin de bilgi sahibiyim. Hatta o suretle arşiv araştırması yapan birisi rahatlıkla sisi ye sorulan soruları da tespit edebilir. Çünkü, bakın ümit Oğuztan Seyhan soylu, bunlar 28 şubatta, bu Fadime şahin olayında, ali kalkancı olayında kamuoyuna mal olmuş isimler. Ve bu soruşturmanın da bu yargının da başından sonuna bir 28 Şubat intikamı operasyonu olduğu iddiaları var. dolayısıyla ben bunu kendi adıma ziyadesi ile anlayabiliyorum. İddianamenin ekleri arasında yer alan belgelerden tespit ettim. Ancak çıkışın alamadım, onu size daha sonra takdim edeceğim. 12 mart 2001 tarihli 2001 /202 adli sayılı altında ek soruşturmanın sanıkları arasında yer alan adil serdar saçan ın imzası bulunan yazıdan açıkça anlaşıldığı kadarı ile o tarihte Tuncay Güney e ait dört tane VHS kaset, bir de ümit Oğuztan a ait bir adet VHS kaset, demin numarasını verdiğim o DGM Savcılığında sürdürülen 2003 tarihli Soruşturma dosyasına gönderilmiş. Gönderildiği kadarı ile o belgeden anlıyoruz bunu yine şimdi celse arasında belgeyi sunacağım size. Tuncay güney in dört adet mülakat kaset çözümü, 101 sayfa, ümit Oğuztan’la ilişkin çözümlenmiş mülakat kaseti 20 sayfa,bir adet ümit Oğuztan kaset dört adet Tuncay Güney kaseti var. Tuncay Güney in kaseti var, bu kasetlerin yerini beyan ediyorum, bu çerçevede şimdi bizim savcılık adli emanetinden bu dosyaları istemesinde de çok ciddi bir zorunluluk olduğu artık açık aşikar. Bu bahsi kapatıyorum. Sanırım sayın mahkemenizin huzurunda kamuoyu huzurunda, nihayetinde bu Tuncay Güney in mülakat kasetlerine ilişkin bahis açıklığa kavuşmuş olsa gerek. Tuncay güney, 2001 yılında, hatta bunun daha da evveliyatı var, ona ilişkin de 97 tarihli bir başka belge var. o belgeyi de bilahare sayın mahkemenize takdim edeceğim. Tuncay Güney, aslında 1997 tarihinden itibaren emniyet müdürlüğü tarafından oluşturulmuş bir proje grubunda izlenilen bir hedef, Tuncay Güney tam anlamıyla bir krıminal karakter. MİT tarafından yalnızca şüpheli karakter olarak izleniyor değil, aynı zamanda 97 yılında oluşturulmuş proje çalışma grubu ile de izlenilmekte olan bir hedef. Ama gelin görün ki, bu gün Tuncay Güney in hedefinde, akademisyenlerimiz, avukatlarımız, komutanlarımız var. şu değişime, şu dönüşüme kahrolmamak hakikaten elde değil. 2001 yılında Tuncay Güney in, o sıralarda özellikle Fethullah Gülen cemaat bağlantılı istihbarat şube müdürlüğü polisleri ile yakın münasebeti zaten hem polis teşkilatı içersinde, hem de konuyla ilgili diğer çevrelerde ziyadesi ile bilinen bir olgu. Bu 2001 yılında, Tuncay Güney e ilişkin yapılan ev aramalarında, ele geçirilen lobi mafya, yeniden oluşum, vesair belgeler deli saçması bu belgeler 2002/64 sayılı 1 ağır ceza mahkemesi dosyası içersinde de kısmen mevcut. O dosya kapsamında yapılan ev işyeri araç aramalarında bu belgeler ele geçiriliyor. Sonrasında, bu belgeler yargılama süreci içersinde 2001 senesinin hukuk kuralları kanunları ve mahkemeleri önünde hiçbir anlam ifade etmiyor. Bu yüzden de bunların tamamı, ümit Oğuztan a iade ediliyor. Bu lobi, yeniden oluşum, reaksiyon ıvır zıvır belgelerin hepsi ümit Oğuztan a iade ediliyor. Şimdi o tarih itibariyle aynı işyerinde çalışan Tuncay Güney ile ümit Oğuztan ın aynı bilgisayarı aynı işyerini kullandıkları, kendilerini tarafından ifade edildiği gibi, zaten çok da hayatın akışı içerisinde anlaşılabilir bir izah. Bu belgelerin bir kısmını ümit Oğuztan a iade ediyorlar. Tuncay Güney e ait olduğu ileri sürülen bir kısım belgeler var, onların da iadesi kararı çıkıyor, çünkü mahkeme 2001 senesinde bu 2002/64 sayılı dosyada burada hiçbir suç tespit etmiyor. Hatta Ergenekon adı verilmiş bir sarı klasör var. o da arama tutanaklarında aynı ile yine Ergenekon adlı dosya diye yazıyor. Şimdi bu Ergenekon adı verilen dosyası dahil olmak üzere, ümit Oğuztan a teslim edilen eşyalar arasında bir adet Ergenekon içerikli sarı renkli klasör deniyor, bu iade edilmiş, ümit Oğuztan a. Çünkü bir suç görülmemiş, bu lobi belgesi bu yeniden oluşum, mafya, reaksiyon vesaire bu belgeler mahkemenizin önüne bu deli saçması iddialar olmasa, tek başına gelse. Buna bir anlam ifade eder misiniz. Anlam yükler misiniz. Söz gelimi DEVSOL un bir kitapçığı gelse yada TİKKO nun, PKK nın, yada el kaidenin Hizbullah ın İBDA C nin bir programı bir manifestosu geldi. Hepimiz mevcut hukuk bilgimiz ve görgümüzle rahatlıkla ordan kırk tane suç çıkartırız. Çünkü suç örgütüdür. Ama bu Ergenekon denilen sarı klasöre ve o sırada ele geçirilen şimdi de dosyamız içersinde bu terör örgütünün manifestosu vesair evrakları olarak kıymet atfedilen belgeler hiçbir anlam ifade etmediği için ümit Oğuztan iade edildiği, için aynı şekilde Tuncay Güney e de iade ediliyor. Ama Tuncay Güney sorgusu sonrasında serbest bırakıldıktan hemen sonra kaçıp Amerika ya gittiği için ve de hala o mahkemece yakalanma kararı olduğu için, gelip te bu evraklarını kendisine iade edilmeyi bekleyen evrakları iade alamıyor. Şimdi bu arada şunu da belirteyim, Tuncay Güney in hiçbir zaman için ne 2001 aramasında, ne 2008 aramasında öyle altı çuval, yedi çuval evrakı belgesi ele geçmiş değil. Tuncay Güney in evinde yapılan işyerinde yapılan hem 2001, hem 2008 aramalarına bankı hepsini alın rahatlıkla bir tek koliye bile doldurabilirsiniz. Kaldı ki şunu söyleyelim huzurda da gazeteciler var. ben bu operasyon sonrası gazetecilik arşivimi bile imha ettim. Maazallah ne olur ne olmaz, bir gazetecinin evinde tabiidir ki çuval çuval belge çıkacak. Adamın işi gücü bu eğer evinde belge kitap doküman bunlar olmazsa bu adam nasıl habercilik yapsın. Bundan daha doğal ne olabilir. Savcılar hem iddianame içersinde Tuncay Güney e gazeteci diyorlar. Ona gazeteci diyerek itibar atfediyorlar. Hem de onun evinden çıkan yedi klasör belgeyi de yedi çuval olarak kamuoyunda Tuncay Güney e muteber bir bilgi haber kaynağıymışçasına da kıymet atfedilmesine imkan sağlıyorlar. Bakın Tuncay Güney in 2001 2008 aramalarında evinde ele geçirilenlere ilişkin neler yazılmış. Yön dergisi, aydınlık dergisi, 2000e doğru dergisi, böyle sıralıyoruz. Uzun uzun yazılıyor. Bir adet sarı renkli küçük not kağıdı, bir adet yeşil renkli küçük not kağıdı. İki sayfadan ibaret bilginize başlıklı yazı. Bir sayfadan ibaret Ethem sancak ile başlayan yazı. Şimdi bunlar 13 ağustos 2008 tarihinde yapılmış ev aramasında ele geçirilenler. Şimdi bu Tuncay güney 2001 yılında bu belgelerini yakalattıktan sonra, bir günlük tutukluğun sonrasında tahliye olunduktan hemen sonra çekip Amerika ya kaçmamış mıydı. Ee mahkemeden kendisine o tarihedeğin henüz yapılmış bir iade işlemi yok iken Tuncay Güney ne olur ne olmaz. Ben 2008 yılı içinde evimde yapılacak aramada bir takım belgeleri haricen bir daha kopya suretiyle bulundurayım diye arşivini yedeklemiş miydi. 2001 de bunlar zaten adamın evinden alınmıştı. Nasıl geri geldi bunlar Tuncay Güney e. Dün burada Adnan Akfırat söyledi onu. 2008 yılına ilişkin evindeki bilgisayarda yer alan bir takım belge vesair dokümanlardan vesaire den bahsetti. Şimdi varsayalım ki, Tuncay Güney in anası evinde Tuncay Güney de dedi ki ben kanada da bu aydınlık dergisini bulamam, bu hafta da beni kapak konusu yapmışlar, onu alın bana posta ile gönderin dedi diyelim. Gittiler bir gazete bayiinden dergiyi aldılar. Sonra da göndermeyi ihmal ettiler. Unuttular falan filan. Orda o yüzden duruyordu. Ama şimdi evinde duran bu 2001 yılında yapılan aramada el konulmuş lobi ve organizasyon yeniden yapılanma mafya falan filan başlıklı belgeler, nasıl oluyor da bir daha çıkıyor, yoksa Tuncay Güney in o tarihte bir apartmandan ibaret o dört katlı evinde, polis 2008 yılında bu gün itibariyle soruşturma kapsamında gözaltına alıp tutuklayacağı bu sanıklara dönük bir tertipte kullanılacak delilleri oluşturmak üzere arşiv çalışması mı yapmıştı. Tuncay güney ile msn sohbetlerimde, Tuncay Güney in şöyle bir ifadesi oldu. Ben bu msn kayıtlarımı sayın mahkemenize sunduğumda göreceksiniz. Ben herhangi bir suretle bir yönlendirmede bulunmuyorum. Tuncay Güney o kadar dolu ki, bu konu ile ilgili tıpkı o günkü mülakatında olduğu gibi konuşmak için kendini paralıyor. Anlatmak için kendini paralıyor. Ama gelin görün ki, idrak algı bozukluğu var. zihnini toparlayamıyor. İfade zorluğu var o yüzden daldan dala atlıyor. Ama o daldan dala atladığı sırada anlattığı bir şey var, diyor ki, ben 2007 yılının başında diyor, bir arkadaşım, yeni şafak tan bir arkadaşı olsa gerek bu, diyor ki bana dediler ki, senin 2001 yılında yapılmış o mülakatının kasetleri var ya, onu
Dostları ilə paylaş: |