T c istanbul 13. AĞir ceza mahkemesi



Yüklə 381,04 Kb.
səhifə2/4
tarix02.08.2018
ölçüsü381,04 Kb.
#66121
1   2   3   4

arıyorlar. Sen bu yıl kamuoyunun gündemine oturacaksın. Diyor. Tuncay Güney bana diyor ki, ben yüz seksen kişilik bir liste gördüm diyor. soruyorum, Vedat Yenerer var mıydı, o dosyada da. Hayır Vedat Yenerer yoktu diyor. şimdi o yüz seksen kişilik liste, kim bilmiyorum onu, Tuncay Güney in anlatımından yüz seksen tane isim çıkmaz. Belli ki o sırada ismi geçen Sami Hoştan, Doğu Perinçek , Sedat Peker, ali yasak falan filan onlar olacak bir kısmı ve Türk silahlı kuvvetlerinden değerli komutanlar olacak bir kısım. Ama onun üstüne yüz seksen e tamamlayacak, bir takım yeni Atatürkçü düşünce derneği temsilcileri, sivil toplum örgütleri, başkaca hükümet muhalifleri vesaireler olsa gerek. Ama Tuncay güney in ifadesindeki bu fütursuzluğu görebiliyor musunuz. Doğru mu değil mi. Şimdiye kadar Tuncay Güney in ağzından çıkan her söze bir doğru bir hakikatmiş gibi anlam yükleyip bu kadar adamı burada tutukladı isek ve hala da salmıyorsak, o vakit Tuncay güney in bu anlatıları üzerine de yine anlam katmak zorundayız. O anlamı Tuncay Güney in bu msn sohbetlerindeki anlatımlarına doğru dediğimiz zaman da o zaman hakikaten ben hukuk adına söyleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. Eğer Tuncay Güney in anlatımlarını benim değerlendirdiğim gibi bir meczup un deli zırvası olarak değerlendirecek olursak, Tuncay Güney anlatımları ile kurulmuş bu örgütten tutuklu bulunan sanıkların tamamının derhal tahliyesi gerekir. Yok Tuncay Güney in ağzından çıkan her bir anlatıma bir hakikatmiş gibi mana yüklüyorsak o zaman burada Ethem sancağından Fethullah Gülen ine kadar sanıklar arasından çok daha farklı ve bilmedik beklenmedik isimleri görmemiz gerekecek. Değerli başkanım, sayın üyeler, bu konuda sizleri bilgilendirmeyi savunmadan ziyade bir sorumluluk olarak değerlendiriyorum. O yüzden bu denli ayrıntıları ile anlatımda bulunuyorum. Bunları sanıkların bir çoğu da eminim ilk kez benden duyuyor olsa gerek. Hatta savcıların, polisin de bu anlatımında konu olan hususlara ilişkin ne ölçüde bilgi sahibi olduğundan endişeliyim. Bu Tuncay Güney in İstanbul emniyet müdürlüğü asayiş şube Müdürlüğünde 2 mart 2001 günü düzenlenen o operasyon sonucunda yakalanmasına ilişkin de bir takım anlatımlarım olacak. O tarih itibariyle bir adi plaka ve ruhsat sahteciliği olarak görülen bu operasyonun bu günlere değin nasıl uzandığını şekillendiğini anlatmak istiyorum. Bu 2 Mart 2001 tarihinde Tuncay Güney in satmaya kalkıştığı bir sahte plakalı sahte ruhsatlı araç sonrasında mağdur un şikayeti üzerine Tuncay Güney diğer sanıklar aynı zamanda kayın biraderi olan Adem Taşdemir, huzurdaki diğer tutuklu sanık ümit Oğuztan Gökhan kasap ile birlikte mahkemeye çıkartıldılar. Mahkemede bir tek Tuncay Güney tutuklandı, diğerleri serbest bırakıldı. aynı gün geç saatlerde Tuncay Güney sağmalcılar cezaevine gönderildi. Sağmalcılar cezaevine gönderildi, ama daha tutukluluk kararının mürekkebi bile kurumadan cebinde beş parası bulunmayan Tuncay Güney adına yatırılan üç milyarlık kefaretle derhal serbest bırakıldı. Sonrasında, Tuncay Güney birkaç ay hiç kimse ile irtibat kurmadı. Kayboldu, adeta piyasadan el etek çekti. Sonra bir gün bu taksim gezi parkında ki bu taksim gezi parkı eşcinsellerin birbirleri ile temasa geçtikleri malum ve meşhur bir parktır. bunu taksim de ikamet ya da işyeri sahibi olan herkes bilir. Ben uzun seneler taksimde hem de gezi parkının tam karşısında oturdum. Ayrıca ofisim hala taksim de, bunu bilirim. Zaten bir gazetecinin böyle bir hususu bilmemesinden de şaşırmak gerekir. Bu çok bilinen bir şey. Tuncay Güney bu eşcinsellerin buluştuğu taksim gezi parkında gezinirken, yine kendisi gibi eşcinsel olan mısır dan kaçıp Türkiye ye gelmiş olan buradan da Avrupa ya da Amerika ya gidecek olan üniversite öğrencisi el ezher de mühendislik öğrencisi Muhammed ganim el atar adlı bir üniversiteli genç ile tanışıyor. Onunla yine çeşitli düzeyde ilişkileri oluyor. Sonrasında Tuncay Güney kendisine İsrail konsolosluğu tarafından verilen Müslüman Araplar içersinde ve Müslüman cemaat içersinde ajanlık yapabilecek eleman temini konusunda kendisine verilen görev çerçevesinde bu Muhammed el ganim atar ı İsrail konsolosluğundaki irtibatlı olduğu isimlerle tanıştırıyor. Sonra, bunlar bir müddet İsrail konsolosluğu görevlileri tarafından burada hazırlanıyorlar. Bunlar daha sonra birlikte Amerika ya gidiyorlar. Amerika’dan kanada ya geçiyorlar, her ikisine de verilen görev. Müslüman cemaat içinde ama özellikle de Arap Müslümanlar içersinde İsrail lehine casusluk yapabilecek eleman temin etmek. Daha önce anımsarsanız, sayın mahkemenizden beyanda bulunmuştum. demiştim ki Tuncay Güney Türkiye ye çeşitli sahte kimliklerle giriş çıkış yapmış olabilir. Bu isimlerden birisi halen kullandığı ve vatandaşlığının bulunduğu Daniel Levi, bir diğeri Tuncay Bubay, bir diğeri Kemal Kosba, zaten Tuncay güney in 2001 yılındaki aramasında ele geçirilen onlarca sahte nüfus cüzdanından anlaşılıyor ki, Tuncay Güney özellikle sahte nüfus cüzdanı temininde sahtecilik işleminde fevkalade yetenekli, bu sahtecilik işlemlerinde Doğu Perinçek içinde, sahte ERNK makbuzları vesaire tanzim etmişti anımsanacağı üzere. Şimdi bu şahıslar kanada da markette bankada Yahudi cemaati içersinde İsrail istihbarat örgütünün yetkilileri tarafından kullanılan imkanlar çerçevesinde işe yerleştiriliyorlar. Ve kendilerine de tenbih te bulunuluyor deniyor ki, bu süreçte kanada polisinin mali polisinin sizlere ilişkin yapacağı takibatta ele geçirilmemeniz için kendinize yapılan ödemelerle aşırı harcamalardan kaçının, yurt dışına göndereceğiniz paralara dikkat edin deniyor. Buna rağmen bu Muhammet ganim el atar, kendisine kanada da bir BMW araç alıyor. BMW marka bir araç alıyor. Ve mısır daki annesine de yüklü miktarda para gönderiyor. Bu kanada mali polisinin dikkatini çektiği gibi, mısır istihbarat örgütün de dikkatini çekiyor, sonrasında araştırmalarını derinleştiren mısır muhaberatı, el muhaberatı Tuncay güney i annesinin sağlığını bahane ederek mısıra getirtiyor. mısıra getirildiğinde de Tuncay Güney in hemen hakkında tutuklama kararı veriliyor. Muhammet el attar halen mısır cezaevlerinde mısır hükümeti aleyhine İsrail lehine casusluk faaliyetinden hükümlü bulunuyor. Mısır el muhaberatı, dedi.

Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi: sayın başkanım, Tuncay Güney mi, yoksa Muhammet el attar mı mısır’a getirildi”

Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül :” Muhammet el atar, Dilim sürçmüştür.”

Sanık Doğu Perinçek : sayın başkanım,sayın avukatımızdan rica etsek, kaynak gösterse,”

Sanık Doğu Perinçek : sayın başkanım,izin verir misiniz, bir talepte bulunabilir miyim dedi.

Mahkeme Başkanı : dinleyelim ondan sonra dedi.

Sanık Doğu Perinçek : sayın avukatı kaynak göstermesini talep ediyorum yani o bakımdan bizde araştıralım dedi.

Mahkeme Başkanı : Var mı kaynağınız. Bu konuda, Dedi.



Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül : efendim, evrensel ölçütlerde habercilik faaliyeti gösteren çok sayıda yabancı basın yayın kaynağını esas aldım bu bilgileri sayın mahkemenize takdim ederken, buna ilişkin belge ve bilgiyi daha sonra takdim edeyim sayın mahkemenize, bunun çok önemli bir ayrıntı olduğunu düşünmedim. Bu Tuncay Güney, Muhammet el atar a ilişkin anlatımlarımın kaynağı olan gazete ve sair haberlere ilişkin bilgi bilgisayarımda mevcut, ancak şu anda salonda böyle konularda zaman yitirmek istemiyorum. onu daha sonra takdim edeyim. Tuncay Güney e ilişkin bu anlatımlarımın önemini sanırım, sayın mahkemenizde takdir edecektir. Çünkü tekraren ifade ediyorum. Huzurdaki bu davanın kurucu unsuru Tuncay güney dir. Tuncay Güney in mülakatları olmaz ise, bu örgütte Sami Hoştan ı Doğu Perinçek i, Veli Küçük ü, Sedat Peker i bir takım isimleri görmek mümkün olmadığı gibi, bu genç arkadaşlarla bu sözünü ettiğim Tuncay Güney in anlatımlarında adı geçenleri birbirleri ile irtibatlandırmak mümkün olmayacak. Tuncay Güney in anlatımlarını yok sayın, ne polisin ne mit in şemasında böyle bir örgüt ihdas edemezsiniz. Dolayısıyla, Tuncay Güney profilinin kim olduğunu çok iyi bilmek gerekiyor. Nihayetinde nasıl oluyor da, o tarihte yirmili yaşlarında olan bir delikanlı bu kadar olayı bilebiliyor. Ve satır aralarında Türk silahlı kuvvetlerine açık açık düşmanlığını ifade eden Türk silahlı kuvvetleri Ergenekon demektir, ibaresine yer vererek, bir soruşturmada bir tertipte gözünü kapatıp kendisi rol alabiliyor. Bunu hiçbir Türk evladı yapamaz. Kimse böyle bir tertibe kendisini konu edemez. Ama Tuncay Güney in nasıl bir insan olduğunu burada bilmekte yarar var ki, onun anlatımları üzerine, bu tertibi kuran ve Tuncay güney den medet umanların kimliklerini anlayabilelim, bu açıdan çok önemli. Bu sözünü ettiğim 2001 yılındaki Tuncay Güney in sahtecilik ve dolandırıcılık vakası o gün hiçbir gazetede haber bile olmamış. Vakayı adiye. Düşünün, o tarihte Tuncay Güney gazeteci kimliği ile de bilinen bir şahıs. 2001 yılında henüz basın meslek ahlak ilkeleri bu günlerde olduğu gibi ayaklar altında değil. o tarihte bir basında otokontrol var yine de. O tarihte bir gazeteci böylesi bir rezilliği sahteciliği taraf olsa, her halükarda eski gazeteci Tuncay Güney sahte plaka ve ruhsat tanzim ederek, general Raşim Dostum a ait bir otomobilin satışı sırasında suçüstü yakalandı diye hiç olmazsa bir sütunda, iki paragraf bile olsa habere konulur. Düşün o tarihte hiç ama hiç kimsenin dikkatini bile çekmiyor. Bir tek aydınlık dergisi dışında. Ben o tarihlerde aydınlık dergisi falan okuyor değilim. Ben, bu Tuncay Güney in sahtecilik işleminin sahtecilik suçunun geçmişine ilişkin araştırmalar yaptığımda, aydınlıkta onu görmemiştim. Ama MİT den, sayın mahkemenize gönderilen yazıyı incelediğimde, Ergenekon un mit in arşivine ilk kere, aydınlık dergisi ile girdiğini öğrendim. Aydınlık ın 1 nisan 2001 tarihli nüshasındaki kapak haberine Tuncay Güney konu olmuş. Bunu da tekrar söylüyorum. MİT in sayın mahkemenize gönderdiği cevabi yazıdan öğreniyorum. Bu haberde deniyor ki, Tuncay Güney in sahte plaka ve ruhsat tanzim ettiği tabi Tuncay Güney in adını yazmıyorlar o tarihte sadece bir otomobil sahteciliği diyorlar. Tuncay Güney olduğunu bu gün öğreniyoruz. 2001 nisanında haberde deniyor ki, sahte plaka ve ruhsat tanzim etiği otomobil satışı ile ilgili bu şahsın ifadeleri dışında, 23 şubat 2001 tarihi ile amerikan Washington post haberinden ve ondan bir hafta önce de yine amerikan newyork times te yer alan bir haberden alıntılara yer verilmiş, MİT in arşivine, Ergenekon un ilk kez girdiği aydınlık dergisinin kapak haberinde. Bu haberlere konu sahte plakalı, sahte ruhsatlı otomobil satışına konu olan otomobil, Özbek general Raşit dostum a ait Honda marka araç. Bunu da Veli Küçük ün adına ümit bağbek adında eski bir polis istihbarat müdürü, ki bu da dosyamızın tanığı Hanefi avcının bir dönem beraber çalıştığı istihbarat şube müdürlüğü de yapmış bir polis müdürüdür. Tuncay Güney, Veli Küçük ün emekliliğinin geldiğini söylüyor, bu tabi tamamıyla, 2002/64 sayılı dosya içersinde yer alan sanık anlatımlarından ve Tuncay Güney in anlatımlarından derlediğim bilgi, bu çerçevede Veli Küçük paşanın da zaten konuya ilişkin anlatımları ile bu husus örtüşüyor. Tuncay Güney, Veli Küçük ün yakında emekli olacağını, kendilerine güvenlik için bir eskort araç ihtiyacı olduğunu ve kendilere eskort çıkacağı zamana değin, geçici olarak bir güvenlik aracı aradıklarını söylüyor. Bunu söylediği sırada ümit Bağbey in ofisinde ve bu ofiste ismi ezberimde değil, yine krıminal bir tip krıminal bir şahıs onun ofisinde bu husus konuşulurken hakan adında turizmci bir şahıs, veli paşanın yaveri olarak kendisini çok yakın olarak tanıtan ümit Bağbek e, Tuncay Güney e diyor ki , ya diyor, general Raşit dostum un Bahçeşehir’deki evinin garajında yed i emin olarak bana bırakılmış bir araç var, ama kor diplomat plakalı diyor, bu kor diplomatlık plakalı aracı paşamıza geçici süre ile eskort olarak kullansın diye verelim diyor. dosya geldiğinde, bu hususların hepsini evrakta ne şekilde yer aldığını göreceğiz. Böyle deyince, yalnız diyor araç kor diplomat plakalı diyor, c plakalı diyor. sorun olur mu diyor, yok yok dahi iyi olur diyor. kor diplomat plakası olması diyor. sonra Tuncay Güney araba kullanmasını bilmiyor, adem Taşdemir ile gidiyorlar Bahçeşehir den Raşit dostum un ikametli olarak görünen evin garajından bu Honda marka jipi alıp geliyorlar. Tuncay daha sonra bu aracı bir müddet kullanıyor. İşte satmaya çalıştığı sahte ruhsat ve plaka ile satmaya çalıştığı araç bu. Kor diplomat plakalı araca hem sahte plaka hem de sahte ruhsat tanzim etmesi gerekiyor. Bunu da gene nasıl yapıyor, biliyor musunuz, o çok yakın ahbabı olan polislerle gidip görüşüyor, onlarda çünkü kendisini Jitemci falan filan diye tanıtmış, gidiyor diyor ki, bir işimiz var, aracımızın birine sahte ruhsat ve plaka yaptıracağız diyor. sonra bir sahte plaka ve ruhsat yapıyorlar, yaptıkları o ruhsat ile de bu aracı satmaya kalkıyorlar. Evrak geldiğinde göreceksiniz Tuncay Güney in emniyet içersinde nasıl korunup kollandığını, Tuncay Güney in fütursuzluğunu hepimiz gördüğümüzde şaşakalacağız. Bu ne cüret diyeceğiz. Tuncay Güney gazeteye ilan veriyor. Satılık Honda marka araç diyor. araç için kendisini arayanlara da diyor ki, ben Orhan sonuç, emniyet müdürlüğü protokol şube müdürlüğünde korumayım diyor. adem i de güven bilmem ne ismi ile tanıtıyor, kayın biraderini, bunlar emniyette kah istihbarat şubede, kah basın odasında polislerle düşüp kalkan adamlar. Düşünün vatandaş telefon açıyor, Timur Büyükölmez denen şikayetçi şahıs telefon açıyor ve Tuncay Güney in kendisine verdiği randevu üzerine kalkıp emniyet müdürlüğüne geliyor. Emniyet müdürlüğünde Tuncay Güney sahte sözleşme imzalıyor. Sahte kimlikle sahte sözleşme imzalıyor. Bu kadar emin, bu kadar rahat polise bu kadar güveniyor. Sonrasında Timur Büyükölmez galerici, bu arabayı yeniden satmaya koyulduğunda bunun cenç araç olduğunu anlayıp bu işin bu noktalara gelmesine yol açıyor. Mit in arşivine Ergenekon un ilk kez girdiğini söylediğim 1 nisan tarihli aydınlık dergisi var ya, o haberde deniyor ki, 23 şubat 2001 tarihli Washington post tan ve bu haberin bir hafta öncesi Newyork Times den verilen bir haberden alıntı yapılarak, CIA düğmesi ile hareket eden bu gazetelerde Türk komutanlarının ırak sınırında kaçakçılık yaptığı yazılarını yayınlandığı belirtiliyor. Ve genel kurmay başkanlığının bu haberleri önemsememiş ve yalnızca iftira olduğuna ilişkin bir serzenişe yer verilmiş. Sabah haberleri dinledim, bu kez de 92 yılında 1600 PKK lının silahı ile teslim olmak istediğini, ama Türk silahlı kuvvetlerinin bunları teslim almadığını, o tarihte PKK lı Talabani ve Barzani ye silah başına seksen ile yüz dolar ödeme yapıldığına ilişkin bir haber yayınlıyor. Bunu biz biliyorsunuz, dosyamızın içersinde otuz bin kalaşnikof silahı olarak görüyoruz. O tertip burada çökünce, hemen operasyon basınında stepne bir başka iddia bir başka yalan, ama yine hedefindeki Türk silahlı kuvvetleri yıpratmaya dönük olarak hemen faaliyete konuluyor. O faaliyet gene Fethullah Gülen cemaati basının başını çektiği bu tertibin de müdahili olan gazetelerde yer buluyor. Samanyolu’nda, zamanda, tarafta, sabah ta, yeni şafak ta bugün de star da. Ama bakın ne kadar gayret ederlerse etsinler. 2001 yılında aydınlık onları bir güzel teşhir etmiş. Eğer genel kurmay 2001 yılında, bu haberin ciddiyetle karşısına çıkmış olsa idi. Emin olun belki de, bu tertip huzurunuzda ortaya çıkmayacaktı. Genel kurmayının 2001 yılındaki sessizliği bunu küçümseyip önemsemeyişi, bu tertibi düzenleyenlere cesaret vermiştir. Ben şahsen kendi adıma genel kurmay ın bu haberlere ilişkin yaptığı açıklamada çok daha ciddi ve sert bir tutum göstermesini isterdim. Bu haber, genel kurmay tarafından yalanlandıktan sonra unutuluyor. Ama o yine 1 nisan tarihli aydınlık dergisinin devamında deniyor ki, amerikan gazeteleri ile eş zamanlı olarak İstanbul emniyeti kaçakçılık ve organize suçlarla şubesi müdürü adil serdar saçan da bazı askeri ve sivil personel gözaltına aldı. Bu gözaltı süresinde güler yüzlü bir sorgu yaptı. Bu sorguda, ordunun kuzey ırak ta yaptığı ekonomik faaliyet hakkında ifadeler vermesi istendi. İşçi partisi heyetinin Barzani ile yaptığı aydınlık gazetesinde de yayınlanmış ziyaretin bu faaliyet ile bağlantısının kurulmaya çalışıldığı ve Doğu Perinçek in ordu ile ilişkileri hakkında anlatımlarda bulunulmasının istenildiği bu halde, kaçak otomobil dosyasının kapatılacağı vaadinde bulunulduğu söyleniliyor. Haberde, 1 nisan 2001 de bunlar söyleniyor. Ama 2008 yılında konuya ilişkin yapmış olduğumuz araştırmada, ki eminim ek iddianamenin sanığı Adil Serdar Saçan ın kendi beyanları da burada bu tertibi benim ifade ettiğim tarzı ile ortaya koyacak, Adil Serdar Saçan, gerçekte, Tuncay Güney göz altına alındığında, Tuncay Güney in kendisine nasıl kurulmuş bir halde gönderildiğini ve gerçekte Tuncay Güney adlı şahsın anlatımlarına gizlenilmek istenilen ve özellikle de, istihbarat şubenin o tarihte Fethullah Gülen cemaatinin içinde yuvalandığı istihbarat şube müdürlüğü polislerinin Tuncay Güney e verdiği rolü seziyor.Keşfediyor, bunun üzerine yardımcılarını çağırıp söylüyor. Diyor ki bu Tuncay Güney denen adamı iyi bir sorgulayın onun geçmişini geleceğini de deşin diyor. Tuncay Güney in mülakatına organize suçlar şube müdürlüğü, bu nedenle iki müdür yardımcısı ile birlikte dahil oluyor, yoksa sıradan bir dolandırıcılığa henüz olayın daha boyutu bile ortaya çıkmamışken, bu düzeyde katılınılması beklenir bir şey değil. polis sorgusunda zaten Tuncay Güney e, mülakatını gerçekleştiren polis müdür yardımcıları, istihbarat şubeciler, biliyorsunuz organize suçlar şube müdürlüğü şimdiye kadar işkenceyle kanun hukuk tanımazlıkla nam salmış bir şube işkence ile hele Adil Serdar Saçan ın sorumlu olduğu dönem itibariyle hep işkence ile alınmış bir merkez, ama bakın Tuncay Güney in mülakatında, polis Tuncay a anladım tamam hayatım, şimdi mola verelim, falan filan tarzında hitapta bulunuyor. Tuncay Güney, işte aydınlık ın güler yüzlü dediği bu sohbet ile bu huzurdaki tertibin yegane dayanağı olan ifadelerini veriyor. Öğleden sonra, ben Tuncay güney in anlatımları sonrasında bu tertip düzüldükten hemen sonra niçin bu dosyada sanık olarak yer almadığını gizlendiğini ve iddianamede Tuncay Güney in adı üzerinde yapılan o makyaj çalışmalarını dijital kanıtları ile sayın mahkemenize sunacağım. Öğlenden sonra. Dedi.

Sanık müdafiinin savunması sırasında tutuklu sanıklardan Mahmut Öztürk ve murat Özkan ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Gönül Kerinçsiz, Av. Mehmet Tolga Akalın, Av. Kemal Ökke ve Av Nuri Seçkin Albayram ın geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.



Duruşmaya öğlen arası olarak saat 13;30 a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Tutuklu sanıklardan oğuz Alparslan Abdulkadir’in rahatsızlığı sebebiyle hastaneye sevk edildiği anlaşıldı.



Sanık Vedat Yenerer müdafii savunmasına devamla;

Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül : sorguya ek beyanda bulunduğumu, her ne kadar anlatımlarımın kısmen savunma esasına giriyormuşum gibi görünse de, aktardığım hususların sayın mahkemece bilinmesinde ziyadesi ile bu sorgunun bu soruşturmanın davanın mahiyetini anlamak noktasında önem taşıdığına inanıyorum. O çerçevede izahatlarımı hem vaktin giderek ilerlemiş olması, hem benim hem de sizin yorulmanız nedeni ile toparlamak istiyorum. Efendim bilindiği üzere, iddianamenin tam 453 yerinde, Tuncay Güney in ismi geçiyor, bu isimlerden yedi yerde, Tuncay Güney den şüpheli, bir yerde de firari şüpheli, bir yerde de ilhan Selçuk un Güler Kömürcü nün, müvekkilim Vedat Yenerer in, Serhan bolluk un şüpheli olarak yer almasına rağmen Tuncay Güney gazeteci olarak görünüyor. Şimdi bu noktada takdiri ben kamuoyunu ve de sizin huzurunuza bırakıyorum. Şimdi müvekkilimin 31. sırada sanık olduğu bu iddianamede, nihayet iddianame yazımı tamamlandıktan sonra, 14 temmuz günü cumhuriyet başsavcımız sayın Aykut engin Cengiz in dosyayı mahkemenize sunduktan hemen sonra saat 11 de planladığı, ama on birin dolmasını bile beklemediği heyecanla 10 30 da basına yaptığı açıklamada, 2455 sayfa ve 441 klasör olarak açıkladığı bu iddianameye ilişkin bir takım dijital kanıtlara dayalı tespitlerimi, sayın mahkemenizin bilginse sunmak istiyorum. Dediğim gibi dijital kanıtlar bunlar ve bizlere dağıtılan DVD ler içersinde yer alan dijital dökümlerin üzerinde ortalama düzeyde bilgi sahibi olan, bilgisayar kullanımı bilgisi sahibi olan biri tarafından herhangi biri tarafından yapıldığı gibi benim tarafımdan yapılmış tespitler. Anlaşıldığı kadarı ile adalet bakanlığının 36924 demirbaş kayıt sayılı bilgisayarında yazılmış bu iddianamemize, savcılar tarafından iddianame orijinal adı verilmişti ve iddianameye şifreyi koymuştu sayın savcılar. Şifre biliyorsunuz dosyanın güvenliğine ilişkin böylesine kritik evraklarda mutlaka konulması gereken bir önlem olarak da hepimizin zaman başvurduğu bir yöntem. İddianameye yazım aşamasında savcılar, belki kimsenin aklına gelmez ya da unutmayız kaygısı ile olsa gerek şifre olarak dosya numarası 1536 yı vermişler. Bunları niçin söylüyorum. Anımsanacağı üzere 1. DVD nin içinde Word belgesi olarak tarafımıza sunulan iddianamenin şifresi tarafımıza verilmedi. Her aşamada ama her aşamada savunmanın işini güçleştirmek için ortaya konulan bu zorlukta bir başka açıdan huzurunuzda ifadeyi gerektiriyor. Anımsanacağı üzere, avukat arkadaşlarımız sizden dosyanın şifresini sorduklarında siz şifreden haberdar olmadığınız gibi word dokümanı olarak iddianamenin içersinde henüz böyle bir belgenin varlığından bile haberdar değildiniz, zaten böyle bir şey de beklemiyoruz. Nedenine gelince, dosyayı imzalayıp PDF olarak sunmuştular, bize ama PDF yi düşük rezonansta tanıtmışlar, dolayısıyla orada anahtar sözcük araması ve sairesi yapamıyorduk. Word dokümanı olarak bunun bizim tarafımıza sunulması bir zorunluluk, bunu orta düzeyde bilgisayar kullanmasını bilen herkesin ama herkesin idrak edebileceği, takdir edebileceğini rahatlıkla ifade etmek mümkün. Şimdi bu iddianame sayın cumhuriyet başsavcımız Aykut engin Cengiz tarafından 10,30 da açıklanmadan önce, iddianamenin saat 10:18 de tamamlandığını görüyoruz. Yani dosya içersindeki bir numaralı DVD nin içersinde yer alan Word belgesini tıklayıp sağ tıkla tıkladığımızda, bunun oluşturulma tarihi olarak 10:18 i görüyoruz. 14 Temmuz günü. Ancak 10:18 de tamamlanan bu iddianame, 10:30 da sayın cumhuriyet başsavcımız tarafından açıklandıktan hemen sonra saat 11:.00 de ben de Devlet güvenlik mahkemesi, Beşiktaş adliyesi önünde bir basın açıklaması yaptım. İddianamenin içeriği basına sızmıştı, ben de o süratle haberdardım. Haham Tuncay Güney in iddianamenin içinde ne tanık, nede sanık olarak yer almadığını biliyordum. Bu bilgimi de çok emin çok güvenilir kaynaklara dayandırdığım için 11:00 de yapmış olduğum basın toplantısında iddianamenin sayın mahkemenize yeni sunulan iddianamenin kabul edilmeyip iade edilmesi gerektiğini söylemiştim. Çünkü iddianamenin yegane temeli olan Tuncay Güney in dosyada ne sanık, nede tanık olarak yer almadığını dosya içersinde yer alan iddiaların esasını ilişkin bu husus araştırılmasından tanzim edilen iddianamenin esasına etkili bu meselinin çözüme kavuşturulduktan sonra yeniden değerlendirilmek üzere savcılığa iade edilmesini istemiştim. Şimdi ben açıklamamı burada yaptığım sırada, yukarda savcılar bundan haberdar oldular. Ve her zamanki gibi korumalarının telefonu ile gazetecileri aradılar. Bu suretle benim yaptığım basın toplantısının içeriğinden haberdar oldular. Henüz haber basının kamuoyunun gündemine oturmadan savcılar bundan haberdar oldukları gibi, benim bu tespitimin bu erken tespitimin kendileri açısından nasıl bir sıkıntı yaşayacağına da doğuracağını da bildikleri için hemen tuttu, iddianamede Tuncay Güney makyajına giriştiler. Şimdi yine iddianame içinde yer alan bir DVD içersinde birinci DVD içersindeki o Word belgesinin sağını tıkladığımızda, iddianamede yapınla son değişikliklerin 12:20 de olduğunu görüyoruz. 10:30 da cumhuriyet başsavcımız iddianamenin sayın mahkemenize tevdii edildiğini açıklıyor. Artık sayın mahkemenize tevdii edilmiş, Uyap a da girilmiş olması gereken bu iddianame üzerinde saat 12:20 de yapıldığını tespit ettiğim değişiklikler, işte sözünü ettiğim o 453 Tuncay Güney ibaresinden yedi tanesinin önüne şüpheli bir tanesinin önüne firari şüpheli koymaktan ibaretti. O gazeteci Tuncay Güney ibaresi orada savcıların talaş ile unuttukları ibare olarak hala yerini alıyor ve bu soruşturmada ilhan Selçuk şüpheli olarak yer alırken , savcılar Tuncay Güney i gazeteci olarak tanımlamış olması sadece ve sadece kamuoyunun bilgisine sunulduğunda bile yeterince ciddi bir infiale sebep olabilecek bir husus. Şimdi yine Tuncay Güney merkezli olmak üzere, bir başka hususu ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz cumhuriyet başsavcımız yaptığı açıklamada dedi ki, iddianame 2455 sayfa 441 klasör, şimdi savcılık güya iyi niyetle sayın mahkemenizin ve savunmanın bu dosyada savunma faaliyetini yargılama faaliyetini kolaylaştırmak adına dosya içeriğine, dosya dizinini iki Word belgesi ile oluşturmuş. Bu iki dizinden birine bütün dizi, diğerine de dosya listesi adını vermiş. Şimdi bu iki dizini göstermekte yarar var. önce hemen müsaade edin şunları açayım. Şimdi bakın efendim bu dosya listesi başlıklı bilgisayardaki Word dokümanı 441 klasörde bitiyor. Bakın burada liste oluşturmak için kırmızı rakamları mavi ve kahverengi yazıları ayrıca siyah çerçeve çizgilerine yer verilmiş. Bununla bu siyah çizgilerle satırlar sütunlar oluşturulmuş burada dört ayrı renk kullanılmış, burada bir ekleme değişme yapabilmek orta düzey bir bilgisayar kullanıcısı için zor değil, ama savcılar burada Tuncay Güney rötuşunu yapmakta zorlandılar. Çünkü buraya satır açacaklar. Sütun açacaklar. Renk seçecekler. Yine bu dosya listesi başlıklı yazının disiplininde olduğu gibi kırmızı bir rakam kullanacaklar. Mavi ve kahverengi yazılar seçecekler, sonra o sütünü kapatacaklar. Bu zor bir iş. Ama dosya listesi 441. klasörde bitiyorken, bu bütün dizi dosyası bakın, tıpkı diğer dosya listesinde olduğu gibi 441 de bitmeli iken 442. klasöre yer veriyor. Bakın 442 nolu klasör diyor, telaşeden 442 numaralı klasörün başlığını bile verememiş savcılar. Şimdi bunu savcılar tanzim etmediyse kim tanzim etti bilmiyorum, ama bu dosya savcıların sorumluluğunda dolayısıyla buna ilişkin savcıların hiçbir mazereti olamaz. Şimdi 441 numaralı klasör, yani 441 de biten bu bütün dosya listesi başlıklı Word belgesinde, cumhuriyet başsavcımız sayın Cengiz e verilen bilgi doğrultusunda klasör sayısı 441. ama ben basın açıklaması yaptıktan sonra 12:20 de iddianame de Tuncay Güney rötuşu yapıldığı gibi, iddianamenin ekleri içinde de değişikliğe gidildi. Şimdi bakın yine bu dijital kanıtlar itibariyle konuşuyorum. Bu dosya listesi, iddianame sayın mahkemenize tevdii edilmeden 8 Temmuz 2008 günü saat 16:41 de oluşturulmuş. Bu belgede, savcılar bir gün sonra 9 Temmuz 2008 günü, saat 20:45:28 de bir takım değişiklikler yapmışlar biz bunu nerden biliyoruz, tekrar söylüyorum bu DVD içinde yer alan Word belgesinin üzerine imleç ile geliyorsunuz, sağını tıklıyorsunuz, karşınıza bu Word belgesinin istatistiki bilgilerinden sözünü ettiğim bilgiler çıkıyor. Bu 441 numaralı klasöre kadar yer veren dosya listesi başlıklı doküman iddianame 14 Temmuzda mahkemenize tevdii edilmeden beş gün önce hazırlanmış doğal olarak böyle olması gerekiyor. Artık iddianame yi mahkemeye tevdii ediyorsunuz. Tabi ki delil çalışmasını sonlandırmış olmanız gerekir, ama ben açıklama yaptıktan sonra Tuncay Güney rötuşu yapıldı diyorum ya, iddianame de. Bu iddianamede rötuşu da makul mantıklı bir izaha dönüştürebilmek için, iddianamenin delilleri olan ekler arasında bir Tuncay Güney bahsine yer vermek gerekiyor. Bu yüzden bu dosya listesi başlıklı yazıda da belgede herhangi bir değişiklik yapma imkanı olmadığı için savcılar, bütün dizi klasörüne 442 numaralı bir klasör koydular. Orda Tuncay Güney in bu mülakat kasetlerinin çözümlerini koydular. Ama bu mülakat kaseti de orijinal bir Tuncay Güney klasörü olmasın diye bunu gizlemek üzere tuttular 2003 yılının 2004 yılının 2006 yılının Sedat Peker ine ziya bandırmalı oğlusuna ve sairesine ilişkin dosya ile hiçbir ilişiği olmayan bir takım evraklar serpiştirdiler. Böylelikle, bu 442 numaralı klasörün Tuncay güney özel klasörü olduğunu gizlemeye çalıştılar. Şimdi bunu ilk tespit edip kamuoyuna da yine ilk açıklayan benim. Dedim ki basın açıklamasında çünkü görüyorum ki, bu dosya sayın mahkemenizde bir yargılama faaliyet olarak şekillenmiyor. Bu tamamıyla bir medya savaşına dönüşmüş. Tamamıyla, her şey medya da yazılıp çiziliyor. Her şey medyaya göre. Ben de bunu üzerine zorunlu olarak müvekkilimin, hukuku adına bunu kamuoyuyla paylaşma ihtiyacı duydum. Yaptığım açıklamada dedim ki, 441 klasör olarak açıklanan bu eklerin hakikaten 441 den ibaret olması gerekirken, bütün dizi altı klasörde Tuncay Güney in mülakatlarının yer aldığı açıklanmış, ama 442 numaralı klasör ortada yok. bu 442 numaralı klasör nerede dedim. Sonra sayın mahkemenizden benim de diğer meslektaşlarımın da defaatle çeşitli talepleri oldu. Nitekim bir müddet sonra, savcılık kalemi sayın mahkemenize yine bizlere sunulmak üzere bu 442 numaralı klasörü sundu. Ben bu 442 numaralı klasörü alınca, yine bunun üzerinde orta düzeydeki bilgisayar bilgimle bir inceleme yaptım. Ve şimdi size ifade edeceğim şu hususu tespit ettim. Ancak bu arada şunu da belirtmek istiyorum. Onu da size üç dört gün önceki celsede söylemiştim. Bize o tarihte verilen 442 numaralı klasörün içersinde yer alan PDF formatında yani kağıt çıktısının Word dokümanı olup, kağıt çıktısının taranmak suretiyle PDF formatına dönüştürülen o belgenin Word dokümanı halindeki orijinal nüshasını yenişafak ta şaban muhabir şaban almış çoktan kullanıyordu. Bakın bu klasör ne zaman tanzim edilmiş biliyor musunuz. Şimdi 441 numaralı klasör, 7 temmuz 2008 günü, saat 15:40 da oluşturulmuş. Şimdi buraya bakıldığında, bu dosya listesi başlıklı 441 de biten liste ile tarihlerinde örtüştüğünü görüyorsunuz biri dokuz, biri yedi temmuz. Ondört temmuzda da zaten iddianame verilmişti. Ama bu bütün dizideki sonradan eklenen Tuncay güney klasörü var ya, mu mülakatların kaset çözümlerine yer verilen bu 442, o ne zaman tanzim edilmiş biliyor musunuz. Tam 19 ağustos 2008 günü saat 18:32 de tanzim edilmiş. Bunu ben soyut bir iddia olarak ortaya atmadım. Bizlere de verilen şu an kalemden bir suretinin kendinizin de alabileceği, huzurda yeniden hep birlikte görebileceğimiz o belgelerin üzerinde yaptığımız inceleme ile görebiliyoruz. Yani 441 numaralı klasörü 7 temmuzda hazırlayıp, 14 temmuz da iddianamesi ile sayın mahkemenize tevdi eden savcılık, ben Tuncay Güney in dosyada gizlendiğini açıkladıktan sonra , 442 numaralı klasörü tam 43 gün sonra hazırlayıp sayın mahkemenize sundu. Şimdi bu kasetlerin üzerinde bu kadar durmamın yegane nedeni, huzurdaki bu davanın yegane nedeninin bizzat haham kılıklı o meczup Tuncay güney in anlatımlarının yer aldığı mülakatlar olmasıdır. Eğer tekraren söylüyorum, bu mülakatlar olmasaydı, bu gün huzurda hiç kimse hiç kimse bu örgüt soruşturması adı altıda huzurda bulunmayacaktı. Atlayarak geçiyorum şimdi iddianamenin içeriğine yeri gelmişken değinmekten geçemeyeceğim, ama hakikaten yurttaş kimliğimle ulusal savunmamızın ulusal güvenliğimizin tehlikeye düşmesi nedeni ile üstünde durmadan geçemeyeceğim bir başka hususu ifade etmek istiyorum. Bu gün itibariyle bölge ülkeleri Ermenistan İran, Yunanistan istihbarat servisleri ve orduları Türk ordusunda halen görev ifa eden bütün muvazzaf subaylarımızı bütün binbaşılarımızı, albaylarımızı isim isim görev yerleri itibariyle biliyorlar. Bakın iki tane yabancı sermayeli GSM operatörü var Türkiye de, onca da yabacı sermayeli banka var. bu onca yabancı sermayeli banka, bankalar arası kredi kartları merkezinin de doğal üyesi. Bu gün itibariyle bir istihbarat servisi, eğer bir komutanımızın hakkında istihbari faaliyet icra etmek isteyecek olsa, o bankaya ya da o GSM operatörüne yerleştirdiği bir ajanı marifeti ile komutanımızın hangi telefon numarası ile hangi numaraları aradığını, oğlunun okul taksitini ödediği okulunu, marketinden akşam evine ne götürdüğünü, hanımına hangi mağazadan ayakkabı aldığına kadar her şeyi öğrenebilir. Peki bu nasıl mümkün oluyor, İsmail yıldız açıkladı, bunun bütçesi on milyar Euro dedi. Hakikaten on milyar Euro da verseniz, bu bilgilere sahip olamazdınız. Ben diyorum ya bu davada bu soruşturmada amaçlanan Türk silahlı kuvvetlerin gücünü yıpratmak, Türk silahlı kuvvetlerini hedef almak diye o yüzdendir. Meşru hamili Muzaffer Tekin da yada bir başka asker komutanda ele geçirilen atamalara ilişkin bir listeyi ya da komutan bir emekli komutanın devre arkadaşlarına ilişkin not defterini yahut Veli Küçük ün genel kurmayın üzerinde yasak kararı koyduğu ajandasını bu dosyaya hiçbir suretle inceleme yapmaksızın evrak olsun klasör dolsun diye alıp koyarsanız, tabiî ki bunca askeri sırrın ifşasını da beraberinde sağlamış olursunuz. Bu gün itibariyle Türk silahlı kuvvetlerinin Türk genel kurmayının ve ulusal güvenliğimizin sadece ve sadece bu dosyada yer alan bu telefon fihristleri, bu ajandalar, bu görev listeleri ile ne suretle tehtid ve tehlike altında olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Yalnızca askerlerimiz mi, bakın polisimiz el kaide dönük göz altılı başarılı bir operasyon icra etti. Emniyet kuvvetlerimizi tebrik ediyoruz. bu ülke hepimizin ülkesi, bu ülkede bir terör örgütü var ise, hep birlikte tepisine binelim. Terör hepimizin tehdidi. Hepimizin tehlikesi, ama bakın Ergenekon operasyonu kapsamında görevlendirilen terörle mücadele şube müdürlüğündeki sağ büro amirliğinde yer alan bu polislerin isim listelerini savcılar görev yerlerini sicil numaralarını adlarını soyadlarını gösterir bir liste halinde dosyanın içersinde unuttular. Şimdi zaman gazetesinin internet sitesine girin dosyamızın bütün delilerini yaklaşık 450 ye yakın klasörü olduğu hali ile bulabilirsiniz. İddianame zaten artık fotokopicilerde bedeli mukabil herkese satılıyor. Dosya aleniyet kazandı ya bunda bir beis yok. ama bakın söylüyorum size burada Muzaffer Tekin in devre arkadaşlarını, Ermenistan, Yunanistan, İran ordularının istihbaratının eline de vermiş olmuyor muyuz. Şimdi genel kurmay veli paşamızın ajandası üzerinde gizlilik kararı tesis etmiş. Bilmiyor musunuz siz asker kişi Veli Küçük terörle mücadelede bu kadar kritik rol almış bir komutanın ajandasında geçmiş ajandasında yer alan isimler önem taşıyabilir. Kendisine sorun hiç olmazsa, veli paşam bu ajandada yer alan isimler nedir, ne değildir diye. Onu sorsalar ajandayı iddianamenin ekleri arasına koyacak olsalar, veli paşam diyecek ki burada kritik devlet sırları var. buna gözünüz gibi bakın. Bu vatan bu millet hepimizin, ama napıyorlar sorgu yok. sual yok. varılan bir kanaat var o kanaat çerçevesinde ajandasını veli paşanın ajandasını bütün isimleri ile, bütün telefon yalnızca veli paşa mı benim müvekkilim de öyle. Burada evinde ajanda ele geçirilip te ajandası iddianamenin ekine konulmayan kim var, hiç kimse. Ben savcının geçtiğimiz gün cep telefonu verdim burada. Eymür ün de cep telefonunu verdim. Dinlenilsin istedim. Bağışlayın telefon dökümü alınsın dedim. Eymür ile savcının arasındaki münasebeti açıklığa kavuşturmak amacındayım. Bundan savcı Zekeriya öz rahatsız olmuş mudur. Ben bu kadar adamın telefon fihristini dünyaya teşhir eden savcı Zekeriya öz ün bundan hiç rahatsız olduğunu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama burada söz konusu olan emin olun ki, ulusal güvenliğimiz başka bir şey değil. ben yine müvekkilime ilişkin iddianame yer alan hususlara geçmeden önce bu iddianame nin ne olduğuna ilişkin bir başka hususu da ifade etmek istiyorum. Efendim başından söylüyorum okuyacağım küfürlerin utancı benim değil.savcıların utancı, ne diyor bakın, hükümeti ıskata teşebbüs, halkı isyana tahrik gibi siyasi suçların isnat olunduğu bu iddianamede Ergenekon terör örgütü iddianamesinde tam kırk yerde ibne, kırk yerde siktir, yirmi yedi yerde orospu, yirmi beş yerde pezevenk, yirmi üç yerde amına koyduğum, on yedi yerde orospu çocuğu ifadesi var. ya bu terör örgütü soruşturması, burada küfrün ne işi var. dedi.

Mahkeme Başkanı : avukat bey, bunları bu şekilde okumanıza gerek yok. dedi.



Sanık Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül : yazdılar, internete girin bunu herkes okuyor. Burada herkes okuyor, bunun utancı savcıların benim değil, samimiyetle söylüyorum bundan ötürü ciddi suretle öfkeleniyorum, ve de utanıyorum. Bir hukukçunun asla ve asla bir soruşturma bahanesi ile bir kişinin en temel hak ve hürriyetine dönük böylesi bir saldırısına imkan verilmemesi gerekir. Ben buna tanık olmakla bile utanıyorum.bu bahsi geçmek istiyorum ancak tabi bu kadar kaba ifadelerle de değil, tapelerde yer aldığı ifadelerde değil. onları edeplileştirerek terbiyelileştirerek ifade etmek istiyorum. iddianame deki yer alan tapelerden biri de bu iddianamenin içersinde bide eklerde değil. iddianamenin içerine konmuş. 1333. sayfada yanılmıyorsam. Diyor ki sanıklardan biri bir diğeri ile erkek erkeğe muhabbetinde o erkek muhabbetinde ben mastürbasyon yaptım diyor, şimdi sanık savcılara sormaz mı. Benim cinsel uzvumdan size ne. Ben hükümeti ırzına geçerek mi ıskata ıskat edeceğim. Ne işi var bunun burada hükümete ıskata teşebbüs suçu ile sanığın mastürbasyonunun bu adını saydığım küfürlerin bu bile bu dosyanın bu soruşturmanın amacını ortaya koymaya tek başına yetiyor. Bunun utancı diyorum, benim değil, bunun utancının sahibi kim ise o üstüne alınsın. Diyorum bu utanç, savcının utancı. Müvekkilim Vedat Yenerer, tutuklandığında emin olun, ben o tutuklama kararı karşısında şiddetle ama şiddetle kaygılandım eyvah dedim. Mesleki bilgim görgüm yetersiz kaldı, ben bir hata yaptım ki hukuku birlikte aynı sırada öğrendiğim hakim Oktay açar ile biz sınıf arkadaşıyız, sıra arkadaşıyız. Biz aynı ceza kanunundan okuduk dersi. Ceza usulü hukukunu biz aynı dersten okuduk. Dört tane ödül plaketi, dört tane köşe yazısı, bir tane antika silah. Şimdi bu tutuklama kararı nasıl verildi. Ben hala anlamış değilim hala ne müvekkilime ne müvekkilimin huzurdaki eşine bunu izah edemiyorum. Şimdi sayın mahkemenizin bu noktada tahliye talebimin sonrasında tutukluluk halinin devamına ilişkin vereceği kararda, umarım o formel matbu gerekçeler dışında somut olarak müvekkilimin hukukuna ilişkin bizleri bilgilendiren hukuka olan inancımız yeniden tesis etmeye dönük bir ayrıntılı gerekçeye yer verilir. Çünkü ben mevcut hukuk görgüm ve bilgimle, hiçbir suretle verilen bu tutuklama kararını anlayabilmiş değilim. Müvekkilimin kaçma ihtimali mi var, yok. müvekkilim ortada bir adam. Kemal Kerinçsiz bürosunu bırakıp ta mı kaçacak. Veli Küçük bunun hesabını sormadan mı çekip gidecek. Kaçacak mı buradakilerden kaçacak olan kim var. Doğu Perinçek mi, peki teknik takibi yapılmış bu dosyada yıllardır süren teknik takipler var. her şey ama her şey düşünün, özel yaşamda yer alan en özel en şahsi en insani ayrıntılara bile tespit olunmuş bu halde bu adamların hakkında atılı suçlamaya ilişkin daha bir delil karartma şüphesi doğuracak ya da toplanmayı gerektirecek bir delil beklentisini doğuracak bir husus olabilir mi. Yok. bu adamlar niye tutuklandılar. Ve niye hala tutukluların devamına karar verilmekte. Ben bunu hakikaten anlayamıyorum. Hadi bakın Oktay açar benim sınıf arkadaşım, yan yana oturduk. Yan yana çalıştık. O hukuk fakültesinin son sınıfında, malum cemaatle yakın çevrelerle oturdu, kalktı farklı bir şekille bilgisini görgüsünü biçimlendirdi. Bilemem, ama söylüyorum hukuk her hakimin her savcının her avukatın evvela namusudur. Vicdanıdır, şerefidir. Bir müvekkilin hukukuna ilişkin karar veriyorsanız onu sıcak yatağından biricik kızından, karısından, anasından koparıp geliyorsanız kırk kere düşünmeniz gerekir. Bunun vebali, hakikaten altından kalkılabilecek bir husus değil. bir insanın hürriyetini tahdit ediyorsunuz. Ben de öğrenciliğim zamanında kırk beş gün haksız yere tutuklu kaldım. Tahliye oldum. Beraat ettikten sonra da gittim tazminatımı aldım. Şimdi tazminat hukuku tabiî ki çok farklı, doğrudan rücu edeceğim isimleri de biliyorum. O noktada müsterihim, ama peki bu tutukluluk sonrasında hala sabahlara deyin baba baba deyip sızlayıp ağlayan Vedat ın kızı Ayşe’nin hakkını kim ödeyecek, nasıl tazmin edeceğiz onun bu hukuksuzluğunu. Ben Ergenekon soruşturması nedeni ile davası nedeni ile iki gün evime gidemediğim de kızım ağlayıp baba baba diye kucağımdan inmiyor. Dokuz ay boyunca, on ay boyunca Vedat ın üç yaşındaki kızı benim kızımla yaşıt kızı baba baba diye ağlıyor. Bunun ardındaki neden ne, siyasi bir komplo başka bir şey değil. görüyoruz ortada bu adamların tutukluluğu için Tuncay Güney in o malum tertibinin malum mülakatının dışında hiçbir şey yok. hiç. Müvekkilime ilişkin 2455 sayfalık iddianamenin içinde sadece on yedinci sayfada müvekkilime ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuş. Bu değerlendirmelerden açıkça anlaşıldığı kadarı ile müvekkilimin Kuvvai Milliye ile savcıların zihnindeki Kuvvai Milliye anlayışı ile çağrışım yapan yılın kuvvacısı ödülü verdiği isimlerin aynı zamanda bu soruşturmada sorgulanan isimler olması nedeni ile müvekkilime Ergenekon terör örgütünün mensuplarına yöneticilerine ödül vermek suretiyle itibar kazandırdığı isnadı var. şimdi o birkaç yıl içinde yığılmış 75 ayrık isme, 75 ayrı isme verilmiş ödülleri alan isimler arasında uğur Dündar da var, emin Çölaşan da var. Rauf Denktaş da var. ama onlar burada konu edinmiyor, şimdi velev ki bu isimlere ödülü vermiş olsun benim müvekkilim. Verdi de. Hurşit Tolon paşaya ödül vermişliği yok müvekkilimin. Daha doğrusu müvekkilim Hurşit Tolon paşaya yılın kuvvacısı ödülünü vermek istedi, ancak Hurşit Tolon paşamız o ödül törenine katılamadığı için bu ödülü de bizzat alabilmiş değil. ama şimdi Hurşit paşamız, Şener paşamızın sırtından mana çıkartmak suretiyle, mefhumu muhalifinden mana çıkartmak suretiyle yılın değil, yüzyılın kuvvacısı olarak ayrıca ödüllendirilmeyi gerektiriyor. Bu yılın kuvvacısı ödülü alan şahıslardan hiçbirisinin hakkında hiçbir suretle kesinleşmiş bir mahkeme kararı yok. dolayısıyla zaten savcıların burada suçu ve suçluyu övmek gibi bir isnadı da yok. birine ödül vermenin birine selam vermenin birine hal hatır sormanın suç olarak terör örgütü soruşturmasında yer bulmasına imkan sağlarsanız. Bu faşizmin kapısını açmak olur. Başka bir şey olmaz. Sıkı yönetim dönemlerinde bile böyle bir şey görülmedi. Ödül vermek suretiyle terör örgütüne üyeliğe ilişkin durumu kanıt olarak kabul edeceksiniz. Sonra yetmezmiş gibi eliniz diliniz varmayacak ama sorgu aşamasında diyeceksiniz ki terör örgütünün mensuplarına bu suretle itibar kazandırmaya çalışıyorsunuz. Bu adamların itibara ihtiyacı mı var. bunların her biri canları pahasına ülkelerini savunmuş. Dağda kırda can siperane mücadele ile terör örgütüne kan kusturmuş adamlar. Şimdi burada siz terör örgütüne kan kusturmuş bu adamları cezalandırmak amacında mısınız. Başka ne amacınız olabilir. Bu anlamsız, bu hukuk dışı suçlamalarla sizin bu adamlara itibar kazandırmak gayretinden bahsinizin arkasında yatan gerçek ne. Böyle bir akıl dışı kurgu olabilir mi. Hayatın olağan seyrine ters. Müvekkilimin kendi bilgisi görgüsü takdiri. Müvekkilim ismini burada yeniden saymaya lüzum yok. ödüllendirdiği her bir şahsa ilişkin duyarlılığı sebebiyle toplum nezdinde bir basın organı olması nedeni ile kamu adına faaliyet gösteriyor olması nedeni ile onurlandırmak amacıyla ödül vermiştir. Verilen bu ödülü eğer siz terör örgütüne mensubiyete kanıt olarak değerlendirirseniz, hukuku hiçe saymış olursunuz. Dört tane de köşe yazısı var. müvekkilime isnat edilen suçlamalar arasında. müvekkil im gazeteci 90 lı yılların başından beri aktif olarak haberciliğin yanı sıra köşe yazısı yazan kitap yazan hepimizin bilip tanıdığı bir kalem. Şimdi müvekkilimin bu güne kadar terör örgütünün kurulduğu ve benim müvekkilimin de üyesi olduğu isnat olunan tarihten bu yana yazdığı yüzlerce haberden sadece dört tanesini alacaksınız, sizi ve hükümeti rahatsız ettiği düşüncesi ile o dört yazıyı terör örgütü mensubiyetliğine kanıt olarak ortaya koyacaksınız. Bunu yaparken de melih i gizleyeceksiniz. Burada dün yaşadık. Dün burada yaşadık bir müvekkilime ilişkin belgenin nasıl çarpıtıldığına hep birlikte şahit olduk. Müvekkilimin yazdığı yazılara ilişkin savcılığın yahut başkaca bir şahsiyetin her hangi bir yakınması bile yok. her hangi bir soruşturmada yok. müvekkilimin. Savcılar bu saatten sonra nasıl dava açacaklar ona. Basın davası olarak herhangi bir suretle dava açma imkanı yok. basın yasasında düzenlenen zaman aşımı süreleri çoktan aşıldı. Şimdi basın savcısının dava bile açmadığı bu yazıya ilişkin olarak kalkıp terör örgütü üyeliği iddiası ile herhangi bir nitelemede bulunmak hakikaten hukuku bir kere daha ihlal etmekten yok saymaktan başka hiçbir anlam taşımaz. Tek başına suç olmayan bir yazı, tek başına suç olmayan bir faaliyet nasıl olur da örgütsel olarak suç oluşturabilir. Bu vendıl marka on bir buçuk yanılmıyorsam öyle mi ifade ediliyor, nokta beş olarak mı ifade ediliyor, milimetre çapında çapı olan antika silah. O silaha ilişkin bende araştırma yaptım. Antikacılarda vendılları bulabilirsiniz. Bu vendılları antikacılar ile de konuştum. Her hangi bir suretle ruhsata bağlamak yada bulundurmak için bunu krıminal laboratuara götürmek isteseniz. Bunun sonucu bir aydan bir buçuk aydan önce gelmez. Ancak antikacılarda mevcut vendıllara bakıldığında hepsi için krıminal laboratuarın test atışı yapabilmek için herhangi bir suretle numune mermi temin edilemediğine ilişkin matbu bir cevap verdiğini görürsünüz. Yani bakın bu benim müvekkilimin özeline yönelik bir şey değil. yıllardır Türkiye de vendıl marka nadide birkaç silah bulunur. Bu silahları da ruhsata bağlamak istediklerinde kesinlikle test atışı yapmaya imkan olmadığı cevabı verilir. Velev ki test atışı yapma imkanı olsun. Üstten doldurmalı tek atımlı silah nasıl vahim silah olabilir. Yani şimdi bu nasıl vahim silah olur. Ben cevabını vereyim size. Müvekkilim dün gösterdiği için ben bir daha göstermiyorum. 135. klasörde müvekkilimden ele geçirilmiş bu gün gazetelerin birçoğunda var. çekirdekleri çıkartılmış. Barutları boşaltılmış, mermiler var. yani hakikaten bunun bir tertip olduğunu en güzel açıklayan açıklığa kavuşturan hususlardan biri de bu. Bir hukuk fakültesi mezunu, hayatın olağan seyri içersinde tarafsız bağımsız adil görgü bilgi ehliyet sahibi hiç kimse, o boş havan kovanlarına bir mana yüklemeye çalışmaz. Bu boş havan kovanlarına silah manasını yüklemeye çalışmak, bizzat terör örgütü oluşturmak amacını taşımaktan başka hiçbir anlam ifade etmez. şimdi bu çerçevede şunu da söylemek istiyorum. geçtiğimiz celsede avukat Zeynep küçük o da sordu. Savcılara dedi ki sizin askerlikle hiç mi ilginiz yok. hiç mi askeri bilginiz, görgünüz, terbiyeniz yok. o çerçevede ben hakikaten savcıların da cevaplamalarını istediğim bir soruyu tevcih etmek istiyorum. Ben bu savcıları araştırırken bana verilen bilgiye göre bu üç savcıdan ikisinin askerlik görevini hiç ifa etmediklerini, birini de vukuatlı olarak askerlik görevini ifa ettiklerini öğrenmiş bulunuyorum. Bu gerçek mi değil mi bilemiyorum, ama bakın bu niçin önemli şimdi burada ben salonda uzman çavuşumuza bile yakasında kolunda pırpırı olan uzman çavuşumuza bile dedektör aramasından geçerken komutanım diye hitap ediyorum. Emekli olabilir, ama komutan komutandır. Başkan başkandır. Milletvekili milletvekilidir. Bir terbiye sınırları içersinde terbiye ölçülerinde gayet açık anlaşılır bir husustur. Bir asker şahsa yahut emekliye hitap edilirken, komutanım denir, eğer emniyet müdürü ise amir ise, komiser ise de, komiserim derler. Ben hep böyle gördüm. Kaldı ki Türk milleti asker millettir. Bakın benim babamın adı asker, babam asker değil babam SSK emeklisi işçi, işçi emeklisi ama babamın adı asker, kuzenlerim arasında adı ordu olan var, Azeri Türkçesinde koşun adı koşun ordu demek. Bir sürü rütbeyi Azeri Türkleri içersinde isim olarak görebilirsiniz. Benim akrabalarım arasında adı paşa olan da vardır teğmen olan da vardır. çavuş her Anadolu da her köyde vardır. çavuşluk bile kutsal bir unvandır. Bu gerçek savcılar tarafından bilinmiyor olabilir mi. Belinizde beylik silahı taşıyacaksınız. On beş tane korumanız olacak, şu ya da bu düzeyde varsayalım ki Mutki de Mutki geçmişi var Zekeriya öz ün savcılık yapacaksınız, orada terörle mücadele etmiş askerlerle hiç mi oturup kalkmadınız, bir kovanın ne olduğunu hiç mi bilmezsiniz. Hiç mi film seyretmediniz,bir kovanı alıp ta terör örgütünün cephaneliğine bunu silah olarak yazacak olursanız, size saygı duyarlar mı. Bu nedir. Efendim ben abartmıyorum, ben çarpıtmıyorum, bir iddianameye bakın iddianamede yazıyor. Ergenekon terör örgütünden ele geçirilen mühimmatın listesinde müvekkilimden ele geçirilen o uçak savar mermileri dedikleri kovan, top mermisi dedikleri kovan, bunların hepsi yazılı. Yetmemiş, bir de müvekkilime tabanca yazmışlar. Müvekkilimin tabanca ile ne işi olur. Müvekkilimin silahla ne işi olur. Olsa herkes biliyor, müvekkilim gider bir dilekçe verir. Vali özel kalemi de üstelik telefon açar, ruhsat şubeye, gazeteci Vedat bey geliyor kendisi ile ilgilenin der. Hemen Vedat bey e gerekli evraklarını teslim ettikten sonra ruhsatını tanzim edilip silah verilir. Şimdi bu hayali terör örgütünün varlığı iddiasını kanıtlamak için girişilen tertiplere bakın. Boş havan mermisi, boş kovan mermisi olmayan tabanca elverişlilik şartını güya oluşturacaklar. Dün müvekkilim söyledi bolu da bir köyü ele geçiremezsiniz dedi. Çok hoş bir örnek hakikaten burada ele geçirilen silahlar burada ele geçirilen bombalar bunların hangisi iddia olunan Türkiye cumhuriyetini yıkmaya hükümeti ıskata teşebbüse elverecek silah mühimmat donanım olarak ifade edilebilir. Böyle bir abesle iştigal olur mu. Hayrettin Ertekin in muştasını yazmışlar. Şimdi terör örgütleri mensupları terör örgütü mensupları, Ergenekon sanıkları muştayı parmaklarına takıp ta başbakana al sana al sana deyip öyle mi iskat edecekler hükümeti. Muştanın ne işi var terör örgütünde. Civar bir suç olarak yazıldı diyebilirsiniz. Hakikaten keşke aklımıza hakikaten öyle olduğuna inanmak için bizlere kanat oluşturacak bir takım doneler verebilseler ama yok. Hiçbir şey bulamadıkları için terör örgütü iddiasını delillendirip kanıtlayıp süslemeye çalıştıkları için müvekkilimin boş kovanlarından medet umuyorlar. Nihayetinde müvekkilim in silahla ne işi olur müvekkilim zaten silahlar çiçek açsın mesajını vermek istediği için o boş kovanların içine küçük saksılarda çiçekler menekşeler oturtmuş. Ama gelin görün ki bu gün müvekkilim, evinde ofisinde dekor amaçlı olarak kullandığı bu boş kovanlarla huzurunuzda terör örgütü mensubu olarak yargılanmakta. Şimdi bu tertibe ilişkin iddialarımda, yine ifadesinde bir zorunluluk olarak gördüğüm hususu da kısaca hemen geçmek istiyorum. ben bu iddianame hazırlandıktan sonra, ben daha iddianame hazırlanmadan evvel sorgularda, bütün iddiaların Tuncay Güney in anlatımlarına ve o Tuncay Güney den çıkma lobi belgelerine dayandırıldığını öğrendiğimde, bu lobi belgesinin de peşine düştüm. Bu lobi belgesi nasıl bir metin diye düşündüm araştırdım. Kimse de bulamadım bunu, efendim o yeniden kuruluş denilen o belgeden bahsediyorum. 24 sayfalık orijinal metinden bahsediyorum. Onu araştırdım. Onu araştırdığım sırada internete baktım ki, aslı aydın taşbaş 1 haziran 2006 da bir iki gün önce yani Danıştay baskınından hemen on gün sonra falan bu Ergenekon lobi belgesi ile ilgili bir haber yapmış, bu haberin kupürünü bilahare sayın mahkemenize sunacağım. Bu haberde, Ergenekon örgütünün varlığından ve sairesinden söz ediliyor. 1 haziran 2006 da yayınlanmış bu haberde, iki gün önce 28-29-mayıs günü yapılmış, o haberde bu 24 sayfalık bir belgeden bahsediliyor. O belgeyi araştırdım. Aslı aydın Taşbaşı tanımam, ama sabah gazetesinde arkadaşlarım vardı onları aradım, neyse nihayeten sabah ta bir üst düzey yönetici arkadaşım, bana o belgeyi gönderdi, ben de o belgeyi aldım hakimler savcılar yüksek kuruluna gönderdim. O belgenin altında orjinalinin altında ki ben onu orijinal hali ile gönderdim olur ya belki kağıt yaşı yahut mürekkep yaşı incelemesi yapılabilir diye sabah gazetesindeki orijinal nüshayı gönderdim. O belgenin altında 13 ocak 2007 tarihinde sabah gazetesinin bu haber merkezine Ankara dan aslı aydın Taşbaş ın gönderdiği o metinde 312-292-50-23 numaralı faks telefonu görünüyor. Yani bunu şöyle yorumlamakta yarar var. 01 haziran 2006 da bu Ergenekon lobi belgesi zaten basının elinde ve bu yapılan servis çerçevesinde çeşitli manipülatif tertip amaçlı haberlere konu, ama yetmemiş, 13 ocak 2007 de bu Ergenekon tertibine hazırlanılacağı sırada, dokümanların güncellenmesi sırasında bir daha istenilmiş, belgeyi size haricen sunacağım, benim müvekkilimde her ne kadar bu Ergenekon lobi yahut diğer belgeler ele geçirilmemiş olsa bile müvekkilime atılı terör örgütü suçlamasının. Yegane varlık nedeni bu lobi vesair belgesinde iddia olunduğu gibi işte medya mensupları da burada olacak, iş adamları da burada olacak falan filan tarzındaki o hayal mahsulü deli saçması ibareler değil mi. Şimdi bakın bunu söylüyorum. Ortada bu kadar bu kadar aleni manipülatif bir amaç için servisi yapılmış sırıtmakta olan bu belgeye dayalı olarak benim müvekkilimin tutuklanması hakikaten bir hukuksuzluk bir kanunsuzluk, buna yegane itibar edilebilir bir mahiyet kazandırmak amacı ile, bulup buluşturulan da Tuncay Güney, Tuncay Güney in kendisi bunu ben işkence altında verdim deyip reddediyor. Mülakat kasetlerini, o günkü iradesinin ne derece sıhhatli olduğuna ilişkin tartışmalar girmiyorum ama o günkü iradesini gösterir kasetlerini de gelin görün ki bir türlü bulamıyoruz. Benim müvekkilimin bu dosyaya dahil edilmesinin yegane sebebi, yeniçağ gazetesinde hükümetin kuzey ırak politikasını eleştirirken dandik Kasımpaşalı başlıklı yazmış olduğu yazı nedeniyle başbakanın husumetine, yazı içersinde bağışlayın, o yazı içersinde yer verdiği dandik Kasımpaşalı ibaresi taşıyan köşe yazısıdır, müvekkilim burada esasen kanunsuz ceza ile huzurda tutulmaktadır. Çünkü bir gazeteciyi hapsetmek demokrasilerde olacak iş değil. ama mevcut laik Türkiye cumhuriyeti yasaları hükümeti memnun etmediği için hükümetin işine gelmediği için bu tertipte bu düzmece tertipte gazeteciler hükümet muhalifleri akademisyenler askerler sivil toplum örgütlerinin liderleri bu tertipte bir yerlere eklenip Tuncay Güney in ağzından çıkan ifadelere göre bir yerlere eklemlenip huzurdaki tertipte Ergenekon terör örgütünün mensupları olarak ifade olunmakta, bu suretle bu insanlar burada tutuklandılar, başkaca hiçbir nedeni yok. olağan koşullarda demokrasilerde, bir gazeteci bir köşe yazısı yazdı ise, o yazının hesabını sormak üzere kişilik haklarınızdan bahisle gider tazminat davası ve ceza davası açarsınız. Ancak bu davalar reddedilince de, bu kere öfkenizden yerinizde duramayınca, bunun icabına bakın talimatını verirsiniz, o zaman işte bu talimatı emir telakki edenler, napar neder size bir kulp takar, hukukun korunmasızlığına düşen müvekkilimde burada nihayetinde tutuklanır. Şimdi müvekkilimin bu tutukluluğun arkasında samimiyetle söylüyorum. İçtenlikle söylüyorum, ben hiçbir haklı neden göremiyorum. Diğer sanıkların tutuklanmaları içinde herhangi bir suretle haklı bir sebep göremiyorum. Ben kendi müvekkilim özeline konuşuyorum, müvekkilim o yazıyı yazmasaydı, burada olur muydu. Ne oldu Veli Küçük ile konuştu ise müvekkilim, Veli Küçük dediğiniz şahıs bizim emekli paşamız değil mi. Bizim için Karadeniz de terör örgütüne kan kusturmamış mı.veli küçük ün hakkında bir mahkumiyet kararı mı var. ne olmuş Veli Küçük ile müvekkilim görüşmüş ise, müvekkilim yıllardır ama yıllardır ne kadar asker şahıs var ise hepsi ile konuşur, görüşür. Bir asker şahıs ile konuşup görüşmek, eğer terör örgütünün varlığına sebep oluşturursa, eğer bu yeterli görülürse o hukuk demokrasisi olmaktan çıkar, şimdi gelin el birliği ile hukuk demokrasisinin rayından çıkmış bu yargılama sürecinde süratle tahliyeler ile yeniden hukuk demokrasimizi el birliği ile tesis edelim, çünkü bu ülkemizin bu milletimizin yegane güvencesi hukuktur. Benim de yaptığım burada hukuk mücadelesi, ama sonucunu alabilmiş değilim. Yasalar ortada, hepimiz aynı kanunu okuyoruz. Hukuk sübjektiftir. Elbet teki sizin görgünüz, bilginiz, deneyiminiz benimkinden farklıdır. Elbet teki ben tecrübesiz olabilirim, benim göremediğimi sizler görebilirsiniz. Doğrudur, eğer öyle ise lütfen efendim tutukluluğun devamına ilişkin vereceğiniz kararda gerekçemizi ortaya koyun. Bende okuyayım, araştırayım, yüksek yargı içtihatlarına bakayım diyim ki, haa benim mesleki toyluğum, bilgisizliğim görmediğim bilmediğim hususlar var. müvekkilim haklı yere tutuluyor. Sonuçta beraat edecek ama görünürdeki şüphe görünürdeki gerçeklik müvekkilimin haklı yere tutukluluğunun devamını sağlıyor. Oturayım burada tahliye istemeyeyim bir süre daha gerçeğin açığa çıkması için çaba harcayayım, ne zaman ki müvekkilim için görünürde tutukluluğun devamı için gerçeklik koşulları ortadan kalkar, tahliyemi o zaman isteyeyim, benim işim burada müvekkilim hakkındaki görünür gerçekliğin tutuklanmasının devamını sağlayacak görünür gerçekliği koşullarını ortadan kaldırmak olsun deyim ama artık görünür gerçeklik te o huzurunuzda çıktı ortaya. Benim müvekkilim burada gazeteci olmasaydı o muhalif yazıyı yazmasaydı, bulunur muydu. Veli Küçük ile görüşen yalnızca müvekkilim midir. Yani ben hakikaten, bunu Türkiye de her şeyden önce basın hukukuna, basına demokrasiye yönelik bir saldırı olarak görüyorum. Bu benim hassasiyetim, yahut bu benim dosyada taraf olmam sebebi ile kapıldığım bir zehap değil. emin olun bundan. Yani ortada hiçbir şey yok dört tane havan, bir tane antika silah, dört tane ödül plaketi, dört tane köşe yazıları, yazısı ee on aydır tutuklusun. Yani, ben hukuk adına bu noktada söyleyecek söz bulmada güçlük çekiyorum. Şimdi huzurdaki bu Ergenekon soruşturmasının dört yıllığına planlandığını ben defaatle ifade ettim.şimdi bu Ergenekon soruşturmasının devamında önümüzdeki günlerde yeni gözaltılarla karşı karşıya kalacağız. Daha önce de söyledim, bu salonda avukatlık faaliyeti ircaa edenler dahi var, o listede. Şimdi savcılık bundan sonra savunmaya dönük saldırısı çerçevesinde bizleri de o gözaltına alınacakların arasına katar mı bilemiyoruz ama hazırlıklıyız onu da söylüyorum. Çünkü diyorum bu bir demokrasi mücadelesi ve Türkiye’de bu gün itibariyle demokrasi tehdit tehlike altında. Sırf bu dava nedeni ile. Lobi belgesinde şöyle bir ibare var. Ergenekon belgesinde diyor ki Ergenekon terör örgütü yeri geldiğinde istihbarat için fahişeleri de kullanır diyor. şimdi ben bunu terörle mücadele şube müdürlüğüne Vedat ın iade edilen eşyalarını almaya gittiğimde Ergenekon operasyonu grup amirliği bünyesindeki amirler ve polislerin benimle tanışma istemesi üzerine odaya geldiğinde konuştum, tartıştım, soruşturma eksik yürütülür mü, Ergenekon terör örgütü güya fahişelerden istihbarat temin ediyorsa, nerede havalı Melahat, nerede koca popo inci, nerede koca meme Fadime, onları da alıp getirmek lazım yani, Ergenekon terör örgütünü siz genel eve kadar taşıyacak olursanız, artık söyleyecek söz bulmak hakikaten mümkün değil o vakit ben hiç olmazsa hukuk mücadelemi bu yollarda helak olmayım da müvekkilimin yanında devam edeyim diye, bana da koğuşta bir yer açın efendim, daha ne kadar gidip geleceğiz müvekkilimin tahliyesi için. Hakikaten bu ipin ucu nasıl kaçmış, bakın şimdi size uğur Dündar lı fatih Altaylı, dosya içeriğinden müvekkilime ilişkin bir örnek vermek istiyorum. İlk celse siz söylediniz ya hakimin dinlenmediği ne malum diye. Ben bu belgeyi gördükten sonra sizin de dinlendiğinizden emin oldum. Ben zaten kendi dinlenmemi biliyorum. Şimdiden dinlenenlere telefonumda bu senelerdir bir gelenek olarak devam eder, dinleyenlere küfür edilir. Telefonda. O telefonlarımdan ötürü yarın öbür gün tapeler ortaya düşerse, o küfürlerimden ötürü şimdiden kamuoyunun affına sığınayım, ama şimdi bakın uğur Dündar ile fatih Altaylı yı ya da müvekkilimi üçünden birini yasa dışı olarak dinlemişler. Onun belgesi de nerde biliyor musunuz. 386. klasörün,281. sayfasında, bir belge var, şimdi bu belgede müvekkilimin güya terör örgütü Ergenekon un mensubu olduğu, bu çerçevede o bir medya iki medya mensubunun arasındaki ilişkiye ilişkin bir kasetin varlığına ilişkin müvekkilimin fatih Altaylı ile uğur Dündar ile görüştüğü ve bu görüşmede o kasete ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu falan filan yazılı. İhbarda şimdi hani ben söylüyorum ya bu tertip Hep çakma ihbarlarla şekilleniyor diye çakma ihbarlar nasıl yapılıyor eğer yazılı olarak yapıldı ise, posta ihbarı yok. genellikle yok getirip ele veriyorlar. Sonra da o kadar acemice kurulu ki bu insan hiç olmazsa onu Beşiktaş adliyesinden postaya verir. Zarf koyar ortaya zarf bile yok. hala zarf çıkmadı. Çıktığında göreceğiz. Umarım ben utanırım. Umarım ben heyecanlı tez canlı olduğum için özür dilerim heyetten. Bakalım çıkacak mı şimdi velev ki çıksa bile gönderilen bu ihbar mektuplarının hiçbirisinde izim imza yok. diyelim ki iddialar çok ciddi, onu bir yana bırakıyorum, telefon numaralarında da genellikle mevcut teknolojiye göre, her hangi bir suretle bir şahsın bir ihbarını bir telefon numarasını gizlemesi mümkün değil. artık GSM şebekelerinde bile siz telefon numaranızı gizleyemezsiniz. Artık Türkiye de analog santral kalmadı. Tamamı dijital santral kaldı ki, bu gün itibariyle dünya emniyet teşkilatının içinde en ileri kameralı mobil güvenlik sistemi Türkiye de mevcuttur. MOBESE sistemi dedikleri o sistemde, biri bir ankesörü yahut bir telefon numarasını kullanıp bir ihbarda bulunduğunda, polisin önünde hemen telefonun ait olduğu numara, bulunduğu mahal gibi vesair bilgiler çıkar. Ama bakın bu 386. klasörün 281. sayfasında yer alan belgeye ilişkin belgede yer aldığı kadarı ile uğur Dündar ile fatih Altaylı ile müvekkilimle yapılmış telefon görüşmelerinin tespitine ilişkin yapılan ihbarda telefon numarası tespit edilememiş. isimsiz bir ihbar, yine isimsiz ihbar ama telefon numarası da tespit edilememiş. Yani insan gider hiç olmazsa civardaki bir ankesörden telefon ettirir de 155 e kayıt düşer, bu gün bunları söyleyeceğim zaman da önlemi almış olur. Onu bile yapmamışlar, şimdi müvekkilim uğur Dündar ile telefonda görüşmüş. Bu kasetler konusunu aynı şekilde fatih Altaylı ile de telefonda konuşmuş, bu kaset mevzuunu. Şimdi bu güya, uğur Dündar la fatih Altaylı ile görüşmüş olabilirsin, ona ilişkin bir takım iddialar vesaireler, bunu neye dayandırıyorum, onu söyleyeyim, müvekkilim de bunu onu teyit edecek organize suçlar şube müdürlüğünde bize tapeler arasında fatih Altaylı ile müvekkilimin bu kaset üzerine konuştuğu görüştüğü yolunda ellerinde kayıt olduğuna ilişkin bize bilgi verdiler. Biz de bunun olmadığını söyledik. Ancak buna ilişkin dosyaya sundukları delili şimdi görebiliyoruz. 281. sayfada 386. klasörün 281. sayfasında böyle bir dinleme var deniyor. Şimdi müvekkilim, uğur Dündar ile fatih Altaylı ile zaman zaman konuşuyor. Bu kaset konusunu konuşmamış olabilir, ancak onlarla görüşüyor. Gazeteci olarak da bunlarla görüşmesinden daha tabii hiçbir şey olamaz. Ama buna ilişkin bu dosya içersinde yer alan bu isimsiz ihbar telefonundan şu anlaşılıyor ki, herkesin ama herkesin pekala yasa dışı dinleme çetesi tarafından dinlenilmesi ve onların hayal mahsulü bu ihbarlara konu edilecek şekilde şekillendirilmesi mümkün. Nihayetinde bir de müvekkilimin hakkında yapılmış Hasip gültaş ihbarı var. savcılar o konuda ısrarla sıkıştırdılar müvekkilimi, şimdi hasip gültaş benim müvekkilimin 2006 senesi eylül ayında husumetli olduğu bir şahıs. 2006 senesinde müvekkilimin yazdığı bir yazı nedeni ile kendisi ile davalı davacı olmuş, hazırlık aşamasında takipsizlik kararı ile sonuçlandırılmış bir şikayete taraf olmuş, şimdi müvekkilime ilişkin emniyet müdürlüğünün mensubu polisler soruşturma dosyasında araştırmaya koyulduğu zaman, müvekkilimin hakkında adli geçmişi tertemiz olan müvekkilimin hakkında hiçbir suretli bir ihbar şikayet vesaire bulamayınca bula bula bunu bulmuşlar. Sonra gitmişler şubat 2008 de müvekkilim alınmadan birkaç hafta evvel bu hasip gültaş tan sipariş ile şikayet almışlar. Hasip gültaş ile iki sene evvel mahkemeler önünde hak aradığı o şikayetinin sonucunu alamadığı için olsa gerek, 2008 senesi şubat ayı başında müvekkilim daha göz altına alınmadan önce müvekkilime ilişkin biraz daha farklı anlatımlarla o anlatımlarını delillendirip detaylandırmaya çalışmış. İhbarı yapan müvekkilimin husumetlisi olduğu bir şahıs, 2006 yılında savcılık önünde yapılmış bir şikayet. Ordan sonuç alınamıyor, 2008 senesinde dönüp bu kere operasyondan 15-20 gün evvel müvekkilimi almaya karar kılınmış olduğu sıralarda müvekkilimden göz altına alınacağı sırada kendilerine dayanak olsun diye de ihbar alınmış, bu gün gibi ortada. Bu hasip gültaş ihbarı, 2008 şubat tarihini taşıyor. Halbuki müvekkilimin hasip gültaş ile karşılıklı olarak şikayetçi oldukları o hazırlık dosyasının tarihi 2006, kapandığı tarih de 2007 idi galiba. Şimdi bunların üstünden bir sene iki sene geçiyor, sonra TEM ciler gidiyorlar, istihbarat şubeciler gidiyorlar, hasip gültaş ı buluyorlar, adli sicil evrakından emniyetteki evrakından buluyorlar, gidiyorlar diyorlar ki, sen 2006 senesinde Vedat Yenerer ile şikayetle şikayetçi olmuştun. Sonuç alamamıştın, şimdi sen o günkü şikayetini bir daha bir delillendir. Bir daha bir ayrıntılandır. Bize ifade et. Biz onu delil olarak kullanacağız diyorlar. Ne oluyor, hasip gültaş 2006 yılında savcıya yaptığı takipsizlik kararı aldığı şikayeti biraz da 2008 şubatındaki tespitler çerçevesinde istihbarat şubecilerin kendisine ifade ettiği biçimi ile sipariş ettiği biçimi ile söze döküyor, onlar da bilgi alma tutanağı falan filan diye evrak tanzim ediyorlar. Sonra onu getirip hakimin önüne koyuyorlar. Hakim de arama yakalama dinleme kararı veriyor. Bütün ama bütün soruşturma dosyası başından sonuna hep böyle ya husumetli olunan geçmişteki bir takım şahsiyetlerin siparişi ile alınan ifadeler üzerine yahut imzasız ihbar telefonlarına yahut sair ihbar telefonlarına konu siparişlerle çakma ihbarlarla şekillendirmiş. Şimdi müvekkilime ilişkin savcıların sordukları sorular arasında ısrarla üzerinde durdukları bu MHP bahsi var. ona ilişkin bir hususu açıklamak istiyorum. Şimdi 26 kasım 2007 günü saat 12:29 s ıralarında Veli Küçük ile müvekkilimin yapmış olduğu telefon görüşmesinde, MHP ile ilgili konuşmalar yer almış. Bakın iddianame 1400 sayfasında, yalnızca bir paragraftan ibaret, bu kısa bölümü okuyorum. Aynı ile okuyorum. 26 kasım 2007 günü saat 12:29 sıralarında, Veli Küçük ile yaptığı telefon görüşmesinde, MHP ile ilgili konuşmalar yaptığınız, bir süre konuştuktan sonra Veli Küçük ün şimdi benim değerlendirmem başka şekilde Koray aydın 300 sene ile yargılanıyor, kırk dosya var, hepsi de sübuta ermiş dosyalar, buraya kadar gelmiş yani öyle eften püften değil ha. Şimdi geçenlerde ne oldu şey dedi devlet bahçeli, siz kimi aday koyarsanız koyun ben meclise gelecek sizin istediğiniz adamı cumhurbaşkanı yapacağım dedi mi. Vedat söylüyor, eğer deseydi ki ben bir adayı göreyim ondan sonra karar vereyim deseydi, dediği, sizin de Abdullah gül cumhurbaşkanlığı adayı olmazdı dediğini, Veli Küçük ün olmazdı ama ne dedi ben dedi kim olursa olsun meclise gireceğim dedi. Yani ben meclis e geleceğim Abdullah gül ü cumhurbaşkanı yapacağım ama siz de Koray aydın ı temizleyin dedi. Ama niye şimdi yarın taban çok üzerine gidiyor, mecbur olacak genel başkanlıktan düşecek, düştüğü anda kendi bir ortağını burada orda olması lazım, pes yani. yasal bir parti içinde bu değerlendirmeye terör örgütünün mensubiyeti yahut faaliyeti anlamını yüklemeye çalışmak hakikaten insana pes dedirtir. Hukuk adına pes dedirtir. Şimdi bu sorulan sorudan sonra akla ilk şu geliyor, acaba hakikaten o telefon görüşmesinin içersinde yer aldığı üzere, Abdullah gül ün cumhurbaşkanı seçilmesinin karşılığında Koray aydın ın yüce meclisten aklanması ile ilgili bir AKP MHP pazarlığı var da, hakikaten böyle bir utanç belgesi var, AKP ve MHP Koray aydın Abdullah gül konusunda bir mutabakata varmışlar da Veli Küçük ile Vedat Yenerer in telefon görüşmesinde bu hususun ipuçları görülmüş bunun belgesini mi arıyorlar. Yani bu üzerinde bu denli durulmayı gerektiren bir değerlendirme olabilir mi. Yasal bir parti den söz ediyorsunuz, siz. Partinin içersinde liderlik yarışından yahut farklı oluşumlardan bahsediliyor. Bütün partiler cadı kazanıdır. Her parti kaynar, her partide her gün bir yeni genel başkan seçilir, bir başkan alaşağı edilmeye çalışılır. Bunlar o partilerin Türk siyasetinin vazgeçilmez karakteristik özellikleridir. Bu gün eğer siz MHP nin içersindeki bu oluşuma bu başkanlık arayışına yarışına ilişkin terör örgütü yakıştırması yapacak olursanız, DTP ye ilişkin ne yapacaksınız onu bilemiyorum. Böyle bir şey olmaz. Şimdi müvekkilim esasen benden çok daha iyi açıkladığı için bunları tekraren ifade etmek yerine, bir hususu ortaya koymak istiyorum. Sonrasında başkaca bir bahsim kalmayacak anlaşıldığı kadarı ile. Müvekkilime ilişkin atılı unsurlara, suç unsurlarına ilişkin değerlendirmeler noktasında. iddianamenin hukuki değerlendirmeler kısmında 1018.sayfada, 22 ocak 2008 günü saat 21:34 te müvekkilim paşam diye hitap ettiği, Nejat eslen paşa ile görüşmesinden bahsolunuyor. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum, müvekkilim de zaten beyan etti, iddianamenin muhtelif yerlerinde telefon tapelerinden alıntılar yapıldığı sırada, sanki sanıkların ilintili oldukları ama iddianame içerisinde yer almayan bu kişilerin kişilik haklarına yönelik gereken azami özen gösterilmişçesine rumuz kullanırken birkaç satır sonra da bu isimler açıkça yazılmış, bunun tek amacı var. tek amacı kişilik haklarına saldırmak, başka bir amacı yok. Nejat eslen paşanın ismini siz niye burada telaffuz ediyorsunuz, N. E. Deyip geçseniz bu terör örgütü varlığı iddialarınızı kanıtlamaya imkan mı sağlamayacak. Müvekkilim de sordu Nejat eslen paşa nerde dedi. Şimdi müvekkilime ilişkin Nejat eslen paşa ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde, yapmış olduğu görüşmenin içeriğinden sonra müvekkilime hukuki değerlendirmeler konusunda sevk maddesi göstermeksizin şöyle bir suçlama getirmiş, emekli askeri şahıslar üzerinden Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı askeri şahısları isyana tahrik etmek. Yani bu hakikaten ciddiyetsiz hukuk dışı bir mantığın ifadesinden başka bir şey değil. yani ne demek emekli askeri şahıslar üzerinden Türkiye cumhuriyeti hükümetine karşı askeri şahısları isyana teşvik etmek. Tavşanın suyunun suyu. Müvekkilim darbeci mi, bu mu söylenmeye çalışılıyor. Burada yerel seçimler arefesinde AKP hükümetine zıttından mana çıkartmak suretiyle imkan sağlamak gayreti ile mi Nejat eslen paşa ile yaptığı bu telefon görüşmesinde hükümete karşı askeri isyana tahrik suçlaması getiriyor. Benim müvekkilimin o gün organize suçlar şube müdürlüğünde de kendisini ziyadesi ile sıkıştırdılar, muvazzaf subay ismi istiyorlar. Benim müvekkilim bir yığın subay ile telefon görüşmesinde bulunur. Şimdi müvekkilim dün ziyadesi ile ifade etti. On senedir on beş senendir müvekkilim dağlarda operasyon bölgelerinde, askeri temsilciliklerde her rütbeden askerimiz ile temastadır. Dolayısıyla benim müvekkilimin halen orduda muvazzaf onlarca, yüzlerce, binlerce subay arkadaşı vardır bu subaylarla olan münasebetinin üzerine bir hükümete karşı askeri isyana teşvik etmek bahsini bulunmak kadara abes bir şey olmaz. Müvekkilim tavşanın suyunun suyu, niye böyle bir yola bulaşsın, eğer böyle bir darbeci niyeti olsa doğrudan muvazzaf subaylarla da temasa geçer, ama burada amaç gerçekte iddia olunan isnat olunan suçlamayı açıklığa kavuşturmak değil ki, o yüzden zaten ne diyorlar emekli askeri şahıslar üzerinden askeri hükümete isyana karşı teşvik etmek. Yani şimdi bu her şeyden önce hakikaten Türk ordusunu tanımamak, Türk ordusunun subaylarına hakaret amacı taşır. Başka bir şey taşımaz. Koskoca Nejat eslen paşa, Nejat eslen paşa Türkiye de değil, aynı zamanda Amerika da bölge ülkelerinde bütününde fevkalade muteber, bir askeri teknisyen, stratejiysen, bunu biz nerden biliyoruz bakın ben size kısaca Nejat eslen paşaya ilişkin şu bilgiyi vermek istiyorum. Emekli tuğgeneral Nejat eslen paşamızın bütün askeri çevrelerde, bir klasik olarak yerini alan tarih boyu savaş ve strateji isminde bir kitabı var. Nejat eslen paşa, ticari bilimler fakültesini ege üniversitesinden bitirdiği gibi, ayrıca kara harp okulunun yanında kara harp akademisini, amerikan kara harp okulunu, ve de silahlı kuvvetler akademisini bitirmiş nadide subaylarımızdan biridir. Şimdi benim müvekkilim Nejat eslen paşa ile yaptığı telefon görüşmesinde, emekli askeri şahıslar üzerinden askeri hükümete karşı isyana tahrik suçunu nasıl işlemiş, biliyor musunuz, bakın o telefon görüşmesinde bir tek telefon görüşmesinde ne denmiş, müvekkilim güya demiş ki, ki demiş bunu doğrudur o tapenin içeriğine itiraz etmiyoruz, ama biz yorumunu sayın mahkemenin takdirine bırakıyoruz, Vedat Yenerer Nejat eslen paşa ya diyor ki, susarsan sıra sana gelir mantığı var yani, susarsan sıra sana gelir mantığı var yani, bu cümleden Vedat Yenerer in bu ifadeyi ortalığa bir değerlendirme olarak Nejat eslen paşa nın şahsın a dönük bir değerlendirme olarak yapmadığı açıkça anlaşılıyor. Susarsan sıra sana gelir mantığı var yani, demiş bunu savcılar anlaşılan susma sustukça sıra sana gelecek sloganı ile karıştırmışlar. Sonra tutmuşlar bunun üstüne benim müvekkilimin emekli askeri şahıslar üzerinden askeri hükümete karşı isyana tahrik suçunu işlediği sonucuna varmışlar. Bu askeri hükümete karşı tahrik suçunun özel bir biçimi midir. Eğer böyle bir özel biçim varsa, asker İETT otobüs şoförleri üzerinden yada ne bileyim simitçiler üzerinden de tahrike teşvik olunabilir mi. Suyunun suyu, böyle bir mantık dışı, akıl dışı suçlama olur mu. İki husus var, onları da ifade etmekten vazgeçemeyeceğim, özellikli ifadeler çünkü bunlar, şimdi müvekkilime atılı suçlamalardan birinde müvekkilimin haberlerini okumadan, müvekkilimin haberlerini yazmadan önce, terör örgütünün görünürdeki lideri olduğunu iddia ettikleri Veli Küçük paşa ya danıştığı vesair türündeki iddialar var. bunlar hakikaten iftiradan başka bir amaç taşımayan suçlamalar. Bunların kişilik haklarına dönük bir maddi tazminat gerektirir hususlar olduğu hiç şüphesiz ortada. Biz buna ilişkin tazminat davamızı da önümüzdeki günlerde açacağız, ancak şunu belirtmek istiyorum. Böylesine yakışıksız bir ifade, hakikaten bu iddianamede hedef alınanın Türk yargısı olduğu kadar, Türk ordusu olduğu kadar Türk basınını da olduğunu ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu iddiayı zaten müvekkilim reddetti. Hayatın olağan seyrine de ters. Müvekkilim yirmi senedir gazeteci şunun şurasında Veli Küçük paşa ile tanışıklığı birkaç yıla dayalı. Bundan önce peki müvekkilim haberlerini yazarken kitaplarını yazarken kime danışıyordu. Müvekkilimin hangi yazısı var, Veli Küçük paşanın izini eserini kalemini tarzını üslubunu yansıtan. Böyle bir şey olur mu. Müvekkilim herkesin tanıdığı bildiği Vedat’tır. Müvekkilim gazetecidir. Yazdığı haberleri yazdığı köşe yazılarını, itibarsızlaştırma onu gücünden etkisinden koparabilmek için ne kara çalınıyor, güya Veli Küçük yazdırmış, benim müvekkilim bunca senedir ödül aldığı onca kitabı onca haberi , onca belgeseli, onca programı Veli Küçük paşa olmadan nasıl yapmıştı peki, madem benim müvekkilim terör örgütüne katıldı da Veli Küçük ün emrinde bu medya istihbarat grubu sorumlusu yada üyesi oldu ise, buna ilişkin kanıtınız belgeniz deliliniz nerde. Tamamıyla başbakan a müvekkilimin hakaret amacı taşıdığı söylenen o yazı var ya, o yazının alınamamış intikamıdır. Bu değerlendirmeler böylelikle müvekkilimin başbakan aleyhinde yazdığı o haber var ya, o haberi gücüne etkisine geçmişe dönük olarak etki etmek amacı taşımaktan başka hiçbir gaye taşıyor değil, bu ifadeler. Benim müvekkilim hiçbir suretle kalemini satmayacak, namusu ile şerefi ile her daimde yazmaya her daim de kendisini ifadeye, kararlı bir yurt sever gazetecidir. Şimdi bir de, şu meşhur 418 numaralı klasörde yer alan emniyet genel müdürlüğünden savcılığa gönderilmiş, PKK KONGREGEL terör örgütü ile Ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkiyi gösterir rapora değinmek istiyorum. Müvekkilimin tamamıyla terörle mücadele amacı taşıyan bir örneğinin de sayın mahkemenize sunduğu o kitapları var ya, o kitaplar tamamıyla terörü teşhir eden terörle mücadeleye hizmet etmek dışında hiçbir amacı olmayan yurt sever bir gazetecilik anlayışının ifadesidir. Fakat, müvekkilimin bu kanlı terör örgütünün teşhir edildiği kukla isimli kitabı bile içersinde yer aldığı fotoğraflarla, savcılar tarafından çok rahatlıkla terör örgütü mensubiyetliğine irtibatlandırmak suretiyle yine sözünü ettiğim şekilde müvekkilimin vakti ile yazmış olduğu o hükümetin kuzey ırak politikasını eleştiren yazısına geçmişine etki edecek şekilde kara çalınmak bakan bana dandik Kasımpaşalı diyen gazetecinin de terör örgütü ile münasebeti var. Bu adam terör örgütü ile irtibatlı bir adam. Deyip mahkemeler önünde yüce Türk milleti adına karar veren mahkemeler önünde elde edilemeyen o kararı fiili olarak polisine, idaresine yaptırmak amacı taşıyor. Buradaki tek amaç, müvekkilimin gazeteciliğidir. Müvekkilimin gazeteciliği hükümet muhalifliği yoksa, müvekkilim taraf gazetesi de muhabir olsaydı, emin olun durumunu hiç burada savunmaya bile gerek kalmayacaktır. Ama müvekkilimin o terör örgütünü teşhir gayretleri bile başbakanla olan husumeti nedeni ile bu gün hala huzurda terör örgütü mensubiyeti olarak gösterilmekte. Bakın o 418 numaralı klasör içersinde 386 sayfalık bir rapor var ya emniyet müdürlüğü göndermiş, şimdi PKK terör örgütüne ilişkin o 386 sayfalık raporu ben de okudum. Siz de okuyun görün hakikaten polisiye bilgiler itibari ile terör örgütüne ilişkin hepimiz bilgi sahibi olabiliyoruz, O raporda. Adı da malum PKK kongregel terör örgütü ile Ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkiyi gösterir rapor. Şimdi bakın bu raporun içeriğinde, uzun uzun yazılmış, işte fisk köyünde kuruldu, Lice den bilmem ne oldu. Ddk idi falandı filandı anlatmış anlatmış, sonra kitapta, raporda bu sanıklardan sayın Doğu Perinçek in Ferit İlsever in, hayati Özcan ın ki, onların üçü de burada tutukludur, fotoğraflarının yanına hükümete muhalif çizgisi ile bu gün de hepimizin dikkatini çeken ve de hükümet muhalifi olan laik Kemalist demokratların Atatürkçülerin takdirini kazanan fatih Altaylı Mehmet ali Birant, murat bardakçı, Hadi Uluengin, coşkun Aral, bunların da fotoğraflarını da koymuşlar. Ama hiçbir değerlendirme yapmamışlar. Ne demek bu fatih Altaylı, Mehmet ali Birant, siz de ayağınızı denk alın bak, burada Doğu Perinçek, Ferit İlsever, burda hayati Özcan fotoğraflarını koyduk, kendilerini de Silivri cezaevine koyduk. Ayağınızı denk alın, kulp değil mi takar sizi de alır onların yanına koyarız. Bunu mu demek istiyorlar. Bu raporda. Bu raporda peki fatih Altaylının Mehmet ali birandın murat bardakçının hadi Uluengin in coşkun aralın anayasal güvence altına alınmış gazetecilik faaliyetine basın hürriyetine saldırılmış olmuyor mu. Kişilik haklarına halel getirilmiş olmuyor mu. Bunu savcıların bilmemesi mümkün mü, ama burada amaç soruşturma şekillendirmek suretiyle, soruşturmayı şekillendirmek suretiyle yargıya hizmet etmek değil ki. Burada amaç göz dağı vermek. Benim müvekkilime de gözdağı verebildiler mi veremediler. Benim müvekkilim geri mi duracak şimdi hükümet muhalifi yazmalarından çizmelerinden. Sınırlı imkanlarla da olsa benim müvekkilim de yazıyor. Aydınlık dergisinde, Doğu Perinçek in önünü kesebildiniz mi. Adnan akfırat ın önünü kesebildiniz mi. Serhan bolluk un önünü kesebildiniz mi. Ferit abi rahatsız, hayati Özcan ın önünü kesebildiniz mi. Kesemezsiniz, basın ile böyle polisiye yöntemlerle asla ve asla mücadeleye koyulduğunuzda galip çıkamazsınız. Gazeteci için hürriyeti namustur. Dolayısıyla gazeteci her ne olursa olsun, her ne pahasına olursa olsun, yine de doğru bildiğini yazar. Bunu böyle uydurma soruşturma ile tertipten kulp takmakla, yahut başkaca gayretlerle asla ve asla susturamazsınız. Ancak ve ancak bir mermi ile susturabilirsiniz. Ne oldu hasan Tahsin de susturdular. Hepimiz hasan Tahsin i örnek almadık mı ne oldu. Efendim saat 3 e geliyor ve ben hakikaten hem rahatsızım, hem de yorgunluğum sebebiyle sanıkların ziyadesi ile huzurdaki yorgunlukları nedeni ile esasen savunmamın birçok bölümünde atlamak zorunda kaldım. Çünkü biliyorum burada sorguya ilişkin ek beyanlarda bulunuyorum, ama nihayetinde sorguya ilişkin ek beyanlarda bulunmak ile birlikte henüz delilerin değerlendirilmesi aşamasına başlanılmamış olsa da delillerin değerlendirilmesi aşamasında fevkalade önemli bir iş görecek olan bir takım kanıtlarımızın taleplerimizin zorunlu açıklamaları da yapmak zorunda kaldım. Fakat nihayet sözlerimin sonuna geriliyorum. Şunu söylüyorum, benim müvekkilim hakikaten atılı suç ile tıpkı diğer sanıkların tanıdığım kadarı ile büyük kamuoyu tarafından da tanınan bilinen kısmı ile hiçbir suretle bir ilintisi ilgisi yok. ortada zaten böyle bir örgütlenme de yok. söyledik Tuncay güney olmasaydı. Burada hiçbir sanık hatta hatta benim müvekkil im de yer almayacaktı. Bu bir Tuncay Güney davasında hükümet tertibidir. Bir tertibi pekala şekillendirip huzura dava olarak getirmek mümkün. Bu Ergenekon soruşturması ve davası şunu da çok açık ve net olarak göstermiştir. Aslında darbe yapmak için askeri kışladan çıkartmaya gerek yok, idarenin emrindeki kolluğa üç tane hükümet yandaşı savcı bulursanız ve de işin içinden bir hakimin bütün gayreti ve özverisine rağmen çıkamayacağı hale getireceğiniz 500 klasörlü 2500 sayfalı bir iddianame peydahlarsanız, o noktada bu tertip adını verdiğimiz soruşturmada kulp taktığınız bütün muhalifleri, bütün demokratları, bütün Kemalistleri alır, kilitler darbe ile elde edeceğiniz sonuca rahatlıkla erişebilirsiniz. Bu hukuk kavramının hakim, savcı kavramının ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Ben hukuk fakültesinden mezun olduğumda hakikaten hakim savcı olmak istemiştim. Öncelikle hakim savcı olmak istemiştim. Ama olamadım. Şimdi kardeşim hukuk fakültesini yeni bitirdi, ona da tembih ediyorum, aman hakimlik savcılık bu memleketteki en önemli meslek, en önemli çünkü hukuk demokrasisinin en büyük kıymeti hakim. En büyük kıymeti savcı. O yüzden ne yap, ne et, hakim ol. Bu mesleği cemaatçilere, bu mesleği namusundan, vicdanından endişe edilmeyecek kimselerin uhdesinden başkaca isimlere bırakma. Ne olur, hakim savcı ol diyorum. Hakim, savcılık hakikaten bu gün itibariyle Türkiye’nin en namuslu, en kutsal, en şerefli mesleği, ve bu çerçevede, bu mesleğin taşıdığı önem çerçevesinde, hakimler savcılar yüksek kurulunun da siyasi bir kurum olmakla, maalesef hukuk demokrasimizde beklediğimiz güvenceyi bize sağlayamadığını görüyoruz. İnşallah her ne kadar maksatlı olsa da, Anayasa da yapılacak değişikliklerde ilk iş inşallah hakimler savcılar yüksek kuruluna hakimlik mesleğinin öz denetimini sağlayacak bağımsızlığı kazandırmak olur. Eğer hakimler savcılar yüksek kurulu bağımsız bir örgütlenme, bağımsız bir kuruluş olabilse idi, emin olun bu tertip bu noktalara kadar gelemezdi. Çünkü bakın savcıları bu soruşturmanın iddianame sahiplerini koruyan yalnızca ve yalnızca kendisi de bir hukukçu olduğu halde, adalet bakanıdır. Hukuk eğer ki kendi ayakları üzerinde durabilseydi, böyle bir müdahale olmasaydı her halükarda bu soruşturmayı bu noktaya getirmeksizin en başında sonlandırırdı. Müvekkilimin tahliyesini istiyorum. Ancak savcının, matbu mütalaasından sonra sizin her ne kadar müvekkilimi tahliye etmek isteseniz de, buna ilişkin kararı vermekte fiili durum itibariye 500 klasör evrakın 2500 sayfalık iddianamenin içersinden müvekkilimin tahliyesini sağlayacak unsurları bulup çıkarmaktaki zorlanmanızı da anlıyorum. Buna rağmen, yine de sayın mahkemenizden tahliye talep ediyorum. Ancak tahliye talebimi reddedecek olursanız de lütfen hiç olmazsa müvekkilimin adil yargılanma hakkının ihlal olduğuna ilişkin bir gerekçe olsun diye. Bir tarihi kayıt olsun diye niçin müvekkilimin tahliye etmediğinizi ifade etmenizi istiyorum, belirtmenizi istiyorum, eğer hakikaten 450 klasör, 2500 sayfalık iddianamenin içeriğinde sanıklara atılı suçun unsurlarını ve delillerini bulmanın fiili olarak imkansızlaştırıldığı ve yargılama faaliyetinin olağan koşullarda icrasısın fevkalade güçlük taşıması nedeni ile karar değerlendirilememektedir. Daha sonra değerlendirilecektir diyecek olursanız, o zaman seve seve yatarız. Ama müvekkilimin tahliyesini istiyorum. Ve tahliye talebimi reddedecekseniz efendim, sizden hukuken itibar edilebilir makul mantıklı anlaşılır bir gerekçe istiyorum. Burada soruşturma savcılarından ve müvekkilimin tutukluluğu sürecinde özellikle hukuku hiçe sayarak adeta hukuku katlederek müvekkilimi tutuklayan hakimlerden yüce Türk milleti önünde, yüce Türk milleti adına karar verecek olan bağımsız mahkemeler önünde her ne pahasına olursa olsun, hep soracağıma ilişkin and içtiğimi de bir kere daha tekrar ediyorum ve soruşturma savcılarının defaatle bu salonda kişilik haklarına dönük saldırıdan iftiradan ve hakaretten bahisle yaptığı suç duyurularının burada ne beni ne diğer meslektaşlarımı ne de hiçbir sanığı korkutmadığını hukuk mücadelesinden de alıkoyamayacağını bilmelerini istiyorum. Saygılarımla . Dedi.


Yüklə 381,04 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin