T c istanbul 13. AĞir ceza mahkemesi


Duruşmaya 13.45’e kadar ara verildi



Yüklə 317,83 Kb.
səhifə2/3
tarix15.09.2018
ölçüsü317,83 Kb.
#81983
1   2   3
Duruşmaya 13.45’e kadar ara verildi,

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu,

Bu arada tutuklu sanıklardan İsmail Yıldız ile Aydın Yüksek’in rahatsızlıkları sebebiyle duruşmadan ayrıldıkları, tutulu sanık Hayrettin Ertekin’in geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.

Bir kısım sanıklar müdafilerinden avukat Zerrin Öztürk, Ali Osman Özdilek, Ahmet Sezai Ersoy ve Yusuf Utku Tekayak’ın da geldikleri görülmekte huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Mehmet Adnan Akfırat huzura alındı,



Sanık Mehmet Adnan Akfırat sorgu ve savunmasına devamla ;

Teşekkür ederim sayın başkan demin sonra vereceğimi bildirdiğim Mustafa Kemal paşa hakkındaki İngilizlerin hazırladığı kara listenin bir örneğini sunuyorum bu belirtmiştim o İstanbul’daki işgal İstanbul’undaki tutuklamaların hedefinin Türkiye’nin yurtseverleri ve Türkiye’nin direnme gücünü hedef alan İngiliz çıkarlarına zarar verecek kişilerin komutanların, devlet adamlarının hedef alındığının bir belgesi, şimdi İstanbul’daki bu tutuklamalar, kovuşturmalar, baskınlar komutanların yurtsever aydınların, devlet adamalarının adli süreç adı altında cezalandırılması girişimi Sakarya savaşıyla son buluyor ve bu arada biliniyor İstanbul’da özellikle boğazlayan kaymakamı Kemal beyin cenazesi defnedilirken çok büyük tepkiler oluyor bunun üzerine İngilizler İstanbul da tutuklanan kişilerin Bekir ağa bölüğünde tutulmasına son veriyorlar ve malta ya sürgün ediliyor malta ya sürgün edilen kişiler işte Türkiye’nin eski başbakanları, içişleri bakanları, ordu komutanları, genelkurmay başkanları bunlar maltada kaldılar malta ya sürgün edileceği ve yurtseverlerin yargılanacağını ve yurtseverlere karşı yaptırım olacağını Mustafa Kemal daha ilk günden itibaren görüyor ve malta sürgünlerinin kurtarılması için mutlaka bir yaptırım gerektiğini karşı tarafa bir yaptırım gerektiğini söylüyor yani Mustafa Kemal’i aldatamıyorlar bir adli süreçtir. İşte bu mahkeme yargılayacak ve suçları olmadığında saptanıp bunlar serbest bırakılacak diye malta ya sürgün edilen o dönemin yurtseverleri, vatanseverleri malta da 2,5 yıl sürgünde yargılanmadan kaldılar bunların kurtulması Sakarya meydan muhaberesiyle Sakarya meydan savaşıyla oldu Sakarya’nın hemen sonrasında yunan birlikleri yenilince İngilizler birden malta ya sürgün edilen bu yurtseverlerin 200 küsür kişinin bir suçları olmadığını kabul ettiler ve bunları serbest bıraktılar İstanbul la sonrada Samsun’a götürüldü değiş tokuş yapıldı şimdi bu değiş tokuş meselesi önemli Mustafa kemal daha Anadolu ya geçer geçmez bütün ordu komutanlarına talimat veriyor Anadolu’da bulunan İngiliz subaylarını tutuklayın ve malta sürgünlerinin serbest bırakılmasında Erzurum’da tutuklanan Yarbay Rablinson’un içeriye atılmasının çok büyük bir etkisi var çünkü yarbay Rablinson’un ağabeyi İngiltere de notlar kamarasında üye ve onun bir Türkiye de Türk ordusu tarafından milliyetçi Ankara daki milliyetçi hükümet tarafından tutuklanmış olması İngilizlerin çok zoruna gidiyor ve bu değiş tokuş sonucunda gerçekleşiyor Sakarya meydan muhaberesi kazanılıyor rablinson İngilizlere veriliyor ve rablinsonun yanında başka bir takım subaylar ve Anadolu da dolaşan İngiliz istihbaratçıları bunlar teslim ediliyor onun karşılığında da malta da sürgünde tutulan o devlet adamları geliyor bir öğretici nokta şu 1925 yılında bir İngiltere ile görüşme yapılıyor ve İngiltere’nin Cumhuriyet kurulduktan sonraki Ankara’daki büyükelçisi Londra’ya bir gizli telgraf yolluyor bu gizil telgrafta diyor ki şu andaki Ankara’daki devrimci Cumhuriyet hükümetinin bakanlarının yarısı malta sürgülerinden oluşuyor o malta ya sürgün edilen yurtseverler direndiler İngiliz zulmüne karşı orda başlarını dik tuttular ve Türkiye ye geldiler ve Türkiye de kurulan bütün dünyaya örnek olan o devrimci cumhuriyetin bakanları oldular onların seçilmesi tesadüf değildi Sakarya meydan muhaberesiyle bu yargılamaların sona erdirilmesi bugün açısından da kanımca öğretici demin sözünü ettim bu yargılamanın sonucunda vatanseverlik toplumda değer kaybediyor saygınlık kaybediyor vatansever olmama fikri güçleniyor benzer bir tutum o İzmir işgal edilmişken yunan birlikleri Anadolu’ya doğru yürürken ve her tarafı yakıp yıkarken benzer bir şekilde İstanbul da vatanseverliğe karşı doludizgin bir kampanya var bu tutuklamalarla beraber süren onun sonucu şu oluyor sayın başkan bizim tarihimizde Kütahya Eskişehir savaşları diye bilinen savaşlar aslında birliklerin bir mevzi tutup onun arkasından birliklerin dağılmasının hikayesidir. Firar vardır o vatanseverliğin küçük görülmesinden, hor görülmesinden, hakir görülmesinden kaynaklanan bir sonuçla bizim birliklerimiz sürekli firarlar nedeniyle dağılmaktadır Mustafa Kemal paşa durumu görür gelir ve orduyu hızla Sakarya ordusunun doğusuna çeker orda mevzilenir ve ondan sonra subaylara görev verir Sakarya savaşı dünya tarihinde subay kaybının en fazla olduğu savaşlardan birisi Sakarya subayların kendilerini feda etmesiyle, kendilerini öne sürmeleriyle kazanılmış bir savaştır ve aynı zamanda Sakarya’da Türkiye’nin makus tarihi yenilmiştir. Mehmetçiğin savaşı kabul etmesi o Sakarya’daki komutanların, subayların canlarını ortaya koymalarıyla mümkün olmuştur ikna etmiştir aydınlara Mehmetçiğin köylünün güvenmesi Sakarya savaşıyla oldu bu bizim bugün için ne önemi var, ne anlamı var kanımca işçi partisinin sürekli bu tertiplerde baş hedef alması bu soruşturmanın merkezinin işçi partisinin olmasının nedeni de budur işçi partisi bugün Sakarya’da canını ortaya koyan subayların rolünü üstlenmektedir. Mehmetçiğin Türk köylüsünün, Türk insanın bu emperyalizmin ülkemizi dağıtan, milletimizi bozan girişimine karşı işçi partisi Sakarya’da canını ortaya koyarak Mehmetçiği savaşa katan öncüler gibidir biz onun için bu nedenle bu tertiplerde hedef alınıyoruz, bu nedenle işçi partisi yönetici olmak suç oluyor demin söyledim bu işçi partisi yöneticisi olmayı suç sayan iddianamedeki değerlendirme sehven mi yapılmış değil sehven değil uygulaması da şöyle efendim ben 21 mart günü saat 4’de evim basıldı 3 torba evrak toplandı ve emniyete götürüldüm emniyette sorgulama yapıldı arkasından 23 Mart günü Cumhuriyet savcıları Zekeriya Öz ile Mehmet Ali Pekgüzel tarafından sorgulandım başta da Nihat bey vardı sonra ayrıldı benim sorgumu Zekeriya Öz ile Mehmet Ali Pekgüzel yaptılar sorguda evimden bulunan evraklar nedir bunları açıklayın dediler onların hepsini teker teker açıkladım arkasından bir delil bulundu diye sevindiler oda yadırgatıcı o noktada bu soruşturmanın nasıl yürütüldüğü konusunda ilk deneyimi yaşıyoruz bir evrak bulundu fakslandı o evrakında aslında bir gizli belge olmadığı daha önce yayınlandığı doğru olmadığı da belli bende bunu belirttim Tuncay Güney’in benim hakkımdaki suçlamaları, beyanları, iftiraları da soruldu onları da yanıt verdim sonunda savcı Zekeriya Öz savcı Mehmet Ali Pekgüzel’e baktı bir karşılıklı bakıştılar ne olacak diyor sonra Zekeriya Öz dedi ki bir Yargıtay krokisi var dedi nedir bu Yargıtay krokisi Yargıtay işte işçi partisinin genel merkezinde bir Yargıtay krokisinin bulunduğu cd. çıkmış efendim dedim ben İstanbul’da gözaltına alındım ya işçi partisinde Yargıtay’a saldırı yapılacak işçi partisi böyle bir şey düzenleyecek buna kargalar bile güler böyle bir şey olmaz ama benim açımdan da bu soruyu bana soruyorsunuz ben İstanbul’da gözaltına alındım bu kroki Ankara’da işçi partisinin genel merkezinde bulunmuş bundan dolayı benim bir sorumluluğum olabilir mi, Mehmet Ali Pekgüzel bey duruyordu orda savcı Zekeriya Öz şunu söyledi siz dedi işçi partisinin merkez karar kurulu üyesi değil misiniz olsun dedi işçi partisi merkez karar kurul üyesiyseniz bu Yargıtay krokisinden de sizi sorumlu tutarım dedi ve sorumlu tutuldum yani burada mesele işçi partisinin yöneticisi olmak savcılar tarafından daha başlangıçta bir suç olarak tanımlanmış durumda ve bu eylemleriyle de bunu ortaya koydular efendim şimdi bu tutuklamalar nasıl yapılıyor bununda yaşadığım örneğimi anlatmak istiyorum size bu Yargıtay krokisi ki sayın Doğu Perinçek burada açıkladı bu işçi partisinin genel merkezinin arama tutanağının içinde bulunmuyor böyle bir yoğun disk yok bu sonradan varmış gibi gösteriliyor ve bu şekilde bir suçlama yapılıyor savcılık bunu bana sordu sorgu tutanağıma da geçirdi ama sorgu hakimine gittiğimde bana sormadı Yargıtay krokisini sorgu hakimi sayın Ferit İlsever’e sordu ki sayın Ferit İlsever’e Yargıtay krokisi ne emniyette sorulmuş ne savcılıkta sorulmuş ya bir Yargıtay krokisi var ya kuvvetli suç şüphesi işte kuvvetli suç şüphesi böyle bir şey uydurup bir yoğun disk bir yere atılıyor ondan sonra şurada bulundu bu Ankara’da bulundu ben İstanbul’dayım olsun madem parti yöneticisisin senide bağlar e bana sor ona sorgu hakimde oda yok bunlar bizim tutuklanmamız için imal edilmiş delillerdir. Bu da yani olayın kendisi tertip ve yargılamanın bütün aşamalarında bu tertipleri görüyoruz şimdi efendim adalet bakanlığı basına bu soruşturmayla ilgili bilgi sızdırılması konusunda bir soruşturma başlattığını açıkladı gazetelerden okuduk müfettiş görevlendirmiş iki tane ben şimdi bu bilgi sızdırmanın bizzat savcılık tarafından yapıldığının belgesini sunacağım size bu efendim 24 Mart 2008 tarihli taraf gazetesi bu gazetenin manşeti Yargıtay’ı vuracaklardı ve şurada Yargıtay krokisinin Adnan Akfırat’tan çıktığı yazıyor yani Yargıtay krokisi var bu da Adnan Akfırat’tan çıkmış bu da aynı tarihli 24 mart tarihli star gazetesi oda çetinin hedefi Yargıtay, Yargıtay krokisi neden çıkmış Adnan Akfırat’tan çıkmış, peki emniyette bana Yargıtay krokisi sorulmadı yani bu bilgi Yargıtay krokisinin benden çıktığı bilgisi, 23 mart itibariyle bir tek savcılıkta var ya Yargıtay krokisiyle gözaltına alınan sanıklar şüpheliler arasındaki ilişki bir tek savcılıkta benimle kuruldu ve gün akşam çıkan taraf ve star o akşam basılıyor 24’ünde piyasada oluyor bu Yargıtay krokisinin Adnan Akfırat’tan çıktığını yazıyorlar hem de manşetlerinden yani ben İstanbul’da gözaltına alındım ama Yargıtay krokisi taraf ve star gazetelerine göre benden çıktı ben buradan suç duyurusunda bulunuyorum, savcılar bu kanıtları burada mahkemenize sunuyorum savcılar basına gerçek dışı yani bilgi vermek soruşturma gizliliği nedeniyle suç ama iftira amaçlı bilgi vermişlerdir. Bunun başka bir kaynağı yoktur bir tek savcılıkta vardır bu bilgi ve savcılıktan taraf ve star gazetelerine verilmiştir. Ben sonra size takdim edeceğim sayın mahkemeye ben Türkiye’de özel savaş gladyo konusunda yazarı olan yazarlardan birisiyim size sorgum boyunca şunu anlatmaya çalıştım bu bir Amerikan İsrail operasyonudur. Şu sorulabilir peki bu nasıl olabiliyor başka bir ülkede bir egemen ülkede Amerika birleşik devletleri böyle bir operasyonu nasıl sürdürebiliyor efendim bunun teorisini yapmışlar bu sürdürülen operasyonun Amerikan askeri terminolojisinde adı yabancı iç savunma İngilizcesi de foin internoil difens bu yabanca iç savunma tezi, yaklaşımı ikinci dünya savaşı sonrasında Amerika birleşik devletlerinin resim tezi oluyor yani başka ülkelerde hükümet değiştirme, başka ülkelerde yönetimi belirleme bir yabancı iç savunma olarak adlandırılıyorlar bütün dünyaya nizam verme iddiasını kendi askerlerinin sonunda devlet onunda bir kuralları olacak yazılı olacak, ona uygun davranacaklar bunun adlandırması bu, resmi tanımını da şöyle yapıyorlar yabancı içi savunma ayaklanmaları bastırma için ve ayaklanma tehditleri ile mücadele eden dost hükümete yardım için ABD tarafından bu hareketlerin çevresinin tamamen kuşatılmasıdır. Amerikan ordusunun düşük yoğunluklu savaş eylem kılavuzunda ise şu tanım yapılıyor bunlar geliştirilmiş Amerika birleşik devletleri sivil ve askeri kuruluşlarının bir başka hükümete yaptığı ayaklanmaları önleyici yada ortadan kaldırıcı her türden destek eylemleri bu 1962 yılında Amerikan ulusal güvenlik direktifi yönergesi haline getiriliyor ve yabancı iç savunmanın Amerika birleşik devletleri tarafından yürütüleceği 1962’de Amerikan anayasasıyla eş değerde kabul edilen o Ulusal güvenlik konseyi doktrin yönergesi haline getiriliyor bu ikinci dünya savaşından 1990 lara kadar yabancı iç müdahale esas olarak komünizme karşı mücadele adı altında yürütülüyor bu faaliyet ama 1990’dan sonra hedef doğrudan ulusalcı kuvvetlerdir, ulusalcılardır. Şimdi bu ulusalcılık meselesi bir başka bir şeymiş gibi anlatılıyor, 1921-22-23’de Mustafa Kemal’in başında olduğu Türkiye Cumhuriyetini kurmayı önderlik eden hükümet ne diye suçlanıyordu emperyalizm tarafından milliyetçi hükümet diye suçlanıyor birinci dünya savaşının sonrasında İngiltere’nin yaptığını birinci dünya savaşının ikinci dünya savaşının sonrasında Amerika yaptı aynı şeyi uyguladı milliyetçileri hedef aldı bugünde hedef olan mili devlettir, ulusal devlettir, milli kuvvetlerdir, ulusal kuvvetlerdir. Burada da bir yabancı iç savunma operasyonu yapılmaktadır ve doğrudan Amerika’nın talimatlarıyla aynen o işgal İstanbul’u koşullarında olduğu gibi listeler verilmektedir listeleri de verilen listeler tamamen dışarıda belirlenmektedir bu listelerde hedef gösterilen kişiler de tutuklanmaktadır, gözaltına alınmaktadır. Şimdi Amerika birleşik devletlerinin işçi partisine karşı böyle bir saldırıda bulunmasını Amerika açısından açıklanacak tarafları var ama benim burada bir parti yöneticisi olarak bu mahkemede yargılanmam hukuki açıdan da sorun, çünkü size demin okudum iddianamedeki değerlendirmeyi ben parti tüzel kişiliği nedeniyle suçlanıyorum, yani işçi partisinin merkez karar kurul üyesi olduğum için burada hedef alınan partinin tüzel kişiliğidir. Oysa parti tüzel kişiliğini yargılamakla yetkili mahkeme ağır ceza mahkemeleri değildir. Parti tüzel kişiliği partinin organları partinin eylemlerini yargılamakla yetkili olan mahkeme anayasa mahkemesidir. Burada anayasa yargısının yerine geçerek 13. Ağır Ceza Mahkemesi hukuk dışı bir eylemde bulunuyor bu konuda sayın genel başkan Doğu Perinçek’de bilgiler verdi 12 Eylül koşullarında sıkıyönetim koşullarında hukuk açısından örnek olan uygulamalar var ben bunu size hatırlatıyorum 1983 yılında askeri Yargıtay başsavcılığının MSP Milli selamet partisi tebliğnamesinde şöyle deniliyor ceza mahkemesi önüne getirilen davanın konusu tüzel kişi partiyi bağlayan eylemler ise anayasa mahkemesinin yapacağı yargılamayı bekletici ön mesele olarak kabul ederek görevsizlik kararı vermeli ve dosyayı Cumhuriyet Başsavcılığına göndermelidir. Sizden aynı tebliğnamedeki bu hukuki davranışı talep ediyorum efendim şimdi bu iddianamede bana yöneltilen suçlamalar ve iftiralarla ilgili 24 tane yalan saptadım onları bilginize sunacağım ve onları tek tek çürüteceğim sanıkların hepsi belirtile burada savcılık makamını, iddia makamını küçültmek için değil maalesef bu bir iddianame diye bir psikolojik savaş metni psikolojik savaş malzemesi bu yabancı iç savunma tanımını aktarmamın nedeni de şu bu yabancı iç savunmanın Amerikan askeri talimnamelerinde yönergelerinde yabancı iç savunmanın en önemli unsurunun psikolojik savaş olduğu belirtiliyor yani bir yabancı iç savunmada Amerikan kuvvetlerinin öncelikle uyguladığı şey psikolojik savaş ve psikolojik savaş konusunda da Amerikan kara kuvvetleri özel savaş okulunun psikolojik savaş bölümünün 643 numaralı ders notunda bir psikolojik savaşın ne olduğu konusunda çok öğretici bir tanım var siyasal bir savaşta insan asli unsur olarak düşünülmelidir. Gayri nizami harbin hedefi olarak belirlenen insanın en kritik noktası zihnidir. Zihnine bir kez ulaşıldı mı tırnak içinde siyasal hayvan mermilere bile gerek kalmadan yenilgiye uğratılabilir. Burada da bu iddianame ile biz bu sanık olarak karşınıza çıkartılan insanların yargılanması hedeflenmiyor bu iddianame ile Türkiye’nin bütün direnen Türkiye’nin bağımsızlığın, bütünlüğünü, egemenliğini isteyen kuvvetleri sindirmek hedefleniyor bunun için böyle bir iddianame düzenlenmiş hiçbir hukukçu işte bütün hukukçularda bu değerlendirmelerde bulundular biz hayatımızda böyle iddianame görmedik ne olduğu belli değil nerde ne söylediği belli değil suç tarihi belli değil, suçlamalar konusunda hiçbirisi gerçek aranmamış gerçek var mıdır yok mudur diye bakılmamış ben kendi bölümle ilgili bunların örneklerini vereceğim peki bu psikolojik savaşta Amerika’nın ki bizim özel savaş eğitimlerinde de Amerikan askeri yönergeleri bir değişmez metin olarak kullanılmaktadır. Psikolojik savaşın nasıl yürütüleceği konusunda Amerika ne yapıyor nedir bunun uygulaması burada da Amerika’nın dünya çapında ün yapmış bir özel savaş uzmanı var biliyorsunuz Yarbay oliver nort bu Türkiye’de de çok tartışma konusu oldu İsrail’den silah alıp İran’a satmak İran’dan alınan paralarla Nikaragua’daki uyuşturucu ticaretini sürdürüp ordaki Amerikan işbirlikçisi kontra dedikleri kuvvetlerin eğitilmesi, beslenmesi bunlara silah sağlanması işini yürüten Yarbay oliver Nort, Yarbay Oliver Nort Amerikan kongresinde bir komisyonun önüne çıkıyor ve ona soruyorlar işte sen gerçek dışı bilgiler verdir ve Amerikan yasalarına aykırı bir şekilde faaliyette bulundun yarbay Nort’un Amerikan kongresi zabıtlarına geçmiş olan şu sözleri aslında bu iddianamenin neden tamamen yalanlarla inşa edildiğini ortaya koyuyor Amerika birleşik devletlerinin ulusal güvenliği örtülü paramiliter operasyonları kamuoyunu yönlendirmek için hileleri zorunlu kılıyor, örtülü operasyon büyük ölçüde hileye ve yanıltıcı propagandaya dayanır, sayın başkan bunlar son sözü çok daha vurgu bu büyük ölçüde hileye ve yanıltıcı propagandaya dayanır diyor ve şöyle tamamlıyor sözünü bunları özü ise yalan psikolojik savaş yalanla yapılır bunun için bu kadar çok yalana başvuruluyor şimdi benimle ilgili yalanlara geçelim 1651. sayfasında iddianamenin bir cümlede üç tane yalan var ulusal kanal örgütün talimatıyla kuruldu Ergenekon örgütünün talimatıyla kuruldu, ulusal kanalın kuruluşu için yurtdışından 500 milyar lira getirildi. Üçüncü yalan da ulusal kanalda ulusal kanala yurtdışından para getirildiği Adnan Akfırat’a sorulunca bunu soramazsınız diye tepki gösterdi dolayısıyla suçu kabul etmiş oldu iddianame böyle söylüyor şimdi ulusal kanal hatta şeyde diyor ulusal kanalın yayıncı şirketi Yeditepe anonim şirketi iddianamede örgütün talimatıyla ulusal medya 2001 diye bir belge var o belgede yazılıyor örgütün talimatıyla 2000 yılında kuruldu diyor efendim burada sayın mahkemeye sunuyorum Yeditepe iletişim hizmetleri sanayi ve ticaret anonim şirketi adresi var televizyon programcılığı ve yayıncılık faaliyetleri yapılıyor ana sözleşmenin tarihi 15 aralık 1994 odaya kayıt tarihi 22 aralık 1994 yaptığı şey ne televizyon programcılığı ve yayıncılık faaliyetleri hem bu iddianame diyor ulusal kanal örgütün talimatıyla kuruldu hani bu örgüt 1999 yılında yeniden organize oldu şeyin içine oldu 1994’de yani bunu saptamak savcılık açısından internette bir tuşa basmak kadar kolay çünkü biliyorsunuz İstanbul ticaret odası ticaret sicil şeylerini yayınlıyor oraya giriyorsunuz ve bir şirketin hangi tarihte kurulduğunu oradan kolaylıkla saptayabiliyorsunuz ulusal kanal kuruluşuna yurtdışından 500 milyar lira para getirildi. Böyle bir suçlama olabilir mi sayın başkan yani ne zaman getirildi, nasıl getirildi, bunun evrakı var mı, belgesi var mı demi bir suçlama yapıldığında savcılık bu suçlamayı somut hale getirmek zorunda zamanını belirtmek zorunda bunun kanıtlarını ortaya sunmak zorunda ama bu 500 milyar lira para getirildi diye birisine söylettiriliyor Tuncay Güney’e o da aynı şekilde yalan olduğu bile bile buraya konuluyor gerçek ne ulusal kanal hakkında bu adalet ve kalkınma partisi iktidara geldiğinden bu yana sürekli olarak mali incelemelerde bulunuyor avukatım sizlere bunları ayrıntılı olarak sunacak sermaye piyasası kurulu ben o tarihte Ulusal kanalın genel müdürüydüm geldi ulusal kanalda bir oda verdik sermaye piyasası kurulunun uzmanlarına iki aydan fazla süre orda çalıştılar bütün hesaplarımızı teker teker incelediler ve sonunda bir ihbarın asılsız olduğuna ki bu ihbarda zaman gazetesi tarafından yapılmıştı Fethullahçı zaman gazetesinden ihbarın asılsız olduğunu ve ulusal kanalın mali kaynaklarının hukuka, usule uygun olduğunu saptadılar ve burada bir sermaye piyasası kurulu açısından suç oluşturulabilecek bir şey olmadığına ilişkin rapor verdiler bu yetmedi sermaye piyasası kurulundan bu şekilde bir aklanma raporu alındıktan sonra bu sefer aynı şekilde yine Fethullahçılar maliye bakanlığı mali suçlar araştırma kuruluna MASAK’a burada kara para aklanıyor suçlaması yaptılar ve MASAK geldi aynı şekilde bütün ulusal kanalın hesaplarını inceledi ve bir usulsüzlük olmadığını tespit etti ve burada her şeyin usulüne uygun bir şekilde tutulduğunu, kaynaklarının açık olduğunu ve yasalara aykırı bir faaliyette bulunmadığını kara para aklaması gibi bir şeyin ulusal kanalla bir araya getirilmeyeceğini net bir şekilde saptadılar ikinci yalanda bu bu da yani savcılık böyle bir suçlama yapıyorsa bunu araştıran kurumlar var şimdi 3984 sayılı radyo televizyon yasasına göre zaten radyo televizyon üst kurulu televizyon yayın şirketlerini denetliyor bunların televizyon yayın şirketlerin bağlı olduğu hükümler var düzenli olarak bunların gelirlerini bildirmek zorundalar maliyenin incelemesinin dışında radyo televizyon üst kurulunun da gelirleri kurulunun da televizyon yayıncısı şirketler hakkında incelemesi var bu incelemede yapılıyor yani bu bilgilerin alınabileceği organlar var devlet kurumları var bunlardan bir sorgulama yapılmıyor bu şekilde bir suçlama yapılıyor tabi en ciddiye alınmayacak olanı da savcılığın fikir yürüterek işte Adnan Akfırat’a sorduk bunu tepki gösterdi demek ki burada bir gerçek var diye iddianameye bunu yazabilmesi bu da savcılığın ne kadar gayri ciddi olduğunu gösteriyor olay şu efendim bu dava dosyasında bulunuyor benim sorgu savcılar tarafından sorgu tutanağım bana ulusal kanala 500 milyar lira para getirildi şeklinde bir suç istinadı yapılmadı buna ilişkin bir soru sorulmadı ulusal kanal ne zaman kuruldu kimler tarafından kuruldu diye soru soruyor benim gösterdiğim tepki de haklı olarak her vatandaşın göstereceği tepki yani burada bir suç istinadı mı var o soruşturmanın konusu ulusal kanal mı bu şekilde sorgulama yapamazsınız bu itirazı yaptım bu itiraz burada bir benim aleyhimde kanıt olarak buraya sunuluyor şimdi savcılığın bana yönelik suçlamasında ulusal kanalın yöneticisi olmak ulusal kanalın yönetim kurulu üyesiyim genel müdürlüğünü yaptım ulusal kanalın yöneticisi olmanın seçilmiş olması da savcılığın hangi amaçlarla hareket ettiğini ortaya koyuyor şimdi efendim biliyorsunuz Amerika birleşik devletleri dünya çapında hegomanyasını sürdürmek için en önemli şey dünyada kendisi hakkında olumlu bir kanaat oluşturmak Amerika”nın olumlu bir şekilde algılanmasını sağlamak için yoğun bir faaliyet yürütüyor işte bütün Amerika’nın devlet aygıtı televizyonları, milyar dolarlık, trilyon dolarlık hatta o televizyon, film ve benzeri gazete faaliyetlerinin esası da bu ve her yılda parası Amerikan federal bütçesinden ödenerek PEV adlı bir kuruluşa dünyanın her tarafından Amerika’nın nasıl algılandığı konusunda bir araştırma yapılıyor. Bu araştırmada özellikle 2003 yılından itibaren şu MİT müsteşarlığının 4 Temmuz çuval olayından sonra yolladığı şema 2003 yılından itibaren dünyada Amerikan karşıtlığında birinci olan hep Türkler yıllar ve yani 2000 ile 2008 arasında son 8 yılın rakamlarını bilginize sunuyorum Amerika hakkında Türkiye’de olumsuz görüş bildirenlerin oranı, 2000 yılında yüzde 48, 2002 yılında yüzde 70, 2003 yılında yüzde 85, 2004’de AKP hükümeti geliyor işte o çuval krizini halledeceğiz diyorlar, baskıyla yüzde 70’e iniyor 2005’de tekrar yüzde 77’e çıkıyor ama yüzde 70 olduğunda da dünyada birinci Türkiye 2006 yüzde 88 oluyor yani Amerika da Amerika hakkında görüş bildiren vatandaşların yüzde 88’i Amerika hakkında olumsuz görüş bildiriyor 2007’de bu oran yüzde 91’e çıkıyor Türkiye’de Amerika hakkındaki olumsuz kanaat sahiplerinin oranı yüzde 91 ve rakipsiz birinci 2008 yılında yüzde 88 bu operasyonun 2007 yılında 5 kasım 2007’de oval ofiste neden kararlaştırıldığı konusunda da bir fikir veriyor bu, 2007’de oranın yüzde 91’e çıkması çünkü bu anketler öncelikli olarak Amerikan başkanına sunuluyor ulusal kanalla bunun ne bağlantısı var ulusal kanal Türkiye’de ulusal televizyonculuğun yüz akı küçük küçük birikimlerinin bir araya getirilerek Amerika birleşik devletlerinin İsrail’in denetimi dışında televizyon yayını yapabileceğini Türkiye ye gösterdi şu anda Türkiye’de televizyonların önemli bir kısmı radyo televizyon yasası da değiştirilerek yabancıların kontrolü altına alındı. Doğrudan adı bile Amerikan, İngiliz olan televizyon kuruluşları var Türkiye’de yayıncılık alanı maalesef bu adaletle kalkınma partisi hükümeti zamanında tamamen Amerikan işgali altına alınmış bulunuyor ulusal kanal bu konuda topluma gerçekleri söyleyen Amerika’nın ne yaptığını bildiren bir pencere ya orda 41 tane kanal var onlar hep yalanları söylüyorlar ama ulusal kanalın bir gerçeği o 41 tane yalanı çürütüyor. Güneşin balçıkla sıvanmayacağı gibi o doğruları halka ulaştırıyor biz bunun uygulamasını 1 mart tezkeresinde gördük 1 mart tezkeresi sırasında hatırlayacaksınız yayın yapan televizyon kanallarının hepsi 1 mart tezkeresinin geçmesi gerektiği konusunda yayın yapıyordu ve milletin beynini yıkamaya çalışıyorlar şöyle iyi olacak bu kadar Türkiye’nin çıkarına Amerika’yı darıltmayalım falan diye bir tek ulusal kanal 1 mart tezkeresine karşı toplumu aydınlatan yayınlar yaptı ve 1 mart tezkeresinin reddedilmesinde ulusal kanalın ne kadar etkili olduğunu o dönemde Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkan yardımcısı olan Ertuğrul Yalçınbayır ulusal kanal ekranından açıkladı Ertuğrul Yalçınbayır ki kendisi de 1 mart tezkeresinin reddedilmesi için görüş bildiriyordu. Şunu söyledi sayın Yalçınbayır o tarihte başbakanlık makamında Abdullah Gül vardı biliyorsunuz Abdullah Gül geliyordu grubu topluyordu 1 mart tezkeresinin kabul edilmesi yönünde grubu ikna ediyordu, grup dağılıyordu ulusal kanalı izlemeye başlayınca sanki bir başak tarlasına rüzgar girdiğinde nasıl darma duman olur o başak tarlası yerlere yatar aynı şekilde olur onlar topluyorlardı ulusal kanalda yayın olunca, insanların bilinçleri değişiyor kararları değişiyor ve 99 adalet kalkınma partisi milletvekili ret oyu verdi ve onun sonucunda da 1 mart tezkeresi reddedildi, en sonunda Tayyib Erdoğan son gün bir gün önce milletvekillerine şunu dedi ya dedi Doğu Perinçek’e oy vereceksiniz hayır diyeceksiniz yada evet diyeceksiniz bana oy vereceksiniz, ama o 99 vatansever milletvekillerine buradan şükran borçluyuz Türkiye’yi bu büyük felaketin kıyısından döndürdüler, onların oylarıyla 1 mart tezkeresi reddedildi, 1 mart tezkeresi reddedildi sayın başkan ama ulusal kanılın üzerinde 1 mart tezkeresinden sonra kara bulutlar dolaşmaya başladı o tarihte ulusal kanal kablolu yayındaydı kablolu yayından parasını verip satın aldığımız kablolu yayından ulusal kanal çıkartıldı arkasından demin size bildirdiğim SKP incelemeleri, MASAK incelemeleri ve radyo televizyon üst kuruluna baskılar, ulusal kanal yöneticilerine her tarafta davalar açılması. Ulusal kanalın hakkı olan yayınların yersel yayının engellemesi bizim frekansın başka kuruluşlara verilmesi yönünde yani kurulduğundan bu yana ulusal kanal bu Amerika birleşik devletlerinden kaynaklanan baskıları, zorbalıkları göğüsleye göğüsleye geliyor ama biz şimdi anlıyoruz biliyoruz yani bizim suçumuz benim neden terör örgütü üyesi olurken bir suçum işçi partisinin merkez karar kurulu üyesi olmaksa diğeri de ulusal kanal yönetim kurulu üyesi olmak, ben 1 mart tezkeresi reddedildiğinde ulusal kanalın genel müdürüydüm, benim suçum bu bu Amerika açısından çok büyük bir suç bu suç nedeniyle ben karşınızdayım demin efendim size sundum bu dördüncü yalanı bilginize sunuyorum lobi belgesi şimdi benimle ilgili hukuku değerlendirme kısmında yok ancak iddianame öyle düzenlenmiş ki iddianamenin değişik sayfalarında suçlamalar var yani şu beklenir normal olarak işte bu kısım Adnan Akfırat’a ayrılmıştır, o kısımda neyse istinat edilen suçlar onlar sıralanır sevk maddeleri bildirilir ama öyle değil iddianame dolaşıyor bende arıyorum bulabildiklerim bunlar, şimdi iddianamenin 61 ve 62’inci sayfasında, Tuncay Güney’e dayanarak lobi belgesini yazanlardan birisinin Adnan Akfırat olduğu yazıyor, şimdi tabi bunun böyle bir suçlamanın bu iddianameye yazılması da bir iftira suçu, çünkü burada ismi zikredilen Ümit Oğuztan var, Doğu Perinçek var Veli Küçük var bunların hepsine sorulmuş hepsi de bunun yalan olduğu, iftira olduğunu söylemişler hem emniyette, hem savcılıkta, hem sorgu hakimliğinde hem de burada mahkemede ama hadi savcılık açısından sorgu hakimliğinin orda tamamlanıyor iddianameyi daha sonra hazırladılar ya bu iddianın bu suç istinadının bir dayanağı yok bir tane dayanağı var Tuncay Güney’in yalanı ve eylem böyle bir şey yapıldıysa diğerleriyle beraber yapımmış hepsi reddediyor ama bu buraya iddianameye bu şekilde yazılıyor şimdi efendim böyle bir lobi belgesini demin Fethullahçılar tarafından hazırlandığına ilişkin aksiyon dergisindeki örneği sundum, fakat bu belgenin kendisi aslında bir tertip için hazırlandığını ortaya koyuyor, yani sözüm ona lobi bu çok gizli, çok tehlikeli örgütün tüzüğü, ama bakıyorsunuz lobi belgesine böyle bir yani bir iddianamede dayanak yapılsın diye bir suçlamada dayanak yapılsın diye hazırlanmış bir şey başı belli değil sonu belli değil bir söylediğini başka söylediği çürütüyor bir tarafta diyor ki yasal her şey yasal olacak öbür tarafta diyor ki naylon vakıflar kurucağız aynı metnin içinde bunlar bir tarafta yasal öbür tarafta gayri yasal olmayı bir tüzük önerir mi yani bu tüzükle bırakın böyle bir çok gizli örgütü bir konken derneği bile yönetilemez yani onun bile işine yaramaz hiçbir işe yarayacak bir şey bir tane işe yarar bu tertipte kullanılmak için işe yarar şimdi bu hangi lobiyi yazmışım tabi onu da sormak lazım ayni bu üzerinde çok gizil damgası olan lobimi yoksa çok gizil damgası olmayan mı çünkü ikisinin arasında farklı o çok gizil olanda şeyler var daha hemen başlangıcında giriş bölümünde Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde faaliyet gösteren Ergenekon’a bağlı olarak diye yazmışlar buraya ya böyle bir şey yazılır mı sayın başkan böyle çok gizil sivil örgütlenme yapacaksınız burada kendinizi ihbar ediyorsunuz bunun için ancak tertip için yazılır başka bir şey için değil şimdi bu belgenin benim tarafımdan yapıldığı yazıldığını çürütecek en önemli şey bu belgenin kendisi demin arz etmiştim ben 4 tane kitabı yayınlanmış bir gazeteci yazarım benim bir üslubum var, bir dilim var binlerce de haber, makale yayınlamışım ve elimin yetti kadar aklımın erdiği kadar da Türkçeyi korumaya Türkçe konuşmaya karşı öz Türkçesi olanları yabancı sözcük kullanmamaya özen gösteririm ama bu lobi belgesinin Türkçesi bir felaket tam bir CIA Türkçesi yani sonradan Türkçeyi öğrenenlerin yada bir Amerikalı gibi konuşmaya çalışan davranmaya çalışanların kompleks içindeki kişilerin bir Türkçesi hadi Türkçe açısından benimle hiçbir şekilde bir araya getirilebilecek bir şey değil içerik şimdi ben işçi partisinin merkez karar kurulu üyesi olmak sıfatıyla suçlanıyorum suçum bu ama bu lobi belgesi diyor ki siyasi parti kuruluşları ve onlara bağlı örgütlerin şemsiyesi altında kalmakla yetinilmiştir. Böylelikle yalnızca siyasi liderlerin sultası altındaki siyasal otorite gruplarının kısır iç hesaplaşmaları içinde tıkanıp kalmış dünyaya ve sınık komşularına ideolojisine tanıtım kabullendirilememiş yani sorumlusu siyasi partiler ya ben siyasi partinin yöneticisiyim kendi aleyhimde niye böyle bir şey yazayım iki, bu belgede Kemalizm suçlanıyor bu lobi belgesi Kemalizm’e karşı yazılmış Kemalizm düşmanları tarafından hazırlanmış Türk halkı toplumsal geri kalmışlık, mutsuzluk ve umutsuzluğun kaynağı olarak Kemalizm sorumlu tutar hale gelmiştir. Bu lobi belgesinde yazıyor üç sayfa sonra bir daha Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde faaliyet yürüten Ergenekon diye yani bunu göze sokuyor bir belgenin içinde 8 yerde yazılır mı Türk silahlı kuvvetlerinin içinde faaliyet Türk silahlı kuvvetlerinin içinde faaliyet yürüten hem de sivil lobiler kuracak, vakıflar, şirketler bilmem ne vakıf şirketin nasıl kurulacağını tarif eden metinde durmadan döndüre dördüre Türk silahlı kuvvetleri içinde faaliyet yürüten Ergenekon diye yazacaksınız bu tertip için yazılmış Kemalizm ile yetinmiyor saldırı Harp akademilerine saldırıyor yer yüzünün tek Kemalist akademisi olarak görülen harp akademilerinden yetişen yalnızca silahlı kuvvetler mensuplarının savunduğu ve dayatmalarıyla ayakta tutmaya çalıştıkları bir rejim ve bir izim olarak gösterilmeye devam edecektir diyor Kemalizm için efendim ben böyle bir şey ile beraber anılmak bile beni çok üzer ben böyle şey metin yazar mıyım yani içinde Türkçesi felaket 28 şubat süreci suçlanıyor öyle bir yazılıyor ki bu metinde 28 Şubat’ı suçlamak için malzeme üretiyor ve saçma hadi kötü niyet var ikincisi de saçma mesela Türkiye’de 1995 yılından 99 yılına değin oldukça kısa bir süreçte küçük ama bağımsız bir tek yayın yayınevi kalmamıştır diyor ya ben kaynak yayınlarından kitaplarım çıkıyor ben böyle bir şey söyler miyim en azından Kaynak yayınları var diye buna itiraz ederim gerçek bağımsız yayın evi kalmamıştır diye böyle bir değerlendirmeyi benim yazmam mümkün mü e saçmalık devam ediyor 1950-60 doğumluları ardından gelen kuşaklar arasında varlığından söz edilebilecek tek bir yazar yetişmemiştir. E ben kendimi de inkar ediyorum böyle bir şeyi ben yazmış olabilir miyim ve bunun bir istihbarat belgesi olduğu istihbaratçılar tarafından yazıldığı metinde açıkça ifade ediliyor lobi göstereceği faaliyetler ile yukarıda işaret edilen alanlarda çok daha kolay ve sağlıklı istihbarat toplayabilecek ve değerlendirme ile analizini gerçekleştirecek diyor istihbarat için yapıyorlar bunu yani bu işin içinde istihbaratçılar var yine duruyor şeyde bu tür belgede Ergenekon’un döneminde faaliyet gösterecek olan lobi adına verilen gizli örgütsel yapı bir metin kendine böyle söyler mi bu ortalıkta dolaşır mı efendim bu lobi belgesi böyle bir belge bu belge 1999 yılında Tuncay Güney tarafından ortalıkta dolaştırılıyor ama 2001 mayısında 12 Mayıs 2001’de aksiyon dergisinde yayınlandı tam metin olarak ve şimdi bu lobi belgesi bu uyduruk metin bu tertip amacıyla hazırlanmış olan metin bir örgüt üyeliğinin kanıtı olarak ileri sürülüyor mahkemenizde bu temelde yargılama yapmakla karşı karşıya bırakılıyor şimdi bu örgüt dokümanı dediği iddianamenin örgüt Ergenekon belgelerinden bazıları ile de benim bağlantım kuruluyor sayın başkan 21 mart sabah saat 4’de bizim evimize polisler ellerinde 11. Ağır Ceza mahkemesinin arama el koyma kararı olmasına rağmen bir hile ile girdiler kapıda polisler duruyor nedir dedik arama kararı var içeriye girip arama yapacağız demiyor hırsız var içeriye hırsız girdi diye ne peki siz gerçekten polis misiniz polis kimliğini gösteriyorlar aradan hırsız var diyor paldır küldür 14 tane polis çelik miğfer kafalarında fenerler ellerinde hafif makineli tüfekler bu şekilde daldılar ortaya ben önce anlam veremedim neden böyle bir şeye başvursun, yani elinde mahkeme kararı var mahkeme kararını ibraz edecek bir şeyde yok evi aranan kişi de işte üniversite mezunu işi belli gücü beli sarı basın kartı sahibi yayınlanmış dört tane kitabı bulunan emniyetin ya da savcılığın bilmediği insanlar değiliz, ortadayız bütün hayatımız ortada ulusal kanalda program yapıyorum, aydın dergisinin yöneticiliğini yapmışım yani böyle bir şeyde uygulama normal bir şey değil niye polisler böyle davrandı şimdi neden davrandığını daha sonrasından anladım böyle bir panik ortamı polisler içeri girdi işte içerde uyuyan kızımın çığlığıyla uyandım ben üzerine silahlar doğrultuluyor yatan içerdeki odada dışarı çıkın dedik arama kararını gösterin oturun nedir mesele bu ama bu arada ortalık dört oda var her taraf bir birine girmiş vaziyette geldi arama başladı buyurun arayın tabi mahkemenin kararı var arayacaksınız çay, kahve ikram ettim polislere, oturduk bir taraftan arama yapılıyor ama her tarafta arama sürdürülüyor birisi o odada birisi öbür odada biran önce bitsin diye yapılıyor e peki arama sırasında sayın Ali Osman Özdilek avukat Ali Osman Özdilek orda aşağıdan telefon ediyor aramaya katılacağım diye hayır diyor avukat katılamaz aramaya, avukat aramaya katılamaz niye katılamıyor telefon etti orda aramaya nezaret eden komiser emniyet amiriyle konuştu şeyi almayın avukatı almayın velhasılı kelam efendim ben şunu anladım sonunda aramada burada bir suç olmadığını bildikleri için o bizi gözaltına alan bu tutuklamayı yaptıranlar aynen işçi partisi genel merkezinde yaptıkları gibi böyle bir olmayan tutanaklarda bir şey imal edebilmek için oraya bir takım beni suçlayabilecek belgeler getirmişler ve çok dikkat çekici arama tutanağında yakalama, ev arama ve el koyma tutanağının 7. sayfasında bu evde bulunduğu iddia edilen Ergenekon belgelerini yazmaları da çok dikkat çekici bütün evdeki belgelerin hepsini dosyalarından, klasörlerinden çıkarttılar parça parça alındı o uyardım bunların hepsi klasörler bütündür bunları ayırmayın falan yok bunları taşıyamayız diye bir tek bu Ergenekon belgesi diye suçlanan ulusal medya 2001, Cumhuriyet ve dergi isimli şeyler burada yazıyor bir tek burada var bir de bir klasör var o baştan sona ayrılırsa dağılacaktı onun içini yaptılar birde orda var bir adet sarı renkli naylon dosya içerisinde tarafımızdan 1’den 36’a kadar numaralandırılmış dergi ulusal medya 2001 Cumhuriyet yazan doküman diye yani bunu orda dosyanın sarı dosyanın da vurgulanmasının önemini ben daha sonra emniyette anladım çıktık demin anlattım size mülakat için emniyet amiri iki emniyet amirinin ordasına çıktık ve orda söylenen şu efendim sizin evinizden bu belgeleri bulduk ulusal medya 2001 adlı belge bu Veli Küçük’ten çıktı bir de Tuncay Güney’den çıktı ama olayların oluş şekli itibariyle en önce sizin ki buradan da anlıyoruz ki bu belge sizin tarafınızdan yazılmış siz bize yardımcı olun bu şeyi Ergenekon soruşturmasında bilgi verin bize, bende dedim ki ya bu belgeyi siz koymuşsunuz yani ben bu kanaatim yoktu nerden geldiği konusunda bir kuşkum vardı bunu polislere de söyledim ama şu sorunuzdan sonra anladım ki bu belge sizin tarafınızdan bana suç atmak üzere konulmuş olan bir şey bu bu kadar kalmıyor geldik savcılıkta ben savcılıktan normal olarak avukatımın sorguya ev aramasına alınmadığını ve bu evraklarında polisler tarafından evime beni suçlamak için konulduğunu belirttim, iddianamede ne yazıyor bunlar diyor örgütsel doküman hükmünde olduğu için Adnan Akfırat kendi yazdığı belgeleri inkar etti, suç bu benim yazdığıma ilişkin savcılığın tek kanıtı benim bunları inkar etmiş olmam, ben inkarı bu belgelerden başıma bir şey gelecek diye filan inkar etmiş değilim, bu belge ile bir insanın yani yalanla uyduruk belgelerle bir insanın başına bir şey gelir mi, gelmez yani gerçek dışı olan bir şeyi nasıl bunla suçlayabilirler ben bunu diğer evrakları vardı orda Ergenekon’dan haberler diye indirilmişti onlarda duruyordu o söz konusu olmadı yani burada evde saklı gizli değil evet benim belgem dedim ben bunu aldım okudur inceledim incelemem kadar normal bir şey yok ben gazeteciyim benim mesleğim gazetecilik ben 25 yıllık gazeteciyim bu olayla ilgilenmem bu belgelerin ben de olmasından daha normal bir şey yok olmaması bir garip niye çünkü 12 Mayıs’ta aksiyon yayınlıyor, 1 Mayıs’ta Fehmi Koru yayınlıyor ortalıklarda dolaşılıyor daha sonra gelmiş 2006’da efendim sabah gazetesinde, star gazetesinde, vatan gazetesinde, radikalde hepsinde yayınlanmış bunlar bu belgeleri bir gazeteci olarak bir siyasetçi olarak benim ilgilenmem bulundurmamdan normal bir şey yok eğer bende olsaydı rahatlıkla evet bende bulundu der bu bu açıklamaları da aynı şekilde yapardım benim bu belgelerin tertip amacıyla evime getirildiği kanaatine varıp bunu kaydetmem savcılık tarafından benim aleyhimde kendi yazdığı örgütsel dokümanları reddediyor inkar etti diye söylüyor hayır ben kabul ediyorum, yani burada anladım niye çünkü bu belgeleri için benim tarafımdan yazılmadığını bağırıyor şimdi onları sunacağım, altıncı yalan şu, Ulusal medya 2001 belgesini Adnan Akfırat yazdı yani benim hakkımda örgüt üyeliğinin dayanağı bu Adnan Akfırat ulusal medya 2001 belgesini yazmış, şimdi sayın başkan sayın yargıçlar, bu ulusal medya 2001 Cumhuriyet, dergi savcılık her üçü için Adnan Akfırat tarafından yazılmıştır diye söylüyor, böyle bir şeyde olmaz eğer diyelim ki bunlar suçsa hangisinin benim tarafımdan yazıldığının somut olarak bildirilmesi lazım, bundan da vazgeçtim hadi üçünü birden ben yazdığımı varsayarak demin arz ettim bu metinlerin dili benim Türkçemle hiçbir şekilde yan yana getirilemeyecek bir dil aynı CIA Türkçesi daha önemlisi, bu ulusal medya 2001 başlıklı belge tamamen işçi partisini, ulusal kanalı ve Cumhuriyet gazetesini suçlamak için yazılmış ve bunu yazanlar işçi partisinin, Cumhuriyet gazetesinin düşmanlarıdır. Şimdi efendim burada bu belgede ulusal medya 2001 isimli belgede Cumhuriyet gazetesi aleyhinde suçlamaları size okuyorum, nazi gizli servis tarafından kuruldu, iflastan ticari entrika ile kurtuldu, çok az ömrü var misyonunu tamamladı, bitkisel hayatta ve kurtulması imkansız, Uğur Mumcu’ya karşı timsah gözyaşı döktü, Uğur Mumcu’yu öldürülmesine göz yumdu timsah gözyaşı döktü redaktörler yazı işleri haber merkezi, köşe yazarları bir operasyonla aynı günde değiştirilmesi gerekir. Cumhuriyet gazetesi Türkiye’nin iç kargaşaya sürüklendiği dönemlerde öne çıkar, gazetecilerin kendilerin iktidarın üstünde görme virüsüne Cumhuriyet gazetesi kaynaklık etmiştir, bu metin benim yani ben yazmışım savcılar öyle söylüyor, onların benim yazdığım metinde Cumhuriyet gazetesine ilişkin suçlamalar bunlar, cumhuriyetle yetinmiyor Uğur Mumcu’ya da düşman, yani bizim örnek, şehit, gazeteci ağabeyimiz Uğur Mumcu’ya da düşman, Uğur Mumcu içinde şöyle diyor hakkındaki gerçekler gün ışığına çıkarılmayacak denli girif ve gizemli İlhan Selçuk’a düşman, İlhan Selçuk için yani bu örgütün hani üst düzey yöneticisi bu da örgütün belgesi öyle diyorlar İlhan Selçuk hakkında bu örgüt ne yazıyor bencilliğe sarmalanmış büyük bir ihtiras, 21 yüzyılda cumhuriyete ancak zarar verir, gazetecilik alanında kazanacağı tek şey yenilgidir. Bitkisel hayattaki Cumhuriyete can verebileceği akıl dışı bir düşüncedir. Marksist ideolojinin etkisindedir. Yani İlhan Selçuk hakkında söylenenlerde bunlar bi de bunu ben yazmışım yani İlhan Selçuk hakkında da bunları yazıyorum bir de değerlendirme Marksist ideolojinin etkisi altındadır. Şimdi sözüm ona ben bu belge, ulusal medya 2001 belgesinde ulusal kanalın örgüt tarafından kurulmasına karar veriliyor, ben de ulusal kanalın kuruluşunda yönetici olarak görev alıyorum, örgütün Ergenekon örgütünün görevini yerine getirmiş oluyorum e ulusal kanal işçi partisi Doğu Perinçek hakkında alçakça suçlamalar var, e bu nasıl oluyor şimdi onu dikkatinize sunuyorum Perinçek gurubu tarafından kurulan ulusal TV’nin burada ifade edilen amaca uygun çizgide yayına geçmesi halinde halkın güvenini kazanması olası değildir. Cumhuriyet gazetesi ile elde edilecek başarıya gölge düşürecek ve operasyonu riske atarak fiyasko ile sonuçlanmasına neden olacaktır. Bu nedenle önerilmesi akılcı değildir. Yani cumhuriyet gazetesiyle ulusal kanalı birleşmesi önerilmesi akılcı değildir diyor, bunlar ters, e iddianamede diyor ki, bu Ergenekon örgütü ulusal medya oluşturmak için televizyonla gazeteyi bir araya getirdi e metinde bunların bir araya gelmesi zararlıdır, sakıncalıdır diyor devam ediyor ulusal kanal işçi partisi hakkındaki suçlamalar, Perinçek grubu tarafından kurulan ulusal TV’nin gerçekte gizil tutulan kuruluş amacı PKK’nın yayın organı MED Tv’ye alternatif yayıncılığının Avrupa, Ortadoğu ve Avrasya ya hakim olabilmesidir. Böylece Amerika birleşik devletlerinin önünde Ortadoğu eksenli bir terör seti oluşturulacaktır. Yani ulusal kanal Avrupa, Ortadoğu ve Avrasya’da yayın yapacak buralara hakim olacak ve Amerika birleşik devletlerinin önüne terör seti kuracak bunu ulusal kanalın yönetim kurulu üyesi olan Adnan Akfırat böyle bir şey yazar mı, bunu söylemek akılla, mantıkla, izanla açıklanır mı bunu okumaz mı bu savcılar, bu suçlamaları yaparken, bunla yetinmiyor, bu belge eğer bu Ergenekon’sa ulusal kanalda operasyon yapacaksınız, görsel yayın kanalını ise Perinçek gurubunun henüz emekleme dönemindeki ulusal TV oluşturabilir ancak bu televizyonun bünyesinde de ameliyat zorunluluğu vardır, eğer gerekli ameliyat yapılmaz ise ne Cumhuriyet nede ulusal tv Türk halkının Kemalist ideoloji çerçevesinde birleştirilmesini gerçekleştiremez bunla yetinmiyor birde bu ulusal kanalda ameliyat yapılıyor ameliyat yapacaksan ben yaparım ben zaten ulusal kanalın yöneticisiyim niye bu belgeye ordan talimat alayımda sürdürüyüm bu şekilde dolaşsın acaba böyle bir ameliyat olur mu, ikincisi bunların düşmanlıklarını da gizleyemiyorlar, cumhuriyet gazetesiyle ulusal kanalın birleşmesi onlar açısından kabul edilebilecek bir şey değil cumhuriyet Perinçek ve gurubu tarafından ele geçirilmiş olacaktır diyor önerilmemesinin nedeni de o yani bu belge bir ulusal medya oluşturulması değil oluşturulmaması için hazırlanmış bir belge zaman başınızı ağrıtmayayım yani bu o kadar saçma şeyler var ki gazetecilik konusunda değerlendirmeler var bu da yani bu gazetecilik konusunda ki değerlendirme bu metni kaleme alanın kimliğini, kişiliğini ele veriyor gazetecilik devlet kasasından maaş alan bürokrat kadrolarıyla iktidarda olanların ellerindeki siyasal gücü kıskanıp rezil kepaze ederek geniş halk yığınları karşısında küçük düşürerek bundan gizli bir bencillik ve tat alma sanatı değil ulusal çıkarlar doğrultusunda uyarıcı olmayı ve halkın aydınlanmasını hizmeti amaç edilenlerin mesleği olmalıdır ben gazeteciyim ben böyle bir şey yazar mıyım, ancak Türkiye’de böyle bir gazetecilik gelişmediği gibi yukarda ki tarife uygun tek bir gazeteci portesini dahi Türk medyasının tarih galerisinde bulabilmek olanaksızdır, ya ben kendime hakaret eden böyle bir metin yazacağım bunu vereceğim bunlar ortalıkta dağıtılacak savcılıkta diyecek ki kendini hakaret eden metni Adnan Akfırat yazdı bu da örgüt üyeliğinin dayanağıdır. Bu kafkan’ın o dava romanında filan orda bile olmaz yani böyle bir şey onu bile geçti, buradan anlaşılıyor ki efendim bunu yazan Mehmet Eymür gibi gazetecilere hep hınçla, öfkeyle kinle dolu olan maaşlı bir bürokrat, bu gazetecilik tanımı ancak bir maaşlı bir bürokratın yazabileceği bir şey onun için bu kadar öfkeyle saldırıyor, şimdi bu Cumhuriyet diye bir belge var sayın başkan yine benim tarafımdan yazıldığı ileri sürülen bu cumhuriyet 1650’inci sayfasında iddianamenin ve benim tarafımdan yazıldığı söyleniyor, cumhuriyet gazetesine ilişkin bu belgenin cumhuriyet denen bu belgenin değerlendirmesi şu yıkıcı ve bölücü Cumhuriyet gazetesi yıkıcı ve bölücü bertaraf edilmeli Cumhuriyet gazetesi daha önce aktarılan milyon dolarları heba etti. Cumhuriyet gazetesinin yerin dibine batırmak için hazırlanmış bir şey bir belge, dört sayfa bu belgenin kendisi bu belge Cumhuriyet belgesi diye böyle duruyor aynı şeyler tekrar tekrar yazılmış, birbirini tekrar eden bir tutarlılığı olmayan bir belge ve burada da aynı şekilde sayın İlhan Selçuk’a öfkeler ve suçlamalar var, bunun bu belgelerinden benim tarafımdan yazıldığını söylemek ancak iftara atmakla mümkün başka bir şey yok iftiradır yani bir de efendim dergi belgisi diye bir belge var burada bu hele yani bir birazcık şunun bu belgeyi karıştıranlar bununla benim bir araya getirilmeyeceğimi hemen anlar ya böyle bir suçlama yapmaktan vazgeçerler bir tane örnek vereceğim bu ve dergi belgesini yazanın nasıl bir Türkçe kültürel arka plana sahip olduğuna bir alıntı kanımca yeter sosyal, siyasal, toplumsal ve ekonomik alanda rotayı çizen basın yayın organları ya bu sosyal la toplumsalın aynı olduğunu bilmeyen bir cahil bir istihbaratçı bozuntusu tarafından yazılmış hiçbir anlamı olmayan deli saçması bir metin bunu ben yazmışım ve bu benim Ergenekon örgütüne üyeliğimin de kanıtı bunların bir suçlama bir suç delili olmadığı için tamamen suçlanmak amacıyla getirilip evime konulduğu, bu belgeleri inceleyince de çok net bir şekelde ortaya çıkıyor, bu belgelerin benim tarafımdan hazırlanması mümkün değil, çünkü benim çalıştığım kurumlara karşı ve benim dost gördüğüm, müttefik gördüğüm cumhuriyet gazetesi değer verdiğim sayın İlhan Selçuk’a karşı bu şekilde suçlamalar yapıyor, şimdi iddianamede savcılar hızlarını alamamışlar, yine polis marifetiyle çünkü nerden söylüyorum bu keşfi polisler yaptılar ve ilk mülakat diye adlandırıldıkları 22 mart günü görüşmede söylediler bu Ergenekon belgesi diye adlandıran doküman diyor iddianame biyografi diye bir doküman var bu biyografi incelediyseniz iddia o ki bana söylenen bu belge 4 sayfa efendim kapağının dışında 4 sayfalık affedersiniz 3 sayfa kapakla beraber 4 sayfa 3 sayfalık bir metin ve burada Kemal Gülman diye Gültaş firmasının sahibi hakkında bilgiler var diyor ki iddianame Adnan Akfırat’ın evinde çıkan bir Kemal Gürman ile ilgili belge ile bu biyografi belgesi aynı dolayısıyla biz kanaat getirdik anladık ki bu belge yani şu biyografi belgesi Adnan Akfırat tarafından yazıldı, şimdi Adnan Akfırat evinde bulunan belge burada bu kadar sayın başkan yani yarım sayfa Adnan Akfırat’a ele geçirilen Kemal Gülman yarım sayfa bu demin gösterdim 3 sayfa iki bu belge o kadar açık ki okunduğunda bir görüşme notu bir belge falan değil, bu görüşme yapılmış ve onlar not alınmış, sonra bilgisayara geçilmiş orda duruyor işyerinde çalışan yardımcısı yada müdürü olan Moisti bizim muhris dememizi isterdi diyor anlatıyor yani bir belge filan değil birinci tekil şahıs anlatımlar var bir haber notu hadi bundan bunu anlarsın yani bu ikisinin farklı metinler olduğu ve ben bunu açıklamışım sormuşlar bu nedir arkadaş ben gazeteciyim ben bunu aldım haber yaptım bu bilgiden faydalanarak başka birisi bir belge yazarsa bundan dolayı ben sorumlu olur muyum bunların isimlerinin benzer olması bu belgenin benim tarafımdan yazıldığını gösterir mi göstermez bunla sınırlı değil sayın başkan bu belgenin yazarı belli bu biyografi yazarı denilen belgenin yazarı belli kendisi söylemiş oda soruşturma evraklarının arasında duruyor Tuncay Güney mülakatının 105. sayfasında Tuncay Güney söylüyor bu belgeyi ben yazdım diyor, aynen şöyle, Veli paşaya da verdim bunlardan ayrıca onlara da bir rapor ekliyor Kemal Gürman kim kimdir diye rapor ekliyorum ondan sonra temiz kağıda çıkış alıyoruz printer çıkış ve o gün gönderdim, çok açık Tuncay Güney söylüyor, bunu ben yazdım diyor, Tuncay Güney’in ben yazdım dediğini de savcılık örgüt üyeliğinin kanıtı olarak buraya karşınıza getiriyor şimdi bir de üzerinde nasıl konuşulacağını bilemediğim yalanlar var iddianamenin baş tarafından Ergenekon ana dokümanı Adnan Akfırat da bulundu diyor benim arama el koyma tutanağında Ergenekon ana dokümanı yok nasıl bulundu savcılar istedi bulundu istemediler bulunmadı böyle şey olur mu yani o arama tutanağı hukuka uygun düzenlenmemiş baro avukatı alınmamış kanunsuz bir şekilde yapılmış ama sonunda bir tane belge orda yok ama iddianamede bunu yazıyor böyle iddianame olur mu, yani en azından bunu yazarken bu tutanakla karşılaştır var mı yok mu diye bu konuda bir soru sorulmamış bu belge sende bulundu mu bulunmadı mı diye ama oturuyor yazıyor neyi yazıyor çünkü onu iddianamenin 64. ve 335. sayfalarında örgütsel ilişki için bir dayanak olarak gösteriyor, savcılığın mantığı şu bu belge varsa bu örgütsel ilişkinin kanıtıdır. Şöyle diyor, örgütsel doküman Adnan Akfırat, Doğu Perinçek, Veli Küçük, Ferit İlsever, Ümit Oğuztan, Tuncay Güney, Mehmet Zekeriya Öztürk, Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım, Erkut Ersoy, Sevgi Erenerol ile örgütsel irtibat içindedir. Bu hem iddianamenin 64. sayfasında söylüyor, hem 335. sayfasında söylüyor doküman bulunduğu için örgütsel ilişki içinde dokümanla örgütsel ilişki olur mu, kaldı ki benim örgütsel ilişkim var ben bunu söylüyorum benim örgütsel ilişkin işçi partisi genel başkanı Doğu Perinçek ile var, işçi partisi genel başkan yardımcısı Ferit İlsever ile var, işçi partisi genel sekreteri Nusret senem ile var, işçi partisi merkez karar kurulu üyesi Serhan Bolluk ile var basın bürosu başkanı Hikmet Çiçek ile var, İzmir yöneticimiz Hayati Özcan ile var ben bunu her yerde söylüyorum övünerek söylüyorum, benim örgütsel ilişkim budur. Ve sayın Serhan Bolluk buradaki sorgusunda ben genel başkanımın verdiği emirleri dinlerim işçi partisinden başka örgüt tanımam dedi. bu Amerikancı Fethullahçı gazeteler bunu başlığa çıkardılar evet bende söylüyorum ben bir tek işçi partisinden emir alırım ve işçi partisinin disiplinine tabiyim, başka bir disiplin altına girmem ben Ergenekon mergenekon filan dinlemem işçi partisinin merkez karar kurulu üyesi olup başka birisinden emir almak olmaz, başka bir örgütsel ilişkiyi aramakta ancak öküz adlında buzağı aramaktır. İddianamenin 122. sayfasında yine hiçbir kanıt göstermeden öyle deniyor Türk silahlı kuvvetlerine ait çok gizil belgeleri örgütün irtibatlı olduğu askeri şahıslardan Adnan Akfırat temin yoluna gittiği kanaatine varılmıştır. Yani hangi belgeleri almışım, hangi askeri şahıslardan almışım, böyle bir şey yok 122. sayfaya yazıyor ama TSK’ya çok gizli belgeleri örgütün asker üyelerinden temin etmiştir. Böyle bir suçlama olabilir mi, böyle bir belge yok ortalıkta yani işte iddianamede benden elden edildiği ileri sürülen belgeler var, bu belgeler içinde Türk silahlı kuvvetlerine ait bir tane gizli belge yok, bundan dolayı benim hakkımda bir suçlamada da bulunmuyor bir ceza talebinde de bulunulmuyor ama iddianameye böyle yazılıyor, aynı 122. sayfada Adnan Akfırat da devlete ait çok gizli bilgi ve belge bulunmuştur, e bulundu e o zaman suç konusu yap, benim hakkında suçlamayı okudum size işçi partisinin merkez karar kurul üyesi, ulusal kanalın yönetim kurulu üyesi dolayısıyla örgüt üyesi başka bir şey yok, yani devlete ait gizli belgeleri ve bilgileri bulundurmak suç değil mi o zaman o suçtan dolayı niye cezalandırılmamı istemiyor savcı madem varsa gösterecek ispat edecek mahkemede karar verircek, yok yani bu 61 sayfanın 51 sayfasında benim evrakım arşivimde bulunan belgeler sayfa sayfa yayınlanıyor hiç bir şeyde söylenmedi oraya koyuyor Adnan Akfırat hakkında bir kuru kalabalık bir psikolojik savaş olsun diye alınıyor belgeler konuyor onları da söylemişim bazı belgeler var ki Türk silahlı kuvvetlerine saldırmak için imal edilmiş hasan eski Hasan Celal Güzel tarafından dağıtılmış ben de orduya karşı yıpratma faaliyetleri diye bir klasörün içine koymuşum onu alıyor yayınlıyor Adnan Akfırat’tan ele geçirildi diye ama şeyleri yayınlamıyor benden gelen bu aramaya gelen polisler F harfi gördüklerinin üzerine kaplan gibi atlıyorlar ne kadar Fethullah la ilgili belge, araştırma, inceleme varsa hepsini topladılar 142 ve 142’inci klasörlerde var yani Cumhuriyet gazetesi bir kısmını yayınladı bu Fethullahla ilgili benim arşivimde çıkan belgeleri onlar yok ama iddianamede yani Türk ordusunu suçlayan şeyler var ama Fethullah hakkında emniyet genel müdürünün Ankara emniyet müdürlüğünün, jandarmanın Jandarma genel komutanlığının yaptığı araştırmalar raporlar var benim raporlarım benim makalelerim var Fethullah Gülen ile ilgili bunları onları da yayınlasın madem suçsa onları yayınlamıyor fakat buraya 122. sayfaya bu şekilde kafa karıştırmak için bu belgeler konuyor şimdi benim hakkımda bu 62 sayfada somut bir suçlama olmadığını görünce başka yerlerde de nerden geçiyor bakayım çünkü sağı solu belli değil burada başka yerlerde de suçlamalar var iddianamenin 1751 ve 1752 sayfalarında benim Ergenekon örgütünde sayın İlhan Selçuk ile örgütsel ilişki içinde olduğumu yazıyor Adnan Akfırat ile İlhan Selçuk’un örgütsel ilişki içinde olduğu Adnan Akfırat’ın ona 1998 yılında soru sormasından bellidir. sayın başkan 1998 yılında ben İlhan Selçuk’a bir soru sormuşum bu da örgütsel ilişkinin kanıtı oluyor belli diyor savcı e 1998 yılında hani örgüt yoktu 99’da kurulmuştu örgüt 98’de soru sordum örgütsel ilişki içinde oldum ha ben gazeteciyim bir gazetecinin soru sormasından daha makul ne olabilir gazeteci soru soran adam demek, İlhan Selçuk’a bir yanıtlaması iç in soru yollamışım, bu da örgütsel ilişkinin kanıtı oluyor fakat bunu savcılık iddia makamı yetersiz olduğunun farkında önceki yıllarda samimi ilişkileri olmasa bile, şüpheliler İlhan Selçuk ve Adnan Akfırat’ın 1999 yılında Ergenekon terör örgütünün reorganizasyon amacıyla yeni örgütlenmede birlikte yer aldığı toplanan delillerden anlaşılmıştır. Toplanan delil, 1998 yılında sayın ilhan Selçuk’a soru olarak yolladığım bir soru metni, bir sayfalık kağıt toplanan delil de bu İlhan Selçuk ile örgütsel ilişkinin iddianamedeki açıklaması bu, böyle bir iddianame böyle bir yargılama, böyle bir savcılık, ne söylenir. Gelelim16. yalan Hizbullah’ın Jandarma genel komutanlığında eğitildiğini saptayan Halit Güngen öldürüldü bu da iddianamenin 311. sayfasında sayın başkan bir dönem Doğu Perinçek’in adamı olan Halit Güngen’ün Halit Güngör yazıyor doğru değil, Halit Güngen’ün jandarma genel komutanlığından Hizbullahçı ilimciler ile menzilcilerin eğitilmesini fotoğrafladığını hizbul kontrayı ortaya çıkardığını fotoğrafları Doğu Perinçek’e gönderdiğini yayınlanmadan Halit Güngen’ün öldürüldüğünü o dönemde Adnan Akfırat’ın da Halit Göngen’ü Türk gladyosunun öldürdüğünü söylediğini daha sonraki dönemde Kemalist sosyalist ismiyle ittifak yapıldığını beyan etmiştir. 311. iddianamenin 311 sayfasında böyle deniyor. Burada daha önce size arz edilmişti bu 2000’e doğru dergisinde yazılan şey Hizbullah jandarma genel komutanlığında eğitiliyor diyor Hizbullah çelik kuvvet merkezinde eğitiliyor burada çelik kuvvet merkezi de Diyarbakır’daki çevik kuvvet merkezi Diyarbakır çevik kuvvet merkezi de o tarihte özel harekat şubesi tarafından kullanıyor, bu haber orda yapıldı, şimdi Jandarma genel komutanlığında eğitildiği şeklindeki bir hiçbir mesnedi olmayan çünkü olay yer tarih anlatıyor, Halit Güngen öldürüldü savcılık alsa Halit Güngen hangi tarihte öldürüldü 2000’e doğru dergisinde ne yazdı diye baksa bunu yazmayacak Hizbullah Jandarma genel komutanlığında eğitildi diye iddianameye böyle bir suçlamayı yazmayacak Halit Güngör diyor gerçek isim Halit Güngen Hizbullah Jandarma genel komutanlığında diyor Çelik kuvvet merkezinde doğrusu ortada fotoğraf yok e fotoğraf söz konusu değil Tuncay Güney bunu orda uydurtmuşlar ona Jandarmayı suçlamak için Jandarma genel komutanı Teoman Koman’ı suçlamak için o da uydurmuş burda yok fotoğraf bu dergide bir fotoğraf yok bu bir görüntü, orda eğitim fotoğrafı falanda değil oraya girip fotoğraf çekme imkanı yok Halit Güngen haberi Doğu Perinçek’e değil bana yolladı ben o tarihte 2000’e doğru dergisinin haber müdürüyüm haber yayınlanmadan değil yayınlandıktan sonra Halit Güngen’e saldırı oldu bu haber 16 Şubat 92’de yayınlandı 2000’e doğru dergisinde 18 şubat günü Diyarbakır’da 2000’e doğru dergisinin bürosunu bastılar Halit arkadaşımızı ensesinden binanın büronun içinde öldürdüler bu kadar çok gerçekle çelişen bir şeyi hiçbir inceleme gereği duymadan sadece Türk silahlı kuvvetlerini Jandarma genel komutanlığını suçlamak için buraya koyabilir mi bir savcı böyle bir şey yapar mı bunu yaban bir savcıya Cumhuriyet savcısı denir mi Jandarma genel komutanlığının da bu alçakça iftira karşısında bu savcılar hakkında suç duyurusunda bulunması lazım iftira çünkü hiçbir mesnedi yok şimdi efendim Halit Güngen arkadaşımız öldürüldükten sonra ben Diyarbakır’a gittim o tarihte Diyarbakır da her gece bir iki kişi enselerinin arkasına bir yada iki kurşunla sıkılarak öldürülüyordu Hizbullah terörü diye yaygın her tarafı kaplayan bir terör var ben 2.5 ay Diyarbakır da 2000’e doğru dergisinin bürosunda görev yaptım ve bu 23 şubat tarihli 2000’e doğru dergisi ondan sonra 1 mart tarihli 2000’e doğru dergisinin bu kapak haberlerini ben Diyarbakır’dan hazırladım, burda diyoruz ki 2000’e doğru kurşun işlemez elimiz hizbul kontranın yakasında ve 1 mart tarihli 2000’e doğruda da yüzlerce Hizbullahçılar Hizbullahçı örgütü terk etti 9 günde 5 cinayet dağıldıkça saldırganlaşıyorlar diye, bunun yani şu 3 sayıda 16-20 şubat ve 1 mart tarihli sayılarında aslında ocak 2000’de İstanbul’da Beykoz da bir evde baskın yapılarak Hizbullah örgütüne yönelik operasyonda öğrenilen her şey bu 3 sayıda yazıyorum, Hizbullah kimdir. Kim tarafından kuruldu, lideri Veli, onun ilk defa ismi 2000’e doğruda yayınlandı Halit Güngen’i şehit verdik burda Halit Güngen bu gerçeği ifade ettiği için hayatına kıydılar, Halit Güngen Şırnaklı, Türkiye için yüreği çarpan canını ortaya koyan iki milletin birliği için Kürt kökenli ama Türkiye’nin birliği için canını ortaya koymuş bir insan, buna kıydılar, ama biz Hizbullah’ın nasıl CIA, MİT ve MİT içindeki CIA, MOSSAD ekibince nasıl örgütlendiğini nasıl faaliyet yürüttüklerin o tarihte, ta 1992 yılında kanıtlarıyla ortaya çıkarttık ortaya çıkarttığımız için biz bu saldırıya uğradık, şimdi burada yine aynı şekilde iddianamede beni hedef alan yalan, iftira şu, Halit Güngen’in gladyo tarafından öldürüldüğünü biliyoruz ama Kemalist, sosyalist ittifakı için bunu görmezden geliyoruz iddianamede bunu söylüyor, şimdi efendim bir kere bu hadi diyelim ki, 1992 yılında biz gladyoyu ve onun Hizbullah eylemlerini, cinayetlerini nasıl yönlendirdiğini sergiledik ortaya koyduk, daha sonra Kemalist sosyalist ittifakı işte için olsun diye 1999’da örgüt kurulmuş ya yeniden yapılanma olmuş bunlar böyle ima etmek istiyor savcılar affetmişiz e affetmemişiz bakınız hangi Hizbullah diye hikmet Çiçek 2000 yılı şubatında bu kitabı yazmış burda yazıyor bizim Hizbullah’ın MİT içindeki CIA, MOSSAD ekibi tarafından nasıl kurulduğunu, nasıl yönetildiğini hepsini teker teker ortaya çıkarmış ya bir kere olgu düzeyinde bu yalan, böyle bir şey yok, biz bunu görmezden geldik ikinci gerçek efendim gladyoyu affetmek olmaz gladyo bir iktidar aygıtıdır. Gladyo NATO’nun gayri meşru çocuğudur. Gladyoyu ya köküne kadar temizlersin ya da gladyo seni temizler, senin milli devletini temizler dolayısıyla bu suçlamada bizim gerçeğimizle hiçbir şekilde birleşmiyor ve biz bütün hayatımızı ortaya koymuşuz, bu gladyo ile mücadeleye, benim 4 tane kitabım var 4’üde gladyoyu anlatıyor, yalan 18, Öcalan’ın Genelkurmay ile pazarlığına Adnan Akfırat aracılık etti. İddianamenin 1647 numaralı sayfasında, Tuncay Güney’in beyanlarına dayanarak bunu söylüyor, ama sayın Doğu Perinçek çok ayrıntılı bir şekilde bunu bilginize sundu, bu üç kez yapılan görüşme de bende vardım, yani Abdullah Öcalan’ın da Kenya’dayken havada dolaşırken onla üç kez görüşme yapılıyor Öcalan’ın teslim pazarlıkları yapılıyor, bu görüşmelerin hepsinde ben de varım, sayın perinçek bunu dedi ki ben o tarihte ben haymana cezaevindeydim bu üç görüşmenin olduğu tarihte böyle bir görüşme mümkün değil, yani Doğu Perinçek olduğu için ben orda olduğuma göre, ben başka bir şey söylememe gerek var mı bu kadar uydurma, ama bu uydurmayı saptırmakta demin söylediğim gibi çok kolay bu tarihlerde tarihler belli sayın Perinçek 24 Eylül 98’de 9 Temmuz 99’a kadar haymana cezaevinde, Haymana cezaevindeyken İstanbul’da üç tane toplantı yapıyor, ben de o toplantılarda Doğu Perinçek ile beraber bulunuyorum, haymana cezaevinden İstanbul’a geldiğinde yani çıkıp gelmesi nasıl mümkünse bunu nasıl açıklayabiliyorlarsa savcılar, bu iddiada o kadar gerçek ve inandırıcı 19’uncu yalan, iddianamenin1651’inci sayfası, Adnan Akfırat ikinci MİT raporu diye bilinen belgeyi yayınlayarak dezenformasyon yaptı dezenformasyon yani kara bilgi, kirli bilgi yayını yaptı ve bunun kanıtı da şu, yani şunu yaptım falan demiyorum benim evinde bulunan evrakın arasında ikinci MİT raporu var ikinci MİT raporu Adnan Akfırat da bulundu, o zaman evrak olarak bulundu, bulunmuş bunu yayınlama ve dezenformasyon yapma suçunun kanıtı bu olabilir mi, bunun yani delili evrakın bulunmuş olması olamaz, bu şeyi göstermesi lazım şüphelilerin örgüt adına kendilerince hazırlanıp kamuoyuna MİT raporu şeklinde lanse ettikleri örgütün Ergenekon belgesinde adı geçen dezenformasyon başlıklı bölümünde belirtilen eylem ve faaliyetleri gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır, diyor. Yani o belge bulununca, böyle bir faaliyette bulunmuşuz, şimdi bu ikinci MİT raporunu MİT müsteşarlığına sormuşlar, MİT müsteşarlığı demiş ki, bizde böyle bir MİT raporu diye bir rapor yok, onun üzerine savcılıkta diyor ki bu ikinci MİT raporu efendim şu 21 eylül 1996’da işçi partisi genel başkanı Doğu Perinçek tarafından kamuoyuna açıklanan 22 eylül 1996 tarihinde aydınlık dergisinde kapak yapılan sonra 3 kasım 1996’da bu raporda yazılan şeylerin hepsinin susurluktaki kazayla birebir gerçek olduğu ispatlanan rapor, şimdi susurluk gladyoya karşı mücadele bilmem ne filan diye yapıyorlar bunların hepsi o raporun 21 eylül 22 eylülde aydınlıkta yayınlanmasıyla ortaya çıktı yani susurluk diye bir geçeği kamuoyu öğrendiyse ne olacak kaza diye kapatıp gidecekti. bunun arkasında bir gladyo örgütlenmesi olduğu Çiller özel örgütünün olduğunu aydınlıktan öğrendi, işçi partisinden öğrendi kamuoyu ve bu raporun gerçek olduğu bütün kanıtlarıyla ortaya çıktı, işte demin sunduğum Milli İstihbarat Teşkilatı 59 kişilik rapor yayınladı bu raporda bulunan adamları suçları belli oldu, başbakanlık müsteşarlığı MİT hakkında soruşturma yaptı, Kutlu Savaş’ın verdiği rapor mahkemeniz istedi ekleriyle beraber gelecek, orda aydınlığın yazdığı işçi partisini söylediklerinin hepsi gerçek olduğu bu konuda Türkiye Cumhuriyeti devletini mutlaka önlem alması gerektiğini ifade ediyor, şimdi ama biz suçlanacağız ya burada MİT’ten böyle bir yazı gelmiş dezenformasyon amacı yani bizi örgüt üyeliğinin örgütün kirli bilgi yayma görevini yerine getirdiğimizin kanıtı benim evimde bulunan bu rapor oluyor hadi diyelim ki, bu raporun ne olduğu konusunda avukatlar ayrıntılı bilgi verecekler, yani maalesef, bu emniyet genel müdürlüğü olsun, MİT müsteşarlığı olsun bazen kelime oyunları yaparak, belgeleri gerçekleri kamuoyundan gizlemeye çalışıyorlar biz 1988 yılında birinci MİT raporunu yayınladık o zaman başbakan affedersiniz Cumhurbaşkanı Özal dedi ki, böyle bir rapor yok, MİT de böyle bir rapor yok MİT de açıklama yaptı bizde böyle bir rapor yok diye, sonra çıktı efendi dediler, bu rapor değil etüt, etüt olduğu için biz rapor yok dedik, ama etüt var, şimdi bu Mehmet Eymür kendisi ben ha

zırladım diyor, MİT de bu raporda bilgi notu diye kaydedilmiş, yani ikinci MİT raporu diye adlandırdığımız bir suç örgütü oluşmak üzere siyasiler aranan şahıslar emniyet görevlilerinin bir araya gelip oluşturduğuna ilişkin rapor bilgi notu diye adlandırılmış onun için yok deniyor hadi diyelim ki bunu savcılar MİT ten böyle bir yazı geldi yanıldılar e dava dosyasında Mehmet Eymür’ün beyanı var, 17 Haziran 2008’de Mehmet Eymür bilgi vermiş, polisler tutmuşlar tutanak, bu da dava dosyasında bulunuyor, orda diyor ki benim raporum ben bunu hazırladım aydınlık dergisi önce işte diğer gazeteler gitti onlar yayınlamadılar sonra aydınlık yayınladı diyor, bunu ben yazdım diyor Mehmet Eymür yani bir gerçeğe bağlılık gibi bir çabası olsa böyle bir suçlamayı yapmaz. çünkü Mehmet Eymür raporu ben yazdım diyor üstleniyor Mehmet Eymür onla yetinmiyor diyor ki şeyde Hakan Türk’e yaptığı açıklamada Mehmet Eymür ikinci MİT raporu diye bir kısmı çıkan belgenin esası, benim başkanı olduğum kontr terör merkezinden ilgili bölgelere dağıtıldı müsteşar adına yazdım ve yolladım bunları toplattılar ondan sonra Miktat Alpay onların kayıtlarını sildirmiş bu da bu şekilde söylüyor şimdi aslında burada ikinci MİT raporunu yayınladık diye suçlanmamızı anlayabiliyorum çünkü gladyoya karşı gladyonun faaliyetlerini engellemek konusunda bizim yayınladığımız ikinci MİT raporu çok etkili olmuştur Türkiye’de gladyonun faaliyetlerine karşı 27 mayıs 1960 devriminde gladyo yaptığı eylemler nedeniyle yargılanmıştır 6-7 Eylül olaylarının gladyo tertibi olduğu yassı ada mahkemelerinde ortaya çıkmıştır onun sonrasında gladyonun yargılanması sergilenmesi konusunda iki önemli eylemden birisidir. Bu MİT raporunun yayınlanması ve Türkiye de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı şeklindeki değerlendirmeler yapılmıştır ve susurluğu ortaya çıkartarak susurluk ortaya çıkmasını kamuoyunun aydınlanmasını sağlayan raporu yayınlayarak suç işledik biz bu suçun cezasını çekiyoruz biz susurlukla mücadele ettiğimiz için cezalandırılmak isteniyoruz, çünkü bu yargılamayı yapan gladyonun kendisindir. 20’inci yalan, Adnan Akfırat, Eşref Bitlis suikastı kitabını Ergenekon’un talimatıyla 3 haftada yazdı, mahkemeye arz edeceğim efendim, bu Eşref Bitlis suikastı kitabı bu üçüncü basımı yapıldı Eşref Bitlis suikastı kitabı birinci basımı Kasım 1997, Eşref Bitlis orgeneralimizin uçağının düşürülmesi 17 şubat 1993 17 şubat 1993’de üç hafta sonra bilemediniz mart ayında bilemediniz hadi diyelim ki biraz abarttınız nisan ayında bu kitabın çıkmış olması lazım e bu kitap yayınlanmış 1 Kasım 1997’de peki hadi burada bir şey var bu kitap öyle üç haftada yazılacak bir kitap hatta Tuncay Güney o kadar zorlamış ki mahvolduk diyor kitabı yazıncaya kadar diyor geceli gündüzlü çalıştık diyor şeyde e bunu da savcılar alıyorlar böyle bir şu baskı tarihlerine bakılsa bunun yalan olduğu ortaya çıkacak bunu alıp buraya koyuyor işin gerçeği de şu efendim bizim aydınlık dergisi bu 17 şubat 1993’de yani orgeneral Bitlis’in uçağının düştüğü zaman 2000’e doğru dergisinin yayınına son vermiştik, günlük aydınlık gazetesini hazırlamakla uğraşıyorduk, o sırada bir yayın organı yoktu, orgeneral Eşref Bitlis ile ilgili aydınlık dergisindeki ilk haber 5 mayıs 1993’tür. şu kadar bir haber o da şunu söylüyor orgeneral’in uçağının düşürülmesine ilişkin güvercinlikteki affedersiniz kara havacılık okulundaki piste görev yapan o temizleyen o uçağı alkol ile silen görevlilerinin ihmallerinin olup olmadığının soruşturması tamamlanmış ve takipsizlik kararı verilmiş, 5 mayıstaki haber bu, ondan sonraki orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşüp düşmediği konusunda biz çok ciddi bir soruşturma yaptık şöyle bir noktadan hareket etmedik yani bu uçak düşmüştür mutlaka sabotaj yapılmıştır biz bunu ispat edelim değil gerçek nedir gerçeği bulalım çünkü eğer buzlanma sonucu genelkurmayın söylediği gibi buzlanma sonucu düşmüşse, bu o alan görevlilerin imhali söz konusudur. İhmal soruşturması yapılıyor ve bunlar hakkında takipsizlik kararı veriliyor ihmal yok bir ihtimal ne uçağın yapımında bozukluk vardır, o nedenle düşmüştür. Bu pilotaj hatası sonucu düşecek bir uçak değil, bu özel bir uçak büyük bir ihtimalde sabotaj biz bütün bu ihtimallerin hepsini araştırdık, benim başkanlığımda bir ekip kurduk ve biz bunu araştırdık ve araştırırken de uzmanlarına gittik bu olayın taraflarına gittik ve bir orgeneral eşref Bitlis’in bir silah arkadaşı bu araştırmalarımızın sonucunda kanaat getirdi, havacılık bölümü hocalarıyla konuştuk, pilotlarla konuştuk, pilotluk yapmış korgeneralliğe gelmiş Aslan Öner emekli korgeneral Aslan Öner bize çok yardımcı oldu, bu yayınları yaptık ve ikinci pilotun ablası yüzbaşı Tuğrul Sezginler’in ablası Saime Sezginler geldi dedi ki, birlikte biz bu soruşturmayı yapalım, bizde tıkandık ilerleyemiyoruz bu uçağın düşmesine ilişkin sayın Saime Sezginlerden çok şey öğrendik, çok dirayet gösterdi. sayın Tarık Bitlis orgeneral Eşref Bitlis’in oğlu kitapta yer alıyor ondan çok şey öğrendik o bilgiler verdi anlattı bildikleriyle tanıştırdı bizi bizim ilk yayınımız eylül 1993’de, orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesiyle ilgili aydınlık gazetesinde ilk yayınımız eylül 93’de bırakın kitabı yayınlamayı aydınlıktaki haber uçağın buzlanma sonucu değil, sabotajla düştüğü noktasındaki haber eylül 93 bu iddianın da hiçbir tutulacak tarafı yok, fakat şu çok acı değil mi bir cumhuriyet savcısının bu konuda yazılmış bir kitabı suçlama konusu yapması, eşref Bitlis hayatını niye kaybetti, Amerika’nın kukla devlet planının önüne engeldi, çekiç gücün kuzey ırak’ta kukla devleti kurduğunu PKK’nın bu çekiç gücün silahlı gücü haline dönüştüğünü rapor ediyor saptıyor bildiriyor ve buna karşı Türkiye önlem politikası saptıyor öneriyor ve sıra dışı bir komutan sivil elbiselerini giyiyor çıkıyor televizyona HADEP genel başkanı Ahmet Türk ile tartışıyor, doğrusu budur diyor, böyle olacaktır diyor kendine de son derece güveniyor orgeneral Eşref Bitlis uçağına sabotaj yapıldı ve hayatına kastedildi şehit oldu ama bu hınç durmuyor bu şemada ölmüş olmasına rağmen örgütün merkezinde çekirdeğine yerleştiriliyor. Şimdi efendim burada söz ederken bile rahatsız olduğum yani bir yalan var, yalan 21, Adnan Akfırat Tuncay Güney’in fotomontaj fotoğraf satışına aracılık etti diyor, iddianameye böyle bir iftirayı böyle alçakça bir iftirayı yazabiliyorlar efendim arz ettim size, ben 2000’e doğru dergisinde haber müdürlüğü yapmışım, Aydınlık dergisinde genel yayın yönetmenliği yapmışım, ulusal kanalın yönetim kurulu üyesiyim genel müdürlüğünü yapmışım yayınlanmış 4 tane kitabım var, basındaki bütün şuanda televizyonları gazetelerinin yöneticilerinin önemli bir kısmı yüzde 75’i benim arkadaşlarım yakın arkadaşlarım görüştüğüm insanlar böyle bir insana böyle bir suçlama yapılır mı, Tuncay Güney’e bu yalan söylettiriliyor orada iddianameye hicap duymadan koyuyorlar, kaldı ki Tuncay Güney yani orda da bu yalanın şey olduğunu söylüyor Adnan Akfıratlar aslında kendilerini göstermiyorlardı ben hep yetkiliydim filan diye de olayı anlatıyor buradan belli bunun yalan olduğu ama amaç Adnan Akfırat’ı, İşçi partisini karalamak olduğu için, mal bulmuş mağribi gibi hemen bunu alıp buraya koyuyorlar, bunun böyle bir suçlama ile adımın yan yana getirilmesi nefretle karşılanacak bir şey, yalan 22, Adnan Akfırat gözaltına alınmasa yurtdışına kaçacaktı, iddianamenin 40. sayfasında böyle yazıyor 24 ve 25 mart 2008 tarihli gazetelerde de bunlar aynen çıktı, Adnan Akfırat yurtdışına kaçıyordu baskın yapıldı yakalandı diyor, kaynağı da savcılık, yani o zaman söylediler gazetelere bilmem neye falan bu yalanları yazdırdılar, iddianameye de yazmışlar, şimdi efendim işin gerçeği ne, ben mahkemeye sayın mahkemeye sunuyorum arz ediyorum 13 şubat 2008’de yurtdışına çıkmışım, 27 şubat 2008’de dönmüşüm, sayın Emin Gürses biz 5 yıl sayın Emin Gürses ile beraber ulusal kanalda program yaptık. Yani Emin Gürses’in tutuklandığını biliyorum, böyle bir operasyon yapıldığını, bu operasyonda Tuncay Güney’in benim hakkımdaki suçlamaların sorulduğunu biliyorum, işte sayın Veli Küçük’ün emniyetteki ifadesi, gazetecilerin elinde dolaşıyor Emin Gürses tutuklanmış cezaevine konmuş, bunu da biliyorum, ben geliyorum 27 şubatta yine çünkü hesabını veremeyeceğim bir şey yok niye yurtdışına kaçayım. sayın mahkemenize sunuyorum ama bu yalanı bunu saptamak o kadar kolay ki, ya böyle bir yurtdışına çıkmayı suçlamasını kaçma suçlamasını bize yöneltmek savcılığı yükseltmez bir şey alçaltır. Gerçek değil çünkü gerçeğe tamamen aykırı, yalan 23, iddianamenin 110. sayfası Adnan Akfırat hakkında TDKP halkın kurtuluş aydınlık örgütünü kurup yöneltmekten işlem yapıldı, şimdi bakıyorsunuz bir TDKP halkın kurtuluşu örgütünü kurup yöneltmekten dolayı ne işlem yapıldığını iddianameye koyuyor, bunun üzerine dayanarak biraz sonra söyleyeceğim başka bir suçlama daha yapılıyor iddianamede bana karşı şimdi emniyette sordular daha önce yargılandın mı diye bende dedim ki TDKP halkın kurtuluşu örgütü, aydınlık örgütünü kurup yöneltmekten yargılandım ve beraat ettim, beraat ettim kısmını yok buraya işlem yapıldı diye bunu koyuyorlar aynen böyle bir Ergenekon tertibine benzeyen bir tertiple, suç tarihi 1969’da başlayan 1986 yılına uzanan bir tertiple 1986 yılında burada İstanbul dan kelepçelendim, Gaziantep’e götürüldüm orda bir hafta işkenceli sorgudan geçtim, sonrada tutuklandım, sonra da yargılandım bu olaydan beraat ettim. Burada karar var yani TDKP halkın kurtuluşu ve aydınlık örgütünden dolayı işlem yapıldı diyor, suç tarihi de 1969’dan başlıyor, mahkeme kararını okuyorum size, Mehmet Adnan Akfırat olayın başlangıcından bu güne kadar ki ifadeleri emniyet ifadeleri de dahil olmak üzere herhangi bir yasadışı örgüte girdiklerini böyle bir örgütün araçları doğrultusunda fikri ve fiili faaliyette bulunduklarını dair somut ve inandırıcı nitelikte hiçbir delil elde edilememiştir. Ayrıca, bu sanıkların polis kayıtlarına geçen herhangi bir kayıtlarda eylemleriyle ilgili kayıt ve belgelere de rastlanmamıştır dolayısıyla mahkemenin kararı üzerlerine atılan suçları işlediklerine dair mahkumiyetlerine yeter derecede kesin ve inandırıcı nitelikte somut deliller elde edilemediğinden, sanıkların delil yetersizliği nedeniyle üzerlerine atılan suçlardan beraatlarına şimdi mahkemenin başkanı çok ünlü birisi sayın Turgut Okyay bu yargılamayı o sırda Gaziantep de 2. Ağır Ceza mahkemesi başkanıydı ve böyle uyduruk bir suçlamayla yargılandık ve aklandık, ama bu aklanmamızın savcılık nezdinde bir kıymeti yok, yani Türk mahkemelerinin kararlarını onları kendileri için geçerli saymıyorlar buraya yazıyor, işlem yapılmıştır. TDKP halkın kurtuluşu aydınlık hem de üç tane örgütü kurmuş yönetmiş adam buyurun, şimdi bu TDKP halkın kurtuluşu aydınlık örgütünü kurup yönetme nedeniyle hakkımda işlem yapılmış olmasını dayanak yaparak iddianamenin 110. maddesinde, lobi demin sözünü ettiğimiz lobi belgesinde örgütü alınacak kişilerin, sistemle barışık olmayan aradığını bulamamış kişilikler seçilmelidir. Ve benimde TDKP halkın kurtuluşu aydınlık örgütü kurup yöneltmekten dolayı hakkımda işlem yapıldığı için bu lobi de aranan niteliklerde özelliğe sahip olduğum değerlendirmesi yapılıyor, böyle bir suçlama yapılıyor ya sistemle barışık olmayan aradığını bulamayan bir kişiliktir, dolayısıyla bu lobide tanımlanan örgüte girmiştir. Şimdi efendim, bizim Türk kültüründe kendinden söz etmek hoş karşılanmaz ama burada doğrudan kişiliğimi hedef alan bir suçlama var, ben yani kendimden söz etmekten nasıl kaçınabileceğim diye çok düşündüm, ama bir, ben ne aradığını çok iyi bilen ve yaşadığı hayattan dolayı da kendini son derece mutlu olarak kabul eden mutlu gören bir insanım, 52 yaşındayım Boğaziçi üniversitesi ekonomi bölümünü bitirdim Nizip lisesini bitirdim. Nizip lisesinin ikincilikle bitirdim, ama kendi rızamla ikincilikle bitirdim, birinci olmama rağmen çünkü 12 martta haksız bir şekilde cezaevine konulan bir arkadaşım vardı, eğer o birinci olarak liseyi bitirirse üniversite sınavına girmeden üniversitede okuma hakkına sahip olacaktı ben kendi rızamla vazgeçtim ve arkadaşım birinci olmasını kabul ettim, 17 yaşında bu çünkü ben böyle bir terbiye aldım, bizim ailemizde bu Cumhuriyetin devrimci kültürü bize öğretildi, eğitildi, bizim ailem terbiyemiz o insan kendisi için değil, başkaları için vardır. Ben böyle bir terbiye ile yetiştim ve ben düzenin bana sunduğu bütün imkanların hepsini yaşama şansına sahip oldum bu Nizip lisesinin tarihinde burs kazanıp Amerika’ya gidip burslu olarak Amerika’da okuyan tek öğrenciyim Nizip lisesinden Boğaziçi üniversitesini kazanan tek öğrenciyim ve Amerika’ya gittiğimde bana çeşitli olanaklar sunuldu ben Türkiye ye gelmeyi tercih ettim. üniversiteyi bitirdiğimde yurtdışında doktora mastır doktora imkanları vardı Türkiye de kalmayı bu faaliyetleri gazetecilik faaliyetini devrimci parti faaliyetini tercih ettim, bundan dolayı da doğru yaptığımı sorumluluğumu yerine getirdiğimi getirmek için daha fazla çaba harcamam gerektiğini öğreniyorum. bunlar yani bizim ailemizden öğrendiğimiz bizim Türk kültürünün o derinliklerinden gelen şeyler para ile satın alınabilecek şeyler değil, bazı değerler vardır ki parayla ölçülmez. bunu anlamayanlar Amerikalı gözüyle bakanlar, burda bir anlaşılmazlık görebilirler, ama bizim gerçeğimiz şu, yani deminde söyledim biz Sakarya savaşında, canını milleti için feda eden o subayların bir örneği olabiliyorsak, onlara yaklaşabiliyorsak, kendimizi mutlu ve görevini yapmış insanlar olarak kabul edebiliriz efendim ben bel fıtığından iki sefer ameliyat oldum ve belim çok ağrıdı”

Mahkeme Başkanı " ara verelim “

Sanık Mehmet Adnan Akfırat " ara verelim”


Yüklə 317,83 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin