T.C.
İSTANBUL
13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ
( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2008/209
CELSE NO :164
CELSE TARİHİ :26.10.2010
BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909
ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298
ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266
C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954
C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924
KATİP :ONUR YİĞİT 134033
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 26 Ekim 2010 tarihli oturum açıldı.
Tutuklu Sanıklardan Mehmet Fikri Karadağ, Osman Yıldırım, Ergün Poyraz, Hayrettin Ertekin ile başka suçtan tutuklu sanıklar Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.
Sanık Müdafilerinden Sanık Veli Küçük müdafii Av. Zeynep Küçük, Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Av. Osman Aydın Şahin, Danıştay Başkanlığını temsilen Hazine Vekili Av. Şerife Usta ile tutuksuz Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün geldiği görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.
Açık yargılamaya devam olundu.
Bugünkü oturumda sanıklar ve müdafilerin alınacak beyan ve talepleri dikkate alınarak tanık dinleme işlemi yapılmadı.
Sanıkların beyanlarının alınmasına geçildi.
Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, ben müsaade isteyim daha sonra konuşayım mümkünse. İzin verirseniz daha sonra konuşayım ben.”
Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi verildi:” Tahliyemi istiyorum.”
Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi:” Sayın Başkanım, huzurda konuşabilir miyim?”
Mahkeme Başkanı:" Tabi konuşursun.”
Sanık Erkut Ersoy:”Sayın Başkanım ve Değerli Heyet Üyeleri, Sayın Savcılar Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın ve Sayın Hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu Beyin sözde Ergenekon davası sürecinde tutum ve davranışları hasebiyle artık bu davada adil bir yargılama imkanı kalmamıştır. Eylül ayında yapılan celsede bu nedenle Sayın Hasan Hüseyin Özese ve Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’unun çekilmelerini talep etmiştim ve bu konuyla ilgili ayrıntılı gerekçemi de sundum. Ancak Sayın Heyet yeterli gerekçe göstermediğimi ileri sürerek talebimi reddetti. Ağustos ayında yapılan celsede ise sözde Ergenekon davası sürecindeki hukuk ihlalleriyle ilgili 150 sayfalık dilekçe arz etmiştim. Tek tek dava sürecinde sayın heyetin özellikle Sayın Sami, Sayın Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu Beyin yaptığı reel hataları dilekçemde eklediğim halde halen sayın heyet reddi hakim talebimle ilgili yeterli gerekçen yok diyor. Bunu anlamak mümkün değil. Sayın Başkanım, sözde Ergenekon davası sürecinde ilk gözaltı dalgasından itibaren sanıkla yönelik takdir bahanesiyle keyfi uygulamaların yapıldığını, hukukun çiğnenerek sanıkların lehine olan delillerin göz ardı edildiğini ve gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma esnasında birçok usul ve reel hatasının yapıldığını sanıklar ve müdafileri bugüne kadar olan celselerde defalarca dile getirdi. Durum böyleyken yani bunca hukuk ihlali varken doğal olarak şüpheler Sayın Savcılarımız ile soruşturmayı yürüten terörle mücadele ve organize suçlarla mücadele şubelerindeki bazı polis yetkililerine çevrildi. İnsanların aklına cemaat bağlantılı bazı polislerin cemaatten ve makamlarından güç alarak ulusalcı ve vatansever insanlara komplo kurulduğu ve göz altına aldığı kanısı yerleşti. Bugüne kadar takdir yetkisi adı altında yapılan keyfi uygulamaları düşünecek olursak bu durum artık somut bir hale gelmiştir. Sayın Başkanım, ben Aralık 2009 tarihli celsede yüce mahkemeye arz ettiğim savunmamda asıl Gladyo’nun dışarıda aranması gerektiğini ifade etmiştim. Buna dair bir şemayı incelemeleri için sayın heyete arz ettim. Emniyet ve diğer kamu kurumlarının içinde bulunan çeşitli cemaat ve tarikatvari yapıları örtülü destek veren bir gurubun varlığına dikkat çekmiştim. Şemayı tekrar arz ediyorum Sayın Başkanım. Sırası gelmişken kamuoyunda bu konuda konuşulanları paylaşmak istiyorum. Ama önce yandaş medya gazetesi olan Yeni Akit Gazetesinde 17 Ekim 2010 tarihinde yayınlanan ve Fethullah Gülen Cemaatini göklere çıkaran bir haberi okumak istiyorum. Ondan sonrada Fethullah Gülen Cemaati hakkında kamuoyunda söylenenleri arz edeceğim. Yeni Akit Gazetesinde çıkan haberin başlığı Gülen Cemaati neden hedef oldu: Kısa bir bölümü okuyorum. Fethullah Gülen Cemaatine karşı adeta bir linç kampanyası sürdürülmekte. Bugünün meselesi değil bu. Müntesibi oldukları Said Nursi’den de hiç haz etmemişlerdi. Bırakın dirisini, ölüsüne bile tahammül edemeyip mezarından bile çıkararak meçhul bir yere defnetmişlerdi. Dinler arası diyalogun ateşli müdafisi gene Gülen Cemaati olmuştu. Sıkça papazlar ve hahamlarla yabancı akademisyenlerle görüşülür manifestolar deklare edilirdi. Haklarında dosyalar oluşturuldu. Bitirme planları yapıldı, kadrolaşma planları ortaya atılıp, sindirme, yıldırma operasyonlarına tabii tutuldular. Fethullah Gülen Cemaati özellikle 27 Nisan Muhtırası ve 367 garabetine karşı net bir tavır aldı. Eğilip bükülmedi, saflarını netleştirdi dik durdu. Sonra arkası geldi. Ergenekon, Balyoz, Sarıkız, Ayışığı, Eldiven, Yakamoz, yer altından fışkıran silahlar, HSYK, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’daki hukuk skandallarıyla ortaya dökülen ses kayıtlarıyla cemaatin yayın organlarında bolca işlenmeye başlandı. Bu Ergenekoncuları onun siyaset ve medyadaki uzantılarını müthiş rahatsız etti. Dünün silik edilgen cemaati bugün hakkı haykırıyor. Tamda olması gerektiği gibi. Elbette ki bedeli olacaktır ama değecek yani Türkiye’de mutlaka hayırla yad edilecektir. Yazı bu şekilde devam ediyor. Yazı içeriğinden görüleceği gibi Fethullah Gülen Cemaatinin mağdur olduğu ve bu nedenle cemaatin hakkını aradığı anlatılıyor. Ama bugün gelinen noktada artık cemaatin hedef olmadığı tam tersine ulusalcı ve vatansever insanların cemaatin hedefinde oldukları çok iyi bir şekilde anlaşılmıştır. Uyduruk delillerle ve masa başında kurgulanmış tezgahlarla ulusalcı ve vatansever insanlardan alınan intikam operasyonları halen devam etmektedir. Bunun en son örneğini de cemaatin ipliğini pazara çıkaran Sayın Hanefi Avcı’dır. Şimdi yüksek müsaadenizle bu konuda kamuoyunda paylaşılanları arz edeceğim. Eski Başbakan yardımcısı Sayın Abdullatif Şener 24 Ocak 2010 tarihinde konuk olduğu Star Tv’deki Her Açı’dan programında bu konuyla ilgili şöyle diyor; Bu süreç de hem Türk Silahlı Kuvvetleri hem de Emniyet yıpratıldı. Aynı programda Milliyet yazarı Sayın Mehmet Teskere ise şu değerlendirmelerde bulunuyor; İktidarın orduya karşı polisi güçlendirerek demokrasinin güvencesi olarak polisi ilan etmeleri çok yanlış. Yine aynı programda Hürriyet yazarı Sayın Cüneyt Ülsever ise şu değerlendirmede bulundu; Polisin içinde bölünme var. Polisin içinde cemaat gurupları sızıyor. CHP Millet Vekili Sayın Süha Okay ise emniyete ki kadrolaşmaya dair şöyle dedi; Emniyet içindeki kadrolaşma adliyeyi teslim aldı. Bu kadro belge imal ediyor. CHP Konya millet vekili Sayın Atilla Kart ise gizli yapılanmaya dair şunları söylemişti; Türkiye Türkiye’den yönetilmiyor. İllegal bir karargahtan yönetiliyor. İstihbarat işbirliği için gelen 35-40 ABD’li şuan neler yapıyor belli değil. İçişleri Bakanı şuan bilgim yok diyor. Bütün bu gelişmelerden MİT, Genelkurmay ve İçişleri Bakanı habersiz ama illegal karargah her şeyi organize ediyor. Yandaş medyaya servis yapılıyor. Ramazan Akyürek’in Fethullah Cemaatiyle olan bağı tescillendi. Türkiye’deki, Türkiye illegal kadroları meşrulaştıran bir yasal çalışma var. Kamu Güvenliği Müsteşarlığı bunun için kuruluyor. Ergenekon sürecinde amaç bilgi kirliliği yaratarak, gerçek dışı iddialarla kamuoyunu yönlendirmektir. Belli bir karargah çalışması var. Okyanus ötesindeki Türkiye’deki işbirlikçileri mevcut siyasi iktidar üzerinden bu süreci organize bir şekilde yürütüyor. Bu fotoğrafı görmemiz lazım. Derin faaliyetlerin içinde savcılarda var. Onlardan habersiz bunlar yapılamaz. Emekli Tümgeneral Sayın Haldun Solmaz Türk ise gizli yapıya dair şöyle demişti; Devlet içinde çöreklenmiş kendini gizleyen bir yapılanma bir merkezi teşkilat var. CHP Mersin Millet Vekil ve Anayasa Komisyonu Üyesi Sayın İsa Gök ise emniyet içindeki gizli yapıya dair şu ifadeleri kullandı. İmzasız ihbar mektuplarıyla Türkiye’nin geleceği şekilleniyor. Emniyet içindeki yapılanma nereye gitse delil imal edip bir şeyler buluyor. Bu sürecin arkasında İsmail Ağa ve Fethullah Cemaati var. Ama hangisi daha güçlü onu kamuoyu düşünsün. Türkiye Cumhuriyeti Tarihçisi Sayın Profesör Doktor Ergün Aybars da; Devlet kurumlarındaki F tipi örgütlenmeye karşı şu ifadeleri kullandı; Daha önce F tipi örgütlenmenin 1984’de çalışmaya başladığını ve hedefinin 2010 olduğunu açıkladı. AKP’den geçtiğimiz ay istifa eden Elazığ Millet Vekili Sayın Fevzi İşbaşaran ise 25 Aralık 2009 tarihinde basına verdiği demeçte şöyle dedi; İşbaşaran kendi ifadesinde emniyetin içinde tarikatvari bir yapı ve tarikat dışı bir yapının güç mücadelesi içinde olduğunu ve emniyet ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin arasını açmak ve karşı karşıya getirmek için çeşitli senaryolarla komplolar kurduğunu söyledi. Ayrıca Ankara Emniyet Müdürü Sayın Orhan Özdemir’in de bu cemaat bağlantılı gurubun baskısı altında olduğunu ve hedefi haline geldiğini ifade etti. İşbaşaran 2009 Aralık ayında bu sözleri söylemişti. Aradan geçen 10 ayda sözlerinin nedenli isabetli olduğu görüldü. Zira Sayın Orhan Özdemir şuanda yolsuzluk soruşturması nedeniyle görevinden alındı tutuklandı ve serbest bırakıldı. Yine aynı şekilde eğer hatırlarsanız Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Sayın Yavuz Donat’da kendi köşesinde bu senaryoların Türkiye Büyük Millet Meclisine yürüme mesafesindeki derin karargahtan yürütüldüğün yazmıştı. Yeni Hürriyet köşe yazarı Sayın Mehmet Yılmazda 8 Ocak 2010 Cuma günü CNN Türk Televizyon kanalında yayınlanan Basın Odası programında polis içerisindeki bir yapının askeri köşeye sıkıştırmak ve imajını bozmak amacıyla AKP’lilerin emriyle hareket ettiklerini ifade etmişti. Yeni İstanbul Eski Emniyet Müdürü İstanbul Valisi Sayın Hayri Kozakçıoğlu 18 Ocak 2010 tarihinde Star Tv kanalına verdiği demecinde polisi kullanan güç odakları var demişti. Aynı şekilde Yeni Şafak Gazetesi yazarı Mustafa Bümin’de 21 Ocak 2010 tarihinde CNN Türk kanalında Medya Mahallesi programına verdiği demecinde emniyet içerisinde 3 gurubun olduğunu ve Fethullahçı, tarikatvari ve ülkücü gurupların bir güç mücadelesi içerisinde olduğunu söylemişti. 27 Nisan 2010 tarihli Taraf Gazetesindeki iddiaya göre ise polis içerisinde Fethullahçı, Ergenekoncu ve tarikatvari ve diğer guruplardan oluşan bir yapı olduğu ve ülkücü gurubun etkisinin azaldığı söyleniyormuş. Yine kamuoyundaki başka bir iddiada Ankara Emniyet Müdür Sayın Orhan Özdemir’in emniyet içindeki yapılan güç mücadelesine kurban edildiği şeklinde. Taraf Gazetesi yazarı Önder Aytaç bu konuda daha önce şöyle söylemişti; Emniyet Genel Müdür Yardımcı Sayın Mustafa Gülcü emniyetteki en kritik şubelerin başında bulunuyor. Bundan rahatsızlık duyuyoruz. İşte Orhan Özdemir bu güç mücadelesi yüzünden hakkında temizlik ihalesine fesat karıştırmak iddialarından hakkında dava açıldı görevinden alındı. Kendisi bu konuda şunları ifade etti; Komploya maruz kaldım. Sayın Özdemir’i savcı Sayın Cemil Toktekin sorguladı. Sayın Özdemir’in davada adı sanık olarak adı geçen Türker Horoz ile yaptığı görüşmeler dinlenmiş. Sayın Özdemir komployla ilgili olarak görüşmediğim kişilerin adları ziyaretçi defterine işlendi dedi. Benzer komplo iddialarını Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sayın Emin Aslan’da dile getirdi. Sayın Emin Arslan basına verdiği demecinde şöyle demişti; Hrant Dink cinayeti gibi konularda sorumluların kim olması gerektiğini çok rahat dile getirdiğim için bazı kişiler bundan çok rahatsız oldular. Dink cinayeti konusunda bana gelen bilgilerle cinayeti zamanla aydınlatacaktım. Bu konuda çalışma yürütürken başıma bunlar geldi. Emniyet içinde artık varlığına inandığım malum gurubun beni gözden düşürmek için böyle bir operasyon yaptığına inanıyorum. Bu yapılan operasyon değil bana pusu kurmaktır. İstihbarat Daire Eski Başkanı Sayın Hanefi Avcı ise tahkikat aşamasında bazı eksiklikler yapıldığını belirtmiş ve şöyle demişti; Özel bir kasıt görülüyor. Muhbir ile emniyet ilişkisini suça yorumlandığını gördüm. Bütün olarak bakıldığında suç olarak görülmeyecektir. Tahkikatı yapan Ahmet Bey ile görüştüm. Emin Arslan’ın suçu yoktur. Ayrıca Sayın Avcı Haliçte Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat adlı kitabında da polis içindeki cemaat yapılanmasına dair çok önemli bilgiler veriyor. Sayın Hanefi Avcı’nın iddialarına göre emniyet içindeki Fethullahçı yapılanma başta istihbarat birimleri olmak üzere çok kritik şubelere egemen olmuş. 26.8.2010 tarihinde NTV kanalında Yazı İşleri adlı programa katılan Emniyet İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Sayın Hanefi Avcı polis içindeki yapılar hakkında çok detayı şeyler söyledi. Ama kısaca bir cümlesini okuyacağım. Sayın Hanefi Avcı şöyle diyor; O tarikatların içine girdiğinizde inanılmaz şeyler göreceksiniz. Bu hukukun çıldırmasıdır. Ergenekon’da yöntemde pervasızlık var. Ayrıca emniyetin başında Gülen Cemaatinin imamı var. Kozanlı Ömer kod adlı Osman Hilmi Özdil cemaatin polis içindeki imamıdır. TSK ve MİT’in adamları var. MİT’in imamı ise Sinan Bedir diyor. Bunları söyledikten kısa bir süre sonra 28 Eylül 2010 tarihinde Çarşamba günü apar topar Devrimci Karargah adlı sol bir örgütle irtibatı var iddiasıyla tutuklanarak Silivri Cezaevine gönderiliyor. Yine aynı şekilde Sayın Hanefi Avcı kamuoyuna tutuklanmadan önce yaptığı röportajında ise şunları söylemişti; Emniyet içindeki bazı polisler sicil amirine bağlı olması gerekirken maalesef sicil amirine bağlı olarak hareket etmiyor. Onun yerine cemaat imamına bağlı olarak hareket ediyor. Emirleri onlardan alıyor. İstihbarat dairesinin denetlenmesi lazım. Zira istihbarat dairesinde demirbaşa kayıtlı olmayan özel dinleme ve takip cihazları var. Ve bu özel cihazlara cemaatin istihbarat şubedeki polisleri kullanıyorlar demişti. Benzer ifadeler yine aynı şekilde gazeteci ve tv programcısı Sayın Cüneyt Özdemir’in Önemli İşler Dairse adlı kitabının 240 ile 252. sayfaları arasında yer almaktadır. O kitaptan bazı bölümleri daha önceki celselerde dosya içerisinde dikkatinize arz ettim. İncelemenizi talep ediyorum. O kitabın 242. sayfasında çok çarpıcı bir ifade var. Kısaca bu bölümü okuyorum. DGM Savcısı Nuh Mete Yükse11 Eylül 1999 gece yarısı Ankara Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesini bastı. İstihbarat şubesi içinde 8. katta oluşturulan dinleme odasında eski 12’lik dinleme setinin içinde kaset yuvasında teyp kaseti bulundu. Kasetteki konuşmanın Naci Ünver’e ait olduğu tutanaklara geçirilldi. Yapılan soruşturma sonrasında Ankara Emniyet Müdürlüğünün 9. Katında ki yasal dinleme odasından ayrı olarak 8. katta izinsiz bir dinleme odası belirlendi deniyor. Sayın Cüneyt Özdemir kitabında istihbarat dairesinde nasıl bir illegal dinleme ağı kurduğunun açık, net ve somut olaylarla anlatıyor. Benzer ifadeleri Emniyet Genel Müdürlüğü Eski İstihbarat Daire Başkanı Sayın Sabri Uzun’da vermişti. İfadesini daha önceki celselerde dikkatinize arz ettim bu nedenle tekrar okumayacağım. Aynı şekilde Taraf Gazetesinde 16 Nisan 2010 tarihinde yayınlanan habere göre Sayın Öz’ün Ali Fuat Yılmazer, Dink suikastını bilerek engellemedi diyor. 17 Şubat 2006 tarihinde Yasin Hayal Ömer’in Hrant Dink’i öldüreceği bildirilmiş ama bilerek engellenmemiş. Ayrıca Dink cinayeti raporunu Sayın Sabri Uzun hazırlamış ama istihbarat daire başkanından gizlenmiş. Yine aynı şekilde Eski Organize Şuçlar Şube Müdürü Sayın Adil Serdar Saçan’ın 17.2.2002 tarihinde hazırlayarak İstanbul Devlet Güvenli Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Aykut Cengiz Engin’e gönderdiği resmi yazıda da şöyle ifadeler var; Yazıyı daha önceki celselerde dosya içerisine arz ettim. Bir kısmını kısaca okuyacağım. Fethullah Gülen ve gurubunun İstanbul ilindeki faaliyetlerinin izlenmesi için makamınızdan projeli çalışma gurubu oluşturması talimatı istenmiş ve buna izin verilmişti. Ancak çalışma izninin alındığı 23.7.2007 tarihinden itibaren birkaç defa ilgili gurubun izlenmesi için takip ve tarassut faaliyeti icar edilmeye çalışılmış ve inanılmaz baskı ve engellemelerle karşılaşılmıştır. İlgi A yazımızda iletildiği üzere Fethullah Gülen Gurubunun emniyet içindeki yetkinliği özellikle İstihbarat Şube Müdürlüğü ve daire başkanlığının teknik takipteki birimlerine odaklanmaktadır deniyor. Yazı bu şekilde devam ediyor. Ayrıca Sayın Adil Serdar Saçan 27.8.2010 tarihinde Ulusal Kanalda katıldığı Yolsuzluk ve Yoksulluk adlı programda emniyet içindeki Fethullahçı yapılanmanın önemli bir bölümünün Özal döneminde çıkarılan yasa ile Polis Koleji ve Polis Akademisinden mezun olup önemli dairelerin başına getirilenlerin olduğu ileri sürüyor. Sırası gelmişken, şunu da belirtmek isterim; İstihbarat Daire Başkanlığı polis içindeki malum gurubun baskıları ile kısa bir süre içinde 4 kez el değiştirdi. Son olarak İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay ise bu iddialara dair emniyet içinde de TSK içindede suç işlemiş kişiler bulunabilir bunlar geniş kitlelerdir. Sayıları çok fazladır. Gereği yapılır şeklinde bir açıklama yaptı. Ama bu kadar somut olaylar yaşanmasına rağmen halen biz İçişleri Bakanlığından somut bir adım göremedik. Yaşananlar daha çok örtme ve gizleme faaliyeti gibi algılandı. Sayın Başkanım, emniyet içindeki cemaat polisleri ile ilgili kamuoyunda dile getirilen iddiaları olduğu şekliyle aktardım. Ancak Rus Hükümeti bile Fethullah Gülen Cemaati ve Nur Tarikatının derin çalışmalarından rahatsız olmuş olacak ki geçtiğimiz aylarda Nurcuların Rusya liderini tutuklama kararı aldı. Haberi Rusya’nın etkili gazetelerinden Konsos Moskova gazetesi manşetten verdi. Habere göre tutuklanma sebebi istihbarat topla amacıyla organize bir yapı kurmakmış. Hemen bu noktada bir hatırlatma daha yapmak isterim. Atv kanalı devlet desteği ile el değiştirmeden önce 21 Haziran 1999 tarihinde Fethullah Gülen Hocanın müritleriyle yaptığı gizli bir toplantını görüntülerini yayınladı. Bu görüntüler yayınlanıp alenileşince ertesi gün Zaman Gazetesinde hocanın ne kadar Türk dostu olduğu Atatürk’e ne kadar saygılı olduğu ile ilgili yazılar çıktı. Günlük 173 bin baskısı olan gazete 1 Milyon adet bastırılarak ücretsiz olarak dağıtıldı. Daha sonra da Fethullah Gülen Hoca ABD’ye gitmek zorunda kaldı. Fethullah Gülen Hocanın müritleriyle yaptığı gizli toplantıda hoca neler söylemişti onda bir hatırlayalım. Ankara Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’in 99/420 nolu dava iddianamesinde yer alan 8-9 ve 10 numaralı kaset çözümünden bir kısmını okuyorum. Bir adliyede bir mülkiyede hayati müessese de bizim arkadaşlarımızın mevcudiyeti böyle ferdi mecburiyetler gibi ele alınıp değerlendirilmelidir. Yani gelecek adına bizim o ünitelerde garantilerimizdir. Bizim varlığımızın nabzıdır. Muntazam terfilerin arkasında bir ölçüde bu vardır. Sizin ileriki dönemde daha hayati daha önemli yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır. Yani sivrilmeden mevcudiyetimizi hissettirmeden çok ilerilere gitmek işte bu iki müessese de olduğu gibi hayati dinamik bir kısım müesseselerde söz konusudur. Ta ilerilere gitme böyle can damarları içinde dolaşma ve eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan hissettirmeden dönüp geriye gelme. Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün Anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. Sırrınız sizin esirinizdir. Söylerseniz siz esir olursunuz diyor. Sanırım bu sözler üzerine herhangi bir yorum yapmaya gerek yok. Ayrıca 17.8.2010 tarihinde Ulusal Kanal’da gazeteci Sayın Merdan Yanardağ’a konuşan Fethullah Gülen’in eski yardımcısı Sayın Nurettin Veren’in de yukarıdaki konuşmaları teyit eden bilgiler vermesi durumun ciddiyetini net olarak ortaya koymaktadır. Dilerse Sayın Heyet 17.8.2010 tarihli Yolsuzluk ve Yoksulluk adlı programının dijital bir kopyasını ilgili kanaldan talep edebilir. Görüleceği üzere Rusya bile cemaatlerin ve tarikatların ulusal bir güvenlik tehdidi olduğunun farkında. Ama laik Türkiye Cumhuriyeti olarak biz ne yapıyoruz? Mili Güvenlik Siyaset Belgesinden, meşhur kırmızı kitaptan cemaat ve tarikatları tehdit olmaktan çıkartıyoruz ve irticayı yeniden tanımlıyoruz. Sayın Başkanım, Kökeni Said’i Nursi’ye dayanan Fethullahcılık Türkiye’de sırtını Amerika’ya dayamış ılımlı İslam tasarımının en güçlü koludur. İslamcılığın çeşitli dallarında iktidar savaşı değişik biçimlerde yürütülüyor. Almanya’da Cemalettin Kaplan yandaşları siyasal parti kurmanın İslam da milat olduğunu söylüyorlar. Erbakan’ın başını çektiği dinci kesim parti üstüne parti kurarak savaşımını yürütüyor. Hizbullahcılar terörü en geçerli yöntem sayıyorlar. Fethullahcılar ise devleti içinden ele geçirmek için bürokraside örgütlenme modelini uzun yıllardan beri yürütüyorlar. Hizbullah dehşet örgünün devleti içinden ele geçirmesi elbette söz konusu değildir. Ancak Hizbullah Türkiye’yi Cezayir’e çevirme tasarımının silahlı örgüt olarak tehlikelidir. Fethullah Gülen’in örgütü ise devleti içinde ele geçirme planlamasını uzun yıllardan beri sinsi sinsi yürüttüğü için tehlikelidir. Üniversitelerde öğretim üyeleri arsında örgütlendiği için tehlikelidir. Orta öğretiminde açtığı okullarda eğitim alanında rejimi hedef alan uzun vadeli ve sabırlı bir hazırlığı geliştirdiği için tehlikelidir. Askeri okullara sızmak ve polisi içeriden fethetmek amacıyla uzun yıllardan beri çalıştığı için tehlikelidir. Yurtdışında ve içinde iyi niyetli insanları kandırarak ağına düşürdüğü için tehlikelidir. Bir siyasi partiye dayanmadığı halde siyasal partiden bile daha etkili propaganda imkanına sahip olduğu için tehlikelidir. Takiyye silahını her türlü İslamcıdan daha ustalıkla kullana bildiği için tehlikelidir. Medya gibi sivil toplum örgütlerinin istediği gibi maniple edebildiği için tehlikelidir. Amerika’da ve Balkanlarda, Orta Asya’da, kişi ve kurum olarak güçlü yandaşları olduğu için tehlikelidir. Fethullah Hocanın kimliğine daha sabırlı, daha taktikçi, daha esnek, görünüşte zavallı ama içinden pazarlıklı bir lidere sahip olduğu için tehlikelidir. Sırtını dünyanın egemen gücü Amerika’ya dayayarak stratejisini süratle uyguladığı için tehlikelidir. Hedefledikleri kişileri ve gurupları cemaate bağlı imam polisler, savcılar ve hakimlerle ordan kaldırmaya ve bu amaçla hukuku kullanmayı çalıştıkları için tehlikelidir. İşte bizde yani buradaki saygın insanlarda cemaatin bu planlarını deşifre ettiğimiz için hedeflerindeyiz. Sayın Başkanım, özetle cemaatin polis içindeki yapılanması konusunu konunu yetkilerine bırakıyor ve merhum Hrant Dink’e Allah’tan Rahmet diliyorum. Sayın Başkanım, şuana kadar celselerde müteaddit kereler arz ettiğim bir konu var. Ben tekrar hatırlamanız için bir kere daha değiniyorum. Özel büro mail gurubu istihbarat, güncel, siyaset, teknoloji, sözde Ermeni soykırımı gibi çeşitli konularda 7 yaşından 70 yaşına kadar farlı yaşlardan ve farklı meslek guruplarından vatandaşların üye olduğu ve internet üzerinde az evvel arz ettiğim konularda mail paylaşımı yapan sanal bir guruptur. Özel büro mail gurubunun bulunduğu yer ise uluslar arası mail paylaşım ağı olan Yahoogroupstur. Adresi ise www.yahoogroups.comdur. Ayrıca üyelerimin açık kaynaklardan derlediğim çeşitli makaleleri okuması ve benimle istedikleri zaman iletişim kurmaları için birde web sitesi açmıştım. www.özelbüro.com. Burada şunu vurgulamak istiyorum. Web sitemle ilgili yüce mahkeme kanalıyla web sitemin domein bilgilerinin ilgili kurumdan talep edilmesini istemiştim. Talebimi aldım ve inceledim. Gelen cevabi yazıda şu belirtilmiş; Web sitesinin 24.10.2007-14.11.2007 ve 2.12.2007 tarihinde kayıtlarına rastlanmıştır deniliyor. Yani emniyet müdürlüğünün, organize suçlar bölümünden gelen resmi yazı incelenecek olursa web sitemin açık olduğu 26 Mart 2006 ile 12 Haziran 2008 tarihleri arasında hiçbir şubenin web sitemle ilgili herhangi bir teknik takip yapmadığı ve imajlarını arşivlemediği anlaşılıyor. Bu nedenle sayın savcıların iddia ettiği gibi web sitemin üzerinden örgüt propagandası yaptığım, dezenformasyon yaptığım ve site üzerinden örgüte eleman kazandırdığım iddiaları külliyen yalandır. Sayın Başkanım, özel büro mail gurubuma zaman içerisinde 5500 civarında farklı yaştan, farklı coğrafyalardan, ve farklı meslek gruplarından insanlar ve hatta yabancı ülke vatandaşları bile üye oldular. Çünkü mail gurubumda Türkçe dışında İngilizce ve diğer dillerde de örneğin teknoloji konularında da çok sayıda yazı paylaşıldı. Mail gurubunun kurucusu olarak ben üyelerimi sanal ortam dışındada tanışmaları ve arkadaş olabilmelerine imkan sağlamak amacıyla 2006 ve 2007 yıllarında toplam 6 kez İstanbul, Düzce ve Ankara illerinde tanışma toplantısı düzenledim. Bu toplantılarımıza ilgi alanımıza giren çeşitli konularda üyelerimize sunum yaptık. Fikir ve yorum paylaştık. Paylaşılan konularda açık kaynaklardan yani web sitesi, gazete, dergi gibi toplanmış, Powerpoint sunumu halinde iştirakçilerle paylaşılmış, kamu yararı gözetilmiştir. Toplantılarımızda ülkemize faydalı olabilmek adına birçok proje hakkında yeni fikir ve yorum paylaşılmıştır. Yine aynı şekilde devletin ilgili resmi kurumlarına arz etmek üzüre terör örgütleri ve organize suçlarla mücadele etmek amacıyla birçok proje gerçekleştirdim. Bu projelerden bir tanesini basit teknik çizimli incelemenizi arz ediyorum. Projemin ismi hassas bölgeler için şüpheli faaliyet, kişi, erken uyarı sistemi. Sayın Başkanım, son 3 yılda PKK Terör Örgütünün saldırıları sonucunda birçok sivil vatandaşımız hayatını kaybetti. Osmaniye’de 12 Haziran 2010’da Kanlı Geçit Jandarma Komutanlığına yapılan saldırıda 22 yaşındaki Pınar Akdağ şehit oldu. 22 Haziran 2010’da İstanbul Halkalı’da bir servis aracına düzenlenen saldırıda 3 askerimiz ile birlikte lise öğrencisi Buse şehit oldu. 1 Ağustos 2010’da Batman’da PKK petrol kuyusunu ateşe verdi. Yangını söndürmek için bölgeleye giden Batman Barosu Eski Başkanı Sedat Özevin ile yanındaki 3 vatandaşımız araçları mayına çarpınca şehit oldu. 27 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul Güngören’de patlayan bombalar 5’i çocuk 1 daha doğmamış bebek 18 vatandaşımızı katletti. 150 kişiyi yaraladı. 30 Eylül 2007 tarihinde Şırnak’ın Beşağaç Köyü yakınlarında su kanalında çalışan işçiler ile silahsız köylüleri taşıyan minibüs tarandı. 7’si korucu 12 vatandaşımız şehit oldu. 3 Ocak 2007 tarihinde Diyarbakır’da dershane önünde patlayan bomba 6’ıs öğrenci 7 vatandaşımızı şehit etti. Daha bunun gibi nice örnek var. İşte bende bu nedenle bilgisayar programcılığı yapmış 20 senelik bir bilişim uzmanı olarak ülkemin en önemli sorunu olan terör konusunun çözümüne bu projemle katkıda bulunmak istedim. Soruna analitik bir gözle bakarak, bakarak yardımcı olmaya çalıştım. Bu projemin amacı ülkemin kanayan bir yarası olan terör konusunda özellikle metropollerde güvenlik güçlerimizin olası saldırıları ve eylemleri önceden haber almasını sağlayarak gerekli tedbirlerin oluşmasını temin etmektir. Bu amaçla hatırlanmış bir bilgi işlem projesidir. Allah kısmete ederde tahliye olursam, ilgili güvenlik kurumlarına bu konuda detaylı bir sunum yapacağım. Temmuz 2010 tarihinde MİT Müsteşarlığına incelmeleri amacıyla projemi arz ettim. Yüce Mahkeme dilerse MİT Müsteşarlığına resmi yazı yazarak projemin detayları hakkında bilgi alabilir. Yine aynı şekilde 333. delil klasörünün 142 ile 193. sayfaları arasında kamu yararı için hazırladığımız başka bir projemiz detaylı olarak yer alıyor. Projenin ismi Gençliğe Ulaşım Paketi. Projenin detaylarını anlatmayacağım isteyen delil klasöründen okuyabilir. Kısaca bahsetmem gerekirse bir gencin çocukluk çağından itibaren ülkesine nasıl faydalı olabileceğini ve nasıl doğru şekilde yönlendirilebileceğini anlatan kapsamlı bir projedir. Bu projemizi de incelemenizi talep ediyorum. Görüleceği üzere Sayın Savcım, Sayın Başkanım özel Büro mail Gurubu kamu yararı gözeten, sanal bir fikir ve düşünce platformudur ve birçok sosyal kampanya gerçekleştirmiştir. Şimdi yüksek müsaadelerinizle bu bireysel çalışmalarımızdan bahsetmek istiyorum. Böylece özel büro mail Gurubunun tüm hukuk çerçevesinde yapılmış olan legal faaliyetleri hakkında sayın heyetimiz bilgi sahibi olmuş olur. Sayın Başkanım, internette gönüllü üyelerin katılımıyla birçok kampanya yaptık. Youtube kampanyası, sosyal kampanyalar, Kıbrıs Rum ve Yunan adası değildir kampanyaları, söze Ermeni soykırımı konusunda çeşitli kampanyalar, terör örgütlerinin tüm dünyada pasifize edilmesi için çeşitli kampanyalar, Güneydoğudaki ilköğretim okulları için kitap toplama kampanyaları. Bu kampanyayla ilgili 4043 tape numaralı konuşmam komik bir şekilde delil klasörüne kondu. Örneğin Youtube kampanyalarından PKK Terör Örgütü sempatizanları tarafından uluslar arası video paylaşım sitesi Youtube’a konulan başta Atamız olmak üzere CHP Eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin ve birçok siyasi parti liderimiz ile ilgili karalayıcı ve hakaretamiz montaj görüntülerini kaldırılması için site nezdinde girişimlerde bulunduk. Youtube com sitesinde liderlerimiz ve devlet adamlarımız ile ilgili aşağılama amaçlı çok kötü montajlanmış resim ve videolar vardı. Örneğin, Atamızın birçok fotoğrafından ve videosunda baş fotoğrafı kesilerek, çok affedersiniz yerin gay resimleri konulmuştu. Bunu fark ettiğimizde hemen Youtube sitesinin yetkilerine binlerce mail göndererek bu tür videoların kaldırılmasını sağladık. Yine aynı şekilde diğer parti liderleriyle ilgili de benzer montaj videoları vardı ve site üzerinde baskı kurarak bunlarında kaldırılmasını sağladık ve emniyet yetkilerine bu hususta defalarca bildirim yaptık. Bugün ise Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, bu siteye öfke kusuyor ve sitenin hukuk sistemine karşı saygılı olmadığını söylüyor. Halbuki biz daha o zaman bu konuda ilgili resmi kurumlara birçok başvuruda bulunup önlem alınmasını talep etmiştik. Aradan geçen 4 senden sonra hükümetin resmi yetkilileri durumun daha yeni farkına vardılar. Yani o zaman iktidar partisi duruma el koymamışken biz milli değerlerimizi ve Atamıza sahip çıktık. Onurumuz ve milli değerliğimiz ile oynayan hakaret eden ve aşağılayan bölücü kesimlere karşı haklı mücadelemizi ortaya koyduk. Tüm yazışmalarım el konulan bilgisayarım içinde bulunan kampanyalar adlı klasör içinde kayıtlıdır. Ayrıca bu kampanyalarımız ile ilgili olarak yaptığım birçok konuşmada TİB başkanlığı tarafından dinlenerek kayıt altına alınmıştır. Örneğin, Dinçer Baş Komisere yurtdışındaki PKK militanlarının Atatürk’e hakaret ettiği web siteleri ile ilgili bilgi verdim. Bu konuşmam TİB tarafından dinlenerek 104630829 numara ile kaydedildi. Daha önceki celselerde huzurda bu tür videoların kaldırılması için neler yaptığımız anlatan diğer konuşmalarımı da Sayın Heyet huzurunda hep beraber dinledik. Aynı şekilde sosyal kampanyalar yaptık. Örneğin, sokak hayvanlarını korumak için gönüllüleri organize ettik. Yine aynı şekilde Sözde Ermeni Soykırımı konusunda gazete, dergi, web siteleri, kitap ve benzeri açık kaynaklardan milli tezlerimizi içeren birçok sayıda, çok sayıda araştırma ve akademik yazı derledik. Ve gerek yerli, gerekse yabancı muhataplara mail olarak gönderdik. Ayrıca bölücü örgütle ilgili resmi kurum yetkilileri ile yaptığım bazı konuşmalarımda TİB başkanlığı tarafından kayıt altına alındı. Yine aynı şekilde yabancı makam ve ilgililere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ve Kıbrıs Adasının bir Yunan adası olmadığını ve Türk askerin işgal için değil hem Rum tarafı hem de Türkler için barış amacıyla adada bulunduğun kendi dillerinde anlattık. Ada da bulunan askerlerimizin orda barış için bulunduklarını ve işgalci olmadıklarını söyledik. Ve bu konuda yapılan anti propagandalara engel olduk. Ayrıca kara para trafiği konusunda da devlete elimden geldiğince yardımcı oldum. Tekrar ifade ediyorum ki tüm bu bireysel çalışmalarım açık ve aleni bir şekilde kamuya açık olarak internet üzerinden yapıldı. Hiçbir şekilde gizli ve yasadışı bir çalışma içine girmedim. Bu çalışmalarımın aleni bir şekilde yapıldığına dair bir konuşmamı yüksek müsaadenizle dinletmek istiyorum. Sayın Savcılarımız mail grubu üyem Özel Korkmaz ile yaptığım bu konuşmamı lehime delil olmasına rağmen 4031 nolu tape çözümü olarak delil klasörüne ilginç bir suç unsuru olarak ekledi. Dinleyebilir miyiz Sayın Başkanım bir konuşmam var. Huzurda dinletilecek dosya içerisinde bir nolu konuşma dosyası. 1 nolu konuşma.”
Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.
Dostları ilə paylaş: |