T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya kısa bir ara verildi



Yüklə 0,58 Mb.
səhifə5/7
tarix02.11.2017
ölçüsü0,58 Mb.
#27166
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada bir kısım sanıklar müdafileri Av Taner Uzun ve Av. İsmet Koç’un geldiği görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.



Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi, verildi:” Sayın Başkanım, hem talep hem de birkaç beyanım olacak. Aslında beyan dediğim şey teorik olarak hukuksal olarak her ne kadar savunma kapsamında da geçse asıl savunma değil ortaya çıkan son durumlar gelişmeler ışığında bir durumu tekrar kronolojik şekilde arz ederek başlamak istiyorum. Sayın Başkanım, bir önceki yani Eylül ayı itibariyle yapmış olduğum beyanımda, buradaki pozisyonumuzun bir etki sonucu heyetinizin ve hazırlanmış iddianamenin üzerimizde yaratmış olduğu bir etki, bunun karşılığında da bizim etkinin neticesinde davranış tarzımız savunmalarımızın doğal olarak bir tepki olduğunu aslında isnat edilen suçların geçerli ve doğru olmadığını bu nedenle de durumun mağduru olduğumuzu söylemiştim. Etkinin bir diğer tanımı da fiil, fiilin karşılığı da infial. Ama çağdaş nedenselcilik konuya ve neden sonuç ilişkisinde baktığı zaman, etkileyen açısıyla neden. Etkilenme açısıyla da sonuç şekline dönüşüyor. Bugün Danıştay davasının hala burada tüm sanıkların beyanlarına, savunmalarına tanıkların dinlenilmesine toplanan delillerin incelenmesine bakıldığında ve aynı zamanda bu ülkede Danıştay benzeri bir Hrant Dink cinayetini göz önüne aldığımızda ki onun da buraya ısrarla yamanması veya burada görülmesi yönünde kamuoyunda ciddi çalışmalar var basın medya bu konuda hatta çeşitli reel kişiler, belli makama sahip kişiler bu konuda çok aşırı uç noktada hukuk dışı ama eminlermiş gibi yaptıkları konuşmalarla sanki o da buranın davasıymış gibi gösteriyorlar. Temelde bakıldığında mantıkçılar, felsefeciler şöyle diyor; iki sonuç aynı ise nedenleri de benzerdir. Ama bugün Danıştay davasının sonucu itibariyle failini burada yargılıyor olmamız ve failiyle beraber hareket eden kişilerin daha önce yargılanıp tekrar bir bozma kararıyla burada bulunması aslında sizin aradığınız ya da iradenin istediği arama veya kamuoyunun veya medyanın istediği esas aranan unsurun fail olmadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla etkileyen etki kapsamında failin değil bu işin tasarımcısının arandığı ortaya çıkıyor. Neden sonuç ilişkisinden hareket edecek ve iki şeyin sonucu aynıysa nedeni de benzerdir dediğimiz zaman ortada bir Danıştay cinayetinin sonucu diğer tarafta Hrant Dink cinayetinin sonucu bize nedenlerin aslında ne kadar benzer olduğunu gösteriyor. Bugün derin devlet diye bahsedenler bugün kamuoyunun belli bir kesimi siyasi aktörler sonucu belli olan iki olayı bir tanesini buraya da yamama gayreti içerisinde olsalar da aslında buraya yamama durumunda değiller. Şu salona Hrant Dink davası da geldiği anda iki sonucun aynı yerde irdelenmesi nedenlerinin ne olduğunu ortaya çıkaracaktır ki bir vaka daha var Zirve davası. Onu da buraya aynı şekilde yalamaya çalıştılar. Sonuçta üç tane sonucu benzer vakanın nedenlerinin de ne kadar benzer olduğunu göreceksiniz aslında bunu bütün ülke görecek bütün hukuk insanları görecekler mantıkçılar ve felsefeciler aralarındaki bu neden sonuç ilişkisini şöyle birazcıkta nüktedan bir fıkra ile anlatıyorlar kendi aralarında tartışırken. 90 yaşında adam doktora gidiyor, doktor eşim 18 yaşında hamile diyor. Doktor da diyor ki ben size bir hikaye anlatayım diyor bugün avcı ava gitmiş ama aceleyle çıkarken yanına av tüfeği yerine şemsiyesini almış diyor ve karşısına birden bir ayı çıktığında çekmiş ateş etmiş ve ayıyı vurmuş diyor. 90 yaşındaki adam diyor ki, doktor diyor onu diyor başka birisi vurmuştur. Bende onu söylüyorum diyor. Şimdi Danıştay ve Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi ve hatta Rahip Santoro cinayetlerinin Ergenekon davası üzerinden bir başka şekilde pazarlanması hatta bu davaların mağduru olan insanların da ısrarla buraya yönelmesi bu fıkradaki durumu ortaya koyuyor. Neden sonuç ilişkisine bakıldığı zaman sonuçları aynı olan şeylerin nedenlerinin de birbirine ne kadar yakın tasarımcılarının ne kadar aynı merkezden olduğu ortada. Ama bütün bunları yaşarken biz aynı zamanda ülkenin genel durumu içinde şu yargılanmamızın da ne kadar paralel gittiğini görüyoruz. Paralel giden bizim bu yargılanmamız ve dışarıdaki gelişmelerin ortaya başka bir durumu çıkardığını görüyoruz. Paralel iki tane Türkiye var. Paralel iki tane devlet var adeta. Devletin biri paralel gözükmeye çalıştığı bir diğer devleti bir şekilde ele geçirmeye çalışıyor. Özellikle bugün yine gündemde olan ve anlamsız bir şekilde tartışılan öz ve biçim arasındaki ilişki yani kafanın içindeki ile kafanın dışındaki şeklin bağlantısını kurmaya çalışmak ve aynı zamanda gerçekte ülkenin Güneydoğusunda Diyarbakır ilinde 6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden bir KCK davasında PKK, BDP ile Türkiye’nin bütünlüğünü düşünmek burada da Özerk demokrasi etnik milliyetçilik açısından ne kadar nitelik ve nicellik açısından sonuca gidilmeye çalışıldığının yanlışlığını tekrar ortaya koyuyor ve yine yaklaşık bir yıl önce Dersim’de Aleviler üzerinden başlatılan süreç bugün geldiğimiz noktada Dersim’i cumhuriyet yaptı Atatürk yaptı zımni söylemi ve İnönü’nün öne atılmasıyla bir cumhuriyete bir cumhuriyet kurucularına karşı başlatılan mücadele bugün Yavuz Sultan Selim Şah İsmail arasındaki savaşı, ülke nezdinde barışa dönüştürmeye çalışan insanların aslında temelde cumhuriyete düşman olup, Osmanlının hatalarını da gelin barışarak çözelim anlamındaki tavırlarına dönüşmektedir. Aslında istedikleri Osmanlıcılıkta değil, Osmanlı olmakta değil. İstedikleri bir monarşi, hanedanlık. Yaratmak istediği kulluk. Nereden görüyoruz, buradan görüyoruz. Hukukun kabul etmediği insan haklarının kabul etmediği bir kulluk anlayışıyla burada yaşıyoruz. Hiçbir hukuk kuralının bizi burada bu kadar tutamayacağı gerçekken, kanunların hiçbirisinin kuvvetli suç şüphesi parantezinin içerisine sığdırılamayacağı gerçeğinden hareket edecek olursak burada duruşumuz aslında bizden istenen kulluk edin anlayışıdır. Bunun nereden sağlamasını yapıyoruz, çok basit Sayın Bülent Arınç’ın defalarca konuşmasının sonucunda en son söylemini çok rahatlıkla bunu yorumlamaya denk bir şekilde cümle meal olduğunu görebiliyoruz. Kabadayılık yapanlar tekrar içeri. Var mı böyle bir hukuk tanımı, var mı böyle bir kanun tanımı ki ülkenin Başbakan yardımcısı ve devlet bakanı çıkacak Ergenekon davasını bizzat işaret ederek diyecek ki sen dışarı çıktığında kabadayılık etmeyeceksin. İşte bu kulluk anlayışının sonucudur. Geldiğimiz noktada Güneydoğu’da bir KCK davası burada bir Ergenekon davası ama temelde nerede birleştirecekler bir ümmet anlayışının altında ben çözdüm diyecekler. Bunu demek için bu davaları açıyorlar. Ama aynı zamanda bir İngiliz projesi olan Gazze’ye yardım gemisinin İngiliz aktivistlerin planlayıp bizim öne çıkıp. Kayıplar verdiği arkasından da Başbakanın ve hükümetin Hamas’ı koruması bir başka anlamda PKK ve KCK’ya seni de koruyorum demektir. Bugün onun yargılaması orada devam ediyor. O yargılama devam ederken milletvekilliği elinden alınmış Ahmet Türk bu davayı işaret ediyor. Oradakiler suçlu buradakiler mahkum diyor. Ahmet Türk kendi suçuna baksın. Cezaevindeyken milletvekili oldu. Bir subayı Kası Kancunun kapısında öldürdüğü için Ahmet Türk yargılandı ve cezaevindeyken milletvekili oldu. Bugün o dava üzerinden buraya ulaşılmaya çalışılıyor. Ama ademi merkeziyetçi anlayışa doğru gidiyoruz ya. Ülkenin 12 tane kalkınma ajansı oluşturduğu bölgeler var ya bunun üzerinden demokratik özerklik sağlanacak ya, her türlü her türlü faydacı yaklaşımla iradenin devam ettiği bu süreçte bu dava malzeme olarak kullanılıyor ve bu konuda da çok ciddi anlamda şu davanın iddianamesinde mevcut anlaşılmayacak şekilde sapma derecesine varacak kadar, kanun ihlalleri var. Bunları yapan savcı ve Sayın heyetiniz bu iddianameyi kabul etmiş durumda. Birazdan açıklayacağım bunu ama ne olması gerekiyor? Bütün bunların aşılabilmesi için gelinen noktada küresel askerlik. Nedir küresel askerlik, süre kısılacak. Sayın Başkan, 92-93 süresinde askerlik 18 aydan 15 aya indirildi. Ateşkes süreci vardı yine 18 aydan 15 aya indirildi. Özellikle Güneydoğu’daki kıtalar çok büyük sıkıntıya düştüler. En son 33 asker şehit edildi, katledildi. Askerliği 15 aya çıkardılar. Bu tecrübeye bu hafızaya sahip devlet bugün her nedense askerinin de irade belirtemediği sebeplerden dolayı aynı oyunun içerisine o tırnak içinde söylediğim ateşkes sürecinde aynı oyunu oynuyorlar. Devamı da var bunun ama bedelli askerlik. Devamı var bunun profesyonel askerlik, devam da var bunun küçülecek ordu küçülecek, ordu küçültülecek. Amaç, amaç biraz daha pasifize edilmiş silahlı güç üzerine gidilerek, istedikleri sonucu çıkarmak. Burası onlar için ideal bir yer. Biz burada kaldığımız sürece bu anlayışı hizmet ediyoruz. Bu siyasi düşünceye bu siyasi emellere hizmet ediyoruz. Bizim varlığımız bu kulluk. Beni kul olarak onların kullanmasına müsaade eden mahkemeniz Sayın heyetiniz. Amerika Birleşik Devletleri örnek ordu. Küreselleşiyoruz ya askerlikte de küreselleşeceğiz. İngiltere örnek ordu. İngiltere’de postravmatik stres diye bir hastalık var savaşa katılan askerlerin travma sonrası stres bozukluğu diye tanımlanan sendrom. Türkiye’de Güneydoğu’da görev yapan askerler için söyleniyor. Amerika birleşik devletleri bugün hala ordusundaki eşcinselleri koruma ve askerliğini yapması yönünde eski uygulamasını devam ettiriyor. Eşcinseli soramazsın eşcinselde söylemesin anlamında. Küreselleşiyoruz ya yakında bakın Kanada ordusunun albayı zannediyorum şu hale gelmiş bir ordumuz olmaya yönelik çalışmaları var. Arkasından ülkeye getirilen füze kalkanı. Ne olacak füze kalkanı geldiği zaman, İran İsrail’e füze gönderdiği zaman Türkiye füze kalkanını kullanmayacak mı? İktidar bunu mu engelleyecek ya da bu düşünceyle füze kalkanını mı yok edecek? Bütün bu oyunlar oynanırken, bizler burada aktörüz. Her yol buraya çıkıyor. En son vickylips adlı bir internet sitesi Amerikanın gizli belgelerini açıklıyorum diye devam ederken birden Türkiye’ye ait 2000’e yakın gizli belge olduğunu ve bunlardan yüzde 14’ünün neler olduğunu açıkladı. Daha devamı geliyor. Irak, Güneydoğu, Suriye, Afganistan başımıza neler geleceği belli değil. Buranında üzerinden açılmış askeri sanık kanalları üzerinden yeni suçlamaların yapılmayacağını kimse garanti edemez. Ve Batının bize oynadığı oyunlar, bugün özde simge arasındaki tartışmayı kafanın içindekiyle kafanın dışındakini şekillendirme anlaşması devam ederken, Avrupa’dan sanatçı geliyor. İbadet bölgesi diye şöyle bir afiş yapıyor. Atatürk’ü de oraya koyuyor. Evet Türk insanının kutsal değeri Atatürk. Cumhuriyetinin kurucusu önderi önder diyor, ulu önder Atatürk diyor. İbadeti kadar inancı kadar önem verdiği kutsal saydığı bir varlık. Ama bu topraklarda Atatürk’ü de bir dini simge haline getiriyor. çünkü artık batının makro anlamda değerlere ihtiyacı yok dine ihtiyacı yok, mezhepler olacak. E diğer tarafta Alevi kardeşlerimize açılımlar yaptılar. Bakın taraf gazetesinin yayınladığı reklam bu. Mahmut Usta Osmanoğlu. İsmi heyetinize tanıdık gelmiştir. Küçük Salih’in eğitim aldığı şahıs bu adam. Reklamını yapıyor. Aynı gazete mart ayından itibaren bakın, Gazze’ye gemi alıyoruz Gazze’ye gidecek yardım için gemi alıyoruz demişti. Bu taraf gazetesi, hangi servise hizmet ettiği veya çok servise hizmet ettiği ya da hangi örgüte dahil olduğu belli olmayan bu gazete, bakın üç ay yaklaşık gemi alıyoruz diye reklam yaptı ve sonucunu gördük. Bir İngiliz projesiydi. Bugün Türkiye ticaret olarak Doğu’ya açılıyor deniyor, diplomasi adına değil uluslar arası ilişkiler adına değil, mevcut hakim iktidarın kendi ticari alanını genişletmek adına açılımlar bunlar. Ama bizler hepimiz burada aktörüyüz bunların. KCK davası devam ederken ibadethanesini ben tanımlayacağım diye bağıran Alevi’ye cem evini ibadethane olarak tanımıyor. Ne istiyor ehli sünnet ehli alevi istiyor. Ne istiyor ehli sünnet, ehli KCK istiyor ehli Ergenekon istiyor. Bunun üzerinden anlaşma yapmaya çalışıyor. Şimdi bütün gerçekler böyleyken çok özür dileyerek iblis diyeceğim durmuyor. Bakın heyetinize iki tane davamın Kadıköy ikinci asliye ceza mahkemesinde devam ettiğini söyledim ve benim hakkımda açılan bir tanesi sözde porno görüntülerinin olduğu söylenen hard disk ki heyetiniz onun görüntülerini göndermeyi kararlaştırdı. Mahkeme bu yönde karar veremez ki. Delilin kendisini görmeden karar veremez. Ama buraya daha gelmeden önce ortaya çıkan şu gerçek var, benim Nisan 2009’dan itibaren heyetinize benim hakkımda hala savcılık ve polis tarafından kontrol edilen suç unsuru aranan bilgisayar hard disk, CD, Compact disk vesaire dijital malzeme olup olmadığının sorulmasını istedi, heyetiniz bu konuda dört defa karar aldı, yazdı. Savcı Zekeriya Öz ben burada yargılanırken bakın ne yapmış biliyor musunuz Haziran 2009’da benimle ilgili olarak yazı yazıyor İstanbul emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğüne. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 Esas sayısına kayden yargılaması halen devam eden bakın savcı bunu yazıyor yargılaması halen devam eden ve kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen dava dosyasında adı geçen şüpheli Mehmet Zekeriya Öztürk’ten ele geçirilen müstehcen görüntüleri içeren bilgi, belge ve diğer tahkikat evrakların gereği için Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi rica olunur diyor ve bunun üzerine iki ay sonra hakkımda dava açılıyor. Ve bunun üzerine polis arkadaşlar benimle ilgili olarak bu savcı talebine binaen iki tane tespit tutanağı hazırlıyorlar ikişer ay arayla aynı şeritli ve bunun üzerine ben Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanıyorum. Sayın Başkan 10 Nisan 2009’da vermişim size yazılı talebimi sizin 10 Nisan 2009 madde 5 CMK 250 maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak dosyamız sanıklarıyla ilgili ellerinde incelemesi devam eden herhangi bir bilgi ve belgenin olup olmadığının sorulmasına var ise gönderilmesinin istenmesine karar vermişsiniz. Nisan 2009 Savcı Zekeriya Öz buna yanıt vermediği ve gereğini yapmadığı gibi Haziran 2009’da benimle ilgili olarak terörle mücadele şube müdürlüğüne yazı yazarak rapor hazırlattırıp bir başka dava açtırıyor. Böyle hukuk mu olur böyle adalet mi olur. Abresyon içerisinde dedim çok uygun bir kavram abresyonun anlamı şu; özel bir görevi, doğal kanun, doğal yasalar içerisinde olağan hale gitmesini engelleyen sapkınlık demektir abresyon. Kanuni haklarımı çiğniyor. Ama yok kuluz ya devlet kul olmaya zorluyor ya. Yeni anlayış zihniyet kul olmaya zorluyor ya. Monarşi buna zorluyor ya ve diğer davam. Sayın Başkan, mahkemenizin kalemine mahkemenize bakınız 15.10.2010 tarihli dosya no 2009/1613 olan duruşma tutanağı. Gereği düşünüldü istem gibi diyor, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan müzekkerenin tekidine hard disk ile ilgili. Ve soruyoruz kaleme ne diyorlar biliyor musunuz? Biz UYAP’ı kullanmasını bilmiyoruz UYAP’ı kullanmıyoruz. Sayın Başkanım, nasıl çözebileceğim. Savcımız illegal olarak hakkımda sizin istediğiniz hard diski yolluyor suç unsuru olarak koyuyor dava açtırıyor. O mahkeme burada sizin elinizde olduğunu bildi hard diski istiyor yazı size ulaşmıyor aylardır dördüncü defa ifade verdim bu konuda. Ha keza hakkımda faili meçhul cinayetlerle ilgili haber yapan taraf gazetesiyle ilgili davada da aynı sıkıntıyı yaşıyorum. Mahkeme karar alıyor, mahkemenizden cevap yok. Elden gelip istiyoruz onu da vermiyorlar. Benim kendim oraya gidip alma şansım yok, vermiyorlar. Hayır nasıl bir şey cehenneme dönüyor artık hayat anlamıyorum.”

Mahkeme Başkanı :” Bizim kalemle ilgili bu bahsettikleriniz.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Evet UYAP’I kullanmıyoruz kullanamıyoruz, elden getiriniz diyorlar.”

Mahkeme Başkanı :” UYAP’a ulaşmıyor mu diyorlar size?”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Cevapları bu Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı :” UYAP ulaşmıyorsa.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Mahkeme bunu normal yazıyla da gönderdi.”

Mahkeme Başkanı :” Yazıyla geldiğini gelen şeyin cevabını mutlaka veririz, mutlaka veririz yani nasıl oldu ki.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Bakın dördüncü defa diyorum bunları ben.”

Mahkeme Başkanı :”Buraya ulaşan bir şeyin cevabın mutlaka verilir.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”UYAP’ın ulaşıp ulaşmaması da ilginç yani.”

Mahkeme Başkanı :”UYAP’ın değil yani öbür normal prosedürde mutlaka cevap veririz bize ulaştığında.”



Sanık Güler Kömürcü Öztürk söz istedi verildi:” Sanık mikrofonsuz konuştuğu ve sesi algılanamadığı için anlaşılamadı.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk:”Sayın Başkanım Danıştay, Danıştay tanıklarını dinledik. Daha önce Danıştay ile ilgili cezası eksik hesaplandığı savcı tarafından da Yargıtay savcısı tarafından da tespit edilen Süleyman Esen’in tahliye edildiğini. Süleyman Esen’in ergenekon şeması denen şemaya yerleştirildiğini. 11. Ağır Ceza Mahkemesinin Alparslan Arslan’ın lider olarak iddianameye kaydettiğini bunun üzerinden cezalandırma ve yargılama yaptığını. Aynı zamanda diğer sanıklar hakkında da karar veren 11. Ağır Ceza Mahkemesine rağmen birinci, ikinci, üçüncü iddianamelerde bu bahsettiğim şahıslar yönünden Alparslan Arslan’ın lider değil Osman Yıldırım’ın lider olduğunu. Hatta Süleyman Esen’in iddianameye o öykü anlatılan kısma konulmadığını defaatle belirttik. Şimdi geldiğimiz noktada tuhaf şeyler yaşıyoruz. Ben mahkemenize 4 Aralık 2008 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğünün Amerika Birleşik Devletleri hava kuvvetlerinin veya ordu birimlerinin istihbarat birimleriyle ortak istihbarat paylaşımı faaliyeti içerisinde olup olmadığının ile bu durumun hangi kapsamda yapıldığının ve yasal dayanağının ne olduğunun mahkemenizce sorulmasını önemle arz ve talep ederim demiştim. Heyetiniz dosyayla ilgisi olmadığından reddetmişti. Bakın Danıştay davasından sonra çıkan haberler silahların Amerikan ordusuna ait olduğu yönünde. Polisin yani Emniyet Genel Müdürlüğünün Amerikan hava kuvvetleri istihbaratıyla ortak faaliyet sonucunda bunu ortaya çıkarttığını haberler yaptılar gazeteler. Şimdi bir Emniyet Genel Müdürlüğü düşünün Amerikan hava kuvvetlerinin istihbaratıyla çalışacak ve Türkiye’deki adli bir olayı çözecek. Facia bir şey olaylar burada başlıyor. Alparslan Arslan’ın komşuları dinlendi. Onlar hakkında onlarla ilgili olarak polis rapor hazırlamış keşif yapmış resimler gösterilmiş şimdi ilginç olan bir şey var bir silsile devam ediyor gidiyor. Rapora ilişkin olarak 20.8.2009 tarihinde kroki çiziliyor ve apartmanın ve sitenin resimleri çekiliyor. Heyetinizden dosyalarını aldığım bilgilere göre söylüyorum bunu resimlerin üzerinde yazıyor. O zamana kadar daha önceki duruşmada okumuştum Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın oğlunun bunu hangi amaçla yaptığını oğlunun bu işi yaparken inancından dolayı yaptığını doğru yolda olduğunu ve bu yüzden suçu ve suçluyu övmekten dolayı cezalandırıldığını söyleyen baba bu resimler çekildikten bir ay sonra ne diyor biliyor musunuz? 24.8.2009 tarihinde birinci ergenekon davasıyla birleştirilen Danıştay ve cumhuriyet gazetesine yönelik saldırılara ilişkin davanın tutuklu sanıklarından Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan oğlunun yaşadığı sağlık sorunlarıyla ilgili olarak bu işin içinde ergenekonun parmağı var diye düşünüyorum acaba ilaç mı verdiler dedi. Şimdi daha burada 11. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararla cezalandırılan sanıklar bu salonda ifadesi alınmaya başlanmadan önceki tarih. Polis gidip resim çekiyor ve resim çektikten bir ay sonra babanın bu söylemi gazetecinin dikkatini çekiyor diyor ki gazeteci soruyor İdris Arslan Danıştay saldırısından sonra oğlum bunu türban için yaptı dediniz. Şimdi ise daha farklı değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine şunları söylüyor. olayı ilk etapta Danıştay baskını şeklinde duydum cumhuriyet gazetesiyle bir ilgim yoktu. Araştırdım inceledim birde baktım olay farklı o zamanlar bu arada baba Salih Kurter ile görüşüyor. Ve emekli bir asker olan zihin kontrolü ilaçla oğlunun yönlendirilebileceğini söyleyen şahısla görüşüyor ve baba 2008 Şubatında taraf gazetesinin provokatör gazetecisi muhabiri Mehmet Baransu ile görüşüyor. Bunlardan sonra polis gidip resim çekiyor ki, 2007’den itibaren polisin siteye musallat olduğunu o apartmana ve Alparslan Arslan’ın komşularına musallat olduğunu burada tanıkların bizzat ifadelerinde duyduk gerçi Sayın üye Sedat Sami Haşıloğlu en son gelen market sahibinin 2007’deki ifadesini 2008’e çekmeye çalıştı etkiyle ama burada bütün gerçekler çıplaklığıyla ortaya çıktı 2007. yani kestirme aldığınız zaman tanıkların söylemesiyle 2007. Çok önemli değil ama baba devam ediyor diyor ki, o zamanlar öyle düşünüyordum bu işin içinde ergenekonun parmağı var diye düşünüyorum acaba ilaç mı verildi uzmanlar zihin yönlendirmesinden bahsederler diyor. Şimdi bu raporun arkasından burada tanıkları sorguladık ve Alparslan Arslan’ın çelişkili onlarca ifadesi var bunlara girmeyeceğim artık. insana yılgınlık bıkkınlık veriyor. Ve onlarca ifadesi onlarca dediğim yani birazcık abartılı oldu belki ama altı yedi ifadesi var Alparslan Arslan’ın ve Sayın heyet bakın daha 2007 tarihi önemli neden önemli ve dedikleri tarihler doğru Savcı Zekeriya Öz bu konuda da talebim olmuştu konunun başlığı devletin yeniden yapılandırılması. Savcı Zekeriya Öz ergenekonda değil daha devletin yeniden yapılandırılması dokümanıyla ilgili olarak araştırma başlatıyor ve bu arada tarih ne 19, 20 ve 23 Temmuz 2007. O sırada Danıştay’dan dosyaların gelmesini istenmesi getirilmesi fakslanması yönünde yazılar yazıyor daha ergenekon yok. Ama savcı Zekeriya Öz daha o tarihlerde Danıştay projesini geliştiriyor kafasında. Şimdi devam ediyor Alparslan Arslan 12.3, 11.3 tarihlerinde ifade veriyor ama 12.3’de ifade veren Alparslan Arslan’a çok paralellik arz eden 12.3’de yine gizli tanık ifade veriyor. İlginç olan bir şey var. 11 Mart yani 11.3.2008’de Avukat Mehmet Ener’de ifade veriyor bu konuyla ilgili olarak. Heyetiniz dinlemeyi düşünmedi ama onu. Bu yönde talebim olacak zaten ama önce şunu söylemek istiyorum ve en son Alparslan Arslan’ın düzeltiyorum Osman Yıldırım’ın 15 düzeltiyorum 05.11.2008 tarihinde bir görüntülü ve sesli mülakatı var ve savcı şöyle söylüyor diyor ki, çok ilginç burası neden olduğunu söyleyeceğim. Mahkemenizce görülmekte olan 2008/209 esas sayılı dava dosyasıyla ilgili olarak Gizli tanık 9’un emniyet müdürlüğüne vermiş olduğu beyanların kasete alınmış halini yazıya dökülmesi sonucu elde edilen metnin yalnızca cumhuriyet gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısı olaylarına ilişkin anlatımları ekte sunulmuş olup diğer anlatımları halen görülmekte olan 2008/1756 soruşturma çerçevesinde olduğundan ekte sunulmamıştır. Acaba bu soruşturma Danıştay’ı kapsıyor mu? Neden bu soruyu soruyorum. Yine mahkemenize 2009 yılı içerisinde vermiş olduğum bir yazılı taleple Adem Taşdemir’in hakkında fiziki takip ve teknik takip yapılıp yapılmadığının tespit edilmesiydi Adem Taşdemir Tuncay Güney’in eşinin kardeşi ve aynı zamanda her zaman onu işe götürüp getiren her zaman yanında olan şoförlük yapan şahıs. Mahkemenizin bu yazısına da İstanbul cumhuriyet savcılığı esnetiyor cevap vermiyor aslında İstanbul cumhuriyet savcılığı hemen cevabı alıyor terörle mücadele şube müdürlüğünden ve organize suçlarla mücadele şube müdürlüğünden ama heyetinize göndermiyor. Heyetiniz tekrar bir yazı daha yazıyor yine sizin imzanızla Sayın Başkan 11.6.2009 tarihinde ilki de 2.2.2009 tarihinde yazı. 4 ay sonra tekrar yazıyorsunuz. Ama ellerinde sizin istediğiniz yazının cevabı alınmış bize gönderilmiyor. İletişimin dinlenilmesi kararı kimle ilgili Adem Taşdemir ile ilgili. Şimdi bu soruşturmanın da Osman Yıldırım’ın sesli ve görüntülü anlatımlarının gönderilmeyen kısmının dahil edildiği 2008/1756 sayılı soruşturmayla ilgili idi bir bakıyoruz Adem Taşdemir de aynı şekilde 2008/1756 sayılı soruşturma kapsamında iletişim dinlenmesi ve kayda alınması talebinin sebebi şöyle anlatılıyor diyor ki, yukarıda ismi geçen şahsın ergenekon terör örgütü içindeki konumunun tam olarak ortaya konulabilmesi ergenekon terör örgütünün mali kaynaklarının tespit edilerek 2007/2023 sayılı soruşturma dosyası kapsamında ergenekon terör örgütüyle irtibatta olduğu değerlendirilen şahısların tespit edilerek deşifresinin ve faaliyetlerinin takibinin yapılabilmesi ile önümüzdeki günlerde kamuoyunu rahatsız edecek ve toplumu kutuplaşmaya iterek istenmeyen olayların meydana gelmesini önleyebilmek amacıyla faaliyetlerinin izlenerek mevcut yapının takibiyle deşifre edilmesi fiziki takip ve tarassut çalışmalarıyla mümkün olmadığından iletişimin dinlenilmesine karar verilmesi talep edilmiştir. Tarih 17.3.2008. Şimdi Danıştay ile mi ilgili ergenekon ile mi ilgili bilmemiz gerekiyor. Şimdi Sayın savcıların kuvvetli suç şüphesi mütalaası ve Sayın heyetinizin iki üyesinin aynı mütalaa doğrultusunda kuvvetli suç demesi acaba bu mu? bir yazıda size gönderilen soruşturma belgesinin savcılık tarafından gönderiliyor. Mehmet Murat Yönder soruşturma no 2008/1756 tarih 01.7. 01.07.2009 organize suçlar şube müdürlüğüne yazmış ve konu Adem Taşdemir. Sizin yazınızın akıbetinin araştırılması bilgi edinilmesiyle ilgili yazı. Ve bir diğer soruşturma numarası 2007/2023 eğer Danıştay’la ilgili ise bu iki soruşturma da eğer ergenekonla ilgiliyse bizim bunu bilmeye hakkımız var bunları bilmeden bunlara dahil olma ihtimalimiz var olarak burada yine kul olarak yargılanmaya devam etmek büyük bir hukuksuzluk. Heyetinizin buna müsaade etmemesi lazım. Sayın Başkan bu yönde Danıştay davasının seyriyle ilgili talebim şudur. Daha önce de beyanda bulunmuştum 10 Kasım 2009 tarihinde Danıştay davasının sanıklarından hatta bu sanığın avukatı Mehmet Taşdelen’in Sayın savcı Mehmet Ali Pekgüzel tarafından aynen şöyle denmişti verdiği bilgilerden Danıştay saldırısıyla ilgili olarak verdiği bilgilerden dolayı kendisine teşekkür ederiz demişti Sayın Mehmet Ali Pekgüzel. Ben Mehmet Taşdelen’in tanık olarak dinlenmesini talep etmiştim. Heyetiniz bu talebime almış olduğu ara karar doğrultusunda ileride düşünülüp karar verilmesi yönünde karar tesis etmişti. Şimdi o ilerisi dediğiniz zamanın geldiğini düşünüyorum. Avukat Mehmet Taşdelen ile Süleyman Esen’in avukatı olan Savcı Zekeriya Öz’e tanık olarak ifade veren medya da boy gösteren Danıştay davasının ergenekon yönünde yapıldığının provokasyonunu yapan Avukat Mehmet Ener’in de heyetiniz tarafından dinlenmesini talep ediyorum tanık olarak. Bu yöndeki talebim bu. Son olarak bir talebim var Sayın Başkan. O da şu, şimdi bir örgüt şeması var malumunuz. Bu örgüt şemasında PKK terör örgütünün ergenekon terör örgütünün genel yapısı altında başlığı altında yönetimi altında irtibatlı olduğu söylenen terör örgütü PKK terör örgütü şemada bu var. Şemayı birçok uzantı ergenekon denen davalarla ilgili olarak mahkemelere de sordunuz. Ordan bu şemanın yürütülmediği cevabı geldi ancak bu davada hala o şema geçerli ama onun kadar çok daha önemli bir şey var o da şudur. Şimdi Sayın heyetiniz iddianameyi kabul ettikten sonra örgüt şeması bu, iddianameyi kabul ettikten sonra iddianamenin ekindeki 418. klasörü de kabul ediyor. 418. klasörün dizi pusulası şöyle. Soruşturma no 2007/1536 418. klasör 1-35. sayfaları arasında PKK-Kongragel terör örgütüyle ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkisini gösterir rapor diyor. Şimdi dizi pusulasının arkasındaki birinci sayfa şu. Ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi. Yani bu örgütte ilişki olduğuna dair bir rapor. Nasıl hazırlanmış bu rapor. İstanbul cumhuriyet başsavcılığının 250 madde yetkili 16.5.2008 tarihli talimatında 2007/1536 sayılı soruşturma kapsamında elde edilen dokümanlar tanık ve şüpheli beyanları doğrultusunda Hizbullah PKK-Kongragel ve DHKPC terör örgütleriyle alakalı raporların hazırlanarak ivedi gönderilmesi istenilmiş olup diyerek ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi başlığıyla bu rapor başlıyor. Rapor burada başlıyor. Ve raporun içerisinde şuan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın şeması var Sayın Başkan. Sayfa 99 raporun sayfası ilgili şemanın sayfası 99 418. klasörün koma civagen Kürdistan örgütlenme şeması. Yasama kongragel yürütme yargı hepsini anlatıyor burada. Sayın savcı anlatmış heyetiniz kabul etmiş bununla da kalmıyor diyor ki Sayın savcılar bu raporda. 146. sayfa B- Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirdiğine dair avukat görüşme notlarından bölümler. Diyor ki Abdullah Öcalan terörist Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüşüp terör örgütünü yönetiyor diyor. Şimdi nasıl yönetiyor terör örgütünü 2 Nisan 2007 tarihli görüşme notu. Devam ediyor ve şöyle söylüyor DTP kendi kararını kendisi vereceğini BDP oldu kapatıldı. Kapatılma sebebinin bu olup olmadığını bilmiyoruz. Seçime bağımsız milletvekilleriyle girebileceklerini. Şurası çok önemli Sayın Başkan Sayın heyet bakın dikkatinizi çekiyorum. Kürtler için KCK sistemini önerdiği. Komage civage Kürdistan adlı bir örgütlenmeye gidilmesini söylediği bunu kim yazıyor savcıların talimatı doğrultusunda ya polis ya da Sayın savcıların kendileri. Devam ediyor görüşme notları 6 Nisan 2007 tarihli görüşme notu. KCK sisteminin demokratik toplumsal diyalektik bir sistem olduğu. Kürtlerin demokratik ulus anlayışıyla mücadele yürütmelerini KCK’nın tüm Kürtleri temsil ettiğini KCK’nın İran’la, Suriye ile Türkiye ile hatta Irak ile Kürtler adına görüşmeler yapmasını. 4 Mayıs 2007 tarihli görüşme notu 20 günlük hücre cezası alıyor. Çok tehlikeli bir süreçte olduklarını toplumsal savaşa gideceğini yazıyor belirtiyor bu görüşme notunda. Şöyle özetliyor rapor durumu 02-06 Nisan ve 4 Mayıs 2007 tarihlerindeki avukat görüşme notlarında DTP’nin seçimlere bağımsız milletvekilleriyle girmesini ve örgüte KCK sistemini önerdiğini belirtmesi üzerine DTP’nin seçimlere bağımsız milletvekilleriyle gireceği ve terör örgütünün sistemi olan Koma komili Kürdistan değiştirilerek KCK olarak değiştirdiği tespit edilmiştir savcılık tespit etmiş neyi tespit etmiş şuan Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davanın başlangıcını tespit etmiş. Ve bunu diyor ki bu ergenekonun beraber çalıştığı faaliyet yürüttüğü terör örgütü. Ve Abdullah Öcalan diyor örgütü cezaevinden yönlendiriyor. Şimdi soruyorum ben Abdullah Öcalan’ı veya buradaki sanıklar Abdullah Öcalan’ı PKK’yı KCK’yı temizlemekle de mi görevli aynı zamanda. Geçiyor mu bu davada PKK terör örgütünün cezaevindeki liderinin sevk maddeleri düzenlenmiş bir suç unsuru var mı iddianamede yok. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde var mı yok. E peki ben mi aklayacağım Abdullah Öcalan’ı ben mi aklayacağım. Heyetiniz buna vesile mi olacak. Şimdi soruyorum hani bu örgütle ilişkisi vardı KCK’nın. Niye o zaman Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesine bu örgütün burada yargılanan şahıslarla ilgili tek bir basına sızan ki her tarafı didik didik ediyor basın kamuoyu olsa bugüne kadar on defa kafamıza vururlardı. Şimdi talebim bu yönde Sayın Başkan. İddianameye konulan bu 418. klasörle ilgili olarak mahkemenizin yargılanmasına devam ettiği 2008/209 esas nolu davaya ilişkin olarak İstanbul cumhuriyet başsavcılığı CMK’nın 250 maddesiyle görevli ve yetkili bölüm soruşturma no 2007/1536 kapsamında 418. ek delil klasörü tanzim edilmiştir. 16.05.2008 tarihli talimat ile. 1, söz konusu ek delil klasörü dizi pusulasından da dizi pusulasından da belirtildiği gibi 1-35 sayfaları arasında PKK-Kongragel terör örgütü ile ergenekon terör örgütü arasındaki ilişkisi gösterir rapor tanzim edildiği açıktır. 2, 418. ek delil klasörü 1. sayfasında ergenekon terör örgütü PKK-Kongragel terör örgütü ilişkisi başlığı altında rapor bu iddiayı ortaya koymaya çalışmıştır. 3, yine 418. ek delil klasörünün 99. sayfasında Koma civaken Kürdistan örgütlenme şeması yer almakta ve devam eden sayfalarda bu örgütlenmeyle ilgili kişiler ve diğer örgütsel bilgiler bulunmaktadır. 4, aynı ek delil klasörünün 146. sayfasından başlayarak 190. sayfa dahil olmak üzere ve Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirmeye dair avukat görüşme notlarından bölümler başlığı altında teröristbaşının örgütü yönettiği ve koma civaken Kürdistan örgütünü talimatlarıyla kurdurduğu belirtilmektedir. 5, 208/209 esas no ile mahkemenizin yürüttüğü davaya ilişkin olarak savcılığın yürüttüğü 2007/1536 sayılı soruşturma neticesinde hazırlanan ergenekon terör örgütü şeması ek delil klasörleri içerisinde yer almaktadır. Ve şema içeriğinde terör örgütleri irtibatı başlığı atında PKK terör örgütü gösterilmektedir. Buna göre A, Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılamasına devam edilen ve kamuoyunda KCK olarak anılan davaya davayla ilgili hazırlanan iddianame ve ek delil klasörlerinin istenilmesine. B, mahkemenizin 2008/209 esas no ile yürüttüğü davanın 418. ek delil klasörü ve ek deli klasörünün içerisinde yer alan ergenekon terör örgütü şemasının gönderilerek bu yönde ellerinde bir delil belge doküman beyan vesaire olup olmadığının sorulmasına. C, İstanbul cumhuriyet başsavcılığının CMK 250 maddesiyle görevli ve yetkili bölüm 16.5.2008 tarihli talimat ve 2007/1536 sayılı soruşturma kapsamında elde edilenler doğrultusunda hazırlanan ve mahkemeniz 2008/209 esas nolu davasının 418. ek delil klasörü içinde yer alan rapor doğrultusunda 1, 418. klasörün 99. sayfasından itibaren hazırlanan koma civaken Kürdistan örgütlenme şeması ve devamı bilgileri Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine de rapor olarak sunulup sunulmadığının sorulmasına. 2, 418. ek delil klasörü 146-197 sayfaları arasında yer alan B Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü yönlendirdiğine dair avukat görüşme notlarından bölümler başlığı altında ortaya konulan rapor bilgileri doğrultusunda mahkemenizde terörle mücadele kanunu ve Türk Ceza Kanunu kapsamında Abdullah Öcalan ve avukatları hakkında bir suç isnadı bulunmadığı dikkate alındığında A, İstanbul cumhuriyet başsavcılığı CMK 250 maddesiyle görevli yetkili bölüm tarafından 2007/1536 sayılı soruşturması doğrultusunda elde edilenlerden oluşturulan rapor ek delil klasörü 418. klasör sayfa 146-197 arasında bulunan rapor bilgileri olan Abdullah Öcalan’ın avukat görüşme notlarıyla örgütü yönlendirdiği yönünde TCK ve TMK ilgili maddeleri gereği Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi ya da bir başka mahkemeye suç dosyası gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. B, yukarıdaki a fıkrasında belirttiğim hususlar doğrultusunda ilgili savcılık tarafından Abdullah Öcalan’ın avukatlarının kimler olduğunun ve hangileri vasıtasıyla örgütü yönlendirdiğinin tespiti ve bu avukatlar yönünde de suç dosyasının tanzim edilerek Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi ya da bir başka mahkemeye suç dosyası gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. C, a fıkrasında belirttiğim ilgi sayı ilgili sayfalardan 196. sayfada 2 Nisan 2007 tarihli görüşme notu başlığı altında bulunan bilgiler içeriğinde Abdullah Öcalan’ın DTP kendi kararını kendisi vereceğini belirttiği kaydedilmiştir. Bu siyasi partiyi yönlendirdiği ve 2009 yılı içerisinde DTP’nin kapatıldığı gerçeği ve hukuki durumu göz önüne alınarak ve notun devamında Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden KCK yargılamasının delili sayılan Kürtler için KCK sistemini önerdiği belirtilen raporun Abdullah Öcalan’ın avukatları vasıtasıyla KCK örgütlenmesini oluşturduğu yönünde suç dosyasının Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesine ya da ilgili bir başka mahkemeye gönderilip gönderilmediğinin sorulmasına. D, mahkemenizin 2008/209 esas sayılı dava iddianamesinde bu yönde suç unsurları bulunmadığı ve bir başka mahkemede de bu suç unsurları ile ilgili olarak dava açılmadığı son olarak da 6. Ağır Ceza Mahkemesi Diyarbakır da bu yönde bir suç unsuru ile Abdullah Öcalan ve avukatları hakkında ilgili konular nezdinde bir yargılama veya suçlama yok ise mahkemenizin 2008-209 ek delil klasörü 418 ile sadece Abdullah Öcalan PKK terör örgütü ve onun alt örgütleri olan KCK, HPG gibi aparatların suçtan arındırılması aklanması sonucu doğacağı açıktır. Sayın heyetinizin 1, 2, 3, 4 ve 5 maddeler ve gerekçeler ışığında sıraladığım A, B, C1, C2A, C2B, C2C olarak işaretlediğim altı ayrı talebimin C2D fıkrasında da belirttiğim hususların dikkate alınarak her bir talebim için ayrı ayrı karar tesis edilmesini arz ve talep ederim saygılarımla. Sayın Başkan ekinde 6 adet 418. klasörle ilgili suç unsurları oluşturduğu dediğim sayfalar bulunmaktadır. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum saygılarımla.”

Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım tahliyemi istiyorum. Sayın Başkanım tahliyemi istiyorum.”

Sanık Nusret Senem söz istedi, verildi:”Sayın Başkan öncelikle şunu ifade edeyim Sayın Hikmet Çiçek’in talebi ile ilgili olarak Mehmet Eymür’ün 19 sayfalık bir mektubu mahkemenize gönderildiği şeklindeki talebine bizde yok dediniz. Bu belgenin savcılarda olup olmadığı konusunu açıklığa kavuşturmalarını rica ediyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Avukatınızla görüştük aldı onu. Müdahil olarak müdahil dilekçesi var yani avukat tarafından verilen müdahil dilekçesi.”

Sanık Nusret Senem:”Anladım o zaman peki. Anladım efendim avukatın verdiği.”

Mahkeme Başkanı:" Verdiği müdahil dilekçesi ret oldu o müdahiller.”

Sanık Nusret Senem:”Evet kendisinin bir kendisinin bir şeyi yok ve ret oldu.”

Mahkeme Başkanı:" Ret oldu onu avukatınıza verdik. Avukatınıza verdik aldı.”



Sanık Nusret Senem:”Tamam efendim açıklığa kavuşmuş oldu. Anladım efendim açıklığa kavuşmuş oldu ben fırsat bulamadım görüşme imkanı bulamadım. Sayın Başkan geçen Perşembe günü burada bir saldırı olayı cereyan etti. Ben yaklaşık 40 yıldır gerek yargı düzleminde gerek siyaset düzleminde çalışıyorum. Çok itirafçı gördüm. Çok tetikçi tanıdım. Kullanılan çok it kopuk tanıdım. Bunların daha sonra bizlere gelip ayağımıza kapandıklarını da biliyorum. Onun için bunları ciddiye almayız biz. Arkasındaki güçtür bizim esas muhatabımız. Bu son olayda da farklı bir durum yok. Bu şahsı kimlerin kullandığını biliyoruz. Hangi siyasi kuvvetin bunların arkasında olduğunu da biliyoruz. Özel mahkeme kurup davayı buraya gönderdik diye açıklamalar yapan belgeler yayınlayan kuvveti de biliyoruz. Bizim muhatabımız onlardır. Hesabımızı da şüphesiz aradan kırk yılda geçse elli yılda geçse onlarla göreceğiz. Bu açık. Fakat Sayın Başkan bu saldırıdan mahkemenizde sorumludur. Neden? Şimdi ben bu şahsı siz Sayın Başkan bir kendisiyle bir diyalog sırasında dediniz ki, bu dava senin açıklamaların ifaden üzerine burayla birleşti başka bir şey yok bununla birleşti şimdi bize işin gerçeğini anlat dediniz. Doğru aynen böyledir. Bu şahsın beyanları üzerine bu dava burayla birleşti. Peki bu şahsı mahkemeniz bir yıldır dinliyor tanımadı mı hala. Bakın bu şahısla ilgili mahkemenize gelmiş dosyalar var. İki cümle okuyacağım iki cümle, sabıka kaydını Mehmet Demirtaş söylediği için onlara girmiyorum çok ifade edildi sabıka kağıdı. Yeğeniyle ilgili, yeğeninin bir beyanı var. Bu şahsı şüphesiz yargıladığınız insanları mahkemeniz tanıyacak. Dayımla birlikte ismini bilmediğim arkadaşlarının yanına geldik. Dayım beni o şahsa iki yüz lira Türk lirası paraya sattı. Bu şahısla ilişkide bulundum. Ve daha adlarını bilmediğim dayımın arkadaşları, arkadaşları olan iki kişi ile de ilişkide bulundum. İlişkide bulunduğum şahıslara beni dayım Osman Yıldırım para karşılığı satıyordu. Şimdi Sayın Başkan böyle bir kişi ile muhatabız ve bu kişi ile ilgili o bahsedilen dava dosyası geldi. Mahkemenizin yazısı üzerine 4.1.2010 tarihli bir yazıyla Erzurum 1. asliye ceza mahkemesi bu dosyayı gönderdi dosyanız burada. Bu dosyayla ilgili olarak şahsın avukatı o dava bozuldu yeniden yargılama oluyor falan diye açıklamalar yaptı burada onun da gerçek olmadığı bu gelen dosyayla anlaşıldı bozulma falan yok. Sabıka kağıdında olan bir mahkeme kararı kesinleşmiş bir mahkeme kararı infaz aşamasında olan. Dosyanın bir başka mahkemeye gitmesinin sebebi yeni ceza yazası dolayısıyla infazın hangi hükme göre yapılacağıyla ilgili yoksa suç sabit midir değil midir bununla ilgili değil suç sabit. İşte yatacağı ceza şu kadar mı olacak bu kadar mı olarak infazla ilgili bir mesele. Kesinleşmiş bir dosya. Bu dosya mahkemenizin elinde. Muhatap olduğunuz şahsın hiçbir dini vicdani ahlaki değeri olmadığı anlaşılıyor. Bu şahsın, bu şahsın ifadelerine değer verenler içinde aynı şeyi söylemek mümkün. Bu ifadelere değer verilemez eğer bu ifadeler değer verilerek bir şey yapılıyorsa o zaman o değer verenler açısından da aynı vicdani ahlaki sorunun olduğunu düşünürüm ben. Bir yıldır mahkemeniz bu kişinin beyanlarına dayanarak Türkiye’yi sallıyor. Basın aynı ahlaksız tutumları sürdürüyor. Bu şahıs en sonunda burada işi fiili saldırıya varacak kadar cesaret bulmuştur bu tutumlardan dolayı. Onun için mahkemeniz sorumludur. Savcılar sorumludur. Sorumludur. Bunu vurgulayarak belirtiyorum. Gelelim ikinci meseleye, Sayın Başkan ben 23 Aralık 2008 günü savunmamı yaptım burada. Ve o savunmamda ergenekon şeması denen şemaya ergenekonun liderleridir liderlerindendir diye ismi geçen Eşref Bitlis komutanla ilgili de bazı açıklamalar yaptım ben o davaları takip eden avukat olarak. Niye bunu yaptım iddianamede var çünkü iddianameye konmuş. Hatta o iddianame mahkemenize henüz verilmiş ve iddianamenin kabulü kararı verilmeden önce o iddianamedeki beyanlar savcılar tarafından başka türlü olması mümkün değil. yandaş basına sızdırılmıştı. O onun belgelerini de verdim bakın yeni şafak gazetesi 22 Temmuz 2008 mahkemeniz 27 Temmuz 2008 tarihinde kabul kararı verdi iddianameyle ilgili yani sizin kabul kararınızdan beş gün önce iddianame bu gazeteye manşet olmuş ne diyor. Bitlis paşa ve Ersever’in ipi böyle çekildi. Kimin beyanına dayanarak söylüyor. Tuncay Güney’in beyanına dayanarak söylüyor. Tuncay Güney’in ifadesinde şok iddialarda bulundu. Bitlis paşa ve Ersever’i ergenekon öldürdü. Bitlis paşa mahkemenize MİT tarafından gönderilen yanılmıyorsam 23 Aralık 2008 tarihli yazıda şemada ona ekli nasıl nitelenmiş bakın MİT tarafından. İddialara konu 69 şahıstan ikisi parantez içerisinde Eşref Bitlis ve Gülçin Telci halen hayatta bulunmamaktadırlar. Yani Eşref Bitlis şemada. MİT söylüyor altını da çizmiş. Halen hayatta bulunmamaktadırlar diğer şahıslar ise 14 politikacı, 13 basın mensubu, 9 iş adamı, 3 itirafçı, 9 mafyayla bağlantılı olduğu ileri sürülen eski ülkücü, 9 silahlı kuvvetler mensubu, 1 yazar, 1 emniyet mensubu konumundadırlar. Tuncay Güney İpek’in ifadesi ve CD’lerde yer alan iddialardan oluşturulan şema Ek-7’de sunulmuştur mahkemenize göndermişler Ek-7’de. Sayın Başkan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir komutanı öldürülüyor MİT tarafından ergenekon şemasına 2001 yılında konuyor 2001 yılında. Eşref Bitlis’in katledilmesinin gerekçesini MİT yazmış buraya. Gerekçesini. Niye öldürülmüş ergenekon ulusalcılardan oluşuyor. Amerikan karşıtları Amerika’ya bizimle karşı mücadele edenler Eşref Bitlis de ne yapmış 1993 öncesinde Amerika’yı Amerika’nın PKK’yı desteklediğini silah sat… silah verdiğini çekiç güç vasıtasıyla o örgütün bütün imkanlarla desteklendiğini kanıtlamış ve buna karşı mücadele etmiş. Suçu büyük. Suçu büyük. Amerika’nın bölgeye yerleşmesine karşı mücadele ediyor. Kendi Kürt’ümüzü kazanmak istiyor. Bununla ilgili mektuplar yayınlandı Özal’a gönderdiği mektuplar. Kendi Kürt’ümüzü kazanmak istiyor. Özal ne yapmış. Özal da Eşref Bitlis’in bu silah PKK’yı desteklediği bilgilerini ve diğer şeyleri Amerikalılara bildirmiş. Ve Amerikalılar Eşref Bitlis’i öldürüyor, katlediyor ve yine Amerika’ya karşı mücadele edenlerin konduğu sahte sanal bir ergenekon şemasına da konuluyor. 2001 yılında da hedef sadece o mu hedef Sayın Başkan 9 subay diyor o 9 subay kim? Onlar da yazılmış Tuncay Güney’in ifadelerinde. Ne diyor orda Tuncay Güney mülakatında? Bunlar Karadayı, Kıvrıkoğlu, Veli Küçük, Eşref Bitlis, Teoman Koman, Rasim Betül, Osman Özbek bunların hepsi aynı gruptan diyor. Çekirdek kadro mülakatın 29. sayfasında bu okuduğum. Çekirdek kadro İsmail Karadayı, Necip Torumtay, Teoman Koman, Rasim Betül, Nejat Mildür, Veli Küçük, Osman Özbek. Amerikalılar kuzey Irak’a Türk ordusunu Özal’ın sokmak istediği günlerde 1. körfez savaşı sırasında buna karşı durup istifa eden Genelkurmay Başkanını da unutmamışlar şemaya koydurmuşlar Necip Torumtay. O da şemada. İfadeden açık olarak anlaşılıyor hem de çekirdek kadrodan. Ergenekonun çekirdek kadrosu. Tuncay Güney ne diyordu ergenekon demek Türk Silahlı Kuvvetleri demekti. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 3 tane Genelkurmay Başkanı ve jandarma genel komutanı evet Rasim Betül var bunların hepsi Amerika’nın körfeze yerleşmesine karşı mücadele eden herkes bütün generallerimiz Genelkurmay Başkanlarımız jandarma genel komutanlarımız ergenekon şemasında. Siz bu şemayı açmadınız. Mahkemeniz sorumludur. Mahkemeniz sorumludur. Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yürütülen psikolojik harekattan onu karalama faaliyetinden teğmenleri fuhuş çetesi diye medya da yandaş medya da teşhir etmelerinden sorumlusunuz. Çünkü bu, bu mesele yüzünden bu işler oldu. Eğer o şema açabilseydi bu tertipler olamayacaktı. Olamayacaktı sorumludur mahkemeniz. Hala bunu açmamaktasınız. Hala bunda ısrar etmektesiniz. Türkiye’ye karşı bu büyük suçtur. Bu suça daha fazla ortak olmamalıdır mahkemeniz. Sayın Başkan Eşref Bitlis’i öldürenler biliniyor sır değil. Sayın Doğu Perinçek 1997 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi susurluk komisyonunun dinlediği ilk siyasi parti lideridir. Orada çok açık olarak kimlerin bu işin içerisinde olduğunu isimler vererek açıkladı. Bunlardan birisi Amerika’nın adına daha sonra Adana konsolosu başkonsolosu olan Elizabeth Shalton’dır. Birisi general Nealp’tır hangi tarihlerde incirlik üssünde toplantı yaptıkları bile bilinmektedir açıklanmıştır. Amerika’nın Amerikan büyükelçiliğinin siyasi komiseri Kunstater İstanbul üniversitesindeki bir değerli profesörümüze onun Eşref Bitlis’i jandarma genel komutanımızı öldürttünüz demesi üzerine kendiliğinden hayır onu biz öldürmedik MİT öldürdü diye açıklama yapmıştır. Kunstater denen adam CIA’nın büyükelçilikteki temsilcisidir. Çoğu zaman büyükelçiden daha da önemli bir adamdır. Bunu söyleyebilmiştir. MİT öldürttü ifadesi aslında şudur. Amerika’nın Türkiye istihbarat teşkilatı içerisine yerleştirdiği adamları vasıtasıyla öldürttüğü anlamına geliyor. Onların da isimleri çok iyi biliniyor bunların birisi Mehmet Eymür’dür. Bu davada kendini ortaya koydu bütün gücüyle. Savcıların çok itibar ettiği bir kişi olarak belgeler alışverişi yaptılar. Biri Mehmet Eymür’dür. Peki Tuncay Güney kimdir? MİT’in 26 Kasım 1998 tarihli sitesinde kontra terör merkeziyle ilgili yaptığı açıklamayı mahkemenize sunduk MİT sitesine bakarsanız vardır orada yine MİT’in resmi sitesinde. Tuncay Güney İpek MİT kontra terör merkezinin adamı. Bizim belge bize aittir dediler. Sabah gazetesinde yayınlanan bu açıklamaya neden olan belge bize aittir dediler orada Tuncay Güney İpek kontra terör merkezinin adamı. Yani kimin adamı Mehmet Eymür’ün adamı. Faaliyetleri ve kuruluşu şaibeli bir örgüttür ve MİT şemasından çıkarılmıştır diye açıklama yaptı MİT bunu. Yani yasadışı bir örgüt kurmuşlar yani CIA’ya bağlı Amerika’nın istihbarat örgütüne bağlı kontra terör merkezi Çiller’in başında olduğu örgütün MİT içerisindeki ayağı yani. Bu bilgileri söyleyen kişi ve Tuncay Güney’de dediğim gibi CIA’nın kullandığı adamlar. Sabah gazetesi son günlerde yeniden bu konuyu gündeme getirdi. Türk Silahlı Kuvvetlerini karalamak amacıyla olduğu da net olarak ortaya çıktı. Ne diyor sabah gazetesi bir albay çıkardılar piyasaya sözde uçak düştükten sonra hazırlanan raporların birinde imzası olan 4 ay sonra hazırlandığını söylediler. Raporda ismi olan bir albay. Güvercinlik havaalanında Etimesgut’ta görevli bir albay diyor ki, bu uçak buzlanmadan düştü idarenin kusurunu gizlediler hatta 4 generalin önünde ben çağırdılar beni raporu zorla bize dikte ettirerek imzalattılar. Yani bu olayı Türk Silahlı Kuvvetleri şey yaptı örtbas etti ve suçlular şunlar, şunlar şunlardır diyor. S. A. adında bir albay. Ben bu davanın bütün safhalarını 4 yıl boyunca yargı safhasında daha sonra da her yönüyle izledim. O olayla ilgili askeri makamların düzenlediği 3 tane rapor vardır. Birisi olayın olduğu gün en kıdemlisi bir binbaşı diğerleri yüzbaşı ve astsubaylardan oluşan 5 kişiden oluşuyor onların düzenlediği bir rapor var orda hiçbir şekilde bir idari kusurdan vesaireden söz edilmiyor uçağın buzlanmadan düştüğü iddiası var. Genelkurmay Başkanlığının açıklaması ona dayanıyor. İkinci rapor bir gün sonra olaydan bir gün sonra 18 Şubat 1993 tarihini taşıyor oradaki en kıdemli subay bir generaldir tuğgeneraldir. 3 tane albay var. O albaylardan albayların imzaladığı raporda uçağın buzlanma veya başka nedenler diye iki neden gösteriliyor hiçbir idari kusurdan orda da söz edilmiyor. Son rapor 29 Nisan 1993 tarihlidir. Orda da kara kuvvetleri komutanlığından kaza kırımla ilgili generaller var iki tane albay var ve bir tane sadece bir tane güvercinlik havaalanında görevli albay var. Erol Polat ismi. Olsa olsa Etimesgut’ta görevli olduğuna göre, hatta kaza günü uçaklar uçamaz diye rapor verdim iddiasında bulunuyor bu kişi. Bunu söyleyebilecek tek kişi Erol Polat olabilir. Ama Erol Polat’ın böyle bir beyanda bulunması mümkün değil. Mümkün değil çünkü söylenenler zırva. Söylenenler zırva hiçbir uçak mühendisi bir pilotun asla söylemeyeceği laflar söylüyor. O günün meteorolojik raporları da var. Onun anlattığı meteorolojik şartların hiçbiri yok o gün 14 tane uçak uçmuş. Söylenen her şey yalan. Niye yapılıyor bu. Özal suikastı ve vesaire işte hep onun ikisini de Türk Silahlı Kuvvetleri yaptı. Niye Kürt açılımı var. Özal Kürtlere yönelik haklar verecekti engelledi. Efendim Eşref Bitlis Kürtlere yönelik şeyler yapacaktı o da engellendi ona da suikast yaptı kim yaptı silahlı kuvvetler. Kime söyletiyorlar bunu Tuncay Güney’e. Tuncay Güney’e. Veli Küçük’ün başı bugün ağrımaz. İleride çok ağrır. Niye? Eşref Bitlis’i ve Cem Ersever’i Veli Küçük öldürttü diye mülakata yazdırmışlar. O günden 2001’den tedbirini alıyorlar. Bu öldürenler belli bugün aynı karalamayı yapabilmek için bir başka Tuncay Güney bulmuşlar. S. A. diye bir albay. Sayın yargıçlar o şemayı açın Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı yapılan bu alçaklığa mahkemeyi alet etmeyin. Lütfen alet etmeyin. Güvenimizi de sıfırlamayın. Hiçbirinize güvenimiz kalmaz. Bunlar boş şeyler değil. Yargılamayla ilgili değildir de demeyin. Çünkü iddianameye yazılmış bunlar. Onu yargılıyorsunuz. Yargılamayla doğrudan ilgili. Hiçbir kelimem benim yargılama dışı değil. Bunu mahkemenizden talep ediyorum. Son olarak Sayın yargıçlar bakın o iddianamedeki Tuncay Güney’e ait bütün yalanlar dahil iddianamedeki 38 iddia konusunda İstanbul mahkemeleri genel başkana açtığı davalar nedeniyle tazminata hükmetti. Orada sadece olay hukukidir değildir tartışması değil, iddiaların aksini ispat eden belgeler koyduk. Belgeler koyduk. O iddiaların gerçek dışı olduğunu tespit etti mahkemeler öyle tazminat kararları verdi. Bunlardan biri de demin gösterdiğim Bitlis paşa ve Ersever’in ipi böyle çekildi yalanını yazan yeni şafak gazetesiyle ilgilidir. O da mahkum oldu bu mesele nedeniyle. 38 tane ayrıca benim şahsımla ilgili açtığım 8 tane davadan yine benzer kararlar çıktı bunları sundum heyetinize. Benim gözaltına alındığım gün bilgisayar hard disklerini yazdığım şeklinde bir karalama kampanyası yürütüldü. Büromda olmadığım halde. Hepsinden mahkum oldular. Hem de o gerekçelere bu haberin yalan olduğu yazılarak tazminata mahkum oldular. Genel başkanımla ilgili iddiaların 10’u hakkında savcılar bizim iddianamedeki yazdığımız şeyler doğru değil diye açıklama yazdılar mahkemenize yazı verdiler. Bu iddialarla ilgili olarak bir isnatta bulunmuyoruz dediler. Bir tek Tuncay Güney ile ilgili belge ve iddialar onun ergenekon örgütüyle ilgili iddialar konusunda sadece Tuncay Güney’i dinleme imkanı kalmadı e onunda delil olma özelliği yok. Peki neden tutukluyuz hala. 31 aydır neden tutukluyuz? Bunu izah edebilecek bir gerekçe istiyoruz. Hiçbir genel laf bizi ikna etmez. Kamuoyunu da ikna etmez. Vicdanları da ikna etmez. Mahkemeniz bizim burada tutukluluğumuzun sürmesine yarayan kendi kanaati neyse onu yazmak ve bildirmek zorundadır. Bildirmek zorundadır. Tahliyemi talep ediyorum teşekkür ediyorum.”

Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi, verildi:”Değerli başkanım Sayın üyeler, bundan önceki son beyanımda arz ettiğim gibi Osman Yıldırım’ın Ataşehir’deki toplantıda Mehmet Fikri Karadağ da vardı demesi bu toplantının olmadığının delilidir. Benim sözüm doğrudur ve gerçektir başka şey aramanıza lüzum yok benim doğru söylediğim söz delil diye size taa savunmamı arz ederken söylemiştim. Bundan önceki beyanımda da söylemiştim. Allah’a şükürler olsun ki yüzde yüz haklı çıktım tabi diğer arkadaşlarım da söyledi sadece ben demiyorum bunu da yüzde yüz haklı çıktık. Duble ne dubleks evi kaldı ne iki katlısı ne bir şeyi hiçbir şeyi gösteremedi tamamıyla, tamamıyla iftira yalan ve yalan söyletildiği ortaya çıkmıştır. Değerli Başkanım hep aynı şeyle başlıyorum fakat günün birinde bu dediğim tabi daha iyi anlaşılacak. Adını bile ömrümde hiç duymadığım bir örgütü kurmak ve yönetmek iddia ve iftirasıyla tam 34 aydır tutukluyum esirim. Her şey her seferinde söylediğimiz gibi kurgu hile dolap ve yalan üzerine kurulmuş gidiyor. Şurada tam 163 duruşma yapıldı. Hiç kimseye örgütle ilgili tek bir soru sorulmadı. Örgütün adı bile geçmedi. Üye misin ne zaman kurdun hangi beyannameye veya bildiriye kuruluş bildirisine imza attın. Hiç kimseye bir şey sorulmadı hiçbir delil de gösterilemedi. Savcılardan birisinin dediği gibi birisinin sorusu üzerine Mehmet Fikri Karadağ her türlü şeyi yapıştırmak istiyorlar ama hiçbir şey tutmuyor. Baştan aşağıya hepsi iftira olduğu için o zaman niye bekliyorsunuz efendim yukarıdan emir bekliyoruz. O zaman ben size sormuştum bu yüce mahkeme ve heyete kimdir Sedat Sami Haşıloğlu Sayın hakimimin yukarısı üstü emir beklediği. Kimdir Sevgili Başkanımın emir beklediği. Kimdir Sayın Hasan Hüseyin Özese’nin emir beklediği makam böyle bir makam olabilir mi? Demek ki var. Çünkü iftira üretim merkezi bu memlekette herkesi esir almış. Sen misin bir kısım bizim istemediğimiz ve onaylamadığımız sanıklar hakkında şerh kararı koyan Köksal Şengün biz sana gösteririz. Hadi bakalım şuydu buydu bilmem ne bandıydı. Sevgili Başkanım endişem odur ki 5. iddianamede inşallah olmaz ya bizim aramıza gelebilirsiniz. Çünkü bunların yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bugüne kadar hiçbir delil gösterilmeden sanıklar suçlandı. Delil diye ortaya koydukları şeylerin hemen hemen tamamı burada herkes tarafından çürütüldü. Daha hala daha hala gerekçelerinde sevgili savcılar süper savcılar ne diyor kuvvetli suç şüphesi kaçma ihtimali delillerin karartılması. Yani onlar bunu okurken o cüppenin içindeki cumhuriyet savcısı adına ben şurada küçülüyorum utanıyorum. Ama onlar hiç kalbi sızlamıyor. Vicdanı da hiç titremiyor. Değerli başkanım 20 ay önce ben öbür salonda huzurunuzda benim iki suçum var Sevgili Başkanım demiştim. Birincisi kan içici zalim ırz mal ve can düşmanı emperyalistleri sevmiyorum. Hele bunlarla işbirliği yapan şerefsizleri hiç sevmiyorum demiştim aynen böyle dedim sevmiyorum. Bunları sevebilecek olan bir insan varsa ona da insan denebilir mi? Şerefi haysiyeti var mıdır? Anası babası belli midir? Yoksa iblisin soyundan mı geliyordur sorgulamak lazım. Her zaman söylediğim gibi benim sözüm doğrudur ve gerçektir. Ve delildir başka bir şey aramazına gerek yok. Arz ettiğim gibi şurada 163 duruşma yapıldı. Bu duruşma süresince iddianamesini ispat edemeyen süper savcılar gerekçe olarak söyledikleri de demin arz ettiğim gibi kuvvetli suç şüphesi kaçma delilleri karartma. E hangi delilleri karartılacak bir delil varsa bu yüce mahkeme niçin hala bunları zapta rapta altına almamıştır Sevgili Başkanım. Ne demek hangi delili karartacakmışım varsa o bildiğin delil niçin bugüne kadar yakalatıp getirip Sayın mahkemeye arz etmedin iddia makamı. Eğer böyle bir karartılacak delil varsa Sayın yüce mahkeme niçin kilit altına almadı zaptı raptı altına almadı. Günün birinde bunlar sorulduğu zaman ne cevap vereceksiniz çok merak ediyorum. İnşallah o günleri de çok güzel keyifle seyredeceğiz inşallah burada. Bütün bunlardan sonra hala hangi vicdan ve kanaatle bizleri burada esir tutuyorsunuz o cüppelerin içinde oturabiliyorsunuz sizlerin böyle sabrınıza da hayranım. Hep söylüyordum diyordum ki koskoca imparatorluğu Mekke kadılığını bile rüşvetle satan kadılar yıktı. Şimdi de ne kadar acıdır ki ne kadar acıdır ki son Türk devletini de neredeyse, neredeyse hakimler yıkmak üzere. Çünkü memleketin nereye gittiğini söyleyebilecek olan bütün vatanseverler sayenizde burada esir. Söylediği hiçbir söz ne televizyonda ne gazetede hiçbir şeyde çıkmıyor. Sadece çarpıtılarak tamamen söylediğimizin tersi istikamette kendi arzu ettikleri gibi çıkıyor. Teksip ediyoruz diyor ki, evet bu haber yalandır, yalandır ama yalan da olsa haberdir yayınlama hakkı vardı diyor. Davut Varlı diye Eyüp’te bir tane hakim arkadaşımız. Sevgili Başkanım ben size o zamanki 26 Şubat 2009 tarihindeki savunmamın sonunda demiştim ki, Allah Celle Celal diyor ki hükmettiğin zaman adaletle hükmedin. Sayın Haşıloğlu duyuyorsunuzdur değil mi sözümü? Hükmettiğin zaman adaletle hükmedin. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayın. Sadece benden korkun. Şüphesiz Allah sizin sakladıklarınızı da açığa vurduklarınızı da bilendir. Sizleri sizlere yüce yaratana hiç olmazsa bir kerecik olsun hatırlamaya hatırlamanızı tavsiye ediyorum Sevgili Başkanım. Eğer o size kendisini hatırlatırsa vay halinize. Bugüne kadar anlaşılan odur ki iftira üretim merkezi ve onlarla işbirliği yapan ve onlardan korkan onların gölgesinde yaşayan herkeste ancak bunların hepsiyle sadece Allah başa çıkabilir. Tahliyemi talep ediyorum saygılarımla.”

Sanık Veli Küçük müdafi Av. Zeynep Küçük söz istedi, verildi:”Şimdi asrın davasında asrın izleyicilerinin önünde asrın takip et… basın mensuplarının takibi altında asrın davasına ilişkin asrın savunmalarını yapıyoruz biz burada. Asrın cinayetiyle ilgili Danıştay cinayetiyle ilgili bir takım beyanlarda bulunuyoruz. İzdihamdan geçilmiyor. Herkes çok ilgili. Bende devam ediyorum ne kadar ilginizi çekiyor bilmiyorum. Artık çokta beyhude olduğuna da inanıyorum ayrıca bu yaptığımız bu söylediğimiz her şeyin de son derece beyhude olduğuna inanıyorum. Ama gene de belki hani merak edersiniz kulağınızın bir yerinde kalsın diye ben biraz yine bazı somut verilerden yani şeylerden değil iddialardan atmasyonlardan özür dileyerek söylüyorum değil somut dosyada mevcut verilerden bahsetmek istiyorum. Fethullah Kaya burada dedi ki Mayısın ilk haftasında Süleyman ve Küçük Salih bizim evimize geldi. Ben evdeydim. Alparslan ile beraber evdeydim ben çıktım dedi. Ondan sonra ne olduğunu bilmiyorum dedi. Şimdi ben merak ettim. Ben bu davanın bu davayı ben kendi namusum gibi görüyorum. Bu davada bu cinayeti yapana da azmettirenin de bu davada ortaya çıkarılmasını istiyorum. Ben bir hukukçuyum çünkü. Bu davada hukuka sıkılmış bir kurşun var. Ben onun için çok çaba sarf ediyorum. Benim niyetim buradakileri aklamak değil. Çünkü gerçeği ortaya çıkardığımda zaten buradakiler otomatik olarak aklan… zaten aklandılar. Ben bir hukukçu olarak bunu namusum olarak görüyorum. Bu cinayet işlendiğinde size küçük bir anekdot anlatayım biz bu cinayet işlendi Cuma günüydü herhalde cumartesi günü ya Cuma akşamıydı yani çok büyük bir infial haliydi bizim içinde benim içinde öyle. Eski işlerimde çalışıyordum. Şok geçirdim ve biz o gün akşam veya ertesi gün sabah çok iyi hatırlamıyorum ailecek toplandık köyümüze gittik. Biz sık sık hafta sonları ailece toplanıp köyümüze giderdik. Yolda da müvekkilimle bu cinayeti konuştuk. O gün ben çok duygulandım ve yolda giderken arabayı ben kullanıyordum ağladım. Çünkü ben o kurşunun bana sıkıldığını düşündüm. Tertemiz bir adama makamında görevi başın… şehit görevi başında. Görevini yapmaktan başka da bir niyeti olmadığı bir sırada gelip bu kadar hain bir şekilde ancak böyle saldırılabilirdi. Müvekkilimle de aynı şeyi konuştuk ve onunla da aynı şekilde kınadık bu olayı. Köyümüze gittik ertesi gün o köyde evde bulunmaz durmaz evde hep bahçelerde dolaşır. Ertesi gün maalesef yani ben evde televizyonu açtım ve müvekkilimin bu cinayetle nasıl ilişkilendirildiğini televizyondan gördüm. Ben çağırdım onu. İçeri çağırdım eve dedim ki bak neler oluyor. Olamaz ya dedi. Ve hatta size bir şey bir anekdot daha anlatayım bakın benim yanımda oldu bu. Saygı Öztürk müvekkilimi aramadan önce Sayın Muzaffer Tekin’in küçük bir resmi televizyonun köşesinde gösteriliyordu. Biz beraber televizyon seyrediyoruz içeride. Küçük bir resmi televizyonun köşesinde gös… artık neler söylüyorlar. Ve bir bağlantı kurmaya çalışıyorlar. Babam yani müvekkilim dedi ki, aaa ben dedi bunu tanıyorum ya dedi bu kişiyi dedi. Aman dedim ne diyorsun nereden tanıyorsun. Ya dedi bu Süleyman’dı dedi galiba adı dedi bana. Süleyman’dı galiba biz onunla karşılaştık dedi falan. Ve bana söyledi. Üstüne Saygı Öztürk aradı ve üstüne Saygı Öztürk ile o meşhur konuşmayı yaptı ilk beyanı bana yaptı sizin Süleyman olduğunuz konusunda isminizin. Her neyse şimdi geldik bu cinayeti buraya kadar getirdik ben kendi adıma bu yolda çok yol kat ettiğime inanıyorum. Ama ben kat ettim bu yolu. Sizin heyetinizden veya savcılık makamından hiç destek almadan. Ben kendi başıma bu cinayette bu cinayetin ortaya çıkarılması konusunda çok yol kat ettiğime inanıyorum. Demin söyledim. Fethullah Kaya’nın bahsettiği olay ben size o olayı anlatayım. Eğer o olayı merak edip dönüp baktıysanız sizin de çok rahat bulabileceğiniz bir şey bu, 7 Mayıs tarihi. 7 Mayıs tarihinde zannetmiyorum ilginizi çektiğini ama ben size anlatayım. 7 Mayıs tarihinde Alparslan Arslan evde hiç çıkmıyor. Fethullah Kaya o konuda yanılıyor. Alparslan ile beraber gelmiyorlar. 7 Mayıs tarihinde Alparslan bütün gün zaten evde. Ben ilk baz istasyonları incelediğimde hatta bana 7 Mayıs tarihi Alparslan ilginç gelmişti çünkü o günlerde çok yoğun bir telefon trafiği var. Ve çok yoğun bir sürekli hareket halinde. 7 Mayıs tarihinde Alparslan stabil hiç çıkmıyor evden belli saate kadar. Eğer mümkünse baz şeylerde açabiliyorsanız açıp bakmanızı öneriyorum size evinde. Alparslan’ın saat 15’ten itibaren 15’e kadar Süleyman ile konuşuyor 15’e kadar. 15’ten itibaren telefonda irtibatlar kesiliyor. Alparslan bir şekilde ya telefonunu kapatıyor. Ya da açmayacağı bir yere gidiyor. Koyuyor telefonu çünkü bir anda Alparslan’ın telefonu çalışmamaya başlıyor. Süleyman Alparslan’ın evine saat 16:17’de geliyor yani ilk görüşmesini Alparslan’ın evinden 16:17’de yapıyor. Küçük Salih’te 15:57’de yapıyor. Yani Süleyman ve Küçük Salih 7 Mayıs tarihinde saat 15:30-16:00 arasında Alparslan’ın evine geliyorlar. Üçü bir aradalar. Ve yaklaşık iki saat boyunca hiçbirisi hiçbir telefon irtibatı falan kurmuyor. Ya kapalı ya da açmıyorlar. Ne yapıyorlar Alparslan’dan cin çıkartıyorlar. Diğer eskiden dinlediğimiz tanıkların beyanlarını kafanızdan geçirirseniz nasıl olduğunu hatırlarsanız Alparslan’ın cin çıkarma seansı Fethullah Kaya’nın tanıklığıyla iyice ortaya çıktı ve baz istasyonlar bunu tamamen teyit etti. Üçü Alparslan’ın evindeler. Ve Alparslan’ın cininin çıkartılması seansını yapıyorlar. Tarih 7 Mayıs. Danıştay cinayetine bir hafta var. Alparslan artık tamamen delirtilmek tamamen kontrolünü kaybedip tamamen kendisinin görünmez olduğuna inanma, bunu Allah için yapma, kendisine musallat olan bir şeylerden kurtulma psikolojisine bürünmüş vaziyette. Cin çıkarma seansı yapılıyor. Sonra da alpas… evden beraber çıkıyorlar ve her zaman söylediğim o meçhul adrese gidiyorlar. Bakın ben dosyaya yeni giren eksik baz istasyon kayıtlarını falan aldım o meçhul adresin baz istasyonları hala yok. Yok. O adresin baz istasyonları yok. Neden yok. O adresin Salih Kurter’in evi olduğu gün gibi ortada çünkü istikametleri ortada hep söylüyorum. Ve o adresten sürekli telefon görüşmeleri yapmalarına rağmen o adresin baz istasyonlar kayıtlarına neden yansımadığı sorusu hala ortada duruyor. Kim, nasıl, ne yaptı. O baz istasyonlar nasıl dosyada yok. İstediniz gelmedi gene. Yok. Alparslan ve Süleyman tekrar o meçhul adresten baz istasyonu olmayan görüşmeler yapmaya devam ediyorlar 7 Mayıs akşamı oraya gidiyorlar. Dediğim gibi buradan saat 18:45’de biri görüşüyor bakın o 16 ila 18:45 ve 18:15 arasında o iki saat o evde bir şey yapılıyor bu yapılıyor. Ve ondan sonra da Salih hocaların evine gidiyorlar yalnız Küçük Salih gitmiyor. Şimdi size baz istasyonlarından bir bilgi daha vermek istiyorum. İlginizi çekeceğini umuyorum. Ben sizden Ataşehir’deki tanıkların dinlenmesi kararının geri alınmasını talep ettim. Ben bunu siz geri alın diye talep etmedim. Böyle bir kararından rücu edilmeyeceğini bana bu yargılamadaki tecrübem zaten gösterdi. Artı benim böyle işin esasına bakılırsa benim böyle bir şeyim de yok ben sadece usulü anlamda sizin Ataşehir’deki tanıkların dinlenmesi konusunda oluşturacağınız gerekçeyi ve savcılık makamının bu konuda oluşturacağı gerekçeyi merak ettim. Yani siz Sayın savcılık bu kadar şeye rağmen Ataşehir’deki tanıklar dinlenmeliyi neye dayandıracak. Siz gerekçenizde Ataşehir’in komşularının dinlenmesi kararını neye dayandıracaksınız. Çünkü biz artık maalesef bu dosyada müneccimlik vasıtasıyla sizin hani şeyleriniz konusunda bilgi sahibi oluyoruz. Yani böyle, böyle şeyler yapmamız gerekiyor. Bakın savcılığın mütalaasını okuyum. Atılan bombaların verildiği iddia edilen Recep Özkan’a ait evin sanık Osman Yıldırım tarafından gösterilemediği gerekçesiyle toplantı yapıldığı iddia edilen pınar sitesi sakinlerinin tanık olarak dinlenmesi kararından dönülmesi talebinin yapılan yargılamada gelinen aşamada sanıklara ait cep telefonlarının baz istasyon kayıtları dayandığı şeye bakın baz istasyon kayıtları. Sanık Osman Yıldırım dışında sanık Alparslan Arslan’ın çapraz sorgusundaki beyanı, beyanı tanıklar Orhan Kadı ve Recep Özkan’ın beyanları dikkate alınarak talebin reddine. Şimdi bakalım baz istasyonları bize ne diyor size anlattığım şeylerdi diyor. Baz istasyonları o kadar ortada ki bu baz istasyonlarında Osman Yıldırım’ın beyanlarını teyit edecek o toplantıların burada bulunan sanıklar tarafından bu katılımla yapıldığını gösterecek bir tek kayıt var mı yok. Ama o bombaların 4 Mayıs gecesi Osman Yıld… Alparslan Arslan tarafından Osman Yıldırım’a arabanın içinde verildiğini gösterecek o kadar net o kadar sabit baz istasyonlar da geldi. Bunu daha sonra yapacağım. O kadar net bilgi var ki, nasıl irtibat kurmuşlar nasıl gelmiş Orhan Kadı nasıl gitmiş nasıl almış nasıl getirmiş. Baz istasyonları tam yerine oturtabiliyorum ben. Tam tamına oturtuyorum. Baz istasyon kayıtları elimizde mi? Burada Osman Yıldırım’ın söylediklerini teyit edecek bir tek kayıt var mı? Bu toplantıya ilişkin bu sanıkların katılımını gösteren. Yok. Sanık Osman Yıldırım dışında Alparslan’ın çapraz sorgudaki beyanı ne diyor Alparslan. Ben Recep’in evindeydim. Orhan vardı. Orhan’ı Ataşehir Migrosun önüne gönderdim. Osman’ı aldırdım. İndim arabaya bindim. Bombalar yanımdaydı. Arabanın içinde Osman’a bu bombaları verdim. Osman’ı taksi durağına bıraktım. Ben geri döndüm. Alparslan bunu diyor mu? Bunu tam olarak tam olarak baz istasyon kayıtlarından çıkartıyor muyuz? Alparslan bunun haricinde ne diyor? Bunu diyor Alparslan. Ne zaman oldu diyoruz, bir gece önce diyor. Bombalar veril… benim verdiğim günden bir gün önce veya iki bir iki gün önce Osman orada devreye giriyor bir gece önce aldım bombaları diyor. Alparslan da bunu söylüyor mu? Söylüyor. Peki o Recep ile Orhan ne diyor. Evet diyorlar Alparslan bizdeydi indi Orhan’ı gönderdi. Orhan diyor ki evet beni gönderdi. Birini aldı, getirdi Orhan evet getirdim diyor. Evet getirdim diyor. Ne oldu diyoruz. Alparslan aşağı indi arabayı ona verdim ben yukarı çıktım Alparslan ile o kişi beraber hareket etti diyor. Peki bunu kabul ediyor mu ediyor. Baz istasyonlar bunu doğruluyor mu doğruluyor. Alparslan Orhan Recep bu iddiaları bu şekilde ortaya koyuyor ve dosyadaki bütün baz istasyonlarından bunu olduğu gibi 4 Mayıs akşamına oturtabiliyor muyuz? Oturtabiliyoruz. Peki siz savcıların bu şeyine beyan mütalaası üzerine şöyle bir karar vermişsiniz. Bu kişilerin dinlenme nedenleri keşif sonucuyla ilgili bulunmadığından dinlenme nedenleri apartman sakinlerinin dinlenme nedenleri keşif sonucuyla ilgili olmadığından ben size soruyorum apartman sakinlerini niye dinledik? Osman Yıldırım dedi. Osman Yıldırım ne dedi? Ben o apartmana girdim apartmanın içine girdim daireye girdim dairede şunlar, şunlar, şunlar vardı toplantı yaptık bombaları aldım çıktım dedi. O apartman öyle bulunmadı mı? Peki o apartmanı söyleyen Osman. Tanıklar niye dinlendi o apartmanı tanı… keşif niye yapıldı? Osman dedi ki ben oradaki eve gittim. Keşfin nedeni bu. Osman’ın beyanı. Her ikisi de Osman’ın beyanı değil mi? Nasıl bir alaka kurulmaz tanıkların. Şu var çok merak ediyorum Osman iki tane ev söyledi son beyanda biliyorsunuz ilkinden baktı ilkiyle ilgili tutturamayacak devreye ikinci evi soktu. Şimdi Osman o keşif sırasında o evi gösterebilseydi. Gösterebilirdi de. Ayağına dolandı gösteremedi. O evi gösterseydi siz mahkeme olarak otomatikman Osman’ın ikinci iddiasından vazgeçtiği yani ikinci bir ev olmadığı şeklinde mi yorumlayacaktınız bunu. Yani Osman’ın ortaya attığı yalanı siz kendi kendinize mi aklayacaktınız. İlkini gösterdi ikinciyi gösteremedi ne diyecektiniz. O zaman mahkeme ne yapacaktı? Haaa o zaman bu toplantı ilk evde olmuş mu diyecekti? Ne olacaktı öbür yalanı? Öbür yalan nereye gidecekti ikinci ev ne olacaktı? Tamam Osman bu ilkinde hallettik biz mi diyecektiniz. Savcılar her iki evde de keşif yapılmasına ilişkin talepte bulundu o gün. Talepleri öyleydi her iki evde de keşif yapılması dedi savcılar. Her iki evde gösterdi ne olacaktı. Yav Osman’a ev mi bulamayız. Osman gibi adam ev mi bulamaz. 3. ev dese ne olacak. 4. 5. ev dese ne olacak. 4 tane ev söyleyip birini gösterse o ev toplantı evidir mi diyeceğiz. Ne yapacağız. Dosyadaki verilerden bahsediyorum ben. Ben dosyadaki somut şeylerden bahsediyorum. Osman’ın beyanlarından bahsetmiyorum ben. Osman’ın söylediklerinden bahsetmiyorum. Bakın 11 ağır ceza Ankara’nın başkanı diyor ki Osman’ın beyanatı var. Osman’ın söyledikleri önemli diyor. Ha bunları diyor niye karardan sonra söylediği tartışmalı. Osman’ın söyledikleri önemli ama nasıl önemli diyor. Bununda mutlaka başka objektif delillerle desteklenmesi gerekir Osman’ın söyledikleri. 11 ağır ceza. O hakim değil de siz mi hakimsiniz. Hani objektif Osman söylüyor oluyor. Osman iki ev diyor iki eve birden keşif, keşfe gidiliyor. Vazgeçtim tek ev dese hadi o zaman tek eve gideceğiz. 3 ev dese 3 ev bulmaya çalışacağız. Bunun tanıkların dinlenmesinin keşifle ala nasıl diyebilirsiniz biz Osman üzerinden gidiyoruz. Osman ne derse biz onun peşinden gidiyoruz. Dosyaya girmiş baz istasyonların hiçbir ehemmiyeti yok. Söylenen bugüne kadar dinlenen tanıkların sanıkların beyanlarının bu baz istasyonlarla birebir örtüştüğünün sadece Osman’ın beyanının örtüşmediğinin hiçbir önemi yok. Biz ikinci evi arıyoruz. Bu Sayın heyet Recep Özkan’a inatla ikinci evinin olup olmadığına ilişkin sorgu yaptı ve hala inatla Recep Özkan’ın ikinci evinin olup olmadığı konusunda buraya gelen tanıklara soru soruyor. Niye? Osman söyledi. Niye bugüne kadar söylemedi? Madem öyleydi de niye bugüne kadar söylemedi Osman? Bunu soruyor musunuz? Osman’a sordunuz mu? Siz hala Recep Özkan’ın ikinci evini bulmaya uğraşıyorsunuz. Vardır, vardır mantığıyla. Ben buna inanamıyorum hakikaten inanamıyorum. İkinci ev bu dosyada hala bu yargılamada bu Danıştay sorgusunda ikinci evin varlığı konusunda şüphe yaratılmasına ve bunun tartışmaya açılmasına sadece Osman Yıldırım’ın beyanıyla olayı buraya getirmeye inanamıyorum. Şimdi Sayın heyet size 4 Mayıs günüyle ilgili bir şeyden daha bahsedeceğim. Bunları mümkünse heyete verebilir misiniz çünkü ben dediğim gibi anlattığım şeylerin bazen çok havada kaldığını düşünüyorum hatta hakimler ne alakası var bunun bile diyebiliyorlar. Sonra da o kişi tanık olarak buraya çağırılıyor yalnız. Ben baştan Küçük Salihlerden bahsederken Hilmi Öztürk’lerden bahsederken bu dos… bu heyetin bu kişilerden hiç haberi yoktu. Onlarda kimmiş oldular. 4 Mayıs akşamı savcılara da verir misiniz? Şimdi 4 Mayıs günü önemli bir gün ben el yazısıyla tabi üstünde çalışırken abuk subuk notlar aldım. Bilmiyorum yani sizi şey yapar mı? 4 Mayıs günü Süleyman’ı sabah 09:38’de Alparslan uyandırıyor. Süleyman’ın baz istasyonlarına bakarsanız göreceksiniz. Alparslan uyandırıyor. Sonra Süleyman Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiyor. Avrupa yakasında biraz oyalanıyor 14:32’de bu arada yüksek ihtimalle Salih Kurter’in evinin civarında oralarda sonra o bu arada da Alparslan ile telefonla konuşmaya devam e… telefon irtibatları çok sıkı devam ediyor ne oluyor bilmiyorum saat 16:51 itibariyle Süleyman tekrar Anadolu yakasına geçiyor. Nereye gidiyor? Direkt olarak Alparslan’ın evine gidiyor. Hızlı bir şekilde hareket ediyor alpa… direkt olarak Alparslan’ın evine gidiyor. 16:51’de Anadolu yakasına geçerken de iki kere Alparslan Arslan’ı arıyor Bağlarbaşı’ndan ben eve gidiyorum diye. 17:50’de, 17:50’de yani Süleyman Alparslan’ın evindeyken ki Toygar Hamza’dan baz veriyor. Alparslan’ın evindeyken Süleyman’ın telefonundan Osman Yıldırım aranıyor bu ilk telefonu zaten hani soruyoruz ya Süleyman’a sen Osman Yıldırım’la bağlantın var mıydı diye sorduk devamlı o da ne dedi ben Alparslan ile beraberken benim telefonumdan Alparslan aradı dedi. Sürekli bu savunmayı yaptı. Süleyman Alparslan’ın evinde Süleyman’ın telefonundan Alparslan Süleyman’ın telefonundan Osman aranıyor. Evde kısa bir süre geçiriyorlar. Ve Süleyman gene böyle bir saat sonra hızlı bir şekilde Avrupa yakasına geri geçiyor. Yani 4 Mayıs günü gündüz öğleden sonra saatlerinde telefonla halledemeyecekleri bir mevzu bir şey var. Süleyman’ın Alparslan’ın evine gitmesi gerekiyor. Orda Alparslan’ın evinden Süleyman ve Alparslan bir aradayken Osman’ı arıyorlar bir saat sonra Süleyman Avrupa yakasına geri gidiyor ama Süleyman aslında Anadolu yakasında oturuyor. Süleyman bir şey götürüyor anladık telefonla konu… telefonla konuşmak gibi hiçbir şeyleri yok çekinceleri yok. İstedikleri zaman istedikleri gibi telefonla konuşuyorlar. Ama eğer Süleyman’ın bir şey götürmesi bir şey vermesi gerekiyorsa Alparslan’ın evine gitmesi gerekiyor. Çok hızlı bir şeklide Alparslan’ın evine gidiyor. 4 Mayıs günü öğleden sonra. Alparslan da o sırada ilk konuştuklarında Bahariye’de büroda Süleyman ile konuştuktan sonra Alparslan da harekete geçiyor. Ve evine doğru gidiyor. O arada da neden Süleyman’ın telefonla konuştuğunu bir buçuk saat Alparslan’ın kendi telefonuyla herhangi bir irtibat kurmamasından anlıyoruz pili bitik hakikaten. Alparslan’ın telefonu bir buçuk saat susmaz. Bakarsanız görürsünüz susmaz. Pili yok. Süleyman’ın telefonundan onun için arıyor Osman’ı. Ama Süleyman ile Alparslan bir aradalar o sırada. Süleyman bir şeyi Avrupa yakasından hareketle getiriyor öğleden sonra saatlerinde Alparslan’ın evine bir saat sonra çıkıyor Avrupa yakasına geri dönüyor sizce bu ne olabilir. 4 Mayıs ne olabilir? Alparslan ne dedi sorgusunda Süleyman bana bombaları evimde teslim etti dedi. Evime getirdi dedi. Evde teslim etti dedi. Alparslan’ın baz istasyonlarına bakıyoruz. Sabah evinde uyanıyor öğlen bürosuna gidiyor Süleyman kendisini aradığında yani 16:51’de bürosunda Süleyman’dan telefonu alır almaz harekete geçiyor 17:50’de evinde bir buçuk saat telefon görüşmesi yapmıyor o sırada çünkü Süleyman’ın telefonundan arıyor Osman’ı. 18:30’da hemen Osman’ı telefonu şarj olur olmaz ilk iş Osman’ı arıyor bu sefer Osman’la irtibatları başlıyor. Buluşacaklar akşam Ataşehir’de Alparslan bombaları Osman’a verecek. Osman ile sıkı bir temas Osman ile görüşürken lütfen onun için dağıttım size bunları Osman’la görüşürken aynı zamanda lütfen Alparslan’ın Recep Orhan nasıl aradığını görün çünkü eve gidecek akşam öyle kafasında öyle var. Bu arada da iki kere evden çıkıyor Süleyman’ı anladığım kadarıyla baz istasyonundan takip ediyorum Süleyman ile beraber eve çıkıyorlar Süleyman’ı bir yere bırakıyor karşıya geçebileceği bir yere bırakıyor rahatlıkla Süleyman oradan otobüse ya da bir şeye biniyor karşıya geçiyor ama köprüden geçiyor Süleyman Alparslan tekrar Üsküdar’a dönüyor saat 9 itibariyle evinde. Saat 10 itibariyle da evinde baz istasyonlardan takip edebilirsiniz çünkü bombaları yanında taşıyamaz. Ataşehir’e Osman’a bombaları teslim etmeye gitmeden önce evine uğruyor saat 10’da. Çok az kalıyor. Eve uğruyor çıkıyor. E direk Ataşehir’e Recep’in evine gidiyor. Recep’in evine gidiyor bu arada Osman ile çok yoğun olarak irtibatları devam ediyor. Size Recep’in evinde Alparslan’ın nasıl gittiğini detayıyla anlattım baz istasyon kayıtlarından 4 Mayısta tekrar etmek istemiyorum ona ilişkin baz istasyon kayıtlarını da verdim. Ve Alparslan 4 Mayıs günü bu dediğim şekilde Süleyman’dan aldığı bombaları götürüyor aynı gün akşam 23:50 civarında Osman Yıldırım’a teslim ediyor. Teslim ediyor. Dosyadaki bütün kayıtlar bunu olduğu gibi açıkça ortaya çıkarıyor. Ama her zaman söylüyorum görmek isteyene. Bu çapraz sorguları dinleyene bu çapraz sorgulardan sonuçlar çıkarana bu çapraz sorguları baz istasyonlarla karşılaştırana bu baz istasyonlardan hikayeyi yerine oturtmak isteyene. Yoksa biz Recep Özkan’ın ikinci evinde takılır kalırız sorgularız Recep Özkan’ı. Şimdi savcılar hazırlık yapıyor güvenlik şeyinin sitenin kapısındaki güvenliğin adını falan soruyorlar. Biz daha çok tanık dinleriz. Güvenlikçileri falan çağıracağız biz buraya ben görüyorum çünkü bunu görmek istemiyorlar. İstemiyorlar. Siz istiyor musunuz? İstemiyorsunuz. Siz Recep Özkan’ın evinde takılısınız. İkinci eve. Efendim bu dosya görmek isteyen için bu dava bitmiştir. Bu dava görmek isteyen için bitmiştir. Bu dava olayı çözmek isteyen için de çözülmüştür. Bu dava bitmiştir. Bize burada uzatmada sizin ben artık şu kanaatteyim. Mecbursunuz. Bu başka türlü olmaz. Bazen çok özür dileyerek söylüyorum diyorum ki kendi kendime bir hukukçunun bunu böyle yapması için neresinden nasıl yani ne yaptılar ne yaptılar bir hukukçuyu bu hale bu duruma bu kadar görmez hale ne oldu? Ben üzülüyorum efendim bu dava bitti. Ne bir ergenekon örgütü olduğuna ilişkin dosyada bir tek delil, delil bakın gizli tanık beyanı demiyorum delil var. Ne bu Danıştay saldırısının bu sanıklar tarafından işlendiğini gösterecek en ufak bir emare var. Bu dava bitmiştir. Artık lütfen daha fazla cüppelerinize saygısızlık etmeyin. Bu davayı bitirin teşekkür ederim.”


Yüklə 0,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin