Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi Av. Tolga Akalın söz istedi, verildi:”Efendim 1945’de Yalta Konferansı toplandığında papalık temsilcileri de konferansa katılmak isterler 4 temsilciyle konu Stalin’e intikal ettirildiğinde Stalin sorar papalığın kaç tümeni varmış diye. Bundan 45 yıl sonra o papalığın yüksek gayretleriyle Rusya yıkılırken papalık temsilcileri Stalin’in kaç tümeni kaldığını sorarlar Ruslara. Şimdi bir güç ülkeye hakim olduğunda onun kaç tane hakiminin savcısının veya çeşitli bürokratının olduğunun herhangi bir önemi yoktur. Ortada yargılanan masumlar açısından onların kaç tane avukatının kaldığı hakikati vardır ve bu salonda inanmış ve birbirini seven 3 veya 4 avukat belirli bir mücadele yapıyor. Bazen burada tümevarımı bir yöntem olarak kullanırız bazen tümdengelimi bir yöntem olarak kullanırız. Çünkü nihayetinde niçin sorusuna bir cevap verme ihtiyacı içerisindeyiz. Bu insanların burada niçin tutuklu kaldıklarına ilişkin tümevarım veya tümdengelimle bir yöntem önerisinde bulunuyoruz. Bununla ilgili belirli parçalar bir ana fikrin örnekleri olarak da sunulabiliyor. Tabi bunlar bazen mahkememiz açısından da arzu edilmeyen ifadelerle biçimlendirilebiliyor ama yargılamanın seyri dikkate alındığında bunu da olağanlıkla ve doğallıkla karşılamak lazım diye düşünüyorum Sayın Başkanım. Şimdi 1453 tarihinde İstanbul Osmanlı orduları tarafından muassara altına alındığında rivayet odur ki Ayasofya kilisesinde papazlar meleklerin dişi mi erkek mi olduğunu tartışıyor derler. Buna mayalı mayasız ekmek tartışmaları da denilir. Bundan 450 yıl sonra Osmanlı yıkılırken o dönemdeki eşari geleneğe sahip olan imametin sakalın dudaktan mı yoksa çene altından mı bırakılması gerektiğine ilişkin tartışmalar yaptığı da bilinir. 2010’lu yılların Türkiye’sinde sanırım bizim yaptığımız ana tartışmanın konusu da hukukun dişi mi erkek mi olduğuna ilişkin bir tartışma ve burada salonda uzun yıllardır yapılan bu tartışmada biz hukuka bir kimlik arıyoruz. Hukukta bir Türk hukukunda bir kişilik arıyoruz. Bu kişiliği zaman zaman görememenin de isyanlarını bir anlamda mahkememizle paylaşıyoruz. Ben bu dönemi aslında bir saraydan Türk kaçırma dönemi olarak nitelendiriyorum sosyolojik olarak başkanım. Bu saraydan kız kaçırma operasını biliyorsunuz Mozart yazmıştır. Konusu belmando adlı bir İspanyol soylusunun sevgilisi olan konstanteyi tutsak olarak bulunduğu selim paşanın Akdeniz kıyılarındaki sarayından kaçırmasıdır. Tabi saraydan Türk kaçırma ameliyesindeki Belmando kim veya kimler diye sormayalım bunu merakta pek etmeyelim bugünlerde. Burada boşluk doldurmak lazım. Malumunuz ileri demokrasi geldi. HSYK seçimleri de bitti. Silivri’de bilgisayar bildiğim kadarıyla haftada iki saat benim el yazım kötü Vural’ın arabası yok. Gönül de yoruldu artık. Ama nasıl oldu diye sorarsanız ben kısaca anlatayım. Önce ağır bir numayiş oldu candaş ahalide. Cumhuriyet demokrasi vesair diye. Akabinde bir numayişte yandaş ahalide derin devlet milli irade diye. Nümayiş çılgınca gösteriler ve korku senaryolarını beraberinde getirdi. Saray efradı Katarina ile deli Pedronun torunlarından tevarus ettikleri sosyal kavrayış gereği bunu eskiden komünist diyorlardı ama şimdi ismi farklı. 8 toplantı bir karar geleneğinden olsa gerek toplantı üzerine toplantı yaptı ancak ha gayret namı mümkün muzafferiyet halinden öteye bir karar veremedi başkanım. Cumhurun cumhur ile raksı daha da davosa gelmem türküsüyle de sürerken birileri havayı kestirip Halime’yi samanlıkla bastılar valsi çaldırdı. Ogün bugündür tango zeybek vals horon çaça da birbirine girdi. Halime’yi samanlıkta basanlar bin pişman. Halime memnun. Peki ya mahallenin delikanlıları o gün bugündür sopa sırtlarından inmiyor. Söyle bire Halime biz deyilük naraları da fayda etmiyor. En çok sopayı da sarayın kadim ve sadık bekçisi etrakı bi idrak tırnak içerisinde Kemal ve Kemaller yiyor. Arada ayıp olmasın diye yan mahallenin bazı kriptolarına da vuruluyor. Hülasa nihayetinde Kemal saraydan sürülüyor kaçırılıyor efendim. Bu saraydan Türk kaçırımının kısa hikayesidir. Bir farklı anlatımla dün darbe adaleti gereği bir sağdan bir soldan asanlar. Bugün darbenin evrensel benzer dili gereği Ümraniye ergenekon üzerinden Türk’ü balyoz vesaire üzerinden Türk Silahlı Kuvvetlerini ehlileştirmektedirler. KCK üzerinden de oyun bozanlık yapan son dönem bazı Kürtçüler kısmen nasiplenmektedir. Elbette böyle durumlarda ahali aylak bırakılmamalı malumunuz ya davulcuya ya zurnacıya kaçar. Türbanlı öğrencilerin üniversiteye girip girmemesinden kamusal alan mı sivil alanımızdan devam eden tartışmalar ahalinin nasibine düşendir. Ama bilinmesi gereken şu ki Türk milli devleti sistematik ve uzun dönemli bir psikolojik harekat ile oluşturulan farazi derin devlet algısı üzerinden dönüştürülmektedir. Yöntem Atatürk’e kızıp İnönü’ye ateş etmenin yeni halidir. Oluşturulan derin devlet algısı üzerinden sözde derin devlet tasfiye edilirken esasen milli devlet ateş altına alınmıştır. Bu aslında ilk örneği 99’da Hırvatistan’da görülen sivil darbelerin de altıncısıdır. Uzun dönemli çok boyutlu bir psikolojik hareketle milli hassasiyetlerimizi ifade eden kavramlara önce ek anlamlar yüklenmiş sonra anlam kayması yoluyla yeni ek anlamlar ana anlam haline getirilmiş. Böylece milli bilinç kırılması akıl ve ahlak tutulması yaşatılmıştır efendim. Devlete bidayetten beri yüklediğimiz kavramlar anlamsızlaşmış böylece özünde soyut bir kavramsal birlik olan devlet diz çökmek durumunda kalmıştır. Nihai olarak da efendim algılarımız ve kabullerimiz tarumar edilmek suretiyle istiklalimizin meyvesi milli devlet pek yakındır bu gidişle olacak katil devlet birinci cumhuriyet. Malumunuz Özal’ı onlar zehirledi. Eşref Bitlis’in uçağını onlar düşürdü. Kahveciyi kasten tersten yola sokarak ölümüne trafik kazası süsü verdiler. Faili meçhuller külliyen onların işi savaştan ve kandan beslendiler. Zaten PKK’yı da anlar kurdular. Vahdettin beygirleri satmasaydı devleti de kuramazlardı. Danıştay Dink Malatya ve rahip santoro zaten derin devletin veledi zinalarının işi. Dikkat etmek lazım henüz Roma’yı yakanların failleri bulunmadı efendim. Ancak profesör doktor Özcan Yeniçeri bu durumu çok net bir şekilde şöyle özetliyor Sayın Başkanım. Bu iddialar insanların kafasında bu tür bir devlet kavramını bitirmeye yöneliktir. Bu iddialara muhatap olan vatandaş varoluş amacına ihanet eden bir devlet yapısı ve sistemiyle karşı karşıya olduğunu düşünecektir. Bütün bunlar kafalarda çürümüş kokuşmuş mafyalaşmış çeteleşmiş ve rutin dışına çıkmış bir devlet görüntüsü inşa edecektir. Böylece adeta bir suç örgütü haline gelmiş olan bir devleti ve sistemi birileri kökten değiştirmek isterse buna karşı olmakta kimsenin aklına gelmeyecektir. Şimdi biz adalet dişi mi erkek mi derken esasen adalette olması gereken omurgadan bahsetmiştik. Bu omurgayı da esasen size de tebliğ ettiler ve gerek Yargıtay hukuk genel kurulu Yargıtay 4 hukuk dairesi de bu tebliğ içeriğindeki Bangolar ilkeleri olarak nitelendirilen bu ilkeler ve tebliğ içeriğinin bir hakimin uyması gereken veya bir mahkemenin uyması gereken olmazsa olmaz kurallar niteliğine büründüğünü size de tebliğ etti ve çeşitli kararlarıyla da karar altına aldı. Buna rağmen bu yargılamanın da yanlış hatırlamıyorsam 115. celsesinde müdafisi bulunduğumuz avukat, Avukat Kemal Kerinçsiz kalkıp bu Bangolar etiği ilkelerinin neler olduğunu tek tek ve ayrıntılı bir biçimde mahkemenize anlattı bu anlamda da mahkemeyi uyardı. Ancak görünen o ki bu Bangolar etiği ilkeleriyle ilgili bu uyarıyı tekrar etme ve yargılamadan somut örnekler vermek suretiyle tekrar etme ihtiyacı hasıl oldu savunma açısından şimdi bu tekrarı somut örneklerle yapmak durumundayım efendim. Sayın hakimlerin dava devam ederken İstanbul emniyet müdürlüğü istihbarat şube müdürlüğünün düzenlediği iftar yemeğine iştirak etmelerinin en azından görünürdeki tarafsızlık ilkesine ters düştüğünü beyan etmiştik bu duruşmada. Aradan geçen iki yıllık yargılama sürecinde kovuşturmada görev yapan Sayın üye hakim aldıkları kararlar ve duruşmalardaki tutumlarıyla siyasi proje kapsamında yürütülmüş soruşturmanın gölgesinde kalmışlardır. Adeta duruşma salonunda bu siyasi sürecin bir parçası haline gelmişlerdir. Yargılamanın yapıldığı mekan temerküs kampına dönüştürülmüş Sayın Başkanın haricindeki davada görev alan tüm savcı ve hakimler sanıkları iktidara karşı verdikleri demokratik siyasi mücadelesinden ötürü mahkum etmek için olağan üstü gayret gösterir görüntü vermişlerdir. Danıştay cinayetini masum ve ilgisiz insanların üzerine politik amaçlarla yıkmak için her türlü meslek etiği ilkelerini bir kenara iterek amansız bir mücadeleye girişmişlerdir. Sayın üye hakimler bu konudaki duygu ve düşüncelerine çoğu zaman hakim olamayarak savcıların dahi bir adım önüne geçtiklerini sanıklara ve tanıklara sordukları suallerle de göstermişlerdir. Sayın üye hakimlerde sanıklara karşı baştan itibaren var olan ön yargı iki yıllık yargılama sürecinde daha da katılaşmış ceza yargılaması iktidarın muhaliflerini ezmek ve sindirmek amacıyla kullanılan bir sopaya dönüşmüştür ne yazık ki. Üye hakimler kafalarında verdikleri mahkumiyet kararını tescil ettirmek amacıyla sanık ve tanıklara sordukları cevabı içinde olan soru suallere istedikleri cevapları almak için tasvip edilmesi mümkün olmayan tutumlara girmişlerdir. Üye hakimlerin içinde bulundukları tarafgirlikleri fark etmeleri için aslında sanık sandalyelerinden kendilerini ve birbirlerini kısa bir süre olsa izlemeleri elbette ki madden mümkün değildir. Duruşma bitiminde celse zabıtlarından sordukları sualleri duruşma psikolojisinin dışında bir atmosferde okumaları da kesifleşen ön yargıları karşısında bir işe yaramaz kanaatindeyiz. Ancak kaldıkları hakim lojmanlarında tarafsız olarak gördükleri herhangi bir hakime bu sualleri okuttuklarında meslek etiğine sıkı sıkıya bağlı olan hakim arkadaşlarının kendilerine verecekleri tek öğüt adaleti ve hukuku insanlık onurunuzu yargıya olan inancı korumak istiyorsanız lütfen bu davadan çekilin olacaktır kanaatindeyiz. Hemen hemen tüm sanıkların güvenlerini yitirdikleri halde ısrarla kürsüde kalmanın bedeli sadece sanıklar değil Türk yargısının ve anayasal rejiminin ödeyeceğini de unutmamak gerektiği inancındayız. Bu davanın ülkeye getirdiği maliyetin sorumluluğunu Sayın üye hakimlere aittir. Kovuşturmanın hukukun dışına taşırılarak siyasi güçlüklerin hesaplaşma arenasına dönüştürülmesi de büyük veballeri olacaktır. İntikam sürecine dönüşen yargının bir silah olarak kullanıldığı davada yargılanan sanıkların ve onlarca sanık yakınının kaybedilmesinde hukuken vicdanen ve dinen sorumlulukları bulunduğu mutlaktır. İddianamenin kabul edildiği 25.7.2008 tarihinden itibaren kimsenin kazanmadığı ancak hukuk ve adaletin kaybettiği geçmiş iki yıl üç aylık bu yargı sürecinin bir kenara bırakılarak her türlü siyasi düşünce etki ve önyargılardan arınarak hukuku egemen kılmanız için önümüzde önemli bir fırsat vardır. Ancak bu fırsatın heba edildiğini görmekteyiz. Her geçen günün bu adaletsiz ve hukuk dışı yargılamanın ülkemize rejimimize ve insanımıza ağır bir fatura ödettiğini de görmek görmemek mümkün değildir efendim. Sayın üyelerden temennimiz siyasi bir proje için üretilen raylar üzerinden giden bu davayı tam bu dönme makasını değiştirerek hukukun ve adaletin egemen olduğu rayın üzerine geçirmenizdir. Aksi halde hukuk trenini uzun süre siyasi raylar üzerinden yürütemezsiniz. Mutlak devrilecek trenden en büyük zararı Türk yargısı devletimiz rejimimiz ve insanımız görecektir. Yargıtay 4. hukuk dairesinin 2009 ve 2010 tarihli kararında hakimlerin Bangolar yargı etiği kararına uymalarını taktir yetkisi içerisinde görmeyerek burası önemli efendim yasaların açık ve kesin ihlali olarak değerlendirmiştir Yargıtay 4. hukuk dairesi. Bu durumda sadece hukuki mesuliyetin değil aynı zamanda cezai mesuliyetin varlığı da kabul edilmiştir efendim. Üye hakimler kovuşturma sürecinde hukuki ve cezai mesuliyet doğuran Bangolar yargı etiği ilkelerinin hemen hemen tümünü ihlal etmişlerdir. İhlal edilen bu ilkeleri mahkemenizin huzurunda özetleyerek getirmekte de fayda görmekteyiz şöyle ki: birinci ilke bağımsızlık efendim. Yargı bağımsızlığı hukuk devletinin ön koşulu ve adil yargılamanın temel garantisidir. Bundan dolayı hakim hem bireysel hem de kurumsal yönleriyle yargı bağımsızlığını temsil ve muhafaza etmelidir. Hakim doğrudan ya da dolayısıyla nereden gelirse gelsin her türlü müdahale baskı tüm harici etkilerden uzak vicdani hukuk anlayışı içerisinde görevini sürdürmelidir. Hakim yasama ve yürütme organlarının etkisi ve bu organlara uygun olmayan ilişkilerden fiilen uzak kalmakla yetinmemeli aynı zamanda öyle görünmelidir. Aşağıdaki hususlar dikkate alındığında mahkemenin ve yapılan yargılamanın bağımsız olduğunu ileri sürmek imkansızdır. A, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi anayasanın 37. maddesine aykırı olarak tabi halki ilkesinden uzaklaştırılmış bir şekilde faaliyetini sürdürmektedir. B, görevi bir davaya hassedilen mahkeme özel görevli mahkemedir. Sanığa ve işlenen suça bakılarak görevlendirilmiştir. Uyap sisteminin sistem kontrolü olan adalet bakanlığı teknik olarak bir soruşturmayı dilediği mahkeme de kovuşturmaya tabi tutabilir. C, HSYK kararına dayanılarak aynı numaralı bir mahkeme de daha oluşturulup aynı anda iki aynı numaralı mahkemenin faaliyet göstermesi anayasaya aykırıdır. Bu davanın 13. Ağır Ceza Mahkemesine düştükten sonra aynı numaralı ikinci mahkemenin kurulması tabi hakim ilkesini zedeler. Hakimin reddi konumunda sonradan oluşturulan ikinci 13. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili kılınması kimsenin suçtan sonra kurulan mahkemede yargılanamaz maddesinin ihlali yolunu açar. D, sadece bu davaya özgü oluşturulan teknolojik donanımlı mahkeme yargılamayı olağan üstü hale getirmeye yeterlidir. E, ülkenin diğer tüm davalarında uygulanmayan ancak yasamızda yer alan sürekli yargılama ilkesinin sadece bu davada uygulanması yargılamayı bu yönüyle özel hale getirmiş kaldı ki bu ilkeden de daha sonra sapılmıştır. F, tabi mahkemeler yerleşim birimlerinden uzak cezaevlerinin ortasında tarlalar içerisinde kurulamaz. G, olağan mahkemelerin kapısında cezaevi görevlileri olan infaz koruma memurlarına avukatların çantaları, dosyaları ve üstleri aratılamaz ki bundan yeni vazgeçildi. H, askeri ceza yasasının 85. maddesinde askeri mahkemelerde ancak savaş halinde uygulanan müdafii sayısının sınırlanması olağan yönetim dönemlerinde uygulanacak bir kural değildir. I, tabi mahkemelere giriş duruşmaları izlemeye gelen kişilerin fişlenmesine yol açan kimliklerin alınarak özel kartlar verilerek gerçekleştirilemez. İ, olağan mahkemelerde yargılama görevini yerine getiren hakimlere özel ve pahalı araçlar çok sayıda lüzumsuz korumalar tahsis edilemez. J, bağımsız mahkemelerin hakimleri görevdeki bir emniyet müdürü tarafından açıkça bir cemaat imamına bağlı olarak bu operasyonu yürüttüğü iddia edilen istihbarat şube müdürlüğünün düzenlediği yemeğe aynı soruşturmanın savcılarıyla birlikte katılarak meslek etiği açısından şık olmayan görüntüler verilemez. Hakimler siyasallaştığı kamuoyunca paylaşılan soruşturmayı yürüten emniyet ve savcılara karşı belirli bir mesafeyi korumak ve bağımsızlıklarına leke düşürmemenin ötesinde aynı zamanda bu görüntüyü de vermek durumundadırlar. Davanın hemen başında emniyet mensupları iddia makamı ve yargı makamının bir yemekte bütünleşmeleri sanıklarda mahkemeye duyulması gereken güven duygusunu tamamen ortadan kalkmasına yol açmıştır. Mahkemenin sanıklardaki güven duygusunu bu ölçüde özensiz davranarak yok etmeye de hakkı yoktur. K, başbakanın defalarca ben bu davanın savcısıyım beyanlarına karşı duyarsız kalarak hiçbir işlem yapmayan mahkeme yürütme karşısında bağımsız olduğunu iddia etmesi mümkün değildir. L, başbakan bakanlar ve iktidar milletvekilleri tarafından henüz yargılama devam ederken mahkemece sözde örgütün varlığına ilişkin karar verilmediği halde sanıkların peşinen terör örgütü üyesi ilan edilmesi, başta menfur Danıştay cinayeti olmak üzere birçok suçun sözde örgüt tarafından işlendiğini ilan edilmesi karşısında kendisinin bu konuda verdiği üç ara kararı unutarak hiçbir işlemde bulunmayan mahkeme bağımsız bir mahkeme yargılama yaptığı iddiasında bulunamaz. M, tarafımızdan dönemin adalet bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından açılan manevi tazminat davasında Yargıtay 4. hukuk dairesi 2010 tarihinde verdiği kararıyla soruşturmanın savcılarının ve adalet bakanının şaibeli ve şüpheli olarak itham edildiği sürecin davasına bakan mahkemenin bağımsız olduğu ileri sürülemez. N, AKP iktidarında sözde Kürt açılımı için hazırlanan milyonlarca broşürde Habur çadır mahkemesiyle birlikte özel olarak kurulduğu iddia edilen bir mahkemenin bağımsız olduğu kabul edilemez. Mahkemenizin bağımsız olmadığına ilişkin onlarca hususu belirtmek mümkündür ancak yukarıda verdiğimiz örnekler dahi mahkemenin bağımsız olmadığını bu nedenle Bangolar yargı etiği ilkelerinin birincisi olan bağımsızlık ilkesini ihlal ederek hukuki ve cezai mesuliyetin yolunu açtıklarını da ortaya çıkmış bulunmaktadır. 2. ilke tarafsızlıktır efendim. Hakim bu ilke doğrultusunda yargısal görevlerinde tarafsız önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmelidir. Sanıkların adil yargılanmasını etkileyebilecek aleni olsun veya olmasın herhangi bir yorumda yapmamalıdır. Hakim tarafsız olarak veremeyeceği durumda veya makul düşünme yeteneği olan bir kişi de tarafsız olarak karar veremeyeceği izlenimi yaratması halinde yargılamanın herhangi bir aşamasına katılmaktan çekinmelidir. Hakimin davanın bir kararıyla ilgili gerçek bir önyargı ve tarafgirlik içerisinde olması halinde tarafların reddini beklemeden çekilmesini bilmelidir. İki üye hakim tarafından bu kuralda müteaddit defalar ihlal edilmiştir efendim şöyle ki: üye hakim Sayın Sedat Sami Haşıloğlu bu davada tutuklanan 46 sanığın çok önemli bir kısmının soruşturma aşamasında tutuklama kararını veren hakimdir. Aynı zamanda kovuşturma hakimliği de yapmaktadır. Hakimlerinizin yetersiz sayıda olmaları nedeniyle uygulama yasasının 11. maddesi uyarınca CMK 23 maddesindeki ret sebebinin sadece aynı kanunun 163. maddesine hassedilmesi soruşturma aşamasında tutuklama dahil sanıklar aleyhine birçok usul tedbirine karar vermiş hakimin kovuşturmada görev alması meslek etiğine uygun değildir. Bu durum ret sebebi olmasa da bir hakimin davada tarafsız kalmasını engelleyen önemli bir husustur. Soruşturma kapsamında aldığı kararları psikolojik olarak savunmak zorunda kalacağından çoğu zaman soruşturma aşamasının tesirinde kalarak sanık aleyhine tutumunu da devam ettirmek zorunda kalacaktır. Diğer taraftan soruşturma aşamasındaki kararların sorumluluğundan çekineceğinden sonuna kadar da bu kararlarda direnecektir. B, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu’nun tutuklama sürecindeki şüphelilere karşı tutumları bu soruşturmaya veya davaya karşı önyargılı olduğunu göstermektedir. Özensiz ve savunmaya itibar etmeyen sorgulama süreci gözaltı süresinin aşılması konusundaki itirazları zapta geçiremeyecek ölçüde değersiz bulması sorgulama sürecinden önce tüm sorguladığı şüpheliler için hazırladığı tutuklama kararını okuyup yazdırması iletişimin dinlenmesi yakalama arama ve el koyma ve diğer usul tedbirlerinde yasa hükümlerini açıkça ihlal ederek özellikle nöbet günlerine denk düşecek şekilde vermiş olması Kemal Kerinçsiz hakkında sahte imzalı dinleme kararında isminin geçmesi. Sayın hakimin bu davada tarafsız görev yapmasını engelleyen önemli unsurlardandır. Her biri HUMK 573/2 maddesi uyarınca yasanın açık ve kesin ihlali olup tazminat ve ceza sorumluluğu gerektirmektedir. Bu arada bu sahte dinleme kararıyla ilgili mahkemenizden ilk talepte bulunduğumda siz defterlerin getirilerek defter aslının incelenmesi ve ilgili fotokopilerin bana verilmesiyle ilgili karar vermiştiniz. Daha sonra da tüm ara kararlarınızın tekidi var. aslında bu müzekkere de değil kendi kaleminizden getireceğiniz bir şeydi. Bu yönü itibariyle mahkeme aslında kendini de tekit etmiş oldu bu kararla da burada daha ilginç olan nokta şu ben bir yılı geçkin bir süredir müdafisi bulunduğum Avukat Kemal Kerinçsiz ile ilgili verilen kararın sahte olduğunu sahtece tanzim edildiğini çeşitli delillerle ifade ettim. Buna rağmen ne bu karar aslını ne onun değişik iş defterini ne de emniyetin iç yazışma defterlerini göremedik Sayın Başkanım. Şimdi böyle bir durumda böle bir durumda bir yıldır bu gayreti sarf etmemize rağmen bunu göremeyince benim aklıma bir başka yöntem geldi bugün. Dedim ki ben heyete bir hakaret edeyim. Ama rücu edemeyecekleri bir hakaret edeyim. Heyet benimle ilgili suç duyurusunda bulunsun ama konusu bu olan ben de gideyim ilgili mahkemede diyelim ki ya bak ben burada kamusal yarar var bir ispat hakkım var bu ispat hakkını kullanmak istiyorum deyim. Bari gidip bir mahkemede yargılayayım o mahkemeye bu belgeleri getirteyim diye düşünmeye başladım. Yani diyoruz ki bu bir sahte karar. Ve biz bizatihi mahkemenizin defterleri üzerinde olduğunu bizatihi mahkemenizin bir üyesi tarafından onun da imzası taklit edilerek verilmiş katibenin imzasının açıkça sahte olduğunu söylediğimiz bir karar ve tam bir yıl oldu Sayın Başkanım. C, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu hakkında bu davanın soruşturmasından önce görev yaptığı çatalca sulh ceza hakimliği sırasında yakınlarını icra satışlarına sokarak yasalara aykırı menfaat temin etmek ve görevini kötüye kullanmak iddiaları hakkında adalet bakanlığınca soruşturma yapılması bu davada tarafsız görev yapmasını engelleyen önemli bir husustur kanaatimizce çünkü aynı zamanda siyasi otoritenin davaya müdahil olduğu düşüncesindeyiz biz. Bu, bu sebepten önemli. D, her iki hakim davada yargılanan sanıkların müracaat ettikleri hukuki ve cezai soruşturmaların tarafı haline gelmiştir. Sanıklarla iki üye hakim arasında Yargıtay da açılan tazminat davaları ve halen incelemesi sürdürülen soruşturmalar nedeniyle hukuki husumet oluşmuştur. Bu durum dahi tarafsızlık ilkesinin ihlaline yol açmıştır. Bu da duruşmanın başında açılmış bir dava değildir iki yıllık bir yargılama sonucunda gelinmiş bir noktadır. Dolayısıyla da tarafsızlık ilkesinin ihlali iddiasını ortaya koymak için bir alt yapı çalışması değildir bizatihi Sayın hakimlerin bizim bu davayı açmamızdan sonraki sordukları sorular gibi efendim. Her iki üye hakim sanıkların ve müdafilerin önemli bir kısmı tarafından iki yıllık yargılama sürecinde defalarca reddedilmiş ya da çekilmeye davet edilmiştir. Tüm bu ısrarlı talepler hukuka uygun olmayan gerekçelerle reddedilmiştir. Ancak bu durum iki üye tarafından tarafsızlığın önemli bir kuşku düşürmüş sanıklar tarafından hiçbir şeklide kendilerine güven duyulmadığı ortaya çıkmıştır. Bu ölçüde güven kaybına uğramış hakimler tarafından yapılan yargılamada adaletli bir sonucun çıkması da mümkün değildir. F, Sayın üye hakim Hasan Hüseyin Özese sanık ve tanıklara sual sorarken önce kendi inançları ve önyargıları doğrultusunda tespit yapıp bu tespit doğrultusunda cevap almak için açık yönlendirmelere müracaat etmektedir. Sorduğu suallere bakıldığında bu yönlendirmenin ne ölçüde aleni olarak yapıldığını tartışmasız olarak ortaya çıkmaktadır. Adeta istediği cevabı alıncaya kadar aynı sual teyit noktasında defalarca sorulmakta en sonunda sanık ya da tanık üye hakimin psikolojik olarak hazırladığı ortam içinde istediği cevabı vermek zorunda bırakılmaktadır. Üye hakim sualden ziyade baştan kafasında kabul ettiği peşin hükümleri tasdik ettirme mücadelesi verir bir görüntü çizmektedir. Bu durumda Sayın üye hakimin tarafsız olarak karar veremeyeceği en azından tüm sanıklarda bu izlenimi yarattığı sanıklar için önyargı ve tarafgirlik içinde olduğu başkan olarak çıktığı celselerde peşinen verdiği hükümleri açıklamaktan çekinmediği anlaşılmaktadır. G, tarafsızlık ilkesinin uygulamalarıyla asıl ortadan kaldırılan Sayın üye ortadan kaldıran Sayın üye Sedat Sami Haşıloğlu olmuştur. Davadaki bize göre önyargılı tutumu. Dava hakkındaki peşin hükümleri sanıklara duyduğu husumet davayı yönlendirme gayreti dava hakkındaki yorumları sordukları suallerin tümünde düşüncesini sergileyen tespitleri ihsası rey niteliğindeki beyanları dikkate alındığında tarafsızlık konusundaki soruşturma ve iddianame savcılarını dahi aratır hale gelmiştir. Sayın hakimin tutumu ve beyanları savcıların çok ötesini geçmiştir. Bunun için sadece üye hakimin sanık ve tanıklara sordukları sualleri tarafsız bir hukukçu gözüyle okumak yeterli olacak düşüncesindeyiz. Üye hakimin sanıklarla girdiği tartışmalardaki ihsası rey teşkil eden açıklamaları bir kenara sorduğu suallerde takip ettiği yöntem bile kendisinin tarafsızlığını tamamen yitirmiş olduğunu ortaya koymaktadır. Şöyle ki, sorduğu sorular bilgi edinmekten ve gerçeğin ortaya çıkmasından ziyade sorunun başında uzun uzun yaptığı tespitin tasdikine yöneliktir. Sorunun içinde istediği cevap cevabı yer vermekte ve bu cevabı almak için sanık veya tanığı yönlendirmektedir. Bir hakimin hem hemen her soruda kendi yaptığı tespitlere yer vermesi ihsası rey niteliğinde olup hukuken tasvip edilemez. Tespitleri doğru olsa bile dava ve sanıklar hakkındaki düşüncesini ortaya çıkaracağından bu tutumun tasvibi mümkün değildir. Üye hakimin bırakınız maddi gerçeklerin tespitini gerçek dışı tespitlerde bulunarak sanık ve tanıkları yanıltmakta bu yolla sonuç alma gayretine girdiği izlenimi edinilmektedir. Bir hakimin gerçek dışı tespitlere yer vererek sanık ya da tanığı aldatma girişiminde bulunması bir hakimde bulunması gereken tarafsızlık ilkesinin tümden ortadan kalkmasını sağlar. Üye hakimin soruların tümü yönlendirici niteliktedir. Sanık ya da tanığın istediği cevabı vermesi için yönlendirici ifade ve tutum takınmaktan çekinmemektedir. Başka sanık ve tanıkların beyanlarında değişiklik yap, değişiklikler yaparak gerçeği kendi düşüncesi doğrultusunda saptırarak sorduğu suallere istediği cevabı almaya çalışmaktadır. Örnek; sanık A’yı basından biliyorum diyor üye hakim buna rağmen ilişki ve irtibattan bahsederek tespit yaparak sual sorabiliyor efendim. Sordukları suallerin büyük bir kısmı maddi bir eylemin ve fiilin ortaya çıkarılmasından ziyade yoruma dönüktür. Kişilerin bilgi ve görgüsünden ziyade yorumları sorulup bu yorumlardan sonuç alınmaya çalışılmaktadır en son yüzde hadiselerinde görüldüğü üzere. Bir avukatın ya da sanığın kendi düşüncesine önyargısına ve peşin hükmüne peşin verdiği hükme uygun olarak yaptığı yorumu hemen her sanığa ya da tanığa sorup bu yorumu tasdik eden beyanlarda bulunması için yönlendirmekte ve bu konuda yorumu kabul edileceği bir ortam oluşturulmaktadır. Örnek olarak Avukat Mehmet Taşdelen’in bir ihtimal olarak beyan ettiği gerçeği yansıtmayabileceğini kendisinin de söylediği bir yorumu adeta bayraklaştırmış hemen her celse her konuda her tanık ve sanığa bu yorumun doğrultusunda sual ve beyanda bulunarak bu yorum doğrultusunda davayı yürütmeye çalışmaktadır. Avukat Mehmet Taşdelen’in yorumlarıyla davayı yürütmeye kalkması objektifliğini ve yansızlığını ne ölçüde yitirdiğini ortaya koymaktadır. Bir hakim dava aşamasında kişisel düşüncelerini ve yorumlarını açıklamaktan imtina etmelidir. Ancak üye hakim davayı adeta kişisel yorumlarıyla yürütmektedir. Yoruma dayalı sual sorulamayacağı halde Danıştay cinayetinin türban dışı bir sebeple yapıldığını ispat etmek için bu konudaki tüm yorumları kullanmakta bu yorumları tanık ve sanıklara dikte ettirmekte neticeyi almak için olağanüstü gayret sarf etmektedir. Örneğin dosya içerisinde Danıştay hakiminin üzerinde kuran çıktığına ilişkin ciddi bir tespit ve delil olmamasına karşılık bu kişisel bilgi baştan inandığı düşüncesini teyit etmek amacıyla soruya dönüştürülebilmektedir. Sanık ve tanıkların bilgileri ve görgüleri üzerinden yorumlar yaparak farklılaştırmakta ve suallerine kişisel yorumları dayanak yapmaktadır. Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamayı küçültücü sorumlu tutucu suçlayıcı eksik ve maksatlı bir yargılama yapıldığına ilişkin düşüncesini teyit edici yönlendirici sualler sormaktadır. Bir hakimin başka bir hakim ve mahkemeyi suçlayan ya da tenkit eden bir tutum alması elbette ki tasvip edilemez. Bir tanığa eşiniz yeni bir beyanda bulunacak mı diye sorarak kişileri dava dışında yönlendirici açıklamalar yapmaya teşvik etmektedir. Kendi sorduğu suallerin dışında davada baştan mahkum etmiş olduğu hiçbir sanığı dinlememekte sanık kendisini müdafaa ederken sorgusunda suçlamaları anlatırken ya da beyanda bulunurken bilgisayarıyla ya da başka belgelerle meşgul olarak kendisinin açıkça taraf olduğunu sergilemekten çekinmemektedir. Tarafsız olduğuna ilişkin sanıklara güven verici tutum ve davranışta bulunmaktan özellikle imtina etmekte önyargısı ve peşin hükmünü aşikar bir şekilde sergilemektedir. Hemen tüm sanıklarla duruşmalarda tartışmakta sanıkların siyasi hasmı olduğunu ortaya koyan buna benzer ifadeler kullanmaktadır. Sanıklara karşı önyargısını kini husumet ve peşin hükümlerini ihtiva eden tutumlarını göstererek sanıkları yargılayan hakimden ziyade hükmün infazcısı gibi davranmaktadır. Dava ile ilgisi olmayan konularla ilgili sualler sorarak şahsiyet haklarını ihlal etmekte ve kamuoyunca küçük düşürücü bir ortam oluşmasını sağlamaktadır. Sayın üye hakimin tarafsızlığını yitirdiğine ilişkin hal ve hareketleri çoğaltmak ve daha nicelerini saymak mümkündür efendim. İki üye hakiminde bu tutum ve davranışları Bangolar meslek etik kurallarında mutlaka korunması gereken ikinci ilke olan tarafsızlık ilkesinin aşikar bir şekilde ihlalidir ve yüksek Yargıtay’a göre hem hukuki hem de cezai sorumluluk içermektedir. Sayın Başkanım 3. hal doğruluk ve tutarlılıktır. Bunla ilgili önce Avukat Kemal Kerinçsiz’in ve birçok sanığın iddianamede gösterilen delil sayılmayacak bir suçun işlendiğini göstermekten uzak mesleki siyasi ve sosyal faaliyetlerine ilişkin belgeleri istinaden yıllarca tutuklu bırakılması doğruluk ve tutarlılık ilkesinden uzaklaşıldığını göstermektedir. Yine tahliyelerde aynı hukuksal konumda olan veya yatay eşitlik prensibinden faydalanması gereken insanlardan her bir kısmıyla ilgili farklı değer tahliye değerlendirilmesi yapılması da bu ilke kapsamında değerlendirilebilir. 4. ilke dürüstlük ilkesidir efendim. Hakim kendi bu dürüstlük ve dürüstlüğün görüntü olarak ortaya konuluşu bir hakimin tüm etkinliklerinin icrasında esaslı bir unsurdur malumunuz başkanım. Hakim hakimden sadir olan tüm etkinliklerde yakışıksız ve yakışık almayan görüntüler içerisinde olmaktan kaçınmalıdır. Hakim kendi mahkemelerinde hukuk mesleğini icra eden kimselerle olan bireysel ilişkilerinde objektif olarak bakıldığında tarafgirlik veya bir tarafa meyletme görüntüsü ya da şüphesi doğuracak durumlardan kaçınmalıdır. Hakim kendisine aile üyelerinden birisine veya herhangi birisine özel çıkar sağlayacak şekilde ne kendisi kullanmalı ne de başkasını kullandırmalıdır. Ayrıca hakim yargı görevini yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendisini etkileyebileceği izlenimine yol açacak yol açmalarına da müsaade etmemelidir. Ancak A, iki üye hakimin davanın başından itibaren tam bir bütünlük içerisinde hareket etmesi. Bugüne kadar verilen binlerce ara karardan birinde dahi farklı düşünceye sahip olmamaları. Başkana karşı hukukun dışında bir blok oluşturmaları. Tarafgirlik içinde oldukları bir tarafa meyletme görüntüsü ve şüphesi doğurdukları anlaşılmaktadır. Mahkemenin iki üye hakiminin tüm eylem ve işlemleri soruşturma savcıları başsavcı vekili adalet bakanı başbakan ve cumhurbaşkanı arasında oluşturulmuş bir koalisyonun yargı içerisindeki mensupları olduğu izlenimini yaratmaya başlamıştır. İki üye hakimin tüm kararlarının yandaş medya olan Samanyolu tv, haber 7, kanal 7, kanal 24, yeni şafak, zaman, vakit, star, taraf gibi gazetelerce desteklenmesi tam tersine bu iki üyeye muhalif olan başkan hakkında kurulan tuzak ve komplo gibi maksatlı haberlerin verilmesi artık davaya bakan iki üye hakimin tarafsız hakim sıfatıyla sanıkların yargılamasının mümkün olmadığını baştan verilmiş mahkumiyet hükmünün kovuşturma aşamasında şartların nasıl oluşturulacağı ve suni delillerin bu amaca hizmet etmek amacıyla ne şekilde olgunlaştırılacağı görevinin üstlenildiği düşünülmektedir. Bununla ilgili bir örnek vereyim 229 ve devamın göre her bir suallerin birbiriyle yani Sayın üye hakimlerin sordukları sualler anlaşılmaktadır ki bugüne kadar eğer bireysel bir hazırlık yapılmış olsaydı bu suallerle ilgili mutlaka birbirini örten aynı anlama gelen veya aynı cümlelerle kurulmuş onlarca sanık ve tanık sorgulamasında sual sorulması gerekiyordu. Ancak bugüne kadar birbirini örten birbirine benzeyen eş ve yakın anlamlı hiçbir sual her iki üye arasından da sorulmamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla bizde uyanan kanaate göre ikisinin eş zamanlı hazırladığı ve görev bölümü yaptıkları bir sorgu süreci yaşanmaktadır. Ama 229 ve devamına göre kanaatin davanın tamamına ilişkin olarak her bir hakim açısından müstakil oluşması gerekmektedir. Bu bir dayanışmadır. Bunun yapılabilmesi için bir ön kabule ihtiyaç vardır. O ön kabulde buradaki suçlu sanıkların peşinen suçlu olduğu kabul edilir bir görev bölümü yapılacaksa yani davanın bu tarafıyla veya bu tarafıyla ilgili sorgulama yapacağız diye. Veya sen burayı ben burayı yapacağız diye. Bu kabul edilebilir bir şey değil ama soruların 160 celsedir hiçbir şekilde birbirine benzememesi doğal olarak böyle bir kanaati de beraberinde getiriyor başkanım. B, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin bitiriyorum çok az kaldı başkanım. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasıyla iki üye hakiminin çokluk oyuyla verdiği birleştirme kararındaki ideolojik yaklaşım sözde ergenekon tertibinin sadece İstanbul’da değil tek merkezden Erzincan’da da yürütüldüğünü Erzincan’daki davayı yürütenlerle üye iki üye hakimin eylem işlem ve kararlarındaki ayniyet ve amaç birliği iki üye hakimin kendi özgür iradeleriyle hareket etmediğini yukarıda sıfatlarını saydığımız siyasi kişiliklerinde oluşturdukları bir yapıdan yönlendirildikleri intibaını ortaya koymaktadır. Birleşme kararında hiç gereği olmadığı halde Yargıtay 11. ceza dairesinin kararını ağır bir eleştiriye tabi tutup Erzurum’daki hakimlerle aynı doğrultuda birleştirme kararı vermelerinin bir tesadüf sayılamayacağı gibi Erzurum’daki sanıkların kendilerince yargılanmasının planlanmış bir yargı sürecinin parçası olmadığını iddia etmekte mümkün değildir. Kadrolaşmış yargının bir kısmı ile iktidarın Erzincan savcısını İstanbul’da yargılatma oyunları bu defa tutmamıştır. Ancak Sayın iki üye hakimin bugüne kadar verdikleri tüm kararlarda Bangolar meslek etiği ilkelerini uygulanacakları yerde küresel güç, iktidar ve cemaat bağlamında alınan kararların etkisi altında kalmadıkları iddia edilemez. Bugün bu salonda yapılan ikiye bir yargılaması Türkiye Cumhuriyetinin dönüşüm projesinin bir parçası olarak sürdürülmektedir. 3 yılda gelinen nokta uluslar arası güçlerinde ortak ve yönlendirici olduğu koalisyonun bir kısım yargı mensuplarıyla çözülme politikalarında ne ölçüde başarılı olduklarını da yeterince ortaya koymaktadır efendim. Sanıklar arasında bir tanışmayı bile sözde C maddesi sanıklar arasında bir tanışmayı bile sözde örgütsel bir bağ içerisinde gören Sayın üyenin projenin yargı sürecinin işlevsel bir parçası olan Zekeriya Öz ile dava devam ederken istihbarat şube müdürlüğünün verdiği yemekteki samimi pozlarını emniyet bir kısım yargı iktidar ve cemaat ve küresel güçlerden oluşan gerçek yıkım ve terör örgütü ölçütünde nasıl değerlendirmeye tabi tutulacağı yarının gündemini oluşturacak bir konudur. Ancak hukuksal anlamda soruşturma ve davayı yürüten emniyet savcılık ve yargının bütünleşmesindeki bu ölçüdeki uluorta sergilenmesinin dürüstlük ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi yakışıksız görüntüler oluşturduğu da izahtan varestedir. 5. ilke eşitlik Sayın Başkanım. İddianamede TCK 314/2 ve 313. maddelerden yargılanan birçok sanık bir, bir buçuk yıl önce tahliye edilmelerine karşılık aynı suçlardan yargılanan Avukat Kemal Kerinçsiz’in tahliye edilmemesinin hiçbir izah tarzı olamaz. Aynı sözde örgüt üyeliğinden aynı sevk maddelerinden yargılanan sanıkların bir kısmı tutuklu yargılanırken bir kısmının tutuksuz yargılanmasının sebebinin işlendiği iddia edilen suçlardan ziyade sanıkların isimlerine bakılarak siyasi güç merkezleri ne der zihniyetiyle hareket edildiği intibaını vermektedir. Davada Avukat Kemal Kerinçsiz ile birlikte aynı maddelerden yargılanan sanıklardan Muammer Karabulut, Bekir Öztürk, Orhan Tunç, Emin Gürses, Serhan Bolluk gibi birçok sanık biri hariç yıllar önce tahliye edilmişken Avukat Kemal Kerinçsiz’in 33 ay tutukluluk süresine rağmen tahliyesine karar verilmemiş olmasının hiçbir hukuki mazereti olamaz. Aynı maddelerden dava açılmasına rağmen avukat Fuat Turgut tutuksuz yargılanırken Avukat Kemal Kerinçsiz’in tutuklu olmasının mutlaka izahata ihtiyacı vardır. Sözde örgütün yönetici olduğu iddia edilerek çok daha ağır maddelerden yargılanan Kemal Alemdaroğlu’nun rahmetli İlhan Selçuk’un tutuksuz yargılanması adaletin kişiye göre tavır aldığının en önemli kanıtıdır. İkinci ve üçüncü ergenekon davasında Avukat Kemal Kerinçsiz’in yargılandığı 313. maddeden çok daha ağır cezaları gerektiren 311 ve 312. maddelerden yargılanan sanıkların tahliye edilerek tutuksuz yargılanmaları eşitlik tutuksuz yargılanmalarını eşitlik kuralıyla izah etmek asla mümkün değildir. Diğer mahkemelerde devam etmekte bulunan amirallere suikast irtica ile mücadele eylem planları davalarında 310, 311 ve 312. maddelerden yargılanan sanıkların sorguları yapılmaksızın ve delilleri toplanmaksızın salıverilmelerini mahkemeler arasında da eşitlik kuralına aykırı farklı hukuk uygulama yapıldığını göstermektedir. Beşiktaş adliyesinde adeta mahkemeye veya sanığa göre adalet uygulaması yapılmaktadır. Mahkemenin tutuklu yargılamada hiçbir standardı kalmamıştır. Uygulama tamamen keyfilik içinde devam etmektedir. Tahliye kuralları sanıklar arasında siyasi gücüne mesleklerine iktidarın arka çıkmasına hakimlerin kişisel düşüncelerine ve sanıklara duyduğu husumet duygularına göre uygulanmaktadır. Bu davada yapılan keyfilik hiçbir dönemde ve hiçbir başka davada bu davada yapılan keyfiliğe rastlanmadığı kanaatindeyiz. Yargıtay 4. hukuk dairesinin vermiş olduğu kararında Beşiktaş adliyesinin birçok mahkemesinde görev yapmakta olan 9 hakimin tutukluluk hükümlerini eşitlik kurallarına aykırı uygulamaları karşısında sorumlu tutma yoluna gitmiştir. Nitekim kararda dosya kapsamından davacıyla benzer isnatlarda suçlanan başka sanık bazı sanıkların gerek sağlık ve gerekse farklı nedenlerle gerekçe gösterilmek suretiyle halen tutuksuz yargılandıkları anlaşılmaktadır. Bu da eşitlik ilkesinin göz ardı edildiği anlamına gelmektedir denilerek eşitlik kuralının ihlal edildiği net bir şekilde ortaya konmuştur. Son ilke 6. ilke ehliyet ve liyakattir efendim. İki üye hakimin tutukluluk konusundaki 82 tarihli anayasamızın 17, 19 ve 38. maddelerini ihlal ettiği gibi Avrupa insan hakları sözleşmesinin iç hukuk kuralı haline gelmiş 2, 5 ve 6. maddelerini de uygulamaktan kaçınmıştır. AHİM’in tutukluluk konusundaki kararlarını tamamen göz ardı edilmiştir. Kemal Kerinçsiz’in tutukluluğu konusunda makul süre fazlasıyla aşılmış olmasına rağmen AHİM’in kabul etmediği gerekçelerle sürdürülmesi bu konudaki uluslar arası sözleşmelerin uygulanmayarak anayasanın 90/5 maddesinin açıkça ihlal edildiği anlaşılmaktadır. İki üye hakim tutuklu yargılamayı siyasi sürecin bir parçası haline getirerek bu konudaki tüm evrensel hukuk normlarını bir kenara itmişlerdir. Sanıkların 3 yılı aşkın tutukluluk süresine rağmen halen sanık sorgulamalarının ve tanık ifadelerinin alınmasının sürmesi davayı uzun yıllara taşınacağının göstergesidir. Oysa davanın makul süre içerisinde bitirilmesi hakimin birincil derecede görevidir. Görülüyor ki iki üye hakimin başta tutukluluk konusu olmak üzere yargılama sürecindeki uygulamalarıyla Bangolar meslek etiği ilkesinin altıncısını da aşikar ihlal etmişlerdir ve bu yönüyle de sorumluluk gerektirmektedir. Konuşmamın başında adalet dişi mi erkek mi diye sormuştum. Bu yatay ve dikey eşitlik prensiplerini müteaddit defalar ihlal eden bir adaletin dişi veya erkek olduğu konusunda yüzde yüz bir kanaat oluşturulmaz ancak buna bu yönüyle biseksüel adalet demek belki de bir cinsiyet tanım ve tarifi açısından mümkün olur saygılarla efendim.”
Sanık Muzaffer Şenocak müdafi Av. Cengiz Eylem söz istedi, verildi:”Müvekkilim 40 ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunmaktadır tutuklu yargılanmanın sebebi CMK 100. maddesinde yer alan katalog suçlardan yargılanması gösterilmektedir. Yargılamanın gelmiş olduğu bu aşamada müvekkilim hakkında bir yıldan fazla süredir herhangi bir yargısal işlem yapılmamaktadır. Müvekkilim hakkında bütün deliller toplanmıştır. İrtibat halinde olduğu iddia edilen sanıkların ifadeleri de alınmıştır. Hali hazırda müvekkilim hakkında ne resmi ne de özel bir kurumdan beklenen yazı bulunmamaktadır. Müvekkilim sadece talep günleri tahliye taleplerimizle Sayın mahkemenin gündemine gelmektedir. Tahliye için hukukun vazgeçilmez temel ilkelerini klasik olarak sıralarsak atılı suçun vasfı ve mahiyeti mevcut delil durumu. Tutuklu kaldığı süre ki bu başta belirttiğimiz gibi 40 ayı geçmiştir. İsnat olunan suçun vasfı, vasfının değişme ihtimali ve tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olması. Tutuklulukta makul sürenin aşılmış olması. Toplumdaki konumu ve bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphesinin bulunmaması ve gerekirse adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceğinden müvekkilimin tahliyesini saygılarımla talep ediyorum.”
Sanık Hayrettin Ertekin müdafii Av. Taner Uzun söz istedi, verildi:” Sayın Başkan değerli üyeler az önce avukat arkadaşımızın biri dedi ki 169 duruşma yapıldığını söyledi. 64 mü tamam. Düzeltiyoruz 164 duruşma yapıldığını söyledi. Ben sizin daha önce bir duruşmanıza katılmıştım. Dava davanın açılması demeyelim de müvekkilimin tutuklanmasıyla tutuklandığı tarihten ilk duruşmaya çıkış tarihi arasındaki süre tam 8 ay idi. 8 ay sonra ilk duruşması yapılmış idi. Şimdi 164 çarpı 8 ay eşittir 1400 küsur ay yapıyor. Bu da yaklaşık 110 yılı geçiyor 110 yıl evet Sayın Başkan değerli üyeler eğer ki 8 ayda bir duruşma yapmış olsaydık bu insanlar 110 yılı geçkin bir süredir tutuklu kalmış olacaklar idi. Şimdi zaman aşımı nedir? Hak düşürücü süre nedir sizler bizden daha iyi biliyorsunuz. Eğer ki, bu duruşmaları sık sık peşi peşine yapmamış olsaydık 110 yıldan daha fazla bir süredir bu insanlar burada yargılanıyor olacak idi. Yani farazi söylüyoruz. Ne bunların ömrü yeterdi ne de sizin ömrünüz yeterdi ne de mesleki hayatınız yeterdi. 110 yıldan fazla bir zamandan beri bu insanları tutuklu bulundurduğunuz kanaati ve düşüncesindeyiz eğer ki 8 ayda bir duruşma yapar iseniz. Ama bereket versin ki, hızlı ve üst üste yapıyorsunuz. Öncelikle bunu belirtmek istedim. İkinci bir durum kuvvetli suç şüphesi deniyor. Biz savunma yapıyoruz yapıyoruz yapıyoruz, muhterem savcılarımız ordan bir cümle söylüyor özellikle benim müvekkil açısından herhalde ben üzerime alınıyorum müvekkilimin üzerine alınıyorum. Kuvvetli suç şüphesi belirtileri diyerek her gerekçede bunu gösteriyorlar ve mahkememizde başkanımız hariç münezzeh bu olaydan Sayın üyelerde aynı gerekçeyi göstererek tutukluluk hallerinin devamına diyor. Şimdi kuvvetli suç şüphesi nedir. Sayın iddia makamı bunu bir açıklaması gerekir. Ha açıklayamıyorum mu diyor. Sadece kuvvetli suç şüphesi diyerek geçiştiriyorum diyor olabilir. Ortada şüphe varsa, bakınız bu şüpheden benim müvekkilim Hayrettin Ertekin neden yararlandırılmıyor. Şüphe sanık lehine değil midir? Kural şüphenin sanık lehine olduğu değil midir? 3 yıldır isnat edilen suç nedeniyle delillerin toplanamamış olması bizim kabahatimiz değildir. Hala şüphe hala şüphe eğer deliller toplanamamışsa 3 yıldır kuvvetli suç şüphesi var deniyorsa bunun müsebbibi biz değiliz veyahut benim müvekkilim değildir. Müddei iddiasını ispatlayabilmiş değildir. Müddei iddiasını ispatlayamamıştır. Şimdi şüpheye tekrar gelecek olursak hem şüpheden bahsedilip hem de tutukluluk talep edilmesi çelişkilidir. Sanık şüpheden zayıf şüpheden sanık yararlanır da kuvvetli şüpheden cezalandırılır mı diyoruz. Şüphenin olduğu yerde her şey bitmiştir. Şüphe sanık lehinedir sanığın beratını gerektirir diyoruz. Binlerce yıl önce Romalılar şüpheden sanık yararlanır ilkesini şöyle açıklıyorlar. Bir masum suçsuz yere cezalandırılacağına bin suçlu beraat etsin. Biz binlerce yıl önce yaşamış olan Romalılardan daha mı az medeniyiz. Hayır biz daha fazla medeniyiz onlardan daha fazla biz iddia ediyoruz bunu. O zaman bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur. Bakınız bizler Romalılardan daha fazla medeni isek şüpheden sanık yararlanır ilkesini Romalılardan daha iyi uygulamamız gerekmez mi? Aksi davranış malumdur. Tutuklamadan beklenen amaç nedir. Tutuklamadan beklenen amaç gerçekleşmiş midir? 110 yılı geçkin bir süre bu insanlar burada tutuklu hesaplamalarımıza göre. Bizce tutuklamadan beklenen amaç değil geçmesi bu dava eğer ki sekiz ayda bir duruşma yapılıyorsa zaman aşımı da geçmiştir hak düşürücü süre de geçmiştir ama insanlarımız hala tutukludur. Tutuklama sanığı koruyan bir tedbir değil midir? Müvekkilim kimden korunmaya çalışılmaktadır. Öyle ya 110 yıldır kimden korunmaya çalışılıyor benim müvekkilim. 3 yılda halen deliller toplanmamış ise bu delillerin kaç yılda toplanabileceği düşünülmektedir. 3 yıl oldu fiilen fakat 8 ayda bir duruşma yaptığımız düşünülürse 110 yıl oldu. 110 yılda toplanmayan bu deliller ne zaman toplanacak, kaç yıl sonra toplanacak Sayın Başkanım değerli üyeler. Müvekkillerim müvekkilimin delilleri karartma durumu var mıdır? Evet hem iddia makamına soruyoruz hem de Sayın Başkan ve değerli üyelere. Benim müvekkil Hayrettin Ertekin’in delilleri karartma durum varsa deyin ki şu şu şu delilleri karartır arkadaş. Biz o yüzden senin müvekkillerini bırakmıyoruz. Tutukluluk halinin devamına karar verilmesini istiyoruz deyin ama bizce delillerin karartılma durumu diye bir şey yoktur. Eğer var ise delillerin karartılma imkanı var ise bu deliller hangi ve nasıl delillerdir. Fiilen 3 yıl boyunca hukuken 110 yıl boyunca toplanamamış olan deliller ve karartılması düşünülen deliller hangi delillerdir. Müvekkilimin kim olduğu belli değil midir? Bellidir. Sabit ikametgah sahibi değil midir? Sabit ikametgah sahibidir. Şimdi yasanın aradığı her şey var tahliye için. Ama nedense fiilen 3 yıldır hukuken 110 yılı aşkın bir zamandır müvekkil tutukludur. Tahliye bir haktır lütuf değildir. Mahkemeler infaz makamı da değildirler. Bakınız mahkemeler infaz makamı değildir. Tahliye de bir haktır lütuf değildir. Tutukluluk, tutukluluk süresinin uzaması tutukluluğun infaza dönüşmesi değil midir? Sayın Başkanım değerli üyeler tutukluluk süresinin uzaması tutukluluğun infaza dönüşmesi değil midir soruyoruz. Mahkemenizde yargılanmakta olan şüphelilerin tutukluluk süresinin bu kadar uzaması kamu vicdanını rahatsız etmiş midir etmemiş midir bizce etmiştir. Kamu vicdanı rahatsız olmuştur. Bunu nereden anlıyoruz kamu vicdanının rahatsız olduğunu haydi buyur sen böyle dedin. Sayın avukat nereden biliyorsun nasıl biliyorsun bakınız nasıl biliyoruz. Kamu vicdanının rahatsız olduğunun farkına varan Sayın cumhurbaşkanımız ve Sayın başbakanımız tutukluluğun infaza dönüşmemesi gerektiği yönünde millete açıklama yapmıştır beyanda bulunmuştur. Özellikle bu mahkememizde yargılanan tutukluların uzun süre tutuklu kaldıklarını kastederek milletimize açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Sayın cumhurbaşkanımızın Sayın başbakanımızın bu yöndeki beyanları ve açıklamaları rahatsız olan kamu vicdanını bir nebze dahi olsa rahatlatmak amacı gütmekte olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz. Sırf kamu vicdanını rahatlatabilmek için mahkemenizle ilgili açıklama yapmak zorunda kalmışlardır. Şüphe sanık lehine değil midir? Şüpheden sanık yararlanmaz mı? Şüphe sanık lehineyse hem de bu kural emredici nitelikte evrensel bir kural değil midir? İddia makamının kuvvetli suç şüphesi gerekçesi şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereğince tutukluluğun devamını talep etmesi bir nevi beraat talep etmesi değil midir? Bakınız. Şüphe sanık lehinedir. Emredici evrensel bir kuraldır. İddia makamı ne diyor gerekçesinde benim müvekkilim açısından konuşuyorum. Diyor ki, diğer sanıklara da aynısını yapıyor. Kuvvetli suç şüphesinin bulunması. Haaa suç işlediğine dair şu şu şu şu delillerle sabit demiyor kuvvetli suç şüphesi. Bu dolaylı olarak bir nevi diyor ki siz şüphelisiniz arkadaşlar ileride beraat edeceğinizi bende biliyorum ama ben yine de tutukluluk halinizin devamını istiyorum diyor. Bu dolaylı yönden bir ikrardır. Kuvvetli suç şüphesinin bulunması dolaylı ikrar değil de nedir? İddia makamının müvekkilimin tutukluluk halinin devamını talep etmesi hangi hukuk mantığıyla izah edilir. bu gerekçeyi gösteriyor arkasından da devamı diyor tutukluluğun. Biz hukuk mantığı dersi gördük sizler de gördünüz hangi mantıkla izah edilebilir. İzah edilebilir bir tarafı olmadığı kanaati düşüncesindeyiz. İddia makamı şüphe diyor. Bakınız şüphe, şüphe varsa bunun her türlüsü sanık lehinedir. İlke kuvvetli ya da zayıf şüpheden bahsetmez. Şüphenin zayıf ya da kuvvetlisi olmaz. Şüphe var ise bu sanık lehine yorumlanmalıdır. Çok basit. Bu az zayıf şüphelidir beraat etsin, bu çok zayıf çok kuvvetli şüphelidir cezalandırılsın olmaz. Şüphe sanık lehinedir ilkesi sanık lehine yorumlanmalıdır şüphenin olduğu yerde beraat kararı verilir. Şimdi kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu gerekçesiyle tutukluluk halinin devamını talep etmesini bir daha Sayın iddia makamından duymak istemiyoruz eğer devam edecekse bu beraatı ileride beraat istiyor demektir. Beraat istediğin bir dosyadan da yani hükümler mütalaa verirken şüphe var beraat istiyorum demektir. Beraat istediğin bir dosyadan da tutukluluk istemek hiçbir hukuk mantığıyla bağdaşmaz. Gelelim Sayın Başkan geçenlerde itiraz ettik. Hangi tarihli bakıyım. 1.9.2010 tarihli dilekçemizle 14. Ağır Ceza Mahkemesine tutukluluk halinin kaldırılması yönünde müvekkilin talep etmiştik. Talebimizde şöyle diyor. Bu hususta cumhuriyet savcısının sanık Mehmet Fikri Karadağ’ın tutukluluk halinin devamı sanık Hayrettin Ertekin’in tahliyesi yönündeki yazılı görüşü de alınarak yani artık 13. Ağır Ceza Mahkemesinde bulunan savcıları bilmiyorum ama 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki savcı bakınız şu kararla 11.10.2010 tarihli kararda göndereceğim efendim buradan. Artık tahliye istiyor 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görev yapan mütalaası alınan savcı müvekkilim Hayrettin Ertekin hakkında tahliye olsun diyor. Hemen altında muhalefet şerhi var başkanın. Diyor ki, sanık Hayrettin Ertekin’in üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tutuklulukta kaldığı süre, hakkında isnat olunan suçun vasıf suç vasfının değişme ihtimaline binaen tutuklamadan beklenen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul sürenin aşılmış olması ve toplum içerisindeki konumu da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphesinin bulunmadığı ve de gerekse adli kontrol uygulamasının da düşünülebileceği göz önüne alınarak sanık Hayrettin Ertekin müdafii Avukat Taner Uzun’un itiraz talebi kabul edilerek Hayrettin Ertekin’in tahliyesine karar verilmesi görüşünde olduğumdan Sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum muhalifim diyor. Orada da iki tane üye var dosyayı mı incelemiyorlar yahut yanlış mı inceliyorlar bilemiyoruz bir yanılgı içindeler efendim oradaki iki üye de benim müvekkilimin tutukluluk halinin devamına diyor ama ne hikmetse bereket versin ki oradaki savcı bey herhalde dosyayı iyi incelemiş olsa gerek artık tahliye istemiştir. Bunu eğer şey oradaysa mübaşir bey gönderiyorum efendim. Tarih 11.10.2010 yani bundan yaklaşık 20-25 gün önce. Ha 15 gün demek ki bu hukukçuların ben kendi açımdan söylüyorum hesabımız iyi değil bereket versin ki ücret alırken hesabı iyi yapıyoruz. Şimdi gönül ister ki, Sayın iki tane iddia makamında oturan savcılarımız da böyle mütalaa da bulunsunlar. Artık 3 yılı aşkın bir zamanda tutuklu bulunan müvekkil Hayrettin Ertekin tahliye olsun. Bayram yaklaşıyor kaç bayram geçti iki bayram geçti her bayramda dedik ki muhterem başkanım aha bu bayramda sevineceğiz öteki bayramda sevineceğiz yok yok kurban bayramı ben iki kurban bayramına denk geldim şimdi üçüncüsü oluyor. Artık bizim müvekkili sevindirecekseniz sevindireceksiniz. Sevindirmeyecekseniz taktiri mahkemeye bırakıyoruz. Yine gerek 14. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı gerek Sayın mahkememiz başkanı gerekse 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görevli savcı müvekkilimizin tahliyesi yönünde görüş ve beyanda bulunmuşlardır. Bizde inşallah Sayın savcılar Sayın üyeler bu konuda müvekkilimizin tutuksuz yargılanması konusunda inşallah uygun bir karar verecekleri kanaat ve düşüncesindeyiz. Şimdi adalet adil olmak adil davranmak. Bunlar cenabı hakkın emridir. Yüce kitabında hayatın her alanında bizlere adaleti adaletli olmamızı adil davranmamızı emrediyor. Her Cuma imam bangır bangır bağırıyor. Okuduğum ayeti kelimede Yüce Allah şu üç şeyi emreder diyor. Biz tabi Arapça’sını bilmiyoruz o söylüyor önce Arapça’sını söylüyor şu üç şeyi emreder diyor. Üç şeyi de yasaklar diyor. Yasakladıklarını söylemiyoruz emrettikleri bakınız Sayın Başkan değerli üyeler ve muhterem savcılar, emrettikleri başta adalet, adalet diyor. İhsan ve akrabaya yardım. Sadece mahkemeler değil her insanın adil olması gerekir. Her insanın adil olması emredici cenabı hakkın emrettiği ayeti kelimeyle emrettiği bir kuraldır. Hal böyleyken adalet beklemek adaletle hükmetmek adaletli davranmak hem bir hak hem bir yetki hem bir görevdir. Adil olmanız aynı zamanda sizlerin de cenneti garantilemeniz olduğu kanaat ve düşüncesindeyiz. Çünkü adalet yüce yaratanın emridir. Fazla uzatmayacağım Sayın Başkanım herhalde sıkıcı olmaya başladık süremiz de var ama kısa kesmeye çalışacağım. Sıkıcı olduysak affınıza sığınıyoruz. Toplanan delillere, iddia makamının tutukluluğun devamına yönünde mütalaasında belirttiği şüphe gerekçesine ve tüm dosya münderecatına göre müvekkilime isnat edilen suçları işlediğine dair her türlü şüpheden uzak kesin inandırıcı birbirlerini destekleyen delil ya da deliller mevcut değildir. Hal böyleyken ileride müvekkilimin beraat etmesi kuvvetle muhtemeldir. İleride müvekkilimizin telafisi imkansız zararlarla karşı karşıya kalmaması açısından toplanan delillere tüm dosya münderecatına tutuklulukta geçen süreye ve ileride müvekkillerimin beraat et… müvekkilimin beraat etme ihtimaline iddia makamının her gerekçesinde şüpheyi gerekçe göstermesine müvekkilimin daha fazla mağdur edilmemesi için müvekkil Hayrettin Ertekin’in bihakkın ya da uygun görecek şekilde tahliyesine karar verilmesine saygıyla arz ve talep ediyoruz. Teşekkür ederim saygılarımla.”
Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Av. Osman Aydın Şahin söz istedi, verildi:”Sayın Başkan Sayın üyeler müvekkiller tutuklulukta 32. aylarına girdiler. Bu 32 aylık sürenin son 12 ayında müvekkillerle ilgili ne mahkemeden bir soru geldi. Ne bu çözülmesine uğraşıldığı söylenilen Danıştay davasıyla ilgili bir iddia var hiçbir şey yok. 12 aydır son 12 ayının tutukluluktaki son 12 ayını burada müvekkiller açısından tamamen nafile celseler olarak nitelendiriyoruz. Şimdi bu 12 ayda nasıl geçti. Hangi müvekkiller açısından nafile olan bu celselerde neler yaşandı. Şimdi birçok meslektaşımız ve müvekkilimiz Sayın Nusret Senem’de belirtti bir Osman Yıldırım var. Kimdir bu Osman Yıldırım? Sicil kaydı malum. Atatürk’e İngiliz piçi diyebilecek kadar öz yeğenini para kazanmak amaçlı fuhuşta satacak kadar yüksek yargıçları öldürecek kadar özelliklere sahip tırnak içinde özelliklere sahip bir kişi. Bu Osman Yıldırım savcılar açısından Osmanım oluyor. Sayın yargıcımız Özese Bey unvanı veriyor Osman Yıldırım’a şimdi ve biz bunlarla oyalanarak bu nafile turlarla ve Ceza Muhakemeleri Kanununun 58. maddesinde güvenilirlik konusunda Sayın mahkemenin araştırması dikkat etmesi titiz olması gereken hususta muteber addedilerek bu kişi bu 12 ayı geçirdik biz tutuklu olarak. Sayın yargıcım bu Osman Yıldırım vakası 21 Ekim tarihli celsede fiili saldırıya dönüştü. Müvekkiller yönünden tutukluluk hali artık bir can güvenliği sorununa da dönüştü. Bir can güvenliği sorununa da dönüştü tutukluluk hali. Huzurunuzda, huzurunuzda can güvenliği sorununa dönüştü. Şimdi bu süreçte 12 aylık süreçte dosyamıza daha önceki ara kararlar doğrultusunda birçok belge girdi. Bu belgelerin tamamı bizim taleplerimiz üzerine gelen mahkemenin resen talep ettiği birçok cevabi yazılar geldi. Bunların tamamı, tamamı istisnasız tamamı müvekkillerin lehinedir aleyhine hiçbir belge delil dosyaya girmemiştir. Ancak bu bir yıllık sürede yenilik olarak dosyaya giren son ve kesin sonuçlu bir belge var. 10 Ağustos tarihli havaleyle dosyaya giren jandarma raporu. Sayın mahkemenin Aralık 2009 sonunda istediği bir inceleme var. Hangi inceleme isteniyor iddianamede ergenekon belgeleri olarak adlandırılan belgeler üzerine bir inceleme yapılması isteniyor. Rapor geldi dosyaya girdi. Şimdi dil bilimi yönünden yapılan incelemede bu belgeler dört bölüme ayrılmış durumda. İki belge vardır işçi partisine aittir. Devletin yeniden yapılandırılması ve Kürt Türk kardeşliği tasarımı belgesi. Bunlar bizim savunma belgemizdir. Ve suçsuzluğumuzun kanıtı olan belgelerdir. İkinci grup belge olarak nitelendirilen rapora göre Behiç Gürcihan sanık Behiç Gürcihan’ın açık istihbarat com isimli sitesinden elde edilen belgelerdir. 3. grup olarak adlandırılan belge de sanık Sevgi Erenerol’dan elde edildiği söylenen bir CD içerisinde ve içerik itibariyle bir takım fantezi düşüncelerin yer aldığı bir belgeden bahsedilmektedir. 4. grup belgeler var 50 adet belge bu 50 adet belgenin tamamının Tuncay Güney ve Ümit Oğuztan’dan elde edildiği sabit. Rapor bunu saptamış durumda. Ve bu belgelerin 1999-2001 yılları arasında Ümit Oğuztan tarafından kaleme alındığı 2003 yılında kitap haline getirilmek üzere bir yayınevine verildiği kitabın 880 sayfa olarak tasarlandığı rapor ile sabit. Şimdi Ümit Oğuztan’dan elde edilen bu belgelerden 4 adet belge içerisine o yanılmıyorsam 11 Şubat 2008 tarihinde yani müvekkillerin tutuklanmasından gözaltına alınıp tutuklanmasından 35-40 gün önce 4 belge içine bir sıkıştırma yapılmış. Ve bu 4 adet belge içine yapılan sıkıştırma ergenekon sözcüğü ve cümle yapısı da aynı. Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde faaliyet göstermekte olan ergenekon. 4 belge içinde de bu cümle yapısıyla sıkıştırılan husus 15 Şubat 2008 tarihli. Bu husus rapor ile saptanmış sabit hale gelmiş. Şimdi bu belgelerden örgüt yapısı yapılanma ergenekon yeniden yapılanma projesi isimli belgeyi işte bir yapılanmadan söz etmekte ise de yapılanma bir örgüt olabilmenin özelliklerini gerektiren ideoloji, hiyerarşik yapı o Yargıtay’ımızın da istikrar kazanmış içtihatlarında belirttiği örgüt tanımına uygun bir yapılanmanın bulunmadığını raporda açık bir şekilde açıklamaktadır. Şimdi bu belgelerden Sayın Perinçek’in savunmasında da belirttiği kendi önder kadrosuna tırnak içinde ergenekon örgütünün önder kadrosuna hakaret içeren ifadeler var. Jandarma raporunda bu da saptanmış. Biz bunu söylemiştik. Yani kendi önder kadrosuna hakaret eden bir örgüt. Doğu Bey önder kadro içinde yer almaktadır. Örgüt yoktur saptamasını işte yapılanma personel, hiyerarşik, bağlılık, amaç bu ideoloji gibi yönlerden incelemiş ve bunların bulunmadığını tespit etmiştir. Peki bir başka tespit var. Raporun 5. sayfasında açıklanan. Örgüt yok sanal menfaat çetesi var saptamasını yapmıştır rapor. Açık bir şekilde Tuncay Güney’in 2000 yılı içerisinde Kilyos ve Kısırkaya mevkilerinde resmi sıfat kullanarak boş arazilerin haritalarını çıkarttığı sahte köy satışı senetlerinin düzenlediği ve Mehmet İşçik ismini buraya kullandığı lobi ismini kullanarak da çeşitli kişilerden menfaat temin etmeye çalıştığı para istediği Korkmaz Yiğit ve benzeri gibi ve bununda sanal bir yapılanma üzerinden menfaat temin etmeye çalıştıkları hususu dikkat çekmiştir. Rapor jandarma raporu. Yani bu menfaat çetesi şuanda da Gladyo tarafından kullanılmaktadır yaşadığımız olay huzurdaki davanın görülmesi de bunun kanıtıdır. Şimdi Sayın yargıçlar olmayan sanal olmayan bir örgüt belgesi olmayan örgüt yapılanması olmayan bir örgüt. Sizler bunların tespit edilebilmesi için oy birliğiyle bir karar aldınız. Ve bu raporun gelmesini istediniz. Rapor geldi şimdi bunların bu raporun sizin için bir kıymeti harbiyesi olması gerekir. Şimdi Osman Yıldırım’ın beyanlarına verdiğiniz önemin birazını verin. Birazını verin. Ve raporun gereğini yerine getirin. Bu rapor diyor ki örgüt yok. Sanal menfaat çetesi var. Bu örgüt diyor işçi partisinden elde edilen belgeler ayrı bir dil bilimi, dil bilimi gereği yapılan incelemede ayrı bir belgelerdir. Biz zaten bunu söylüyoruz savunma belgemiz. Şimdi bu şeyi nasıl değerlendireceğiz raporu. Soru burda oybirliğiyle almışsınız. Bu raporun gereği bu kararınızın arkasında durmanızın gereği oybirliğiyle tahliye kararı vermenizdir arz ederim.”
Mahkeme Başkanı:" Sanık İsmail Yıldız kalkar mısınız? Siz hakim beyin çocuklarının durumunu nereden biliyorsunuz? Onunla ilgili (3-4 kelime anlaşılamadı)”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım benim tıp uzmanı dünya çapında bir üstadım var. O biliyormuş o.”
Mahkeme Başkanı:"Kim o?”
Sanık İsmail Yıldız:”İsmini ben burada vermeyim. Türk iş dünyası iyi tanıyor onu. Türk iş dünyasının önde gelen birçok insanı onun hastası. O bir hastanede görmüş daha önce bahsetti.”
Mahkeme Başkanı:"Kim görmüş kimleri görmüş?”
Sanık İsmail Yıldız:”Bu üstat tıp uzmanı görmüş.”
Mahkeme Başkanı:"Evet. Kimi görmüş?”
Sanık İsmail Yıldız:”Çocukları görmüş.”
Mahkeme Başkanı:"Hakim Beyin çocuklarını mı görmüş?”
Sanık İsmail Yıldız:”Evet Hakim Beyin çocukları.”
Mahkeme Başkanı:"Nerede?”
Sanık İsmail Yıldız:”Bir hastanenin birisinde bana detay vermedi efendim.”
Mahkeme Başkanı:"Nerede yani hastane İstanbul’da mı Ankara’da mı İzmir’de mi nerede?”
Sanık İsmail Yıldız:”Ben o konuyu soramadım kendisine bu bana dedi ki böyle böyle bir rahatsızlık var. Onu ben düzeltebilirim dedi. Bende bir.”
Mahkeme Başkanı:"Rahatsızlık olarak ne gördü ne anlattı size?”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım ben mesajı sözlü olarak aldığım için bir şey soramadım bana bir şey anlatmadı çünkü ben kendisiyle görüşemedim tam olarak. O sözlü bir mesaj iletti bana.”
Mahkeme Başkanı:"E eşine varıncaya kadar anlatmışsın burda.”
Sanık İsmail Yıldız:”Tamam o biliyor ben bilmiyorum ki.”
Mahkeme Başkanı:"Memur olduğunu da söylüyorsun.”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı:"Yazmışsın.”
Sanık İsmail Yıldız:”Ben o mesajı ilettim sadece dedim ki yardımcı olunabilir onun dışında bir şey yok.”
Mahkeme Başkanı:"Nereden tanıdı bunları. Bunları nereden nasıl tanıştılar?”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım herhalde hastanede tanımıştır bakın ben bana.”
Mahkeme Başkanı:"Ne uzmanıdır bu sizin çok yakın tanıdığınız hepsi tıp uzmanı da bu ne konuda uzman?”
Sanık İsmail Yıldız:”Bu estetik değil daha çok bu sinirsel hastalıklarla ilgili sinirsel.”
Mahkeme Başkanı:"Nerede hangi hastanede?”
Sanık İsmail Yıldız:”Amerika’da bir hastanedeydi bu. Şimdi Türkiye’de.”
Mahkeme Başkanı:"Nerede Türkiye’de nerede?”
Sanık İsmail Yıldız:”Efendim?”
Mahkeme Başkanı:"Türkiye’de nerede?”
Sanık İsmail Yıldız:”İstanbullu.”
Mahkeme Başkanı:"İstanbul’da.”
Sanık İsmail Yıldız:”Evet İstanbullu ve İstanbul’da.”
Mahkeme Başkanı:"Nerede görüştünüz bununla?”
Sanık İsmail Yıldız:”Ben görüşmedim o bir mesaj gönderdi dedi böyle böyle ben yardımcı olabilirim Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı:"Mesaj derken nasıl mesaj gönderdi size neyle mesaj gönderdi?”
Sanık İsmail Yıldız:”Bir arkadaşım dedi ki böyle böyle bir şey varmış o bana küçük bir not gönderdi o notu.”
Mahkeme Başkanı:"Ne dedi bu nerede hangi hastanede nerede şey yapıyor?”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım bir hastanede değil kendisinin özel bir kliniği var. Ve ne diyelim ona muayenehanesi var. Orda yapıyor bu işi.”
Mahkeme Başkanı:"Ya bu işi derken ne yapıyor bu baya yani normal steteskopla yani bildiğimiz doktorun dışında işlevi mi var bu tanıdık olanın.”
Sanık İsmail Yıldız:”Hayır tıpta steteskopun dışında yani tıbbi yöntemlerin dışında bir yöntem kullandığı yok Sayın Başkanım. O, o konunun uzmanı bahsettiğim konunun uzmanı.”
Mahkeme Başkanı:"İsmi ne?”
Sanık İsmail Yıldız:”İsmini, ismini ben burada veremem. Yani o ismini verme dediği için ismini verme imkanım yok ama Türk iş dünyası iyi tanıyor onu. Gerekirse izin verirse ismini de veririm iletirim. Yani o tümüyle gerçek bir olay orda şey yok. Benim bir bilgim yoktu.
Mahkeme Başkanı:"Şimdi bu yazdığınız olay tümüyle yalan yanlış. Yazdığınız olay tümüyle yanlış.”
Sanık İsmail Yıldız:”Ha ben onun notunu ilettim Sayın Başkanım. Benim bildiğim bu.”
Mahkeme Başkanı:"Yani ona öyle iletin yanlış birisiyle mi tanıştı veya yanlış birisi mi ona bir şeyler söyledi neyse o da size aktardı.”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım şimdi benim onu.”
Mahkeme Başkanı:"Yani böyle bir tedaviye ihtiyaç duyulan evlat olmadığı gibi eş de memur değil hepsi yanlış buradaki tespitlerin hepsi yanlış öyle bildirin.”
Sanık İsmail Yıldız:”Sayın Başkanım bakın tamam ben öyle bildirebilirim.”
Mahkeme Başkanı:"Ha öyle bildirin ona olayı.”
Sanık İsmail Yıldız:”Tamam yani ben olayı bilmiyorum bakın.”
Mahkeme Başkanı:"İşte öğrendiniz şimdi şimdi öğrendiniz onu aynı şekilde ona bildirin kimse ismini de öğrenmek istemiyoruz.”
Sanık İsmail Yıldız:”Tabi, tabi ki Sayın Başkanım ben sadece bu tamam. Peki ben diledi o şeyi iletirim Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı:"Bide sorun ona sorun bakalım nasıl böyle bu kadar çabuk tespitlere kanıp da bunları söylüyor size.”
Sanık İsmail Yıldız:”Tamam Sayın Başkanım.”
Mahkeme Başkanı:"Kim böyle dedi yani falancının çocuklarıyım o da ben onun ben eşiyim şeklinde kim ona ne söyledi.”
Sanık İsmail Yıldız:”Tamam iletiyim Sayın Başkanım. İletiyim onun da bir notu olursa size iletirim.”
Mahkeme Başkanı:"Oturun.”
İddia makamından soruldu.
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. 1. Sanık Abdulmuttalip Tonçer’in 19.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, Hakkında verilen yurt dışına çıkış yasağının kaldırılması talebinin, sanık hakkında verilen karar gerekçelerinde bir değişiklik olmadığı gözetilerek reddine, 2.Sanık Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın 19.10.2010 havale tarihli dilekçesi ekinde bulunan, Sanığın eşyaları arasında bulduğunu belirttiği yazıların dosyaya konulmasına, 3. Sanık Erkut Ersoy’un 19.10.2010 havale tarihli, A, D, İ ve Ş harfli dilekçelerindeki dosyadan evrak verilmesi taleplerinin kabul edilmesine, B, F, H, I,M, N, O, Ö, R,S,T, U, Ü, V ve Y harfli dilekçelerindeki taleplerinin bir kısmının yargılamaya yenilik katmayacağının ve bir kısmının da önceden karara bağlandığının anlaşılması karşısında reddine, taleplerin kalan kısmı hakkında da önceden verilen mütalaanın esas alınmasına, E harfli, dilekçesindeki talebinin kalem araştırması yapıldıktan sonra karara bağlanılmasına, P harfli, savunma mahiyetli açıklamalar içeren dilekçenin dosyaya konulmasına, G harfli dilekçesindeki talebi uyarınca İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak, sanık hakkında yapılan arama ve el koyma işleminde kamera kaydı yapılıp yapılmadığının bildirilmesi ile yapıldı ise Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, K ve K–1 harfli dilekçelerindeki talebi uyarınca Telekomünikasyon İletişim Başkanlığına müzekkere yazılarak var ise dilekçe ekinde listelenen e-mail adreslerinin tesis tarihinden itibaren olan iletişim kayıtlarının çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, L harfli dilekçesindeki talebinin, dijital veri ve eşyaların iadesi konusundaki önceki mütalaalarımız dikkate alınarak karara bağlanılmasına, J harfli dilekçesindeki, Cezaevi bilgisayarında mikrofon kullanımı ve bilgisayara bir program yüklenmesi konulu taleplerini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, C harfli dilekçesindeki, Kanada ülkesinde bulunduğu belirtilen Tuncay Güney’in telekonferans yolu ile ifadesinin alınması talebini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, 4. Sanıklar Sevgi Erenerol ve Vedat Yenerer müdafi Sayın Avukat Vural Ergül’ün 25.10.2010 havale tarihli, 1 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki, Mahkeme’den habersiz olarak Recep Özkan’ın Ataşehir semtindeki evinin tespiti çalışmalarını yapan Emniyet görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulması ile söz konusu işlemlere dair evrakların dosyadan çıkartılması talebi ve aynı mahiyette beyanda bulunan bir kısım sanık ve sanık müdafi taleplerinin Sanık Alparslan Arslan’ın duruşmada, söz konusu bombaları Osman Yıldırım’a Recep Özkan’ın Ataşehir semtindeki evinin önünde verdiğini beyan ettiği sürece kadar, bazı sanık ve sanık müdafilerince defalarca Ataşehir semtinde böyle bir evin olmadığının savunulduğu, bu nedenle Cumhuriyet savcılarının bahse konu evi araştırmadığının ve kasıtlı olarak Osman Yıldırım’a yer gösterme işlemi yaptırmadıklarının ileri sürüldüğü, böyle bir evin gerçekten var olması durumunda diyecek bir sözün bulunmadığının belirtildiği, bu konuda duruşmada Ataşehir semtine ait hava fotoğraflarının gösterildiği, en sonunda Mahkemenin Ataşehir’de yaptığı keşif öncesinde söz konusu evin adresinin, krokisinin, fotoğraflarının ve ilgili kişilerin alınmış ifadelerinin dosya arasında bulunduğu görmezden gelindiği görülmekte ise de, Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların Ataşehir semtindeki evde yapılan kalabalık bir toplantıda verildiği iddiasının soruşturma aşamasında yer alması, aynı iddia çerçevesinde bu evin kaba tarifinin de verilmesi, o tarihte başka bir dosyanın tutuklu sanığı olan Osman Yıldırım’ın Ankara’dan İstanbul’a getirtilerek yer gösterme işlemi yaptırılmasının güçlüğü, Ataşehir semtinde bulunduğu belirtilen bu evin ve toplantıya katıldığı iddia edilen kişilerin tamamının iddianame tanzimine kadar tespitinin mümkün olmaması, Cumhuriyet savcılığının herhangi bir soruşturmadaki gibi suça karıştığı iddia edilen ancak iddianame tanzimine kadar açık kimlikleri tespit edilemeyen kişiler hakkındaki evrakı ayırarak soruşturmaya devam etmesi, yargı uygulamasında da Mahkemelerin açılmış bir davada suça karıştığı iddia edilen ancak iddianamede yer almayan kişiler hakkında neden bir işlem yapılmadığını veya yapılan bir işlem olup olmadığının Cumhuriyet savcılığından sorması hususları gözetilerek, Ataşehir semtinde bulunduğu belirtilen bu ev ve bombaların verildiği toplantıya katıldığı iddia edilen kişilerin tespit edilmesi çalışmasını yapmanın Cumhuriyet savcılığının görevi kapsamında kaldığı, Ceza Muhakemesi Kanununun 207. Maddesindeki “Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez.” hükmü dikkate alınarak taleplerin reddine, 2 rakamı ile işaretlenen, Mahkemenizin 27/28.8.2009 tarihli 107.celsesinde aldığı 18 numaralı ara kararının açıklanması talebini karara bağlamanın Mahkemenizin takdir yetkisinde bulunduğuna, 5. Sanık Veli Küçük müdafi Sayın Avukat Zeynep Küçük’ün 26.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, 05057248260 numaralı telefon hattının aidiyet bilgileri ile iletişim kayıtlarının verilmesi talebinin, Hilal Arslan adına kayıtlı olduğu anlaşılan telefon hattı iletişim kayıtları konusunda kalem araştırması yapılarak karara bağlanılmasına, 6. Sanık Veli Küçük’ün 26.10.2010 havale tarihli, 1 numaralı dilekçesindeki, Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girme ihtimali bulunan kanunun kendisine uygulanmaması ve hangi eyleminden dolayı yargılandığının kendisine açıklanması talepleri konusunda karar verilmesine yer olmadığına, Mahkemenizin 22.10.2010 tarihli, tutukluluğun devamına dair kararına itiraz mahiyetinde olduğu anlaşılan 2 numaralı dilekçenin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK’nun 250.Maddesiyle Görevli) gönderilmesine, 7. Sanık Kemal Kerinçsiz’in 26.10.2010 havale tarihli dilekçesindeki, Muzaffer Tekin ve Ergün Poyraz’ın müdafilik görevinden yasaklanmasına dair Mahkemenizin 23.10.2008 ve 31.12.2009 tarihli celsedeki ara kararlarından dönülmesi talebinin, verilen kararlarda isabetsizlik görülmediğinden reddine, 8. Sanık Mehmet Demirtaş’ın sözlü beyanındaki, Bombaların bulunduğu evde nasıl tasarruf sahibi olduğunun iddia makamı tarafından açıklanması talebi ile ilgili olarak; Sanığın evde tasarruf sahibi bulunduğu kanaatine tüm dosya kapsamından ve özellikle kendisinin avukatı eşliğinde verdiği Emniyet ifadesindeki Bu evin kiraya verilmesi işleriyle ilgili genel olarak ben uğraşmaktayım beyanı, şu anda kabul etmese de, yine aynı ifadesinde kendisine sorulan “12.06.2007 tarihinde Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na yapılan bir telefon ihbarı ile ilgili olarak yakalandınız ve yakalanmanıza konu olan yirmi yedi adet el bombasını, yakalandığınız esnada, askerlik yaptığınız dönemde komutanınız olan Astsubay Oktay Yıldırım’ın bıraktığını beyan ettiniz ve bu beyanınıza istinaden Oktay Yıldırım isimli şahısta yakalanmıştır. Neden bu şekilde bir beyanda bulundunuz? Bu konu hakkında detaylı bilgi veriniz” sorusuna verdiği “Ben bu soruya susma hakkımı kullanacağım” şeklindeki cevabı üzerine varıldığının kendisine izah edilmesine, 9. Sanık Hikmet Çiçek’in sözlü beyanındaki, Belma Akçura’nın kitabında geçen Mehmet Eymür’ün Mahkemeye gönderdiği mektubun verilmesi talebi konusunda, kendisine Mahkeme tarafından gerekli açıklamada bulunulduğu görüldüğünden, karar verilmesine yer olmadığına, 10. Sanık Muzaffer Tekin’in sözlü beyanındaki, Hangi belgeye dayanarak kendisinin bilgisayarından Lobi belgesi çıktığının iddia makamı tarafından açıklanması talebi üzerine, Dava dosyasının 3.Klasörü 462–522 sayfaları arasında yer alan Muzaffer Tekin’den çıkan dijital malzemelerin inceleme tutanaklarında, bilgisayarının silinmiş kısmında lobi isimli belgenin bir kısmının bulunduğu belirtildiğinin kendisine izah edilmesine, Talebinin kısmen kabul edilip Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak, Davacı Muzaffer Tekin’in Doğuş Factoring A.Ş. aleyhine açtığı davalara ait 2004/660 ve 2004/662 sayılı dava dosyaları tamamının tasdikli bir örneğinin çıkartılarak Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Dosya arasında bulunan ve Mahkeme tarafından Türkçe’ye çevirisi yaptırılan Yılmaz Tavukçuoğlu ile Muzaffer Tekin isimli kişiler arasında geçtiği iddia olunan telefon görüşmesi ses kaydının getirtilmesi talebinin genişletilerek kabul edilmesi ile; gerekli adli yardım evrakı hazırlanıp Adalet Bakanlığına gönderilerek Almanya Yetkili Adli Makamından söz konusu ses kaydı da dâhil olmak üzere bu ses kaydına ait Almanya Adli Makamlarınca hazırlanan tüm soruşturma ve varsa kovuşturma evrakı ile eklerinin gönderilmesinin istenilmesine, 11. Sanık Nusret Senem’in sözlü beyanındaki, MİT’in hazırladığı Ergenekon Örgütü şemasının açık halinin sanık ve müdafilerine verilmemesine dair Mahkemeniz ara kararından dönülmesi talebi konusunda, önceki mütalaamızın esas alınmasına, 12. Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün 26.10.2010 havale tarihli 1 numaralı dilekçesindeki; Diyarbakır 6.Ağır Ceza Mahkemesinde görülen KCK dava dosyasının getirtilmesi ve konuya ilişkin İstanbul Cumhuriyet başsavcılığından bilgi sorulması taleplerini karara bağlamanın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, 2 numaralı dilekçesindeki, Avukatlar Hacı Mehmet Taşdelen ve Mehmet Ener’in tanık olarak dinlenmeleri konusunda önceki mütalaamızın esas alınmasına, 13. www.hurriyetport.com adlı internet sitesi yönetimine müzekkere yazılarak; Basın Kanunundaki hakları saklı kalmak kaydı ile 5.3.2009 tarihinde yayınlanan “Ergenekon sırları çözülüyor? Kaybolduğu iddia edilen dosyalar ortaya mı çıktı?” ve 14.8.2009 tarihinde yayınlanan “Özel Haber! Ümit Oğuztan'a ait Bu belgedeki iddialar Türkiye'yi ayağa kaldıracak!” başlıklı haberlerin kaynağının kim olduğunun, haberlerin nasıl ve ne şekilde yapıldığının Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine, 14. Firari Sanık Saipir Debzlelvidze, Hakkındaki yakalama kararının devamı ile infazının beklenilmesine, 15. Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek, Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”
Daha önce verilen ara kararlar gereği yazılan müzekkereler doğrultusunda verilen cevabi yazılar okundu.
Mahkeme Başkanı:" 19.10.2009 tarihli oturumun 34 nolu ara kararı gereği resen TİB’den istenilen evrakların gönderildiği. 30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 28 nolu ara kararı gereği resen jandarma genel komutanlığına yazılan yazıya verilen cevapta Sanık Ergün Poyraz’ın koruma kararıyla ilgili belgelerin Ankara valiliğinden istenilmesinin gerektiğinin bildirildiği. 30.03.2010 tarihli oturumun 20 nolu ara kararı gereği resen Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda kısa atı TİT olan Türk intikam tugayı ile ilgili yazılan yazının henüz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti polis genel müdürlüğünden cevabının gelmediği geldiğinde bildirileceğinin bildirildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 19 nolu ara kararı gereği resen İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden 0 212 215 51 70 nolu telefon ile ilgili istenen kayıtların 16.9.2006 tarihinden önceki döneme ait olması nedeniyle kayıtların silindiğinin bildirildiği. 7.5.2010 tarihli oturumun 12 nolu ara kararı gereği Naip Hakimliğe tevdi edilen 0 536 733 01 95 nolu telefondaki sim kartın kaç telefon makinesinde kullanıldığına dair yapılan inceleme ile bilirkişi raporunun gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 13/D nolu ara kararı gereği resen Masak’a yazılan yazı ile istenen raporun gönderildiği. Raporun sonuç bölümünde herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığının bildirildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 12 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak TİB’den istenen bilgilerin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 16 nolu ara kararı gereği resen Emniyet Genel Müdürlüğü İstanbul polis teftiş kurulu başkanlığından gelen cevabi yazıda Alparslan Arslan isimli şahsa düzenlenmiş araç tanıtım kartıyla ilgili yapılan incelemede verilen ekspertiz raporunda kartın hakiki örneği olmadığından gerekli incelemenin yapılamadığının bildirildiği. 28.5.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği resen Türkcell iletişim hizmetlerinden istenen telefon görüşme dökümlerinin gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 14/A nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Vodafone işletmesinden istenen bilgilerin gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 14/A nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Türk Telekom’dan istenen kayıtların gönderildiği. 16.6.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 13/C-c nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’in talebiyle ilgili olarak Silivri 5 nolu L tipi ceza infaz kurumundan istenen belgelerin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 22 nolu ara kararı gereği resen İstanbul il emniyet müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Emin Gürses ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun katıldığı Danıştay saldırısını yapan Alparslan Arslan’ın azmettiricisinin Maslak’ta oturan bir şeyh olduğu şeyh olduğu ve bu şeyhin yanında istihbaratçıların bulunduğu şeklindeki sözler sarf ettiği televizyon program görüntüsünün kanal 7 televizyonundan istendiği ancak istenen kayıtların ilgili kanalda bulunmadığının bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 5/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak Ankara İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda istenen belgelerin Sanık Osman Yıldırım’a teslim edildiğinin bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 6 nolu ara kararı gereği Sanık Doğu Perinçek müdafiinin talebiyle ilgili olarak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda 9 adet cumhuriyet gazetesinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 13 nolu ara kararı gereği Türk Hava Yollarına yazılan yazıya verilen cevapta Sanık Alparslan Arslan’ın 17 Mayıs 2006 tarihli İstanbul Elazığ seferine rezervasyon yaptırdığı ancak biletini almadığı için 15 Mayıs 2006 tarihinde bu verilen opsiyonun dolması sebebiyle rezervasyonun iptal edildiği. Rezervasyonu yapan şahsın Ali bey diye birisi olup telefon numarasını bildirdiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 13 nolu ara kararı gereği resen Atlas Jet isimli şirkete yazılan yazı da herhangi bir rezervasyon kaydına rastlanmadığının bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 26 nolu ara kararı gereği resen TİB’den istenen telefon görüşme dökümlerinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 14 nolu ara kararı gereği resen Yargıtay 1. başkanlığından Yargıtay daire başkanlıklarından alınan karar suretleri ve 7. ceza dairesi başkanlığının 17.5.2010 tarihli duruşma zabıt örneklerinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 12 nolu ara kararı gereği resen Üsküdar Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Büro Amirliğinden istenen kayıtların gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 31 nolu ara kararı gereği resen İstanbul cumhuriyet başsavcılığından gönderilen cevabi yazıda emanet istenen emanet makbuzlarının gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 11 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda tanıklara ait fotoğrafların gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 11 nolu ara kararı gereği resen Şanlıurfa İl Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Osman Mutlu’ya ait resimlerin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 21 nolu ara kararı gereği resen Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanlığına yazılan yazıya verilen cevapta gönderilen yazılı belgelerin yazı ve şekillerin çeşitli dua fevk ve nüshalardan mürekkep olduğu ve bunların insan, cin, yılan ve akrep gibi canlıların vermesi muhtemel zararlar ile nazar, büyü ve sihrin olumsuz etkilerinden korunmak amacıyla bulundurulduğuna inanan evraklardan ibaret olduğunun bildirildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 18 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak Türkcell’den istenen belgenin gönderildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 7 nolu ara kararı gereği Sanık Muzaffer Tekin’in talebiyle ilgili olarak İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda Doğuş Factoring ile ilgili olarak yapılan soruşturma kapsamında daire başkanlığımız merkez şubesince İTTK faaliyetinin yapılmadığının bildirildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 4/B nolu ara kararı gereği mahalinde yapılan Naip Hakim aracılığıyla yapılan keşifle ilgili tutanak örnek ve suretlerinin gönderildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 10 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen cevapta İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğünde PVSK ek madde 7 doğrultusunda yürütülen istihbarı faaliyetler kapsamında CMK 250 sayılı yasayla İstanbul cumhuriyet başsavcılığının 2007/536 nolu soruşturması ile İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin esas 2008/209 sayılı dava dosyasına ilişkin bir delilin bulunmadığının bildirildiği. 1.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 9/C nolu ara kararı gereği Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün talebiyle ilgili olarak Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin dosya suretinin gönderildiği. 28.8.2010 tarihli oturumun 7/E nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’e ait cep telefonları ve sim kartı üzerinde gerekli bilirkişi incelemelerinin Naip Hakim aracılığıyla yaptırıldığı buna dair raporların gönderildiği anlaşıldı.”
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1-Bu haftaki oturumlarda vaki yazılı ve sözlü taleplerin celse arasında değerlendirilmesine,
2-Sanık Saipir Debzelvidze’nin yakalamasının beklenilmesine,
3-Dosya kapsamı, her sanığa iddianamede ayrı ayrı isnat olunan suçlamalar ve bunlarla ilgili sevk maddeleri, delillerin tamamen toplanmamış olması, atılı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığının devam etmekte ve bu suçların CMK’nun 100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması dikkate alınarak tutuklu sanıkların mevcut hallerinin sürdürülmesine, bir kısım sanıkların kendileri ve de müdafiileri aracılığı ile vaki tahliye taleplerinin Reddine, ancak sanıklardan Kemal Kerinçsiz, Hayrettin Ertekin, Hüseyin Görüm, Erkut Ersoy, Muzaffer Şenocak, Mehmet Demirtaş, İsmail Yıldız, Mehmet Zekeriya Öztürk, Ergün Poyraz, Sevgi Erenerol, Doğu Perinçek ve Mehmet Fikri Karadağ’ın üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine, mevcut delil durumlarına, haklarında isnad olunan suç vasıflarının değişme ihtimallerine, yattıkları sürelere, tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul süreninde aşılmış olması ve de toplum içerisindeki konumları da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma, saklanma ve delilleri karartma şüphelerinin de bulunmadığı ve gerekirse de haklarında Adli Kontrol uygulamasının da düşünülebileceği, keza sanık Doğu Perinçek’in iddianamedeki sevk maddeleri ile tutuklama müzekkeresindeki sevk maddeleri arasındaki farklılıklar ve de Mehmet Fikri Karadağ ile birlikte yaş durumları, sanıklar Hikmet Çiçek ve Nusret Senem’in ise tutuklandıkları yasa maddesinin iddianamede suç maddesi olarak konulmadığı gibi iddianamedeki suçlama maddeleri ile de haklarında herhangi bir tutuklama müzekkeresinin bulunmadığı, bu sanıkların yattıkları süreler, üzerlerine atılı suçların vasıf ve mahiyetlerine mevcut delil durumlarına, yattıkları sürelere haklarında isnat olunan suç vasıflarının değişme ihtimaline, tutuklamadan beklenilen gayenin sağlanmış olup tutukluluktaki makul sürenin de aşılmış olması ve de toplum içerisindeki konumları da dikkate alındığında bu aşamadan sonra kaçma ve saklanma şüphelerinin bulunmadığı ve de gerekirse haklarında Adli Kontrol uygulamasının da düşünülebileceği dikkate alınarak, isimleri yazılı bu sanıklarında tahliye edilmeleri gerektiği yönünde oy kullanan Mahkeme Başkanı Köksal Şengün’ün karşı oyuyla ve oy çokluğuyla,
Tahliye taleplerinin reddine dair verilen ara karara İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine itiraz hakları bulunduğu konusunda sanıklar ve müdafilerine ihtarat yapılmasına,
Bu nedenle duruşmanın 02.12.2010 günü saat 09.00’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi. 26.10.2010
BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KATİP 134033
Dostları ilə paylaş: |