T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 418,42 Kb.
səhifə2/5
tarix25.11.2017
ölçüsü418,42 Kb.
#32869
1   2   3   4   5

Sanık Murat Çavdar müdafii Av. Yusuf Kuvvet söz istedi, verildi:”Sayın başkanım, Sayın üyeler ve Sayın iddia makamı; müvekkilim 22.01.2009 tarihinde Tokat özel harekat şubesinde görevli iken evinde yapılan aramada bulunan eşyalardan sonra 25.01.2009 tarihinde gözaltına alınmıştır. Müvekkilimin 22.01.2009 tarihinde evinde yapılan aramada elde edilen deliller diyor. Deliller aynen iddianamenin 1188. sayfasında delil diye değerlendiriliyor. Şüphelinin Tokat’ta bulunan evinde yapılan aramada 4 adet çeşitli tarihlere ait ülkü ocakları isimli dergi. 1 adet yerli düşünce aylık fikir dergisi. 1 adet üzerinde Microsoft Windows ibaresi bulunan bilgisayar kasasıyla bu bilgisayar kasasına takılı vaziyette bir adet seri numarası belirtilmiş hard disk bir adet Nokia N73 marka yine seri numarası belirtilen cep telefonu ve bu telefona takılı vaziyette yine bir adet yine seri numarası belirtilmiş Avea marka sim kart bir adet sundisk marka 2 gigabayt yine seri numarası belirtilmiş hafıza kartı ve 2 adet 34 UPL 63 sayılı oto plakası 2 adet 34 VF 6212 sayılı oto plakası bulunarak el konulmuştur diyor. Yalnız bu plakalar evde bulunmuyor. Yine lojmanın kömürlüğünde bulunmuş. Kimin tarafından da konulduğu belli değil. Bizimle de bir alakası yok. Daha sonra bu plaka sahiplerinin ifadeleri alındığında plakaların nasılsa orada unutulduğunu ve herhangi bir olayda da kendilerine herhangi bir intikal eden herhangi bir durum olmadığı belirtilmiş. Bunlar elde edilen deliller diyor. Bunların hangisi bir suç delili yani suç işleyen yani burada suç olabilecek hangi delil var. Bunları kabul etmiyoruz böyle bir delil yok bir defa suç unsuru oluşturacak bir şey yok. Gelelim diğer konuya. Altı 06.07.2009 tarihinde irtibat tespit tutanağı diye bir tutanak tutulmuş. Yani ortalama altı ay sonra müvekkilim gözaltına alındıktan altı ay sonra burada işte Yaşar Oğuz Şahin’in kullanmış olduğu GSM numarası belirtilmiş telefonla 129 kes karşılıklı olarak görüştükleri. Halbuki Yaşar Oğuz Şahin müvekkilimle aynı birimde görev yapan çok samimi olduğu bir görev arkadaşı. Ve zaten konuştuğu da bizim tespitlerimize göre 60 kez konuşulmuş bu normaldir bizde arkadaşlarımızla bu kadar konuşuyoruz. Yine İbrahim Şahin’in kullanmış olduğu GSM numarası belirtilmiş bir telefon ile 5 kez karşılıklı olarak yine İbrahim Şahin’in kullanmış olduğu GSM numarası belirtilmiş bir telefonla 5 kez karşılıklı olarak konuştuğu deniliyor. Halbuki tutanağın özelliği oluş anında tutulması önemlidir. Hadi 6 ay sonra tutulan bu tutanak yine iddianamenin az önceki sayfasına dönüyoruz 1188. sayfada telefon görüşmeleri başlıklı C maddesinde 9461 tape numaralı 16.11.2008 tarihinde İbrahim Şahin ile bir görüşme yapılmış 15.12.2008 tarihinde tape numarası 9956 ile bir görüşme yapılmış. 15.12.2008 tarihinde tape numarası 9980 olan bir görüşme var yani iddianamenin kendi içerisinde zaten 3 tane görüşme var. Bu karşılıklı olarak 10 tane görüşme tespit tutanağı nasıl yapılıyor. Şimdi iki ihtimal akla geliyor. Eğer 5’erden 10 kez görüşüldüğünde bunun sadece 3 tanesi sözde suç delili olacaksa aleyhe delil olacaksa neden lehe olan 7 tane geriye kalan 7 tane görüşme müvekkilimin lehine ise neden bu göz önüne alınmamış. O zaman iddia makamının görevi sadece aleyhe delilleri toplamak mıdır? Lehe olanlar niye değerlendirilmemiş o zaman. Yani burada bir çelişki var iddianamenin kendi içerisinde de bir çelişki olduğu açıkça ortada. Şimdi hukuki değerlendirmeleri Sayın değerli meslektaşlarım çok geniş şekilde yaptılar. Tutuklama nedenleri makul süreler bunların aşılmış olması işte 100. maddedeki şartların oluşmamış olması. Bunun gibi bir sürü gerekçeler ve açıklamalar yapılmış bunları tekrar tekrar edip tekrar edipte hem Sayın heyetin Sayın mahkeme heyetinin zamanını almak istemiyorum hem de diğer meslektaşlarımın hakkına da tecavüz etmek istemiyorum. Şimdi müvekkilim müvekkilimle birlikte tutuklananlardan ve ha gerekçelerde tahliye taleplerine ilişkin gerekçelerimizde hep aynı ret gerekçeleri. Delillerin toplanmamış olması suçun katalog suçlardan oluşması vesaire vesaire bir sürü deliller. Şimdi müvekkilim 17 aydır tutuklu. Delillerin toplanmamış olması. Deliller toplanmamışsa ki ortada zaten belirli deliller daha bunun dışında başka bir delil gelecek değil. Müvekkilimin aleyhinde bir delil bulunmayacaksa 17 aydır tutuklu bizim ifademizin savunmamızın alınmamış olması diyor. 17 aydır tutuklu eğer böyle bir şey olursa tahminen bir buçuk yıl daha bize sıra gelmeyecek. Çünkü şu anda 2. iddianamenin savunmaları yapılıyor. Bizimki 3. iddianamedeyiz. Bir buçuk yıl daha mı içeride kalacak müvekkilimiz. Bunda müvekkilimizin ne kusuru var. Kaldı ki şu ana kadar herhangi bir kendisi hakkında kuvvetli bir suç delili de ortada yoktur. Bu konuları daha önce de söyledik yine 13.08.2010 tarihlerinde vermiş olduğumuz yazılı savunma dilekçemizde burada tekrar ediyoruz. Müvekkilimiz özel harekat şubesinde görevli iken hayatını ortaya koyarak Türkiye Cumhuriyetinin devamını sağlamak bakımından terörizmle mücadeleden bir görevli iken tam aksine kendisinin terörist olarak suçlanması onur kırıcı bir harekettir. Böyle bir olay olmadığı herkes tarafından biliniyor. Eğer böyle bir şey olsa neden gitsin de orada teröristlerle çatışsın veya hayatını niye ortaya koysun. Kendisi bir teröristse buna gerek yok zaten. Gerek iddianamede gerekse toplanan belgelerde müvekkilimize yönelik herhangi bir illegal örgütlenmede görev alması yönünde değerlendirilebilecek teklifte yapılmamıştır. Bu husus dosya muhteviyatı ve soruşturmada ifadesi alınan diğer kişilerin ifadeleriyle de sabittir. Esas olan bir kişinin suçu ispat edilene kadar suçsuz olduğudur. Böyle olduğu halde Türkiye Cumhuriyetinin devamı için az önce de arz ettiğimiz için defalarca hayatını ortaya koyan bir kişinin böyle onur kırıcı bir suçlamayla suçlanmasından daha kötü ne olabilir. müvekkilimiz şüpheli hakkında sayılan tutuklama sebeplerinin devam ediyor ihtimalinin bulunmaması. Kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin bulunmaması ki, aynı şekilde görev yapan birkaç arkadaşı doğrudur yapılan işlem ifadeleri dahi alınmadan tahliye edildiler ve ertesi güne de görevlerinin başına gittiler. Şu anda da görevdeler. Müvekkilimin kaçacağı ihtimali nereden ortaya çıkıyor veya delilleri nasıl karartacak. Zaten deliller toplanmış tutanaklarla tespit edilmiş. Haa ayrıca başka başka makamlarca yeni suç delilleri ortaya çıkarılacaksa veya böyle bir isnatlar yapılacaksa o da artık yüksek mahkemenin taktirindedir. Onu da yüksek mahkeme değerlendirebilir düşüncesindeyiz. Diğer mesai arkadaşlarının da bu arada tahliye edilmiş olması kişilerin kanunlar karşısında eşitliği ilkesine de aykırıdır. Bu durumunda yüksek mahkemece değerlendirileceğini düşünüyoruz. Müvekkilimizin herhangi bir suç örgütüyle ilişkisinin sabit olmaması. Hele hele beraat etmesinde kuvvetle muhtemel olması. Suç vasfında da zaten değişiklik olması ihtimali bunlar standart cümleler belirli bir ikametinin ve işinin bulunması. Şu anda 4 çocuk babası eşi ve 4 çocuğu yolunu gözler vaziyetteler. Önümüz bayram şu anda mübarek ramazan günü bütün bunlar göz önüne alınarak müvekkilimin bihakkın tahliyesine karar verilmesini yüksek mahkemende bilvekale arz ve talep ederiz.”

Bu arada bir kısım sanıkların müdafileri Av. Köksal Bayraktar ile Cavit Subaşı’nın da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.



Sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş ve bir kısım sanıklar müdafii Av. Celal Ülgen söz istedi, verildi:”Buradaki sözümü tutuklu müvekkiller, müvekkillerim için almış bulunmaktayım. Dün değerli meslektaşım Avukat Ali Rıza Dizdar’ın savunması sırasında buzlar çözülmeden adlı bir oyunun yazarında yanlış telaffuz ettiğimiz için bir türlü doğruyu bulamamıştık Hasan Fehmi Başkut dedik ama doğrusu Cevat Fehmi Başkut olacak. ( yanındakine hitaben;Melih Cevdet dedin de onun için.) Şimdi buradan hareket ederek bir edebiyatla başladığımız için yine bir edebiyatla sürdürelim. Çünkü savunma içerisinde kimi zaman o dizelere gitmek istiyorum. bir gazeteci yazdığı 1939 yılındaki bir haber nedeniyle yurtdışına gider ve bir daha Türkiye’ye gelmez. Bu gazetecinin ismi Erol beydir. Erol bey aynı zamanda Nurullah Ataç, Orhan Veli, Azra Erhat, Abidin Dino, Necati Cumalı, Bedri Rahmi, Eren ve Sabahattin Eyüboğlu, Melih Cevdet Anday gibi dostları vardır ve sürekli birliktelerdir. Erol beyin birde edibe isimli kedisi vardır ve bu kedisi içinde Orhan Veli iki şiir yazar. Ama Orhan Veli bir şiir daha yazar ki bu işte Erol beyin baldızı bella hanıma ilişkindir sere serpe adı. Uzanıp yatıvermiş sere serpe entarisi sıyrılmış hafiften. İçinde kötülüğü yok biliyorum yok benimde yok ama olmaz ki, böyle de yatılmaz ki diye bu şiir. Evet savunma içerisinde zaman zaman olmaz ki böyle de yatılmaz ki dizelerine tekrar dönmek durumunda kalacağız. Öncelikle belirtmek gerekir nasıl bir davanın öznesi olduğumuzu belirtmek gerekir. Türkiye’de bir dönemde özellikle katliamlar damgasını vurmuştur. Bahriye Üçoklar, Muhammer Aksoylar, Uğur Mumcular, Abdi İpekçiler ve adını bir anda çoğaltacağımız onlarca gazeteci aydın etkin aydın susturulmak için bir bir katledilmiştir. Bu o zaman bir yöntemdi. Nasıl bir yöntemdi emperyalizmin Türkiye’de oynadığı bir yöntemdi. Sağcıyı solcuya vurdurmak solcuyu sağcıya kırdırmak onların temel içgüdüsü haline gelmişti ve bunu başarıyla da Türkiye de uygulamışlardı. Uzunca bir yıl uzunca bir zaman bu Hablemitoğlu’ndan sonra sanıyorum bombaların ortada olmadığını aydınların öldürülmediğini, aydınlara suikast kurulmadığını görmekteyiz. Emperyalizm bilindiği gibi geçmişte silah gücüyle ülkeleri işgal ederdi şimdi ise ekonomik kuşatma ile o ülkeleri işgal ediyor. Emperyalizm kabuk değiştirmişti şimdi bu kabuk değiştirmeye koşul olarak da aydınların saf dışı bırakılmasının yöntemi de kabuk değiştirdi. Şimdi arabaların altlarına TNT kalıpları yerleştirilmiyor, suikast silahlarıyla aydınlar yazarlar vurulmuyor, fakat onun yerine tertipler hazırlanıyor, DVD’ler hazırlanıyor. CD’ler hazırlanıyor. Kurmaca belgeler hazırlanıyor. Bunlar 3 yıl, 4 yıl, 5 yıl toprak altında iyice pişirildikten birbiri ile olan irtibatları iyice pekiştirildikten sonra birden su yüzüne çıkarılıyor ve atılan bu çamurları temizlemek içinde aydınlar canhıraş ve yoğun bir biçimde sadece ve sadece kendileriyle uğraşır duruma getiriyor. Dışarıda olan aydınlar korkutuluyor. Aynı şeyin kendi başına geleceğini geleceği düşündürülüyor. Ve böylece toplum tepkisiz bir duruma getiriliyor. Dün bir arkadaşımla konuşurken bu davalardaki birbirine benzeyen izlerden söz etti. Evet baktığınız zaman adı balyoz Poyrazköy, kafes, ergenekon olsun baktığınız zaman bu davalarda belli izlerin birbirine çok yakın olduğu ve hatta birbiriyle aynı olduğu görülüyor. Bu izler tıpkı birden fazla planlı bir biçimde cinayet işleyen seri katilin yöntemi gibi apaçık ortada. Evet bir seri katil var. Bir seri tertipçi var. Aynı izlerle aynı yöntemlerle ülkemizde bir takım tertipler yapıyor ve bu tertiplerin altından insanlar kalkamadığı ve yargı da bu konuda önceden kimi makamlarda hazırlandığı için altından kalkamıyor. Bugün aydınlar gazeteciler terörle mücadele eden polis ve askerler laik ve tekil devlet yapısından yana olanlar seçilmiş bir vaziyette tutuklular. Türkiye’ye emperyalist güçler bir başka elbise biçtiler. Büyük Ortadoğu projesi diye bir elbise biçtiler. Bu elbiseyi Türkiye’ye giydirmek içinde dış destekli oligarşik güçler içerideki işbirlikçileriyle bu oyunlara bu tezgahlara devam ediyorlar. Bu dönemde artık yıkıcı bölücü gerici faaliyetlerle ilgili seminer yapmak suçtur. Tarikat ve cemaat örgütlenmeleriyle ilgili istihbarat faaliyetleri yapmak suçtur. Demokratik laik ve üniter devlet yapısını korumak ve kollamak suçtur. Örgütsel suçtur. Terör örgütü suçudur hem de silahlı terör örgütü suçudur. Biraz önce sözünü ettiğim emperyalist güçler ülkemizi bütün Türkiye’yi bir tertip cenneti haline dönüştürmüştür. Peki halk ne yapıyor. Önce herkes ortada böyle bir olay var ki bu insanlar gözaltına alınmıştır olmayan şey olmayan şeyden dolayı insanlar tutuklanır mı diyordu. Halkta yüzde doksana yakın böyle bir kesin bir kuşku vardı. Bunun örneğini dün Muzaffer de söyledi burada. Ben AKP’liyim, buraya düşmeden önce böyle bir örgüt hakikatten vardı diye sanıyorum dedi gerçekten öyle. Bugün ne durumda bugün bir kısım medya bu tertiplerin gerçekten ülkemizi kuşatmak için dışarıdan tezgahlandığını iyi biliyor. Bir kısım medya biliyor ama hala suskun söyleyemiyor. Bir kısım medya da hazır böyle bir şey oluşmuşken birkaç kürek odunda ben atayım diyerek aynı zamanda yangına körükle gidiyor. Evet halk arasında durum değişti. Şimdi halk arasında çoğunluk bunun bir tertip olduğunu anladı nereden bunu görebiliyorum. Çetin Doğan paşanın tahliye edildiği ilk tahliye edildiği gün ikinci gün akşam bir restorana birlikte yemek yemeye gittik. Merdivenlerden Çetin paşa aşağı inince restoranda yemek yiyen sıradan insanlar birden Çetin paşayı fark ettiler. Ve ayağa kalkarak alkışlamaya başladılar. Olamaz böyle bir şey Çetin paşa arkasına döndü sağına ve soluna baktı acaba başka inen birisi var da ona mı alkışlıyorlar diye hayır kendisini alkışlıyorlardı. İkincisi Çetin Doğan paşa Siyami Ersek hastanesinden birkaç gün önce taburcu, taburcu olunca birlikte çıktık asansörlerden indik tam hastaların olduğu yerden geçiyoruz yoğun bir hasta trafiği var kimisi başını tutuyor kimisi midesini tutuyor. Sandalyelerin üzerinde uzanmış olanlar var. Siyami Ersek hastanesini bilenler bilir. En alt kattaki polikliniklerin olduğu yer. O hasta olan insanlar ağrılarını unuttular ve Çetin paşayı görür görmez hem bravo sesleriyle hem de alkışlarla karşıladılar. Bu da son derece benim için sürpriz bir olaydı. Son olayı dün yaşadım. Eğer konuşma sırası bana dün gelseydi bu konuyu söyleyemeyecektim. Bugün kendimi daha güçlü hissettiğim için söylüyorum. Dün her zamankinin dışında bir yerde kahvaltı yapmak için oturdum kahvaltım bitti daha ben hesabı ödemek istemeden ben istemeden garson çocuk yanıma yaklaştı ve eğilerek abi izin verirsen parayı ben ödemek istiyorum dedi. Neden dedim şaşırdım. Abi sen Tuncay abinin avukatı değil misin dedi. Şaşırdım gerçekten korkunç bir olaydı yani bu garson çocuk bu garson çocuk ben Tuncay Özkan’ın avukatıyım diye benden benim yerime parayı patrona ödemek istiyordu. Kalktım yanaklarından öptüm arabama bindim ama Silivri’ye gelinceye kadar ağlayarak geldim. Evet biz nasıl bir davanın öznesiyiz. Bu davada tutuklananların gerçekten savunma hakkı var mı? Cezaevlerinde savunmalarını hazırlayabiliyorlar mı? Bu konuyu da irdelemek lazım. Tutuklular cezaevlerinde masumiyet karinesi gereğince bulundukları süre içerisinde de suçsuzdur ve masumdur. Bu kişilere hükümlülere uygulanan kurallar katı bir biçimde uygulanamaz. Hele çağ değişmişse hele artık kağıdın yerini bilişim almışsa. Sizlerde Sayın mahkeme üyeleri diğer mahkemelerle iletişiminizde CD’leri kullanıyorsanız bilgisayarları kullanıyorsanız tutuklular Silivri cezaevinde koğuşlarında bilgisayar olmadan bu yüzlerce on binlerce sayfaya nasıl ulaşsınlar savunmalarını nasıl hazırlasınlar. Bunun bir yolunun yönteminin bir an önce bulunması gerekir. Bekleyeceksiniz haftada iki saat zamanınız gelecek ve bilgisayar karşısına çıkacaksınız. Mustafa Balbay diyor ki sağ elim yorulunca sol elimle yazma yetisine kazandım. Böyle bir şeye kimin hakkı var. Böyle bir şeye hangi makamın hangi mahkemenin hangi hükümetin hangi Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkı olabilir. Bu uluslar arası ve evrensel bir haktır insanlar savunmalarını hazırlayacak siz bilgisayarı nasıl saklarsınız bilgisayarı nasıl vermezsiniz cezaevlerine ve koğuşlarına. Her türlü önlemi alın interneti vermeyin. CD üretmesin. Fakat bilgisayarı verin savunmasını hazırlasın. Avukatına yazdıklarını iletebilsin. Bu insanlar uzun süre bekliyor savunmalarını yapmak için. Bir örnek vereceğim Adil Serdar Saçan. Adil Serdar Saçan müvekkilimiz burada savunmasını beklerken bir iki kez söz aldı ve dedi ki bakın dedi benim savunma günüm geldiği zaman ben öyle şeyler söyleyeceğim ki beni bir gün bile tutamayacaksınız hemen tahliye edeceksiniz. Evet dediği oldu Adil Serdar Saçan’ın ama ne oldu ne anlaşıldı meğerse Adil Serdar Saçan’ın anlatmak istediği şey şuymuş. Kendisiyle birlikte getirildiği söylenen iddia edilen belgeler aslında polisteymiş. Şimdi bu konuda Adil çıkar çıkmaz bir şikayette bulundu bu polislerle ilgili neden mahkemeye cevap verdiğinizde yanlış ve yanıltıcı cevap verdiniz diye. Bu polisler hakkında tahkikat yapıldı ve dün Hüseyin Ersöz arkadaşım bana maille gönderdi. Evet bu polisler hakkında kovuşturma yapılmasına disiplin kovuşturması yapılmasına 16 ay süreyle ücret cezasına çarptırılmasına karar verilmesi gerekir ama diyor raporda suçun üzerinden zaman aşımı süresi geçtiğinden herhangi bir ceza verilmesine gerek yoktur diyor. Şimdi bakın olay o kadar büyük o kadar devasa ki, sizde zaman bulup örnek verdiğim Adil’in dosyasını inceleyip daha çabuk ve daha ivedi olarak saklı bulunan Tuncay şeyde Adil de olduğu söylenen belgelerin aslında emniyette bulunduğunu fark edemediniz. Bizlerde anlattık ama anlattıklarımızla yetinmediniz. Aradan bu kadar zaman geçtikten sonra Adil serbest bırakıldı. 16 ay tutuklu kaldıktan sonra. Şimdi işte tutukluluğun bir tedbir olmasının tutukluluktaki makul sürenin bu açılardan irdelenmesi gerekir. Makul süre dediğiniz belirli bir zaman değildir. Bir sene değildir iki sene değildir makul süre. Makul süre bir kimsenin ve o kimseye atılı bulunan suçun o kimseye ilişkin delillerin irdelenip incelenip o kişinin suçlu yada suçsuz olduğunun anlaşılması gereken bir süredir. Bu süre 10 ay olur mu? Bu süre 6 ay olur mu? Bu süre 4 ay olur mu? Hayır siz makul süreyi bir yıla iki yıla çıkaramazsınız. Evet bir örnek daha bu kez tutuklu müvekkilim Hasan Atilla Uğur. Birkaç gün önce Hasan Atilla Uğur ile çok bağlantılı olan Levent Ersöz paşanın savunmasını izledik çapraz sorgusunu izledik ve dinledik. Burada da gördük ki Levent paşa son derece net açık bir biçimde her şeyi anlatıyor. Ne diyor diyor ki, Hasan Atilla Uğur ve ben bize verilen Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından bize verilen görevleri yaptık. Biz bir lokantanın restoranın komutanları değildik ki biz istihbarattan sorumlu komutanlardık. Bize ne görev verildiyse onu yaptık. Şimdi ne görev verilmişse askeriyede ne görev verilmişse emir komuta zinciri içerisinde yaptıkları görev nedeniyle istihbarat faaliyeti nedeniyle biz onları yargılıyoruz. Bugüne kadar da Hasan Atilla Uğur tutuklu. İnanır mısınız Hasan Atilla Uğur’un tutuklu olması gerektiği konusunda başlangıçta birçok kimsenin peşin hükmü vardır. Oysa bu peşin hüküm olmaması gereken insanlardan biridir Hasan Atilla Uğur. Somut bir şey söyleyebilir misiniz Hasan Atilla Uğur için. Hasan Atilla Uğur’un şu eylemi şu fiili şu yasaya aykırıdır diyebilir misiniz? Levent Ersöz’ün de diyemezsiniz. Çünkü bu kişiler görevlerini yapmışlar. Neyle suçluyorsunuz siz bu kişileri? Dinleme yaptınız. O tarihte istihbarat görevlisi ve bazı şeyleri hem üs komutanlarına hem tarihe bırakmak için dinleme yapmak zorundalar. Efendim dinleme kasetleri niye yok. Onu da anlatıyor Levent Ersöz. Diyor ki, bazı belgelerin üzerine a bazısına b diye şeyler koyarız o süresi geldiği zaman onlar kendiliğinden imha olur. Niye yok sorusunu Genelkurmaya sorun onlara sormayın. Size Genelkurmay ayrıntılı olarak cevap verir. Ama Hasan Atilla Uğur niye tutuklu. 15 Ağustos tarihli bir gazetede tarih 1997’nin Aralık ayı Kemer Aslanbucak dağ yolunda safari yapan turistlerin yolu bir grup PKK’lı tarafından kesilir ve örgüt propagandası yapılır. Dahası 9 araç ateşe verilir. Turizm merkezindeki bu olay üzerine dönemin başbakanı Mesut Yılmaz başkanlığında askerilerin de katılımıyla ivedi olarak iç güvenlik zirvesi toplanır. Saatler süren toplantı sırasında özel bir birliğin Antalya kırsalına gönderilip PKK ile göğüs göğse muharebe etmesi karar altına alınır. Hemen birlik oluşturulur ve başlarına da gözü pekliği ve kararlılığıyla tanınan bir subay atanır. İşte o subayın komutasındaki özel birlik MİT emniyet ve jandarma istihbaratıyla da koordinasyon kurarak tamı tamına 6 ay Antalya kırsalında cirit atıp operasyonlar yapar. Günler ve haftalarca şehre inmeyip Antalya’nın dağlarında PKK’lı kovalamaya başlar. Sonra Haziran ayının 14’ünde şöyle bir rapor verir. Antalya kırsalı terörist unsurlardan tamamen temizlenmiştir arz ederiz. Bu komutan kimdir bu komutan mahkemenizde iki yıla yakın tutuklu bulunan Hasan Atilla Uğur’dur. Böyle bir komutana hangi suçu yüklediniz. Böyle bir komutanın hangi suçu işlediğini ezbere söyleyebilir misiniz? Hayır iddianameye bakmanız gerekir Sayın iddia makamının taleplerini okumanız gerekir yoksa hiçbir şey söyleyemezsiniz. Bir örnek daha. Mustafa Levent Göktaş, tertipçiler onun evrakları arasında 51 nolu DVD diye bir DVD koydular. Ve bu 51 nolu DVD hiçbir örneği imajı alınmamış olmasına rağmen mahkemece sağlıklı bir ortamda korunamadı ve muhafaza edilemedi. Ve bu delili koyanlar sonra o DVD’yi kırdılar. Ne Mustafa Levent Göktaş’ın ne onun avukatı bizlerin kaleme gidip o DVD’yi kırma gücümüz var. Ama kimlerin o DVD’yi kırma gücü olduğunu da Sayın mahkeme biliyor. Aylar geçti bu DVD ile ilgili çeşitli soruşturmalar yapıldı. Ve bu DVD’nin bir imajının çıkmadığı anlaşıldı bir kopyasının çıkmadığı anlaşıldı. Ama bir gün emniyet müdürlüğü ben bir kenarda bir köşede bunun kopyasını almıştım dedi. O kopya geldi ve Sayın mahkemenizde o kopyayı TÜBİTAK’a göndererek bu kopyanın ne zaman alındığını sordunuz. İlginç daha Mustafa Levent Göktaş yakalanmadan bir hafta önce emniyette o DVD’nin kopyası alınmış. Bakın üst veri bilgileri yalancıdır dedik ama burada üst veri bilgilerinin yalancı olması mümkün değil. Çünkü bir kimsenin kendi aleyhine kanıt üretmesi beklenemez hayatın olağan akışına terstir. Emniyet eğer üst veri bilgisiyle oynamış olsaydı bunu daha uygun bir hale getirebilirdi. İşte bazen şeytan dolduruyor ve bu kopya ne zaman alınmış Levent Mustafa Levent Göktaş da bu belge yakalanmadan 1 hafta önce alınmış. Mustafa Levent Göktaş kim? Kahraman bir subayımız. 3 madalyası var. Öyleyse kellesi vurula. Şimdi bu 51 nolu DVD ve bu DVD’nin bir hafta önce emniyette kopyası alındığı ortaya çıktıktan sonra Sayın mahkemenin Mustafa Levent Göktaş’ı tahliye etmek için onun ifadesini almaya gerek gereği var mı gereksinmesi var mı? Bizim talepte bulunmamıza gereksinmesi var mı? Sayın iddia makamının Mustafa Levent Göktaş ile ilgili tahliye talep etmesi için beklemeye gereksinim var mı? Açık ve net Mustafa Levent Göktaş’ın burada bulunma sebebi hukuki değildir. Bu hukuksuzluğa hep beraber iştirak edemeyiz. Eğer ülkemizde yargı bağımsız ise eğer yargıçların güvencesi var ise Mustafa Levent Göktaş’ın derhal beklemeden bugün tahliye edilmesi gerekir. Mustafa Levent Göktaş’tan özür dilenmesi gerekir. Mahkemeler bağımsız mı dedik. Geçtiğimiz günlerde sanıklar konuşmasında da dile getirdiler. Bir YAŞ olayı yaşadık. Yüksek Askeri Şura toplanmaya yakın 102 balyoz sanığı yaklaşık 64’ü muvazzaf olan birden aniden tutuklama görünümlü bir yakalama kararıyla yakalama emri çıkarıldı ve tutuklanmak istendi. Günlerce sürdü bu. Tam Yüksek Askeri Şura olayı çözümlenmeye girdi. Ve o sırada da biri bankada para çekmeye giden emekli subaylardan birisi hariç diğerleri hakkında tahliye kararı verildi. Pardon yakalamanın iptali kararı verildi. Burada dışarıdan bakarsanız ben işin olayın tam içerisinde ve tam ortasında olduğum için olayı net olarak biliyorum. Ama olaya Tuncay Özkan açısından bakarsanız Mustafa Balbay açısından bakarsanız elbette ki dersiniz bizim ordumuz olmadığı için mi biz içerideyiz dersiniz. Bu nasıl yaman bir zamanlamadır. Yüksek Askeri Şura toplanırken 102 kişiyi tutukluyorsun böyle bir karar çıkarıyorsun sonra olaylar çözülüyor ve serbest bırakıyorsun. Böyle bir konumda mahkemelerin bağımsızlığından hukukun üstünlüğünden söz edilebilir mi? 98/3 CMK 98/3 ne diyor. Yakalamadan söz ediyor. Yakalanmak için bir kimsenin yakalanması için ne olması lazım kaçak olması lazım. Kaçak hangi madde de tarif ediliyor. CMK sanıyorum 247. Bir kimse kaçak duruma düşürülmeden hakkında yakalama kararı çıkarılamaz. Peki bu kişilerin dışarıda bulunuşları illegal mi hayır çünkü bu kişiler mahkeme kararıyla serbest bırakılmışlar dışarıda bulunuşları mahkeme kararına dayanıyor. Peki bu kişiler hakkında tutuklama kararı çıkarabilir misin? Dün Ali Rıza arkadaşım belki tutuklama kararı çıkarabilirsiniz dedi ama asla tutuklama kararı da çıkaramazsın. Çünkü bunlar salıverilmiş tahliye edilmiş insanlar. Yeniden tutuklama kararı çıkarabilmek için tutuklamanın koşullarını içeren yeni bir kanıt bulduğunu göstermek zorundasın. Var mı dosya içerisinde böyle bir kanıt yok. O zaman sen hem tutuklama kararı çıkaramazsın hem yakalama kararı çıkaramazsın. Olayda yapılan itiraz buydu. İtiraz hemen cevap verilseydi hemen sonuçlansaydı Yüksek Askeri Şura beklenmeseydi yargı bu kadar töhmet altında bırakılmazdı ama bekletildi. Günlerce bekletildi. Peki bunu Mustafa Balbay Tuncay Özkan böyle algılıyor da dışarıdaki Abdurrahman Dilipak nasıl algılıyor. O farklı mı algılıyor. Hayır birkaç söz dinleyelim Dilipak’tan. Şimdiden fetva veriyor 13 Ağustos tarihinde birileri dışarı giderken birileri de gelmek için çantasını toplamaya başlamış olmalı kim dışarı gidecek. Şimdi söylüyor kimileri artık içeri güvenli bir yer değil ama kimileri içinde dışarısı pek güvenli değil artık. Yani dışarıda olan birisi içeri gelecek içeriden de aydınlar artık Türkiye güvenli değil diye dışarı çıkacak. Bunu hangi koşula bağlıyor üstte eğer 12 Eylül oylamasında evetler çıkarsa bu gerçekleşecek diyor. Çünkü diyor referandumdan sonra artık kendilerini koruyacak eskisi kadar kolay hastane yada hakimde bulamayacaklar bu insanlar diyor. Daha bitmedi diyor Yüksek Askeri Şurada bu güne kadar ihraç kararlarını verenler ve o kararlarda imzası bulunan subayların da ilişkileri bir bir dökülecek ortaya diyor. Sahi diyor balyoz darbe planı diye bir plan var 1. ordudan çıktı ama diyor diğer orduların darbe planları nerede diyor. Yakında onlarda çıkacak göreceksiniz diyor. Daha bu iş bitmedi yeni başlıyor diyor. Bu planda adı geçenler sadece gecelerin sıcaklığından değil bu gerçeklerin ortaya çıkmasından dolayı rahat uyuyamayacak diyor. Birkaç tane general emekli çıkıp çözülmeyi paniği önlemek silah arkadaşlarına moral vermek işin takipçisi olduklarını göstermek için benim müvekkilim Çetin Doğan’dan bahsediyor Doğan medyasına çıkıp şecaat arz etmeye devam ediyorlar ama yakında onların da soluğu kesilecek diyor. Göreceksiniz ergenekon soruşturması referandum sonrası yeni bir evreye intikal edecektir diyor. Bizler tahliye umarken kim bilir daha kimler buraya gelecek diye söylüyor. Tuncay Özkan’ın öfkesini anlıyorum diyor. Ben hiç anladığını sanmıyorum. Dışarıdakiler şura öncesi kendileri hakkında tutuklama kararını şimdilik bir süre içinde olsa kaldırttılar. Bakın şimdilik bir süre için olsa kaldırttılar yani tekrar tutuklama yapılabilir diyor. Hocam da burada tahliyeden sonra yeni bir tutuklama yapılamaz. Yeni bir tutuklama yapılması için yapılabilmesi için tutuklamanın koşullarını oluşturan düzeyde kuvvetli bir delilin ortaya çıkması gerekir. Ve ne zaman dosya yeni delil gelmiyor ki, ne zaman olur herkesin ifadesi alındığı zaman. Bir delil görürsün ancak o zaman belki dersin ki tutuklayayım ki bunu da yapamaz. Dışarıdakiler kendi dertlerinden içeridekileri unuttular sanki. Dışarıdakiler kim? Tahliye olan subaylar generaller. İçeridekiler kim? Müvekkillerimiz ve buradaki arkadaşlar. Ve dışarıdakiler kendi dertlerinden sizi unutmuşlar askeri şura da beklenenin olması. Ne oldu askeri şurada beklenen siyasi iktidarın dediği oldu. Referandum sonrası işler daha da sarpa saracak. Şimdi boğazda olmak vardı anasını satayım ama bu yaz sıcağında koğuş çekilmez ki diye de dalga geçiyor. Şimdi bunlar mutlaka bir hukuk devletinde aşılacaktır. YAŞ olayından söz ediyorduk. Yaş olayında birde şöyle bir olay oldu Hasan Iğsız ve 19 komutan hakkında Hasan Iğsız’ın Kara Kuvvetleri Komutanlığını engellemek için hemen bir ifadeye çağrılma oldu ve başbakan ve cumhurbaşkanı da direndi Hasan Iğsız devre dışı bırakıldı. Bakın 4 Şubat 2009 Çarşamba tarihli taraf gazetesi. İnternetteki ergenekon diyor ve andıçtan söz ediyor. Ancak buradaki andıçtan söz edilirken bunu Bülent Sarıkaya isimli bir kişiyle irtibatlı olarak yapıldığı söyleniyor. Sayın mahkemenizde görülmekte olan Dursun Çiçek ile ilgili davada Dursun Çiçek’in sorgusundan sonra Sayın üye Hüsnü Çalmuk neden nereden hangi saikle olduğunu bilmiyorum çok geniş olarak bu internet andıcını soruşturmaya başladı ve sorular sordu. Hatta bir yerde ben itiraz ettim bakın 5. celse tutanak şu, Sayın başkan efendim bakın tekrar söylüyorum bu kez Hasan Iğsız hakkında tanıklık yaptırılıyor bu bir sorgulamadır. Buna bir son vermeniz gerekiyor böyle şey olabilir mi demişim. Hangi tarih 5 Temmuz 2010. Sayın Çalmuk’un bu sorularından sonra askeri şurada Hasan Iğsız ile ilgili bu iddialar ortaya atıldı ve Hasan Iğsız’ın Genelkurmay başkanlığı pardon Kara Kuvvetleri Komutanlığı engellendi. Yargı bağımsız mı? Şimdi geliyoruz Orhan Veli’nin şiirine biliyorum Çalmuk’un içinde kötülük yok yok benimde yok ama olmaz ki böyle de sorulmaz ki. Bu davanın iddianamesi çok konuştuk ve çok söyledik bu iddianameyle ilgili ancak dün Ali Rıza arkadaşım, Ali Rıza deyince bir parantez açmak istiyorum. Ali Rıza arkadaşım savunması sırasında orta saha futbolunu tercih eden kaleye hiç hücum etmeyi düşünemeyen bir oyuncu tipi sergiledi. Ama orta sahadan çektiği muhteşem şutlarla 4-5 gol atmayı becerdi başardı. Bunu niye böyle söylüyorum çünkü hukuktan sonra en çok sevdiği konu futbol olduğu için Ali Rıza’nın onun için söylüyorum. Şimdi Ali Rıza’nın getirdiği DHKP-C devrimci yol iddianamesinden herhangi bir sayfa. Bu iddianamede savcılar şöyle diyorlar. Olay günü saat 13-14’de cihangirde Bünyamin İnan, Murat Özdemir, Metin Budak ve Mehmet Gültekin buluşarak Mehmet Gültekin de walter marka Metin Budak da toplu tabanca Bünyamin inan ve Selçuk kod adlı Murat Özdemir de silah olduğu halde dördü yaya olarak cihangirden Eminönü yönüne geldiler soygun yapılacak yerin iş hanının giriş katının bulunduğu Metin Budak’ın hanın dışında kaldığı hanın içinde de Mehmet Gültekin’in bakın her şey ne kadar net ne kadar somut anlatıyor. Siz bunu yaptınız diyor. Sonra eyleme katılanları yazıyor diyor ki bu eylemde Osman kod adlı Zekeriya Ahmet kod adlı Mehmet Selçuk kod adlı Murat, Kemal kod adlı Metin katılmış. Ve diyor ki şunu şunu şunu şunu yapmışsınız. Bu iddianameye bakın var yani 400 sayfa sanıyorum veya 343 sayfa. Yok. Şimdi bizim iddianamemizde ise aradan iki yıl geçmiş olmasına karşın hala sanıklar biz suçumuzu bilmiyoruz diyor. Bize suçumuzu söyleyin diyor çünkü burada iddianameyi hazırlayan savcılar olayları yazmışlar düşündükleri suç tiplerini yazmışlar ve sanıkları sıralamışlar. Her sanığa da işte siz bunlardan birisini kendinize uygun olanını alın demişler. Dün bir arkadaşım bana telefon açtı. Bir yerde arkadaşla bir hanım arkadaşla tanışmış o bayan arkadaş ve iki cümleden sonra haberlerde alt yazı geçince bu davayla ilgili ya bunlarda suçsuzluğunu ispat edemiyorlar. Demek ki suçlular demiş halk bunu söylemiş halktan birisi. Ve o arkadaşım ya ne diyorsun yani bunların suçlu olduğunu mahkemelerin ispat etmesi gerekir yani herkes kendi suçsuzluğunu ispat etmek durumunda olmaz yani seni de çağırsalar sen ne yaparsın deyince şaşırmış. Şimdi burada da böyle burada insanlar bir yerde acaba muhtemel ne suç işledim diyerek düşünerek kendini savunamaz durumda. Savunma hakkı kısıtlanmış. Yani siz sadece bu maddeleri belirterek şu suçu işlediniz diyerek olmaz ki. Yapamazsınız ki. Burada açık ve dürüst bir biçimde söylemek gerekir. Siz Cumhuriyet mitinglerini düzenlediniz, siz laiklik yandaşı davrandınız. Siz türbana karşı çıktınız. Bunu söyleyemiyorsunuz o zaman gerçek suçunu söyleyin e gerçek suç yok e peki neden tutuklu buradaki insanlar ona da yanıt yok. Öznesi olduğumuz bu davanın delilleri de bir tuhaf yine akşam televizyonda KCK operasyonundan bir görüntü var hemen bir polis arabası geldi içinden inenler var ben şeye bakmak isterdim acaba o plastik kelepçe var mı diye ellerinde baktım bu kez kelepçe yok ama o da ne göreyim bide baktım hemen görüntünün arkasında bir bilgisayar kasası var. KCK operasyonunda bilgisayar kasası. Evet bizim polisimiz bizim mahkemelerimiz bunları görmezden geliyor. Bilgisayar kasalarını alamazsınız bilgisayar kasalarını götüremezsiniz. Bu bilgisayarlar ancak ve ancak arama kararı çıkarırsınız orda ararınız. Siz bir otomobilde arama kararı çıktığı zaman otomobili alıp adliyeye mi getiriyorsunuz. Bilgisayarı da getiremezsiniz buna göre 134. madde açık. 134. maddeye göre herhangi bir delil elde ettiğiniz zaman hemen olay anında orada CD’yi bilgisayara süreceksiniz içine bakacaksınız. O kişinin bilgisayarı yoksa ekip teknik ekip bilgisayarı götürecek orada bakacak. Ve onları tutanak yapacaksınız bunun içinde ne var diye. Ama siz hot be hot CD’leri bilgisayarları DVD’leri alıyorsunuz. Getirip günlerce poliste tutuyorsunuz. Sonra bunları delil diye çıkarıyorsunuz. İnanın yurtdışında bilirkişilik bilirkişilerle temas kurduğum zaman bunları anlatmaktan utanıyorum. Böyle bir hukuk uygulaması olmaz. Bunu Sayın savcılarımız Sayın Cumhuriyet savcılarımız lütfen çok ayrıntılı bir biçimde polise söylesinler. Bize gene bunu uygulasınlar ama hiç değilse KCK operasyonuna başka operasyonlara uygulamasınlar rezil oluyoruz. Bunlar AİHM’den dönecek. Bu konuda CMK 134 uygulaması hak konusunda polislerimizin istemesi halinde gece gündüz gidip onlara bu konuyu anlatmaya hazırım. Birçok arkadaşımız anlatmaya hazır. Ücret mücrette istemeyiz yani. Ama bunu düzeltelim. Tutuklamaya ilişkin hep kuvvetli şüphe kuvvetli şüpheden söz ediliyor biliyorsunuz anayasanın 19. maddesi belirtiyi düzenliyor. Ancak bizim CMK 100. madde ise kuvvetli şüpheyi gösteren olgulardan söz ederek anayasaya uygun bir tavır sergiliyor. Yani olgu yani somut bir kanıt demek istiyor. Bir Cumhuriyet savcısı basit şüpheyle hareket ederek bir kimse hakkında soruşturma açabilir ama dava açabilmesi için makul bir şüpheye ulaşması lazım. Basit şüphe yüzde atmış yüzde yetmiş belki de yüzde seksen civarındaki bir şüphedir. Ama makul şüphe yüzde doksan civarındaki bir şüphedir. O kişinin o suçu işlediğine ilişkin. Kuvvetli şüphe yüzde 99 oranındaki bir şüphedir. Var mı yüzde 99 oranındaki bir şüphe. Yurtdışında Avrupa da bütün çağdaş ülkelerde tutuklananların yüzde 99’u o davanın sonunda mutlaka hüküm giyerler. Bizde bu oran yüzde 50 civarındadır. Yani yüzde 50 tutuklananlar beraat ederler. Hatta bir zaman savcı idam isterse istediğinde halk arasında aaa savcı idam istedi o zaman beraat eder diye bir söz çıkmıştı. Böyle bir uçukluk olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar. İşte yine Orhan Veli olmaz ki böyle de yapılmaz ki. Gazetelerde bir yazı çıktı Cumhuriyet gazetesi de akşam gazetesinden sonra o konuyu haberleştirildi deniyordu ki 31 Aralık’ta Ceza Muhakemesi yasasının tatbik şeklindeki hakkındaki kanunun 12 maddesi gereğince artık 3 yıl sonra tutkulular serbest bırakılmak zorunda kalacaklar. Ben gazeteye telefon açtım Cumhuriyet’e değil ilk haberi yapan Akşam gazetesine bunu nereden çıkarıyorsunuz dedim size bir basit hesap yapayım dedim. 102. madde Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır diyor. Bunu geçtik ancak bu süre zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir diyor. onu da geçtik. Asıl burası 2. fıkra Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresi en çok 2 yıldır. En çok 2 yıldır. Bu süre zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabilir. Uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez. Kimi hocalarımız bu toplam 3 yılı geçemez derken 2 yıllık ana süreyi de içinde addediyor ve 3 yıl diyor. halbuki yasa açık diyor ki, uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez. Uzatma süresiyle birlikte demiyor bu nedenle kimi hocalarımızda bunu 3 yıl uzatma çünkü gerekçesi gösterilerek uzatılabilir diyor uzatma süresi toplam 3 yılı geçemez dediğine göre 5 yıl diye algılıyor. İyi yönde düşünenler için 3 yıl iki yılda şey hayır 3 yıl. Kötü yönde düşünenler için 5 yıl ama bir de 252. madde var ki, 252. maddenin son fırkası diyor ki 250. maddenin 1. fıkrasının C bendinde ön görülen suçlar bakımından kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır. Burada da yine bir seçenek var uzatma sürelerinden söz etmiyor diyerek sadece ana kısımları iki kat uygularsanız iki iki daha 4 üçte uzatma yılı 7 yada iki iki daha dört bir de uzatma yılı 5. bakın böyle çok bilinmeyenli denklemlerimiz var ve henüz yargısal içtihatların desteği olmadığı için şu anda sadece ve sadece hocalarımızın görüşlerine ihtiyaç duymaktayız. Şimdi sürenizi çok aldım bitiriyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Sürede çok geçti.”

Sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş ve bir kısım sanıklar müdafii Av. Celal Ülgen:”Efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Sürede çok geçti Celal bey.”



Sanıklar Ahmet Tuncay Özkan, Hasan Atilla Uğur, Mustafa Levent Göktaş ve bir kısım sanıklar müdafii Av. Celal Ülgen:”Peki efendim hemen hemen bitiriyorum. Şimdi dün yine bir arkadaşımız sanıyorum Çörtoğlu söyledi eğer diğer nedenler var ise tutuklamaya ilişkin diğer nedenler var ise makul süre aşılabilir dedi. Hayır hangi neden var olursa olsun makul süre asla aşılamaz. Makul süreyi hiçbir biçimde aşamayız. Daha bundan sonra söyleyeceklerimi bir başka şeyde söz alırım arkadaşlarımın hakkını almak istemiyorum. Fakat Galile’nin bir sözü vardı. Dünya yine de dönüyor demişti bende aydınlar tutuklu askerler tutuklu ama ülkenin bugün de hala iki temel sorunu var. Birincisi bölücü tehlike ikinci, ikincisi gerici tehlike. Müvekkillerimin tahliyesine karar verilmesini talep ediyor ve Sayın mahkemeye saygılarımı sunuyorum.”

Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafii Av. Gizem Öcalan söz istedi verildi:"Sayın başkan, Sayın üyeler, Sayın iddia makamı; 13.10.2010 tarihindeki celsede 13 Ağustos 2010 tarihindeki celsede Sayın Levent Ersöz’ün çapraz sorgusu esnasında Sayın üye hakim Sedat Haşıloğlu’nun sor müvekkilime de Levent Ersöz’e de eş zamanlı olarak yönelttiği soruyu burada Sayın üye Hüsnü Çalmuk da buradayken tekraren birkaç hususu açıklayarak ifade etmek istiyorum. Bilemiyorum Sayın üye muhtemelen bu haftaki tahliye kararları değerlendirildiğinde heyette olacak o nedenle bu hususta Atilla Uğur ve Levent Ersöz ile görüşme hususu da iddia makamınca çok önemli addedilerek müvekkilime sürekli yöneltildiği için bu suçlama tekraren bunları açıklama gereği hissediyoruz. O sorulan notların benim notlarım olduğunu bunu da bir dilekçe hazırlığında kullandığımı ifade etmiştim. Burada benim özellikle söylemek istediğim kısım az önce söyledim bunun hakkımızdaki en temel suçlamalardan biri olduğu ifade ediliyor. Fakat biz bu konuyu her ne kadar 13 Ağustos tarihli celsede Sayın Haşıloğlu sorsa da biz bu konuyu yaklaşık 1 sene önce müvekkilimizin savunmasında savunma metninde detaylı biçimde açıklamıştık yani bu yeni gelmiş bir delil de değil. Başlangıçtan beri klasörde olan bir delil. Ben sadece şu hususu bu konuyla ilgili son olarak ifade etmek istiyorum. Bu kadar önemli bir konuyla ilgili savunma metninin Sayın mahkemece okunmamış oluşundan büyük bir üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum çünkü müvekkilimin 2 senedir bu suçlamayla burada tutuklu olduğunu düşünmekteyiz ancak konuya ilişkin açıklamamız bile okunmamaktadır. Yine geçtiğimiz celsede Levent Ersöz’ün çapraz sorgusu esnasında yanılmıyorsam Sayın Cumhuriyet savcısı Sayın Mehmet Ali Pekgüzel’in jandarma genel komutanlığından, jandarma genel komutanlığının santral numarasıyla müvekkilim arasında görüşmeler olduğunu ifade etmiştir. Bu görüşmeleri telefon kayıtlarını biz hala eklerde bulabilmiş değiliz ancak bu görüşmelerin büyük çoğunluğu jandarma genel komutanlığının santralinden müvekkilimin telefonu aranarak yapıldığı söyleniyor. O dönemde müvekkilim Show TV Akşam gazetesi gibi yayın organları, yayın organlarını yönetmektedir. Yanılmıyorsam 2003 tarihinde Tuncay bey Çukurova medya grup başkanısınız değil mi? Bu dönemde jandarma genel komutanlığından yada devletin sair kurumlarından müvekkilimin aranması kadar doğal bir şey yoktur. Kaldı ki bu bir şahıs araması değil santral aramasıdır inceleyememekle birlikte çünkü buna ulaşamadık zaten bu delil de son anda yine bir emrivakiyle savcılık makamı tarafından sunuldu. Müvekkilimin bir kez araması gözüküyor yanılmıyorsak bu da muhtemelen 14 kez santralden aranmasına karşılık müvekkilimin geri dönüşü olabilir kanaatindeyiz. Zaten efendim şu kısım önemli arama yapıldığı iddia edilen tarihlere baktığımızda bu meşhur 16 Aralık 2003 tarihine en yakın arama süre tarihi 11 Aralık 2003 tarihi. 11 Aralık ile 16 Aralık arasında herhangi bir görüşmede yok kaldı ki jandarma genel komutanlığından gelen kayıtta 16 Aralık 2003 tarihinde herhangi bir randevu kaydına böyle bir görüşmeye ilişkin rastlanmadığını da daha önce ifade etmiştik dosyada bunun belgesi mevcut. Şimdi Sayın Levent Ersöz’ün de müvekkilimle irtibatlandırılan artık tek sanık kalmıştı Levent Ersöz’ün de ifadesi bitti o da Sayın Atilla Uğur gibi müvekkilimle böyle bir görüşmesi olmadığını söyledi efendim artık gerçekten zül duyuyoruz bunu sürekli 16 Aralık 2003 tarihli böyle bir görüşme yoktur diye de tekrar tekrar söylemekten ancak hakkımızdaki temel suçlamada budur. Birde şunu dikkat çekmek istiyorum şimdi müvekkilim Atilla Uğur ve Levent Ersöz bu konunun iddianamedeki isnadına göre muhataplarıdır. Şimdi her üç kişide bu görüşmenin olmadığını söyleniyor ama Sayın üyelerimizin zihninde şöyle bir şüphe oluyorsa yani bu sanıklar ağız birliği edip böyle söylüyor olabilir gibi bir şüphe oluşuyorsa şu konuya dikkat çekmek istiyorum. Sayın Atilla Uğur da Sayın Levent Ersöz de hiç kimseyle bu tarz görüşmeler yapmadık demiyorlar örneğin Sayın Balbay ile bir görüşme böyle bir görüşme olduğunu ifade etmişlerdir. Keza Nuray Başaran ile ısrarla bu üç kişinin de bu görüşmeyi yapmamış olduğunu söylemesi ve jandarmadan gelen resmi belgeyle de bu durumun kanıtlanması. Savcılığın bunun ses kaydı görüntü kaydı var demesine rağmen iki senedir bunu mahkemenin huzuruna getirmemiş olması karşısında artık 16 Aralık 2003 konusunda sanıyoruz bundan sonra müvekkilimiz tahliye olmazsa söyleyebileceğimiz bir şey kalmayacak o yüzden biraz uzun bir şekilde onun üzerinde durduk. Üstünde durmak istediğim bir hususta müvekkilimin tutukluluğunda kamu yararı bulunmamasıyla ilgili bu konuya ilişkin de daha önce beyanda bulunmuştuk ama yine Sayın mahkeme başkanının karşı oyuna atıfla bu konudan bahsetmek istiyorum. Sayın başkan toplumsal konumu ve tutukluluktan beklenen gayenin sağlanmış olması nedenleriyle müvekkilim Tuncay Özkan’ın yaklaşık 9 aydır tahliyesini talep etmekte gerçekten de müvekkilimin toplumsal konumu kamuoyunun müvekkilimin tutukluluğuna ilişkin tepkisini dikkate aldığımızda hiçbir biçimde müvekkilimin tutukluluğunda kamu yararı bulunmamaktadır. Efendim 10 Ağustos 2010 tarihinden beri müvekkilim muhtemelen Sayın mahkemenin de malumundadır yazılı ve görsel basının gündeminde keza Sayın Balbay’da öyle. Şu yada bu görüşten müvekkilimi geçmişte olumlu yada olumsuz eleştiren seven yada sevmeyen herkes şaşkınlıkla izliyoruz bir haftadır. Tutukluluktaki sürenin makul sürenin aşıldığı artık heyetin vicdanına dönmesi gerektiğine dem vuran açıklamalar yapıyorlar. Belki bunlardan en çarpıcısı Tuncay Özkan’ı günahım kadar sevmem diyen Bülent Arınç’ın açıklamasıydı. Arkasından Hüseyin Çelik meclis başkanı Mehmet Ali Şahin kültür bakanı Ertuğrul Günay konuya ilişkin açıklamalar yaptı. Şimdi o açıklamaların ben samimi olup olmadığını bilmiyorum ama bu açıklamaların yapılmasının önemli olduğunu düşündüğüm için bunun söylenmesi bile önemlidir. Burada başka beklenti var mıdır Sayın adalet ve kalkınma partisi yetkililerin tarafından o kısmını bilemiyorum ama bunu demek ki söyleme zarureti içinde onlarda hissettiler kendilerinde yani ortada bir mağduriyet var e bizde bu mağduriyete kayıtsız kalmayalım deme zarureti hissettiler. Bütün bunlar göz önüne alındığında zaten tutuklulukta hiçbir biçimde kamu yararı bulunmadığı alenen ortadadır. Birde son olarak çok ciddi bir ihlal olan yargılamada eşitlik ilkesine aykırılıkla ilgili somut birkaç örnekten bahsetmek istiyorum. İş bu davayla birleştirme talepli açılan davalar yada sair darbe soruşturması adı altında yapılan soruşturmalarda yine güncel konuları Sayın mahkemenin de malumundadır takip ettiyseniz bir kısım salıvermeler söz konusu oluyor. Şimdi darbe suçlamasına baktığımız zaman dünyada da ülkemizde de geçmişte gerçekleşmiş darbelerin tümü askeri güç ve donanımla gerçekleştirilen suçlar. Şimdi biz tabi asker kişiler neden salıveriliyor demiyoruz sivil insanlar neden burada tutuluyora dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü üst düzey komutanlar bu soruşturmalarla ya tutuklanmaksızın serbest bırakılmakta yada tutuklandıktan bir süre sonra serbest kalmaktadır. Belli bir emir komuta zinciri çerçevesinde hiyerarşik anlamda ve dediğim gibi askeri güç ve donanımla bu suçları işleyebilme potansiyeli olan insanlar serbest bırakılırken gazeteci kökenli sivil bir gazeteci sivil bir siyasetçi olan müvekkilim Tuncay Özkan’ın darbe suçlamasıyla tutuklu tutulması anlaşılabilir değildir. Efendim Sayın meslektaşımız Celal beyde biraz uzun izah etti ben o yüzden birkaç şeyi atlıyorum birkaç notu. Şunu söylemek istiyorum bence çok fazla bu yargılamada ihlal var. Bunu tüm meslek büyüklerimde ifade ettiler. Ama bana kalırsa bu yargılamadaki en temel sorun tutuklulukta geçecek makul sürenin aşılmış olmasıdır. En temel sorun budur bu yüzden biran önce müvekkilim ya tahliye edilmeli artık makul süre aşılmıştır yada hakkında biran evvel hüküm verilmelidir. Öncelikli talebimiz budur. Efendim birde şunu hatırlatmak istiyorum sözümü bitirirken müvekkilim hükümlü değil tutukludur. Bunca zamandır özgürlüğünden mahrum bırakılarak peşinen ceza çektirilmesinin hiçbir hukuki metne ve vicdana sığmayacağını düşünüyoruz saygılarımla.”

Sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Erol Mütercimler, Hatice Bahtiyar müdafi Av. Cavit Subaşı söz istedi verildi:”Sayın Başkanım müsaadenizle notlarıma başvuracağımdan oturarak konuşmak istiyorum:”



Mahkeme Başkanı :”Tabi buyurun.”

Sanıklar İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin, Erol Mütercimler, Hatice Bahtiyar müdafi Av. Cavit Subaşı: ”Sayın Başkan, Sayın üyeler; yaklaşık 3 günlük bir talep alma süresi içerisinde birçok sanık ve birçok meslektaşım değişik konularda açıklamalar yaptılar ve genel olarak da müvekkillerinin yalın hukuki durumuna atfen değil de tüm dava içeriği hakkında görüşlerini bildirdiler. Bende çok kısa kısa 10, 15 dakika içinde de bitireceğim zaten. Kısa kısa bazı hususlara değinmek istiyorum şimdi Sayın Başkanlığınızca 2010/421 esasla değişik iş olarak verilen bir karar var bu karara bazı sanıklar ve meslektaşlarımız atıflarda bulundular bende birkaç atıf yapmak istiyorum ve kısa bir kısmını okumak istiyorum. Sayfalar dolusu ama Yargıtay 11. ceza dairesinin resen birleştirme kararı vermesi ve üstelik onaysız fotokopilerden ibaret dava dosyasına dayanarak delil değerlendirmesi yapması hukuka uygun değildir. Kaldı ki Yargıtay 11. ceza dairesinin birleştirme kararına aslı elde olmayan onaysız fotokopi belgeler üzerinden verdiği ve hatta hukuken onaysız olmaları nedeniyle güvenirliği bulunmayan bu evrakın incelenip delil değerlendirmesi yapılarak tutuklu sanıkların tahliyelerine bence can alıca noktası zaten burası karar verilmesi hukuka ve Yargıtay’ın kökleşmiş uygulamalarına aykırıdır. Hatta 11. ceza dairesinde de bu konuda verilmiş birçok karar bulunmaktadır. Hatta Yargıtay uygulamasında dosyanın tamamının değil de sadece bir tek evrakın bile onaysız fotokopi olması bozma nedeni yapılmaktadır ve devamla aynı mahiyette yaklaşık bir 20, 30 tane karara atıf yapılmakta. Başka bir karar daha okuyorum. Başlangıçlarını okumaya gerek yok dilekçeleriyle mahkemesince verilen sanıkların tutukluluk halinin devamına ilişkin karara itiraz edilmiş olmakla bu hususta mahkememizce Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşü alınarak dilekçe ve CD’ler incelendi. Onaylı fotokopiler değil, onaysız fotokopilerde değil dilekçe ve CD’ler incelendi bazı kararlarda 2 adet bazılarında 3 adet DVD içeriği ne olduğu meçhul ne var içinde? Hiçbir şey belli değil. Bunlar nedir? Bunlar bizim müvekkillerimiz hakkında tutuklamaya itiraz ettiğimiz zaman meşhur 14. ağır ceza mahkemesine gönderdiğiniz gönderdiğiniz evrakın içeriği ve buradaki bazı sanıklardan farklı olarak da benim müvekkilim İbrahim Şahin hakkında adli tıp kurumuna veya diğer hastanelere göndermiş olduğunuz CD’ler peki bu karar sizinse bu nedir? Bu nedir ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum ama bu kararda demin dedim en can alıcı noktası, Sayın Cihaner tahliye olmasaydı herhalde böyle bir karar çıkmazdı. Tutuklu sanıkların tahliyelerine karar verilmesi olmamış. Şimdi herkes bazı şeyleri anıları anlattı bende küçük bir anımı anlatacağım bu gerçek bir olay. Küçük bir ilçede çok yakın bir zamanda duruşmaya gittim. Duruşmada tutuklu sanık müvekkilimi savunacağım. Baktım heyette heyet demeyeyim asliye ceza mahkemesi olduğu için 25 yaşlarında bir hakime hanım yine o yaşlarda bir savcı bey duruşmaya çıktılar bizde şeyiz ya yaşlıyız, bilgiliyiz daha fazla şeyiz hemen ukalalığımızı yaptık. Dedik ki biz doğrudan soru sorma hakkımızı kullanacağız haberiniz olsun. Ve duruşmanın sonucunda ben doğrudan soru sorma hakkımı kullanmadım ve bunu da baştan belirtmekten utandım. Sebebi neydi biliyor musunuz, o hakime hanım ve savcı bey sanığa da müşteki müdahillerinde lehine ve aleyhine olabilecek bütün soruları, bütün soruları sordular. Burada ben sanıklar lehine sorulmuş 1 tane soru hatırlamıyorum. Duruşmaların aşağı yukarı tamamını takip etmeye çalıştım ve sanıklar lehine sorulmuş 1 tane soru hatırlamıyorum. Devamla, sürekli olarak reddi hakim veya çekilme talepleri var bizler tarafından da yapıldı. Ha gelecek olanlar gelecek olan hakim ve savcı siz çekilseniz veya red kabul olsa daha mı bizim lehimize olacak o meçhul ama kemikleşmiş bir yapı var. Yapı belli 2 red 14’e gider 14’de de tasdiklenir gelir tutukluluklar. Şimdi müvekkillerimiz hakkında değişik defalarca suç duyurularında bulundunuz taraf oldunuz. Müvekkillerimiz bazı meslektaşlarımızın müvekkilleri hakimler ve savcılar hakkında davalar açtılar. Davalar kazandılar yargısal denetim aşamasında Yargıtay’da inceleniyor fakat bu arada ne oldu kişiler icralara verildi onlar paraları yatırdılar bir kısmı teminat mektupları yatırdılar yani yasal husumet devam ediyor. Yarın bir gün sizin evlerinize hacize gelmeleri muhtemel olabilecek insanları yani biz sizi çok iyi yargılarız demek bana pek şey gelmedi. Devamla meşhur barış elçilerimiz vardı. Şimdi bunların bir kısmı dağdaki tüfeklerini arkadaşlarına teslim ettiler bombalarını yeleklerini teslim ettiler. Çıktılar geldiler dediler ki önderliğimiz emretti geldik bunların bir kısmı tutuklandı dağda devlete kurşun sıktıklarından dolayı tutuklanmadılar dağda askerimizi şehit ettiklerinden dolayı tutuklanmadılar. Yolları kestiklerinden dolayı tutuklanmadılar bunlar hükümetin aleyhine sağda solda otobüslerin tepelerinde peşmerge kıyafetleriyle konuşmalar yaptıkları için tutuklandılar yani daha önceki suçlarından dolayı tutuklanmadılar. Tutuklanmayanlarda dediler ki TC biz dağa gidiyoruz silahımızı alacağız sana tekrar kurşun sıkmaya gidiyoruz bangır bangır 1 hafta okuyorum. Fırat haber ajansı, Kandil ve Mahmur mülteci kampından gelen grup üyelerinden şu ana kadar tutuklananlar hariç diğerlerinin geri dönme kararı aldığını belirtti habere göre baskı ve tutuklanmalara tepki gösteren grup üyeleri bugün yola çıkacak. Gidiyoruz diyorlar ya buradaki şimdi bu çocuklar diyorlar ki bizi bırakın biz dağa çıkacağız da teröristle savaşmaya çıkacağız. Öbürü de diyor ki devlete kurşun sıkmaya gidiyorum. Bunlar tutuklanmadı gittiler bu arada başka bir şeyden daha bahsetmek istiyorum. Burada görevini yaparken tutuklanan Sayın meslektaşımız avukat Yusuf Erikel bugün ciddi bir ameliyat geçirecek fakat tutuklu olmasına rağmen ki hükümlünün de kendi doktorunu seçme hakkı vardır. Doktorunu seçme hakkını kullanamamıştır bugün metazori diyeceğim artık ona çünkü başka çaresi kalmadığı için Silivri Devlet Hastanesinde beyin ameliyatı niteliğinde bir iç kulak ameliyatı geçirecek. Kendisinin Çapa tıp fakültesi veya diğer bir fakülteye sevki buradaki hastane tarafından kabul edilmedi. Biliyorsunuz kendisi denge sorunu yaşayıp ranzadan düşüp kafası, gözü patladı yaralandı kendisine de acil şifalar diliyorum. Devamla müvekkillerimizden Yaşar Oğuz Şahin için bunu zaten hep söyledim tek bir günahı vardır İbrahim Şahin’in akrabasıdır başkacada bir şeyi yoktur. Bundan dolayı tutukludur tahliyesini talep ediyorum. Şimdi bu hususu kendime mal etmeyeceğim. Dün polis arkadaşlardan bir tanesi burada tutuklu olan özel harekatçılardan bir tanesi kendi irdelemeleri ve çalışmaları sonucunda enteresan bazı bilgiler getirdi bana. Bunlarda tabi 147 nolu klasörün içerisinden kendisinin çünkü artık yapacağı bir şey yok devamlı irdeleye irdeleye ve kendisini de tebrik ediyorum gayette güzel şeyler bulmuş getirmiş. 147 nolu klasörün 355, 55 ve de pardon pardon efendim 345 ve 355. sayfaları arasında ki öninceleme tutanağı. 9. Ağır ceza mahkemesine 06.01.2009 tarih teknik takip no bilmem ne sayılı arama kararına istinaden İbrahim Şahin isimli şüphelinin ilimiz Kadıköy ilçesi 19 Mayıs Mahallesi Ozan Sokak no 9/12 sayılı adresinde yapılan aramalarda elde edilen malzemeler mühürlenmiştir. Elde edilen malzemeler avukatı olmadığını ve avukat talep etmediğini beyan eden İbrahim Şahin huzurunda açılmıştır bu bir açma tutanağı. Ha burası da çok enteresan. Demans hastalığı olduğu dosyanın içinde bütün sayfalar dolusu raporlarla belli olan bir kişinin ailesinden dahi bir kişiyi çağırmıyorsunuz hadi avukatı yok ki biliyorsunuz ailesindeki bir kişinin hazır bulunma hakkı bu durumda vardır avukatı olmadığında. Çünkü vesaitle aynı şeydir bu hastalığın neticesi. Avukatı olmadığını ve avukat talep etmediğini beyan eden İbrahim Şahin’in huzurunda açılmıştır. Ne zaman açılmış? 9.01.2009 saat 13:00 lütfen bu tarihe dikkat 09.01.2009 saat 13:00 peki şu meşhur kazıda elde edilen mühimmat ne zaman ele geçmiş? Aynen okuyorum sayfa 83, 81, 82 ve 83’deki tutanakta, tutanakta 09.01.2009 saat 12 yani şu belgelerin açılmasından 1 saat önce bulunmuş. Peki, daha devam ediyor bütün bunlar bütün bunlara ilişkin emirler ne zaman vermiş? Ayın 8’inde, 1 saat 15 dakikada İstanbul TEM şubede görevli, görevli komiser evrakı alıyor Polnet’ten Ankara’ya gönderiyor Ankara’dan 250 ile yetkili 11 ağır ceza mahkemesinden karar çıkıyor. Gölbaşı’na gidiyorlar 1 saat 15 dakikada Gölbaşı’na gidiyorlar kepçeleri buluyorlar her şeyleri bütün mühimmatı şeylerin hepsini şey yapıyorlar buluyorlar 1 saat 15 dakika ya 1 saat 15 dakika Ankara merkezden Gölbaşı’na trafikte gidemezsiniz ve mühimmatı buluyorlar. İbrahim beyde şu anda not gönderiyor diyor ki gece 2’de diyor benim yanımda şeyleri açtılar. O da yalan. Dün Sayın Yarbay Dönmez’de söyledi dedi ki oradaki mühimmatla ilgili de ses kayıtları ses kayıtlarında o mühimmatın oralarda olmasına ilişkin daha bende arama yapılırken orada onların bulunacağını kendi aralarında konuşuyorlardı. İbrahim Şahin’den ele geçirildiği ileri sürülen tedhiş planında İbrahim Şahin’den ele geçirildiği ileri sürülen krokide İbrahim Şahin’in el izi, parmak izi, avuç izi hiçbir şeyinin olmadığı ortaya çıktı. Defalarca kendisi hakkında cezai ehliyetine ilişkin rapor alındı ha bu arada bir başka şey müdahiller kabul ettiniz arıyorum avukatlarını falan bulamıyorum çünkü ikide bir basına çıkıp şunu söylüyorlar efendim tutanaklarda avukatlarının imzası var. Ya insaf ya, insaf bir okuyun ya şunu siyasi rant elde etmenin peşine falan düşmeyin bir okuyun. Benden önceki avukatlarında imzası yok benim de imzam yok hiçbir avukatın imzası yok. Bu adamcağızın zaten soruşturmasının hiçbir evresinde savcının karşısına çıkarılıncaya kadar avukatı yok. Çıkan avukatta orda ifade vermesine müsaade ediyor demans raporu olan bir kişinin ifadesinin alınmasına şey yapıyor yanında bulunuyor. Ben olsaydım orada ben şeye girmem salona girmem suç duyurusunda bulunun hakkımda derim. Gidin baroya bildirin adli yargılamayı engelliyor deyin ne derseniz deyin raporu olan bir insan hakkında nasıl siz ifadesiniz alırsınız? Avukatı yok bir şeyi yok Sayın Balkız ve diğerleri gelmişler işte avukatların imzası var basına açıklama yapıyorlar oraya buraya açıklama yapıyorlar ha bu arada da demek ki bir şey oldu diyorlar ki bizim oturduğumuz tarihten daha eski o fotoğraflar birde o çıktı şimdi. Altında kuruyemişçi mi ne varmış o fotoğraflar daha eski İbrahim Şahin burada 1 seneyi aşkındır gıkını çıkartmadan oturuyor biliyorsunuz görüyorsunuz bu arada annesi felç oldu bundan dolayı karısı kalp krizi geçirdi kalbine stent takıldı, stent takıldı. Ben devletime sadığım diyor oturuyor kendi başına burada oturuyor görüyorsunuz bir şey yaptığı da yok. Müvekkillerimizin tahliyesini istiyorum. Ayrıca bir hususu daha belirtmek istiyorum demin bu sanık lehine delil toplanmamaya ilişkin eski müvekkillerimden Durmuş Ali Özoğlu bunu niçin belirtiyorum? Çünkü avukat meslektaşım Yusuf Erikel’de aynı töhmet altında. Şu 20000 silahın 20000 silah olmadığı belli oldu. Bir tane soruşturma yapıldı mı? Bir suç duyurusunda bulundunuz mu? Bunu kim şey yapmış, yeniden bir bilirkişiye gönderildi mi o? Gönderilmedi o da kendi de talep etmiyor öyle oturuyor. Çok önemli bir şeydi Yusuf Erikel’e de aynı şeyi sormuş bu 20000 silah nedir diye olmadığı çıplak kulakla duyuluyor yani bu bir şey söyleyemiyorum. Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.”

Taylan Özgür Kırmızı müdafi Av. Hasan Fehmi Demir söz istedi verildi:” Efendim izin verirseniz bende notlarımdan istifade edeceğim oturarak konuşayım.”



Mahkeme Başkanı :”Tabi, tabi.”

Taylan Özgür Kırmızı müdafi Av. Hasan Fehmi Demir.”Değerli Başkan, Değerli Üyeler 10 Ağustos 2010 tarihli oturumda. 10 Ağustos 2010 tarihli oturumda Levent Ersöz’ün vekilleri söz alarak çok önemli 3 hususa değindiler. Öncelikle bu iddianamenin kabulüyle bu davanın bir çıkmaza girdiğini fakat artık bunu dile getirmenin bir anlamı olmadığını belirtikten sonra özet olarak şunları söylediler. Müvekkilleri ile ilgili olarak hangi suçu hangi tarihte ve nasıl işlediklerine ilişkin iddianamede bir açıklık bulunmadığını müvekkilleri ile ilgili bölümde müvekkilleri ile hiçbir ilgisi olmayan ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen konuşmalara yer verilmesindeki mantık ve amacın anlaşılabilmesinin mümkün olmadığını yapılan hukuki nitelendirme ile cezalandırılması talep edilen kanun maddelerinin çelişkili olduğunu beyan ettiler. Aslında bu özet olarak belirtebileceğimiz belirttiğimiz 3 ana başlık esasında burada bulunan tüm sanıklar için fazlasıyla geçerli. Örneğin kendi müvekkilim Taylan Özgür için örnek vermek gerekirse sadece tek bir örnek Taylan Özgür’ün iddianamede yazılı suçu işlediği tarih 7 Ocak 2009’dur yani Taylan Özgür gözaltına alındığında suçu işlemiş oluyor. Eğer iddianameye bakarsanız bunun diğer sanıklar bakımından da hemen hemen tamamı bakımında da geçerli olduğunu göstermektedir. Yaklaşık 2 yıla varan tutukluluklar söz konusu olduğunda sanırım tek kişiye aitte olmayan bu özensizliği sadece özensizlik olarak değerlendirebilmek heyetiniz tarafından herhalde imkansız olması gerekir. Değerli Başkan, Değerli Üyeler dünkü oturumda talepler alınırken sanıklardan Cengiz Köylü sadece duyuma dayalı bir notla tutuklandığını resmi belgelerde MİT müsteşarının dahi kendisinin bu şekilde tutuklanmış olmasından üzüntü duyduğunu belirtti. Ayhan Atabek, Servet Kaynak ise Sayın heyetinizin tahliyelerdeki ölçüsüzlüğüne özellikle değindiler. Gerçekten de Servet Kaynak’ın ifadesiyle boyları aynı kiloları aynı yaptıkları iş aynı ama bir kısmı dışarıda bir kısmı içeride bunun sebebini anlayamıyorum dedi. Hakikaten de tahliyelere dikkat edildiğinde gerçekten çok daha ağır ithamlar altında bulunan sanıkların bir bölümünün tahliye olduğu sadece örgüt üyeliğinden yargılanan ve üstelikte 2 yıldır yaklaşık 2 yıldır tutuklu bulunan insanların ise tutuklu yargılanmasına devam edildiği görülmektedir. Bu heyetinizin tahliyeler konusunda bir ölçü gözetmediğini de ortaya koymaktadır. Değerli albay Hasan Atilla Uğur bu davanın bir operasyon olduğunu Türkiye’ye yönelik bir operasyon olduğunu belirtti. Meslektaşımız Emcet Olcaytu ise adil yargılamadan ne kadar uzak olduğunuzu Adil Serdar Saçan’ın adıyla anarak anlattı ve gerçekten de bütün Ceza Muhakemesi Kanununda yazılı usule aykırılıkların neredeyse tamamının toplandığı bu davada usulsüzlüklerin artık gözüne sokulmak değil gözünü çıkardığını belirtti. Tuncay Özkan ise fotokopi ile karara değindi az önce meslektaşım okuduğu için ben ayrıca okumayacağım ama bu tahliyelerde gözetilmeyen ölçüsüzlüğe ölçü ilkesine aykırılığa aslında Sayın mahkemenizin kararlarındaki gerekçelerde de uyulmadığına ölçüsüzlüğe rastladığımıza en büyük kanıttır. Bir yandan birleştirme kararında belgeye dayalı olarak yani fotokopiye dayalı olarak birleştirme kararı verilemeyeceği belirtilirken diğer yandan birçok sanığın delil olarak kendi bölümlerinde gösterilen kimin tarafından yazıldığı belli olmayan nasıl oraya yerleştirildiği belli olmayan resmi olmayan orijinali bulunmayan belgeler CD’lere dayalı olarak kendilerini tutuklu olarak yargılamaya devam etmektesiniz. Balbay ise iddianameden bir örnek verdi saptanamayan derin ilişkiden bahsettiğini belirtti iddia makamının. Bunu açıklamak mümkün müdür? Yani bir iddia makamı iddialarını belgelendirip gerekçelendirmesi gerekmez mi? Ayrıca Balbay çok önemli bir şey söyledi bizim dedi bu davada yaşam biçimimizi mesleklerimizi yargılıyorsunuz dedi. Hüdayi Ünüler hukuku üstün kılın dedi bir restoran işleticisi. Hukukla pek belki de pek direk ilişkisi bu davada olan Hüdayi Ünlüer heyetinize hukuku üstün kılın dedi. Mehmet Ali Çelebi Kemalizm yargılanıyor dedi Harbiyeli aldanmaz. Durmuş Ali Özoğlu bu bir memleket meselesidir dedi. Sayıyorum Muzaffer Öztürk’tü ismini yanlış belirtiyorsam özür diliyorum. Kendisinin burada büyük bir çaresizlik içinde sadece bir kira kontratından dolayı neden bu senaryonun içine dahil edindiğini büyük bir çaresizlik içerisinde hepimiz hukukçuyuz vücut diline dahi baktığımızda bunu anlayabilmek mümkün. İfade ettikten sonra aslında kendisinin AKP’li olduğunu ailesinin AKP’li olduğunu bu davaya kendisiyle ilişki kurulana kadar esasında bir şeyler vardır diye düşünerek inandığını fakat bu gün içinde bulunduğu ortamı bir türlü anlayamadığını anlamlandıramadığını belirtti. Bu tabi insanın içini ezen beyanlardır diğerleri ile birlikte. İnsanı insan olmasından dolayı ezen üzen çığlıklardır. Ancak burada bunun bir yargılama değil tümüyle bir operasyon olduğunu ortaya koyan bu beyanlar karşısında şunu herhalde söylemek gerekir sevgili Muzaffer Öztürk’e. Bu senaryoyu hazırlayanlarda acıma bu senaryoyu hazırlayanlarda inanç bu senaryoyu hazırlayanlarda merhamet aramamak lazım. Bir yazardan söylemek istiyorum bu senaryoyu hazırlayanlar Hitler bunlardan daha merhametlidir Ras Putin bunlardan daha ahlaklıdır ve deccal bunlardan çok daha inançlıdır. Bu davada böyle bir senaryo ve böyle bir tablo karşısındayız. Peki, bütün bunları sadece bir söylem olarak mı belirtiyoruz? Hayır, bu davanın başka özellikleri var bu davaya baktığımızda siroz olan Fatih Hilmioğlu halen cezaevindedir. Mustafa Haberal vekilleri defalarca dile getirdi. Ölmek üzeredir yüksek tansiyon ve kalp hastası olduğunu öğreniyoruz Levent Ersöz gerçekten hepimizin yüreğini kanatan bir biçimde 7, 8 saat süren aslında yapılmaması gerekirdi bu kadar uzun bir sorgu süren bir sorgudan sonda gözlerimizin önünde yığıldı kaldı ve hepimiz ölmüş olabileceğinden endişe ettik. İbrahim Şahin hakkında geçmişte 2 kez sizin yargılamalarınız esnasında ve savcılığın soruşturması esnasında bu davayla ilgili olarak 3 kez demans hastası olduğuna ilişkin rapor bulunmasına rağmen gerçekten yeryüzünde 2. bir örneği görülemeyecek şekilde hala tutuklu tutulmaktadır. Bunlar açıklanmaya muhtaç unsurlardır davada. Peki, bu davada bütün bu haksızlık ve adaletsizliklere insanlık onurundan dolayı sessiz kalamayan sanıklar savunmalarını dile getirdiklerinde neyle karşılaşmaktadırlar? Örneğin 10 Ağustos 2010 tarihli oturumda haklılığın verdiği isyanla biraz sert ifadelerle kendisini savunmaya çalışan Tuncay Özkan dışarı çıkarılmış sadece sesini duyuramadığını ifade etmek amacıyla mecazi anlamda 13. sağır ceza mahkemesi diye her zaman tarzı itibariyle de bir benzetmede bulunmuş Mustafa Balbay’a ve yapılan hukuksuzlukları hukuk tekniğiyle dile getiren Emcet Olcaytu hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Peki, bu sanıklardan beklenen nedir? Yani bunca hukuksuzluk bunca adaletsizlik karşısında haksız olarak özgürlükleri sınırlanmışken susup oturmaları mı beklenmektedir? Pek tabi ki insanlık onuru başı dik olmayı gerektirir bu salonda omuzları üzerinde başı dik duran çok insan vardır ve onların çığlıkları esasında tarihten gelen insanlığın çığlığıdır Sokrates’in çığlığıdır Burno’nun çığlığıdır, Tomas Murn’un çığlığıdır. Giderek ülkesinde bağımsızlık, özgürlük ve adalet isteyen Türk halkının çığlığıdır. Bu yargılama başladığında ilk oturumlarda belki biraz iddialı gibi görülebilecek bir saptamada bulunmaya çalıştık. Bu da şuydu esasında yüzyılımızda terörizmle mücadele araçlarını artık emperyalizm tarafından ülkeleri örneğin Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi açık işgal gerekçesi olarak kullanıldığını kimi ülkelerde ve buna bizde dahiliz yargının ve siyasetin dizaynına yönelik bir araç halinde kullanıldığını söylediler. Peki, bunda geçen süre bizi haksız mı kıldı? Hayır baktığımızda bu davayla ilgili olarak ve diğer davalarla ilgili olarak Beşiktaş adliyesine verilen arama kararları, hukuksuz dinleme kararları, az önce meslektaşım değindi yakalama kararı en son 102 kişi hakkında verilen gerçekten kanunsuz, hukuksuzda demiyorum yakalama kararı ki bana sorarsanız bu yakalama kararlarına itirazda mümkün değildir. Sizlerin de çok malumları olduğu üzere yakalama heyet önüne getirilme emridir. Heyet önüne sanık getirildiğinde yakalama bitmiştir buna itiraz ne kanunda öngörülmüştür ne de esasında mümkündür. Ama tamamen kanunsuz yani sıfır olan bir kararı verdiğinizde tabi bu sıfırı beşle de çarpsanız sıfır oluyor on ile de çarpsanız sıfır oluyor nitekim bir üst mahkeme yakalama kararının hukuksuz olduğunu belirtmiştir ama özünde yine hukuk ihlali olmuştur yakalama kararlarına itiraz mümkün değildir çünkü. Yani diğer taraftan baktığımızda referandumun en çok tartışılan 2 maddesini HYSK’nın yapısıyla Anayasa Mahkemesinin yapısı olduğunu görüyoruz. Ekleyelim değerli hocamız avukat Köksal Bayraktar dünkü konuşmasında detaylı olarak değildi girmeyeceğim ama bu ülkede Başbakan çok rahatlıkla çıkıp bir Yargıtay dairesinin verdiği kararı halka yok Sayın diyebiliyor. E diğer taraftan burada yargılanan insanlarla ilgili yine okudular kendileri kamuoyu önünde beyanda bulunabiliyor. Ha demek ki hukukun bir siyasi görüş doğrultusunda ki bunu klasik olarak aslında bir siyasi parti olarak da nitelendirmiyorum bu AK parti olsun başkası olsun önemli değil ama emperyalizmin arzuları doğrultusunda hukuka siyasete bir dizayn verilmeye çalışıldığının en açık ve inkar edilemez kanıtlarıdır. Değerli Başkan Değerli üyeler, bakın bu konuda uluslar arası ceza hukuku derneği başkanlığı yapmış Dünya’nın büyük ceza hukukçularından Şerif Basioni’nini çok kısa bir cümlelik saptamasına değinmek istiyorum. Şerif Basioni diyor ki kanuni tanımına uygun fiilin icrası anından itibaren failin cezalandırılacağı şeklindeki ceza hukukunun temel ilkesinden yani hepimizin bildiği gibi icra hareketleri başlamış bir suçun cezalandırma ilkesinden suçun gerçekleşmeden önlenmesine geçiş istihbarat birimlerini ceza hukukun temel oyuncuları haline getirmiştir diyor. Bunu bizim ülkemizle ilgili demiyor bunu Dünya’daki ceza hukukunun gidiş yönü olarak saptıyor. Önleyici ceza hukuku şüpheliler ve şüphe ile değil bilgi toplama ve tehlike potansiyeli olan kişileri tecrit etme usulleri ile ilgilenmektedir. Ceza adalet sistemi giderek artan şekilde geçmişteki bir davranışı cezalandırmak için değil mevcut durumu ve geleceği düzenlemek için bir araç olarak kullanılmaktadır. Affınıza sığınarak tekrar etmek istiyorum geçmişteki bir davranışı cezalandırmak için değil mevcut durumu ve geleceği düzenlemek için bir araç olarak kullanılmaktadır. Cezai süreç giderek duruşma öncesi yapılan soruşturmanın işlenen suça göre maddi gerçeği ortaya çıkarmaktan uzaklaşıp sosyal tehlikeliliğin inşası ve yıkılmasına yöneldiği bir yönteme dönüşmektedir. Sayın yargıçlar gerçekten bu davada bu kadar yakınma bu kadar meslektaşlarımızın da dile getirdiği ve bizce bizim algılarımızla ve objektif olarak da gerçekten öyle sizinde inkar edemeyeceğiniz boyutta hukuksuzluklar söz konusu ise bu davayı değerlendirebilmemiz, anlamlandırabilmemiz ve o şekilde bu davaya devam edebilmemiz gerekir. Bu davada bir tane somut bir fiil yoktur. İnsanlara şundan yargılanıyorsun denilemiyor bakın suç tarihi olarak böyle bir şey görülmüş müdür? Suç tarihi olarak nerede ise tamamında gözaltına alındıkları tarih belirtilmektedir. Bu davanın çok açık olarak burada yer alan aktörlerine baktığımızda bir tehlikeliliğin inşasının somut örneği olduğunu ve bunun burada yargılanan kişilerin kişiliklerinden de bağımsız olarak tümüyle ülkeye yönelik ülkenin tek bir politika izlemesine yönelik büyük bir girişim olduğunu görmek zorundayız. Değerli yargıçlar bu söylediklerim tabi ki benim içten ve bilgi düzeyim doğrultusunda saptayabildiğim hususlardır bunlara katılabilirsiniz veya katılmayabilirsiniz ancak bir gerçek var bu dava her gün her geçen gün biraz daha dava olmaktan usule uygun hukukun saf uygulandığı bir dava olmaktan uzaklaşmaktadır. Oysaki bu salonda bu davayı gerçekten herkesin sonunda adil olduğunu söyleyebileceği lehte veya aleyhte bir sonuca vardırabilecek ve gerçekten bir hukuka uygun dava şekline dönüştürebilecek araçlar mevcuttur fazlasıyla mevcuttur. Bağımsızlığınıza ve tarafsızlığınıza inandığımız siz Değerli heyetin yeterli bilgi birikimi ve deneyimleri mevcuttur. Burada görev yapan avukat arkadaşların birçoğu çok önemli deneyimler yaşamış meslekte ilerlemiş meslektaşlarımızdır. Burada yargılanan sanıklar gerçekten kendi durumlarını değerlendirebilecek büyük birikimleri olan her biri kendi mesleklerinde başarı göstermiş münevver insanlardır gelin bu yargılamayı gerçekten varmak istediğimiz neticede karar verildiğinde öncelikle kendi vicdanınız sonra sanıklar sonra kamuoyu sonra üst mahkemelerin tatmin olduğu lehe olsun aleyhe olsun hepimizin de bu yargılamalardan sonra sizlere teşekkür edeceğimiz en azından adaletli ve tarafsız olduğuna inanacağımız bir yargılamaya bir karara doğru götürelim bunun çözümü ise efendim öncelikle çözümü sanıkların artık gerçekten makul süre aşılmış tutuklulukta sanıkların özgür bırakılarak ilk adımı bu olabilir savunmalarını huzurunuzda özgürce bağımsızca yapabilmelerine imkan vermekte başlayacaktır. Hepinize saygılar sunuyorum.”

Yüklə 418,42 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin