T. C. İStanbul 16. AĞIr ceza mahkemesi (cmk 250. Maddesi İle görevli) dosya no



Yüklə 6,09 Mb.
səhifə34/79
tarix29.10.2017
ölçüsü6,09 Mb.
#20885
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   79

Buna karşın;

Sanıklar Fatih Akbaba, Mehmet Yenice, ve Yavuz Ağıngöl'ün; sonuç olarak verilen 1 yıl 8 ay hapis ve beraberinde para cezaları,

Sanıklar Samet Güzel ve Şükrü Öngan'ın; sonuç olarak verilen 1 yıl 15 gün hapis ve beraberinde para cezaları hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmolunduğuna göre, 6259 ile yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan 6222 sayılı Yasa adı geçen sanıklar için daha lehe olduğundan bu şekilde uygulama yapılmıştır.
ÖRGÜT SUÇU:

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, TCK'nın 220. maddesinde aşağıdaki gibi düzenlenmiştir.


Madde 220:

Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.



Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.

Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.

Örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.

Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır.

Örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişi, örgüt üyesi olarak cezalandırılır.

Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

Madde Gerekçesinde:

Kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek ile bu amaçla kurulmuş örgüte üye olmak, işlenmesi amaçlananlardan ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.



Örgüt kurmak, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından sadece bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, toplum düzenini tehlikeye sokmaktadır. Ayrıca belirtilmelidir ki, suç örgütü, amaçlanan suçları işlemede bir kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenlerle, işlenmesi amaçlan suçlar açısından hazırlık hareketi niteliğinde olan bu fiiller, ayrı suçlar olarak tanımlanmıştır.

Bu suç tanımı ile korunan hukukî değer, kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliği ve barışının bozulması ise, bireyin güvenli, barış içinde yaşamak hakkını da zedeleyecektir. Bu nedenle söz konusu düzenlemeyle aynı zamanda bireyin, Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik fiillere karşı da korunması amaçlanmaktadır.

Maddenin birinci fıkrasında, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak veya yönetmek suçu tanımlanmıştır. Bu bakımdan, söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur. Bu seçimlik hareketler, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmektir.

Örgüt, soyut bir birleşme değildir, bünyesinde hiyerarşik bir ilişki hâkimdir. Bu hiyerarşik ilişki, bazı örgüt yapılanmalarında gevşek bir nitelik taşıyabilir. Bu ilişki dolayısıyla örgüt, mensupları üzerinde hâkimiyet tesis eden bir güç kaynağı niteliğini kazanmaktadır.

Örgütün varlığı için suç işlemek amacı etrafındaki fiilî birleşme yeterlidir. Örgüt, niteliği itibarıyla, devamlılık arz eder. Bu itibarla, kişilerin belli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi hâlinde, örgüt değil, iştirak ilişkisi mevcuttur. İştirak ilişkisinden bahsedebilmek için, suç ortakları nezdinde suçun, konu veya mağdur bakımından somutlaşması gerekir. Buna karşılık, örgüt yapılanmasında, işlenmesi amaçlanan suçların konu veya mağdur itibarıyla somutlaştırılması zorunlu değildir.

Madde metninde, suç işlemek amacına yönelik örgütün varlığı için asgari üye sayısı belirlenmemiştir.


Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç işlemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de; kurulan örgüt, güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları işlemeye elverişli olması aranmalıdır. Bu bakımdan, örneğin sadece üç kişinin bir araya gelmesi, devletin ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik suçları işleme açısından somut bir tehlike taşımayabilir; buna karşılık, ekonomik çıkar sağlamaya yönelik suçlar açısından elverişli olabilir.

Bu suç, bir amaç suç niteliği taşımaktadır. Bu nedenle, söz konusu suç, ancak doğrudan kastla işlenebilir. Kişiler, suç işlemek amacıyla bir örgütlenme yapısı içinde bulunmalıdırlar. İşlenmesi amaçlanan suçların türü veya niteliği, sadece bu suç için öngörülmüş olan alt ve üst sınırlar arasında somut cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilir.

İkinci fıkrada, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Örgüte üye olmak, fiilî bir katılmadır. Örgüte üye olmak için örgüt yöneticilerinin rızasının varlığına gerek yoktur. Tek taraflı iradeyle de katılmak mümkündür.

Üçüncü fıkraya göre, örgütün silâhlı olması, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurunu oluşturmaktadır. Suç örgütünün silâhlı olup olmaması veya sahip olunan silâhların cins, nitelik ve miktarı, somut tehlikenin belirlenmesi veya var olan somut tehlikenin ağırlığı bakımından dikkate alınmalıdır.

Dördüncü fıkraya göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunacaktır. Bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için, ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmez. Örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde, hem bir veya ikinci fıkrada tanımlanan suçtan hem de amacı oluşturan suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezaya hükmedilmelidir.

Maddenin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir. Örgüt yapısı içinde, kendisine suç işlemek gibi örgütün amacına uygun bir görev verilen kişi bu görevini yerine getirmezse, hemen yerine bir diğeri rahatlıkla ikame edilebilmektedir. Bu nedenle, örgütün yöneticisi konumunda olan kişiler, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak sorumlu tutulmalıdırlar.

Altıncı fıkraya göre, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgüt adına suç işleyen kimsenin örgüt üyesi olarak kabul edilmesi ve bu nedenle de sorumlu tutulması gerekir.

Yedinci fıkrada, örgüte hâkim olan hiyerarşik ilişki içinde olmamakla beraber, örgütün amacına bilerek ve isteyerek hizmet eden kişinin, örgüt üyesi kabul edilerek cezalandırılması öngörülmüştür. Bu nedenle, “örgüte yardım ve yataklık” adıyla ayrı bir suç tanımlaması yapılmamıştır. Bu kavram altında söz konusu edilen fiiller, nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirmektedir.

Maddenin sekizinci fıkrasında, örgütün veya amacının propagandasının yapılması suç olarak tanımlanmıştır. Bu propagandanın basın ve yayın yolu ile işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.2009 tarih ve 2009/8-152 Esas, 2009/ 245 Karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere;

5237 sayılı TCK’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden önceki dönemde; 01.08.1999 tarihinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarına ilişkin olarak 765 sayılı TCK’nın 313. ve devamı maddelerinin, çıkar amaçlı suç örgütü kurma suçlarına ise 4422 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması şeklinde ortaya çıkan ikili ayrıma, 5237 sayılı TCK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi, buna karşılık 765 ve 4422 sayılı Yasaların ise aynı tarihte yürürlükten kaldırılmasıyla son verilmiştir.



Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/04/2007 gün 253-80, Yargıtay 10.Ceza Dairesinin 19.02.2009 gün 16520-2348, 17.02.2009 gün 12537-2187, 10.02.2009 gün 4741-1667, Yargıtay 8.Ceza Dairesinin 04.06.2007 gün 3981-4415, 03/12/2007 gün 9222-8495, Yargıtay 5 Ceza Dairesinin 19.12.2008 gün, 12516-11687, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 05.03.2009 gün 11890-4563, 25.02.2009 gün, 15466-4055, 09.06.2009 gün 1030-10354 sayılı başta olmak üzere birçok kararlarında ve duraksamasız içtihatları birlikte değerlendirildiğinde;

1- Suçun maddi unsurunun; 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmayı da kapsayacak şekilde “kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak” olduğu,

2- Suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği,

3- Örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu olarak düzenlenmiş olması nedeniyle, amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği gibi, örgüt mensuplarının amaç suçları işlemeleri halinde, ayrıca bu suçlardan da cezalandırılmalarının gerekeceği,

4- 5237 sayılı Yasa uygulamasında kabul edildiği üzere, amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerektiği,

5- Düzenleme ile güdülen amacın, ileride işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade, belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebileceği sonuçlarına varılmaktadır.


BU İLKELER IŞIĞI ALTINDA SANIK AZİZ YILDIRIM LİDERLİĞİNDE KURULAN SUÇ ÖRGÜTÜNE YÖNELİK DEĞERLENDİRME;
Genel Olarak:

Sanık Aziz Yıldırım’ın 1998 yılından itibaren başkanlığını yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübü 2010-2011 Spor Toto Süper Lig sezonuna kadar 4 lig şampiyonluğu kazanmıştır. Son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde eden Fenerbahçe, 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonlukları son maçlarda dramatik bir şekilde kaybetmiştir.

Kurumsal ve mali anlamda ne kadar üst düzeyde bir kulüp de olsanız başarıların sonuca odaklı olarak algılandığı ülkemizde, Fenerbahçe’nin son maçlarda şampiyonlukları kaybetmesi taraftar kitlesinde olduğu kadar kulüp yönetimine aday kesimlerde de olumsuz etkilere neden olduğu bir vakıadır. Şüphesiz üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen Aziz Yıldırım için, şampiyonluğun üçüncü kez, üstelik yine kendi başkanlığı döneminde kaybedilmesi, akıllara dahi getirilmemesi gereken bir olaydır.

Ancak ne var ki, ligin ilk yarısında oynanan müsabakalar sonunda lider Trabzonspor’la oluşan puan farkı şampiyonluk ihtimalini azaltmakta, bu da Fenerbahçe camiası içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açmaktadır.

Meclis Araştırması Komisyonu’na sunulan “Spor Kulüplerinin Mali Ve Yönetişim Sorunları ve Bunlara İlişkin Çözüm Önerileri” hakkındaki 8 Mart 2011 tarihli rapora göre ülkemizdeki futbol pastasının büyüklüğünün 820 milyon Dolar’a yükseldiği ve büyükçe bir diliminin Fenerbahçe’ye ait olduğu bir ortamda, Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimini bırakmak istemeyen ve bu gücü elinde tutmak isteyen Aziz Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci yarasında şike ve teşvik faaliyetlerine başlamıştır.

Sanık Aziz Yıldırım bu amacı gerçekleştirmek için Fenerbahçe Spor Kulübünün resmi yönetiminde görev yapan diğer üyelerin (İlhan Yüksel Ekşioğlu, Alaeddin Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu hariç) bilgi ve rızaları dışında illegal bir yapı/örgüt kurmuştur.

Fenerbahçe Spor Kulübünün gelirlerine bakıldığında; sadece 2010 yılında 315 milyon TL gelir elde ettiği, 2011 yılı bütçesinin ise 367 milyon TL olarak Mali Genel Kurul sonucunda belirlendiği, 2010-2011 sezonu Spor Toto Süper Lig şampiyonluğu sonucunda Fenerbahçe SK’nın Türkiye Futbol Federasyonundan dayanışma payı dışında, şampiyonlar payı olarak 18 milyon TL, 26 galibiyet ve 4 beraberlik sonucunda 21 milyon TL ve şampiyonluk primi olarak 15 milyon TL almaya hak kazandığı, şampiyonlar Ligine doğrudan katılacak olması nedeni ile 16 milyon TL almaya hak kazandığı, 2010-2011 sezonu Süper Lig Naklen Yayın Gelirlerine bakıldığında, Fenerbahçe SK’nın şampiyon olması sonucunda diğer kulüplerin alacağı paydan fazlasını almaya hak kazandığı, bu gelirlerin; Fenerbahçe: 64.1 milyon TL, Trabzonspor:49.875 milyon TL, Beşiktaş: 40.325 milyon TL, Galatasaray: 40.1 milyon TL, Bursaspor:36.650 milyon TL, şeklinde sıralandığı anlaşılmaktadır.

Tüm bu hususlar gözetildiğinde, Fenerbahçe Spor Kulübünün büyük bir ekonomik değere sahip olduğu, bu değerle birlikte Fenerbahçe Spor Kulübünün yöneticilerinin de sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları, bu nedenle Fenerbahçe kulübünün yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve talimatıyla hareket eden örgüt üyelerinin kulüp yönetimini bırakmak ve elde ettikleri etkinliği kaybetmek istemedikleri izahtan varestedir.


1- Suçun maddi unsuru; 5237 sayılı TCK’nın 220. maddesi yönünden herhangi bir ayrım yapılmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmayı da kapsayacak şekilde “kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmaktır”

Bu ilkenin Yargıtay içtihatları bağlamda değerlendirmesi:

Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesine; 24.10.2005, 21.11.2005, 29.11.2005, 12.12.2005, 29.12.2005 ve 30.12.2005 tarihlerinde ihalelere fesat karıştırmak, suç işlemek için örgüt kurmak ve örgüte üye olmak suçlarından açılan davada yerel Mahkeme tarafından 31.01.2008 tarih ve 2007/11 Esas, 2008/19 Karar sayılı ilam ile bir kısım sanıkların 220/1 ve 2. maddelerinden cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Yargıtay 5 CD, 19.12.2008 tarih ve 2008/12516 Esas, 2008/11687 Karar sayılı ilamı ile bu suçta örgütün varlığını kabul etmiştir.



Yargıtay 6. CD, 08.10.2008 gün, 2008/5032 E., 2008/16601 K. Sayılı kararında sanıkların “biz A…da dört kişi tespit ettik, çöp çektik sana çıktı, diğerlerinin hesabı sonra görülecek” dedikleri, ayrıca sanıklardan bir tanesinin “biz seni araştırdık, senin çok iyi niyetli biri olduğunu, herkese yardım ettiğini öğrendik, biz emir kuluyuz reisimiz ne derse onu yapıyoruzdediğini belirtmiş olması, sanıkların birinci yağma olayından sonra eylemlerine devam ederek suç işleme iradelerinde devamlılık göstermeleri ve etkin görev paylaşımı içerisinde, amaç suçları işlemeye elverişli araç ve gereçler ile suç işlemeleri karşısında; suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçunun sübut bulduğu anlaşılmakla, tebliğnamedeki bu suça yönelik bozma düşüncesi benimsenmemiştir” diyerek yağma suçunu işlemek amacıyla kurulan örgütün varlığına işaret etmiştir.

Yargıtay 6. CD, 25.02.2009 gün, 2008/15466 E., 2009/4055 K.’ında “İncelenen dosya içeriğine göre, sanıklar arasında gevşekte olsa hiyerarşik bir yapının bulunduğu, bu yapı içerisinde yaptıkları işbölümü gereği yüklenen suçu işledikleri, sanıkların işlemiş oldukları yağma eyleminden sonra dağılmayıp, gerek yağma konusu biletlerin pazarlanması gerekse, başka suçları işlemek amacıyla birlikteliklerinin devam ettiği, birden fazla belirsiz suçları işlemek amacıyla bir araya geldiklerinin anlaşıldığı ve örgüt üyesi olmak için makul bir sürenin geçmiş bulunduğunun belirlenmesi karşısında; sanıklar Cihangir, Yalçın ve Murat hakkında 5237 sayılı TCK'nın 220. maddesi ile ilgili tebliğnamedeki bozma isteyen düşünce benimsenmemiş, …bozma nedeni yapılmamıştır” gerekçesi ile örgütten kurulan mahkûmiyet ilamını onamıştır.

Yargıtay 8. CD'nin 03.12.2007 tarih ve 2007/9222 Esas, 2007/8495 Karar sayılı kararı ile, sanıklar H. O. T. ve Ş. T. hakkında, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile fuhuş” suçlarından Ankara 11. ACM tarafından verilen 28.3.2007 gün ve 58 esas, 80 karar sayılı kararını onamıştır. Şu hale göre “fuhuş suçunu işlemek amacıyla” örgütün kurulabildiği ortadadır.

Yine Yargıtay 8 CD'nin 04.06.2007 tarih ve 2007/3981 Esas, 2007/4415 Karar sayılı kararında “suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen dolandırıcılık” suçundan Tokat 2. Asliye Ceza Mahkemesince kurulan mahkûmiyet kararı onanmıştır.

Yüksek Yargıtay’ın yukarıda belirtilen ve aynı mahiyette çok sayıdaki kararında, örgüt suçundan cezalandırılmalarına karar verilen sanıkların hiçbirinin, örgüt içinde aldıkları cezanın bir göstergesi olarak herhangi bir uzvunun eksilmesini ya da dünya ölçeğinde ekstrem örnekler teşkil eden örgütlerin mensupları için rütbelerini belirten ayırıcı unsur olarak kullandığı bir kısım işaret ve uygulamaların olması gerektiğine hükmetmemiştir.

Şu hale göre; anılan Yargıtay içtihatları da gözetildiğinde, ekonomik değeri yukarıda izah edilen bir alanda, haksız ekonomik çıkar elde etmek amacıyla şike ve teşvik suçlarını işlemek amacıyla örgüt kurulabileceği aşikârdır. Bu nedenle aksi yöndeki savunma ve değerlendirmelere itibar etmek mümkün olmamıştır.


2- Suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği.

Suç örgütü kurmak ve yönetmekten sanık Aziz Yıldırım’ın, örgüt üyesi olmak suçlarından ise sanıklar İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Abdullah Başak, Ahmet Çelebi, Alaeddin Yıldırım, Ali Kıratlı, Bülent İbrahim İşçen, Cemil Turhan, Doğan Ercan, Sami Dinç, Tamer Yelkovan ve Yusuf Turanlı’nın suç işlemek amacıyla bir araya geldiklerinin kabulü ve cezalandırılmaları karşısında, örgütün varlığı için en az üç kişi olması şartının gerçekleştiği sabittir.


3- Örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu olarak düzenlenmiş olması nedeniyle, amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği.

TCK'nın 220/4.maddesindeki “örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur” düzenlemesi karşısında, örgütün kendisine amaç edindiği suçun işlenmesinin ya da işlenmemesinin, örgüt üyeliği/yöneticiliği suçunun oluşumunu etkilemediği izahtan varestedir.

Bu nedenledir ki, sanıklardan Doğan Ercan’ın 6222 sayılı Yasa öncesi döneme ilişkin olarak 07.03.2011 tarihli Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında şike yaptığından bahisle açılan kamu davasında beraatine hükmedildiği halde, sanığın Aziz Yıldırım liderliğinde kurulan suç örgütüne üye olduğu anlaşıldığından, örgüt üyeliği suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.

25.02.2011 günü saat:18.04’te İlhan Ekşioğlu’nu Doğan Ercan’ın aradığı görüşme(tape:1922);

Doğan’ın:“İyiyim bende ne yapayım Wow oteldeydim kamptalar ya sizin ... konuştum onlarla,…ondan sonra öbürünün üç kartı var anladın mı kart görürse konuşmaya hiç gerek yok doğru değil mi abi”dediği, İlhan’ın “ E görmesin bence” dediği, Doğan’ın yarın kulübe gideceğini söylediği,



Gençlerbirliği kalecisi Serdar Kulbilge’nin üç sarı kartının olduğu, Gençlerbirliği-Fenerbahçe müsabakasında oynayabilmesi için 26.02.2011 günü oynanan Ankaragücü-Gençlerbirliği müsabakasında sarı kart görmemesini istedikleri bu şekilde 07.03.2011 tarihide oynanacak olan Gençlerbirliği- Fenerbahçe müsabakasına ilişkin adı geçen kaleci ile şike anlaşmasına gerek kalmadığı konuşulmaktadır. Bu görüşmenin, sanığın savunmalarında sözünü ettiği menâjerlik faaliyeti ile ilgisinin olmadığı açıktır.

02.03.2011 günü saat:18.13’te İ.Ekşioğlu’nu Doğan Ercan’ın aradığı görüşme(tape:1935);

İlhan’ın “He şimdi bu bizim şirketin genel müdürü döndü şeyden şimdi beni çağırdı gidiyorum,…şimdi bu departmanlarda çalıştırılmak üzere konuştuğumuz arkadaşlar var” dediği, Doğan’ın:“Evden arayım ben seni evden arayayım mı” dediği,

Sanık İlhan duruşmadaki savunmasında soru üzerine; “CEO demek ile CEO’yu kasdetmişimdir, kendi şirketimin, genel müdür demekle de genel müdürümü kastetmişimdir” şeklide beyanda bulunmuştur. Şüphesiz hiçbir şirketin genel müdürü bir yerden döndüğünde, kendi ayağına şirketin sahibini çağırabilecek kadar cüretkâr olamayacağı gibi, hiçbir patron da buna müsaade etmez. O halde burada sözü edilen, daha önce de değinildiği gibi Aziz Yıldırım’dır. Sanık İlhan “departmanlarda çalıştırılmak üzere konuştuğumuz arkadaşlar” diye sözünü ettiği, Doğan ile belirledikleri şike ve teşvik kapsamında kendileri ile irtibat kurulacak kişiler hakkında Aziz Yıldırım’a bilgi vereceğini Doğan’a söylemektedir. Bu da Doğan’ın söz konusu suç örgütünün üyesi olduğunu göstermektedir.

20.04.2011 günü saat: 11.31'da Tamer Yelkovan'ı, Doğan Ercan’ın aradığı(tape 1898); Doğan'ın İzmir'de olduğunu söylediği, ve devamında "HARÇLIĞIM BİTTİ TAMER ABİ" dediği, Tamer'in "Bakayım yarma ne yapabilirim" dediği, Doğan'ın "HE BURADAYIM DA ABİ GÖREV VERDİ . . . tamam mı abi ben onlardan şey yapmadım benim KENDİ ŞEYİMDEN YOLLA abi lütfen" dediği, Tamer'in onayladığı tespit edilmiştir.

Sanık Doğan Ercan duruşmada, “Önder Turacı'nın menajerlik parası zaten belgeleri var kulüpte de vardı üç seneye yayılıyor sayın başkanım yani üç sene kalan param yani şu anda da fatura kestim yani faturamı kestim bir senedir KDV olan 25 milyar 500 lirada alacağım var sayın başkanım korkumdan gidip alamıyorum sayın başkanım bir şey olur diye” şeklinde savunmada bulunmuştur. Başkandan korkusundan kulübe gidip parasını alamadığını söyleyen Doğan, başkanın talimatı olmaksızın hiçbir ödeme yapmayan kulüp mali işler müdüründen alacağını istiyor. Bu savunmanın hiçbir inandırıcı tarafı bulunmamaktadır. Kaldı ki aşağıdaki görüşmeye bakıldığında parayı istediği tarihten çok önce İlhan Ekşioğlu tarafından kendisine 100 bin dolar para verildiği de ortadadır.
08.03.2011 günü saat:11.32’de İlhan Ekşioğlu’nun Halil Köntek’i aradığı görüşme(tape:1966);

İlhan: “Şimdi saat 2 gibi sana birisi gelecek Doğan beyden geldiğini söyleyecek,…bi para getirecek,…ona 100 bin dolar getirecek bakın iyice tamam mı” dediği ve Doğan Ercan’ın cep telefon numarasını 80532 257 31 42)söylediği, devamında “Çok acil lazım o bize de falan ... zorla,…onu al kasaya koy” dediği,

Dolayısıyla sanık Doğan Ercan, içinde bulunduğu suç örgütünün şike ve teşvik eylemlerini takip ettiği ve “KENDİ ŞEYİMDEN YOLLA” diyerek, bu amaçla hazırlanan hesaptan ödeme istediği anlaşılmaktadır. Aynı görüşmede “ABİ GÖREV VERDİ” diyerek parayı üstüne aldığı görevin gereği olarak istediğinde vurgu yapmaktadır.

18.04.2011 günü saat:22.02’de Doğan Ercan’ın, Alaeddin Yıldırım’ı aradığı görüşme(tape:1205);

Alaeddin: “Efendim”, Doğan: “Ali Ağabeyciğim nasılsın”,Alaeddin: “İyiyim Doğan sen nasılsın canım”, Doğan: “İyiyim bende koşturuyorum Ali abi, Ali abi”, Alaeddin: “Hı, ha canım”, Doğan: “ŞEYE GİDEYİM Mİ? CUMA GÜNÜ MAÇA GİDİYİM Mİ? BEN”, Alaeddin: “KONUŞURUZ YA DUR ŞİMDİ TELEFONDA NASIL KONUŞ.., NE YAPIYORSUN”,

Sanık Doğan. Alaeddin Yıldırım’a CUMA günü oynanacak Eskişehir-Trabzonspor müsabakasına gideyim mi diye sormakta, Alaeddin ise telefonda nasıl konuşuyorsun diyerek Doğan’ı geçiştirmektedir. Şüphesiz Doğan’ın “maça gideyim mi derken” kasdettiği seyirci olarak izlemek amacıyla gitmek değildir. Böyle bir durumda Alaeddin’den izin istemesinin hiçbir anlamı yoktur. Örgüt üyesi olan Doğan’ın, sanık Alaeddin’den izin istemesi, aralarında gevşek de olsa hiyerarşik bağı göstermektedir.


Yüklə 6,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   30   31   32   33   34   35   36   37   ...   79




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin