SONUÇ :
Örgütün anayasasını teşkil eden ERGENEKON dokümanında "TERÖR" başlığı altında; 21 Yüzyılda en önemli sorunlardan birisinin terör olacağı, bu nedenle terör gruplarının kontrol altında tutulması gerektiği, gerektiğinde "NAYLON TERÖR GRUPLARI" oluşturularak terör dünyasına yön verilmesi ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınması gerektiği belirtilmiştir.
Soruşturma dosyasındaki delillerden de ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinin PKK terör örgütü ile ilişki içersinde olduklan, söz konusu terör örgütünü kontrol altında tutmaya çalıştıklan ve gerektiğinde de amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandıklan, bu çerçevede son yıllarda ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ içersindeki Kuvayı Milliye derneği altındaki tetikçi şahıslara Kürt vatandaşlanmıza yönelik eylemler yaptırmayı planlayarak ülkede TÜRK-KÜRT çatışması meydana getirmeyi ve böylelikle örgütün amaçlan doğrultusunda ülkede kaos ve çatışma ortamı oluşturmayı hedefledikleri anlaşılmaktadır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN DHKP/C TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLANTISI
a) DHKP/C terör örgütünün tarihçesi
DHKP/C terör örgütü Romanya Sorumlusu olarak faaliyet yürütmekte iken Türkiye'ye iade edilen Sedat Kod Semih GENÇ isimli kişi 07.10.2002 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesinde vermiş olduğu ifadesinde;
"DHKP/C örgütünün çıkış noktasına bakacak olursak, 1965 yıllanna dönmek gerekir. Bu yıllarda TİP içerisinde Behice BORAN ile birlikte sol görüşler ortaya çıkmaya başladı, bu süreç sonunda FKF(Fikir Kulüpleri Federasyonu) oluşturuldu. Bunun başında ise Doğu PERİNÇEK vardı, bütün gençlik burada toplanmaya başladı, bir süre sonra bu grubun içinden MDD ve Şafak grubu ortaya çıktı, Milli Demokratik Devrim tezini savunanlann başında Mihri BELLİ yer alıyordu, Şafak grubu ise federasyon içinde güçlüydü ve Doğu PERİNÇEK'in idaresinde bulunuyordu. MDD içerisinde yer alan Mihri BELLİ ve Mahir CAYAN grubu bir süre sonra buradan aynldılar, temel aynlık olarak Doğu PERİNÇEK grubu Çin ve Mao düşüncesini savunurken, Mihri BELLİ ve Mahir CAYAN ise Türkiye'nin az gelişmiş kapitalist ülke olduğunu savunuyorlardı. Daha sonralan bu grup DEV-GENÇ'i oluşturdu, yine fikir tartışmalan devam ederken, kongre ile Ertuğrul KÜRKÇÜ Dev-GENÇ başkanı oluyor. Bundan sonra Mahir CAYAN'm görüşünde DEV-GENÇ faaliyetine başlıyor, Mihri BELLİ ise kendi görüşlerinde ısrar ederek DEV-GENÇ içinden ayrılıyor. Dev-Genç içindeki faaliyetler 1970'li yıllarda THKP/C adını alarak devam ediyor. Mahir ÇAYAN'm görüşlerini özetlersek, Şehirlerden kırlara doğru yayılan bir örgütlenme ile devrim süreci başlatılarak, bunun neticesinde iktidar ele geçirilerek sosyalizm düzenine geçmeyi öngörüyor. Bu düşünce doğrultusunda öncü savaşı ve silahlı propaganda başlatılarak eylemlere geçiliyor, bir süre sonra Mahir CAYAN yakalanıyor, bundan sonra Hikmet KIVILCIM'lmın görüşlerini benimseyen Yusuf KÜPELİ ve Münir Ramazan AKTOLGA ayn bir grup olarak çıkıyorlar. 1971 yılında Mahir CAYAN ve arkadaşlan cezaeyiçAfPteaçarak tekrar eylemlilik sürecine giriyorlar, 1972 yılı 30 MART'ta Mahir CAYAN ve arkadaşlan Kızıldere'de silahlı çatışmada
ölü olarak ele geçirilince, örgütün kadroları dağılıyor, bu arada HALKIN YOLU-KURTULUŞ-DEV-GENÇ-MLSPB olarak değişik fraksiyonlar ortaya çıkıyor.
Burada sol sapma olarak değerlendirdiğimiz MLSPB ile sağ sapma olarak değerlendirdiğimiz DEV-YOL ortaya çıkıyor. MLSPB, Mahir CAYAN'ın görüşlerini küçük hücreler halinde örgütlenerek şiddetli eylemler neticesinde halkı kendi yanlarına çekerek devrimi gerçekleştirmeyi düşünüyorlar, bu nedenle sol sapma olarak değerlendiriliyor. Dev-YOL ise tamamen halkın direnişi ile kitlesel olarak düzenli orduya geçiş yapılması gerektiğini, halkın saldırılar karşısında zaten direnişe geçeceğini savunuyordu, bu da sağ sapma olarak değerlendirilmiştir. 1978 yılında Dev-Yol'un bu durumuna karşı Dursun KARATAŞ-Paşa GÜVEN-Hüseyin SOLGUN biraraya gelerek DEV-SOL'u oluşturuyorlar. 1980 yılında Dursun KARAT AŞ ve diğerleri yakalanarak cezaevine giriyorlar, cezaevinde açlık grevleri bu dönemde Dursun KAR ATA Ş tarafından organize edilerek, burada örgütlenme sağlanıyor. 1989 yılında Dursun KAR AT AŞ ve arkadaşları cezaevinden firar ederek, 1991 yılma kadar faaliyetini sürdürüyor. 16-17 Nisan ve 12 temmuz operasyonlarından sonra Dursun KARATAŞ yurt dışına çıkarak buradan örgütü idare etmeye başlıyor. 1992 yılının Eylül ayında Dursun KARATAŞ gözaltına almıyor, Bedri YAĞAN-İbrahim BİNGÖL ve Aslan Şener YILDIRIM tarafından kendisi sorgulanıyor, daha sonra bırakılıyor. Bundan sonra Dursun KARATAŞ kendisinin önderliğinde, Suriye/Şam'da yapılan örgütün kongresinden sonra 30 Mart 1994 yılında (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) DHKP/C'yi oluşturuyor. Şam'da yapılan kongreye 18 kişinin katıldığını biliyorum, Dursun KARATAŞ genel sekreter, Aslan Tayfun ÖZKÖK ise yardımcısı olarak seçiliyor." şeklinde DHKP/C terör örgütünün tarihçesini kısaca özetlemiştir.
17.05.2008 tarihinde GİZLİ TANIK DİLOVASI ismiyle ifadesi alman şahıs ülkemizdeki sol terör örgütlerinin çıkışıyla ilgili olarak;
"1960'lı yıllarında 60 Anayasasının getirdiği nisbi rahatlama ortamında dünyada sosyalist ideolojiler Türkiye'ye de girmeye başladı. O dönem gençliğin yurtsever ve anti-emperyalist bir niteliği mevcuttu. Bu sosyalist ideolojinin ülkeye girmesiyle gençliğin içinde bulunduğu fikir ve ideolojiler iç içe girmeye başladı. Burada Türkiye'ye özgü yeni fikir ve örgütlenmeler ortaya çıktı.
İlk önce Türk Solu dergisi etrafında ve içinde o dönemin üniversite gençliği ve hocaları tarafından sosyalist düşünceler yayılmaya başlandı. Bu süreçte ayrışmalar yaşandı ve çeşitli örgütler ortaya çıktı. Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir CAYAN, Deniz GEZMİŞ, İbrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi.
Doğu PERİNÇEK'in de aralarında bulunduğu bu kişiler Türkiye'de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler.
Doğu PERİNÇEK içinde bulunduğu bütün yapılardan hep eleştiri getirerek ayrılmış ve kendine özgü örgütlenmeler yaratmıştır. O yüzden Türk Solunda Doğu PERİNÇEK her zaman ajan provokatör olarak bilinen bir kişidir. O günlerde de bu günlerde de sürekli çatışmaların içinde olmuştur." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Semih GENÇ'in 07.10.2002 tarihli ifadesi ve GİZLİ TANIK DİLOVASI'nm 17.05.2008 tarihli ifadesinden de anlaşıldığı gibi; SOL TERÖR örgütlerinin oluştuğu ve ülkemizde insanların sağ-sol diye ayrışmaya başladığı dönemlerin siyasi aktörleri arasında yer alan kişilerden birisinin soruşturma kapsamında yakalanarak tutuklanan DOĞU PERİNÇEK olduğu, yine devam eden süreçte kurulan farklı soMe/ör örgütlerinin içerisinde yer alan
kişilerin, DOĞU PERİNÇEK'in başkanlığını yaptığı FKF'nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içinden çıkan gençler olduğu anlaşılmaktadır.
Tanık ifadelerinde defalarca ismi geçen ve soruşturma kapsamında tutuklu bulunan şüpheli Doğu PERİNÇEK'le ilgili yapılan araştırmalarda, DOĞU PERİNÇEK'in, 1972-74 yıllan arasındaki faaliyetlerinden dolayı yargılanarak 20 yıl hüküm giydiği ancak 1974 yılında çıkanlan 1803 sayılı af yasasından faydalandmlarak tahliye edildiği öğrenilmiştir.
THKP/C DEV SOL terör örgütü kurulduğu günden itibaren bir çok sansasyonel eylemler gerçekleştirerek kamuoyunda sesini duyurmuştur. Süreç içerisinde aralannda ülkemizde Başbakanlık, Bakanlık yapmış kişilerden Generaller, Emniyet Müdürleri, Savcı ve Hakimler, MİT mensuplan gibi devletin yetiştirmiş olduğu bir çok önemli ve değerli şahsiyet yapılan eylemler sonucu hayatlannı kaybetmişlerdir. 12 Eylül 1980'e kadar 35 polis 23 asker ve 240 vatandaşı öldüren Dev-Sol, ülkemizi darbe ortamına sürükleyen 80 öncesi sağ-sol çatışmalannda en aktif rol oynayan terör örgütüdür.
GİZLİ TANIK DİLOVASI 17.05.2008 tarihli Ek ifadesinde;
"Dev-Sol terör örgütü ile ilgili olarak aslında söylenebilecek en temel gizli bağlantı örgütün gerçekleştirdiği suikastlarda kendini göstermektedir. Örgütün atılım yıllan olarak tabir ettiği 90-91-92 yıllannda bir sürü seri cinayetler işlenmiştir.
Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAYACAN gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldı.
Bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşlanmızla sonradan yaptığımız görüşmelerde o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığını konuştuk.
Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlannın örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştmlmasmda derin bağlantılann olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ suikastı faili Adnan TEMİZ 16.06.1991 tarihli ifadesinde; Temel CİNGÖZ'ün istihbaratının (kalmış olduğu Jandarma lojmanlannm giriş çıkış yollan krokisi, generalin hergün sabah evden çıkışının saat saat gün gün belirtildiği) THKP-C Dev-Sol örgütünün Merkez Komite Üyesi ve aynı zamanda Askeri Komite sorumlusu Haluk kod Niyazi AYDIN tarafından kendisine kapalı zarf içerisinde hazır olarak gönderildiğini, yine Adana'da gerçekleştirilecek başka eylem istihbaratlannın da örgütün merkezi tarafından kendisine hazır olarak geldiğini beyan etmiştir.
GİZLİ TANIK İSMET'in 16.05.2008 tarihli ifadesinde; "Bana karanlık gelen suikastlardan birisi Temel CİNGÖZ suikastıdır. Temel CİNGÖZ görevli olduğu dönemde Adana'da Adnan TEMİZ isimli Dev-Sol militanının ekip komutanlığını yaptığı SDB ekibince taranarak öldürüldü. Adnan TEMİZ Jandarma A Tipi Özel Kuvvetlerde Necmi SUNA'nın akrabasıdır. Yine Adnan TEMİZ Adana'da Amerikan Mozelle isimli Çavuşun öldürülmesi eylemine kanştı daha sonra yakalanarak tutuklandı. Malatya cezaevinde tutulu bulunduğu sırada örgüte ihanet ettiği gerekçesiyle yine örgüt mensuplan tarafından öldürüldü. İhanet gerekçesi ise yakalandığında Poliste ifade vermiş olmasıydı. Poliste yakalanıp da ifade vermeyen örgütçü sayısı yok denecek kadar azdır. Hatta jjnan^TEMİZ'in ifadesinde önemli
olarak anlattığı örgüte zarar verecek bir şey yoktur. Yani ifade vermiş olması bahane edilerek Adnan TEMİZ öldürülerek susturulmuştur." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Adnan TEMİZ'in sorumluluğunu yaptığı ekip, Adana'da bulunan tek ekiptir. Eylem istihbaratlarının merkezden hazır olarak geldiğini beyan etmesi Adnan TEMİZ'in cezaevinde öldürülme sebebi olmuştur. Çünkü terör örgütünde eylem için yapılan istihbarat çalışmaları ya silahlı faaliyet yürüten ekipler marifetiyle gerçekleştirilir ya da ilişkilerden gelen bilgi ve duyumlar istihbarata dönüştürülür. Her halükarda alanda yapılan bir istihbarat çalışması vardır ve bu çalışma raporlar halinde örgütün merkezine iletilir. Tabandan gelen istihbarat raporları sonradan eylem için ekiplere intikal ettirilir.
Yukarıda sıralanan suikast eylemlerinde istihbaratların örgütün merkezi tarafından ekiplere bildirildiği görülmüştür. Terör örgütü içerisinde her kademede sorumlu düzeyde faaliyet yürütmüş ve örgütün her şeyine hâkim olan kişilerin kendilerinin yapmış olduğu herhangi bir istihbarat çalışması olmadığını söylemiş olmalarına rağmen örgütün merkezinden nokta istihbaratların gelmiş olması eylemlerde terör örgütünün tetikçi olarak kullanıldığını göstermektedir.
GİZLİ TANIK İSMET'in 16.05.2008 tarihli ifadesinde; "88-89 yıllarında jandarma A tip özel kuvvetler birlikleri kuruldu. Bu birliklerde subay olarak görev yapan görevlilerle örgütün talimatıyla görüşmeler yapıyorduk.
Görüşmelerde silah patlayıcı ve istihbarat konularında bilgi alış verişi yapıyorduk." dediği devam eden ifadesinde,
"1989 yılında Dursun KARATAŞ'm cezaevinden firarı ile birlikte örgütte atılım yılları yani örgütün silahlı ve bombalı saldın eylemlerinin suikastlannın yapıldığı sürece geçildi örgütün eylem yapmak için silah ve patlayıcıya ihtiyaç vardı yine o yıllarda peş peşe gelen cinayetlerden de (Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAYACAN, Emniyet Müdürü Şakir KOÇ ) anlaşılacağı gibi ciddi bir istihbarat desteğine ihtiyacımız vardı.
O dönemde Jandarma A tipi Özel Kuvvetlerinde görevli Yüzbaşı Necmi SUNA vasıtasıyla örgütün eylem için ihtiyaç duyduğu patlayıcı ve silahlar ile eylem istihbaratlannı tedarik ediyordum." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
GİZLİ TANIK DİLOVASI'nm 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım." şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
Erenköy ülkü ocakları ajandasının 25 Haziran Cumartesi tarihli sayfasında; "Behiç AŞÇI Avukat F Tiplerinin kalkması için ölüm orucunda 45 kg düştü devreye girilirse vazgeçecek" şeklinde Veli KÜÇÜK tarafından yazıldığı anlaşılan not ele geçirilmiştir.
Behiç AŞÇI isimli avukat, hakkında DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturma başlatılan, DHKP/C terör örgütü üyeliğinden dolayı tutuklanarak cezaevine konulan ve halen DHKP/C terör örgütü üyeliği sebebiyle soruşturması devam eden kişidir. F tipi cezaevlerinin kapatılması için ölüm orucu eylemine giden örgüt, DHKP/C adlı silahlı terör örgütüdür.
DHKP/C terör örgütünün F tipi cezaevlerine karşı çıkması dolayısıyla ölüm orucu
eylemine girmesinin altında;
Örgüt içi disiplin ve hiyerarşinin kaybedilmesinden korkulması,
Toplu eylemlerle cezaevi idaresinden zorla taviz kopanlamayacak olması,
Cezaevlerinin okul ve karargah gibi kullanılamayacak olması gibi sebepler
yatmaktadır.
Konu ile ilgili Veli KÜÇÜK alman ifadesinde "Avukat Behiç Aşçı DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yolunda bilgileri Türk Dünyası araştırmaları başkanı Prof. Turan Yazgan ile yaptığımız bir konuşmada öğrendim eğer bu şahıs ölürse örgütsel bazı faaliyetlerin olabileceğini değerlendirmiş bana, devreye birisi girer ise aslında orucu bırakacağını ancak böyle birisini bulmamız gerektiğini söyledi. Benimde aynı endişelerim vardı ve adalet bakanlığında bazı tanıdığım yakınlarıma aynı durumu ilettim, onlar haklı olarak konuya girmediler ben konuyu biraz önemli bulduğum için tanıdığım avukatlar kanalıyla şahsı ikna ette. Müessif bir olay olmadı." Dediği görülmüştür.
Fakat Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerin yazdığı raporda; "Örgüt daha önceki eylemlerin (1984 ve 1996) aksine son sürecin zorlu geçeceğini düşünmekle birlikte sonuç itibariyle devletin geri adım atacağını ve F tipi uygulamasından vazgeçeceğini hesap ederek ölüm orucuna başladı. Geçen sürede birçok örgüt mensubu hayatını kaybetti bunun yanında sakat kalanlarla birlikte çok sayıda kişi ölüm oruçlarını bıraktığı için örgüt tarafından hain ilan edildi. Sürecin yıllan aşacağı ve ölümlerin sayısının 100'ün üzerine çıkacağını hayal dahi edemeyen örgüt ölüm orucu eyleminden bir şekilde kurtulmanın planlannı yapmaya başladı.
F tipi cezaevi uygulaması gerekçesiyle DHKP/C terör örgütü tarafından canlı bombalı eylemler dahil birçok silahlı ve bombalı eylem gerçekleştirildi. Bu eylemler içerisinde en dikkat çekenleri Adalet Bakanlığına yönelik olarak gerçekleştirilmek istenen canlı bombalı saldınlardı. 20 Mayıs 2003 tarihinde Ankara Kızılay'da Şengül AKKURT isimli DHKP/C militanı eylem hazırlığı yaptığı sırada meydana gelen patlama sonucu öldü. Yine 01 Temmuz 2005 tarihinde canlı bomba eylemcisi Eyüp BEYAZ isimli DHKP/C militanı Adalet Bakanlığına girerek eylemini gerçekleştirmek istediği sırada görevli polis memurlan tarafından vurularak etkisiz hale getirildi.
DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eyleminden gerekçesiz vazgeçmesi durumunda, diğer örgütler ve kendi mensuplan tarafından "bu kadar bedel boşuna mı verildi" eleştirisi ve sorgulamasıyla karşılaşacağından, makul olmasa da bir bahane ile düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından kurtulmak istedi. Tam da bu noktada Ergenekon terör örgütü soruşturması dolayısıyla gözaltına alman Veli KÜÇÜK isimli şahsın 25.01.2008 tarihindeki ifadesinde "Avukat Behiç AŞÇI'nm DHKP-C örgütünün baskısıyla ölüm orucuna sokulduğu yönünde bilgiler aldığı ve tanıdığı avukatlar kanalıyla şahsı^^kfM^ıgl^eklindeki Av.Behiç AŞÇI'nm ölüm orucu eylemini bırakması için aracı olduğunu kabdl^den beyanıyla DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eylemine son verdi. DHKP/C terör örgütü ölüm orucu eylemini Veli KÜÇÜK'ün araya girmesiyle sonlandırdı. Bu durum terör örgütünde "büyük bir zafer" olarak karşılandı. Örgüt yurtiçinde ve yurtdışında etkinlikler düzenledi...
DHKP/C adlı silahlı terör örgütü hatalı bir karar alarak düştüğü ölüm orucu eylemi girdabından, Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alman Veli KUÇUK'ün devreye girmesiyle kurtulmuş oldu." Yazdığı görülmüştür.
Serhan BOLLUK isimli kişinin genel yayın yönetmeni olduğu Aydınlık Dergisi'nde 21.03.2008 günü yapılan aramada elde edilen ve üzerinde kartal resmi bulunan mavi renkli ajandanın yapılan incelemesinde; "Ocak.January 1.1 .Pazartesi Monday yılbaşı" ibareli
sayfasında "Fahriye Erdal, İsmail Akkol _xxx Mustafa " mavi kalemle el yazısı ile
yazılmış isimlerin olduğu ajandanın 1995 yılı ajandası olduğu, isimlerin gelecek yılın ocak ayının birinci günü sayfasına yani 01.01.1996 yılı sayfasına not alındığı tespit edilmiştir.
Adı geçen şahıslann isimlerinin not alındığı tarihten tam 8 gün sonra yani 09.01.1996 tarihinde, ajanda da isimleri bulunan şahıslar SABANCI CENTER İş Merkezindeki Sabancı Holding Yönetim kurulu üyesi Özdemir SABANCI, TOYOTA-SA Genel Müdürü Haluk GÖRGÜN ve sekreter Nilgün HAŞEFE isimli kişilerin öldürülmesi olayını gerçekleştirdikleri bilinmektedir.
Sabancı Suikastı eyleminden sekiz gün önceki bir tarihe, eyleme katıldıklan tespit edilecek şahıslann isimlerinin yazılmış olması, örgütsel bağlantı dışında hiçbir şekilde izah edilmesi mümkün değildir.
Diğer taraftan Sabancı Suikastı eylem faili olarak aranan Mustafa DUYAR kendiliğinden gelerek teslim olmuş, tutuklu bulunduğu Afyon cezaevinde uğradığı saldın sonucu silahla vurularak öldürülmüştür.
30.05.2008 tarihinde GİZLİ TANIK YÜKSEL ismiyle ifadesi alman şahıs Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili olarak; "Cezaevinde bulunduğu dönemde bir keresinde hastane şevki sonrası odasına geldiğinde yatağının üzerinde "sana senden olur her ne olursa, başın rahat olur dilin durursa" diye not bırakılmış. Yalnız kaldığı ve odasına kimsenin girmesinin mümkün olmadığı bir ortamda yatağına böyle bir not konulunca öldürüleceği fikrine vardı. Ve bu not konulduktan çok kısa süre sonra Mustafa DUYAR öldürüldü.
Kırklareli cezaevinde bulunduğu sırada Adil YANIK isimli bir kişi Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini bu eylem için üçyüzbin dolar gibi bir paranın döndüğünü, eylemi de Nuri ERGİN'in adamlan olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişilerin yapacağını idareye bildiriyor. Mustafa DUYAR sol müşahedede kalırken Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER sağ müşahedede kalıyorlar. Mustafa DUYAR'm bu olaydan haberi olunca Muğla cezaevine şevkini istiyor. Cezaevi birinci müdürü Mustafa BEKDEMİR "Bakanlık teminatı var, Afyon cezaevinde bir tane bile örgütçü yok, oraya git" diyerek dilekçesini değiştirtiyor ve Afyon'a şevkini istemesini söylüyor. Afyon Cezaevine gittiğinde cezaevinde isyan başlıyor, haberlere de yansıdı Afyon cezaevinde bulunanlann çoğu örgütçüymüş, isyan ediyorlar itirafçı istemiyoruz diye.
Mustafa DUYAR'm öldürüleceğini Adil YANIK ihbar ettiği için cezaevinde gözü kör ediliyor. Bu kişinin gözünü kör edenler de Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişilerdir. Mustafa DUYAR Afyon cezaevine sevk edildikten üç-beş ay sonra kendisini öldüreceği önceden ihbar edilmiş olan Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişiler Afyon Cezaevine sevk ediliyorlar. Bu iki kişi Mustafa'nın kaldığı koğuşun tam karşısındaki çaprazdaki yere yerleştiriliyorlar. Eylemi de bu - ikili gerçekleştiriyor. Cinayette silah
kullanılıyor. Eylemde kullanılan mermileri Nuri ERGİN'in avukatı Tuncay KÜTÜKOGLU isimli kişi sigara paketi içinde getiriyor.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi eylemini gerçekleştiren Sami TOKUR ve Ahmet YARGÜDER isimli kişiler Nuri ERGİN'in adamlarıdır. Mustafa DUYAR'ı öldüren Ahmet YARGÜDER isimli kişi eylemden kısa süre sonra mahkemeye gittiği zaman sevk esnasında firar ediyor. Firar etmesinden bir yıl sonra yakalandı.
Nuriş çetesi Mustafa DUYAR nereye gidiyorsa peşinden onun gittiği cezaevine sevk ediliyorlar. Cinayet işleyecekleri ortaya çıkan kişilerin öldürecekleri kişinin peşinden dolaşıyor olmaları normal mantıkla açıklanabilir mi?" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
GİZLİ TANIK YÜKSEL ifadesinin devamında; "DHKP/C terör örgütünün gerçekleştirdiği Sabancı eylemi örgüte nasıl prestij kazandırdıysa teslim olmasıyla da öyle bir prestij kaybettirdi. Eylem faili olarak teslim olup, pişmanlığını dillendirmesi örgütte bomba etkisi yaptı." şeklinde Mustafa DUYAR'm teslim olmasını anlatmaktadır. DHKP/C terör örgütünün hedefi olan Mustafa DUYAR, kamuoyunda Karagümrük Çetesi olarak bilinen grup tarafından öldürüldü." Şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı Nuri ERGİN liderliğindeki suç örgütü tarafından gerçekleştirildiği açıkça bilinmektedir. Hatta Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayı ile ilgili yapılan soruşturma ve koğuşturmada, olay failleri ve azmettiricileri olan Vedat ERGİN ve Nuri ERGİN kardeşlerde yargılanmış ve yargılanmaları tamamlanarak değişik cezalara çarptırılmışlardır.
Başsavcılığımıza gelen bir ihbar içersindeki CD'nin yapılan incelemesinde de; 2000 yılında Uşak Cezaevi isyanı sırasında Nuri ERGİN'in kiremit renkli bir binanın penceresinden çıkarak sağ elini yukarı doğru kaldırıp işaret parmağını sallayarak "BU DEVLET BANA MUSTAFA DUYAR'I ÖLDÜRTTÜ, BEN ÖLDÜRTTÜM, ŞİMDİ CANLI SÖYLÜYORUM" dediği,
Vedat ERGİN'in "BİZ BU DEVLET İÇİN MERMİ SIKTIK! HEM DE SİZİN İÇİN, HEM DE ASKER İÇİN!" dediği "BAK BAK" diye birine seslendikten sonra "VELİ ABİ'Yİ ARA, VELİ KÜÇÜK'Ü ARA. BİZİ SOR! BAŞKA BİR ŞEY SÖYLEMİYORUM. ALLAHA EMANET OLUN!.." diye söylediği tespit edilmiştir.
Şüpheliler Mehmet Zekeriya ÖZTÜRK ve Veli KÜÇÜK'den ele geçirilen "MAFİA" isimli dokümanda, mafyanın hedefe giden yolda ne şekilde kullanılması gerektiği, mevcut tüm oluşumların teker teker ele alınarak yeniden değerlendirilmesi, son derece deneyim kazanmış grup ve liderlerinden azami ölçüde yaralanılması içerikli notlann bulunduğu görülmüştür. Bu notlann devamında mafyanın yeniden yapılandınlmasının gerekliliğinden bahsedilmiş, yine hedefe giden yolda mafyanın ne şekilde kullanılması gerektiği üzerinde durulmuştur.
Nuri ve Vedat ERGİN kardeşlerin yukanda açıklanan olayda kullanıldıklannı televizyon kameralan karşısında dolaylı yönden beyan etmeleri ve Veli KÜÇÜK ile ilişkilerini açıklayan beyanlan üst üste konulduğunda mafyanın ne tarz eylemlerde ne şekilde kullanıldığı ve kimler tarafından kullanıldığı açıkça görülmektedir.
DEĞERLENDİRME
Ele geçirilen dokümanlardan ve alman tanık ifadeîSfmdgn, DHKP/C terör örgütünün talimatıyla SABANCI SUİKASTINI gerçekleştiren Mustafa ©UYAR'm, firari iken bir süre
sonra kendiliğinden gelerek Adalete teslim olduğu ve gerçekleştirdiği olaydan dolayı yargılanarak gerekli cezayı aldığı, fakat cezasını çekerken can güvenliği nedeniyle sık sık cezaevi değiştirdiği, buna rağmen NURİŞLER çetesi mensuplannm bu şahsı adım adım takip ettikleri ve son olarak Afyon Cezaevinde isyan çıkartarak Mustafa DUYAR'ı öldürdükleri anlaşılmıştır.
NURİŞLER çetesinin Mustafa DUYAR'ı öldürmesi için haklı bir nedenlerinin olmadığı, açıkça aldıklan talimat gereği bu eylemi gerçekleştirdikleri, Uşak Cezaevi isyanı sırasındaki görüntülerden de Mustafa DUYAR'm öldürülmesi olayını Veli KÜÇÜK'ün talimatı ile yaptıklan, diğer taraftan eylemin Mustafa DUYAR'm konuşma şüphesine binaen yapıldığı, dolayısıyla eylemi planlayan ve asıl azmettirici olduğu anlaşılan Veli KUÇUK'ün hem DHKP/C terör örgütü ile hemde NURİŞLER çetesiile gerekli koordineyi sağladığı anlaşılmaktadır.
Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütleri içerisindeki faaliyetlerinden dolayı yakalanarak tutuklanan Semih GENÇ isimli kişinin 08.04.2008 tarihinde alman ifadesinde;
"Ben Romanyada bulunduğum dönemde şu anda ERGENEKON da ismi geçen Sedat PEKER'in Romanya'ya gelip gittiğini biliyorum. Kendisi örgütün hedefleri arasındaydı, bunla ilgili olarak Romanya'da bulunduğum sırada Sedat PEKER'in Türkiye'de arandığı dönemde Romanya'ya kaçtığını ve oradan GOLDEN FALCON isimli restaurantm
sahibi Cemil isimli şahıs tarafından saklandığını öğrendim. Cemil isimli şahıs
Romanya'da Bükreş'te hem Golden Falcon isimli restorantın hem de Golden Falcon isimli kuyumcu dükkanının sahibidir. Bu kişiden PKK ve DHKP/C örgütleri haraç alıyorlardı
Bu kişinin Bükreş'te herkes tarafından bilinen lüks bir restorantı vardı, yine büyük çapta uyuşturucu kaçakçılığı yapan Fırat ....lakaplı Tunceli'li gerçek ismini hatırlamadığım
bir şahısta Romanya'ya geldiğinde mutlaka bu şahsın yanına gelirdi. Cemil Fırat lakaplı
bu kişiyi misafir ederdi çok iyi dostluklan vardı.
Sedat PEKER 1999 senesinde Türkiye'de firari duruma düşünce Romanya'ya bu
Cemil İsimli şahsın yanma geldi, Cemil Sedat PEKER'e villa ayarladı ve uzun
bir süre orada saklanmasında yardımcı oldu, hatta Sedat PEKER oradayken dönemin Anavatan Partisi Bakanlanndan Ülkü GÜNEY ve bir milletvekili Bükreş'e geldiler Bükreş'te göl kenannda LEBADA Otelinde Sedat PEKER'le görüştüler, Sedat PEKER Türkiye'de onlann bir işini halledecekmiş bunun karşılığında da Sedat PEKER'in Türkiye'ye gelip teslim olmasını ve kısa bir sürede serbest bırakılması garantisini vermişler. Yani yaptıklan görüşmede bu işin pazarlığını yapmışlar. Ben bu olayı duyunca devlet görevlileri ile bir mafya liderinin pazarlık yapması olayından dolayı bu işlerde karanlık noktalar olduğunu düşündüm. O görüşmeden kısa bir süre sonra Sedat PEKER Türkiye'ye geldi teslim oldu 3-4 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldığını öğrendim.
Bana olayın karanlık gelen çarpıcı yanı ise; yukarda bahsettiğim Tunceli'li Fırat lakaplı kişi uyuşturucu kaçakçısıdır. O dönemde Bakırköy'de bulunan Hasan ERKUŞ (uyuşturucu kaçakçısı Sivaslı) ile ortak olduklan, Abdullah ÇATLI'nın da hisse sahibi olduğunu bildiğim star gazinosu'nda eroin işi yapıyorlar.
Türkiye'de Abdullah ÇATLI ile eroin işini yapan Fırat lakaplı kişi yurt dışında da DHKP/C ve PKK örgütü mensuplan ile uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor.
Yukanda bahsettiğim Romanya'daki lokantada Fırat lakaplı şahıs, yanında oranın ileri gelen işadamlan ile oturduğu sırada ben ve Şemsi Şafak BAHSİ birlikte içeriye girdik. Ş.Şafak BAHSİ; yurtdışında DHKP/C örgütü içerisinde faaliyet yürüten, bir dönem Hollanda'da sorumluluk yapan daha sonra Bulgaristan'a gelerek örgüt içerisinde sorumlu düzeyde faaliyetlerine devam eden, Türkiye'ye gönderilmek üzere Bulgaristan'daki Alaydan silahlan çıkarttığı sırada yakalanarak tutuklanan kişidir***»*
Birlikte içeri girdiğimizde uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi ayağa kalkarak Ş.Şafak BAHŞİ'ye hürmet gösterisinde bulundu. Bu olay çok dikkatimi çekti. Biz ayrı bir masada oturarak yemek yerken ben "bu şahıs kelli felli insan, uyuşturucu kaçakçısı sana bu şekilde saygılı davranmasının sebebi nedir?" Diye sordum. Cevaben "bu kim ki, Hollanda'da bizim denetimimiz ve emrimizde olan birisidir. Bunun gibi daha niceleri bizim kontrolümüzdedir" dedi
DHKP/C örgütü üst düzey sorumlusu Şemsi Şafak BAHSİ ile uyuşturucu kaçakçısı Fırat lakaplı kişi birlikte lokanta sahibi Cemil....'in beyaz Shoreke jeepi ile dışarı çıktılar yaklaşık iki saat dolaşıp konuştuktan sonra tekrar geri geldiler.
Star gazinosunda bir dönem Müdürlük yapan Ateş isimli kişi Romanya'ya
geldiğinde Cemil in dükkanında görüştük. Bu şahsın anlatımlarından Abdullah
ÇATLI'nm star gazinosuna hissedar olduğunu öğrendim. Abdullah ÇATLI ile eroin kaçakçılığı işi yapan Fırat lakaplı kişinin DHKP/C örgütü denetiminde yani maddi olanak karşılığında yol vermesi ile yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığını devam ettiriyor olması, yine Sedat PEKER'e barınacak yer ayarlayan kişinin DHKP/C örgütüne yardımda bulunuyor olması normal mantıkla izah edilemez.
Pazarlanan uyuşturucu maddesinden yani aynı partinin mallarından Abdullah ÇATLI ile DHKP/C örgütü ortak rant elde etmektedirler.
Türkiye'de DHKP/C örgütü kendisine kitle temin etme maksadıyla fuhuşa ve uyuşturucuya HAYIR diye kampanya düzenlerken, uyuşturucu kullandığı tespit edilen şahıslara yönelik eylemler yaparken örgüt yurtdışında uyuşturucu kaçakçılığı üzerinden büyük rantlar elde etmektedir.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; yurtdışında Mafya, PKK ve DHKP/C örgütlerinin denetimi dışında uyuşturucu işinin dönmesi olanaksızdır" şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
ERGENEKON soruşturması kapsamında yakalanarak tutuklanan Hikmet ÇİÇEK'den ele geçirilen datalar üzerinde yapılan incelemede; "-Çatlı ile Dursun Karataş birbirleriyle görüşürlerdi
Abdullah Çatlı ile Dursun Karataş, taa Paşa Güven döneminden tanışıyorlar, görüşüyorlar. Son dönem de Çatlı ile Karataş arada bir yüz yüze görüşüyorlardı. Paşa Güven Erzincanlıdır. Karısı ve iki çocuğu hâlâ Fransa'da.
-ÖHD'nin soldaki adamı Paşa Güven, sağdaki adamı Çatlı idi 12 Eylül öncesinde Paşa Güven de Çatlı da CIA'nm denetiminde ÖHD'ye bağlı olarak çalışıyorlardı. Ülkücülerin ellerindeki silahlarla Dev Sol'un elindekilerin seri numaralan birbirini takip eder. Aynı kaynaktan silah geliyordu. Bir gün, randevular kanşmış, Paşa Güven ile Çatlı karşılacaklar diye büyük panik olmuş.
-Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu
Çatlı ile Karataş yüzyüze görüşüyordu. Bucak'm uyuşturuculan Karataş'm aracılığıyla Fransa'ya satıldı. Çatlı bu işi örgütledi. Çatlı başka kimlikle Karataş'la uyuşturucu için görüştükten sonra Fransa istihbaratı, Çatlı'mn kimliği hakkında Karataş'ı bilgilendirdi. Çatlı'mn CIA ile bağını bile bile, Karataş ilişkiyi sürdürdü." şeklinde bilgilere ulaşılmıştır.
Gizli Tanık İSMET 16.05.2008 tarihli ifadesinde;
"1979 yılında Paşa GÜVEN yurtdışı sorumlusuydu. Türkiye'de operasyonlar yapılınca Dursun KARATAŞ ve yönetici kadrosunun yakalanmasıyla Paşa GÜVEN yurtdışından çağnlmasına rağmen gelmedi. Yurtdışmdaja^ri meşru işlerle uğraşıyor mafya, eroin kaçakçılan ve devlet görevlileri ile içli dışlı oluyordu/CÇdönem örgütün sorumluğunu
Paşa GÜVEN yürütüyordu. 82-90 arası Avrupa'dan eroin ve kirli işlere bulaşmış mafya tipli insanlan Türkiye'ye sorumlu olarak gönderip banka soygunları ile beraber kara para trafiğini idare ediyor." şeklinde beyanlarda bulunmuştur.
DHKP/C terör örgütünün uyuşturucu kaçakçılığında Veli KÜÇÜK'le irtibatlı mafya gruplarıyla ortak hareket ettiği, yurtdışında PKK ve Mafya ile birlikte uyuşturucu trafiğini organize ettiği anlaşılmıştır.
17.05.2008 tarihinde Gizli Tanık DİLOVASI ismiyle ifadesi alınan şahıs Dev-Sol ve DHKP/C terör örgütünün gizli bağlantıları ile ilgili olarak;
"Ben 1970Ti yıllarda ülkemizde meydana gelen gençlik hareketleri içerisinde bulundum, 1975 yılından itibaren DEVGENÇ, DEV-SOL ve DHKP/C terör örgütleri içerisinde aktif olarak sorumlu düzeyde faaliyetlerim oldu. ERGENEKON örgütüne yönelik olarak yapılan operasyonları medyadan takip ettim. Yakalanan ve tutuklanan şahıslar ve yaptıklan ile ilgili değerlendirmeler yaptığımda geçmişe dönük sorgulamalanm neticesinde kafamdaki soru işaretlerine artık cevaplar bulabiliyordum. Soruşturmaya katkısı olur, ülkemiz adına yannlara daha temiz bir toplum olarak çıkanz düşüncesiyle bildiklerimi paylaşmak istedim. Vereceğim ifade nedeniyle hedef olabileceğimi düşündüğümden kimliğimin saklı kalmasını devam eden mahkemelerde deşifre edilmemesini istiyorum. Vereceğim bilgileri kimliğimin saklı tutulması kaydıyla her ortamda anlatabilirim.
1980 öncesi süreçte gençlik heyecanıyla doğru bildiğimiz yada öyle gördüğümüz bir yolda ülkemiz için bir şeyler yapma peşindeydik. Terör örgütü içerisindeki faaliyetlerim sırasında zaman içerisinde yakalanmalanm ve tutuklanmalanm oldu. Uzun süre cezaevi hayatı yaşadım.
Süreç içerisinde örgüt içerisinde yapılanlan sorgulamaya başladım. Örgütsel faaliyetlerimize başladığımızda düşündüğümüz yada bize çizdikleri yol farklı bir yerde kalmış, bizler sadece suikast, bombalama, silahlı saldın gibi şiddet eylemlerinin peşinde eylem için silah, patlayıcı, istihbarat toplayan yapılara dönmüştük. Yaptıklanmızm hiçbiri daha iyi bir gelecek getirme adına yapılıyor değildi. Ülke farklı bir tarafa doğru çekiliyordu yani bizim yaptığımız eylemlerle yada farklı terör örgütlerinin devam eden eylemleriyle ülkede kaos meydana geliyor, sokaklar güvensizleşiyordu. Bu değerlendirmeleri bugünden baktığımda daha rahat söyleyebiliyorum.
1992 yılında DEV-SOL örgütü içerisinde faaliyet yürüttüğüm dönemde örgüt kanalıyla bana Gebze-Dilovası'nda Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi isimli firmada bulunmam talimatı verildi. Bu firma Dilovası Diliskelesi limanlanndan gemiden karaya-karadan gemiye yük taşımacılığı yapmaktaydı. Burayla ilgilenmemi isteyen örgüt bana burada bulunan kişiler hakkında bilgi vermemişti. 1992-1995 yıllannda burada bulundum.
Dikkatimi çeken şey; eski Dev-Yol örgütü mensuplan, Mafya tabir edilen gruplar, Dev-SolTa ilgili şahıslar, Jandarma görevlileri gibi aslında bir arada bulunmalan mümkün olmayan kişilerin birlikte aynı firmaya ortak olarak iş yapıyor olmalanydı.
Asıl ilginç olan ise ERGENEKON operasyonunda yakalanarak tutuklanan VELİ KÜÇÜK isimli kişinin yanında istihbarat subaylanyla birlikte bahsettiğim Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi'ne gelip gidiyor olmalanydı.
Veli KÜÇÜK o dönem Kocaeli il Jandarma Alay Komutanıydı. Veli KÜÇÜK ve yanındaki subaylann firmaya kağıt üzerinde ortaklıklan yoktu ancak net olarak bu kişilerin oradan belli bir pay aldıklanydı.
Bu firmada genellikle Rusya ve Afrika'dan gelen kömür ve orman ürünleri, içinde çeşitli eşyalar olan konteynerler gemilerden alınarak firmalann depolanna tır ve kamyonlarla götürülüyordu. Tonlarca yük gelirdi ancak küçük birj3^MT*g^rüklü olarak çıkar diğer kalan kısım ise sallama denen tabirle başka kapılardan gümrüğe^ bildirilmeden kaçak olarak
çıkarılırdı. Yapılan bu kaçakçılık işlemlerinden Veli KÜÇÜK ve yanındaki subaylann bilgileri vardı.
Gebze'de o dönemde kooperatifte Veli KÜÇÜK, Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Ahmet Tekin BAYKAL, Dev-Yolcu Mehmet TERZİOĞLU (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Emin ALKILIÇ (Dev-Yol örgütüne silah temin eden kişidir), Dev-Yolcu Ali ATEŞ (İstanbul Dev-Yol davasından yargılandı, cezaevinde yattı), Dev-Yolcu Engin ... (Ege Dev-Yol davasından yargılandı), şirket ortağı Cemil ATA, Nurettin ATA (Jandarma istihbarat binbaşısıydı, Cem ERSEVER'in itiraflarında JİTEM'in kuruculan arasında geçer, şirket ortağı Cemil ATA'nın abisi), Hasan TORLAK (Gebzede Başkomiser) Dev-Sol örgütünü temsilen ben vardım.
Yukanda bahsettiğim Hadi ÖZCAN, Kürşat YILMAZ, Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Ali ATEŞ, Cemil ATA isimli kişiler civarda bulunan benzer şirketlere baskı yapıyorlardı, ellerinden nakliye imkanlannı alıyorlardı, şirket sahipleri ve çalışanlanm darp ediyorlardı ancak jandarma tarafından korunuyorlardı. Gözaltı yaşamıyorlardı yada silahı ile birlikte alınıp yine silahı ile bırakılan kişiler bile vardı. Jandarmanın bu kooperatife en büyük destek görüntüsü ve derin bağlantısı ise etraftan böyle algılanıyordu. Bu şahislann yaptıklan yanlanna kalıyordu.
Dev-Sol örgütünün Veli KÜÇÜK'Ie bağlantılı olan bu kooperatifle ilişkisini ilk kuran kişi Zeynel ÖZARSLAN'dı.
Zeynel ÖZARSLAN isimli kişi DHKP/C örgütünün Karadeniz Kırsal Sorumlusu Hüseyin ÖZARSLAN'm abisidir.
Mehmet TERZİOĞLU ve Emin ALKILIÇ isimli kişiler Zeynel ÖZARSLAN'ı tanıdıklanndan Dev-Sol örgütünün de kooperatife katılmasını istediklerinden ortak olmalan için teklif getiriyorlar. Örgüt onayladıktan sonra kooperatifte faaliyetlerimiz başladı. Ancak Zeynel ÖZARSLAN'm resmi olarak hiçbir yerde kaydı olmadı.
Zeynel ÖZARSLAN, 1994 yılında havaalanında 10 kilo kokain almaya gittiğinde arabaya bindiklerinde havaalanının önünde yakalanarak tutuklandı. Araç içerisinde Arnavut Nazım diye bilinen Nazım ÜSKÜPLÜ ve iki İspanyol kurye de vardı.
Yakalanarak tutuklandıklannda Bayrampaşa cezaevine geldiler. Örgütün bilgisi dahilinde eskiden örgüt içerisinde bulunmuş ama gasp, uyuşturucu ve benzeri suçlardan yakalanarak tutuklanan şahislann bulunduğu B bloğa gönderildiler. Yani bu kişilerle örgütün üst sorumlulan cezaevinde irtibat halindeydiler.
Bu süreçte 1995 yılı Gazi Olaylan meydana geldi. Gazi olaylan tam manasıyla bir provokasyondu. Gazi mahallesi bilinçli bir tercihti, örgütlerin genel manasıyla taban bulduklan gecekondu mahallesiydi. Kahve taranarak halk sokaklara döküldü. DHKP/C örgütü açısından bir var olma çabası vardı. Bu diğer örgütler için de geçerli olan bir durumdu. Alevi vatandaşlann yer bulduğu sol terör örgütlerinin yeniden hareketlenmeleri için yapılmış bir provokasyondu.
Sol terör örgütleri içerisinde alevi vatandaşlanmızm %95 ve üzeri olduğunu söyleyebiliriz. Sol terör örgütleri alevi vatandaşlanmız üzerine ajitasyon ve propagandalanm yapıyorlardı. Gazi olaylan olduğunda o dönemde cezaevinde DHKP/C örgütü sorumlusu olan Hakkı Özgür ERDOĞAN isimli kişinin talimatıyla Bayrampaşa cezaevi B koğuşunda uyuşturucu işinden tutuklu bulunan Zeynel ÖZARSLAN ve Nazım ÜSKÜPLÜ'den telefon alındı. Bayrampaşa Cezaevinde DHKP/C örgütünün temsilcisi olan Şadi Naci ÖZPOLAT isimli kişi Emniyet Müdürü Hüseyin KOCADAĞ ile görüştü. İlk önce polisin çekilmesi ve gözaltına almanlann serbest bırakılması, dağılanlara müdahale edilmemesi gibi konuşmalara şahit oldum. Başka ne konuşulduğunu bilmiyorum.
Zeynel ÖZARSLAN tahliye sonrası uyuşturucu işine devam etti. Dilovasmdaki grupla ters düştü. Daha doğrusu paranın paylaşımında aralannda anlaşmazlık oldu ve Kürşat YILMAZ grubu tarafından bıçaklanarak öldürüldü;
Ali ATEŞ ve Engin... isimli kişiler de uyuşturucu işinde SARAL'larla ters düştüler. Ali ATEŞ ve Engin... birlikte arabayla gittikleri bir anda kaleşlerle taranarak öldürüldüler. Tarayan kişiler beyaz bir Mercedes minibüsten ateş ediyorlar. Bu araç kooperatife ait bir araçtı. Daha sonra bu araç eylemde kullanılan silahlarla birlikte yakıldı. Kooperatifteki Jandarmaların taradığı konuşuldu.
Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün üst düzey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kişi takip edildiği anlaşıldı. Bize Faruk EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KÜÇÜK'Ie ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜK'Ie görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplanna teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜK'Ie irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Emin ALKILIÇ ile Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler 12 Eylül öncesi hem Dev-Yol örgütü içerisindeyken hem de 12 Eylül sonrası cezaevinde birlikte kalmışlıkları vardır. Yani Dursun KARATAŞ'la çok samimidirler.
Veli KÜÇÜK'Ie içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARATAŞ'la görüşen kişilerdir.
Mehmet TERZİOĞLU bir gün tır almayı düşünmüyor musunuz dedi, tır alın çalıştıralım. Bende kendisine Tırın deşifre olması halinde sıkıntı yaşanabileceğini söyledim, kendisi de bana bunu kendisinin Dursun KARATAŞ ile görüşüp halledebileceğini söyledi, aradan yaklaşık 45 gün geçtikten sonra bana TIRT alabileceğini söyledi çünkü ona Dursun KARATAŞ TIR'm alınmasını söylemiş, TIR'ı Mehmet TERZİOĞLU'nun aracılığı ile İveco marka bir tır aldık.
Daha sonra güvenlik güçleri tın tespit etmiş olacaklar ki el koydu, Mehmet TERZİOĞLU'nun orada örgütün sorumlusu varken bu tır alma hadisesinde Dursun KARATAŞ ile görüşmesi örgütsel mantıkla izah edilecek bir durum değildir. Mehmet TERZİOĞLU'nun hem veli KÜÇÜK ile hemde Dursun KARATAŞ ile ilişkisinin olması benim için halen karanlık bir nokta olarak kalmıştır.
Ben bir müddet sonra limandan aynldım daha sonra liman çevresindeki kişilerden limana Abdullah ÇATLI'nın da gelip gittiğini duydum.
Mehmet TERZİOĞLU aynı zaman da müteahhitlik yapan birisidir. Gürbüz ÇAPAN Esenyurt Belediye Başkanı olduğunda belediyenin büyük inşaat işlerini Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Gürbüz ÇAPAN DEV YOL'cuydu bu nedenle ihaleleri Mehmet TERZİOĞLU'na verdi. Daha sonra kendisi zengin oldu. Bir ara Cumhuriyet gazetesinin ortağı olduğunu biliniyordu.
Ali AYDEMİR isimli DEV SOL mensubu şahıs 93 veya 94 yılında örgüt tarafından çalışmak üzere limana gönderilen kişilerden birisidir. Daha sonra emniyet güçlerince yakalandığını ve cezaevine girdiğini duydum. Şuan da Ulusal kanalda çalıştığı noktasında bilgim var ancak kanala nasıl girdiği konusunu bilmiyorum. Benim dikkatimi çeken konu şu olmuştur. Ali AYDEMİR DEV SOL cu olarak limanda çalışıyordu. Aynı zamanda limandaki kooperatife pay alan Veli KÜÇÜK'de gelip gidiyordu. Daha sonra basında Ergenekon Veli KÜÇÜK'ün yakalandığını Ulusal kanalda arama yapıldığını öğrendim. Ali AYDEMİR'in bu kanalda çalışıyor olması benim aklıma bunlar arasındaki ilişki hakkında soru işaretleri getirdi ben bu nedenle bu konulan anlatmak istedim.
Veli KÜÇÜK gerek resmi gerek sivil olaralçyamnda rütbeli askerler olduğu halde kooperatife gelip gidiyorlar, geldiklerinde de uzunca, bir zaman orada kalıyorlardı. Ben o
dönemde DHKP/C örgütü üyesi olduğum için ve örgütün bizim atılım yıllan olarak tabir ettiğimiz yani eylemsel faaliyetlerin hız kazandığı bir dönemde ben örgüte Veli KÜÇÜK ve yanında bulunan askerleri hem kaçınp sorgulayabileceğimizi hem de onlara yönelik eylem yapabileceğimiz istihbaratını gönderdim ve örgütten talimat beklemeye başladım. Aradan bir ay gibi bir zaman sonra şuan da böyle bir eyleme gerek yok ancak bu bilgiyi elimizde canlı tutalım şeklinde talimat geldi. Biz bu eylemi bundan dolayı yapmadık.
Burada benim kafama takılan konuda şöyledir; Örgütün yeni yapılanması döneminde hazır önüne gelmiş olan ve yapıldığında da örgütün reklamı açısından büyük sansasyon uyandıracak, örgüte sempatizan kazandıracak böyle bir eylemin yaptınlmaması ve sonrasında böyle bir eylemden bilgi sahibi olanlannda 1994 yılında polisin yaptığı bir operasyonla yakalanarak devre dışı bırakılması bu da yukanda anlattığım ilişkiler açısından bakıldığında dikkat çekici bir durumdur. Benim bundan çıkardığım sonuç örgütün bu bilgilerin hedef olan şahıslara ulaştınlmış olabileceği ve bu bilgi ulaştınlması sonrasında bizim operasyon yiyerek yakalanmamızdır.
Örgüt kendi menfaati olduğu zaman herkesle ilişkiye geçer. Bunun en canlı örneği ise 1990 yılında Küçük Armutlu'da örgüt mensuplanndan birisini vuran Ülkücü mafya tabir edebileceğimiz şahıslardan iki tanesi Bayrampaşa cezaevine konuldular. Bu arada cezaevinde örgüt mensuplan da yatmaktaydı. Cinayeti işleyen ülkücülerin cezalandmlması için örgüt üyeleri ile Adli bölümde gasp suçundan yatan sol görüşe sempati ile bakan mafya mensubu Yakup SÜT arasında bir görüşme gerçekleşti ve örgüt Yakup SÜT'ten cezalandırmayı yapmasını istedi ancak öldürülmesini istemedi sakat kalmalannı ve böylece dışanya bir mesaj vermeyi planlamıştı, Yakup SÜT ve adamlan tarafından bu kişilerin kulaklan kesilip, ayaklanndan vurularak cezalandırmışlardır.
Yukanda ismi geçen Ahmet Tekin BAYKALT DEV YOL'cu olarak bilirim. Kendisi 1990Tı yıllann başından itibaren İzmit, Derince, Hereke civannda gayri meşru alemde bilinen birisidir. Polis ve Jandarmamın o dönemde bu şahsın arkasında olduğuna dair söylentiler çıkıyordu. Bu şahsın Dilovası motorlu taşıyıcılar kooperatifini ele geçirmeye yönelik girişimleri oldu. Aramızda silahlı çatışmaya varan tartışmalar oldu. Bu tartışmalan bitirmek amacıyla kooperatifin yöneticileri olan Mehmet TERZİOĞLU, Emin ALKILIÇ, Cemil ATA ve soy ismini hatırlayamadığım Mehmet EYMÜR'ün hazırladığı söylenen MİT raporunda adı geçen Süleyman.... Ve daha sonra öğrendiğim kadanyla Veli KÜÇÜK'ün araya girmesi ile Tekin BAYKAL ile olan ilişkimiz normale döndü.
Ben bugüne kadar yaşadıklanm ve yaptıklanmı zaman zaman gözden geçiririm. Bir örgüt adına faaliyette bulundum. Hatta çok uzun bir süre cezaevinde yattım, ülkede eşitlik, adalet, özgürlük olsun diye mücadele ettim. Bu mücadelenin içerisinde iken yaptıklanmm ve düşündüklerimin doğru olduğuna inanarak yaptım. Ancak daha sonra kendimi örgütü yaşadığım süreci gözlemlediğimde örgüt içerisinde çok ciddi çelişkiler gördüm.
Bugüne kadar karşısında durduğum bazı çevreler ile örgütün birbirini karşılıklı olarak kullandığını anladım.
Özellikle basma yansıyan ülkemizde bazı güçlerin olduğunu anlatan bir takım yazılann daha sonra susurlukta ortaya çıkan tablonun ve son olarak Ergenekon operasyonunda ortaya çıkan ilişkileri ve yaşadığım süreci değerlendirdiğimde DHKP/C örgütünün kullanıldığı kantine vardım" şeklinde beyanlarda bulunduğu, yine ek ifadesinde;
"Ben önce Türkiye'de sol terör örgütlerinin çıktıklan dönemle ilgili olarak bazı şeyler söylemek istiyorum.
1960Tı yıllannda 60 anayasasının getirdiği nisbi rahatlama ortamında dünyada sosyalist ideolojiler Türkiye'ye de girmeye başladı. O dönem gençliğin yurtsever ve anti-emperyalist bir niteliği mevcuttu. Bu sosyalist ideolojinin ülkeye girmesiyle gençliğin içinde bulunduğu fikir ve ideolojiler iç içe girmeye başladf. Burada Türkiye'ye özgü yeni fikir ve
örgütlenmeler ortaya çıktı. İlk önce Türk Solu dergisi etrafında ve içinde o dönemin üniversite gençliği ve hocaları tarafından sosyalist düşünceler yayılmaya başlandı. Bu süreçte ayrışmalar yaşandı ve çeşitli örgütler ortaya çıktı. Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir CAYAN, Deniz GEZMİŞ, ibrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi. Doğu PERİNÇEK'in de aralarında bulunduğu bu kişiler Türkiye'de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler.
Doğu PERİNÇEK içinde bulunduğu bütün yapılardan hep eleştiri getirerek ayrılmış ve kendine özgü örgütlenmeler yaratmıştır. O yüzden Türk Solunda Doğu PERİNÇEK her zaman ajan provokatör olarak bilinen bir kişidir. O günlerde de bu günlerde de sürekli çatışmaların içinde olmuştur.
Dev-Sol terör örgütü ile ilgili olarak aslında söylenebilecek en temel gizli bağlantı örgütün gerçekleştirdiği suikastlarda kendini göstermektedir. Örgütün atılım yıllan olarak tabir ettiği 90-91-92 yıllannda bir sürü seri cinayetler işlenmiştir. Eski MİT Mensubu Hiram ABAS, Emekli paşa İsmail SELEN, Emekli paşa Memduh ÜNLÜTÜRK, ADANA Jandarma Bölge Komutanı TEMEL CİNGÖZ, MİT müsteşarlığı yapmış Adnan ERSÖZ, Emekli Paşa Kemal KAYACAN gibi birçok sansasyonel hedefe yönelik eylemler yapıldı. Bu eylemlerin yapıldığı dönemde örgütte sorumlu düzeyde faaliyet yürüten, örgütün her şeyine hakim olan arkadaşlanmızla sonradan yaptığımız görüşmelerde o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığını konuştuk. Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlannın örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştınlmasında derin bağlantılann olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim.
DHKP/C örgütü adeta bir tetikçi gibi kullanılmıştır. Sosyalizm ve devrim düşüncesini kendisine maske yaparak, ülkemizi kargaşa ortamına sokacak siyasi cinayetler işlettirilmiştir.
DEV-SOL örgütü olarak Dilovası Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifinde bulunmamızın gerekçesi bizi oraya davet eden kişilerin bizim örgütsel gücümüzden faydalanmak istemeleridir. Örgüt de buradan büyük maddi çıkar elde ederek örgütün temel ihtiyaçlan olan silah ve mühimmat gibi malzemeleri karşılamak istedi. Buranın asıl önemi taşımacılık yapıldığı için yurt dışından silah getirme amaçlı güvenilir bir yer olmasıdır. Yine buradan örgüte büyük maddi gelir temin ediliyordu.
Daha önce size Mehmet TERZİOLU'nun Dursun KARATAŞ ile görüşmesi sonrası örgüte bir tır aldığımızı söylemiştim. Örgüt kendisine temin ettiği bu fırla yurtdışından silah temin etmeye çalıştı. Gürbulak nakliyattan alman bu tırla Suriye'den silah getirilmesi planlandı. Uluslar arası yük taşıma belgesi çıkarma girişimimiz oldu ve bu arada Suriye'den yük getirmek için ilişki arandı. Bu getirilecek yüklerin arasına örgütün Suriye'de kampta bulunan silahlan getirilecekti.
Daha önce bahsettiğim Veli KÜÇÜK ve elemanlannm örgüte istihbaratını verdiğim dönem, Düzce-Bolu-Adapazan üçgeni diye tabir edilen yerde kayıplar ve yargısız infazlann olduğu dönemdi. O bölgede yapılan bütün bu cinayetlerin arkasında Veli KÜÇÜK ve elemanlann parmaklan olduğu kamuoyunca konuşuluyordu. Örgüt açısından ayağına kadar gelmiş böyle bir eylemin yapılmamış olması açıklanamaz. Hata o süreçte en başta yapılması gereken bir eylem örgütün merkezi tarafından yaptınlmamıştır" şeklinde beyanlarda bulunduğu anlaşılmıştır.
Gizli Tanık DİLOVASI'nm 17.05.2008 tarihli ifadesinde; "Bana karanlık gelen noktalardan en önemlisi ise şudur; DEV-SOL örgütünün,üs#^ü?ey yöneticisi ve halen Merkez Komite üyesi olan FARUK EREREN isimli kişi" takip edildiği anlaşıldı. Bize Faruk
EREREN'i takipten kurtaracak bir organizasyon yapıp yapamayacağımız söylendi. Faruk EREREN'i takipten kurtarmayı Emin ALKILIÇ yaptı. Emin ALKILIÇ isimli kişi Veli KÜÇÜKTe ailecek görüşürler. Bu görüşme hem dost görüşmesi hem de iş ortaklığı şeklindedir. Yani birbirlerinin ne iş çevirdiklerini bilirler. Yapacağı iş sıkıntılı ve problemliyse mutlaka Veli KÜÇÜKTe görüşür, görüşmeden iş yapmaz. Takipten nasıl kurtarabileceğimizi konuştuğumuzda Emin ALKILIÇ, tekneyle Dilovasmdan alıp Yalova'da bulunan örgüt mensuplarına teslim etme şeklinde planladı. Veli KÜÇÜKTe irtibatlı Emin ALKILIÇ, DEV-SOL örgütünün üst düzey sorumlusunu polis takibinden kaçırarak kurtardı.
Veli KÜÇÜKTe içli dışlı olan, her türlü işlerini halleden Emin ALKILIÇ ve Mehmet TERZİOĞLU isimli kişiler Dursun KARATAŞ Ta görüşen kişilerdir." şeklinde hakkında ifade verdiği Emin ALKILIÇ'm, 19.10.2000 tarihli Organize Suçlar ve Sil. Kaç. Şb. Müdürlüğündeki ifadesinde;
"1992 yılında DİLKOP'u kendisinin kurduğunu, başkanlığını Mehmet TERZİOGLU'nun yaptığını, o tarihlerde Gebze Jandarma Komutanı olan Yüzbaşı Hasan AVŞAR'm emekli olduktan sonra DİLKOP'da personel müdürü olarak çalışmaya başladığını, yine emekli Jandarma binbaşı Adnan isimli kişinin de bir dönem personel müdürü olarak çalıştığını, bu şekilde emekli Jandarma subaylarının çevrelerinden ve sıfatlarından faydalandıklarını, Dilovası bölgesinde bulunan limanlarda gelen giden yüklerin taşınmasında büyük rant olduğu için terör örgütleri ve mafya gruplarının barınarak bu yerlerden menfaat sağladıklarını beyan ettiği anlaşılmıştır.
2001 yılında yakalanan Tuncay GÜNEY yapılan mülakatta konu ile ilgili özetle;
Dev-Sol'da Yağan grubu ve Dursun KARATAŞ gibi iki ayn gurubun bulunduğunu, askerlerin Bedri YAĞAN grubunu desteklediğini, çünkü YAĞAN gurubunu daha düzgün gördüklerini, Dursun KARATAŞ T ise, o dönem alevi Emniyet Müdürü olan Hüseyin KOCADAĞ'm desteklediğini, Bedri YAĞAN ile Dursun KARATAŞ kapıştıklannda, askerler Bedri YAĞANT, polisler ise Dursun KARATAŞT desteklediğini, askerlere göre Dev-Sol'dan DHKP-C'ye geçiş döneminde DHKP-C'nin bütün MKYK kadrolannda polisin olduğunu düşündüklerini,
Bir dönem DHKP-CTilerin Harbiye Orduevi'ne roket attığını, daha sonra aynı roket'in Terörle Mücadelede Reşat ALTAY'a atıldığını, Reşat ALTAY'a atılan roketi askerlerin misilleme olarak attırdığını duyduğunu,
Aynı dönemde kendisinin Adnan AKFIRAT ve Doğu PERİNÇEK ile oturup konuşurken, sohbetleri esnasında DHKP-C nin MKYK üyelerinin polislerden oluştuğunu duyduğunu beyan etmiştir.
SONUÇ :
Soruşturma dosyasındaki delillerden, alman ifadelerden ve ele geçirilen dokümanlardan ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ yöneticilerinden Veli KÜÇÜK'ün DHKP/C adlı terör örgütü ile ilişki içersinde olduğu ve söz konusu örgütü ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜN amaç ve hedefleri doğrultusunda kullandığı ve kontrol altında tuttuğu anlaşılmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |