T. C. İStanbul cumhuriyet başsavciliğI (cmk'nın 250. Maddesi İle Yetkili)


Kürdistan halk önderliği PKK üzerinde değerlendirmeler yaparken, “PKK’lıleşmenin çağdaş bir Kürt miladı-doğuşu-olduğundan kuşku duymadım.” demektedir



Yüklə 14,15 Mb.
səhifə852/3060
tarix03.01.2022
ölçüsü14,15 Mb.
#49683
1   ...   848   849   850   851   852   853   854   855   ...   3060
Kürdistan halk önderliği PKK üzerinde değerlendirmeler yaparken, “PKK’lıleşmenin çağdaş bir Kürt miladı-doğuşu-olduğundan kuşku duymadım.” demektedir. Dolayısıyla PKK’nın ideolojik, sosyal, siyasal, kültürel ve her açıdan Kürt miladını temsil ettiğini, onun oluşturanı ve öncüsü olduğu bilinmekte ve değerlendirilmektedir. Bu konularda hareketimiz tarafından çokça değerlendirmeler yapılmıştır. Amacımız bunları tekrarlamak olmadığından, PKK’nın yeni bir toplum yaratma gerçeği kadar, konumuz açısından önemli olan ve bugün gündemde tartışılan nasıl bir hukuksal düzeni geliştirerek hâkim kılacağı ve topluma mal edeceği sorusuna yanıt aramaktır. Çünkü bugün PKK’ye düşen temel görev, kendi çizgi ahlakını ve hukukunu bilinçli savunmak ve doğru uygulamaktır.

Öncelikle PKK’nın kendi içinde nasıl bir hukuksal evrim geçirdiğini ve demokratik toplumsal sistem için ne tür bir hukuksal düzenlemeyi öngören sonuçlar çıkardığını kısaca özetlemek, günümüze ışık tutması açısından yararlı olur.

PKK’nin mücadele tarihi hukuksal değil; ideolojik, siyasi ve askeri yönü ağır basan mücadeledir. Çünkü siyasi ve askeri güç ortaya konulmadan, hukuk düzeni ve kuralları belirlenemez. Hukukun kurallarını ve sınırlarını belirleyen siyasi ve askeri güçtür. İnkârcı ve sömürgeci sistemlerde hukukun temel kaynağı hakkaniyet değil, zorbalıktır. Dolayısıyla verilen mücadele tarzını belirleyen temel neden ve yöntem bu güç ilişkileri tarafından belirlenmektedir. Hukuk, devletçi ve sömürgeci sistemi uzun vadeli ve kalıcı kılarak yaşanması gereken zorunlu kurallar sistemi haline getirir. Dolayısıyla mücadelenin devrim dönemlerinde hukuksal yön tali plana düşer ve görünmez olur. Hukuk, siyasi ve askeri gücün gölgesinde kalır. Devrimci hareket, siyasi ve askeri mücadelede belli bir toplumsal düzey sağlayarak güç ve örgütlülük kazanınca, gerek öngördüğü toplum için gerekse savaştığı tarafla ilişkilerini yeniden kalıcı ve meşru bir sisteme bağlamak için hukuksal düzenleme geliştirir. Hukuksal sistem yeniden ön plana çıkmaya başlar ve önem kazanır. Bu açıdan PKK’nin mücadele tarihini hukuk ve yargının gelişimi açısından değerlendirirken bu yönünü dikkate alarak koşulları içinde değerlendirmek önem taşımaktadır.

Geçmişte PKK çok belirgin ve sistematik ceza, hukuk örgütlenmesine ve yargı kurumlaşmasına ulaşmamış olmakla birlikte gerek kendi içinde gerekse de kendi dışında yargılamayı geliştirmiştir. Kendi içinde yargılamayı çizgi hukukuna göre yaparken, kendi dışındaki yargılamaları amaç ve programının öngördüğü savaş hukukuna göre yapmaya çalışmıştır. İhanet ve bilinçli sızmalar dışında, kendi içinde yaptığı yargılamaları genellikle çizgiye karşı oluşan suçlara karşı yapmıştır. Bu yargılamalarda kadroların çizgi karşısındaki başarı ve başarısızlık düzeyleri adalet terazisinin esas ölçüsü haline gelmiştir.

PKK, ilk oluşum döneminde eşitlik ve özgürlük amacıyla yola çıkan birçok özgürlük hareketi gibi çağın mücadele tarzı olarak bilinen bilimsel sosyalizmle yola çıkmıştır. Sosyalizm ütopyası PKK için de çekim merkezi haline gelmiştir. Ulusal kurtuluşçu devrimciler ve sosyalist bir topluluk olarak kendi içinde oluşturduğu ilk ilişkiler bu idealler gözetilerek şekillendirilmiştir. Sosyalist komünal bilinç ve ahlakın yarattığı mücadele inancına dayanan, gönüllülüğü esas alan, toplumsal amaçlar için mücadele etmeyi ve fedakârlıkta bulunmayı bir erdem sayan, tahakküm ve sömürüyü lanetleyerek, kendi içinde dürüstçe arkadaşlık ve yoldaşlık eşitliğine dayanan bir ilişkiler bütünlüğü ve düzeni gelişmeye başlamıştır. Henüz emir ve talimat düzenin gelişmediği, alt-üst ilişkilerinin belirmediği bir dönem söz konusudur. Topluluğun çalışma ve iş bölümü düzenini belirleyen, sorumlulukları tayin eden kurallar, inanç, yetenek, birikim ve gönüllülüktür. Grup üyeleri hiyerarşik yetkilerin tayin ettiği kurallardan ziyade birikim ve yeteneklerine dayanarak öne geçmekte, etkinlik ve saygınlıklarını belirleyen bu ahlaki özelikler olmaktadır. Cesaret, fedakârlık, kolektivizm, dürüstlük, inisiyatif ve yaratıcılık gibi değer ifade eden temel erdemler ve olgular, ahlaki olarak bağlayıcı ilkeler haline gelmektedir. Bu dönem grup içinde gelişen bu tür ilişkilere hukuk demek gerçekçi değildir. Bunlar hukuktan ziyade gelişen ve belirginlik kazanan komünal değerler ve ahlaki prensiplerdir. Sosyalist bilinç ve ahlak kadroların şahsında toplumun komünal değerleriyle birleşmekte ve yeni biçimler yansıtmaktadır. Henüz ortada birikmiş olanaklardan bahsedilemez. Burada esas imkân ve eldeki güç biriken olanak ve hazır değerler değil, bireylerin sahip oldukları irade ve yetenekleridir.

Hareket PKK adını alarak resmi bir parti haline gelip siyasi programını oluştururken iç işleyiş düzenini belirleyen hukukunu tüzük olarak geliştirmiştir. Ancak resmi tüzüğünün yanı sıra, oluşan ahlaki özelliklerin pratik işleyişine damgasını vuran esas kurallar haline geldiklerini söylemek mümkündür. Partileşme ve onun tüzüğü ile gönüllülükten zorunluluğa geçişin ilk resmi adımını atmıştır. Bu her şeyin zora dayanılarak yaptırılacağı anlamında anlaşılmamalıdır. Gönüllülük yine esas ve ağırlıktadır ancak tüm işleri gönüllülük ve amatör ilişkilerle yürütmenin mümkün olmadığının farkına varılmakta, gönüllülüğün yetmediği ve boşluk bıraktığı yerde zorunluluk devreye girmektedir. Bireysel tercih ve istekler geri plana itilmekte, örgütün ve mücadelenin ihtiyaçları ön plana geçmektedir. Hareket gelişip kitleselleştikçe merkeziyetçiliğe dayanan disiplin ve kontrol o derece önem kazanmakta ve kendini dayatan bir ihtiyaç olarak görülmektedir.

PKK’de Hukuk ve yargının nispeten gelişmeye ve kurumlaşamaya çalıştığı dönem, 15 Ağustos atılımı sonrası dönemdir. Gerillanın askeri güç olarak yükseldiği ve güç kazandığı dönem hukuk ve yargı sorunlarının da boy verdiği ve kendini hissettirdiği dönem oluyor. İnkârcı ve sömürgeci ordu gücüne karşı amansız bir silahlı mücadele yürütülürken, yanı sıra, mücadelenin amaçlarına ters düşen, karşı durup engel oluşturan hain işbirlikçi yapıya karşı yargılama ve cezalandırma süreci başlamıştır. Türk ulus devletin hukuksal yapısına göre işlev gören tüm kurumsal sistemler hiçe sayılarak işlevsiz kılınmaya çalışılırken, Kürdistan’da yaşayan halk ve topluluklar için devrimin olağanüstü hukuku adım adım yerleşmeye başlamıştır. Zor, her toplumsal aktiviteyi belirler duruma gelmiş, var olmanın temel kaynağına dönüşmüştür. Zaman zaman çeşitli adlarla gündeme gelen ve kurumlaştırılmaya çalışılan devrimci halk mahkemeleri ve yargı kurumları örgütlenme imkânını bulamamışlardır. Bu savaş ve şiddet ortamında sağlıklı ve demokratik bir hukuksal yapılanma gelişip kurumsallaşmamıştır. Mücadelemize karşı yürütülen kirli özel savaş koşuları, çeteci eğilim ve pratikler PKK’nin adalet ve komünal erdemlerine dayanan hukuk ve ahlaki amaçlarına zarar vermiş, tahribatlar yaratmıştır. Özelikle de Üçüncü Kongre sonrası ortaya çıkan ve neredeyse tüm ülkeye yayılan çeteci eğilim, savaş ve meşru savunma hukukunu çiğneyerek sivillere yönelmiştir. Kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere vurulmaması gereken sivil silahsız insanlar vurulmuştur. Pek çok insan devlet ajanı gerekçesiyle haksız yere cezalandırılmıştır. Bu eylemler halk saflarında bulunan insanlara karşı yapıldığı gibi gerilla saflarında bulunan savaşçılara karşıda yapılmıştır. Daha sonra bu eylem ve uygulamalar, PKK tarafından eleştiri konusu yapılmış cezalandırmayı hak etmeyenlerin onurları iade edilmiştir. Bu manevi ve etik açıdan kısmen teselli sayılabilir ancak burada evrensel savaş ve insan hakları hukukunun çiğnendiği açıktır.

PKK’nin mücadele tarihine baktığımızda hukuk ve yargı anlayışında özel ve sürekli kurumlaşan bir mahkeme sistemi söz konusu değildir. Mahkeme ve yargı kurumu bizzat PKK camiasının kendisidir. Hangi ortam ve koşullarda yargılama gelişiyorsa oranın topluluğu ve yapısı esas yargılayan mahkeme ve söz sahibi olan kurum olmaktadır. Kongre, konferans, eyalet-bölge toplantıları, eğitim sahaları bu yargılamaların temel mekânları olmuşlardır. Yine daha alt düzeyde birlik ve birimlerde benzer yargı uygulamaları gelişmiştir. Demokratik karar ve katılım bakımından bu sahip çıkılması gereken çok olumlu bir miras ve gelenektir. Burada bir topluluğun üyesi, tüm topluluğun ortak kararıyla yargılanmakta ve karara gidilmektedir. Mademki bir topluluğun üyesi olarak suç işlenmişse, o halde tüm topluluğun yaşamını ve kaderini ilgilendirmekte, hepsine söz, katılma ve karar hakkını getirmektedir. PKK’nin en demokratik ve komünal özelliklerinden birinin bu olduğunu belirtmeliyiz.

Bu komünal hukuk ve yargı düzenidir. Özünde bu hukuk da değildir. Politik ve ahlaki yaklaşımdır. Gerek örgüt, gerekse kitle saflarında gelecekte yargı kurumlaşması için örnek alınması gereken temel prensip ve sistem olmalıdır. Bu sistemin en olumlu özelliği bugün Kürdistan Halk Önderliğinin ifade etmeye çalıştığı komünal demokrasiye göre işlev görmesidir. İkinci olumlu özelliği, burada kişiyi cezalandırmaktan ziyade ikna etmeyi ve yeniden kazanmayı esas almaktadır. Tüm topluluk bundan kendisini sorumlu görmekte ve katılım göstermektedir. Devletçi yapılarda olduğu gibi salt kuru bir suç ceza mantığıyla yaklaşılmamaktadır. Topluluk olarak kendi üyesine karşı önce görevler ve sorumluklar yerine getirilmekte, ceza kaçınılmaz hale gelince en son çare olarak düşünülmektedir. Üçüncü olumlu özellik ise bu yargılanmaların bütün topluluk için eğitim ve bilinç kaynağına dönüşmesidir. Çünkü bilinç, sadece kitapların sayfalarından öğrenilemez. Hayatın kendisi bir eğitim ve bilinç kaynağıdır. Hele, hele bilinç ve kültürel düzeyi dar ve mücadeleye kalkışmış bir toplumun en ideal eğitim kaynaklarından biri, yaptıklarından ve yaşadıklarından dersler çıkararak kendisini tanıma ve anlama iradesidir. Bunun yeni toplumsal yapılanma ve demokratik kuruluş bakımından muazzam öğretici değeri vardır. Bu yargılamaların birde bu açıdan değerini bilmek ve hakkını teslim etmek gerekir.

Bugün hukuk ve yargı anlayışını ve sistemini oluştururken, PKK’nın yargılama mirasına dayanan bu demokratik komünal özünü korumak ve geliştirmek durumundayız. PKK olarak biz bunu sadece kendimizle sınırlı bırakamayız; tüm topluma yayarak temel anlayış ve uygulama haline getirmeliyiz. Her topluluk ve sosyal kesim, kendi üyelerinin hem yargılayanı hem af edeni olmalıdır. PKK ve KCK sistemi içerisinde de bu temel bir prensip olarak benimsenip uygulanmalıdır.

Bunlar belirtilirken, PKK’nın yargılama usul ve yöntemlerinin yetersiz kalan yanlarını gidermek, biçim ve içerik olarak daha demokratik ve yöntemli kılmak, içini demokratik ahlak ve hukuk bilinci ile doldurmak ve usul hatalarını gidererek her somut duruma göre yaratıcı uygulamak önem arz etmektedir. Bu açıdan özü yeniden güncelleştirmeli, ancak biçim ve yöntemleri konusunda daha işlevsel ve demokratik kılınmalıdır. Ne devlet usulü mahkeme ve hapishaneler, nede sorumsuzluk ve kaos PKK’nin kurmak istediği toplumsal sistemin hukuk ve yargı anlayışı olabilir. Halkın ve toplulukların doğrudan yargı ve denetim gücüne dayanan demokratik yargı otoritesi gelişmeli ve esas alınmalıdır.

PKK, kuruluş amacında belirttiği gibi, güç ve hukuktan çok ideoloji ve ahlakı ön plana almak durumundadır. Özünde PKK, güç ve hukukla değil, bilinç ve ahlakla çalışmaktadır. Hukuk, sonuçta siyasetin toplumsal düzeydeki yönetim ve işleyiş esaslarıdır. Bunlar bir dönem için geçerli olup hak ve adaleti temsil etme durumları görecelidir. Kendi içinde hukuksal mücadele ve adil doğruluk kadar, haksızlıkları ve yetersizlikleri de barındırabilen reel durum ve gerçeklerdir. Bugün hukuk ve hak gibi görünen pek çok ölçünün gelecekte ve özünde ciddi bir hak ihlali olduğu tespitine varılabilir. Özünde ise hak diye bir olgu yoktur. Hak yerine toplumun demokratik doğal yaşam ilişkileri vardır. Hak kavramı yanıltıcı bir kavramdır. Eşitsizliğe ve karşılıklı al ver ilişkisine vurgu yapmaktadır. Hakkın olduğu yerde haksızlıkta var demektir. Her kavram kendi zıddıyla bir arada var olduğuna göre diyalektik olarak ta bu sonuca varmak mümkündür. Mademki benimse neden başkası tarafında bana verilsin ve hak olsun mantığı ile düşünmek gerekir. İnsana ve topluma ait olan bir doğal olgunun lütuf sayılarak hak biçiminde iade edilmesi onun gasp edildiğini kanıtlar. Bu gasp ve zorbalık kültürü ortadan kalkıp herkes için özgür ve eşit yaşam doğal hale gelince hak kavramı anlamını yitirir. Onun için PKK ideolojik ve ahlaki bir yapılanma olduğundan dönemsel reel hukuku kendi yaşam anlayışının esasları ve ilkeleri haline getiremez. Bunu bir gerçeklik olarak dikkate alır. Ancak bunlarla toplumsal adaletin ve özgürlüğün sağlanamayacağını bilir. PKK, demokratik toplumsal bilince dayanan ahlak gücünü ortaya çıkardığında ve onu topluma mal ettiğinde kendi hukuksal sistemini kurmayı başarmış demektir. Bu yaklaşım PKK için her zaman temel bir ilke olmak zorundadır.

Dolayısıyla günlük hukuk ölçülerini ve ilişki düzeylerini fazla esas almak ne PKK’nin işi nede amacıdır. Onun için önemli olan paradigmasına dayanan ahlaki politik çizgi hukukunun uygulanıp uygulanmadığını denetlemek ve yönlendirmektir. PKK misyonunu bu temelde belirlemiştir. Bu faaliyetler yerine getirilirken bunu hukukun kuru ve ruhsuz maddi yaptırım gücünden ziyade ahlak ve bilincin manevi atmosferiyle başarmayı, toplumu ve örgütü bununla sürüklemeyi esas alarak hedeflemek zorundayız.

Son olarak şunu da vurgulamalıyız ki, parti hukuku ile toplum hukukunu karıştırmamak büyük önem taşır. Partiler özel ve özgün örgütlenmelerdir. Homojen örgütsel yapılardır. Aynı ahlaki özelikler gösteren ve ideolojik amaçları paylaşan insanların bir araya gelerek oluşturdukları örgütsel birliktir. Partilerin hukuk sistemlerini tüzükleri belirler. Üyeleri kendi iç tüzük hukuklarıyla hareket ederler. Toplumun sınırlı bir militan kesimini oluştururlar. Partiler, ideolojik, siyasi, ahlaki bakımlardan topluma hizmet ettikleri müddetçe varlıkları gerekli ve değerlidir. Ancak kendilerini toplum yerine koyamazlar. Bir parti kendi iç hukukunu tüm toplumun hukuku haline getiremeye kalkıştığında demokrasi ve özgürlükleri boğar. Reel sosyalist parti modeli ortaya çıkar ve bu da eşittir totaliter devlet hukukuna götürür. Zaten klasik komünist ve sosyalist partilerin en büyük hataları, parti hukukunu devletin hukuk sistemi haline getirerek deli gömleği gibi topluma giydirmeleri olmuştur.

Toplum hukuku farklı bir olgudur. Toplum homojen bir yapı değildir. Cins, sınıf, milliyet, inanç gibi sosyal kategorilerden oluşur. İdeolojik ve ahlaki özelikleri farklı olan kesimlerden meydana gelir. Bu kesimlerin hukuksal sistemleri de farklıdır. Tüm bu kesimleri aynı bir partinin hukuk sistemi içinde yaşamaya zorlamak totaliter bir hukuk düzenine götürür. Dolayısıyla kongre sistemi ve konfederal yapılanma bu farklılıkların zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkar. Aynı ideolojik, kültürel ve ahlaki prensipleri paylaşanlar konfederal yapılanma içine giremezler. Konfederal yapılanmanın amacı: demokratik amaçlarda birlik, ideolojik ve kültürel farklılıklarda özgürlüktür. KCK hukuku ve yargı sistemi bu amaç ve ihtiyaçların sonucu olarak gündeme girmekte ve yapılanması için arayışlar sürmektedir. Dolayısıyla parti tüzüğüne göre değil, Önderliğin Demokratik Ekolojik ve Cinsiyet Özgürlükçü paradigmasına göre örgütlenmek ve kurumlaşmak durumundadır.

Çok karmaşık, kompleks bir yapıya sahip olan evren, doğa ve toplum, egemenlik sistemi tarafından çarpıtılan hakikatle daha anlaşılmaz hale getirilerek; yaşamın sonunu getiren her türlü haksızlığın, adaletsizliğin zemini açıldığına göre; yaşamı doğru anlamlandırmak ve adaletsizliklere son vermek öncelikle büyük hakikat savaşçılığını gerektirir. Adaletsizliklerin oluşturulan hakikatlerdeki zeminini çözmeden tekil olaylar yığınıyla uğraşmak bir kör dövüşünü getirir ki, bu da pek sonuç alıcı olmaz. O halde egemenlik sistemi ve zihniyetinin yarattığı sorunlar yığınını aşabilmek, erenler gibi hakikat mücadelesi vererek insanın öz bilincini açığa çıkarabilmeyi; öz bilinç ve öz oluşum temelinde insanın tüm yaratıcı potansiyeli harekete geçirerek; her türlü anlamsızlığa, adaletsizliğe ve yıkıma karşı mücadele edebilmeyi gerektirir.

Toplumun öz gerçekleşimi, ancak insanın öz bilinç, öz düşünüm ve özgürlük ahlakı temelinde iradesiyle, özgürce yaşamasıyla olabilir. Günümüz toplumunda özgürce yaşayabilmenin teminatı adalet ve adalet uğruna verilen mücadelelerdir. Adalet ise ancak toplumun iradesiyle sağlanabilir. PKK’nin felsefesi ve mücadelesi bu gerçekliği ifade ettiği gibi; KCK’nin Toplumsal Adalet modeli de bu anlayışa uygun olarak düzenlenmiştir. KCK adalet anlayış ve sistemi toplumsaldır; dolayısıyla karar alma ve uygulama kaynağı da toplumdur. O halde gerçek bir adaletin sağlanabilmesi için öncelikle toplumda adalet bilinci, adalet duygusu ve özgürlük ahlakının işlemesi gerekir. Bu da ancak adalet bilinci, adalet duygusu ve özgürlük ahlakı temelinde gelişecek özgür yurttaş kimliğiyle mümkün olacaktır.

KCK sistemi ve Demokratik Ekolojik Toplum paradigmasına göre adalet anlayış ve sistemimizin tam oturtulamamasından kaynaklı yargı alanında bazı sorunlarımız yaşanmaktadır. Yargı sistemimizin halk içindeki örgütlenmesi gelişmemiştir; bu da KCK sisteminin gelişmesinde önemli bir alanın boş kalmasına sebep olmaktadır. Hareketimizin geniş bir alanda çok sayıda örgüt, kurum ve çalışma sahasıyla faaliyet yürütmesinden kaynaklı soruşturma ve dava konusu olan toplumsal sorunlarla daha yoğun olarak muhatap olmaktadır. Yargı sistemimiz ve anlayışımız tam oturmadığından, soruşturma ve yargılamalar alan örgütlerinin, yönetimlerinin inisiyatifine kalıyor. Alandaki kadroların PKK’nin yargı geleneğine, ahlakına, adaletine duyarlılığı yüksekse daha adil bir soruşturma ve yargılanma yapılıyor; alanda ki kadrolar yeterli bir duyarlılığa sahip değillerse anlık duygularıyla hareket etme, kendine göre bireysel tarzlarla hareket etme temelinde bazı uygulamalar olabiliyor. Soruşturma komisyonunun oluşturulması, soruşturmanın yürütülmesi ve belgelendirilmesinde eksiklikler yaşanmakta; bazı uygulamalarda soruşturmadaki ya da tutuklu durumdakilerin hakları gözetilmemekte; tutuklulara kötü muamele yapılabilmektedir. Ayrıca eşit ve adil olmayan bazı kararlar alınıp uygulanabilmektedir. Bu tür yaklaşımlar adaletimize ve yargı geleneğimize zarar vermektedir.

Bu durumdan Yüksek Adalet Divanı olarak bizim sorumluluğumuz vardır. Çünkü Y. Adalet Divanın KCK sistemini yargı alanında oturtmak gibi bir görevi de vardır. Kendimizi iyi örgütlememe; işimizi tam bir düzen ve disiplin içinde takip etmemeden kaynaklı bu görevimizi yerine getiremedik

Adalet alanında demokratik özerkliği uygulamanın zemini çok güçlüdür. Toplumun kendi içinde adalet konusu olan sorunlarını tartışarak çözüm iradesini ortaya koymayı hiçbir güç engelleyemez. Bu, Kürdistan’da doğal olarak belli oranda uygulanıyor da; daha organizeli, demokratik bir işleyişle, sorunları derinlikli ele almanın zemini vardır. Böyle bir yaklaşım, toplumsal yeniden kuruluşumuza da önemli katkılar sunar. Ancak konuya gerekli önemin verilmemesinden kaynaklı, fazla bir gelişme sağlanamamaktadır. Bunda, başta kurum bileşeni olarak kendi sorumluğumuzu görüyoruz. Daha organizeli ve ısrarcı çalışsaydık, sistemi geliştirmede pratik bazı sonuçlar sağlayabilirdik. Orta da somut adımların atılmasına yönelik sonuçların olmaması tarz ve tempomuzun yetmediğini gösteriyor.

Kürdistan’da yoğun olarak adalet ve hukuk sorunları yaşanmaktadır. Sürekli sömürge hukukundan dolayı sağlıklı bir toplumsal yapı ve işleyiş oluşturulamadığından toplumumuz kendi içinde yoğun olarak sorunlar yaşamaktadır. Sorunlar sağlıklı bir diyalogla, doğru çözümlenip, toplumsal olarak çözülemediğinden daha da ağırlaşmaktadır. Toplumda birbirine karşı şiddet kullanma, kan davaları; kadına karşı şiddet ve aile içi infazlar; aile içi sürekli huzursuzluk, toplum da birbirine güvensizlik ve dedikodu kültürü toplumumuzu içten içe çürütmektedir. Bu tür sorunlar toplumumuzun birliğine zarar verdiği gibi, özgürlük mücadelesine katılımın önünde de büyük bir engel teşkil etmektedir. Toplumun böyle içten birbirine kırdırılması sömürgecilerin işine geldiği için, sömürgeciler özel savaş politikalarıyla bu durumu daha da pekiştirmektedir. Organizeli olarak Kürdistan’da fuhuş, tecavüz kültürü ve uyuşturucu kullanma kültürü yaygınlaştırılmakta; işbirlikçilik ve ajanlık geliştirilmektedir. Ayrıca özgürlük mücadelesine ve Kürt halkına karşı ihanet durumu olan bir çok kişi hiçbir yaptırıma tabi tutulmamış ya da durumu netleştirilmemiştir. Türk devleti ve Kürdistan’daki diğer egemen güçler Kürtlere karşı her türlü hukuksuzluk ve adaletsizliği yapıyorlar; ancak buna karşı adalet ve hukuk alanında yeterince mücadele ettiğimiz söylenemez. Tüm bu sorunların çözümü için KCK’nin örgütlü yapılarının adalet ve hukuk alanında da ortak bir pratik politika perspektifiyle eş güdümlü olarak çalışmaya ihtiyaç vardır.

KCK sistemi, toplumsal sorunları çözmek ve toplumu örgütlemek için kurumlar geliştirmiştir. Bu kurumların ilk temeli KONGRA-GEL 3.Kongresinde atıldı ve ilan edildi. Yasama, Yürütme, ve Yargı,güçler ayrılığına dayanan bu sistemin toplumsal kuruluş modelimize uymadığı zamanla açığa çıktı. Çünkü güçler ayrılığı prensibi liberal sistem anlayışına dayanmaktadır. Batı Avrupa liberal devlet sistemlerinin, devletin iç dengelerine dayanan mantığını ifade etmektedir. O nedenle ilan edilmesine rağmen kurumsal sistemimizle yapı uyuşmazlığına girdi. Sorunları çözmek yerine yeni sorun ve çelişkilerin kaynağı haline geldi. Yargı kurumuna gereğinden fazla rol ve ağırlık verilmesi Demokratik Komünal sistemimizle uyuşmazlık gösterdi. Çünkü KCK sistemi politik ve ahlaki prensipleri esas alan hukuka tali düzeyde rol veren bir sistemdir. Önderliğin politik ahlaki topluma ilişkin çözümleri ve hukuka yönelik değerlendirmeleri geliştikçe, hukuk ve yargı sorunlarımıza yaklaşım konusunda anlayış derinliğini sağladı. Teorik ve pratik sorunlarını daha da anlaşılır kıldı.

Kongra-Gel 7. Genel Kurulunda KCK Sözleşmesindeki ‘Adalet Bölümünün’ yeniden düzenlenmesi ve ‘KCK Toplumsal Adalet bildirgesi’ nin çıkarılmasıyla, Toplumsal Adalet sistem ve anlayışımızda Önderliğimizin ahlaki-politik toplum perspektifine uygun olarak önemli bir çerçeve oluştu. Kongreden sonra adalet sistem ve anlayışımızın pratikleşmesine yönelik tartışmalar yürütüldü. Bu tartışmalar üzerinden planlamaya gittik. Planlamamız temelde üç ayak üzerinden gelişti. Birincisi, kurum bileşeni olarak, toplumsal adalet konusunda daha derinlikli bir perspektife ulaşmak için, öncelikle kendimizi eğitmeliydik. Bu belli oranda yapıldı. İkincisi Adalet sistem ve anlayışımız resmi belgelerimizde bir çerçeve kazanmıştı. Ancak, öncü kadro ve toplumsal yapımız bundan fazla haberdar değildi. Sistemimiz, öncü kadro ve toplumsal yapımızdan oluştuğuna göre; adaletimizin organize olabilmesi için, öncelikle öncü kadro ve toplumsal yapımızın Adalet sistem, işleyiş ve anlayışımıza ilişkin, ortak bir bakış açısına sahip olmaları gerekiyordu. Öncü kadroya ilişkin tüm parça örgütleri, alanlarla görüşülerek akademi, kadro okulları ve diğer eğitim devrelerinde adalet sistem ve anlayışımız ders olarak işlendi. Bu eğitim çalışmaları ve tartışmalar adalet anlayışımız konusunda belli bir bakış açısı yarattı. Bu eğitim çalışmaları sürecinde yürütülen tartışmalarda, adalete ilişkin sorunlarımızın daha kapsamlı olduğu ve adaletimizin bir toplumsal organisazyona kavuşturmanın yoğun bir ihtiyaç olduğu, daha net bir şekilde açığa çıktı. Sistemimizin toplumsal bir modele dönüşebilmesi için öncelikle öncü kadronun bakış açısı net olması gerekirdi. Bunun için eğitim çalışmalarını yürüttük. Diğer boyutuyla toplumsal adalet modelimiz, halk zemininde pratikleşeceğine göre, halkımızın da bu sistemi tanıması gerekiyordu. Bunun için ‘Toplumsal Adalet Modelimizin’ basınımızda yoğun olarak işlenmesini planlamıştık. Bu doğrultu da basın komitesi ile de görüştük; olumlu cevap verilmesine rağmen, pratikleşme de zayıf kalındı. Üçüncüsü Adalet sistemimizin oluşturulmasına ilişkindi. Bir toplumsal sistem ve organizasyona dönüşmeden toplumsal adaletimizin sağlıklı işlemesi mümkün değildi. Bunun için parça örgütleriyle irtibata girdik. Parça örgütlerinin kendi yapısına yönelik adaleti eğitim konusu yapmada yaklaşımları olumlu olmakla beraber, şimdiye kadar toplumsal adalet modelini geliştirmeye yönelik hiçbir adım atmamışlardır. Maxmur Adalet Divanıyla ortaklaşma da belli bir düzey yakalanmıştır. Mahmur Adalet Divanındaki üyeleriyle birlikte, Maxmur’un hukuk belgeleri taslak olarak yeniden düzenlendi. Askeri Mahkemenin özgünlüğünden kaynaklı fazla bir diyalog ve ortak çalışma olmamıştır. Ancak ortaya çıkan sonuca göre, daha yakın bir diyalogla, çalışma da birbirini tamamlayacak bir ilişkilenmeye ihtiyaç vardır. KCK Adalet Divanının yakın çalışması gereken temel kurumlardan bir tanesi de Hukuk komitesidir. Hukuk komitesiyle de bazen ortak tartışma yürütülse de pratikleşen bir ilişki gelişmemiştir.

Hukuk komitesinin amacı ve görevi, KCK sözleşmesinde tanımlanmıştır. Bu görev tanımlanmasına rağmen hukuk komitesinin kendi amacına ve öngörülen hedeflerine göre verimli çalıştığı ve işlev gördüğü söylenemez. Bunun birkaç nedeni vardır. En başta gelen nedeni; KCK nin tarif ettiği toplumsal yapılanmada, hukuka nasıl bir rol biçeceği ve kurumsal işleyişe kavuşturacağı konusunda pratikte yeterince netliğin sağlanmamasıdır. İkinci nedeni, hukuk çalışmaklarının pratik sahada fazla bir ihtiyaç olarak ön plana çıkmamasıdır. Siyasi ve askeri mücadelenin yoğunluğu hukuksal çalışmaları geri plana itmekte, önemsiz kılmaktadır. Son gelişmeler bu ihtiyacın giderek gelişeceği ve bu çalışmaların önem kazanacağı göstermektedir. Ama şimdiye kadar örgütsel aktiviteler açısında fazla ciddi bir ihtiyaç olarak kendini dayatan bir sorun haline geldiği söylenemez. Üçüncü bir neden hukuksal çalışmaların zeminidir. Hukukun işlev alanı devlet ve toplum ilişkilerini kapsayan alandır. Bu zeminde demokratik hukuk çalışmaları pratik bir işlev kazanabilir. Mücadele ve kurumlaşma adımlarını sağlayabilir. Eğer çalışmalar bu zeminden kopuk ve ilişkisizlik söz konusu olursa bu çabalar ciddi bir sonuca ulaşamaz. Bu durum çalışmaları anlamsız ve verimsiz kılmaktadır. Diğer önemli nedeni de kurumda çalışan arkadaşların çalışmalara ciddi ve istekli yaklaşmamalarıdır. Şimdiye kadar çalışmaların verimsiz kalmasının önemli nedenlerini böyle sıralamak mümkündür. Önderliğin hukuk alanını altı temel çalışma sahasından birisi olarak değerlendirmesini ve Kürdistan’da yaşanan hukuksuzlukları göz önüne aldığımızda bu alanın acilen aktifleştirilmesine ihtiyaç vardır. Ayrıca Kongra-Gel 4. Ara Dönem Kurulu bu alanda pratikleşmesine ilişkin bazı kararlar almıştır. Bu kararların uygulanması da hem bir görev, hem de dönemin temel ihtiyaçlarıdır.

Bu toplantımızın, demokratik özerklikte ‘Toplumsal Adalet’in uygulanmasına ilişkin teorik bir çerçeveyle birlikte, saydığımız adalet sorunlarımızın çözümü, bu alanda kurumlarımız arasında ortak çalışma, adalet kurumlarımız ve hukuk komitesinin pratikleşmesine ilişkin güçlü bir perspektif sunacağına ve ön açıcı kararlar alacağına inanıyoruz.
Devrimci Selam ve Saygılar. 16.10.2010

KCK YÜKSEK ADALET DİVANI”


Şeklinde olduğu, belge içeriğinde birçok bölücü ve yıkıcı mesajla birlikte özellikle yaşlı, genç çocuk, kadın ayırmadan binlerce insanımızın ölümüne neden olan el kanlı örgütün adaletinden bahsedildiği, PKK’nın ve üst yapılanması olan KCK’nın kendi adalet sistemini kurması ve bu suretle adaletsizliklere son verilmesi gerektiği üzerinde durulduğu,
Yine aynı flash bellekte;
KCK SÖZLEŞMESİ ADALET BÖLÜMÜ” ibareleri ile başlayan sözde KCK Adalet Divanının üye sayılarını ve belirtir belge ve KCK sözleşmesinin 28,29,30’ uncu maddelerinin yer aldığı metin belgesi yer aldığı,
KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜME DOĞRU DEMOKRATİK ÖZERKLİK” ibareleriyle başlayan Seyfettin ARI tarafından kaleme alınan kitap word formatında yer aldığı,
KCK TOPLUMSAL ADALET BİLDİRGESİ” ibareleri ile başlayan sözde sözleşmeye aykırılık suçları ve toplumsal adalet ilkeleri belirleyen metin belgesi olduğu,

SON” ibaresiyle oluşturulan metin belgesinde sözde Demokratik Özerkliğin inşası aşamasında yapılması gerekenler ve örgütlenmenin gerekliliğinin anlatıldığı metin belgesi olduğu,
Dosya kapsamında bu metin belgelerinin detayları ile birlikte şüpheliden elde olunan benzer mahiyette belgeler bulunduğu, belge içeriklerinin genelde yukarıda izah edildiği üzere olduğu, terör örgütünün eylem ve stratejisinin ve terör örgütü lideri Öcalan’ın görüşlerinin yer aldığı, elde olunan belge bilgilerden şüpheli İsmail’in örgüt içerisinde karar mekanizmasında yer aldığı,
Anlaşılmıştır


Yüklə 14,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   848   849   850   851   852   853   854   855   ...   3060




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin