TUNÇER ÖZDOĞAN: (anlaşılmıyor) Düşünce biçiminin egemen olduğu pozitif sistemin tamamıyla çağrı merkezli bir düşünce biçimidir diye düşünüyorum. (anlaşılmıyor) baktığımızda insan merkezli felsefelerin ya da sistemlerin ideolojisi olduğunu biliyorum. Peki içinde soru sormak gereken bilgilerin o yine soru ya döndürülür. Tanrı merkezli, insan merkezli sistemlerin dışında farklı yapıda sistemler olabilir mi? Veya Tanrı veya insan merkezli düşüncelerin dışında başka düşünce sistemlerinden bahsedilebilir mi? İşte bu soruyu sorduğun anda ulus devleti tartışmaya konulabilir. Tam da bu nedenden okullarda felsefe kürsülerinde Tanrı ve insan merkezli düşüncelerin biçimlerinin veya felsefelerin dışındaki felsefeler öğretilmez, tartışma konusu yapılmaz. Öğrencilerin bu tür felsefelerin dışında kalması istenir. Veya çok elit bir tabaka insan merkezli veya tanrı merkezli felsefe akımlarının dışında çalışırlar. Onlar da kendileri için de veya dar grupla içerisinde bunu sohbet konusu yaparlar. Ya din konusu örgütlenmenin konusu, uygulanmanın konusu gelmesini engellemeye çalışırlar. Çünkü kan veya herhangi bir tanrı merkezli filozofun şöleni düşünsel bir sistem içerisinde din konusu haline geldiğinde (anlaşılmıyor) bir sistem ortaya çıkacaktır. Ama tanrı veya insan merkezli düşünce dışındaki buna benzer farklı sistemler tartışma konusu yapıldığında bugünkü ulus devlet veya tanrı merkezli düşünce sistemli merkezler eleştiri halindedir. Bu anlamda insan ve tanrı merkezli düşünce dışındaki felsefeler değil de ve bunun dışındaki felsefeler ve felsefe biçimleri ve felsefenin gönderdiği bilim akışı bilgi, bilim anlayışı, bilgi algısı veya siyaset teorisi mümkün mü? Gibi Sorular sorup bunun üzerine çalışmalar yapmak bilim akışı için korkudur. Tüm bunları ele almamızın esas nedeni özgürlükle, bağımsızlıkla ilgilidir.Yani tüm bu felsefeye ilişkin (anlaşılmıyor) bir çalışma yapıyor olmaktayız. Yapılamakta olan gerçekse ki felsefenin gerçekten devletin dilinden ayrı düşünülmesi için değil de bu anlam da özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi ile ilgili gönderme yapıyor. Felsefe özgürlük ve bağımsızlık değil ama bu anlamda sorgulanması gereken özgür bir yaşamdır. Özgürlük sorunudur. Yani biz bilgiyi, felsefeyi, siyaseti iç içe bir biriyle ilişkili olarak ele alıyoruz. Bu anlamada gerçek yapabilmek doğru politikayı pratik bir uygulama haline dönüştürebilmek için felsefeye önem veriyoruz. Biz ne zaman felsefenin (anlaşılmıyor) ayrı yani siyasetten özgürlük mücadelesi siyasetin kendisidir. Politikanın kendisidir. Bu anlamada politikanın, felsefenin ve bilimin doğrudan ilişkisi vardır. Bir de sürekli sorgulanması gerekiyor. (anlaşılmıyor) Yani bilimi, felsefeyi, politikayı, politikanın sorunlarını, bilimin sorunların bildiğimiz oranda, bilgimiz dâhilin de sürekli sorgulama konusu yapıyoruz ama kendimizi bilimdi, felsefeydi, politikaydı ne kadar yapılandırır sak o kadar bu değişimler arasındaki ilişkiyi daha iyi kurarız ve bu uygulamaya döndüğünde bu bizim için bir başarı ölçütüdür. Yani bir örgütlü çalışmaya, örgütlü ilişkilere dönüştüğünde bizim için bir başarı ölçütü olacaktır.Yine gerek ben gerek siz burada felsefeye ilişkin bir takım kavramlara başvuruyoruz. Yani felsefeyi kavramlarla anlatıyoruz. Elimizde ki her şey aslında ilişkilere veya her hangi bir nesneye ilişkin tanım yaptığımız da harf koyduğumuz da kavramlara başvuruyoruz. Masa, sandalye, Kürt, Dil, elektrik işte bunların her biri birer kavramdır. Peki, bu kavramalara yüklediğimiz anlamlar üzerinden konuşuruz. Ve bu kavramlar arasındaki ilişkiye yüklediğimiz anlamlar üzerinden düşüncelerimizi ifade ederiz. Bu kavramlar üzerindeki ilişkiler ne kadar derinse veya bu kavramlar arasındaki ilişkiyi ne kadar sağlam kuruyorsa, düzgün kuruyorsa düşüncelerimizi o kadar iyi yansıtır. Doğal olarak ta bu düşünceler uygulamaya döndüğünde veya örgütlü çalışmaya döndüğün de o kadar başarılı olacaktır.