TUNÇER ÖZDOĞAN: Daha önce konuştuğumuz şeyler felsefenin yüz de otuzunu felsefe yaparak geçiririz. (Anlaşılmıyor) burada sürekli kurama dair konuştuk. Herhangi bir nesneye dair, tekniğe dair, canlıya dair konuşmuş değiliz. Yani bu maddi ya da canlıya dair konuşmuş olduğumuz kadar bilime dair de konuşmuş olabiliriz. Bu anlamda bilim ile felsefe arasında ki fark ve özellikler ortaya çıkmış oluyor. Kuramın anlamı da biraz ortaya çıkmış oluyor. Sürekli felsefe ile kuram arasındaki ilişkilerden bahsettik. Bu anlamda kurama dair konuşmuş olduk. Felsefe ile kurama yapılan bir müdahale (anlaşılmıyor) yani bu kötü sonuçlar şu anlama gelir. Doğal olarak biz burada bir şey konuşuyoruz. Zamanla fikirlerimiz de bu anlamda bir takım değişiklikler ortaya çıkıyor. Farklılaşıyor fikirlerimiz. Ve bu değişiklikten sonra bazı arkadaşlarımız farklılaşacak. Şöyle ya da böyle davranacak. Yani onun (anlaşılmadı) bir takım farklılıklar ortaya çıkacak. Bunun nedeni burada herkesin kendi kuramına müdahalesiyle ilgilidir. Yani biz burada Kurama müdahale etmiş oluyoruz. İyi kuram da farkına varmadan bizim toplum kültürümüzü, siyasi kültürümüzü değiştirecek ve farklılaştıracaktır. Buradaki güç ilişkilerimiz önemli sonuçlar doğurur bu anlamda. Yani burada (anlaşılmadı) bir şeyi uygulamak konusunda yeni bir anlayış ortaya çıkmış oluyor. Bu anlamda güç ilişkilerimiz pratik sonuçlar doğurabilir. Kuramdan bileceğimiz bilim ile ideoloji arasında çizgiler çizerek bu anlamda doğru felsefe mümkün olacaktır. Yani bilim ile ideoloji arasında bugün size hani örneklerden bahsediyorum. Bir Kürt coğrafyası reddediliyorsa Kürt halkı veya bu dili reddediliyorsa bu ideolojik bir yaklaşımdır.(anlaşılmadı) ama Kürt halkının varlığı üzerine yapmış olduğumuz ama tarih üzerine ama psikoloji üzerine, sosyoloji üzerine felsefi görüşler üzerine yapacak olduğumuz çalışma bilimsel bir çalışma olacaktır. Bu anlamda biz eğer yokluğundan bahsediyorsak veya bu konuda herhangi bir bilgimiz yoksa ideoloji yani bir ulus devletinin ideolojisinin etkisi altında kalması coğrafyada var olan halkın varlığı konusunda ikna olduğumuz oranda bizi o anlamda karşılayacaktır. Buradaki bilim ile ideoloji arasındaki farkta budur. Felsefe yaşamın anlamını sorgulamaksa biz de buradaki varlığımızın anlamını sorgulama yamakta felsefe yapamaya başlayalım. Hatta Biz buradaki yapmış olduğumuz konuşmayla sürekli kendimizi, ilişkilerimizi, yaşantımızı, siyasi ve toplumsal yaşantımızı sorgulamak, yani yaşantımızın daha anlamını kılmak için çaba harcarız. Bunu felsefe aracı ile yapmak gerek. Stockrak bu nu 2500 yıl önce Atina halkları arasında yapmaya çalışmış. Stockrat 2500 yıl önce Atina halkına soru sormayı öğretiyordu. Yani felsefe yapıyor ve felsefe yapmayı öğretiyordu. Stockrat felsefe tarihinde ilk filozoflardan biri olarak bilinir. Onun felsefesi sürekli halk arasında soru sormak ve o sorulara cevap almak, Halkı soru sormaya teşvik eden bir felsefe anlayışa sahiptir Stockrat. Stockrat’ın Atina da yapmaya çalıştığını burada yapmaya çalışıyoruz demiştik. Ama yaptığımız buydu zaten. Stockrat’a göre felsefe beceri ile kendimize soru sormak nerdeyiz? Burası neresi? Burada ne yapılır? Niçin yapılır? Nasıl yapılır? Buradaki varlığımızın amacı nedir? Buradaki varlığımızın anlamlandıralım. Bunların hepsi felsefe için sorulardır. Buradaki varlığımızı anlamlandırdığımızda, daha siyasi kıldığımız, daha felsefik kıldığımız oran da varlığımız da ilişkilerimiz de daha anlamlı hale gelecektir. (anlaşılmadı) yani yaşantımızı daha gelişmeli hale getireceğiz ama (anlaşılmadı) dediğim gibi iktidarlar kaygılı toplulukları, kederli, üzüntülü toplulukları yönetmesi kolaydır. Soru soran, sorduğu soruya cevap arayan ve cevabı bulan insanları yönetmek kolay değildir. Hatta mümkün de değildir. Bu tür topluluklar kederlerle kurtulurlar. Yani Soru sorduğu sorulara cevap verdikleri oranda (anlaşılmadı) her alanda uygulamaya geçirdikleri oranda kederden de kurtulur bu insanlar. Üzüntüden ve kaygıdan da kurtulurlar. AKP ye dönüp baktığımızda geçen gün 3 – 4 gün kadar önce bir yakınım vardı işte onun cenazesine gittim. Halamdı. Halamın oğlumun cenaze işleriyle ilgiliniyordum. Cenaze işilerini o kadar kolay hale getirmişler ki hiçbir şeye elimi sürmüyorum hiçbir şeye para vermiyorum. Cahil tarafa otobüs getirdiler. O otobüslerle Mezarlığa götürdüler. Mezarlıktan bizi evlere dağıttılar yani insanları yani bu kadar o kederli günü, üzüntülü günü bu kadar kolaylaştırmışlar. Dönüp işte bu ülkedeki hastanelere baktığımızda veya tırnak içinde söylüyorum okulların haline baktığımızda milletin okullardaki haliyle ilgili, sağlık sitemine, eğitim sistemine veya hukuk sistemine baktığımızda dökülüyor. Hiçbir sorunu çözmüyor tam tersine üzerine daha da sorun yaratıyor. Yani adamlar ölüme, mezarlığa dair camiye dair sorunları çözüyorlar. Kedere dair sorunları o kederi katlandıracak şekilde, üzüntüye dair sorunları üzüntüyü katlandıracak şekilde çözüyorlar. Ama dağılım sisteminin sorunları çözmek gibi bir dertleri yok. Bu aynı zaman da kedere dair, üzüntülere dair sorunları katlandırarak bize yaşattığı oranda demek ki AKP yönetim kurulunda bir kolaylık sağlıyor kendisine.