DEMOKRATİK KONFEDERALİZM
Demokratik Konfederalizm bir toplumun tabandan başlayarak kendini en geniş biçimde demokratik olarak örgütlemesidir. Tabandan başlayarak oluşturulan demokratik kurumlaşmaya dayalı bir sistemdir.
Mahalle ve köy komünlerinden mahalle meclislerine ve il meclislerine kadar örgütlenmelerini her alanda geliştirmek ve bunların genel iradesini temsil eden bir halk kongresini kurumlaştırmak Demokratik Konfederalizmi oluşturur.” Şeklinde yazı ve teröristbaşı Abdullah ÖCALAN’ın fotoğrafının olduğu,
KCK/TM Yapılanması Üzerinden Demokratik Özerklik Stratejisi
Terör örgütü 31 Mayıs 2010 tarihinden itibaren Dördüncü Dönem olarak adlandırdığı, Topyekûn Savunma adını verdiği ve dayanak noktasını ise Demokratik Özerkliğin teşkil ettiği bir strateji izlemektedir. Öcalan tarafından Demokratik Özerklik “yerel birimlerin daha güçlü hale getirilmesini, idari yapıda özerk yönetim birimleri olarak yapılandırılacak bölgesel meclislerin kurulmasını, tüm yerel birimlerde, meclis sistemini esas alan bir modelin geliştirilmesini, bölgede emniyet ve adalet hizmetlerinin ortak yürütülmesini” içeren bir politik-idari yapılanma modeli olarak ifade edilmektedir. Hâlbuki bahse konu modelin ilk anda özerk, uzun vadede de birleşik bağimsiz kürdistan hedefinin alt yapısı olduğu,
31 Mayıs 2010 tarihinden itibaren örgüt yanlısı basın yayın organlarında örgütün üst düzey kadrolarına dayanarak “yakın bir zamanda demokratik özerkliğin ilan edileceği” haberlerine yer verildiği ve bu yönde şiddet ve kitlesel eylemlerin tırmandırılmasının amaçlandığı ve Demokratik Toplum Kongresi tarafından 07-08 Ağustos 2010 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen Kongrede Demokratik Özerkliğin ilan edildiğine dair ifadelere yer verildiği,
PKK, KCK/TM, yandaş oluşumlar ve BDP’nin, demokratik özerklik ilan edilmesi çerçevesinde yürüttüğü faaliyetler ele alındığında, öncelikli olarak özerklik talebine zihni bir hazırlık oluşturulmaya çalışıldığı, bu kapsamda yapılacak eğitim faaliyetleri ve akademik çalışmalarla, “Demokratik Özerkliğin son derece makul, Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik yapısına uygun, diğer toplumlarca da kabul gören bir talep” gibi lanse edildiği ve başta yandaş kitle olmak üzere, bölge halkına benimsetilmeye çalışıldığı,
Demokratik Özerklik stratejisinin hayata geçirilmesinde KCK/TM, BDP, DTK, DYG-M ve DÖKH’ün aktif faaliyet yürüttüğü, örneğin, Demokratik Özerkliğin BDP’nin resmi internet sitesinde, “Demokratik Çözüm İçin Demokratik Özerklik Projesi” adı altında sunulan raporla “Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununda çözüme dair siyasi tutum belgesi” olarak nitelendirildiği ve “Türkiye’nin siyasi-idari yapısında reform ve Kürt sorununda çözüm modeli taslağı” olarak kamuoyuyla paylaşıldığı, raporda Demokratik Özerkliğin “demokratik öz yönetim anlamına geldiği ve Demokratik Cumhuriyet’in özüne uygun niteliklerin pekiştirilmesi” olduğunun ifade edildiği,
Demokratik Özerklik çalışmaları kapsamında, 07-08 Ağustos 2010 tarihlerinde Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi’nin 4.Konferansının aralarında BDP’li Milletvekilleri, İl ve İlçe Yöneticileri, Belediye Başkanları ile kapatılan DTP eski milletvekilleri Ahmet TÜRK ve Aysel TUĞLUK’un da bulunduğu 600 kişinin katılımıyla gerçekleştirildiği,
Bu suretle Demokratik Özerkliğin terör örgütünün Birleşik Bağımsız Kürdistan kurma hedefine yönelik stratejisinin günümüze yansıması olduğu, “Yerel birimlerin güçlendirilmesi ve idari yapıda özerk yönetimlerin tesisi, bölgede emniyet ve adalet hizmetlerinin ortak olarak yürütülmesi vb.” taleplerin arka planında önce özerk daha sonra Birleşik Bağımsız Kürdistan’ın kurulması hedefi bulunduğu,
Terör örgütünün uluslararası konjonktürdeki gelişmelere paralel olarak pragmatist bir yaklaşım sergilediği ve özerklik talebi ile ilgili elde edeceği her kazanımın nihai hedefine ulaşmada çok önemli bir yer teşkil edeceğinin farkında olduğu, zira son yirmi yıllık süreçte, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi uluslararası organizasyonların da desteğiyle özerk kazanımlar elde eden tüm toplumların (Afrika’da, Balkanlarda vb.) bir süre sonra bağımsızlıklarını ilan ettikleri, Öcalan tarafından Kosova modeli vb. ifadelerin sıklıkla dile getirilmesinin altında bu düşüncenin yattığı,
18 Ağustos 2010 tarihinde, örgüte müzahir Fırat Haber Ajansı’nın İnternet Sitesinde Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme notu yayınlandığı Öcalan’ın son değerlendirmesinde; “Demokratik Özerkliğin Kürtlerin çözüm projesi olduğu; siyasi, hukuki, ekonomik, kültürel, öz savunma ve diplomasi boyutu bulunduğu; Demokratik Özerklik için topyekun bir seferberlik başlatılması gerektiği; Demokratik çalışmaların DTK’nın alanı olduğu ve bu nedenle de DTK’nın seçimlere kadar bu konuda somutlaştırıcı adımlar atması gerektiği; Demokratik Özerkliğin ekmek su kadar lazım olduğu bu nedenle ibadet eder gibi gece gündüz çalışmaların yürütülmesi gerektiği” gibi hususlarını dile getirdiği,
“KCK’NIN TÜM ORGAN, BİLEŞEN, ÖRGÜT, KURUM VE KADROLARINA” ibareleriyle başlayan belgenin alt kısmında “Yaşasın halkımızın demokratik özgür adaleti! Yaşasın Kürt Halk Önderliğinin eşsiz direnişi! KCK YÜKSEK ADALET DİVANI 22.10.2010” ibaresinin geçtiği sözde adalet ve hukuk alanında çözüm yolları ortaya koydukları belge ve “TOPLUMSAL ADALET TOPLANTISINDA ALINAN KARARLAR” ibareleriyle başlayan Sözde KCK Yüksek Adalet Divanı tarafından alınan kararların word formatında yer aldığı,
Word belgesinin yapılan incelemesi neticesinde;
17-20 ekim tarihleri arasında KCK’nın organ ve birleşenlerinin katılımıyla demokratik özerklikte adalet ve hukuk, adalet sorunlarımız ve çözüm yolları, toplusal adalet modelimizin pratikleştirilmesi ve bu alanda tüm örgütlü yapılarımızın koordineli çalışması gündemleri ile KCK Adalet Divanı tarafından bir toplantı düzenlendiği, toplantıda, Kürdistan Halkı, Özgür Ve Demokratik Toplumsal Adaletini Kuracak, Sömürgeci Yargı ve hukuktan Hesap Soracaktır” şiarıyla demokratik özerklikte toplumsal adalet ve hukukun ele alındığı teorik bir tartışma yürütüldüğü, adalet sorunlarının tartışıldığı, önemli kararlar alındığı,
“KCK’NİN TÜM ORGAN, BİLEŞEN, ÖRGÜT, KURUM VE KADROLARINA
Toplantımız, adaletsizliğin temel çıkış kaynağı olarak tahakküm, devlet ve iktidara karşı adaletin temel kaynağının toplum olduğu tespitine dayanarak; toplumun adalet işlerinin devlet yargısına ve bürokrasiye bırakmanın, toplumun ahlaki temelde politika yaparak, kendi sorunlarını çözme iradesinin elinden aldığı tespitinde bulunarak; adaletsizliğin esas kaynağı olan devletin yargısının adil olamayacağını belirlemiştir. Devlet ve iktidarın kendini toplumsal gözeneklere yaymasından kaynaklı toplumda yaşanan adalet sorunları ile Bizzat devletin, iktidarın ve hegemon güçlerinin topluma saldırması, toplumu sömürgeleştirmesi sonucu oluşan adaletsizliklere karşı, adaletin temel güvencesinin toplum olacağı; bunun da toplumun aydınlanmış bir zihniyetle örgütlü ve tüm yaratıcılığıyla eylemli duruşuyla mümkün olacağı vurgulanmıştır.
Sömürgeci egemen güçlerin Kürtlere yönelik uyguladığı asimilasyon, katliam, işkence ve toplum kırım politikaları sonucu, toplumumuzun yoğun olarak adaletsizliklere maruz kalması ve sömürge politikalarının etkisiyle toplumsal ahlakın bozulması sonucu kendi içinde de yoğun olarak adalet sorunlarıyla karşı karşıya kalmasına rağmen; adalet sistemimizin şimdiye kadar bir toplumsal örgütlülüğe kavuşturulmamasını büyük bir gecikme olarak değerlendiren toplantımız; Toplumsal Adalet modelimizin hızla örgütlendirilmesini dönemin temel bir görevi olarak belirlemiştir. Toplumsal Adalet modelimizin şimdiye kadar toplumsal bir örgütlülüğe kavuşturulmamasına yönelik eleştiri ve öz eleştiri geliştiren toplantımız, tüm toplumsal ve örgütlü yapılarımızın iç adalet sorunlarını çözmeye yönelik yaygın olarak çözüm birimlerini örgütleyerek, diyalogla, özgürlük ahlakını esas alarak, ahlaki-politik yaklaşım temelinde toplumsal adaletimizi sağlamanın, toplumsal kuruluşumuz bakımından, hayati önem arz ettiği tespit edilmiştir. Toplantımız, sömürgeci sistem ve işbirlikçilerinin toplumumuza karşı uyguladığı hukuksuzluk ve adaletsizliklere karşı ise hukuksal haklarımız savunmadan, protesto eylemlerine; boykottan, sivil itaatsizlik eylemlerine; direnişten, öz savunma ve meşru savunmaya kadar geniş ve yaygın bir eylem perspektifiyle mücadele ederek haklarımızı almayı temel bir özgür yurttaşlık görevi olarak belirlemiştir. Bu görevin daha güçlü bir şekilde yerine getirilebilmesi için, başta öncü kadro olmak üzere KCK’nin tüm örgüt, kurum, bileşen ve yapılarının rollerini oynamalarına yönelik çağrıda bulunulmuştur.
Öncelikle inkârcı-sömürgeci hukuk ve yargı sisteminin halkımız üzerindeki tahribatlarını değerlendiren toplantımız, yakın dönemde KCK operasyonları adı altında halkımıza dayatılan sömürgeci hukuksuzluğun yol açtığı tahribatları ve alınması gereken acil önlemleri bir kez daha gözden geçirme gereğini duymuştur. Önderliğimize, halkımıza ve hareketimize karşı yürütülen bu adaletsizliğe ve hak tanımazlığa karşı asla sessiz kalınamayacağı, halkımızın da kendi toplumsal yargısını geliştirerek, hesap sormanın elzem ve tarihi bir görev olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu amaçla toplantımız, başta hareketimize karşı AKP’nin imha ve tasfiye amaçlı plan ve uygulamalarına katılan, kan, şiddet ve gözyaşı üzerinde rant sağlayarak, soykırım ve asimilasyon politikasında aktif ve bilinçli rol oynayan, halkımızın değerlerini peşkeş çekerek üslendikleri bu uğursuz rolleriyle de barışın ve demokratik çözümün önünde engel oluşturan işbirlikçi hain unsur ve kesimlere karşı inceleme başlatarak soruşturma yürütmenin kararına varmıştır. Halkımızın şikâyet ve başvurularını inceleme kararını alan toplantımız, suçluları açığa çıkarıp yargılamanın ertelenemez acil bir görev olduğunun tespitsine varmış, bu temelde kapsamlı bir çalışma başlatmıştır.
Toplantımız, Önderliğimize ve mücadelemize karşı yürütülen uluslararası hukuksuzluğa karşı etkili mücadele yürütmeyi, komplo hukukunu teşhir ve deşifre etmeyi temel ve önemli bir görev olarak önüne koymuştur. Kürt halkına ve Önderliğine karşı içte ve dışta yürütülen inkârcı ve sömürgeci hukukun yaratmış olduğu toplumsal haksızlıkların, travmaların, soykırımların ve kültürel asimilasyonun uluslar arası hukuk kuruluşlarına taşınarak mahkûm edilmelerinin sağlanması hedeflenmiştir.
Toplantımız, tarih boyunca T.C. sömürgeci ve inkârcı hukuk sisteminin gereği olarak yapılan takriri sükûn kanunu, istiklal mahkemeleri, anadil yasaklanması; Dersim, Genç-Palu, Ağrı gibi alanlarda yürütmüş olduğu operasyonlar da yapılan soykırımlar ve halkımıza karşı işlenen siyasi, sosyal, ekonomik, ekolojik kültürel, savaş gibi tüm toplumsal suçları belgeleyerek, argümanlarını tarihsel verilerle kanıtlama temelinde dosyaların hazırlanarak uluslararası hukuka taşımanın kararına varmıştır.
Yine otuz yıllık savaş boyunca, bugün devletin resmi politikası olarak işlendiği açığa çıkmış bulunan, Ergenekon ve JİTEM tarafından işlenen failli meçhul cinayetler, köylerin boşaltılması, Kürdistan coğrafyasını ve ekolojik sistemini tahrip eden, gerillaya ve halkımıza karşı işlenen savaş suçlarını açığa çıkararak uluslararası alanda mahkum etmeyi temel görev olarak belirlemiştir.
Ayrıca Toplantımız, halkımızın toplumsal adalet sistemini demokratik özerkliğin hukuk anlayışı temelinde geliştirip kurumlaştırmanın ciddi tartışmalarını yürüterek önemli kararlar almış bulunmaktadır. Başta kuzey Kürdistan olmak üzere, Kürdistan’ın tüm parçalarında halkımız, sömürgeci ve inkarcı yargı kurumları ve mahkemeler yerine, kendi demokratik ve ahlaki adalet kurumlarını oluşturarak, sorunlarını kendi toplumsal sisteminin demokratik kurumlarında çözmenin kararına varmıştır.
Sömürgeci hukuk ve yargı sistemi halkımızın sorunlarını çözmek bir yana, var olan sorunları ve toplumsal çelişkileri daha da derinleştirmekte, bilerek içinden çıkılamaz hale getirdiği yeterince açığa çıkmış bulunmaktadır. Artık halkımız sömürgeci devletlerin mahkemelerine başvurmamalı, sorunlarını buraya taşırmamalıdır. Halkımızın gelenekleri içinde sorunların çözüm yöntemleri bilinmektedir. Halk meclisleri, adalet divanları, komisyonlar, köy cemaatleri, toplumun ileri gelenleri, gibi toplumsal örgütlülükler bu sorunların çözümünde etkili ve temel rol oynamalı, devletin yargı ve mahkeme kurumları yerine bu kurumlarda toplumsal sorunların çözümü esas alınmalıdır.
Bu nedenle toplantımız, halkımızın iç barışını gerçekleştirmek, hukuksal sorunlarını çözmek ve toplumsal adaletini gerçekleştirmek için her alanda adalet divanlarını ve komisyonlarını kurup geliştirmeyi karar altına almıştır.
İçinden geçtiğimiz dönem açısından Yüksek Adalet Divanın tarihi rolü ve önemi üzerinde yeniden duran ve değerlendirmelerde bulunan toplantımız, halkımızın adalet sistemini her alanda kurup geliştirmek için yaptığı planlamalarla önüne somut hedefler koymuş, bunları başarmak için büyük bir kararlılık ve uygulama isteğiyle toplantısını başarıyla tamamlamıştır. Toplantının ortaya çıkardığı perspektif ve aldığı kararlar doğrultusunda KCK’nin tüm organ, bileşen, örgüt, kurum ve kadroların sorumluluklarını yerine getirerek; tüm alanlarda toplumsal adalet modelimizi yaşamsallaştıracaklarına inanıyoruz.
Herkes şunu iyi bilmelidir ki, her alanda olduğu gibi toplumsal adaletin gerçekleşmesi ve tarihi haksızlıkların hesabının sorulması için halkımız kendi Demokratik ve Özgür adalet sistemine sahip çıkacak, örgütleyecek ve sömürgeci inkârcı mahkemeleri işlevsiz kılarak kazanacaktır.
Dostları ilə paylaş: |